![]() |
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21 Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8778
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() KARAMSARLIĞA BİR NEŞTERİnsanoğlu var olduğu günden beri, çok defa hep başka bir dünya özlemiiçinde bulunmuş ve zaman zaman da yaşadığı dönemi yerden yerevuragelmiştir. Böyle bir mülâhaza, vicdandaki ebed arzusu veya yitirilmişbir cennete iştiyaktan kaynaklanması itibarıyla bir açıdan tasvipgörebilir, hatta takdir de edilebilir. Ancak içinde bulunduğumuz zamandanşikayetin sesi-soluğu olması ya da ümitsizliğin ve karamsarlığın aksisadâsı gibi duyulması açısından böyle bir mülâhazayı tasvip ve takdir etmekbir yana, mutlaka üzerinde durulması gereken bir hastalık olduğukanaatinde-yim. Hususiyle böyle bir mülâhaza, bütün yerleşik düşüncelere,millet ruhuyla test edile edile gelişmiş ve kökleşmiş örflere, âdetlerekarşı ise, onun marazî bir ruh haletinin tezahürü ve sosyal bir paranoyaolduğunu düşünmek daha yerinde olacaktır.Bilhassa günümüzde, tamamen paradoksal mülâhazalarla, geçmişten bugüneumumun kabul ettiği her şeyi sorgulama, hatta her eskiyi, eskimiş sayarakkaldırıp atma ve şayet varsa be-ğenilmeyen şeylerin yerine yeni, olum-lu vemillî ruh televvünlü değişik alternatifler ikâme edileceğine, isyancı birruh hırçınlığıyla "Şimdilik her şeyi yıka-lım; ille de bir şey yapılacaksaonu son-ra düşünürüz" şeklinde tahrip eksenli hareket edilmektedir.Böyle isyancı ve hezeyan televvün-lü bir düşünce tarzı; devrinitamamla-mış, artık gitmesi gereken köhne fikir ve anlayışların ayıklanıpatılması ve onların yerini de ter ü taze yeni yorum, yeni fenomenlerinalması arzu, iştiyak ve hasretinden tamamen farklı olduğu gibi, iyi-kötüdemeden hemen her şeye ra-hatlıkla intibak edebilen zayıf karakter-lerekarşı, mutlaka gösterilmesi gerekli bir tepki de değildir. Bence böyle birtavrın temelinde isterik bir hafakan, fik-rî bir teşevvüş, avamca birtehevvür, bir ruh hezeyanı ya da fantastik mülâhazalarla yeni bir şeylersöyleyebilme cehdi söz konusudur ki, böyle davranan bir şa-hıs bazen kelimeve mefhum hokkabazlı- ğı, bazen de değişik ibham ve iğlâklarla, bir yandankendi sığlığını saklamaya çalışırken, diğer yandan da -onlara da fikirdenecekse- fikirlerini anlaşılmaz hale getirerek hep kendini peylemepeşindedir; peşindedir ve her sözü, her düşüncesi, her haliyle hep yenimeftunlar aramakta ve her zaman nefsinin meftunu olarak oturupkalkmaktadır.Duygu ve düşüncelerinde, sürekli bir iç diyalektik ve birbirini nakzedentezatla-rın kol gezdiği böyle bir ruh mâlûlü için sözü edilen durumlartabiî kabul edilse de bu şekilde çarpık bir ruh hâletinin birer tereddüt veteşevvüşe dönüşerek bütün toplumu tesiri altına alması karşısında sessizkalınamaz.Bazen bu tarz ve bu üslûp, değişik buhran ve bunalımlar içinde bulunup dasık sık kendi nefsiyle hesaplaşan ve kendi düşüncelerini tenkit edipsorgulama cesaretini gösteren seviyeli dimağ ve dâhi ruhların alternatifsistemler arama gayretinde de görülebilir. Ama, bu iki şey, serâ ve süreyyâfarklılığıyla birbirinden uzaktır ve birinin, ülû'1-azmâne bir cehdolmasına karşılık, diğeri tahrip yörüngeli bir he-zeyandır. Birincidüşüncenin temsilcisi, yapma azmiyle gerilmiş öyle bir düşünce mimarıdırki, her yıkması bile bir inşa temeli teşkil eder. İkinci anlayışın bahtsızmümessili ise, duyguları, düşünceleri ve tavırları itibarıyla hiçbir zamankendi ola-mamış; ömrünü hep gel-gitler içinde geçirmiş; yapma düşüncesibile yıkma ek- senli tipik bir tahripçidir. Her zaman "ben bir aydınım, benbir entelektüelim" yâveleriyle oturup kalkar. Biraz ateizmin, birazkomünizmin, biraz da nihilizmin tesiriyle tam a'raf insanı ve tam birberzahlıktır. Duygularıyla, düşünceleriyle bu melez tip, ne tam şarklıkategorisine girer ne de garplı; aksine o, her iki dünyanın da mük'apcahilidir ama; halini hissettirmeyecek kadar da pişkindir. "Şark'a bak-maz, Garb'ı bilmez, görgüden yok vâye-si;/Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz gözbütün sermâyesi!" (Âkif) ona göre biçilmiş bir kaftan gibidir.Bu sıkılmaz düşünceye göre -sağcı da olabilir solcu da- toplum hatta bütüninsanlık, ürperten bir yıkılış sath-ı mâilin-de.. tarihî tekerrürler devr-idâimi içinde öteden beri devam edegelen belâlar, musibetler kabaran denizdalgaları gibi müs-tevlî ve amansız.. bütün idareciler Se-zar'lar kadarmüstebit, Napolyon'lar kadar bencil.. bütün kitleler de böyle birsaygısızlığa müstahak şuursuz yığınlardır.Böyle olunca, şimdiye kadar doğup gelişen ve parlayıp sönen medeniyetlergibi, yirminci asrın "uygarlık"ları da bir bir sönecek ve dünya son bir kezdaha kara deliğe dönüşecektir. Zaten bu men hûs medeniyet daha şimdidenkendi ruhu ve kökleri sayılan önceki "uygarlık"lardan tevârüs ettiği mânâyıyerle bir etti bile. Bugün dünyanın pek çok yerinde fert tam birkokuşmuşluk örneği.. aile kendi cüzi fertleriyle bir çözülme içinde vedar-ma dağınık.. ana-baba bir zamanlar sırf bir keyif eseri olarakvarlığına sebebiyet verdikleri evlâtlarının keyif ve heveslerini yaşamasıkarşısında olabildiğine lâubâli, hatta onların ruhlarının katili.. ruhunde-ğerleri ayaklar altında çiğnem çiğnem ve saygısızlığa emanet.. kalb vevicdan terbi- yesinin yeri sözlüklerde bile unutulmuş gibi.. ve nesillerhevâ-yı nefsin elinde birer oyuncak.. "Yürekler merhametsiz, duygularsüflî, emeller hâr/Nazarlardan ta-şan mânâ ibâdullahı istihkâr." (Âkif).Ömürlerini yeme-içme ve zevk u safâ haralarında geçiren bu ruhsuz cesetler,sürekli bir şekâvet girdabı etrafında döndüklerinin farkında bile değiller.Köyde-kentte yuvalar bütün bütün his, şefkat, iz'an ve şuur mahrumu..sokak, her dönemecinde bir sürü cadı kazanı pek karanlık bir gayyâ..mektep, her yönüyle boşluğa emanet ve muhalif rüzgarlarla nereyesavrulacağı belli olmayan bir ucûbe.. mâ-bed, soğuğu-sıcağı duymayan, duyupirkilmeyen insanların ârâm ettiği bir gölge-lik.. aşku heyecan ocağızâviyeler, folklo-rik merasimlere teslim birer küllük.. kuv-vet, gadruzulmün kulu-kölesi ve hakkın tepesinde amansız bir balyoz.. hürriyet, zulmekilitli ruhların lütfu ihsanı.. nizam ve güven kaba kuwetin hendesesinegö-re planlanmış ve her yerde çığlık çığlık âhu efgân...Her biri bir karamsarlık resmi böyle bir tablo karşısında ne ümit kalır nede azim. Bâtılın bu ölçüde resmedilmesin- den kim ne bekler bilemeyeceğim;bildi-ğim bir şey varsa o da böyle bir tasvir kar- şısında en temizdimağların bile bulanması, ümitlerin felç olması ve iradelerin de gümbürgümbür yıkılmasıdır. Vâkıa, iddia edilen şeylerin bazıları doğru daolabilir. Meselâ; yıllardan beri eşiğine baş koyup vefa ahd ü peymanındabulunduğumuz gaddar bir dünyanın dilenciliğinden bir türlükurtulamadığımız; geçmişten tevârüs ettiğimiz inançlarımız, örflerimiz,âdetlerimiz gibi değerlerimizi terk edip kısmen de olsa kendi ruhumuzdanuzaklaştığımız; ilim ve teknoloji transfer edi-yor gibi yabancı ahlâk veanlayış transfer ettiğimiz doğrudur.. evet, millet gemisi-nin üst üstesadmelerle sarsıldığı bir vâ-kıa; ama duygu, düşünce ve vicdanlarımızdadirilme azmimizi felç etmeye, felçli göstermeye hakkımızın olmadığı da birgerçek.. hatta, haktan haksızlıktan bahsetmek bir yana, ümit veiradelerimizde olumsuz tesirler icra edecek her söz ve düşünce, her hareketve davranış yüce mefkûremize karşı en büyük bir saygısızlık ve ihânettir.Kaldı ki, iman, azim ve düşünce hayatımızda -bir kısım zorluklar söz konusuolsa da- her zaman ciddi bir rejenerasyo-nun var olduğu da apaçık. Evet,şimdilik çelimsiz görünse de, hemen her yerde iradeler, varoluş gayelerinindantelâlarını örüyor, her yanda yükselen tevbeler, ina-beler, münâcâtlar vebunlar kadar mu-kaddes saydığımız, hak yolunda koşan hak erlerininsolukları, bir yeni türden gök ehlinene besteler ne besteler dinletiyor..!Dünyanın dört bir yanında, Hakk'a yalvarışlarla çınlayan kubbelerdeki aks-isadânın -bir hadisin işaretine binâen- göklerde meleklerin muhaveresinemevzû teşkil ettiğini söylesem, zannedi-yorum mübalâğa etmiş sayılmam.Bazılarımız itibarıyla, liyâkatsizlik ve konumu-nun hakkını verememe herzaman söz konusu olsa da, dost firaseti ve düşman tecessüsünün birleşiknoktasında duyulan sesin bizim diriliş neşîdelerimiz olduğunda da şüpheyok.Evet, şimdilerde yürüdüğümüz yolla-rın bizi ulaştırdıkları meydanlardan,rıh-tımlardan ümitlerimizde yaşattığımız en-ginliklere açılacağımızinancıyla -bütün bir toplum olarak öyle olmasak da tıpkı cennetyamaçlarında tenezzühe çıkmış gibi, ruh iklimimiz itibarıyla şevkü tarabiçindeyiz. Çok yakın bir gelecekte, güneş, ay ve yıldızlar bizimyamaçlarımızda, hayâ, iffet, vefâ, sadâkat, ilim aşkı, araştır-ma ruhuçiçekleri üzerinde doğup batacak. Gelip geçtiğimiz her yerde, bizim içinkurulmuş bir tâk gibi hep gök kuşağının altında yürüyecek ve iç içegüzellikler yudumlayıp geçeceğimiz günler dizi dizi yollarda. Evet heryüzde tertemiz iffet duygusu, her sînede aşk u şevk feverânı, her tavırdaayrı bir uhrevî derinlik duyacağımız ve bir temâşâ zevkiyle güzelliktengüzelliğe koşacağımız; koşup ak bahtımıza tebessümler yağdıracağımızgünler, horozu ötmüş şafaklar gibi ufkun beri tarafında.Günümüzde, saygısızlığın filizlenişi- ne, hatta bir meşelik gibi her yanısarma-sına ve egoizmanın bütün ruhlara hük-metmesine karşılık, her taraftahürmetin boy atıp gelişeceğine, her yanda mahvi-yet, tevazu ve inceliğinüfül üfül eseceğine inancımız da tamdır ve sürprizler sağanağının sökünedeceği günlerin arefesinde bulunuyoruz.Bügüne kadar hayata gözlerini açan genç nesiller, hep kendi dünyalarındaerozyon yaşıyor, boşluktan boşluğa sü rükleniyor ve üç buudlu bir mekanile, geçmişten gelecekten koparılmış silik, renksiz, tek buudlu bir zamantelâkkisine mahkûm ediliyorlardı. Oysaki şimdilerde aynı insanlar,ruhlarını kanatlandırabilecek ufuklu ve gayeli düsünceleri sayesin- de,kendi iç derinliklerine yönelip kâinat ve insanı bir kere daha yenidenkeşfetme sürecine girdiler bile. Millet ruhu ve ahlâ- kî değerler, okendilerine has çizgileriyle gelip bir kere daha gündeme oturdu; hem deşuur, his, irade ve lâtife-i rabbâ-niye derinlikleriyle. Ve artık pek çoğuitibarıyla, genç nesillerin çehresinde pırıl pırıl ve masmavi bir hayânümâyân; dav-ranışlarında dupduru bir samimiyet ve vicdanlarında da köpükköpük bir heyecan var. Işıl ışıl her yüzde parlayıp duran uhrevî güzellikve kalblerin derinliklerinde köpürüp taşan aşk u şevk bu yeni oluşu-munyanıltmayan emârelerinden sadece bir ikisi.Bugün bu ölçüde kendini hissettiren bu temizlerden temiz nesil, yüklendiğiso-rumlulukları derin bir vazife şuuru ve hiz-met aşkıyla yerine getirmekteve yitirdiğimiz cennetleri bize iade edecek gibi gö-rünmektedir. İşte buevsaftaki gençler, bir yandan her gün ferdî planda daha bir derinleşipenginleşirken, diğer yandan da hendesî bir genişleme ile Allah'ın ayrı birlütfunu seslendirmekte. Evet işte bu ölçüde, milletin mutluluğunu kendimahrumiyetlerine bina edip, yaşamayıp yaşatan, uyumayıp uyaran ve binbirmahrumiyet içinde başkalarının vicdan ve ruhlarını doyuran çağın kudsîleribu hasbîler, bir yan-dan kendi mes'uliyetlerinin gereklerini yaşarken,diğer yandan da toplumun sıkıntılarına çareler arayıp onların ızdıraplarınıpaylaştıkları sürece, çok yakın bir gelecekte şu birkaç asırlıkhafakanların dineceğinde şüphe edilmemelidir.Aslında, her kaba şeyi, her kirli nes-neyi ateşin yumuşatıp temizlemesigibi, şu birkaç asırlık musibetler, belâlar, sıkın-tılar da bu millette birtemizlenme duygusu uyarmış ve ona kendi saffetiyle ayakta durabilmedüşüncesini ilham etmiştir. Dün, içinin kirliliğinden ötürü, ayağına birpranga, boynuna da bir tasma takıp onu levsiyatın esaretine salan kader -okader hep adildir- bugün de gönlündeki ümit emareleri, irade ve azmininçelikleşmesi sayesinde ona, yeniden milletler muvazenesindeki yerineulaşmada mutlaka rehberlik yapacaktır.Öyleyse şimdilerdeki saffetimizi boz-madan, milletçe kendi aşk uheyecanımı-zı, yine kendi sesimizle seslendirir ve ru-humuzdaki cibillîcesaretle ayağa kalkabilirsek, sûrunun sesi ta eski yıllara dayanan yenibir "ba'sü ba'del mevt" yaşama-mız mukadder demektir. Hiç şüphesiz böylebir diriliş yolu da, imanın, aşkın, ihlâsın, hamiyetin bütün duygu,düşünce, tavır ve davranışlarımıza aksetmesinden geçer...
Uğur Meta |
![]() |
![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|