![]() |
|
Eskiler (Arşiv) Eski konular |
![]() ![]() |
|
Konu Araçları | Görünüm Modları |
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21 Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8776
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Siyasi ve askeri başarılarla ele geçirilen yeni topraklarda kalıcı hakimiyetler kurmanın en önemli faktörlerinden birini demografik politikaların oluşturduğu bilinmektedir. İnsan unsurunun hükmetme kavramıyla yakın ilişkisi dolayısıyla her devlet, zapt ettiği bölgelerde öncelikle kendi hükümlerinin yürütülmesine yardımcı olacak nüfusu temin etmeye çalışır. Bu bakımdan tarihe baktığımızda, başarılı fetihlerin aynı zamanda başarılı demografik yöntemler demek olduğunu kolayca fark ederiz. Coğrafi bölgelerin zaman içerisinde uğradığı kimlik değişimi de bununla ilgilidir. Öte yandan siyasî, idarî, iktisadî ve hatta askerî kolonizasyon hareketlerinin de hedefi, öncelikle demografik üstünlük sağlamağa yöneliktir. Zaten bu çeşit politikalar ya demografik üstünlük sağlamak ya da bu üstünlüğü geliştirmek maksadı gütmektedir. Burada sözkonusu göç ve iskan faaliyetleri sırasında tatbik edilen politikaların niteliğinin, milletlerin kültürleri ve hayat anlayışlarıyla bağlantılı olduğunu hatırda tutmak gerekir.
Büyük fetihler yapmış milletlerin tarihlerinde göç ve iskan faaliyetleri çoğunlukla görülmektedir. Rus tarihi de böyle hadiselerle doludur. Rusların uyguladıkları göç ve iskan politikaları umumiyetle Türk dünyasını yakından ilgilendiren ve Türkler aleyhine gelişmiş olan politikalardır. Temeli baskıya, zulme ve soykırıma dayalı olan bu politikaları, normal yerleşim siyasetleriyle bir tutmak mümkün değildir. Rusya’nın izlediği iskan siyaseti öncelikle bir toplumsal kompleksin ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Avrupa’nın Rusları hor görmesinden ve onları Asyalı kabul etmesinden dolayı kırgınlık duyan Panislavist Ruslar, Asya’da batı taklitçiliğini değil, medeniyetçiliğini temsil ettiklerini iddia etmekteydiler. Bu düşünceyle beraber üstünlük iddiasına kutsiyet kazandırılması yolu seçildi. Rus siyaseti doğulu milletler üzerinde hakimiyet kurmasının kendisine yüklenmiş ilahi bir yükümlülük olduğu iddiasındaydı. Dolayısıyla gayri Rus olanları Ruslaştırmak bu görevin gereği gibi algılanıyordu. Tatbik edilen sömürge politikaları da ilahi hakkın tezahürü sayılmaktaydı. Böylece Türk dünyası aleyhine yapılan istilalara dini bir kimlik kazandıran Ruslar askeri başarılarla birlikte ele geçirdikleri bölgelerde çeşitli demografik yöntemler uygulayarak zaferlerini kalıcı kılmak istediler. 1989 sayımına göre Türklerin ata yurdu olan bazı yerlerde Türk nüfusunun %2 civarında olması, Adige Özerk Bölgesi’nin gerçek sahiplerinin buradaki nüfusun %22’sini teşkil etmesi Karaçay Çerkez mıntıkasında en kalabalık nüfusu % 42 ile Rusların teşkil etmesi rejim ayırımı gözetilmeden iki asır boyunca takip edilen bu politikaların ürünüdür. Elbette nüfusun sadece sayısal oranları sömürgeleştirme hareketlerinin gerçek boyutlarını vermeye yetmez. Bir de bu nüfusun yerleştiği yerlerin önemine, ülke yönetimi içerisindeki payına ve iktisadi gücüne bakmak gerekir. Şayet nüfusun kalitesi açısından olayları seyretmek imkanına sahip olsaydık çok daha etkili bir sömürge siyaseti ile karşı karşıya kalmış olurduk. Mesela 1921 yılında Azerbaycan’da Türklerin %17’si şehirlerde yaşarken, Rus nüfusun %63’ü şehirlerde oturmakta idi. Bilindiği üzere Rusya’nın Türk dünyası üzerine genişleme ve yayılma politikasının dönüm noktalarını 1552 yılında Kazan’ın, 1556’da da Astarhan’ın istilaları oluşturmaktadır. Bir süre bu bölgeleri hazmetmeye çalışan Çarlık Rusya’sı sonraki yüzyıllarda önce kuvvetini artırdı, kolaylıkla bertaraf edeceği rakiplerle uğraştı ve nihayet XVII. Yüzyılın başında Osmanlı Devleti ile mücadele etmeye kendisini hazır hissetti. Bunun ardından Rusya ele geçirdiği Doğu Kafkasya, Kazan, Astarhan ve Kırım arazilerinde öncelikle Türk-İslâm nüfusun etkisiz hale getirilmesi maksadını gütmüştür. |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21 Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8776
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Kırım ve Kafkasya’da 1783’lerde başlayan bu yöntemleri böyle tasvir edebiliriz.
1. Savaş ve isyan gibi askeri siyasi olaylar bahane edilerek imha ve katliamlara girişilmesi.Gerek Kırım’da gerekse Kafkasya’da meydana gelen Türk Rus savaşları, çoğunlukla Rus katliamlarının gerekçesini oluşturmaktaydı. Daha 1771 yılında Kırım ve civarını ele geçiren Rusların zulmünden korkan Osmanlı taraftarı halk dağlara çekilmiştir. Bu sırada binden fazla Türk şehir, kasaba ve köyü tahrip edildi. Sonraki yıllarda bu arazilerde olan savaş ve isyanlar sonucu Türk-İslâm nüfusu azaltıldı. Rusya’nın katliamları demografik üstünlük kurma yollarından biri kabul edilmesine misal olmak üzere 1816 yılında Kafkasya’daki Rus başkumandanlığına getirilen Yermolof’un icraatlarını zikredebiliriz. O ileri hareket sırasında köyleri yaktırıyor, kadınları ve çocukları kurşuna dizdiriyor ve şöyle söylüyordu "Kafkasyalı bir çocuğun asılması yüz Rus askerinin sağ kalması demektir." Kısaca Sovyet rejiminin ilk çeyrek yüzyılındaki imha siyasetinin boyutları inanılmaz ölçülere varmaktadır. Sadece rejime muhalif olanlar değil, Türk-İslâm nüfusun aydın tabakası birer birer gerçek dışı bahane ile ya katlediliyor ya da zindanlarda çürütülüyordu. Azerbaycan’ın liderlerinden olan Nerimanov "Bolşevik olan bir Müslüman’a dahi aman verilmedi" demekten kendisini alıkoymamıştı. 2. Zaptedilen bölgelerde Rus idaresi kurulmaya başlarken yerli halkın ülke dışına, özellikle Osmanlı topraklarına göçürülmesi. Rusya’nın demografik istilasının bu ikinci safhası birincisi ile doğrudan ilgilidir. Savaş sırasında imha edilmeyen nüfusun, meydana getirilen tedhiş ortamından ürkerek işgale uğrayan memleketlerden kaçmaları amaçlanmaktaydı. Nitekim 1784’te Potemkin, Kırım Türklerine bir takım haklar vadeden beyannamesinin ardından "dağlık ve çöl mıntıkalarındaki bütün Tatarların yarımadadan uzaklaştırılması" için bir günlük süre tanıdı. Politikanın hedefi sadece düşmanlık gösteren bir unsur olan Türklerden bölgeyi temizlemek ve burasının bir Rus yurdu halini alması idi. Gerçekten de ilk olarak deniz kıyılarına iskelelere ve limanlara yakın olan yerlerdeki halk yapılan tazyiklere dayanamayarak mal ve mülkünü yok pahasına satıp, Osmanlı devletine göç etmek zorunda kaldılar. Ruslar göçü hızlandırmak için özellikle verimli topraklardaki Türkleri birer köle haline getirici yollara baş vurdular. Bazı dönemlerde Rus devleti arazilerin birden boşalıp harabe haline gelmesinden endişe ederek bunlara mani olmaya başlasa da, II Aleksandır tarafından mahalli yöneticilere gönderilen emirlerde " Tatarların göçlerini gizli veya açık bir şekilde mani olmak asla uygun değildir. Aksine gönüllü olarak yapılan bu göç hareketi Kırım’ı istenmeyen unsurlardan temizleyecektir " diyordu. Kafkasya’daki tehcir hareketleri Kırım’a nazaran biraz daha geç başlamıştır. Göçler sadece XIX. yüzyıl ortalarında yoğun bir şekil almıştı. Bu zamana kadar Ruslar Müridizim hareketini bertaraf ettikten sonra Kafkas Müslümanlarına tehcir siyasetini uygulayabilmişlerdi. Burada Osmanlı devletine göçün hızlanması için iki yol teklif olunmaktaydı. Rus çoğunluğunun olduğu Volga boylarına, Batı Sibirya dolaylarına iskan edilmek ya da ülke dışına çıkmak. Kafkas Müslümanları ikinci yolu seçtiler. Gerçekten de Şamil’in teslim olmasından sonra Kafkas’larda savaş çok acımasızca cereyan ediyordu. Öyle ki, Rus ordusu bastığı her toprak parçasını ateşe veriyor, onu Dağlılardan temizliyor, köy nüfusu gafil avlandığı taktirde derhal asker muhafazasında en yakın köylerden birine götürülüp, oradan Karadeniz sahillerine ve daha sonra Türkiye’ye sevk ediliyordu. Kafkasya’daki Müslüman ahalinin mutlaka sürülmesi konusunda bölgedeki yetkililer arasında tam bir ittifak olduğu görülmektedir. Benzer bir uygulama Çeçenler için de söz konusu idi. Çeçenlerin Terek’in öte tarafına sürülmesi amacıyla bir proje hazırlanmıştı. O sıralarda Rus ordusunda miralay olarak görev yapan Musa Kundukhov durumu öğrenmiş, Osmanlı Devleti’ne göçü tercih etmiş ve Çeçenlerin de buna razı olmalarını sağlamıştır. 3. Ülke dışına çıkmayan Kırım ve Kafkasya’daki halkın Rus nüfusun yoğun olduğu bölgelerde iskana icbar edilmeleri: Rusya’nın izlediği en önemli demografik üstünlük kurma yöntemlerinden birisi de ne pahasına olursa olsun Türk İslâm nüfusu yerinden oynatmak idi. Bu metodun en dramatik tarzlarından biri II. Cihan Savaşı yıllarında Kırım ve Kafkasya’da tatbik olundu. Sovyet yönetimi savaş başladıktan sonra 1941 ile 1944 yılları arasında ya düşmanla iş birliği yapma ihtimali var veya yaptılar gibi suçlamalarla sekiz ayrı halkı yerlerinden kopararak Orta Asya’ya ve Sibirya’ya sürmüşlerdi. Bunlar Kırım’ın Türkleri, Kafkasya’da yaşayan Karaçay ve Balkarlar, Mesketi Türkleri, Çeçenler, İnguşlar ile Volga boylarının sakinlerinden Kalmuklar idi. 4. Bölgelerin yerli ahalisi sürgün edildikten sonra yerlere Rus idaresine taraftar olmak üzere Avrupa ülkelerinden göçmen getirilmişti. 5. Takip edilen demografik yöntemlerden bir diğeri de Osmanlı Devleti ile İran’daki gayr-i müslim nüfusu Rusya’ya göç etmeye teşvik etmek idi. 6. Herşeye rağmen Kırım ve Kafkasya’da kalan Türk İslâm nüfusun idari, sosyo ekonomik ve kültürel politikalar ile etkisizleştirilmesi suretiyle sömürgeleştirilmenin tamamlanması. Rusya’nın uyguladığı demografik üstünlük tesis etmek yöntemleri ile ilgili verilen bu bilgiler göstermektedir ki, başta Kırım olmak üzere ele geçirilen topraklarda sömürge düzeninin kurulabilmesi nedeniyle takip edilen politikaların esas amaçları hiçbir zaman değişmemiştir. Ruslar politikalarını oluştururken sadece kendilerine fayda sağlanması hedefini gütmemiş, diğer taraftan rakip devlet olan Osmanlılara olabildiğince zarar vermeyi gözden uzak tutmamıştır. Abbas Kurbanov Dipnotlar - SSCB Tarihi, Bakü 1975, I cilt, s 260-270 - Paul Hazard, Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme, Çev. Erol Güngör, I, İstanbul 1976, s.121-122 - Reşit Bey İsmailov Azerbaycan Tarihi , Bakü 1993, s. 10 - Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri İstanbul 1996,s.95 - Ethem Feyzi Gözaydın, Kırım Türklerinin Yerleşme ve Göçmeleri, İstanbul 1956,s.64 - John F.Baddaley, Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil, Çev.Sedat Özden, İstanbul1989, s.110-173 - Tadeusz Swietochovski, Rus Azerbaycan’ı(1905-1920), Çev.Nuray Mert, İstanbul 1988, s.160 - Mirza Bala-Halil, Kırım, İslam Ansiklopedisi,VI, İstanbul 1955, s.757 - Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri İstanbul 1996, s. 99 - SSCB Tarihi, Bakü 1975, I cilt, s 285 - Nadir Devlet, Çağdaş Türk Dünyası, İstanbul 1989, s.217 |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|