www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 10-19-2007, 11:23 PM   #1
KoJiRo
Aşmış Üye
 
KoJiRo Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21
Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8776
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi : KoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan Haçlı Seferleri, Gerçek Yüzleri ve Yankıları..

Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs şehri, İslamiyet’in ilk yıllarından beri müslümanların ellerindeydi. Asıl amacı burasını kurtarmak şeklinde gösterilen, kilisenin kışkırtmaları ve önderliği ile doğuya yapılan askeri seferlere “Haçlı Seferleri” denilmektedir. Bu sefere katılanlar, pelerinlerine büyük bir haç işletiyorlardı. “Haçlı” adı da buradan gelmektedir.

Birinci Haçlı seferi sonucunda Kudüs’e giren haçlılar yetmiş bin müslümanı kılıçtan geçirmişlerdir.

Haçlı seferleri gerçekten mukaddes bilinen Kudüs şehrini müslümanların elinden kurtarmak gayesiyle tertiplenmiş ve Avrupalı, bu gaye uğruna mı yollara dökülmüştür? Acaba gerçek bu mudur?

Avrupalı, Kudüs’ü kurtarmak için değil, aç olan karnını doyurmak ve Türklerin elinde bulunan iktisadî kaynaklarla stratejik noktalara hakim olabilmek gayesiyle Haçlı seferlerini tertiplemişlerdir.

Avrupa tarihi müthiş bir vahşet tarihidir. Hele Haçlı kaynaklar bu vahşetin akla durgunluk verecek menkıbeleriyle doludur. Mesela Fransa Enstitüsü üyelerinden Funde Brentano’nun “Les Croisades” adındaki eserinde:

- İlk Haçlı seferinin Pierre L’Ermite (Piyer Lermit) idaresindeki öncü kuvvetleri 1096 tarihinde İstanbul önlerine geçirilip Türklere karşı sevk edilince, tıpkı eşkıya çeteleri şeklinde öteye beriye saldırıp haydutluğa kalkışan mülevves haçlılar İznik civarında ellerine geçirdikleri masum çocukları pişirmek için parçalıyorlar veyahut kazıklara geçirerek ateşte kızartıyorlardı. Yine aynı eserde ünlü haçlı kaynağından alınan ve Haleb’in “Maarra” kasabasının haçlılar tarafından kuşatılmasına ait olan şu olaya rastlanmaktadır: “Türk şehitlerinin cesetlerini doğrayıp etlerini kızartarak yiyorlardı. Açlık öyle bir hal almıştı ki, halk tabakasına mensup olan haçlılar kasaba civarındaki 15 günü geçen bir zamandan beri serili duran kokmuş müslüman cesetlerini büyük bir iştahla yemek zorunda kaldılar.”

Hıristiyan Avrupa yamyamlığının bu dehşet görüntüsü karşısında Müslüman Türk’ün birbiri ardınca kazandığı zaferlerle dünya tarihinin seyrini değiştirdiği o devirde Avrupalı açtı ve güttüğü domuz sürüleriyle beraber ağaç kökü kemiriyordu.

Haçlı seferlerine katılanların çoğunluğunu, böylesine bir yokluk içindeki Avrupa’nın aç ve sefil insanları teşkil etmektedir. Bu insanlar o derece aç ve sefillerdir ki, bunları Bizans dahi bağrına basmamıştır. Hemen alelacele Yalova’dan Anadolu’ya sevk edivermiştir.

Haçlı sürüsü, Kralı, keşişi, kontu, şövalyesi ve bir sürü serserisiyle 600 bin kişilik bir kuvvet halinde 1096 yılında Avrupa’dan hareket etmiş ve bu aç insanlar bütün yol boyunca, din, mezhep ve milliyet farkı gözetmeksizin rastladıkları herkesi soyup öldürerek Anadolu’ya ayak basmışlardır.

I. Kılıç Arslan gerilla harbi ile bu Haçlı sürüsünün beş yüz binini Anadolu topraklarına gömmüş, ancak 100 bin kişi ile Kudüs istikametinde yola koyulmuşlardır. Kudüs’e girdiklerinde de büyük katliam sonucunda bütün Kudüs’ü kana boyamışlardır, sokaklar cesetlerle tıkanmıştır.

Hz. Ömer (r.a.)’nın fethinden, I. Haçlı seferine kadar 467 yıl müslümanların elinde kalan, sonra Selahaddin Eyyubi tarafından tekrar fethedilen ve Yavuz Sultan Selim’in Merc-i Dabık zaferiyle Osmanlı sınırlarına katılan Kudüs şehri, I. Dünya Savaşı sonlarına kadar 4 asır Türk hakimiyetinde kalıp 9 Ocak 1917’de İngilizlerin eline geçmiştir. Bugün de bilindiği gibi yahudilerin elinde ve zulmü altındadır.

Birinci, ikinci, üçüncü ve daha sonraki Haçlı seferlerinde de kılıçla yapamadığını başka metotlarla yapmaktadırlar. Bunun için Haçlı seferleri yeniden başlamıştır, artık. Şu farkla ki eski Haçlı seferleri silaha dayanıyordu; açık ve netti. Bugünkü Haçlı seferleri ise gizli, hileli, aldatmalı. Fakat bu haliyle de o kadar yoğun bir hâle geldi ki, sağduyusunu yitirmemiş bir müslüman, bunu derhal anlar.

İslam ülkelerinde açtığı çeşitli okul, kolej, hastane, kütüphane ve sayısız misyonerlerle tahribat yapabilen Haçlı âlemi, asırlar boyu dünyanın bütün bâkir topraklarını sömürmüştür. Misyonerler sadece Hıristiyan dininin telkin ve propagandasına memur değillerdir. Tereddüt etmeden söylenebilir ki, her misyoner kimin, hangi devletin hesabına çalışıyorsa o devletin ajanıdır, casusudur ve cümlesi istisnasız İslam düşmanıdır.

Gençliği, İslam din ve geleneklerinden ayırmak ve genel hıristiyanlık geleneklerini 21. y.y. modernlik yaşayışı olarak yerleştirmek, böylece genç adamı ilk anda hıristiyan etmek mümkün olmasa da, kendi tarihi ve sosyolojik çevresinden koparmak, rengi az belirgin hıristiyan ortamına oturtmak. Günümüzde ekonomik kriz nedeniyle işsiz kalan gençlerimizi kendi tuzaklarına düşürerek hıristiyanlaştırmak adına her türlü hile ve desiselerle kandırmaya çalışmaları bunun açık bir göstergesidir. Hıristiyanlaşan gençlerimizin sayısında her geçen gün artışlar olması ne acı bir durumdur.

Tek silahları da turizm. Turist gelsin diye, yani birkaç kuruş kalsın diye, millî ve tarihî benliğimizin içten içe oyulmasına göz yummamız için gerekli atmosferi kolayca elde etmişlerdir.

Papanın, patriğin adım adım Anadolu’yu hıristiyan mezarlığı yapmak için her gün yeni bir kutsal yer ilan edişini ne yazık ki, sevinç naralarıyla karşılayan medyaya, aydınlarımıza şaşırmamak mümkün mü? Müslümanlık gibi tartışma götürmez bir şekilde apaçık, gerçek bir din olan bir dini bir milletin terk edip başka bir dine gireceğine, papanın bu kadar inanmasına ve bu uğurda ardı arkası kesilmez şekilde genç misyonerlerini Türkiye’ye propaganda için yollamasına doğrusu şaşmamak mümkün değil.

Bugün Haçlı seferleri yeniden başlamıştır, iş başındadır, hem de şekil değiştirerek iş başındadır. Misyonerlerce gaye vasıtayı meşru kılar. Bu bakımdan her şekle girerler ve her türlü kılık ve kıyafete bürünürler. Bazen bir doktor, bir hemşire, bazen dini uğruna dünya nimetlerini terk etmiş muhterem bir rahip, bazen idealist bir öğretmen, bazen gençlerin boş vakitlerini değerlendirmek, açık havada yapacakları sportif hareketlerle sözde sağlam bir nesil yetiştirmek için kurulmuş izci teşkilatının elemanıdır. Bazen de memlekette revaç bulan yabancı dili pek cüzi bir ücretle öğretmek için açtıkları lisan dershanelerinin başındadırlar. Velhasıl hıristiyan âleminin menfaatleri neyi gerektiriyorsa misyoner orada vazifesinin başındadır.

Emperyalizm, yani bir milletin diğer bir milleti hakimiyeti altına alması ve hakimiyeti altına aldığı milleti kendi menfaatleri yolunda sömürmesi hâli, hep misyonerlerin çalışmaları neticesidir. Afrika’da faaliyet gösteren bir İngiliz misyonerine ihtiyar bir Afrikalının söylediği şu söz çok manidardır. İhtiyar Afrikalı İngiliz misyonerine diyor ki:

“-Siz memleketimize geldiğiniz zaman, bizim toprağımız; sizin ise, mukaddes kitabınız vardı. Şimdi ise bizim mukaddes kitabımız, sizin ise toprağınız var.” Misyonerliğin esası işte budur. Başka söz söylemeye gerek yoktur.

Gerçek bu iken, biz müslümanlar gönderilen bütün kitaplara ve peygamberlere inanmış, iman etmiş iken, nedir bu dünyanın dört tarafına dal budak salmış olan misyonerlik teşkilatı? Birer misyoner yuvası olan okullar, hastaneler, kütüphaneler vs. cemiyetler hangi gaye uğruna kurulmuştur? Başımızı iki elimizin arasına alıp çok iyi düşünmek mecburiyetindeyiz. Değilse bu korkunç tahribat bizi helak edecektir. Müslüman feraset sahibidir. Hakkında düşünülen hile ve desiselere karşı uyanık olmalı, ince sezişini göstermelidir.

Tarih boyunca büyük sıkıntılar yaşamış, büyük badirelerle karşı karşıya gelmişiz. Düşmanın sayısız hile ve tuzaklarıyla karşılaşmış, birleşik Haçlı sürülerine karşı mücadele vermişiz. Anadolu bozkırlarının yiğit evlatları, bütün bu zorluklara karşı direnmiş, kale gibi sarsılmaz imanını siper ederek, bu ülkenin bu günlere ulaşmasını sağlamışlardır.

Ruslar Sinop’ta, Çeşme’de, Navarin’de üç kere donanmamızı baştan başa yakmışlar, bu aziz millet koskoca donanmayı çok kısa bir sürede yeniden kurmayı başarmıştır.

Kudüs’te, İstanbul önlerinde, Preveze’de ve daha birçok yerlerde birleşik Haçlı orduları ile savaşmış, yeryüzünde Hakkın hakimiyeti için kanını ve canını sebil etmiştir. Çanakkale’de dünyanın dört köşe ve ikliminden toplanarak gelmiş Haçlı sürüleri mazlum ve silahsız millete yüklenmiş ve derslerini almışlar, batının maskesi düşmüş, çirkin yüzünü teşhir etmişti. M. Akif der ki:

“Maske yırtılmasa hâla bize âfetti o yüz,

Medeniyet denilen kahpe, hakikat yüzsüz.”

İnsan, tıynetinin ve cibilliyetinin gereğini yapan bir varlık. Canı çıkıyor, huyu çıkmıyor. Küfür, küfür olarak kaldıkça, ondan insanlık, şefkat, merhamet beklemek mümkün değil. “Küfür bütün şubeleri ile tek millet.” “İnsan, nisyan ile ma’lül” yani unutkan. Bu özelliği insanı, ibret almama gafletine düşürüyor.

“Tarih ezeli bir tekerrürdür diyorlar

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi”

İbret alalım ki, zulüm tekerrür etmesin, ibret alalım ki mazlumun canı yanmasın. İbret alalım ki insanlığın yüzü gülsün.

Haçlı, tarih boyunca hep aynı. İşte Kudüs’te, Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de gösterdiği vahşet, bütün çıplaklıkları ile ortada. Kuvveti üstün tuttuğu için, eline fırsat geçse, kendinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımayacak.

Ya bugün!.. Batılı bugün taktik değiştirdi. Savaşlar artık eskisi gibi harp meydanlarında değil, savaşlar daha çok kültürel planda, ekonomide, diplomatik alanda yapılıyor. Yüzler gene maskeli. Maskenin altındaki çirkin yüzü görebilmek iman ve feraset gerektiriyor. Bugün ABD ve batılı, insanlığı oltaya düşürebilmek için bir takım kavramların arkasına sığınıyor. Demokrasi, insan hakları, serbest piyasa ekonomisi, kadın hakları, vs. Büyük Ortadoğu Projesi bunun bir göstergesi. Görünüşte bu kavramları bütün insanlık için, özellikle de Ortadoğu için savunuyor. Fakat uygulama çok farklı. Demokrasi kendisi için, insan hakları hıristiyanlar için. Ekonomi, kabaran iştahını tatmin etme aracı... Kadın hakları dediği de, kadının fıtratına aykırı ve büsbütün ayrı bir facia. Dünyanın birçok yerinde müslüman kanı dökülürken bir taş kadar hissiz. Hâlâ insan hakları öyle mi? ABD ve batılıdan insaf ve merhamet beklediğimiz yok bizim. Onlar yapılarının gereğini yapıyorlar. Fakat koskoca bir ümmet, batılının süslü ve içi boş sözlerine ne zamana kadar aldanacak? Kuran-ı Kerim yüzyıllar öncesinden uyarıyor bizi: “Siz onların dinlerine girmedikçe, yahudi ve hıristiyanlar sizden kesinlikle razı olmazlar.” (Bakara, 120)

Tarihten haberdar olmayan ve ibret almayan toplumlar emin ve sağlıklı bir şekilde geleceğe yürüyemezler, hatta tarih şuurundan yoksun bir toplum bağımsızlığına bile sahip çıkamaz.

Hülasa, Hıristiyan dünyasının “Haçlı seferleri” henüz bitmemiştir, bütün hızıyla devam etmektedir. Bir kültür emperyalizmi halinde devam etmekte olan günümüz Haçlı seferleri ise, özellikle müslüman dünyası için ayrı bir önem arz etmektedir.
__________________
KoJiRo çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:14 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.