www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

 
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 10-20-2007, 09:20 AM   #1
KoJiRo
Aşmış Üye
 
KoJiRo Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21
Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8762
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi : KoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan Her rövanş başka bir rövanş doğurur

Ben yıllardır Türk futboluna uygun oyuncu tipinin kısa ve çabuk oyuncu tipi olduğunu anlattım, durdum. Futbolda 2 seçenek vardır. Ya takıma bir sürü savunmacı doldurur bunlara hücum yapmayı öğretirsiniz, ya da hücumcuları alır, onlara savunma öğretirsiniz. İlki yani savunmacıların hücum öğrenmesi çok zordur. Çünkü savunmacının IQ'su, yani duygusal zekâsı çok yüksek değildir. Oysa hücumcu savunmayı öğrenir, çünkü hücumcunun IQ'su savunmacıdan daha yüksektir. O zaman yapacağınız şey ortaya çıkar. Hücumculardan iyi savunma yapan takım çıkartırsınız. Terim'in UEFA şampiyonu G.Saray'ı böyle bir takımdı.
Arif, Hakan, Suat, Okan, Emre, Hagi, Ergün'den oluşan 7 kişilik bir hücum timi, savunmayı da yaptı ve şampiyon oldu. Dikkat edin bu takımın orta saha ve hücumunda Hakan Şükür dışında tek bir uzun adam yoktu. Yani kısa ve çabuk ama hücumcu adamlar iyi savunma yaparak şampiyon olmuşlardı. Peki Terim'in o G.Saray'ı çok mu koşuyordu? Kesinlikle hayır. O takım belki de Türkiye'ye gelmiş geçmiş en az koşan takımıydı. Ama maçı 30 metrede oynuyor, rakibe nefes aldırmıyor, tüm ilk toplara basıyordu. Yorulmadan kazanıyorlardı. Ve de en önemlisi, yaptıkları işten yani futbol oynamaktan zevk alıyorlardı. Gelelim bugüne. İyi savunma yapıyorlar dediğimiz Yunanistan'ın 5-4-1 şeklinde oynadığı maçta orta sahanın 2 kenarındaki Charisteas, Nürnberg'te ve Amanitidis ise Frankfurt'ta takımlarının nokta santrforları. Yani 2 nokta santrfora orta alan kenarlarını savunma ve hücum anlamında emanet ediyor Yunanlılar. Orta sahanın ortasındaki iki adamdan Karagounis zaten hücuma dönük orta saha idi. Yani adamlar hücumculara savunma yaptırıyorlardı. Bizi, bizim silahımız ile vuruyorlardı. Peki ne yapacağız. Yine madde madde yazalım; 1- Terim'e sallamak hevesinde rövanş peşinde olanlar susacak. Şimdi eski hesapları karıştırma ya da "Oh olsun, iyi oldu'' sığ düşüncesine kapılma zamanı değil. Bizi bu gruptan çıkaracaksa, salim kafalı bir Terim çıkaracak, başkası değil. Ondan rövanşı almaya çalışanlar, günün birinde rövanşı verecekleri duruma düşecekler ve bu böyle sürüp gidecek. Bu nedenle "RÖVANŞ" peşinde koşma zamanı değil şimdi. 2- İyi bir sessiz döneme ihtiyacı var herkesin. Şu anda kimsenin yıpratıcı teknik yorumlara girmemesi gerek. Oyuncuları da, teknik ekibi de eleştirme zamanı değil. Yani şimdi "Herkes susacak, sessizlik konuşacak'' 3- Teknik ekip dersini iyi çalışacak. Norveç'i çok iyi analiz edecek. Bu takım sahasında Bosna'ya yenildi, Yunanistan ile berabere kaldı. Orada galip gelmek olmayacak iş değil. 4- Fatih hoca, savunmayı bir arada oynayan oyunculardan kuracak. Bu da Yunan maçındaki komik savunma hatalarını ortadan kaldıracak. Ama hiç kimse Türkiye Ligi'nde böyle aptalca gollerin çok miktarda yendiğini, bu futbolcuların da ligin içinden seçildiğini unutmayacak. 5- Takımında oynamayan oyuncuya hoca ne kadar güvenirse güvensin görev vermeyecek. 6- Herkes ülkedeki tüm santrforları deneyen ama randıman alamayan Fatih Terim'i anlayacak ve topu dikine oynayamayan "çok pas yapın'' geyiğinin artık dünyada kalmadığını, gollerin 4 pas altında atıldığını da topçularımız kafalarına yazacak. 7- Bu ülke, deplasmanda maç kazanmanın en az olduğu ülke. Avrupa'nın önemli ülkelerindeki deplasmanda maç kazanma oranı aşağıda. Ben deplasmanda maç kazanma oranı arttıkça, ligin ve takımların kalitesinin arttığına inanırım. Bu açıdan bizim ligimizin zayıf olduğu gerçeğini de unutmayalım. 8- İşimiz "TANRININ ÇAYIRLARINA" kaldı. Ne mi bu? Söyleyelim: Eski Norveççe'de, OS, Tanrı, LO ise çayır anlamına gelir. Yani Oslo da, Tanrı'nın çayırı demek olan bu 550 bin kişilik, dünyanın en pahalı şehirlerinden birinde sıkı bir final oynayacağız. Ben bu takıma ve hocaya her şeye rağmen inanıyorum. Bu takım FİNALLERE GİDECEK
__________________
KoJiRo çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
 


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:30 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.