Tam Sürümü Görüntüle : Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:07 PM
Aç Camı Ömrümün Afsuncusu
1/:
Kılıncım kırık son seferde,
Kalkanım parça parça bozlak artığı,
İnmiş yelkeni bütün hislerimin kızıldenize...
Ben açamam takatsiz ellerimi göklere,
Ama açar pencereyi ömrümün afsuncusu...
***
Bir anlıktır baldıranın yaşamı oysa
Ardından bir amiyane hıçkırık:
“Alabanda iskele ey yüreğim.”
Tüm varlarım ardımda bıraktıklarımdır ancak,
Ve tükenir bozgun agoralarının yoksul mezatlarında...
Yoku bilirmiş az ile yatan,
Olmayanı görürüm böyle bir zaman içre akustik koyaklarda,
Dudağımı ıslatır mavi begin beyaz sucusu,
Açar pencereyi ömrümün afsuncusu...
2/:
Sıkılırsa diş,
Gerilir bocurgatlarda kanca kanca ayrılık...
Bilirim toprağın ağdalaşıdır aşk, ademoğluyla.
O yüzdendir dişlerin kanırtılarak dökülmesi,
Otuz beşin asabi martında.
Alabanda iskele ey yüreğim...
İlkbaharda kuzular kendi şarkılarını ırlar:
Sıfırlanır 'me' haziranda.
Biter son karede acuze bir meleme...
Dudağımı ıslatır mavi begin beyaz sucusu,
Açar pencereyi ömrümün afsuncusu...
3/:
Ben de bir aciz kalp taşırım cebimde,
Damarda sır olurum ey gelinler...
Sallarım sahte elvedalarımı sahil boyunca.
Oysa kanlı elimdeki aşkımın cinayetidir,
Ya da yaşlı bir mendildir arta kalan.
Artık alabanda iskele ey yüreğim...
Ve yan kendi kendine tandır ocağım,
Kalanların derdine ise,
Yanacak sülaleleri vardır...
Zehir zemberektir denizlerin suları, içemem ah!
Dudağımı ıslatır mavi begin beyaz sucusu,
Açar pencereyi ömrümün afsuncusu...
4/:
Ey arkamda topallayan son atım,
Senden kalan bana son seferinde yüreğimin,
Bir köpüklü dizgindir.
Ancak toprağın karnımı topuklaması,
Anamın rahmine döndürmez beni,
Yanık ve yırtık tohumum arar artık kuytu bir nisanı.
Alabanda iskele ey yüreğim...
Ben inerim badal badal istikbalin karanlık koridoruna
Duvarlarda dinlerim yankısını ayak sesimin.
Oysa ses veren olmaz yüreğimde.
Sorarım kaldırımlara. Kaç yüzyıllıktır en eski aşk?
Harlı hicran kaç batman ya da?
Yanarım ben, yanar yüreğim...
Dudağımı ıslatır mavi begin beyaz sucusu,
Açar pencereyi ömrümün afsuncusu,
Başlatır son uçuşu...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:16 PM
Açıldı Güllü Kapı
1/:
Açıldı baharın güllü kapısı…
İlk ben çırptım ateş kokan kanatlarımı,
Alaz, kor ve dumanlar diyarında...
Arkamdan mor zülüflü gılmanlar...
Dağlar teker teker
Sözler alaz içinde esrik
Ve yılgın bir göçün arta kalan damlası,
Savulun bre arsız zamanların katili hissiz dızmanlar
Açıldı baharın güllü kapısı,
Açıldı aşk,
Sevdaların pandorasının kapakçığı açıldı.
2/:
Açıldı baharın süslü kapısı…
Aç rüzgarlar aralayıp kalbimin yaşmağını
Ve bulutlardan kozmik haber dolu heybeyi
Sundu zamanların emzirdiği toprağa
Kıraç kahkülü ipeklendi sitemin
Ve doğrandı geçmişin kasvet tüten yapısı
Savulun bre kösnük zamanların katili hissiz albızlar
Açıldı baharın süslü kapısı,
Açıldı aşk,
Sevdaların pandorasının kapakçığı açıldı.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:16 PM
Adresler Konuşmaz Benimle
1/:
Tali adresler konuşmaz benimle, küsüz...
Ta tufandan beri bilirim,
Ki kadim zamanlardan babamdan mirastır bana:
Pervaneler misali nehirler dökülmüşse denizlere,
Heyhat başlar esaretleri yüreğinde eriyerek tuzların,
Vişne renkli kızların asit yağmurlarında erimek anlık iştir bilirim,
Bu nedenle reddederim tutsaklığı bukağılar elmas da olsa.
Ne alnına siper eden dağların eli,
Ne de gümüş koşumlu Afgan kısraklarının cevval gayreti,
Ve ne de Atlantik'de yitik kendini arayan Atlantis'in kozmik şovalyesi,
Ve daha nicesi bil ki ay can...
Yolumun yönünü döndüremez senden gayrıya.
***
Durun! Celallenmeyin hele ey vişne renkli kızlar,
Neredeyse nurlu sabahlar izanıma haber verin yıldızlar,
Ben bulamam ki yitik ışık istasyonlarını haritalarda,
Çünkü adresler konuşmaz benimle, küsüz...
Ta tufandan beri bilirim,
Ki kadim zamanlardan anamdan mirastır bana:
Çağlayanlar dökülmüşse çaylara başlar esaretleri,
Bense reddederim yedilmeyi mayalar kısrak da olsa.
Gönül havzasına konan çavuş kuşları hangi makamdan öter?
Bilemem ki allı turnaların göç yolları hangi boylam üstündedir?
Mavi tavana uzanmış ellerim bilirim ki boş dönmez,
Ne alnına siper eden yamaçların yeşil eli,
Ne de uzun bacaklı Kazak atlarının acar gayreti,
Ve ne de çölde yitik kendini arayan kervanın kızıl gözlü haramisi,
Yolumun yönünü döndüremez senden gayrıya.
2/:
Uzanmış tutmuşsam yüreğini yitirdiğim cananın,
Kalbim çifter çifter atar ölgün vakitlerinde bile sevdanın,
Kavuştuğum ummanın deltasını kendi alüvyonumla oluşturmadayım,
Uzasın isterim sarı sıcak mutluluğumun ağustosu enine,
Adresler konuşmaz benimle, küsüz...
Ah yüreğim yüreğim ah bu sevdalar neyine gerekti senin?
Burada bulunan özgürlük, tutsaklıklar aleminin yitiğidir bilmezsin,
Ta tufandan beri bilirim ben,
Ki kadim zamanlardan babamdan mirastır bana:
Ama sen de bil ki cüzzamlı akşamlar karanlığa mahkumdur.
Ne alnına siper eden şavaşçıların kızıl kıyamet eli,
Ne de alnı dağlı Bombay fakirlerinin istidraçlı gayreti,
Ve ne de akşamlarda yitik kendini arayan sevdaadamının bezgin elleri,
Yolumun yönünü döndüremez senden gayrıya.
***
Bir unutulmuş buse geçti elime iştahlı zamanımda,
Durun! Celallenmeyin hele ey vişne renkli kızlar,
Her nerede ise sabahın sağdıçları yıldızlar,
Ve sabah nerede gerdeğe girecekse gurup kızılıyla,
Ey uzaklardan ses veren sarışın nal sesleri,
Ve şakaklarımızda mola veren, karşı koydan gelen tanıdık,
Adresler konuşmaz benimle, küsüz...
Ta tufandan beri bilirim,
Ki kadim zamanlardan babamdan mirastır bana:
Bir birleşik kaptır ki beynimiz sevda laboratuvarında,
Aynı aşkın mavi mayisini içmişsek deruni analizler boşadır.
Zor sorudur ünü cihanı kaplayan ağalar için bile:
Söyle, tasavvurun şahdamarı nedendir?
Kor kızılı mangal gibi kışları uzatır uyuyan aşklar,
Yalaz yalaz yüreğimiz cephede kızıl bayraklı manga koşuşmasındadır.
Kimsesiz ve minicik bir yolculuktur kalbimize giden çelebinin tüm yaşadıkları,
Tekrar tekrar dedim ya, ta tufandan beri bilirim,
Ki kadim zamanların imbiği yüreğimden mirastır bana:
Bir fındık faresi bile fili korkutur,
Ama herkesin korkusunun kralı devdir.
Ne alnına siper eden anılarımızın sisli eli,
Ne de çekik gözlü tatar develerinin kum ve kan kokulu gayreti,
Ve ne de yüreğinde yitik kendini arayan ahmetyozgat diye birinin allı rüyası,
Yolumun yönünü döndürür mü sandın senden gayrıya?
***
Ta baştan koyduk ya kuralımızı:
Tali adresler konuşmaz benimle, küsüz...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:17 PM
Adsız Adamın Şiiri
1/:
Elleri nah böyle, kocamandı onun,
Yüreği yiğitler diyarında gümrah harmandı.
Adı mı?
Vallaha...
.... adı Cevahir mi?
Yoksa Mikail miydi bilmem,
Ama yaman mı yamandı.
***
…ne seferberlikler görmüştü en azından,
Ne karlı ve kurt sesli dağ dorukları,
Onun bildiği bütün ormanı beton,
Zavallı çeşmelerinden ozon akardı.
Yıllar boyu yıkıktı kahkûlü şakağına,
Ve ışığı 220 volt olmayan gözbebekleri kandı.
Adı mı?
Vallaha...
…adı Abdullah mı?
Yoksa Şamil miydi bilmem,
Belki de Ramazan’dı,
Ama yaşamı bir çağla gibi hamdı...
2/:
Yalçın şakağından ter akardı boyuna,
Muhakkak sofrada soğan bulundururdu,
İnadına Kahramanmaraş biberi yerdi,
İnadına yenidünya...
Terki diyar etse de bir sevda arkasından,
Severdi sisler arasındaki siluetini memleketinin,
Hemşehrisi sayılırdı Muharremertaş’ın,
Memleketi Kaman’dı.
Adı mı?
Vallaha...
…adı Kasım mı?
Yoksa Ferşat mı bilmem,
Ama kanun çiğnememişti yani kaçak değildi,
Adı yoktu aynalı karakollarda,
Sabıka belgeleri koynunda tastamamdı...
3/:
Vuruldu bir çatışmada hem de pisipisine,
Vuruldu ve kahırgam kucağıma düştü usulca,
Pusluca bir Taksim ara sokağında İstanbul’da,
Gök gözlü güvercinler gülümsedi karşı çatıdan,
Sığırcıklar ve serçeler şaştı,
Saçaklı sokak kedileri çıkmazlara kaçıştı,
O el salladı hepsine.
Bir uzuuun “aydos” tutturdu eşiğinde ölümün,
Sonra doğruldu ve ta gözümün bebeğine baktı,
Sonra aktı usulca ve ılık ılık yüreğime.
Adı mı?
Vallaha...
…adı Kenan mıydı?
Yoksa Cemal mi bilmem.
Gurbetteki bir balık gibi açıldı o biçimli ağzı,
“Oğlum” dedi usulca bana,
Dedi ardından: “Anan ve bacın emanet sana.”
Çünkü o benim babamdı...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:18 PM
Ah Cennare Kız Cenna Kız!
1/:
Ah Cennare kız, Cenna kız!
Sevdanı sular gibi döktüm ağzıma.
Keşfe çıktım ilk defa dudaklarımı.
Bir yanım yıkıldı sahraya karşı.
Parmaklarım çığırmada şafak üzeri
Bileğine yaktığı tuzlu ve anadan doğma ağıtlarını.
***
Ah Cenna!
Ağzın pamuklu ördek sarısı
Üzerin yeşil tülbent
Bilirsin... Ya da bilir misin bilemem?
Vurgunluğumu yokluğunun çokluğuna.
2/:
Ah Cennare kız, Cenna kız!
Ellerim sensiz devşiriyor
Ördek ağzı sarısını bereketli mehtaptan.
Kapaklanıyorum gözü kamaşık ışıkların ayakucuna.
Saçlarımı parlatıyor sahipsiz bir ateş beyi.
Yanıyor yokluğuna tutsak yüreğim.
Sanki güneş beni değil... Kendini ısıtıyor kanımla.
***
Ah Cenna!
Çekme ahını bensizliğin – ki çekiyorsan ki–
Yetiş... yokluğunda ölmüşüm sanki...
3/:
Ah Cennare kız, Cenna kız!
Gözyaşına binen savaşçı gibisin
Ve ıslattın çölümün nehirlerini Cenna.
Hayalime tepsi tepsi sunduğun acı
Açmada inadına nedendir?
İştahımı kapatması lâzımken.
***
Ah Cenna!
Nedir döşümü sarmalayan bu kararsız ben?
Ve nedendir? Her Cenna deyişimde
Ağzımdan çıkanı sarmalayan korkun
Ah Cennare kız, Cenna! ...
Korkan ben, korkutan sen olmalısın.
Çünkü okun vızıldaşır kulağımın dibinde.
4/:
Ah Cennare kız, Cenna kız!
Neden bulamam kafiyesini adının?
Neden yadigârım olmaz? Bir güzel uyak sana.
Ah harman yeri sevdamın Cennare’si!
Yeter kollama kendini benden –ki kolluyorsan ki–
Bırak, uğraşma yüreğimle...
Ölmüşüm say ki...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:19 PM
Ahmet Arabaşısever Bozok’ta
A/:
Ben ki Mahmutoğlu Ahmet’im diyarı Bozok’ta.
Atların soylu duruşunu sırtlanışım bundandır,
Bu yüzden ağzıma vurunurum kısrakların gemini.
Yemini teheccüt vakti veririm tefekkür kuşunun.
Bakmasın lazerli gözler şaşarak,
Koşarak sahte idealli savaşçılar ardınca.
Karanlıkları yara yara yürüse de kaderinde kadınca,
Ve kaprisi bilmeyen ama yine de kaprisli bir ananın,
Huysuz ve arabaşı seven oğluyum ben de.
***
Keşkeler üzerinde gezinen yüzüm,
Bir döner sahte ilkbaharımda grinin yeşil tonuna,
Bir gökyüzü sanar kendini ve maviye bulanır.
Ulanır aşka ateş taşıyan son kervan yürek yüreğe,
Tayfunu bu güne uzanan dünkü sevdalar.
Dehr burulur,
Karakurum’a kurulur keşkenin fakir sofrası.
En hası derme çatma çöl günahlarının,
Pıtraklar, olmazı oldurur yani gül açar.
Ve ardından gümüş gözlü gün açar,
Doruklarda kalan mustralık maviyi bir allık gibi,
Yanağına bürünen hısımım gökler kızarır.
Öylece dururum mavi şemsiyenin altında,
Sonra ortasından dalarım zamanın iklimine...
An o andır, bidayetten beri arzulanan...
***
Diz yıkarım,
Yüreğimin otantik kilimine.
Son kez ebcedlere garkoluben aritmetiğim,
Dercolurum organik metrenin her milimine.
***
Ben ki Mahmutoğlu Ahmet’im diyarı Bozok’ta.
Ama boşuna sevmişim arabaşını.
B/:
Ben ki Mahmutoğlu Ahmet’im diyarı Bozok’ta.
Dağların soylu duruşunu sırtlanışım bundandır,
Bu yüzden sırtıma vurunurum yaylaların karını.
Bakmasın lazerli gözler şaşarak,
Koşarak sahte ışkırlaklı savaşçılar ardınca.
Karları yara yara yüresede kaderinde kadınca,
Ve kaprisi bilmeyen ama yine de kaprisli bir ananın,
Huysuz ve masal seven oğluyum ben de.
***
Bir dönerim martla nisan köprüsünde grinin yeşiline.
Bir musonik tayfunlara bulanır başım.
Yaşım en az dedem Bekirağa kadar kocar.
Ben “herlede yufka ekmek gibi” ufalanırım.
Hısımım zemheride kuru dallar gül açar.
Kaçarım,
Soğurgan ve bulutların pencere camında arta kala bir mavinin,
Zamansız, izansız, dinsiz, imansız ve mekansız iklimine.
An o andır, bidayetten beri arzulanan...
***
Diz yıkarım,
Yüreğimin otantik kilimine.
Son kez yasinlerle yıkanuben aritmetiğim,
Hapsolurum metrenin her milimine...
***
Ben ki Mahmutoğlu Ahmet’im diyarı Bozok’ta.
Ama boşuna sevmişim arabaşını.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:20 PM
Al Karanlık Yut Beni
1/:
Karanlıktır… Işıkları yaktıran
Hele loy loy! Yaktıran oy! ...
***
Gözlerimden yağmur yağar göklere
Çoban yıldızına silerim yanağımın terini
Örter hırçın çığlığını çayırlar saçlarımın
Nisansı nefesiyle karanlığın ağzında
Dudağımda martılar çığlık çığlığa
Şakağım alaca şafak...
Puslu bir mevsim örter başımı
Atarım adımımı sahibim karanlıklara.
***
Gece damlar... Karanlık sızar…
Yıldızların sarışın yalnızlığına.
Ellerim zifre banar beyaza uzanmak için.
Sorar gözlerim... Neredesin oy?
Yüreğimin aradığı... Lahuti elinde kandil
Ve teslimiyet sızan bir arka koy
Hele loy loy loy! ...
2/:
Nerdesiniz aydınlıklar?
Söyleyin kitabın orta yerinden, nerde?
Hele loy loy, nerede?
***
Çöller bataklık çağırır dört mevsimin enince
Kuruyan damağımda bir tutam çayır yeşerir
Çileye dolanır hayalimin artığı sevda kırığım
Arzular oyar cevherini zebercet ocağının
Açın kafesimi Allah aşkına dağlar
Kamaşsın gözlerim
Isırgan aydınlıklarla...
***
Al karanlık yut beni
Bilirim sahibim *******dir...
Işıkları yaktıran lahuti can kardeşimde.
Zifirin erimeyen orta yerinde
Sorar gözlerim oy oy!
Halay kurar parmaklarım arka yüzümde
Hele loy loy loy! ...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:20 PM
Amanı Zamanı Yok Bu Arzuların
1/:
Leyla, ey çöl bilgesinin şahan gözü...
Şu kıldan örme ak çadır,
Şu kırk çivili deve dikeni,
İşte derununda çift kırkbayır taşıyan hecin...
Ve ben,
Yani Mecnun’u bir zülüf telinin,
Ve göğsünde tek yürek taşıyan adam...
***
Leyla, ey çöl kahininin zebercet gözü...
amanı zamanı yok bu arzuların,
Şahittir her şafakta
Şu kıldan örme ak çadır...
Eğil kumlara sor:
Aşkla eğitilmiş aslanlar madımakla beslenir mi?
Şapa talim eder mi aşk cengaveri?
Hayır ve asla!
Kim alırsa kelepir bir sevdayı mezattan,
Cazibesini yitiren bir yürekle kalır Necef’in ortasında...
2/:
Leyla, ey çölün tartışmasız şeykhının kozmik gözü...
Şu kıldan örme ak çadırdaki orta direk,
Şu kırk çivili deve dikeninden arta kalan kök,
İşte derununda çift kırkbayır taşıyan hecin,
Ve hecinin böğründen açılan su deliği...
Ve ben,
Yani Mecnun’u bir zülüf telinin ak artığının,
Ve göğsünde ölü yürek taşıyan adam...
***
Leyla, ey çöl mezarcısının fersiz gözü...
Rüzgârlara binersen eyer vurma yar atına,
Şahittir her şafakta,
Şu kıldan örme ak çadır üstündeki liva...
Eğil de bir sor kumlara:
Son olarak kimi sever yüreği yarım olan?
***
Bu çöl rüzgarları çaldı türkülerimin nakaratını,
Ve harami tarihçiler yazdı aşkımı kıl çadırlara çöküp.
Ama ben başı bir karış havada adam,
Senden sonra tarihten kuşku duyarım.
Alır bütün artık sevdalarımı,
Terki diyar,
Terki çadır,
Ve de terki Leyla ederim.
Sulanırım devemin yan böğründen,
Çorak ovalarda kumlarla beslenirim.
Çekil önümden, kavrama kollarımın elma dalını.
Dönmek mi Leyla? ...
Hayır ve asla!
Kim alırsa kelepir bir sevdayı mezattan,
Cazibesini yitiren bir yürekle kalır Kalahari’nin son fırtınasında.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:20 PM
Anam Ve Ateşin Zifafı
1/:
İri iri yanıyordu.
Volkanlara sabitlenen kurtların gözü...
***
Ve iri iri yanıyordu
Gözleri, eşkiya sorgulayan bir yargıç gibi
Yalazlarla dans ediyordu anamın.
İri iri yanan tandıra bakıyordu ağlamaklı
Bir çıngı sıçrıyordu uzaya sekr durumunda
Bir yıldız kayıyordu saçından
İri iri yanan anamın gözleri ateşten resimler,
Bozbulanık bozlaklar
Ve doludizgin şiirler çiziyordu dört koldan,
Babama sunmak için...
2/:
İri iri bakıyordu anamın seyyareli şakağı
Sanki tarhana vurmamıştı da kara kazana
Acılı geçmişini kaynatıyordu
Bir köşesinde ömrünün kendisi suskun
Ötekisinde lacivert gölgesi oynaktı
Ve orta yerde takvimleri yakan ateşti zalim
Küllerden güller fışkırıyor zira
Ve iri bir feliks yavrusu doğuyordu çığlık çığlığa
Anam ateşten güller devşiriyordu...
Babama sunmak için...
3/:
İri iri kabarıyordu deveran...
Anamın basireti burulmuş boğa misali yutkun
Tarhananın öfkesi çivi çiviydi Sümerelinde
Kızıl pelerinini çeviriyordu gürgeni piramit kalıplarının
Ve alınyazısı eviriyordu ateş zebanileri
Gözlerinde perilerle dans eden meşe
Sanki çalı çırpıyı değil de
Israrla elemlerini atıyordu anam ateşe...
Belki de ondan alev gülleri devşiriyordu
Anamın gözleri ateşten resimler,
Bozbulanık bozlaklar,
Ve doludizgin şiirler çiziyordu dört koldan...
Babama sunmak için...
Bana sunmak için ise tarhana kaynatmada...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:20 PM
Arandığım Aşk Bendim Belki de
1/:
Sayın ki kendimdim aşk...
Veya kutuplarda dona kalan anılarımdı...
Sokak artıklarıydı çöp kutularında belki de...
Sarhoş ömürleriydi yalpa yalpa...
Belki hiçbiri değildi ama,
Kesin karalı alınyazımdı aşk...
2/:
Sayın ki kendimdim aşk...
Onun ismiydi alfabede otuzuncu sırada...
Galiba ikizler burcundaki astrolojik kaderimdi...
Veya çıtır simitlerin gevrek susamıydı...
Mizan gözünde mart soğuğuydu belki de...
Hayal piramitleriydi kleopatra diyarında...
Belki hiçbiri değildi ama,
Kesin alın terimdi aşk...
3/:
Sayın ki kendimdim aşk...
Sımsıcak arzularımdı tandırdan yeni çıkmış...
Veya ıssız *******in göz kırpan ay ışığıydı...
Beynimdeki kobra zehri kinimdi belki de...
Sarı sıcak nilüferleriydi Dicle nehrinde...
Zamansız saatlerin kopmuş ödüydü...
Öfkeli yağmur sonlarıydı ıslak bulvarlarda...
Aysız *******de ellerimin haram teriydi...
Öksüz şiirler yazılan kağıtlara damlayan ak mürekkepti...
Sabahların ayazıydı selsiyus bilmem kaçta...
Belki hiçbiri değildi ama,
Kesin kurşini özlemlerdi aşk...
4/:
Sayın ki kendimdim aşk...
Zalimlerin bereketli kırbaç sesiydi...
Veya göğün beline dolanan yedi renkli kuşaktı...
Öfkemden akan kızıl mağmaydı cengiçinde...
Canımdan damla damla kazdığım kızıllıktı...
Bileklerimin son ürünüydü belki de...
Belki hiçbiri değildi ama,
Kesin sevdiğime olan inançsızlığımdı aşk...
5/:
Sayın ki kendimdim aşk...
Beynimdeki atıl çalı çırpıydı...
Veya acılı türkü tortularıydı Arguvan bozlaklarında...
Şekspir’de senfonik yalanlardı belki de...
Buruk hayaların nisan sızıntılarıydı ya da...
Bey sofralarında sabırsız kuşların ödüydü...
Sarımsı yıldız tatlarıydı damaktan hiç uçmayan...
Yanık damlalarıydı göğünmüş yürek basmalarında,
Belki hiçbiri değildi ama,
Kesin ömrümün son demleriydi aşk...
6/:
Sayın ki kendimdim aşk...
Yangın yeşiliydi sonbaharların tek tük…
Veya balların acılı dibiydi kovanda arta kalan…
Kuduran denizlerin tuzlu gözyaşı…
“Kal” diyen hasretimdi belki de …
Kadrimin son harfiydi şiirde…
Belki hiçbiri değildi ama,
Kesin kaderimin ikinci perdesiydi aşk...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:23 PM
Ardıç Kokar Anılarım
1/:
Ardıç kokan anıların isi,
Boz gözlü bozkır adamının gözünde siyah sürme,
Koynunda saramadığı yavuklusunun flu sureti sayılır.
(Mış...)
2/:
Rahmetlik anamdan da bilirim ki,
Ardıç isi yarım kalmış sevda sevda kokarmış,
Hatta bu yüzdenmiş,
Sinan’ın ardıçtan çatması dam çatılarının beliklerini,
Bu yüzdenmiş kekliklerin şiirlerin saçağına,
Ve ardıçların misafirsever dallarına konması...
3:
Fakirin anılarının ardıç kokması ise,
Eski bir yangından kalan alaz artıklarıdır.
Bu nedenle kokarım yarısı yaşanmamış sevda sevda,
Çıkarım arada bir keklik avına...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:24 PM
Aristo Boncuğu Ter Akar
1/:
Bir efsanedir başlar şiirin saçlarının ucundan,
Ter akar Aristo boncuğu gibi...
***
Akıtmadaki bir parmaklık mesafe,
Çölde kırk konaklık deve yüküne bedel...
Küheylanların burnu sümkürür koşu bitende,
Ağızları, ala köpüklü Fırat seline benzer,
Bu akış tek karışlık ki bir mavi çizgidir haritada,
Amma boydan boya geçer aşı topraklı Mezo’yu,
Kıvrılır yan böğrünün üstüne,
Şaddülarap’ta biter.
2/:
Bir efsanedir başlar şiirin saçlarının ucundan,
Ter akar Sokrates boncuğu gibi...
***
Saçlar aslında pıtrak köküdür,
Sevdalara sıvanır ve kalır yıllarca.
Ben de kalırım,
Kendimi unuttuğum efsanenin en ücra sözcüğünde.
Şaddülarap, kızılca humusa beler,
En sahtesini tarihini Elamlı bacanağımın,
Ki adı Kezzibanıaşk’tır,
Kamaşık dilli bir yosma ya da...
3/:
Bir efsanedir başlar şiirin saçlarının ucundan,
Ter akar Eflatun boncuğu gibi...
***
Ey hususi felsefemin Aristo’su dil dökme yoluna Mezo’nun
Uzanıp tuttuğum yumuşak ve sıcak mittir, bilirim.
Piramittir, yaşamımın üzerine bina ettiğim yalan.
Sinan’sa bir ehram ustasıdır mitolojiden kalan Atina’da...
Ustalığın da bir eksik yanı vardır Aristo,
Bu yüzden felsefe topal yürür her seferinde.
Bundan ötürü,
Sevdalar arasına kurulan köprü kemeri,
Geçit vermez bir çift ayaktan gayrısına...
***
Bir efsanedir başlar şiirin saçlarının ucundan,
Sevda çağlayanı gönül ırmağında seker seker dökülür.
Sığmayan kabına ne içimi tatlı sudur,
Ağızlı, ala köpüklü Fırat selidir ne de,
Coşkun ve kıvrak bir mitoloji yosmasıdır ki,
Kimi zaman deli Murat,
Kimi zaman delişmen Missisippi olur...
4/:
Ey Aristo, bırak kendini, kasma Atina sokaklarında,
Muradın,
Felasifesini inşa etmekse aşkü sevdanın,
Salıver gitsin özünü,
Çorak çöllerine kızgın sahranın.
Çünkü maralların türkülü yurdudur çöl,
Orada ne av, ne avcılar bilir tarih yazıcıları,
Ki hepsi Kezzibanı aşk’ın ense komşularıdır.
***
Elleri açılanın felsefesi arkaya taranan saç misalidir,
Atların yelesi gibi türkü koşalaşır çöl baharında.
Uçuşur ebabil misali felsefeyi aşk,
Sokrates nefesinde her seher...
Ey Aristo dinle ve uy yüreğine:
Bakalım ne der? ...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:24 PM
Asılan Umudumdu
1/:
Zavalı bir sir söğüt dalına astılar,
Kara lordlar aydınlık umudumu...
***
1/a:
Oysa bir ömürlük zamanın fırçasıyla
Işıklı tuvallerin yeşertmiştim bağrında.
Kendimi günde bin kez
Dikenli tarlalarda acıyla doğurmuştum.
Azgın sahilinde Akdeniz’in
Antik bir teknede Hacer’den kalan
Taşların hamurunu alaya alan kendimi
Bengisu ve hayat güneşiyle yoğurmuştum.
Göklere kırk bir kapı çizip
Anahtarlar yontmuştum som ve 24 ayar altından
Yarınıma kırk konaklık temeller kazıp
Gül ekmiştim bugünden aşiyanıma.
Ve hicret edip alaimisemada unuttuğum rüyalarıma
Bırakmıştım geride masum vatanımı, öksüz yurdumu...
1/b:
Minnacık bir söğüt dalına astılar,
Koca koca lordlar incecik umudumu...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:28 PM
Aşk Vurgununun Camdaki Sureti
1/:
Bir vurgundur nisanda su,
Ve camdaki suretim damlalar arasında,
Süzülür konarım sermest ikindilere,
Gölgemi nokta nokta kondurup beklenen yere,
Durulurum ve dururum günlerce...
Çünkü bir vurgundur nisanda su ve ayrılık...
2/:
Ha koşuda toynak,
Ha bağlamada tezene...
Bil ki sensin izanımda gezinen kısrak,
Tırnağını mızrap gibi vurarak...
Çünkü bir vurgundur nisanda su ve ayrılık...
***
Döşümde,
İşte öylece durur ve durulurum.
Ya hayalinden yemlenirim,
Ya da,
Koşarım çayırlar ve türküler arasında,
Gölgeni aranarak...
Çünkü bir vurgundur nisanda su ve ayrılık...
Suya sıla,
Gölge düşer ayrılığa yanarak...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:28 PM
Aşktandır Kırmızılığı Gökkuşağının
1/:
Ben kararmış üzümlere benzemem,
Mesela maviler üşütür beni,
Karanlıkta zencilerin dişlerinden ürkerim.
Puslu devirlerde vatanımı al basar kesinkes,
Kızarır göz bebeklerim,
Her yağmurun ardından.
***
Ellerim kızılca kıyamet şu anda,
İzlerini dizdiğin yollarına,
Belli ki gül dökmedeyim.
Ondandır bu kırmızılığı gökkuşağının,
Ya da her gurubun yalap yalap yanması,
Ve ateş donuna bürünmesi,
Mağmalar yurdu ve köpüren kalbimin.
***
Dedim ya maviler üşütür beni,
Ren geyiklerinin kaderi ürkütür beni.
Yıldızların sarışın bukleler,
Düşlerime dolanan ibrişim uçuşlu kementtir.
Ellerimse kızılca kıyamet şu anda,
Senin ardınca ben, samanyolunda,
Önümce sınırsız hayallerim koşmada,
Aşk ile ısınmada yüreğim...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:28 PM
Ateş Kuşları Sevdanın Damına Konar
1/:
Ve o bir demirciydi,
Hadid döverdi kemikli yumruklarıyla...
Yüreğiyle ise aşk...
***
Ben de dönerdim şerare olup yörüngelerde,
Ve beynimi döverdim eyvah toplarıyla aralıksız.
Burçlar burcu burcu kokardı ıtırlı nisanı beklemeden,
Hisarlar hisli hisli avunurlardı kuşatmaların tedirgin takviminde...
Olan yine zırhını kuşanmamış sevda illerindeki özgür beyliğime olurdu,
Gönüllü aşk savaşçıları yağardı ordugahıma yağmurları gemleyerek,
Nizamsız, intizamsız bir biçimde hem de.
Demirci uyanır ve “Ya pir! ” çekerdi,
Yıldızların örsünde beni ve acar duygularımı döverdi.
2/:
Ve o bir demirciydi,
Hadid döverdi nasırlı yumruklarıyla...
Kalbinin güm güm vurması aşktandı...
***
Demirdi bu, dövüyorken öfkesi saçılırdı dört bir yana kıvılcım kıvılcım,
Ateş kuşları sevdaların ıslak damına konarlardı merak içinde,
Büyüyorken ay, aşk kaçamakları ufalırdı nedense?
Oysa yar üstüne yazılan şiirlerdi bu süvariler,
Ve açılmış kanatlarından serin karanlıklar dökülürdü,
Çorak duyguların küskün faylarına.
Burun delikleri tespih tespih nefes ve deyiş zikrederdi,
Semada dönen ter,
Kavlinden dönen kan atardı kara toprak üstüne.
Demirci örsünde beni acar duygularımı döverdi.
Ve her sadmede “Ya pir! ” çekerdi...
3/:
Ve o bir demirciydi,
Hadid döverdi isli yumruklarıyla...
Nabzından duyulurdu dövdüğü aşkın balyoz sesleri...
***
Kabzası gümüşlü aşk hançeriyle,
İnadına utançsız bir hadid hurdası düşerdi örse,
Ve de inatçı bir usta örs başında,
Oy bu bu türküleri yakan körükdar,
Ve bir Davut nebi ustalığıyla zırh döven çeri,
Ötüşünden bile tanınırdı erbabı karanlığın kaçkın kaknüslerini
Yanık bir türkünün kokusu yayılmışsa hırçın hislere,
Kalpler her beyitte “Ya pir! ” çekerdi.
Demirci örsünde beni acar duygularımı döverdi.
4/:
Ve o bir demirciydi,
Hadid döverdi yanık yumruklarıyla...
Demiri yumuşattı hamur misali örs üzerinde,
Ama aşkını yumuşatamadı...
***
Ay suretli kızlar bakışırlarsa gümüş gözlü aynalardan,
Şaşkın şiirler çığlık çığlığa göğe ağardı,
Bulutların güneşi örtüşünden nem kapardı ocak ve ateş.
Demirci örsünde beni acar duygularımı döverdi.
Ve her darbede “Ya pir! ” çekerdi...
Çünkü o bir demirciydi,
Ta, Davut nebiden beri bilirdi ki,
Her ne olursa cana demir ve ateşten olur,
Bir de kırk camız gönü yutan körükten tabii...
Nihayeti yürekten tüterdi nefes ve can ve telbiye,
Dilek dudaktan çıksa bile...
Ve her aşkta “Ya pir! ” diye diye...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:28 PM
Aşkın Yemi Tuzdur
1/:
Bilmem bilir misiniz?
Aşkın yeminin tuz olduğunu?
Bilirim ben,
Babamın babasının babasından kalan,
-Ki kendisinin bir gözü yeşerir imiş her ilkbaharda,
Sonbaharda ise bozarır bozlak olur,
Ve namıdiğer Karaca bir oğlanmış.-
Haa! ...
Ne demiştik?
Evet... Babamın babasının babasından kalan,
Sırtı sahtiyan kaplı bir cönkten okudum,
Hem vallaha, hem de billaha...
Aşkın yeminin tuz olduğunu? ...
2/:
Kalmadım okumakla,
Gün geldi aşka düçar oldu bu fakir,
Aldı başını gitti yanık koyaklarına tuz gölünün aşk,
Bense tabanlarım yarık yarık beyaz ateş üstünde,
Bir yanımda Karaca bir oğlanımın türkü kırığı,
Diğer yanım olabildiğince gözyaşı,
Taşı delerek,
Üfürerek kumları,
Geçtim tuz ağlayan ırmağı...
3/:
Bilmem bilir misiniz?
Aşkın yeminin tuz olduğunu?
Bilirim ben,
Her aşık olduğumda,
Dururum, donarım ve kalırım kimyanın sodyum ağzında.
Kalp yalnızlığımı klorürle yıkarım.
Yollarım güneşe yan yanalığımın ateşini beynime,
Tutar ellerimi o zaman Leyla,
Tuz gölünden alır ve kurtarır beni sevdanın serin suları,
Ki o da gözümün çeşme çeşme türküsü sayılır,
Saçlarıma dolanır tuzlu bir Konya yeli,
Ak bileklerime ise sodyumun en kırmızısı,
Ömrümün tek sızısı ordan arta kalandır...
***
Evet... Babamın babasının babasından kalan,
Sırtı sahtiyan kaplı bir cönkten okudum,
Hem vallaha, hem de billaha...
Bırakması bin sene sürermiş tuzun tatlı suyu,
Ve ne olursa olsun bırakmazmış yüreği sevda...
Bundanmış aşkın gözyaşı ve kan tutkunluğu...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:28 PM
Ayrık Otları Boy Atar Döş Çayırımda
1/:
Bilseydik ki bu an Ahmetistan’ın,
En zalim *******inden arta kalan bir uğursuzluktur,
Hiç sever miydik kız Tekine? ...
***
2/:
Daha on sekizlik, terütaze bir ilkbaharda,
Ellerinin çavlanında çimmiştik oysa,
Sulak *******in sodalı gözlerinde.
Yüreğinin çağlayanında yıkayıp günahlarımızı,
Atlarımızı güneşe doğru sürmüştük.
Sen saçlarını,
Ayrık otları daha gümrah boy atsın diye,
Döşümdeki çayırlara ekmiştin.
3/:
Bilseydik ki bu anılar Ahmetistan’ın,
En zalim *******inden arta kalan birer uğursuzluktur,
Hiç biriktirir miydik kız Tekine? ...
4/:
Boy atan ayrık otları değil arsız ısırganmış meğerse,
dökülense ortak vadimize vahşi atları kişnemesi.
Oysa gümrah çağlayanıydı coğrafyanın,
Tuzlu tadıyla tarlalara can veren gözyaşlarımız.
En candan arkadaşlarımız,
Koyungözleri ve katırtırnaklarıydı...
Ben toplar toplar süsen topçukları takardım,
Püskül diye kirpiklerinin ucuna.
Sen uzanırdın sırtüstü,
Acunun avucuna...
5/:
Bilseydik ki bu zamanlar Ahmetistan’ın,
En zalim *******inden arta kalan birer uğursuzluktur,
Hiç yaşar mıydık kız Tekine? ...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:28 PM
Azad Edin Dağlar Beni
1/:
Dağlar beni azad edin şu buruk vadilere,
Dağlar beni azad edin sular ile deryalara dolayım.
Dağlar beni azad edin özgür ellere,
Dağlar beni azad edin kurbanınız olayım.
***
Doğum günümde çanlar çalsın yalçın kayalar,
Hapsolayım ellerimle dokuduğum harmanilere,
Rüzgarlarla eleneyim kar diye,
Çam kokulu sabahlıklar üstüne...
Dağlar beni azad edin yağmur olayım.
2/:
Dağlar beni azad edin gezden, gözden, arpacıktan,
Dağlar beni azad edin kanatlı kurşun olayım.
Tetikler boşa düşsün puslu koyakta,
Uçuşsun kınkanatlı böcekler,
Tereddütlü güvercinler yerine.
Türküm yankılansın kurşun yerine,
“Gökyüzünde bölük bölük tırnalar”
Yare selam taşısın mektup yerine...
3/:
Azad edin dağlar beni n’olayım,
Dağlar beni azad edin özgür olayım.
Çözün ayak bileklerimdeki sarmaşık bukağıları,
Koyverin ellerini prangaların,
İneyim düze “Dolanayım bel yerine...”
Dağlar beni azad edin engine,
Dağlar beni azad edin tutsağınız olayım...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:29 PM
Bal Diye İçtik Zehri Kebire
1/:
Kalbe zulüm Kebire...
Bir bendim diyemem gezinen
O eski kobtî parşömen rulolarında.
Kalbe zulüm Kebire,
Sen anlamak istemesende...
Hepimiz bir bendik aslında mağrur.
Küçültemedik özümüzü kul diye
Takıldı yüreğimiz son hudutta dikenli bir tele
Sevdalarımız yüzü koyun devrildi.
Hüzün aktı gözümüze ayın memelerinden beri
Emdik…
Emdik bal diye sunulan zehri.
2/:
Kalbe zulüm Kebire,
Sen anlamak istemesende...
Sebepsiz değildi o sonbaharda
Baldıran köklerinin izinsiz büyümesi
Belki çınarlar döktü yaprağını yol diye
Bir eylül akşamüstü yaşadık koyun koyuna
Ve ellerimize bereketli bakır bakraçtı sanki hediye.
Emdik…
Emdik sunulan zehri bal diye.
3/:
Kalbe zulüm Kebire,
Sen anlamak istemesende...
Cemreler sağıldı mermerlere zamansız
Kahinlerin kehaneti yüz bin kere dürüldü...
Hamaylılar döndü yıldızlı pencerelerden
Analar zılgıt ile doğurdu kendilerini
Bebeler bekleşedurdu benle beraber
Cesur ve atak bir atlıydı... Hayallenen halbuki
Belki de kağnılar üstünde mermi
Bebeler ve çarıklı genç anneler,
Emdiler…
Emdiler bal diye sunulan zehri.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:30 PM
Balabana Yabani Türküler Diken Sayılır
1/:
Mutluluğu ısıtıyorsa sunmak için,
Bodur ağaç altında oturan babalardan bir baba,
Ey balaban yabani türküler diken sayılır medeniye,
Bilinmez neresinden batar,
İçi silme bereket dolu çuvallara...
2/:
Ey balaban,
Senin aklın başında değil ki,
Mesela yüz otuz yıldan beri.
Nereden bileceksin?
E eşittir em ce kare ettiğini...
(Sırıtma lan Ebu Cehil’in emzirdiği.)
Sorarım sana,
Yakın çoban yıldızlarına sakladı karakoyun türküsünün,
Bilinmeyen son notasını bir çoban,
Bilir misin, ya da duydun mu buna dair bir bilgi?
Al bir daha,
Hüzünlü duvar diplerinde muska gülü fideleyen,
Bir bahçevan tohumları şahın sarayından taşıdı buralara,
Desem ne dersin?
Bebeklerin uykusuna rüya katan şahmaran,
Damağında baldıran taşır yaratıldığından beri...
Omuzlarını kaldırmadasın,
Yani ilk kez duymadasın değil mi?
3/:
Ancak ve ancak ey balaban,
Çok şeyler vardır ki ne ben,
Ne çoban,
Ne bahçevan biliriz...
(“Neymiş abi? ” diye sormadasın endişeli endişeli.)
Boş ver be balaban, sen bilmesen de olur,
Biz bildik de ne oldu sanki? ...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:30 PM
Baldıran İmbiğindeyim
1/:
Biliyorum...
En beklemediğim bir anda,
En çok beklenen anım geliyor...
Tükeniyor biriktirdiğim kırmızı bilyelerim.
Bilirim...
Her şeyim bozkırda gömülecek bir kabire,
Ya da onca şey az sonra şaşkın şaşkın...
Alışkın olmadığı bir abanoz ata binecek.
Bilirim tüm ışıkları üfleyecek,
Yerle gök arası bir ağız.
Yani ey ins ve cin yağız bir gün ortasındayız...
Az sonra gözümüzün feri bir mum gibi sönecek...
***
Görüyorum... (Olan bunca şeye rağmen.)
Yalnız tek şey...
Alel acele uçuyor ebabil kanadında.
Umut ak bir yumurta gibi en garaib hallere lohusa,
Ve kurtuluşun ayak sesleri annelik sancısında...
***
Biliyorum...
Arefesinde son uykunun kibir iksiri.
Kadife bir anne dudağından çıkan,
Alnı “amen” damgalı hamaylı kabı,
Her şeyi belirleyecek Müneccimbaşı Tarihinde...
Kuş ağızlı ninniler çalıp zaten,
Beşik ığırlıyor uğuldayan saatlari zamanın.
Hazırlıyor uykusuna köksüz ve karanlık döşeği,
Ve kurtuluş rüyalarına zamandışı mahkumunu,
Usul uslu ama hamarat...
Burnunu çırpıyor bir at,
Toynağıyla, altında sabırsızlanan toprağı eşeliyor.
Bir “güzelavrat”
Yaşanmamış şiirler ısmarlıyor son zaman şairlerine.
Şiirler ki inadına redif,
Dibine kadar kafiye...
2/:
Bir hamarat değirmen hüsbanına dayanıp,
Huruceyliyor semaya Mevlanaleyin,
Veya Hacıbektaşleyin semaha yangın...
Zıkkımına kadar içilmiş öykülerim,
Akıyor azar azar,
Dayanamayıp yer çekiminin en sivil kanununa.
Baldıran damıtıyor imbiğim,
Dumanaltı bir tekkede “Güzelavratotu” içmiş gibiyim.
Ha tükendi,
Ha tükenecek biriktirdiğim kırmızı bilyelerim.
3/:
Dönen değirmen,
Zamansa öğütülen “kelete”
Sonunda tükenmek üzere biriktirdiğim bilyelerim,
Enine ve uzununa ve dikine...
Tam on bir buğutuna sünüyor zaman.
Boyutlar el değiştiriyor bereketli bir pazarda.
Bir çocuk oyununda hacimsiz gözler dökülüyor avcuma.
Çalıyor o senfoniyi çağlarüstü bir keman,
Çalıyor dokuzuncu notadan doğuşumu.
Yok oluyor vicdanların örtüsü ter içinde,
Sultan oluyor zamana kederlerim,
Tükeniyor biriktirdiğim kırmızı bilyelerim…
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:30 PM
Bedeviler Tarihçesindeyim
1/:
Bulutlar sana güler,
Ey son satırı kurumuş gözpınarlarım...
***
Buharlar,
Buhurdanlar,
Tanıklarım sayılır.
Ey lüleleri kırılmış gözpınarlarım,
Sense yağmurlarla teorik sohbettesin...
2/:
Tutup son dizelerinden getirmişsin,
En uzak akrabalarımız bile olmayan çölleri...
Tüm saçları ve benizleri sarışın kumları,
Ve kıraç tepeler gibi hörgüçleriyle develeri,
Bedeviler tarihçesine,
Nokta nokta kendini düşmedesin,
Dalmışsın kadim bir simyanın ardıç izbesine,
Yabani kayalardan zehep damıtmadasın...
3/:
Seni asırlar evvel,
Gümrah bir pınarın başında terk eden
Ufuklar ardındaki aşkınla sevişmedesin...
Bu, bir burnu yavru gökkuşağı renkli hayal olup,
Dolanmıştı peşine İbni Sinanın bile,
Babil’de Harutmarut da simya sürmüştü ellerine...
Ama,
Muslu toprak dolduruldu,
Puslu bir mart çarşambasında,
Hayaliyle kararan yeşil gözlerine...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:30 PM
Ben de “Yooo” Demiştim,
1/:
Bıyığının altından gülen halam kızı,
Öksede bıldırcın olursun sen de bir gün,
Tuzakta yalnız,
Boynu bükük karaca...
Dolana dolana şiir okursun,
Bir kabe’nin tavafında...
Ahmetyozgat demişti dersin...
2/:
“Yoo” deme...
Ben de “Yooo” demiştim,
En son tavafımdan önce...
3/:
Yaşmağının altından uğrun uğrun bakıp da,
Müstehzi bir çiğdem gibi gülen halam kızı,
Öksede nisan olursun sen de bir mevsimde,
Takvimin tuzağında yalnız,
Ve bağrı yanık ağustos perşembesi...
Dolana dolana şiir okursun,
Bir kabe’nin tavafında...
Ahmetyozgat demişti dersin...
4/:
“Yoo” deme...
Ben de “Yooo” demiştim,
En son tavafımdan önce...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:30 PM
Ben de Damdan Düşen Sayılırım
1/:
Aşk acısının,
Ne kadar tatlı olduğunu
Bilmem, bilen var mı aranızda?
Ben tattığım için damdan düşen sayılırım.
***
Aşk acısının,
Ne kadar yakıcı olduğunu
Bilmem, bilen var mı aranızda?
Bu nedenle uğraşlar verilir kalp cephelerinde,
Beynini zorlar aşkını unutmaya çalışan adam.
Zorlayan ben isem zorlanan da litrelerce kandır.
Yalnız bir candır cenderede burnu sıkılan...
2/:
Aşk acısının,
Ne kadar kanlı olduğunu
Bilmem, bilen var mı aranızda?
Terkedilmiş akşamların kına kızıllığındaki şiiri,
Cönklerin en başına yazılır hamarat ellerce.
Cananın göğüs kafesinde dolaşan sakin el,
Duyar yüreğin mitralyözü andıran tarrakasını.
3/:
Aşk acısının,
Ne kadar türkülü olduğunu
Bilmem, bilen var mı aranızda?
Bir azgın vurgun iner koynuna yalnızlığın,
Kanlı teberdir belki can pazarında avını pazarlayan,
Ya da temreni kalp biçiminde bir hatıra şeşber.
Vurulur aşkın adamı en yumuşak yerinden.
Bir bozlak orta Anadolu’dan,
Bir barak ağzı diyarı Ayıntab’dan havalanır.
4/:
Aşk acısının,
Ne kadar kıskanç olduğunu
Bilmem, bilen var mı aranızda?
Ben tattığım için damdan düşen sayılırım.
Sevdanın yemi dudaktır derler ya bilgeler
Tuzu da kıkır kıkır kıskançlıktır öyleyse.
Bu yeise hangi aşkın kal’ası karşı durur?
Ya da bu istilaya kimin ordusu?
Cengiz’in mi?
Timur’un mu mesela?
Bence asla...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:30 PM
Ben Oradaydım
1/:
Bir elinde çıraları yanıyordu bu gece,
Düşlerinin biri uzağında zebundu yârin,
Bilmediğimiz bir tarihin en canhıraş düğünü,
Kan ve irinli hercümerç günü bir coğrafyanın...
***
Örtülüydü eski ve yeşil bir pelerin ile,
Uykuya çivilenmiş karabasandı o yaşlı sabır,
Dağların uslu yamacı sunak taşında,
Atların ayaklarında sahtiyan zahmet vardı,
Öteki ellerindeydi çaldıkları kıyamet,
Afet maharetli zenaatkarlar elinde,
Ve örsünde dövülmede bolattan bir aynanın:
Dan... Dan... Dan! ...
Dayanamam yüksek desibeline sesin,
Zamanın metalik kabaralı çukurunda uyandım.
Asırların yorgunuydum dardaydım,
Ben oradaydım…
***
…mekanın şahidiyim abiler,
Bendim zaman vallahi...
Yaşanacak hüzünlere adaydım,
Ben o gece ya öldüm,
Dirildim mi anlayamadım...
2/:
Bir elinde yetimleri ağlıyordu bu gece,
Kızlarının biri uzağında zebundu yârin,
Bilmediğimiz bir tarihin en canhıraş düğünü,
Kan ve irinli hercümerç günü bir coğrafyanın...
***
Direnen bir kuşkuyla Ferhat apansız,
Vuruldu sevdaya ******** bir cephede,
Sapır sapır ağladı sandukada kurşunlar,
Kimi ağlayarak düştü kundağa,
Kimisi de elledi soyut karanlıkları,
Sağır, esrik, yüreği kan götüren odağa,
*******den bir gece,
Semadan sağılan ışıklı bir heceydi,
Karıştı tutkuyu dirilten cana derinden,
Dirildi ışığın efendisi münevver Alaaddin,
Doğruldu kahverengi ve çürük yerinden,
Ve böğürdü develere hükmeden namlı bezirgân,
Ay irkildi maçinli haşin kızı görende,
Çıplak tenini dağladı kervansız ovaların.
Asırların yorgunuydum dardaydım,
Ben oradaydım…
***
…geçmişin şahidiyim abiler,
Bendim zaman vallahi,
Yaşanacak fantastik acılara adaydım,
Ben o gece ya öldüm,
Dirildim mi anlayamadım.
3/:
Bir elinde sevdaları yanıyordu bu gece,
Anılarının biri uzağında zebundu yârin,
Bilmediğimiz bir tarihin en canhıraş düğünü,
Kan ve irinli hercümerç günü bir coğrafyanın...
***
Nezir sunağında kurbandı bir bakire,
Sahte ayinlerse şamanlar diyarında karmakarışık,
Duyguları ve bıyıkları tıraşlanmış müridân,
Bir küskün bıldırcın çileli güzergâha,
Bir barışık turaç bilcümle mazlum mahlukâta,
(Dervişân dediğim bir nötr adam ki,
Heybesi silme ahlat ve ezoterya doludur...)
Bazen halay tutmada dolunayla,
Gâh mezarını kiralamada serviler altına sıraleyin,
Ötekiler mi? Tabii ki bin pişman:
“Yontma taşlara rıza gerekirdi,” diyerek,
Sonra acıkan ruhlar sabırsız bir hamlede,
Zayıf canlıların olanca günahlarını kemirmede.
Asırların yorgunuydum dardaydım,
Ben oradaydım…
***
…savaşların şahidiyim abiler,
Bendim zafer vallahi,
Yaşanacak sitemlere adaydım,
Ben o gece ya öldüm,
Dirildim mi anlayamadım.
4/:
Bir elinde hayalleri yanıyordu bu gece,
Düşüncelerinin biri uzağında zebundu yârin,
Bilmediğimiz bir tarihin en canhıraş düğünü,
Kan ve irinli hercümerç günü bir coğrafyanın...
***
Kibirli atlılar akıyordu kalın ciltlerden,
Atlılar ki tepeleri pürateşe hamile,
Ve ironya şakırtıları eko yapar yedi katlı semada,
Onların artıkları geride ve el sallamada, sahte,
Yeryüzü ise ölü çiçek bezgini,
Tekerleği ilk bulan adam bu kertede,
“Gümanının oğlu olan keşkesi” sağ elinde,
Binpişmana hamile kızıl bir et gibi iki büklüm rahminde,
Tarihi öfkeden ve coğrafik cıgaradan sararmış,
Bir hasan sabbah sivriliğinde gök demirden süvariler,
Ezel ezel kokan metalik dişleri tıkırdamada,
Ama yanılmışım, atlılar değilmiş oysa geçen o sıra,
Geçenler asırdan kalan gölgeleri onların.
Asırların yorgunuydum dardaydım,
Ben oradaydım…
***
…cehennemin şahidiyim abiler,
Bendim araf vallahi...
Yaşanacak hicranlara adaydım,
Ben o gece ya öldüm,
Dirildim mi anlayamadım.
5/:
Bir elinde rüyaları yanıyordu bu gece,
Renklerinin biri uzağında zebundu yârin,
Bilmediğimiz bir tarihin en canhıraş düğünü,
Kan ve irinli hercümerç günü bir coğrafyanın...
***
Sakin şamanlar kasıp korkunun dizginlerini,
Tedirgin ahaliyi teskine çalışmada,
Tanrı dağının ham meyvesi ayva mor buna rağmen,
Turunç sayın ki ebem kuşağı vah vah...
İnsancıklar tırnaklarını emerken,
Karşımda Babil yosmaları ve Hasan Sabbah.
Bir fedai kanlı gadaresini yalamada,
Az ötede karım ölümüme ağlamada.
Asırların vurgunuydum dardaydım,
Ben oradaydım…
***
…kozmik hazinelerin şahidiyim abiler,
Bendim sarraf vallahi...
Yaşanacak sevdalara adaydım,
Ben o gece ya öldüm,
Dirildim mi anlayamadım...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:31 PM
Ben Öğretmenim
a/:
Vurulan sensen, düşen sen
Eğer yardım istemişsen –veya istememişsen–
Kızıl kanda da olsa ellerim...
Koşar gelirim
Çünkü ben öğretmenim!
b/:
Benim üstümedir
En güzel şiirleri kalemin.
Erişilmez olurum yıldızların oralarda bir yerde,
Derde yanar, gama göynür yüreğimin her karesi.
Döğülen sensen, düşen ben
Sana erişebileceğim yerde dururum
Dünyam sen
Seni görürüm ensemde gözlerimden.
***
Sade benim üstümedir
En leylâk tonlu lacivert fotoğraflar
Yakada rozet... Elde pankartım ipek yolunda
Ama... Kızıl kanda da olsa ellerim
Koşar gelirim
Demişsen ki “Yetiş öğretmenim”
İşte ellerim... Ben öğretmenim
Çünkü ben seninim! Çağır gelirim! ...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:31 PM
Beni de Sar Yaralarına Şehir
1/:
Kanlı şehir biliyorum üzgünsün,
Teberrüken beni de sar,
Sipsivri yaralarına.
***
Saçlarımı lime lime çizsin yetenekli dalgalar,
Denizlerin ıslansın çölün leyla kızıyla,
Teberrüken beni de sar sivri yaralarına...
2/:
Kanlı şehir biliyorum hızlı döner saatin,
Teberrüken beni doldur,
Gri düşlerinin aralarına.
Öğüt hicranımı buzdan çarkınla,
Sür kanımı tuvaline kırmızı renk yerine,
Teberrüken beni de doldur,
Ak düşlerinin aralarına...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:31 PM
Beyinde Durduğu Gibi Durmaz Sevda Yürekte
1/:
Yüreğe düştüğü anda...
Beyinde durduğu gibi durmaz aşk...
***
Korkaklık ve cesaret...
Zifafa girer her kalpte Barba’nın dükkanında.
Barba, arka sokakta bir yaşlı Urum zeballasıdır.
Veya kopilidir bağbozumunda sıkılan üzüm şırasının.
Üzümü sıktığı gibi bitirir korkaklığın işini.
Kalır geride,
Yüreğe inen bir kupa aslan sütü...
2/:
Yüreğe düştüğü anda...
Beyinde durduğu gibi durmaz aşk...
***
Ey Barba!
Üzümlerin ve şarabın efendisi...
Bağların tarım yapılan yeri çiçek doğurursa,
Yüreklerin aşk yapılan bölgesi,
Neden savaş yerine döner?
Bilirsen söyle, yok bilmez isen sus!
Ve doldur bir kupa daha “köpek öldürenden.”
Senden daha dostu yoktur aşkadamına,
Sırtlanınca alem *******in yaslı karanlığını.
Ve senden daha çağlayan kurak çöllere...
3/:
Sen ki kitabını yazansın ey Barba Yani...
-Gavur gibi bilirsin ki,-
Yüreğe düştüğü anda...
Beyinde durduğu gibi durmaz aşk...
***
Yani meyhanemin yaşlı bilgesi Barba,
Vadisinde kan akan dere suyu ne bilsin?
Ama sen bilirsin ki alayıvala ile yaşanır aşkın evveli,
Kuş ile sevda kanattan benzeşirler aslında,
Bu yüzden nerede yorgun düşecekleri belli mi olur?
Karşılarsa en yakın aşk uzak bir akraba gibi,
“Dur ey kalbim,” demenin zamanıdır diyorsan,
Ki öyledir...
Doldur bir kupa daha “köpek öldürenden.”
En karınlısında bir daha doldur ey Barba Yani...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:31 PM
Bırak Başkaları Ağlasın
1/:
Ey şiirimi uğunur gibi okuyan kari,
Sevdiceğin uçar ya bir gün,
Kapısı açık unutulmuş gönül kafesinden ansızın,
Bil ki son saat gelip çatmıştır,
Ağlaman boşunadır,
Sus ey yüreği elindeki adam...
2/:
O son saatte yaşanan,
Ölüm gibi pilav üstünde az kuruca bir şeydir.
“Hey hey”idir şimdi yankısını aradığın,
Uzaklaşan kuşun kanat seslerinin.
Ve duvar gibi duran dağların karşısında,
Nağra atman da boşunadır ey eli yüreğindeki adam.
Beyninin en gafil anında,
Beklemediğin bir cenahından,
Vurulursun kendi bumerangına...
3/:
Suçlama, ikilik sayma sisteminden kurduğun,
Dijital tümceleri kullanarak,
Kendi kanalındaki sakin matematik kardeşi,
Çünkü o son saatte yaşanan,
Nefesleri saymanın olanağı yoktur.
Kervan kendi kühtünce akar menzile,
Kaf dağı kendi masalında dağdır ancak,
Coğrafya tanımaz ankalara yurt olan yüceliğini.
Sus ve dinle, (mesela yüreğindeki fiziği.)
***
İdrak ettiğin o son saatte yaşanan,
Doğum gibi bir şeydir aslını ararsan.
Sen ağlama bu yüzden...
Bırak başkaları ağlasın,
Senin arkandan...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:32 PM
Bin “Ben Var Benden İçeru”
1/:
Ben ve sen iki su arama çatalıyız ey Leyla,
Aranırız yüreğimizin geometrik düzleminde aşk ile.
Bir kuyu açarız. Kuraktır...
Bir kuyu daha açarsak... Yine kuraktır...
Bir kuyu daha açarsak... Yine kuraktır...
(..................................)
Bir kuyu daha açarsak... Islaktır...
Bir kuyu daha açarsak... Mutlak sulaktır...
Bil ki sevdanın sergüzeştidir bu,
Çünkü bilirim ki bin “ben var benden içeru...”
***
Ben ve sen iki su arama çatalıyız ey Leyla,
Aranırız yüreğimizin al-yeşil krallıklarında aşk ile.
Ancak şahittir ki tarihler,
Bayraklarını yakan kralın peşinden ordu gitmez.
Geçmişse zamanın perdesinden anılara dair derin izler,
Kalbi ovalar yeni izlerin ayaklarını bekler.
2/:
Ben ve sen iki su arama çatalıyız ey Leyla,
Aranırız yüreğimizin mevsimlik düzleminde aşk ile.
Bir mevsim açarız. Kuraktır...
Bir mevsim daha açarsak... Yine kuraktır...
Bir mevsim daha açarsak... Yine kuraktır...
(..................................)
Bir mevsim daha açarsak... Islaktır...
Bir mevsim daha açarsak... Mutlak sulaktır...
Bil ki sevdanın sergüzeştidir bu,
Çünkü bilirim ki bin “ben var benden içeru...”
***
Ben ve sen iki su arama çatalıyız ey Leyla,
Aranırız beynimizin esir pazarlarında aşk ile.
Ancak anılarını tüketen tecimen,
Yüreğini satsa yeridir.Ah gözümün yağmurları neredesiniz?
Ancak siyaha kesen bulutlar korkutur aşk adamını,
Korkma ey yürek çatalımın ortağı kadın!
Ve korkmayın sulara aşık olan kılıç erbabı,
Üzeri boyanmış her şey derununda başka renk barındırır,
Siz cengaverler ki oturursunuz yasak aşklar üstüne,
Saçlarınıza beni sürün zeytinyağı yerine,
Çünkü bin biz vardır bizden içeru...”
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:32 PM
Bin Bir Gecenin Bir Evvelinde Aşk
1/:
İşte öyle bir zamandı,
Hayalime bindiğim vakit...
Yani akşamdı.
Bin bir gecenin bir evveliydi.
Üzerinden güneş geçen topraklar da batıyordu,
Ufuklara çizdiğim kalın çizgilerin ardına.
Yağmurlara ve onların ıslak akşamlarına,
Ve yarın atına destursuz binen süvari,
Yarı yolda aşk ve çiğ ile ıslanırdı kim bilir...
Aşk savaşçılarının sırtına dayanan,
Sert ve soğuk namlulu akşamların da,
Bir umudu vardı cephe gerisinden beklenen,
Eteklenen sultanlar da bir korku büyütürdü yüreklerinde,
Ya o son gün bu akşam ise? ...
Bizim içinse,
Her son gün bu akşam idi...
2/:
Demiştik ya bidayette ey kari,
Bin bir gecenin bir evveliydi zaman yörüngesinde,
Ama ölüm yine aynı ölümdü,
Yaşamsa aynı yaşam...
***
Bin bir gecenin bir evveliydi an çağların skalasında,
İlk öğrendiğiniz ise zamanda,
Salt aşk üstüneydi biz anımsamasak da,
Ki o aşk annenizin unuttuklarıydı,
Bizler de anımsardık şimdi ay ışığı altında yaşadıklarımızı,
Bidayette harcımız çiğ sütle karılmasa...
3/:
Kimden işitmiştim bilmem,
Belki de bir zamanlar üstü bilgeden...
Demişti ki,
Ya da demiş miydi ki? ...
'Mutluluk bir sahte esrikliktir.'
Biliz ki hayaldir baharda kasım ayının gezinmesi,
Annelerin balalarına çiğ süt emzirmesi bir yaşam gizemidir,
Ki,
Ol nedenle kendimizden bekleriz en beklenmezi.
4/:
İşte öyle bir zamandı,
Hayalime bindiğimiz vakit...
Yani akşamdı aşkımızın ardından masallara daldığımız.
Bin bir gecenin bir evveliydi belki de,
Titredi yüreği toprağın ve balkıdı göklerin şah damarı,
Bir kuş uçtu cennetin saçaklarından,
Sayın ki bir daha inmemek üzere yere,
Güneşin soğukluğu tandırlarının harsızlığından değildi,
Yırtılan dudaklarında kan arama vaktiydi Kaf dağında devlerin,
Kan kırmızı bir teslimiyetti ölüm fırça darbelerinde,
O yüzden yaşam yağlıboya tablolarında kaldı Bellininin...
5/:
'Bin Bir Gecenin Bir Evvelinde Aşk' şiiri üzerine kıssadan hisse bölümü
ya da Beydeba beyefendinin öğüdüdür kısmı ki önemli değildir. Sanki peynirci karga dinledimi ki siz dinleyeceksiniz. Kendimi Lafonten gigi hissediyorum ya neyse...
'Muhterem kari!
Sanki güneşler ölmez mi sandın ay yar?
Bilesin ki zaman da erir kendi potasında kuzu misali,
Ve günbatımından gözlerine düşen belki de günün son nefesidir,
Çayırlar sonbahara hazırlanırlar çalparalar çalarak,
Ve yaylalar en çok kışın altında saklanmak arzusundadırlar,
Kuşlar da aslında bir orkestradırlar cenaze ardında her an,
Ağır aksak ilerleyen kervansa çölde hayattır,
Düzde ölüme eş bir yavaşlık...'
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:32 PM
Bin Bir Su Verilmiş Çelik
1/:
Karaca bir oğlandan işitmiştim:
“Gönüldür,
Bazen deli,
Arada bir durgun sulara döner”miş.
Ve kuşlar gibi kafesinin kapısını açık bırakmaya gelmezmiş,
Göğsümüzde sakladığımız ürkek kalbimizin,
Sesimizin yanıklığı bundanmış...
2/:
Karaca bir oğlandan işitmiştim:
“Eğilmezmiş bin bir su verilmiş çelik,”
De...
Bükülürmüş yaşam, yemişse vurgun,
Olgun bir meyve gibi dibine çürüyerek düşermiş...
***
Sen ki özgürlüğü buldun sayarsın kendini ey Leyli,
Ayrılığın dayanılmaz ekşisini tadınca.
Oysa odur ki hürriyet Leyla,
Dönersin,
Ve uğruna kurulan,
Masif çelik kapılı saraylara girersin,
Gönlünce gönüllüce...
3/:
Bilge ve karaca bir oğlandan işitmiştim ki,
Bu böyle...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:32 PM
Bir Ben İdim
–sokak çocuklarına–
A/:
Nihaî noktaydı bana biçilen,
Oysa ben sevgiye yaslanmalıydım.
***
Ne önümdeki gri çizgi dümdüzdü,
Ne de uzakta gördüğüm alacakaranlık rüyam.
Oysa ben hayalime yaslanmalıydım...
A/a…
Doğranam umutlarımdı az önce unuttuklarım,
Omzumdan çelinmiş o sıcak destek,
Ellerim gri demirleri kavramada yaşamın yol boyunda,
Dayanmış,
Betondan sütunlara bin bir yerinden kırılan sevdam,
Oysa ben anneme yaslanmalıydım.
B/:
Bir ben idim bu çıkmaz sokakta ilerleyen,
Bir de o küçücük dünyam kendi yörüngesinde...
Ne karanlıklar içti beni bilseniz?
Ne de itti aydınlığa bedenimi boşuna çabam.
Bir uçsuz bucaksızlk idi beni ha bire kendine çeken.
Oysa ben güvenli bir dünyaya yaslanmalıydım...
B/b…
Sizdiniz evet evet sizdiniz! ...
Kır saçlı yılların ardına uzayan çizgimi kıran...
Ya isteyerek,
Ya da yutucu deniz temsili,
Veya masalların kaçkını bir karabasan gibi,
Küçük hayatımın üstüne kocaman ayaklarıyla basan.
Gürültülü zemherinin altında bacaklarım,
Ellerim işhanlarından arta kalan çöpleri karıştırmada.
Ve metal akreplerin ayak sesleri yazgımı kovalamada.
Oysa ben ninnilere yaslanmalıydım...
C/:
Çaresiz kalarak güvenip,
Dayandığım korozyonlu sütundu yakan bağrımı.
Beton yaygıların zalim çeperi *******imi kucaklamada,
Ve lacivert gök altında koyun koyuna itle, kurtla ve umutla...
Gri sokakları metropolün ömrümü çizmede haritalar misali,
Ağır aksak... Bir o yana bir bu yana kıvrılarak...
Taptaze kesici dişlerin sırtımda bıraktığı kin,
Toplumda bana biçilen mevki en geri...
C/c…
Ellerim kül, yanaklarım mor...
Kırpılmış kirpiğimi doğrayan ateşten makas,
Üzeri kabuk bağlamış mağma veya küllenmiş bir kor.
Kadim çağlardan kalan sürurum kesik kesik solumada,
Kırmızı bir körük misali kendi nefesini kovalamada.
Zalim...
Ve döşüm üstünde bir asabi volkan...
Ha patladı ha patlayacak.
İten, öteleyen kendimi dışa,
Sevdamı yok eden doymaz umurum,
Ha yarıldı ha yarılacak.
Uzayan boyuma inat kısalan umutlarım...
Ha kırıldı ha kırılacak...
Oysa ben yüreklere yaslanmalıydım.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:32 PM
Bir Deli Felsefe
1/:
Zamanın katili,
Bir delibozuk felsefe çeler aklımı,
Bir zırdeli coğrafya kazan kaldırır,
Anın silme zulme kestiği,
En bunlu anda...
2/:
Boş ver kimyayı be yüreğim,
O ki asit yağmurları boca eder,
Seven adamın nötrlüğünü yitiren kalbi üstüne,
Sülfürü içsek ne intihar arefesinde,
Ya da kezzabı atsak kıskançlığın yüzüne...
3/:
Yani bilirim ki şimdi sevdanın katili,
Bir deli felsefe çelmededir aklımı,
Bir deli coğrafya kazan kaldırmadadır,
Ama yine de,
Sağ elim uzanır sülfüre,
Diğeri kezzaba gider...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:32 PM
Bir Göç Günlüğü
1/:
Terkettim sevdamı bir göç öncesi ağalar…
Usul, ağır ve aksak...
***
Önümde zeheb belikli küheylan katarları
Arkamda gri dumanları minyatür hanedanımın
Avuçlarımda çangıl çangıl çok hörgüçlü mayalar
Kaşlarım yaprak dökmeye meftun
Dudaklarımda acı bir bozlak sesi
Terkettim sevdamı bir göç öncesi...
***
Ben ki tevellüdüm dokuz yüz elli beş,
Hamur elli bir Hafize’den olma,
Koma beni yollarda ey yüreğim,
Ko gitsin sevdiğim bu haini korlara...
2/:
Nakışlı semeri devemin ağalar bana tek kalan…
Usul, ağır ve aksak...
***
Hindi kenevirlerden burulmuş anıların yuları,
Salkım saçak dolanmada bozaran tevellüdüme
Yüzüm zahmetin sonbaharına dönük
Arkamda ise can çekişen minnacık bir ilkbahar
Dilim dilim doğurmada ufuklar ayazı ve karı
Ve memesinden ağu sızan mart hınzırını
Sürmede menzilsiz bir yolculuk uzamada zor zaman
Nakışlı semeri devemin bana tek kalan...
***
Ben ki tevellüdüm dokuz yüz elli beş,
Hamur elli bir Hafize’den olma,
Koma beni yollarda ey yüreğim,
Ko gitsin sevdiğim bu haini korlara...
3/:
Aşiret usul usul akmada kör vadide ağalar…
Usul, ağır ve aksak...
***
Bir ana, bozlak örmede dağların ayaklarına
Arkadaysa ölümü katre katre içen hasretlik
Önümde, eflatun gölgesi can çekişen güneşin
Yavaş yavaş geçmede dağları yutan yürek
Ve üfürmede az yaşanan bir kaderi nadide
Aşiret usul usul akmada kör vadide...
***
Ben ki tevellüdüm dokuz yüz elli beş,
Şerbet dilli bir Hafize’den olma,
Koma beni yollarda ey yüreğim,
Ko gitsin sevdiğim bu haini korlara...
4/:
Bulutlar matem tükürmede ağalar ütümüze habire…
Usul, ağır ve aksak...
***
Yeşil donlu umutlar -ki burmuyor kolanını-
Ve son kırıntı düşüyor nakışlı yaylalardan
Arkada mevlanamsı tespih çeken yolboyu
Ön cenahta ise kozmoğrafyada pişmiş tuğlası bitmiş
Kuyrukları yolunmuş pusulasız turaçlar
Daylak develerin adımları ulaşmada kabire
Bulutlar matem tükürmede üstümüze habire...
***
Ben ki tevellüdüm dokuz yüz elli beş,
Sizin köylü bir Hafize’den olma,
Koma beni yollarda ey yüreğim,
Ko gitsin sevdiğim bu haini korlara...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:32 PM
Bir İşveli Küheylana Destan
1/:
İşveli bir küheylandın sen kız Miraye.
Delimsirek biraz,
Ve şaha hazır her daim
Kız Miraye işveli bir küheylandın sen,
Daha ne deyim? ...
***
Yüreğini bindirip... kudurgan yaylara
Döndür dizginlerini sür benden yana
Çeliğe dökülmüş gözlerini oturtup
Çıldırgan ceylanların avangardına al şafakta
Kaçırma gözlerimden aşkımın enkazını
Uzak ve hurda dağlara...
Dön benden yana Miraye…
Yüreğini bindirip işveli küheylanlara...
2/:
İşveli bir küheylandın sen kız Miraye.
Delimsirek biraz,
Ve savaşa hazır her daim...
Yüreğim sıcacık... Ekvatorda bir oda say ki
Tandırında gürül gürül gül yakan
Çınarlarsa yaprak yaprak... El sallamada
İçimdeki çölde azan katarımın ardından
Bense Miraye... Say ki nedense
Gözlerine gömülen... Ufacık bir serçeyim
İzin verin denizler... Üstünüzden geçeyim
Ve ılık sular içeyim Miraye gözlerinden.
Dön artık benden yana…
Yüreğini bindirip işveli küheylanlara...
3/:
İşveli bir küheylandın sen kız Miraye.
Delimsirek biraz,
Ve koşmaya hazır her daim...
Ellerinin unuttuklarıdır deli kız... Ömrümün sermayesi
Mevsimlerden güç alıyor sensizlik
Gözyaşım onun için ağlamaklı
Ve ağlayışım ondandır kahkahalarla
Beti benzi bereketli... Ve hırçın bir çiğdem tarlası
Hücre hücre beynimdeki tarlada yaşar
Yokluğunun hırsıyla ördüğün duvar
Seni de hapsediyor benim dışıma
Gözyaşıma biniyor beynimdeki atlılar
Kaçırma gözlerini ıssız ufuklara deli kız
Dön benden yana Miraye…
Yüreğini bindirip işveli küheylanlara
Ve yüreğini bindirip... Göçmen kuşlara
Döndür benden yana... Dön benden yana...
Delimsirek biraz,
Ve aşka hazır her daim...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:33 PM
Bir Köy Pınarının Lülesindeyim
1/:
Terli ırmaklar akar yalnız dağlardan...
***
Yüzümdedir saldığın harlı atlar,
Kapısı aralanmış sevdanın eşiğinden,
Ha atladı,
Ha atlayacaklar...
Terli nehirler akar yalnız dağlardan,
Bense akarım öksüz bir dereden maçup yüzümle,
Yol ararım yüreğinde var sandığım ummana...
2/
Ve gözlerindeki yaşa yaslarım acılarımı.
Al küheylanlar hüznümü taşır,
Terli dereler akan yalnız dağlara...
***
Say ki bir bent gibisin bu umarsız sevdaya,
Bir milatta çağ evirmektir işlevin.
Yüzümdedir saldığın harlı alevler,
Kapısı aralanmış sevda tandırının eşiğinden,
Ha atladı,
Ha atlayacaklar...
Terli ırmaklar akar yalnız dağlardan,
Bense bir köy pınarının lülesindeyim,
Yol ararım yüreğinde var sandığım bakraca...
3/:
Yavaş yavaş ilerler kan seven yüze
Gördüğün kan değildir yine de,
En yalnız zamanda al basmasıdır aşkadamını.
Yüzümdedir şimdi saldığın harlı al kızları,
Kapısı aralanmış sevdalı beynimin eşiğinden,
Ha atladı,
Ha atlayacaklar...
Terli ırmaklar akar yalnız dağlardan,
Bense dolanırım Kızıldeniz’in çöllere ulanan sahillerinde
Babülmendep ararım karışmak için Hindokyanusuna...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:33 PM
Bir Tren Garında Islandım Sana
1/:
Gürgen oturaklarla ısırılıp
Kurutup verimli vakitlerimi
Ardda kalanların önlerinden başlatıp
Demir paraleller sürerek dağ doruklarından
Nokta nokta teğet değip soğuk istasyonlara
Buharlı bir lokomatif gibi yorgun, aç, susuz
Ve nefes nefese ulaşıp diyarı sevdana
Bir tren garındaydım,
Islandım sana...
2/:
İleride bir yerlerdeydi güneşim sanki
Dağların yırtığında salt ipekten turaç ağları örüp
Düşüp upuzun izlerine Divriği develerinin
Ve ironik işaretlerine kalbimin çekimiyle
İçip çakıl taşlarını yağlı kesişmezlerin
Buharlara uzanıp inadına ve sırtüstü
Türküler ekerek paslı yollara
Bir tren garındaydım,
Islandım sana...
3/:
Çisentin konuştu penceremle evvela
Ardından katarlarla sözlendim
Belenip yarmalarda ak kürtüklere
Ve yaktığın ateşler ayasında dört nala
Apoleti bakırdan bir gar şefinin düdüğüyle silkinip
Üzgünüm, yorgun dudaklarım dayandı sona
Bir tren garındaydım,
Vuruldum sana...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:33 PM
Bir Türkülühicazkar Sevdadır Bizimkisi
1/:
Tarih dediğimiz nedir ki?
Bir türkülühicazkar sevdanın semeresi...
Kıskıvrak yakalanır ya bir yol beyi,
Koygun ve yorgun beyninde hicret ederken,
Ve bir kervansaray eşiğinde onulmaz derde,
Hecinler suru melekut misali öter,
Palaz bıldırcınlar ulur ya ibrişim ipler kopunca,
Sererek eski yarinden artakalan,
Acılara abanık balyalarını döşünün üzerine bir kadın,
Çarnaçar aşık olur ya...
İşte öyleyiz biz de ey saz semaisi ehli,
Yani bir türkülühicazkar sevdadır bizi de yakan.
2/:
En zamansız ve kudurgan,
Ve vurgun mekanlar direnirler ya akışa,
Avuç içi kadar dardır aslında hülyalar,
Ve azman Asya sandığımız stepler.
Sahra genlerimizde yoksa eğer,
Mahpus sayılırız içimizdeki kıstağa biz de,
Bilinmez bir mekan içre sahnıçemen yurdunda ya da,
Yıl yıl dizilen olayların alacalı tespihi,
Çekeriz süvari veya piyade zamanlarımızda ama ardımızca,
İşte öyle ey saz semaisi ehli,
Boncuk boncukmuş alnımızda terimiz ne çıkar?
Bir türkülühicazkar sevdadır bizi de yakan.
2/:
Umurunda değildir denizin tuzu balıklar,
Kalın izanlı zalim bir bedevidir aslında,
Zorlu zamanları yontan alacağımız olan alın terimiz,
Karanlık vakitlerse sevda süzer zamanın imbiğinden,
İnat olsun diye bil cümle zadegan Kuyucu Muratlara,
Hançer sivriliğinde sevilmişliği yeni günün,
Pervaneleri tek başına yakan harlı cehennem gibidir,
İşte öyle bir şeydir şiir de nihayeti ey saz semaisi ehli,
Size ceberrut bir hanedana mirasçı olmak düşer bu kıstakta,
Bize ise cümle kapısında misafir olmak kalır sarayların,
Bir türkülühihicazkar sevdadır ki bizi de yakan,
Ardınca yürümeyiz alayların.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:35 PM
Bir Yağmurdur Benim Sevdam Ummane
1/:
Nisan bulutu sanki yüreğim kız Ummane...
Sevdam damla damla doğurgan yağmur
Akar habire akar gözlerimden aşk
Tutar da zülfümün damarından ıpısıcacık
Bulutları buram buram ağlatan tutku
Oturur yar Ummane…
Sarışın ve hamarat zincirler gibi
Gönlümü tekerlediğim kasisli yola.
Kavrar saçlarını alaycı gülüşümün
Isırgan sahillerinde aşkın Ummane
Yüzdürür dalgalarla kolkola,
Ve yüzdürür dağları karşı karşıya.
Heyamol, heyamola...
2/:
İnler sahilde umutlarımı güden çobanlar
Ağlar kahkahamın gamlı kavalı.
Dağlar yıkanır... Ve doruklar pirüpak
Ya koyaklar Ummane?
Hasretin güllerinde pırıltılı çiğ bugün
Vurur sahillere dalga dalga dudaklarını.
Kavrar saçlarını alaycı gülüşümün
Isırgan sahillerinde aşkın Ummane
Dağlar dalgalarla ile kolkola
Üfler kavalını yarım kalan sevdanın
Heyemol… Heyamola...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:35 PM
Bir Yosma Kızına Şiirleme
1/:
Püfür püfürdü zaman,
Biz birer damlacık yağmurduk bulutların gözpınarında,
Ya da gül üstünde inci rengi bir çiğ,
Veya babamızın şakaklarında ılıman terdik…
Koltuğumuzun altına sıkıştırır bir cüzz-ü elifi,
Mahalle mektebine giderdik…
Yani sen ve bendik yosmanın kızı…
2/:
Soluk soluğa esen rüzgarlara yakalandık,
Bir mavili dönemeçte yüreğimizden.
Ki kınalı tellerdi ellerimizi bağlayan birbirimize,
Bedenimize hecin hörgüçlerini yüklendik…
Yani sen ve bendik yosmanın kızı…
3/:
Eyvah dememize kalmadan daha,
Sabaha henüz kırk konaklık türkü zamanı varken,
Ya da henüz uç uca doğrulmamışken ergenlik sivilcelerimiz,
Deniz gibi bir yutucu sevdaya daldık biz.
Sen ve bendik yani bizdik yosmanın kızı…
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:35 PM
Bu Sestir Kılavuzum
1/:
Bu ses o sestir…
O ses ise kılavuzumdur şiir ilinde.
***
Kavgalı bir zaman dilimidir,
Ya da yüreğime dökülen,
Erimiş kurşundur aşk ve zamanın nefesi.
Anlarsa beynime sarkıtılan kuyular çıkrığını,
Ancak kuyucu anlar.
Ya sular? ...
Kırmızı urgandır, her an cellatmış gibi duran,
Senin darağacı kurulu dudaklarında.
Bu ses o sestir ey kulağım.
Denize sevdalı suların sesi…
2/:
Bu ses o sestir halamın kızı…
O ses ise kılavuzumdur has bahçelerde.
***
Sevdanın buruk meyvesinin gül açma sesi.
Bana kalmışsa sadece siftinmiş bir meyve dalı,
Hayali sevişmelerim kalmışsa anı olarak,
Her yanımızı dolduran kızgın sular kalmışsa,
Bu ses o sestir ey yüreğim.
Ağaca sevdalı meyvenin sesi…
3/:
Bu ses o sestir…
O ses ise kılavuzumdur çöl çadırlarında.
***
Bu çöl sisi var ya halamın kızı,
Hani son devecinin boynuna doladığı,
Yürek tombulluğudur aslında çadırlarda yaşanan ateşli sevdaların.
Kervanların önünde koşan ise şehvetli yeldir.
Ya da ensemizdeki hışırdak kösnük saçlar.
Mongolya’nın şaman dualı yeşil nefesi...
Bu ses o sestir.
Mecnun’a sevdalı Leyla’nın sesi…
***
Kavutları aşkla harmanlanır develerin,
Ve hurmanın boynuna dolanan güneşin elleridir.
Nefes nefese zinciridir aşk adamının çöllerde,
Ve mayaların çangıl çangıl yürümesidir.
Bu ses o sestir.
Kumlara sevdalı mayanın sesi…
4/:
Bu ses o sestir halamın kızı…
O ses ise kılavuzumdur yüreğindeki yolda.
***
Hışır hışır savrulan ağızda nefes,
Tam ortaçağımdan vurur beni.
Döşümdeki şövalye bir doğrulur eyerinin üstünde,
Bir koklar lodosun hışırdamasını.
Ve aşka dolaşan rüzgar candır aslında,.
Bu ses o sestir ey yar…
Sana sevdalı şairin sesi…
Tuzlu tadıyla aralık dudak aramızda,
Bir gelir öne o tılsımlı nefes,
Bir arkaya devrilir:
“Seviyorum seni ey yar.”
Bu ses o sestir işte.
Haydi bir kez daha söylesene…
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:35 PM
Bu Şehirde Vurdular Beni
-Dedefakılılı Seyidcan’a-
1/:
Elbette bu şehirde vurdular beni ağalar.
Elleriyle koymuş gibi buldular,
Caddelere katran katran sinen...
Acılı ve üryan yüreğimi.
1.a/:
Mamak-Sincan arası işler bu kentte
Nabzı namert atan mart trenleri.
Bir buhurdan kaynar döşümde
Tavşankanı sevdalar demler.
Bir türkü dokur tetik tetik Ankara.
Yüreğime banar bin sayfa kadim aşklar tarihinden
Kaldırımı ezberleyen hıfzi serçeler.
1.b/:
Elbette ağalar bu şehirde vurdular beni.
Gün görmeden... Evet evet görmeden
Mamak’ta… Yılan sığmaz bir aralıkta
İnsafsızca söktüler yüreğimi…
2/:
Elbette bu şehirde vurdular beni ağalar.
Elleriyle koymuş gibi buldular
Bulvarlara sinen... Acılı ve yalın yüreğimi.
2.a/:
Cebeci’de kırıldı lacivert kalemim tam belinden
Sustu arsız sokağın bilcümle apartmanları
Güvercinler anlamsızca seyretti
Gözbebeği titrerdi gri camların
Egzost soluklanan kör rüzgarlara bindi
Turkuvaz sevdamın acemi kırıntıları…
2.b/:
Elbette bu şehirde vurdular ağalar beni.
Ölmeden... Evet evet ölmeden daha
Mamak’ta... Karanlık bir arka sokakta
Fütursuzca söktüler yüreğimi…
3/:
Ağalar elbette bu şehirde vurdular beni.
Elleriyle koymuş gibi buldular
Monoksit kokan... Acılı ve sitemli yüreğimi.
3.a/:
Galata’yı taşımışlar o gece bu kente
Deniz tuzu kokan saçaklı gri kediler.
Acımı devşirmişler sabaha karşı
Kısık gözlü sarhoşları taşıyan
Hicranın hemşehrisi suskun taksiler.
Tekerleklere dolanan benmişim meğer.
Kornalara hayat veren ben…
Nasıl yanmam ulan? Bir kırık ağıza yenmişim…
3.b/:
Elbette bu şehirde vurdular beni ağalar.
Atmadan şafak... Evet evet atmadan
Mamak’ta... Şerefsiz bir konakta
Gizlice söktüler harman yeri yüreğimi…
4/:
Elbette ağalar bu şehirde vurdular beni.
Elleriyle koymuş gibi buldular
Çorum Çorum gül kokan
Acılı ve ilkbahar taşkını yüreğimi.
4.a/:
Şakağımdan fışkıran deniz kabardı.
Terketti saçlarıma yuva kuran fareler.
Ulus’ta düşen tetik
Nice sonra duyuldu ta Çankaya’dan.
Ağladı hemşehriler... Mamak duruldu.
Dendi usul usul ve mecburen:
“İskilipli Seyidcan gözlerinden vuruldu…”
4.b/:
Elbette bu şehirde sattılar beni ağalar.
Demlenmeden çay damarlarda daha
Ve daha üflemeden bacalar gri hüznü
Sakin Mamak’ta... Yüzü yırtık bir yatakta
Ne yapayım söktüler yüreğimi...
Vay... vay!
Elbette ağalar bu şehirde vurdular beni.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:35 PM
Bu Şehrin Varisiyim Ben
1/:
Açıp koca koca koçanları dün akşam
Beni ağır aksak ölen bu derin kente
Varis yazmış kadim katipler...
***
Yalın bir sevda düşmüş payıma.
Doğrusu ne sevgine aşinâyım
Ne de vurgunum bana miras kalan bu şehre…
İstediğim sadece gözlerinden su içmek
Ve kıvrılıp sol yanıma…
Rüyalarımın rahvan tayına binip
Efsunkâr krallıklara göçmek.
1/a:
Beni bu sahipsiz ve karanlık kente
Varis yazan kadim katipler…
Salın ırmakları bakir ve teşne çöllere
Azad edin bukağısından tuza tutsak denizi
Kırın Allah aşkına ulan... Kırın kalemlerinizi! ...
2/:
Parsel parsel doğramışlar karanlıkları
Beni üryan doğup üryan ölen bu kente
Varis yazmış kadim katipler...
***
Oysa ben ışık gözü yıldızlara asmışım yüreğimi
Mermerlere mızrak mızrak ağlayıp
Tozlu hendekler kazmışım içimdeki cephede.
Doğrusu ne bildik bir türküdür
Dudağında unuttuğum anılar
Ne de vurgunum bu yoksul şehre.
Gömün hasretimi duygusuz mezarcılar
Matemimi kürek yapıp döşüme
Kalemlere bel bağlayan
Ve şakakları çukur cenazeciler
Sokmayın çivili tabutlara ikimizi.
Açıp koca koca koçanları dün akşam
Boşa varis yazmış bu derin kente beni kadim katipler...
2/a:
Ey beni bu zombi kente
Varis yazan kadim katipler
Kırın Allah aşkına ulan... Kırın kalemlerinizi!
3/:
Yırtıp küflü tapuları sabaha karşı
Beni kaldırımlarına köle olan bu kente
Varis yazmış mitolojik katipler...
***
Oysa avuçlarım dolu karanlıklarla.
Yanışım soluk kahverengi eskiliğine değil
Laciverte teslim olan şehrimin.
Bir tutup yüreğimi
Dudakları çatlayan gri sularla…
Lâkin ben gözyaşımla kurutmuşum gölleri
Nehirlerle uyumuş... Dereler çizmişim gözaltlarıma
Ne ışıklı zifafına açmışım
Çok kapılı rüyalarımı gece ortası,
Ne vurgunum bu zombi şehre.
Oklayın özleminizi kadim katipler
Acımın harmanisini kefen yapıp yüzüme.
Açıp koca koca koçanları dün akşam
Boşa varis yazmış beni bu kente tozlu katipler...
3/a:
Beni bu mahşerî kente
Varis yazan katipler…
Kırın Allah aşkına ulan... Kırın kalemlerinizi!
4/:
Yok sayıp antik koçanları dün akşam
Beni kuburlara batık bu fosseptik kente
Varis yazmış kadim katipler...
***
Oysa hayallerim mazlum köylere gebe.
Yüreğimi banmalıyım ah!
Yıldızlara komşu bakire hayallere.
Tespihim şıkır şıkır... Uşşak makamı.
Bir varmışla başlayan aşk masalım
Bolarsın bin bir varmış ile.
Sabahleyin kahvaltı masam
Donansın anka yumurtasıyla lebalep
Şıp şıp damlasın dizlerime tarihin izi
Ve bozgunlar emanet mezarcılara…
Açıp koca koca koçanları dün akşam
Boşa varis yazmış beni bu kente küflü katipler...
4/a:
Beni sarhoş kente varis yazan katipler
Yakın kalemlerinizi ulan. Yakın Allah aşkına!
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:35 PM
Burası Filisttir, Orası Kilist+
1/:
Bakmayın bana utanırım gözü ela güzeller,
Konmayın boynu bükük ve yeni kırpık çayırlarıma,
Yani siz, burnu gül kurusu üveyikler sabah erkenden.
Çünkü burası ateşlerle halayların yurdu Filisttir,
Kilisttir ceylan-ı İbrahimlere il olan bozkır.
***
Kilistte bir şafak vaktiydi zaman…
Filistte ise balalar çoktan ayaktalar kavak fidanları misali,
Ancak yangınlardan arta kalan yürekleri uyanık olsa da,
Hüccet değildir zamana gözleri, çünkü uyumadaydılar…
Bizimse hikayemiz ne Filist, ne Kilistte açardı ol demde çıkınını,
Kınını unutmuş bir paslı kılıcın kabzasında birer zebercettik,
Ya da tarihe düşen yoksul bir ebcettik...
2/:
İşte o zebercet ülkesinde de saat aynı guguklarla öterdi,
Türküler pembe ağızlarda başlardı usul ve zarif,
Biterdi kan kırmızısı yüreklerin ateşten dalgalarında.
Bizimse has bahçemizne Filist, ne Kilistte açardı ol şafakta gül goncasını,
Çünkü bir türkülü gecenin harmanındaydık biz,
O kınalı üveyikti kan uykumuzun sakin haritasını yırtan,
Daha sabah yeni olmuşken terli alnımızın çimen kızı yaylalarında,
Ve ela rengi gözlere henüz dolmamışken tan yerinin iksiri,
Artık çaresiz bir gün ışığı diliminde baldıran yemlenecektik.
3/:
Yani kurtuluş yoktu Filist diyarında yalel dilberlerine,
Ve Kilist ilinde son katardan arta kalan ceylan-ı İbrahimlere.
Kardeş kahırlar yüklü bir kervanın izine basa basa giderdik,
Biz de o kimli kimseli sis diyarlarına.
Kimse geri dönüşümüzü bilemezdi cem semahlarından,
Ağır aksak dizilen kan köpüklü anlardı sıçrama taşlarımız,
Kurtuluşun selamet sahillerine yani mavi semaya,
Yaşımız her anda bir yılı kavrasa da takvim tomarlarından,
Düşecektik çaresiz yaşlı zamanın öğütücü değirmenine…
4/:
Ya her şey türkülerin dediği gibi olurdu,
Ya da biz öyle sanırdık ki üveyikler kahır diyarlarına göçmez,
Her gurbete giden özgürdü bizim meşrebimizde oysa,
Bırakırdık bendini sel sularının, giderdi mekan,
Ancak her gidenin de üzerine türkü yakılmazdı ki,
Türküler için yürek tandırlarında koygun ateşler,
Ve harlı odlar için çıra gibi sevdalar gerekirdi.
Yani kurtuluş yoktu Filist diyarında yalel dilberlerine,
Ve Kilist ilinde son katardan arta kalan ceylan-ı İbrahimlere.
3/:
Meğerse, bir başka boyut daha varmış,
Ve herhangi bir kalp ikliminde de sarışın sonbaharlar yaşanırmış,
Biliriz ki biz beynine saplanır bir zebercet kabaralı kılıç,
Filistte sabahları erken uyanan mahmur adamın,
Gözü ela veya burnu gül kurusu bir sivri diken,
Yırtarmış boydan boya Kilistte ela gözlü kızların yaşam çadırını.
***
Böyle yazardı belki Zerdüştte yazsa bu aşkı,
Ne takati kalır Filist dilberlerinin o türküde od olduğunda,
Ne de dermanı kalır Kilistli ceylanların yanmak için,
Ya da bulutların pamuk şekeri misali çayırlarında ol sabahta,
Mavili aşktan ve gül kurusu dudaklardan yemlenmek için.
4/:
Beyindir her bir şeyin müsebbibi derler ya,
Ne inanasımız gelir yalancı evliyaların yürek gümbürtüsüne,
Ve ne de inanmayışımız sabahların ayazında üşümeyişliğimize.
Bakarsın dürülür zaman ve mekan,
Bir esrarlı frekanstan yayına geçer yüreklerin sırlı lisanı,
Son göçün son üveyikleri esved kanatlarını çırparlar apak saçlarımıza,
Ana, kız, ağıt, hüzün ve intikam tozar coğrafyamızda,
Biz yüreğimizden bir yerlerde el sallarız kızılca kıyamet içre,
Evet olur bütün hayırlar ve hayırlı saatleri yaşamın.
Sıyrılır zebercet kabzalı kılıç kınından efsun ile,
Yani bakarsın bir kurtuluş yolu görünür sisli ufukların aralığından,
Filist diyarında yalel dilberlerine,
Ve Kilist ilinde son katardan arta kalan ceylan-ı İbrahimlere.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:35 PM
Büyüttüğüm Son akasyadır Aşk
1/:
Mardın son hıçkırışıydı,
Ey Leyla...
Babam dikmişti o fidanı kırçıl döşüne.
Ya üç, ya da otuzdu yaşım,
Babamsa doksan üç harbi vurgunuydu,
Nilüfer çiçeğinin tırtıklı kenarından
Yani lotusta bir sırlı yırtık...
***
Mardın son hıçkırışıydı,
Yoksul yağmurlar kazıdı teknelerini,
Akasya boy verdi karış karış tırmanarak gökyüzüne.
Ben can suyu verdim çorak yüreğime...
Ey Leyla,
Dağ olup gelişim ardınca,
Göze almışlığımdandır kurumasını tek fidanımın.
İzanımın,
İplik olup geçmesindendir iğne deliğinden.
Mardın son hıçkırışından ya da,
Ey Leyla...
2/:
Bilirim ki,
İlk zelzelede devrilirim.
Mart son kez hıçkırır,
Nilüfer çiçeği bir vurgun daha yer belki,
Yani lotusta yeni bir sırlı yırtık...
***
Ey Leyla...
Belki de devrilen ben değilimdir,
Salkım samanlık içimde büyüttüğüm son akasyadır.
Ya da aşkın mermer sütunu...
Babam doksan üç harbi vurgunuydu zaten.
Ben on iki vurgunu olsam ne gam?
İşte,
Bu delirmişliğimin resmidir Leyla...
Ya da bahçemde büyüttüğüm son akasyanın kesilişi,
Ama şahdamarından...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:35 PM
Cellatlar da Çay İçer
1/:
Ben celladıyım hüznün...
***
Alnımın dağlanmışlığı *******in koynundan,
Bakışlarımın topallaması tökezleyen aşktandır.
Ben kahırlı tepelerin alacakaranlık ardıyım,
Bir zemheri kışında kaybetmişim acımı,
Onun için ters esen yeller almış avazımı ağzımdan,
Ve çağla kokan buruk bozlaklarımı...
Takvimimden yırtılmış son on iki ayım,
Ben celladıyım hüznün,
Onun için çabuk demlenir çayım...
2/:
Ben celladıyım hüznün...
***
Başım tozar Sungurlu ya da Sorgun düğünlerinde,
En olmadık bölgemden kalleşçe vurulurum,
Kavrulurum Çorum leblebisi gibi kutbun yalazlı tandırlarında,
Belki ağaların ve beylerin ardıdır yerim,
Ama tek sahibi benim şu emişgen dağların.
Gâh bulanır yüreğimi yurt tutan boz bulanık sularım zemheride,
Gâh cavidan aprilde durulur...
Ben celladıyım hüznün,
Onun için semaverim çabuk kurulur…
3/:
Ben celladıyım hüznün...
***
Ellerim onun için yağlı halat yarası,
Sev beni de el kızı cebabir yüreğimle,
İstersen ütü vurma buruşuk gömleğime iş evvelinde,
Ve istemez kına *******inde çalma şenşakrak ıslığını,
Ben kavalın damağında esriyen en son notayım,
Ağıtlar yakarım Kızılırmak kıyısında sele giden körpelere,
Öksüz ceketimi atarım,
Kırağılı sabahleyin üşüyen Altayların omuzlarına,
Sabrım sevecen amma öfkem çatık kaşlıdır.
Çünkü ben hüznün celladıyım,
Onun için bütün sevdalarım bin bir başlıdır…
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:35 PM
Cim Karnında İki Nokta
1/:
Ese ese gelmiştik bu vilayete,
Gümüş gözlü rüzgarların dudaklarında.
Yüreğimiz kızıl gece gülleri gibi ellerimizde,
Göz pınarlarımıza doldurduğumuz öfkeli yağmur,
Gerdek sonlarında duyulan,
Harlı bir efe türküsü,
Ya da,
Acılı bir pişmanlığın adıydı.
2/:
Yani vaktoğulları ey,
Aralıkta aşk zamanıydı,
Sabaha karşılarda ateşe tapanlar belirlerdi burada oysa,
Mesela kaç selsiyusta yanacağını,
Ürkek yürek tandırlarının.
Ama buz üstüne dualar mırıldanan dudaklar,
Veya bir belucistanlı parsinin sevdası,
Kim bilir, ne kadar yakardı ki efkarı?
Ve öpmeye kıyılmayan gül kenarını...
3/:
Bizler de böylece devran içreydik,
Ve buzların ortasında ıpıssızdık,
Veya içrektik bir sufi kadar batıni çıkmazlarda,
Yani karbeyaz kutup yalnızı...
Yamalı bir acem şalı gibiydik,
Ve bürünmüştük arsız yasaklığımızı,
Ve de pınar başı hatıralarımızı,
İkimiz birden hani,
Yani aşk ve ışk hanesindeydik,
Cim karnında iki nokta misali...
***
Ese ese gelmiştik bu vilayete,
Küse küse giderdik,
Öyle ise,
Ya da öle öle...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:36 PM
Çamlıktır Aşk Yollarının Yeşil Türküsü
1/:
Gökyüzünde yazılır sevda namesi,
Bakarsın kalbimiz gibi bölük bölüktür,
Katar yolunda acar turnalar,
Ve bir divit ucu gibi incedir,
Yani yazar turkuvaz gurbetlerin hüzünlü şiirini,
Bizi en nazenin yerimizden yakalar,
Yazar ve y(k) aralar ümmi yüreğimizi...
2/:
Alnımız ellerimizin siperlerinde,
Haylaz ve tetik tetiğe...
Yani iliştirmiştir gözümüzün irisini,
Başımızdaki kavak dalları gibi hışırdayan kanatçığına,
Şiirimizin baş belası turnalar...
Bir uçarlar boyutlar arasında sis gibi,
Bir döner bakarlar arza,
Ya da bize...
Denizlere vurur gölgeleri,
Yani sancılı bir iz düşer yüreğimize.
***
Uzatmışsa ellerini duaların nefesi,
Yani uzatmışsalar alınlarını şiirin hedefine aşk sufileri,
Kim bilir neler olur?
Kaç mevsimler devrilirler boylu boyunca,
Kaç tane mazlum ay?
Anın içine...
Ve hangi aşka düçar olurlar,
İş bilir turnaların o maharetli telleri.
3/:
Şiirimizin baş belası turnalar...
Zamansa sofistike bir aşk anıdır,
Düğümler atılır tılsım ehlince kapıların ardında,
O sırlı düğümler ki gönlümüze güman,
Kavak yelimize zülüf telince sülus bir iz düşer,
Üçer, beşer geçer mevsimler ardımızca.
Gümrah bir çamlıktır nev baharda göç yollarının yeşil türküsü,
Ve şimdi o dağların başında tüter bir tütün ve sır,
Kısır bir döngüye ram olur ıssız gönüller,
Aşkın süsü ise yalnızca bereket ve erdemdir,
Dem ol demdir turnalar semahında...
4/:
Hamdır kimi zaman,
Bazen de olgun meyvedir sevda.
Çağlayı da koparırlar dalından bakarsın hoyrat eller.
Ey turnalar,
Şiirimizin ve türkümüzün baş belası turnalar...
Elest diyarına uzanan göç yollarının ve kader çizgilerinin,
Sırlı divit uçlarısınız ki siz,
Bilirsiniz aşk ehlinin gözünün hangi ayda yeşerdiğini,
Ve iliştirirsiniz bin bir günlük masalsı meyvemizi,
Zahmetsizce zamanın kanatçığına,
Ve olgunlaşsın diye ham yüreğimizi,
Göklerin ana gibi yar gibi avuçlarına...
5/:
Kısa mı tutmalıyız bu şiiri?
Yoksa uzatmalı mıyız göç yolumuzu bilmeyiz,
İşte altımızda o zümrüt gözlü çamlık,
Ve işte ala çağla meyveleri mahalli aşkımızın,
Belki de inadına uzatmalıyız ayrılıklarımızı,
Ki alalade ateşler lahuti aşk olsun yüreğimizde.
Ama siz ey sezgin telliler,
Sevdalarımızın baş belası turnalar...
Uzatmayın ne olur?
Gurbetinizi Nil ve nihan vadisinde...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:36 PM
Çapul Kozakları Aşk Akınında
1/:
Ey kozaklar!
Çapul başlıyor bu gece ilk yıldız ağlayınca.
Haramiler atlansın,
Develere binsin kefiyeli karabasanlar,
Destan yazanlar hokkalarına is ve kan sağsınlar.
Kubbelerde gezinsin usta elleri sinanvarilerin,
Süvarilerin naraları ise yıldızlara kurulan kavram köprüsü...
***
Çapul demir alıyor ilk yıldız ağlayınca,
Başlasın Genç Sultanın Hızır paşa türküsü...
2/:
Ey kozaklar!
Çapul başlıyor ilk yıldız kayınca suret aynasından.
***
Çevrenize dolansın korku ve öfkenin ekvatoru,
Tandırlardan alazlansın bir hırçın halay,
Kopuversin beyni yüreğe bağlayan sırma,
Lokma lokma erisin mantık zinciri,
Kıstırsın başınızı demirden halka.
***
Çapul demir alıyor ilk yıldız ağlayınca,
Başlasın Genç Sultan Hızır paşa akınına...
3/:
Ey kozaklar!
Çapul başlıyor ilk yıldız ağdığında.
***
Bitmez bir gecenin engin çırpınmasında sefineler,
Neresinden yakalanır sabah belli olmaz bidayette,
Şehvetini şarap diye içmişse aşk çilingirinde,
Ve lapa lapa yağmışsa ağustosta beyaz arzular,
Çisil çisil berekettir denizlerde aşk gemileri,
Bin dört mevsimleyin yarılır orta yerinden takvim,
***
Çapul demir alıyor ilk yıldız ağlayınca,
Başlasın Genç Sultanın Hızır paşa koçaklaması...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:41 PM
Çemberin Köşeleri Battı
1/:
Önüme hendeseyi dayadı bir kız,
Çemberin köşeleri battı gönlüme.
Bir yıldız gözlerime sürme çekti aydınlığından,
İpek yollar serildi karanlıklar içindeki dünüme,
Düğünüme şeref verdi bir adil hünkar,
Çemberin köşeleri bir kez daha battı gönlüme....
***
Efeydim... (Aydın elinde, Çakıcı derlerdi bana.)
Efgandım... (Hindikuş dağlarında ve yaman sıkardım mavzeri.)
Dildim...(Yiğit harmanında ve Sürmeli söylerdim.)
Ben çığırırdım en ucu sivri türküleri,
Yirmisinde dul kalan anam dinler ve bozlak ağlardı,
Yuvarlanırdım rüyamın vadilerinde,
Tutuşturdular bir sevdayı elime bir dem,
Sayın ki çemberin köşeleri battı gönlüme.
2/:
Celeboğlu derlerdi şanıma sülale seceremde,
Serbülentiydim dora ve kır ve yağız tayların,
Cevahirdim...(Bir hakik damarında galerilerde.)
Celaliydim...(Pir Sultan isyanımı desteklemişti türküleriyle.)
Cevvaldım...(En oynak Yozgat Ağırlaması’nı ben çekerdim.)
El bağlardı doru dağlar ismime,
Irmaklar çağıldar ve ağlardı dehey!
Çemberin köşeleri battı gönlüme.
3/:
Namımdı yedi düvel içre anılan seferberlikte,
Hudutların aşılmaz rüzgarıydım,
Efeydim...(.............)
Efgandım...(..............)
Güldüm...(...............)
Saçlarım kanat çırpardı ebrulî ufuklarda,
Semerkandî şallar dolardım bileklerime,
Tutuşturdular bir sevdayı elime bir dem,
Çemberin köşeleri battı gönlüme...
Efeydim...(Kendi halinde.)
Efgandım...(Boynu bükük.)
Güldüm...(Ha soldu, ha solacak.)
Çünkü çemberin köşeleri battı gönlüme...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:41 PM
Çorak Suretlerde Yol Giden Sevda
1/:
O bizdik,
Ve bir hiçtik,
Üstelik belenmişliğimiz de yoktu,
O ılıman deltaya bir şanlı uğraşın ter kokusuyla,
Karaya oturan katran kalafatlı kalyonumuzla,
'İpek pamukluğunda bir sertliktir,'
Diye duymuştuk çorak yüreklerde hicret eden,
Ay ışından heyelanlar halindeki göçer sevdayı,
Oysa ne gezer?
O da bir hiçmiş meğer...
2/:
Yalnızlık ortağı yaren pazarlarının özlem örme kumaşı,
Bedestenler ikliminde yağmurlu bir bulut gibi,
Ve bir sitem sisi misali ufukları flulaştırarak eser.
Ve yüreğimizin karıncalanan devinimidir,
Belki de son koşuda yediğimiz o harlı vurgun,
Dediğimiz şeyler ise sahte şiirler sayılır,
Ehlince çapayı yüreğinin körfezine gömen tayfalarca...
'Su azizliğinde bir sertliktir,'
Diye işitmiştik çorak suretlerde yol giden,
Gölgeler halindeki evcil sevdayı,
Oysa ne gezer?
O da bir hiçmiş meğer...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:41 PM
Çöl Ve Deniz
1/:
Çöl kokuyorsa, deniz çeker;
Beni o doyumsuz ve esrik ağzına.
Bir fırtına sonrası üzülürüm,
Çünkü ben vurgunum keldanîlere…
***
Hırçın fırtına öncesinde tedirgin kuşlar gibi gemiler,
Öylesine oynak ve sefer eder hâliyle,
Dansa durur geniş kalçalı dalgaları denizin,
Cadde bostan yosmalarının engin,
Ve baş döndüren sarhoş yalpalamaları gibi,
Canları çarpıp iki ile ummana,
İlikleyen halidir beni cezbeden.
Çünkü ben vurgunum keldanîlere…
***
Çöl ve deniz var sayın bir yönüyle...
Aynı sükunet varsılı akrabadır aslında,
Aynı hırçın arkadaş…
Düşmanlar kılıç çatmada sayın ki piramitler dibinde.
Çünkü ben vurgunum keldanîlere…
Öbür taraftan benzemez birbirine çöl ve deniz,
Gerçekte sen ve beniz,
Sakin çöl, hırçın deniz…
2/:
Sağımızdaki saharada yitik piyade eri,
Ya da solumuzdaki Marmara’da atları alteden aslan,
Gerçekte çöl ve deniz...
Çünkü ben vurgunum keldanîlere…
Mor kıyılar çıkartıp kıpkırmızı ve maviye inat,
Önü ve altı kumlu hayallerle hakipayı,
Şaklatıp her sabah paslı dilini,
İştahla içerken bir öksüz ayı,
Kösnük tadlara aldanıp bir sevgili yanında,
Fantezilerine dalıp dalga dalga gecenin,
Bu görülen rüyaların önü açık okyanus,
Deniz ve çöl başlangıcı uçsuz bucaksız,
Kumdur sayısız ve ıssız kıyılarında Kalahari’nin,
******ların dudak kenarı gibi dalgadır caddebostanda,
Çöl ve deniz...
Sen ve beniz gerçekte,
Soğuk sahra, mutedil deniz...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:41 PM
Dağlarda Ayaz Loy Loy
-Bir teskere öncesinde şehit olan iki yakınımın acısına tarih düşmek için yazıldı. Sayın ki benim değil de sizin de akrabanızdı Mustafa ve Kamil.-
1/:
Bir Kırşehir dağlarında yargı ve infaz,
Kömçek otlarının dibinde kan artığı,
O ölen ölümsüz adaşımın.
Ve mavzerin gözyaşları mutsuzluğum...
***
O gün nedense erken doğmuştu güneş,
Ve sun’i yaşamını taşıyordu eylüle doğru uzayan bir yaz,
Hele loy loy Mustafa’m oy,
Hele loy loy dağlarda ayaz…
2/:
Bir Kırşehir dağlarında açık defterler:
“Gel ulan yüz kırk gün gel.”
Ya da “Şafak yüz altmış iki buçuk...”
Kurşuni çizgilere binen bu erler,
Bir Kırşehir’de,
Bir Kırlıkköy’de...
Mataralar ise kan dolu şarap yerine,
Kasaturaların kabzaları bayram kınası,
Bayramların önü ise bir bölük hüzün,
Bayramların yanı bakır desenli vatandan artan eller,
Hele loy loy Kamil’im oy,
İzleri kan, yüzleri bulvar akşamı neferler...
***
Akbaş Mustafa’yla Cilloz Kamil mi?
Az evvel aldılar kırmızı tezkerelerini,
Ve abanoz atlara binip gittiler…
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:41 PM
Dağlarda Gezen Ferhat
1/:
Tuzaktaki turaçtır aslında,
Şu delibozuk dağlarda gezen aslan yeleli Ferhat,
Saçı Ermenistan yellerde savrulan Kerem’se,
Ağzı dizginli attır,
Kaf dağının eteğinde Tiflis diye bir hisarda,
Bir keşiş kızının amonyaklı tavlasında,
Yanağı dikişli seyislerin terkisinde...
2/:
Ne Ferhat’ına yanar Şirin,
Ne de Aslı Kerem’e...
Herkes binip yüreğine,
Hayaller ülkesine gidemediğine yanar.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:41 PM
Daha Kaç Var Sabaha?
1/:
Daha kaç var sabaha?
De bana sarışın yıldız.
Bir kız ki bitirdi emeklerini zor zifafında
Tükendi zengin gece orta yerinde daha
De bana ışık saçlı bakire kaç var sabaha? ...
1a/:
Zor bir zamandı...
Senin gelişin gecenin bir ayazında
Buz sivriliğinde üşengeç parmaklarım
Düşlerim kırlangıç yuvası sıcaklığında
Sonra gecenin şehzadeleri çobanlara inat
Nergis kokan deli dağlar burcundan
Kaydın yazgısı her daim kahırlı doruklara
Bir hız, bir hız! ...
Daha sabaha kaç var?
De bana sarışın yıldız...
2/:
Bana kaçak ufuklar kadar uzaktılar
Baktılar ılık bir hürriyet gibi safkan gözlerin zamana
Anlık yalnızlıklarımda doğdu hacimli bir anı
Kanı cehenneme taşıyan bir zamandı
Bu yanı deryalar içinde arsız düşlerimin
Arka yanı utangaç işlemeli kilimler gibiydi
Senden yana bakınca
Söyle bana, zaman nereden kırılır?
Nerde kopar aşk, dayanamayıp naza?
Sarışın yıldız de bana
Daha kaç var sabaha?
3/:
Ne oturmaklı olur şaşkın yüreğim
Tam orta yerine yumuşak gökyüzünün.
Ne de kilimlerin motifleri ardınca dönüp gitmek
Doru dağların sırtında yalın süvari.
Bakan da ebrulî gözlerin esrik ve buhurdan
Yani buruk tadı dilimde delikanlı utangaçlığın
Ve bezgin geçmişim ağır aksak,
Üşengeç terkisinde sarı bir şuanın
Bel kırıp doğanın ve anıların orta yerine
Aranmada yalnızlığımın izalesini oysa
Kor çekiciliğindeki sesini duyur bana
Vur tan atanda beyazın muştulu kampanasını
Gurup kızıllığında hala ağlayan
Yalın süvari koşuşan doru dağlar mı?
Yoksa ben miyim hâlâ?
Sarışın yıldız
De bana daha kaç var özgür sabaha?
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:41 PM
Damar Boyutlar Arası Geçiştir
1/:
Bunu bilir Harran’da kervancı başı,
Ve göç yoluna dizilmiş turna katarının en önündeki,
Kalkandelen kalesinde akıncı beyi Malkoçoğlu Bali bey,
Ve de Führeri ikinci savaşın...
***
Başka olanağı yok,
Kanat kanat geçilir sıratlardan,
Yollardan toynak toynak...
Oynak bir sevdaya yanmışsa,
Döşlerin sakin çocuğu kalpler,
Ne kanada gerek duyar sıratta,
Ne yollarda toynağına atların.
2/:
Kanatların hızı,
Ve sürati atlıların,
Aşkadamının bindiği yüreğinin yanında,
Çifte öküz koşulmuş araba gibi kalır.
Çünkü o damarındaki 36,5luk ılıklığa binip yol alır.
Damarsa boyutlar arasındaki kırmızı geçiş,
Hem de öyle bir geçiştir ki,
Führeri çatlatır hırsından,
Malkoç’un belerir gözleri,...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:42 PM
De Bana da İki Dize Be Şair
1/:
De bana da iki mısra be gülüm şair.
Ama alt ucu ömrübillah barışık olsun,
Komşunun sararmış yaprağıyla ve damlalarla.
Üst yanı beyaz sayfa ki sanki bulutlar gibi açılmış.
Her can için bir öykülük yaşam tadında,
İsterem ki ucuz olsun özgürlük...
2/:
De bana da iki mısra be gülüm şair.
Gırtlağı avaz avaz yırtılsın sözcüklerin,
Ayaz konmuş temmuzun saçağına sarmaşıklar bağlansın.
Bu ölümler artığı mart, nisan ayları var ya,
Kıranlar kaçağına yurt olsun emniyeti bürünüp.
3/:
De bana da iki mısra be gülüm şair.
Kinin nedendir?
Bilelim senin hüzne ve kahra.
Oysa onlar iki gümrah memedir ki aşk ehlini emziren,
Acısını, derin *******e gömen karşı penceredeki,
Kıpırtısız siluet var ya,
Benim...
Ve göğsümü öpen sevdadır avaz avaz,
Bu mor yaylalar,
Ve bu turkuvaz dağlar,
İsterem ki yaşamıma düşsün nakarat...
4/:
Yaz bana da iki mısra be gülüm şair...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 05:42 PM
De Hele Eloğlu
1/:
“Öl,” dedim eski alışkanlıklarıma,
Uzatıp sevdamı döşümün namlusundan...
Ölmedim ancak yitirdim hüsbanını değirmenimin,
Yüreğimin altın kılfını kaybettim.
İşte bundandır mecnunluğum atam yutan çöllerde,
Ve buna sebep kayalardaki balyoz seslerinin,
“Ferhat Ferhat’” diye çağırması kulaklarımı.
İşte böyle...
Ben yitirdiğim sevdamı ararım el oğlu,
Varsa bir yürek dilli destanın... Söyle!
***
Bu yatağı susuz gökler ki bana ağlar,
Ya da ummanların gelinliği olan yağmurlar…
Yeşile keser her ikindidelen çiçeklerimi ve flu içimi.
Kimi mirasyedi ellerinde çarçur olanservetini,
Yaşamın incelen çukurluklarında yitirdiklerini kimi...
Ama ben kadim sevdamı ararım el oğlu...
Yani,
Say ki ben belamı ararım,
Varsa bu hususta de diyeceğini...
2/:
Ben belamı ararım eloğlu.
Varsa de diyeceğini…
***
Bu çiçekler ilkbaharın aşkının ilanıdır doğaya.
Ya da zamanın gözünün bebeği beyaz koyun gözleri,
Bana bakar deliliğimi merak ederek,
Gezgin sufilerle nişanlanmayı uman gelin gülleri,
Hatta özlem zengini günebakanlar,
Sarıya keser ikindidelen çiçeklerimi ve puslu içimi.
“Öl,” derim geride kalan yakınlarıma,
Uzatıp yeni sevdamı,
Beynimin organik namlusundan...
Kimi hanedanlara has rahatından geçemez.
Bire bin veren bahtından kimi.
Ama ben belamı ararım el oğlu.
Yani...
Ben sevdamı ararım,
Varsa ver vereceğini...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 07:11 PM
Denizler Azizi Dizginler
1/:
Hani, ey şiir vurgunu ağalar,
Yutar ya kendini kudurgan dalgalar,
Dizginlese de denizler azizi tüm varıyla,
Diniyle,
İmanıyla
Ve bütün inandıklarıyla...
Kumlar: “Dur gitme,” diye ağlasa,
Ve birer pıtrak ucu gibi ayağına sarılsa…
***
Yani yutar ya kendini kudurgan dalgalar,
Acıkmış sahillerin ayak ucunda...
2/:
İşte şair köleniz Ahmetyozgat’ta
Kendi kendimi yutmadayım,
Yani yeni bir sevdanın baş ucundayım.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 07:12 PM
Detaylandıkça Şiir Yeşerir
1/:
Detaylandıkça şiir,
Aydınlanır beni yakan azamet,
Bir yalnız leylek havalanır yeşil rengimden,
Bir kınalı serçe ise gülümser dudak ucuyla,
Bebeğim beşiğinde kızarır doğduğu yaz ayında,
Kelimeler yiğit bir seymen olur
Apansız düşer bir kınalı düğüne,
Halay çeker yıldız harmanında beyitler oy oy!
Anam ağlar: “Loy de loy...”
Bense türkü söylerim: “Oy diloy! ...”
2/:
Detaylandıkça şiir,
Nazlı sarmaşıklar uyanır kurak çölde,
Saltanatın sümbüller yeniden doğar,
Analar aşı boyar dünyaya açılan pencereleri,
Oğullar kaval üfler çoban olup güzellere,
İnadına işveli ve sapına kadar oynak,
Istar dokur mart ayında “kirt kirt” ritmiyle,
Çatıp beliklerini basma fistanlı kızlar,
Yaz olur ham meyve yenilir gölgeliklerde,
Güz olur harman aralığına düğün kurulur,
Burup bıyıklarını pekmez çalıp binbir özenle,
Karayağız gencoğlanlar kolkola,
Halay çeker yıldız harmanında loy loy!
Ben ağlarım: “Loy de loy...”
Sevdiceğim türkü söyler: “Oy diloy! ...”
Loy de loy...
Oy diloy! ...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 07:12 PM
Dikenli Tellim,
1/:
Ey sevdanın bağrı dikenli teli,
Dola beni de cana canana...
***
Hüzne konan bir kelebek gibi bu akşam,
Üstü canla cilalanmış hür saatlerde.
Çıkar beni zorla şimalime kurduğun kıl çadırlardan,
Kırılsın dayandığım ortadireğim,
Ve en berk yerinden çatlasın kibir.
Ne efsun,
Ne sihir,
Ne de Babil elinde Harut’la Marut...
Aşka düçar olsun naif yüreğim...
***
Yazgımın ipeksi kaleminin asi surları,
Düşsün bir bir çekişen cana.
Ey sevdanın bağrı pıtraklı eli,
Bu gece bula beni de cana canana...
2/:
Ey sevdanın dikenli teli,
Bağla beni de o kumdan doğan kervana.
***
Zümrüti cennetin sekizinci ve en dar kapısında,
Bir günahsız gelin gibi sebepsiz gibi durup,
Sevincimi ateşlere üfüren hasret ile yoğrulmuş gece...
Kısılıp makasların ısırgan öfkesine,
Ve uzun ve ölümcül izbelerde kudurup,
Karanlık dalgalı denizleri yara yara tükensin
Gayyalarda tecrit olsun boyumu aşan dünyam.
***
Ya da...
Bırak su bassın tüm kıtalarımı,
Koyver yıldızların yalazlarını akışkan kana,
Sevdanın dikenli teli,
Bağla beni de ölüleri dirilten İsavarî o ilkbahara.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 07:12 PM
Dinle ey Külünkdar Ferhat
1/:
Masallarda gezinen bir azgın aslandır,
Yüreğimin burcunda dolaşan külünkdar Ferhat...
***
Bırak külüngünü,
Otur ve dinle be Ferhat:
Aşk aslında tarihin yazmadığı temel sebebe benzer,
Ya da ben öyle sanırım her okuduğumda Gılmani’yi.
Kalemin keskin ucu batarsa yar yüreğine,
Şiir için için yanar Bafra’da tütün gibi.
2/:
Masallarda gezinen bir fenomen kaknüs kuşudur,
Beynimin alt cunda dolaşan külünkdar Ferhat...
***
Bırak külüngünü,
Otur ve dinle be Ferhat:
Kokan ıtırsa, akanda kengerdir sevdanın lülelerinden.
Seninse gözlerin özlem pınarı sayılır bir öksüz nisan ayının.
Ne olursa olsun ey yar şaşırmadan bak elindeki aynaya,
Ve şahsi tarihinin hararetli uğraşlar sayfasına.
Çünkü akan ya kandır Müneccimbaşı’ndan,
Ya da Vakayı Cedid’den dökülen en son şafak.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 07:13 PM
Dipsiz Hayale ve Aşka Kırarım Dümenimi
1/:
Sanırım bilmezsin Cena.
Evet evet bilmezsin zinhar
Zamanlar durağında kaç kez bekledim seni,
Her gece dipsiz hayallere kırarak dümenimi.
2/:
Büyüyen kırmızı bir rüyadır umut,
Ve o beklentinin ışığında yanar ya zaman,
Uzak yanlarında insanın bir puhu iç çeker ya belli belirsiz,
Ya da kış ve ayaz çöker ya puslu şakaklarına,
Gel zaman, git zaman...
Bizimki de bir masal artığıdır aslında,
Ve büyüyen kırmızı bir rüyadır umudumuz..
Rüzgarların devlerin aşkını fısıldadığı bir zamanda.
3/:
Sanırım yapabilirsin Cena.
Arala hele o ipek hışırtısını hançerenden bir kere,
Ve dinle masalsı söylenceyi Kaf eteğinde,
Eğer biçimli boynunda kalmışsa,
Biçimsiz bir aralığın en son nefesi,
Bil ki o rüzgarlardandır...
***
Can düşmanındır en dar anında senin,
Kulağına fısıldanan elveda diye bir kelime bil ki.
Ben iyi bilirim ki,
Can düşmanımdır istenilen yerde durmayışı gidenin,
Ve her gecenin bin birinci gece olmadığını.
Sanırım bilmezsin Cena.
Her an dipsiz hayallere kırarak dümenimi,
Zamanlar durağında kaç kez bekledim seni...
4/:
Gitme ey Cena!
Ve burada kal diyebilirdim sana aslına bakarsan,
Biçimli ağzını kırmızıyla mühürlediğim o akşam,
Son sevdam olmayacaktın ama son sevgilimdin oysa,
Ama oldun bak benim için son zamanda!
***
Bil ki ey Cena!
Belki de beni bir daha hiç unutamazsın sanmıştım,
Yoksa aldanmış mıyım? ...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 07:13 PM
Doru Dağdaki Gemiye Şiir
1/:
Yemekse aslolan,
Kendi doğurduğun elemlerini...
Ve zaferlerle taçlanan başını a yar
Uzat ellerini... Yeşil koynuma.
Dağlara ta doru dağlara...
Sevda ile kolkola.
***
Denizimin bulutlu bereketini
Bula... Durmadan çalkalanan sefinesinde
Yürekleri sağır, taşlaşmış korsanların
İçip... Bileklerinden sızan kutsi borcunu
Dayanıp sırtını küpeşteye
Ve göyaşına bulanmış yelkene sinip
Dağlara… Ta doru dağlara.
Özlem ile kolkola.
2/:
Dilberî denizlerin tek cömert eli
Okşuyor bak rüzgardaki yelemi anam gibi.
Bildik yağmurlar dağlıyor işte
Geceleyin göllerin gizemli ürpertisini.
Gör ey gözüm! Duy beynim! ...
Sirenler adımı haykırmada tuzlu sularda
Geciken düğününe deniz kızının
Hayıflanan kan yağıyor hediye
Tuz banıyor şiirim... Kalbinin bozkırlarına
Ve sunuyor altıgen tas içre
Afrodizyak ve müsekkin şerbet ekvator sıcağında
Teslim olan davaların kırık kargılı süvarisine.
Son zamanda dağlara ta dağlara…
Ölüm ile kolkola...
Dilberî suların tek cömert eli
Dağlarımı yalnız koma ne olur?
Aşkıma acıkmış denizlerine ula! ...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 07:14 PM
Elemlenir Peçeli Kız
1/:
Zaman içre açılır bütün kapılar,
Aşk, nefret ve kin...
Sorar mavi çadırı tutan soluk sarı benizli bir yıldız.
Yanıt bilmem hangi dağın başında? ...
Elemlenir bir peçeli mahcup kız...
***
Yakalanırım...
Ensemde istemediğim bir el,
Yani mağma ve çamurdan pençe,
Sıkar burnunu yalnızlığımın.
Madeni damarlardan kan yürür,
Asırlık çeşmelerden isyan...
Yanıt bilmem hangi dağın başında? ...
Elemlenir bir peçeli mahcup kız...
2/:
En son ablukadan sızan kirli kan,
Toprağın abstre rahmine damlar.
Acuze bir tohum çatlar ilkbaharı beklerken.
Yar iner mağrur bir eda ile açıortayına düşüncemizin
Kan diner.
Yüreğimizdeki sızı diner.
Neden söner şafak atanda soluk benizli yıldız?
Yanıt bilmem hangi dağın başında? ...
Elemlenir bir peçeli mahcup kız...
3/:
Yüz yıllık karakollar sürme çeker gözüne ve afi keser.
Müteferrikada masum hicranına sevdamın,
Çekilir afsun ile gerçeklik...
Agoranın gözüne mezat dökülür.
Şeffaf bir akamber,
Burnunu tutar kutuplardan esen yellere karşı.
İzanımızdaki kozmik perdeler gerilir bir bir.
Neden arkaya düşer soluk benizli yıldız?
Yanıt bilmem hangi dağın başında? ...
Elemlenir bir peçeli mahcup kız...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 07:15 PM
Elveda Ölüm
1/:
İnsan ölür, (Bilir misiniz ne için?)
(Tabii ki) Ölümsüz olmak için…
***
Ağacın ölümü öksüz bir kasım seherine denk düşer.
Can olmak içindir ölümsüze bir bayram ayı.
Tespihin tane tane çekilmesi fiziksel bir şiirse,
Dağlar aygır aygır aşılır coğrafyada,
Geçilir ölümlerin dizboyu okyanusundan,
Doludizgin ve usulca tadılır ölüm.
**
Yani, (Ey fani!)
Ölünür, (Bir şebi aruz anında usulca.)
Bir, (Belki de bin bir.)
Akşam üstü, (Sanırız ama hep sabaha karşı.)
Kıl payı... (Amma hep halatlar uzunluğunca...)
***
Gün olur ulaşılır elbette ölümsüz ülkelere,
Ama ölüm bu,
Kabul etmez asla hatayı...
2/:
İnsan ölür, (Bilir misiniz ne için?)
(Tabii ki) Ölümsüz olmak için…
***
(Benden de...) Merhaba ölüm...
Ben ve içimdeki on bir ben hazırız.
(Sen de,) Hazır ol elvedanın yetim hüznüne,
(Simsiyah) Benzini kehribar sarısı ile damgala,
Yala burhan için kızartılmış zaman denen hançeri.
***
Merhaba ölüm...
Bu gelen benim yabancı değil.
Acıtmam canını,
Doludizgin ve usulca tadarım seni ölüm,
Yani ölürüm bir akşam üstü kıl payı,
Ama bilirim sen kabul etmezsin asla hatayı.
3/:
Ölümsün...
Beyazımsın, sonbaharımsın, gülümsün.
Bir dolu ansın sen uzanan iştahlı karanlıklara,
Bir ansın cansız ama cevval zamanın martında,
Ölümsüz canlar ormanlarına açılan kapı,
Ve son eşikte bir damla kansın,
Çare yok ölürüm bir akşam üstü kıl payı,
Ama sen kabul etmezsin asla hatayı.
4/:
Atlar ölür, terkisinde yetim taylar bırakır.
Canlar ölür ölümsüz olmak için.
***
İnsanız, ölümümüz kozmik bir andır.
Kandır hepitopu bir damla hançer yüzünde...
Biline ki ölüm ölümsüzün teninde kir.
Çekişen canında bir damar dolusu kırmızılıktır.
***
Gün olup can çekişir, harman olunca ölürüz,
Kirli cihanın kademinde bir zerre toz olmak için.
Gaflete vehıyanete ve dalalete karşı,
Canalan’ın elinde koz olmak için...
Her şey ölür bir akşam üstü kıl payı,
Ama ölüm kabul etmez asla hatayı...
5/:
İnsan bu,
Arsız,
Umarsız
Ve kararsız...
Ancak bir vakt’olur, can atar.
Talan eder tüm servetini,
Acılara boğar sevinç içinde çıldıran dünyayı,
Ama ölüm budur, kabul etmez asla hatayı...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-07-2008, 07:18 PM
Emsalim Kerem ve Ben
1/:
Her şey tabii mecrasında akardı,
Kara kuru bir köy çoğu iken ben,
Ve tabii ki emsalim Kerem,
Komşumuz Celal emmiden kalma kırık kavalı çalardık,
Hepi topu üç ya da beş notayı kullanarak.
***
Gözümüzün hizasına gelen minyatür bir Kaf dağı olurdu,
Güneşe karşı bağdaş kurduğumuz harita üstü.
Bir ben üflerdim “do re mi” yi,
Bir de yaşdaşım “mi minörü”nü sevdiğinin.
İşte tüm olan o anda...
Işıktan çağlayanlar dökülürdü yazgısına Kerem’in,
Aslı’nın zülfüne karalar çalınınca,
Kilimler dokuduğuna tanıklık ederdim,
Mafsalları çorak ellerinin...
***
“Karalar çalınınca” dedim de,
Ben sevmezdim “Karakoyun türküsü”nü kavalın lisanınca,
Bağlamaydı bana göre Kızılırmak.
Her taştığında Kızıl’ın şaşardım ve ben de taşardım,
Çünkü evimiz tam kenarındaydı suların türküsünün.
Ben kaçardım ya arkamdan sevdam kovalardı,
Göğsümden iten bir rüzgara yakalanırdım.
Nisanın gözlerinde delirmişliğim aynada yansır gibi,
Yüreğime yüreğime batardı.
İçimdeki mahpus aslan su başına inerdi akşam üstü,
Eee, o da canlı nihayeti,
Kerem gibi yanar ve su isterdi,
Aslı’nın zülfüne karalar çalınınca...
2/:
“Karalar çalınınca” dedim de,
Evet, yakalardı beni karanlıkta kendinden kaçtığım türkü,
İstemezdim, Kerem de tutulsun bencileyin bir aşka,
İsterdim yaştaşım çalsın sonsuza kadar,
Karakoyun havasını Kızılı’ın kıyısında.
Ve dinlesin Aslı,
Yaslı yaslı...
***
Kara kuru bir köy çoğu iken ben,
Ve tabii ki emsalim Kerem,
Komşumuz Celal emmiden kalma kırık kavalı çalardık ya,
Fışkıran her su zerresi kavalın damağında bir deli ışkın olurdu,
Her hücremden delişmen arzular sürülürdü Fizan diye bir ile,
Beynime ise kaval kaval işlenirdi oturduğum harita,
Belime dolanan bin kilitli kemer olurdu,
Kor ateşten bir parmak,
Tutar bağlardı Kerem’i kıskıvrak Aslının kararan teli,
Beni ise seline kapıldığım o arsız Kızılırmak,
Alır alır çalardı karakoyunun en olmadık yerine...
3/:
Şu akşamüstlerinin dayanılmazlığı yok mu,
Yaşamın ve kavalın sırrı burada işte,
O sır ki benim, senin ve her kimsenin,
Bent olur yüreğine karakoyun dizelerinin.
***
Ne zaman ki sellerini tutmuşsa bir haziran, Kızıl’ın
Bir atımlık barutunu yakmıştır.
Dem kırmızı kanıdır mor dağların kızı tavşanın,
Ve yetmiş yedi lisanı bilen kavalın,
Göğsünde kenger devşirdiğim bağlamanın...
Kara kuru bir köy çoğu iken ben,
Ve tabii ki emsalim Kerem,
Komşumuz Celal emmiden kalma kırık kavalı çalardık ya hani,
Şu yanı göğ ekin olurdu artık Kerem’in,
Bir yanı ise yeşil çayırlıklar üzerinde çay demlerdi,
Aslı gelirdi alt yoldan...
Bana ise görünürdü son kez sürülmek buralardan...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:41 AM
Emsalim Kerem ve Ben
1/:
Her şey tabii mecrasında akardı,
Kara kuru bir köy çoğu iken ben,
Ve tabii ki emsalim Kerem,
Komşumuz Celal emmiden kalma kırık kavalı çalardık,
Hepi topu üç ya da beş notayı kullanarak.
***
Gözümüzün hizasına gelen minyatür bir Kaf dağı olurdu,
Güneşe karşı bağdaş kurduğumuz harita üstü.
Bir ben üflerdim “do re mi” yi,
Bir de yaşdaşım “mi minörü”nü sevdiğinin.
İşte tüm olan o anda...
Işıktan çağlayanlar dökülürdü yazgısına Kerem’in,
Aslı’nın zülfüne karalar çalınınca,
Kilimler dokuduğuna tanıklık ederdim,
Mafsalları çorak ellerinin...
***
“Karalar çalınınca” dedim de,
Ben sevmezdim “Karakoyun türküsü”nü kavalın lisanınca,
Bağlamaydı bana göre Kızılırmak.
Her taştığında Kızıl’ın şaşardım ve ben de taşardım,
Çünkü evimiz tam kenarındaydı suların türküsünün.
Ben kaçardım ya arkamdan sevdam kovalardı,
Göğsümden iten bir rüzgara yakalanırdım.
Nisanın gözlerinde delirmişliğim aynada yansır gibi,
Yüreğime yüreğime batardı.
İçimdeki mahpus aslan su başına inerdi akşam üstü,
Eee, o da canlı nihayeti,
Kerem gibi yanar ve su isterdi,
Aslı’nın zülfüne karalar çalınınca...
2/:
“Karalar çalınınca” dedim de,
Evet, yakalardı beni karanlıkta kendinden kaçtığım türkü,
İstemezdim, Kerem de tutulsun bencileyin bir aşka,
İsterdim yaştaşım çalsın sonsuza kadar,
Karakoyun havasını Kızılı’ın kıyısında.
Ve dinlesin Aslı,
Yaslı yaslı...
***
Kara kuru bir köy çoğu iken ben,
Ve tabii ki emsalim Kerem,
Komşumuz Celal emmiden kalma kırık kavalı çalardık ya,
Fışkıran her su zerresi kavalın damağında bir deli ışkın olurdu,
Her hücremden delişmen arzular sürülürdü Fizan diye bir ile,
Beynime ise kaval kaval işlenirdi oturduğum harita,
Belime dolanan bin kilitli kemer olurdu,
Kor ateşten bir parmak,
Tutar bağlardı Kerem’i kıskıvrak Aslının kararan teli,
Beni ise seline kapıldığım o arsız Kızılırmak,
Alır alır çalardı karakoyunun en olmadık yerine...
3/:
Şu akşamüstlerinin dayanılmazlığı yok mu,
Yaşamın ve kavalın sırrı burada işte,
O sır ki benim, senin ve her kimsenin,
Bent olur yüreğine karakoyun dizelerinin.
***
Ne zaman ki sellerini tutmuşsa bir haziran, Kızıl’ın
Bir atımlık barutunu yakmıştır.
Dem kırmızı kanıdır mor dağların kızı tavşanın,
Ve yetmiş yedi lisanı bilen kavalın,
Göğsünde kenger devşirdiğim bağlamanın...
Kara kuru bir köy çoğu iken ben,
Ve tabii ki emsalim Kerem,
Komşumuz Celal emmiden kalma kırık kavalı çalardık ya hani,
Şu yanı göğ ekin olurdu artık Kerem’in,
Bir yanı ise yeşil çayırlıklar üzerinde çay demlerdi,
Aslı gelirdi alt yoldan...
Bana ise görünürdü son kez sürülmek buralardan...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:42 AM
Erzurum Sabahlarının Ayazındadır Aşk
1/:
Ben ki varım ayazında Erzurum sabahlarının...
Ve buradayım alfabede ilk harf misali lisana hakim,
Adım A ile başlar,
Ama süremez ne yazık ki Şe ve Ke diye...
Takılırım askıda gömlek gibi,
Dadaş ıslıklı ayazların ateş çengeline...
***
Ömür bir Allahüekber nidasıyla başlar dağlarda,
Her gün dönümünde yengeçlerce ısırılır ağustos sıcakları,
Oğlaklar gibi meler vurgunda “erzulum” mazlumları.
Hiçbir sevda hitam bulmaz ölümden önce...
2/:
O ki bir kınalı parmaktır Palandöken’de ayaz,
Bu belki sonuncusudur kış aylarının deriz her yeni ayda,
Evet sonuncusudur aşkların ancak ayların asla,
Bir daha mı?
Ateş yurdu yürekler uğramaz ayazın diyarına,
Çok uzaklardan gelen o tren tetikler soğuk demirlerin sıcak yüreklerini,
Nedendir yazgıların beyazının eziyeti biz çocuklara?
Hiçbir sevda hitam bulmaz ölümden önce...
***
Kapıları çalar saçlarına ak konmuş bir güvercin,
Yürekleri ise kırmızıya çalan akşamlar,
Ne dağ ne de yamaç,
Kalpler ayazda çatlar ancak hacmine sığmayarak,
Aşk istasyonunun saçaklarından kan kırmızı temrenler sarkar,
Anıların miadı buzların gözünde dolar,
Her şey tamamsa yaşam üstüne aşk eksik demektir,
Çünkü hiçbir sevda hitam bulmaz ölümden önce...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:42 AM
Ezber Ettiğim Emsile
1/:
Aşk üstüne bir çift söz yazmak geçer yüreğimden,
Ve yaşamı didiklemek bir gülibik gibi...
Ne aklıma gelir aşka dair en güzel bir çift...
Ne de tırnağım yeter eşinmeye çöplükte.
***
Yorulurum.
Bir haçova muzafferi doğrulur ezber ettiğim emsileden:
Yendim,
Yendin,
Yendik...
Oysa ne yenmişim yüreğimdeki Celaliyi,
Ne de yenmişsin...
Kendimi Karlofça bozgunundan dönen,
Karacoğlanla yoldaş olmuş bulurum...
“Mestine de deli gönül mestine,
Aşık olan gül gönderir dostuna...”
2/:
Gül değildir gönderdiğimiz karaca dost,
Candır...
Ve bıyığı gıtlağıma dayanmış bir yeniçerinin,
Çengeline asarım o canımı sevdanın delişmen hududunda.
Keçi kılından baranisi örtülür orta ağasının asfalt ortasında üstüme,
Beynimin misafir odasında ağırladığım bir imamdır,
Bundan sonraki görevi ifa edecek kapıkulu...
“Es selatü vesselamü aleyk...”
Bir de haçova malubu doğrulur ezber ettiğim emsilemden,
Derinden bir tekellüm gelir:
Yenildim,
Yenildin,
Yenildik...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:43 AM
Firavun *******i
1/:
İliklerken yaşamı arka yüzüne,
Bağırır bir yürek tarikinde ölümün:
“Çekin beni dara,
Ey sevdaya düşman cellatlar!
Veya nurdan eller,
Çekin semaya gözyaşlarımı! ”
Bu firavun *******ini bana yaşatmayın,
Tutmayın canımı katarak kotardığım sevdalarımı...
***
Ey sevdaya düşman cellatlar!
Bağıran bir yürek ise tarikinde ölümün,
Beyinleri bulandıran da kainatın enidir,
Seveni bunaltansa havadar galerilerde,
Karşılıksız sevdanın erişilmez yüksekliğidir...
2/:
Karşılıksız sevdanın yüksekliği barınır tarikinde ölümün,
Bağırır canı çekilen bir adamın son nefesiyle:
“Yakın beni nara,
Ey sevda türkülerine düşman atlılar!
Veya yavuklular veya aşkın artığı eller,
Çekin semaya aşağıda yitirdiğiniz değerlerinizi! ”
Bu firavun *******inde yaşatmayın sevdiğinizi...
***
Ateşten cellatların amacı aşkı tenkildir,
Bunu bilir sevdakar tehcirlere katılan her yürek.
Şekildir içi boş beynin afisi,
Suyu çekilmiş olmasına rağmen deryaların,
Artık tuzlarının en Kalahari’si
Boğar ya zamansız turaç kuşlarını,
Hani her yürek atanda kanın kirişi gerilir ya...
“Çekin beni dara,
Ey sevdaya düşman cellatlar!
Veya bulutlardan arta kalan ipeksi eller,
Çekin semaya gözyaşlarımı! ”
Bu firavun *******ini bana yaşatmayın,
Tartmayın canımı katarak artırdığım sevdalarımı...
3/:
İliklerken yaşamı karşı yüzüne,
Bağırır bir yürek tarikinde ölümün.
Boğuluyordur oysa daldığı kan denizinde,
Şirin’in tüm şirinliğini çalan harami.
“Ah! ” der ya gaddarenin narına yanan tutsak,
Yasak bir bölgededir şimdi hırsız hırsızladıklarıyla.
Kavalın damağı o an özgün tadını çalar emniyetin.
Dalgaları saran tuzlu tat,
Kösnük bir denizin anasının son aşıdır,
Kimse bilmese de en heyecanlı anında sevdanın.
Bitmez yazılan kader perdesi kapanmadıkça gözler,
Sıradan sözler bile şiir sanır kendini,
Nedim’den arta kalan tüyleri kanat diye takınır ya...
“Yakın beni nara,
Ey şen şakrak sevda türkülerine düşman olan şairler!
Veya Karacaoğlan artığı eller,
Çekin semaya aşağıda yitirdiğiniz değerlerinizi! ”
Bu firavun *******inde meze yapmayın mesleğinizi...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:45 AM
Hadramut Balıkları
a/:
Yürek yüreğe tutuşup kızlar,
Sevda kavuralım mı bakır dağlarda?
***
Bulut olsun cıgaranın dumanı kirvemiz doruklarda.
Döşeyip yamaçlara atlası minder misali,
Yürek yüreğe tutuşup kızlar,
Coğrafyayı yeni baştan kuralım.
***
Eşkin atlar...
Rahvan taylar be kızlar,
Dövsün tırnak tırnak toynağıyla,
Kan ve teke teri kokan sarayların damını.
Ayaklansın yetimler... öksüzler... dullar...
Pençesiyle yeniden çizsin ufukları azgın aslanlar.
Geçmişi sırf koşu olan güneş donsun bir anda,
Buz terlesin mavi bahçenin yıldızları,
Gökyüzünde yürek yüreğe horon tepsin,
Hadramut balıkları...
Saltanat halayıkları eğilsin,
Öpsün toynağımızı kızlar...
b/:
Uzanıp eline sevdası ziyan olan beglerin,
Ve toplayıp düşümüzde yuvarlanan kartoplarını,
Yürek yüreğe tutuşup kızlar,
Davamızı savuvralım mı bakır dağlarda? ...
***
Yuvarlansın heyelanı en olmadık zamanda,
Uçurumu bol olan aşklardan arta kalan sevdacıkların,
Heyula bir hasret olsun ardından koştuğumuz yiğit,
Dolsun yayvan çukuruna felsefenin,
Bıyığı bileğim kadar bir efe dizlerini vurarak göbeğimize,
Yelemizi okşasın yerli denizlerin kaçkın lodosu,
Mağrur mavzerler çıksın kınından,
Ve patlamadan girmesin yuvasına...
***
Ve eşkin tabancalar...
Dövsün hırçın fişengiyle,
Kan ve erkeç teri tüten sultanların şanını.
Doğrulsun şakağımızdaki kızıl gözlü masal devi,
Kurutsun kanını zulmün.
***
Sular donsun ağustosun baş köşesinde.
Buz ağlasın temmuz ile haziranın arası be kızlar,
Gökyüzünde halay çeksin yıldızlar,
Yeryüzünde lorkeye dursun Hadramut balıkları...
Saltanat halayıkları eğilsin önümüzde,
Öpsünler atlarımızın terli sağrısını
Ve tozlu toynaklarını...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:47 AM
******* Şahı Kıyma Siddar’e
1/...
Gözlerim oy! ...
Gözlerim oyar geceyi...
***
Balyoz yapıp cesareti hınc’ile
Yürürüm geri geri, kısalır ayaklarım
Sayıklarım siyahı delen aya
Kara kefenli kayaların ürperir sert bedenleri
Doruklardan uçan kuşlar çarpar rüyama
Hayalim asırlık taşların altına düşer
Vurulur bir meydanda kanun kaçağı gölgem
Göğü çizen kavaklar bencileyin
Yaşıt ve boydaşım granit minareyle.
O unutulmuş heceyi
Geviş geviş çiğnerim saatler boyu
Ellerimle kabak gibi oyarım masif geceyi.
***
Gözlerimin mavisi... Geceye akar.
Ben buğday tenli hilale,
Hilâl de bana bakar...
******* şahı kıyma ne olur?
Gece gözlü güzelim, sevdiceğim Siddar’e...
2/...
Ellerim oy! ...
Ellerim oyar geceyi...
***
Öfkeleri yükleyip kadana karanlıklara
Yürürüm göklerden yüce bir adrese kararlı
Milimlere dercolan... Ve buğutu bilmem kaç?
Gecenin yürek koruna “Harlansın.” diye
Cehennemden ateş çalan hudutlar
Keser sınırsız umutlarımın önünü ateş kuyularında
Keskin ve zalim taşlar düşer rüyama
Hayalim yaşa düşer
Uzak ve kaçkın bir hilalde tutsak,
Arka yüzde yok olur kanun kaçağı gölgem
Diz çökerim... Karanlığın dizi dibine
O unutulmuş heceyi
Dizerim tespih tespih yol boyu levhalara
Gözlerimle volkan gibi oyarım masif geceyi…
***
Göklerin mavisi kainattan daha derine akar
Ben dönerim bir yüzü sarışın hilâle,
Gökyüzü bana bakar...
******* şahı kıyma ne olur?
Gece gözlü güzelim, sevdiceğim Siddar’e...
3/:
Yüreğim oy! ...
Yüreğim oyar geceyi...
***
Siyahına söz keser... Evlenirim lacivertiyle
Eski ve unutulmuş bir kimyevi belirtiyle
Seğirir birden sevdamın sönen nabzı
Bir selvi kavak uzar gözlerimden dışarı
Kadim bir çınara komşu olurum
Çömelirim ihtiyar bir bilge yıldızın,
Işıktan mıhlarla kapanık,
Ve yarı uyur yarı uyanık tabutunun kalbine.
O, sonsuza zincir olup yol bulan heceyi
Çakarım çivi çivi derin mezara
Sözlerimle oyarım abanozdan geceyi...
***
O an kainatın uykusu toprağa siner
Ben sarışın hilâle,
Yıldızlar sevgiyle bana döner...
Şükür ******* şahı kıymadın
Gece gözlü güzelim, sevdiceğim Siddar’e...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:47 AM
*******e Turaç Konmaz
1/:
İlgisiz masallar avutur uykusuz *******i,
Bir karanlık basar bin bir köşe odalar,
Kırkta bir yüreklere çavar gün...
Bir düğün başlar mezarların başında.
O ******* ki binen omzuna saatlerin,
Rahvan takvimi yavaşlatır gün be gün...
***
Kıvılcımlar suya iner,
Kurak gözlerimde tüten başıboş bacalara.
***
*******i turaç konmaz sevdiğim,
İçimde boy atan lacivert ağaçlara.
2/:
Gizemli ******* gebe sabrı yutan cellata,
Gider hüznün başkentine terkisinde ben,
******* binip yaşlı ve yılgın bir ata istemeden,
Bir elim boşta,
Bir elim şakağımda aranır yıldızları,
Yanar yüreğimin ortası koygun tandırlar gibi,
En kahırgam çay demler karakışta.
***
Atanda tan,
Durur hilal, durur yıldız ve yavaşlar zaman,
Kıvılcımlar suya iner,
Kurak gözlerimde tüten başıboş bacalara...
***
*******i turna konmaz sevdiğim,
İçimde boy atan onulmaz acılara...
3/:
O ******* ki uzak diyarlara açılan kapak,
Kavrar bir yanımı inceden ince,
Bir yanım dondurur hayatın damarını,
Hilâli sindirip ihtiyar ellerime,
Bir açılır kainatın gözünde sarışın güller,
Sarmaşıklar dolanır ayın beline,
Çatılmış ışıktan saçlarıyla *******,
Benzer siyah gözlü bir geline zifaf öncesi,
Söken şafak, ağaran tan...
Uzaklarda uluyansa güneşin yolunu kesen kurtlardır.
Gülüyorsunuz amma ben korkarım kurtlardan...
Bir kendini atar sevdakâr arzularım,
*******in sonsuz dibine telaş telaşa,
Bir çıkıp kehkeşan döşeğinde ölmeden ölmeye yatar.
***
Atanda tan,
Dururum ben, durur gece ve yavaşlar zaman,
Kıvılcımlar suya iner sevdiğim,
Kurak ellerimde can veren başıboş ırmaklara.
***
*******i keklik konmaz sevdiğim,
İçimde boyatan karanlıklara...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:47 AM
Gökyüzünde Oluk Oluk Turnalar
1/:
Gökyüzünde bölük bölük turnalar…
İliştirmek isteriz derunumuzu,
Yol bilmez gönlümüzü yara arzuyla,
Ya da yakın bulutların kanatçığına,
Buhurdan tütüşlü selamımızı.
2/:
Gökyüzünde bölük bölük turnalar…
Uzatmışsınız teğetleyin telinizi,
Ve kınalı ellerinizi,
Uzak ve gizem yurdu bir diyara,
Yüreğimden akışkan haber gibi…
Bilmem ne olurdu,
Düğünlerde sizden kalan türküler?
***
Saat geciken ilkbaharı çalarsa şen şakrak,
Naif gönlümüze belki bir onulmaz,
Yön bulamaz güman konar,
Yar zülfünün teline,
Bilmeyiz kalbimiz ne zaman konar? ...
3/:
Gökyüzünde bölük bölük turnalar…
Çamlığın başında bir allı gelin,
Ve tüter bir tütün ayazlı zifaflardan arta kalan,
Açılır kimi zaman bunlu satır araları türkülerin,
İliştirir katarınız,
Yar suretli bulutları hırçın doruklara,
Ya da bir meyveyi kanatçığına zamanın…
Biliriz vakti gelmiştir gayrı,
Şafak vakti tüte tüte yanmanın..
4/:
Gökyüzünde bölük bölük turnalar…
Uzatmak eziyettir menzile yolu,
Ya da yüreğimizin son burcundan arkaya,
Oysa yar yoluysa yansıyan aynalara,
Gözü kapalı da bulur turna katarı,
Biliriz ki bir kuşçağız sırdır bu.
Her ne olursa olsun göç yolunda,
Seğirir turnanın gümüşlü gözü,
Ve yüreğimiz atar uykunun ortasında…
Kanar aşk adamını batında özü…
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:48 AM
Gönül Tandırında Yaktım Kendimi
1/:
Yakıp alemin kasvetini bitirdim
Göynümün tandırında bir sabah...
***
Ellerim,
Ellerim kavruldu Fırat selinde,
Bir şadıman rahip sürmeledi topuklarımı.
Ucu yanık asasını Musa’nın,
Diktim çorak toprağına umur görmüş döşümün.
Bir kervan yekindi göz pınarlarımdan sepken ile,
Bir kervan ki güneşlerden sağılmış,
Ve bağlamış yularını gelecek bir cidara.
Bir seyrek merhamet vahasında ömrümün,
Kendimi yaydım bağdaşımın altına.
Ve seyre...
Ve seyre daldım yangınını Leyla’nın
Göynümün harlı tandırında bir sabah...
2/:
Çıkageldi çakmak çakmak bir sufi taş devrinden,
Lime lime dilinmiş urbası ibrişimdi aslında.
Koştum ardınca ve diz urup bıraktığı arkadaki izine,
Sırrına erem diye yalvardım.
Ve seyre...
Ve seyre daldım yangınını kibrimin,
Göynümün taş devri tandırında bir sabah...
Güneş çavdı, ben uyandım.
Kulaklarım uyandı ebedi suskunluğa.
Çatladı incirilinde dudaklarım bengisular yutkunup,
Billahsız baltalarla doğrayıp azgın uyluklarımı,
Teri temiz volkanların zirvesine yaslandım.
Ve yakıp...
Ve yakıp tüm alemin sancısını bitirdim,
Göynümün atomik tandırında bir sabah.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:48 AM
Gri Banliyöde Kırmızı Rüya
1/:
Bir banliyöde unuttu yedi renkli rüyasını
Saldırgan bir öykü gibi acar ve asabî
Yarmaları gözleriyle ısırıp
Düzlerle an be an evlenerek…
***
Bir banliyöde unuttu rüyasını,
Vurgununu hayalinde severek.
2/:
Anası azık diye bir ayçöreği koymuştu
Günde bir öyününe hasretinin
Yavuklusu ise yarım ve yanık yürek…
***
Bir banliyöde unuttu rüyasını,
Yüreğindekinin adını söyleyerek.
3/:
Bilmediği düşlere girip kaçak ve usulca
Hayallere don giydirip uzun mesailerde
Bayat somunları geveleyerek…
***
Bir banliyöde unuttu rüyasını,
Demir tekerlekler altında bir puslu sabah,
Acılı bozlaklar söyleyerek...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:48 AM
Gözün Aydın ey Yozgatlı
1/:
Dünü gördüyse kısık gözlerin,
Gözün aydın ey Yozgatlı kankardeşim,
Aya üvey kardeş sayılırsın,
Sen de,
Bundan böyle seyyareler tarihinde...
Etten kemikten ellerin yanmaz artık,
Sok kızıl gözüne tandırların,
Ve bir dene istersen...
***
Günü gördüyse elası çok gözlerin,
Gözün aydın ey Yozgatlı kankardeşim,
Yıldızlara üvey kardeş sayılırsın,
Sen de,
Bundan böyle ışığın tarihinde...
Gözlerin kamaşmaz artık,
Sok sarışın gözüne gökyüzü kızlarının,
Ve bir dene istersen...
***
Yarını gördüyse durugören gözlerin,
Gözün aydın ey Yozgatlı kankardeşim,
Nura üvey kardeş sayılırsın,
Sen de,
Bundan böyle takvimin tarihinde...
Kan ve damardan olan yüreğin yanmaz gayrı,
Sok kızıl gözüne mağmaların,
Ve bir dene istersen.
Artık...
Ölsen de yaşıyor sayılırsın...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:48 AM
Gül Osman’ı Vurdular
a/:
Bürüdüm belirli bir “an”ın eşiğinde olanca kasvetimi,
Hicranımın alışkın sırtına usulü, erkanınca.
Yıldı anadan doğma,
Ve çömeldi gırtlağıma oturan düğüm.
Yaralarım otağımın ortasında diz kırdı,
Sabrımın tümseğine takıldı,
Ölümü kardeş sayan her düğün...
***
Haberdir bu uçar sular üstünde,
Bıçaklara vurulmuş bahtım gibi karalı,
Yetmiş yerinden yaralı canım sayın ki...
Öyle yaralı ki,
İki kurşun katilinden kalık bütün serveti,
Bereketi ise on fişenklik bir zarar.
Ben ararım gümrah çayırlarda Osman’ımı
Osman’ım tırnağıyla kaza kaza beni arar…
***
Hüzün yağmur oldu bizim diyarda ay oğul!
Kar oldu kahrım sürürumun dağında...
Vurdular Osman’ımı
Gül açtı dudağında...
b/:
Doğruldu pürçeklerim şakağımdan hırs ile,
Sükunet yanağından asabiyet terledi,
Yırtıldı güvenli dağları bürüyen “tekin”
Say ki biçilen oraklarla göğ ekin,
Kabzasındaki göğ zırhı zulüm ve kin...
Gözlerinde intikamın gri kabarasıyla yüzüme basa basa,
Alınları uçurum, ayakları derin yar,
Şakakları kapkara ise kesen atlılar...
Toza kesti çevresi beyaz ile ihatalı her şeyi,
Yani düşmanlara fırsat verdi bulutlar.
Oysa iki damla yağmurdu onların bütün varlığı.
Kurtlarsa sayılmaz öcüdür aritmetiğin kerat cetvelinde,
Ama envanteri on fişenklik bir zarar…
***
Ben yanarım kendi tandırımda ay oğul!
Osman’ım bana yanar.
Haber bu çöker kentler üstüne karabasanlar gibi,
Şafaklar kadar karalıdır sabahın başucunda.
Yaralı kuşlar uçar kanatları yolunmuş,
Asabi karlar yuvarlanır sükunet şakağından,
Vurdular Osman’ımı,
Gül açtı yanağından...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:51 AM
Gülümsedim Cevriye’me
A/:
Güldüm…
Ben bir güldüm,
Güller bin bir kez güldü...
Ben boşa gülmüşüm meğer kız Cevriye...
***
Hoyrat eller burdu dudaklarımı,
Gülümsemem zemheriye takıldı.
Telef oldu haritadaki devetüyü coğrafyam,
Telef oldu istikbalin sırça sarayı...
B/:
Güldüm…
Buna rağmen güldüm kız Cevriye.
Umuduma dayanıp biten ferimle son kez,
Vakitsiz pazarlarda çağla iken daha çıktım tezgaha.
Ne vah vaha,
Ne de ateşli ahlara baktım.
Güldüm kız…
Buna rağmen gülümsedim Cevriye.
***
Rüyalarım iflasta gördüğü bunca renge rağmen,
Ördüğü bunca duvara rağmen hayalim müflis.
Gülümsedim…
Buna rağmen gülümsedim Cevriye.
Zannım o ki ey umutlar denizinin bitmeyen kızı,
Ben seni önemsedim.
C/:
Güldüm…
Bal damlatıp yanağıma kız Cevriye...
Malum bileklere kına oldum süründüm,
Müflis pazarlarda çağla iken çıktım tezgaha.
Sarışın ve güneşli bir sabaha ulaşamadan daha,
Vuruldum kilim güzeli kanadımdan.
Merhamet illerine vah düştü.
Ah düştü! Yıldız kızlarının diline...
***
Evet! ... Gülümsedim…
Buna rağmen gülümsedim kız Cevriye.
Zannım o ki ben seni ve kendimi önemsedim.
D/:
Güldüm…
Yaslanıp hicranıma ayaklarımın yerden kesildiği bir anda.
Elemimi beleyip kuş tüyüne şafaküstü bir anne özeniyle.
Koynuna daldım son sevdamın,
Som acının ve yekpare sancının üzerine basarak.
Güldüm…
Camına güneş çizdim baktığın her yağmur zamanının,
Boynu bükük penceremin demirine sarmaşık doladım,
Umudumu avucuma ekerek...
Odamın tavanına yıldız çaktım her gece,
Her heceyi “gül” diye,
Her sözcüğü “güldüm” diye kazıdım Kamus’uma.
Bir kız vah vah etti,
Ah eyledi gelinler...
***
Galiba... Ben... Yine de... Gülümsedim
Evet... Buna rağmen gülümsedim
Zannım o ki kız Cevriye ben kendimi önemsedim...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:51 AM
Günah Eken İhtiyar
1/:
Kara geceyi imsaka ilikliyordu usulca
Geçmişine günah eken ihtiyar…
***
İniltisini bıçaklayıp yedi yerinden
Acılı pişmanlık ekiyordu seccadesine
Yüreğinin burçları onun…
Tespih tespih kızarıyordu parmak uçları,
Yer yüzünü sunuyordu semaya yüreğinden siniyle.
***
Geçmişine günah eken ihtiyar
Pişmanlık denizinde yıkanıyordu…
Höykürüyordu eyvahın atına binip
Ve çöküp dizinin dibine teslimiyetin
Dünlerini geviş geviş getirip
Karanlık çukurlara ve geçmişine tükürüyordu.
Hönkürüyordu geçmişine günah eken ihtiyar.
2/:
Geçmişine günah eken ihtiyar
Tırmalayıp gecenin siyah yüzünü
Işığa ulaşmaya çabalıyordu…
Bidayetinde gecenin bağdaş kurup ibrişimler üstüne
Geçmişine günah eken ihtiyar
Devirip tespih tespih anılarını ipek yoluna
Karanlık ve nükleer fırınlarda kavuruyordu.
Kuruyan dudaklarına dualar sürüp
Anılarını mezarının karanlık çukuruna savuruyordu.
Yalvarıyordu geçmişine günah eken ihtiyar.
3/:
Geçmişine günah eken ihtiyar...
Döndürüp çaresizliğin kapısından yönünü
Umudun hududuna dayanıyordu.
Kara geceyi düğme düğme ilikleyip sabaha
Günahını tövbeler ateşinde dağlıyordu.
Bağdaş kurup imsakın sahillerine
Mütemadiyen ağlıyor...
Geçmişine günah eken ihtiyar ağlıyordu...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:51 AM
Güneş Sever Aşık Adamı
1/:
Hakikaten,
Güneş aşık adamı sever...
O yüzden doğacaktır seven oldukça...
***
Ya bal,
Ya baldıran bulunur sofrasında sevenlerin.
Ya da aşk ile cinnet...
***
Sevda da bir parça delilikten alır cesurluğunu.
Zamanın raksında kuruduğunu anlayan yürek,
Ya kendini vurur tam ense kökünden.
Ya da yavan ağzı köpürerek saldırır.
Çünkü kudurur...
2/:
Gerçekten de,
Ay da aşık adamı sever...
O yüzden doğacaktır seven oldukça...
***
Ya bal,
Ya balta bulunur sofrasında sevenlerin.
Ya da aşk ile cinnet...
***
Cesaret de bir parça delilikten alır cesurluğunu.
Koygun karanlığa adımını attığı anda,
Kamaşır gözleri kaçkın *******in hırsıyla.
Yanar en zayıf yerinden beyni aşıkadamın,
Yanar ve...
Kaçırır şirazesini okuduğu en son kitabın.
O kitap ki kadim aşkların soluğuyla üflenmiş bir alaftır,
Kaf’tır Şehrazat’ın yüreğindeki masalsı aşka.
Aşıkadamsa ne içinde anka uçan masala,
Ne de Şehrazat’ın tam bin gece anlattığı,
Pespembe boyalı yalanlara inanır.
Sabah olmuştur,
Ama güneş doğmamıştır Bağdat kalesinin sevdalı burçlarına.
Gece ise zaten kapkara bir zifre bulamıştı pelerinini,
Ellerini yüzüne kapayan ay,
Say ki yüzünün yanığını gözümüze kapamıştı.
***
Ya bal,
Ya balta bulunur sofrasında sevenlerin dedik ya.
Ya da aşk ile cinnet...
Kurar aşk adamı darını bin bir gecenin sonuncusunun ayak ucuna,
Ya kendini vurur tam ense kökünden.
Ya da yavan ağzı köpürerek saldırır.
Çünkü kudurur...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:51 AM
Güneşe Düşer “Eyvallah” Demek
1/:
Şavklanırsa sevdalar öğlen üstünde,
Güneşe “eyvallah” demek düşer...
***
Anlıktır aşk,
Bu sebeple kalpler nokta noktadır.
O her şeyin kınalı kuş ağzıdır kuş ülkesinde,
Bu yüzden an bir anda yaşanmaz,
Bazen de uzar bir ortaçağ misali.
Yorulmuşsa gözleri göklerden izlemekten bizleri,
Güneşe düşer “Eyvallah” demek...
Güle güle ey güneş...
2/:
Şavklanırsa ay ikindi evvelinde,
Güneşe “eyvallah” demek düşer...
***
Evet evet, aslında bir anlıktır aşk,
Bu sebeple kalpler pençe pençe kızarır.
Aslı mor olan asabiyet kızıla keser.
Oysa sana kem gözle bakanı da seversin aşık isen...
Ve aşık isen başında değil,
Yüreğinde eser kavak yelleri...
Dünden kalan kirleri süpürür ayın hamarat eli.
Yorulmuşsa gözleri göklerden izlemekten bizleri,
Güneşe düşer “Eyvallah” demek...
Güle güle ey güneş...
3/:
Şavklanırsa yıldızlar evvelinde gecenin,
Güneşe “eyvallah” demek düşer...
***
Yaşamımdan anı kopar son şuanın şavkında.
Sayın ki postülatıdır sevdaya vurgun her yüreğin ki:
Bir bir daha iki etmez ümmi çöllerde,
Ve Pisagor diye bir bilgenin memleketinde bile...
Oysa sekiz dakikadır ışığın yolculuğu,
Ne bir saniye uzar, ne kısalır bir tek an.
Zaman ise bu bile değildir aşk başladığında.
Sarmaşmak ise uzayabilir çağlar boyunca...
Sesi kesik kesiktir ancak yekparedir yıldızların elleri.
Yorulmuşsa gözleri göklerden izlemekten bizleri,
Güneşe düşer “Eyvallah” demek...
Güle güle ey güneş...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:51 AM
Haramiler Fazlalıkları Keserler
1/:
Bana kalsa Roma’ya hiç uğratmazdım develerimi.
Ama sana ulaşmayan yolların artığı kalır ancak heybede,
İşte o yolda keser haramiler fazlalıklarımı.
***
Yeni basmış iken ipek denklerini haramiler,
Annemin memesinden her ihtiyaç anımda süt akar,
Kengeri aşkın acılı sütü ağzımda iken şiir söylemem kolaylaşır,
Kına kızıllığında bir gurup başlar saçlarımın hüzünlü akşamında,
Bilekleri sahtiyan kolçaklı milyonlarca harami iner suya,
Bırakır ellerimi devecibaşı safraları atma kararını verince,
Bıraksalar da hecinciler, aşka dair fazlalıklar yok olmaz çukurlarda,
Akar kumların yüreğine terkedilmiş ter dereleri...
2/:
En yüksek gerilimdir şimdi alamaçlarda anılar,
Mecnunluğa soyunup çöllerde gezinen parmaklar,
Deve dikenlerinin kulağına fısıldar kırmızı lisanıyla aradığını.
Ortam uygunsa develeri bırakın gezinsinler tenha yollarda,
Belimizin bitimbaşı patlasın suru duyunca,
Gönül kaldırımı tenha duygular seyrangahıdır,
Bu ıssız demlerde olur ne olursa insanın yüreğinde yar üstüne,
Yalnızlığı yaşamışsa uzun zaman içinde yürek,
Bir değil bin volkana gebedir.
***
Tep tenha bir yolda umarsızlık ve de karanlık ikiz kardeştir,
Terkedilmiş istasyonlarda çığlık çığlığa tren hayaletleri geçer,
Makaslarda çılan kapak nedir? Kaderleri yazan katip bilir.
Ve kim açtı ise bunu, ancak onun emri ile kapanır mezar.
Bütün kilitleri açılmış bir kırk kapılar sarayıdır Ail babanın bahtı,
Bir çizgi gibidir çölde kurtuluşa uzanan geniş mekanlar,
Orta yerinden yırtılan zifirse gecenin çağrısıdır...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-08-2008, 11:51 AM
Harlı zaman Ağzıdır Aşk
1/:
Haydi artık çık,
Devranın devetüyü karelerinden ve sisli suretlerin,
Ey aslan yeli rüzgarları saçlarının gönderine bağlayan dilber,
Yakamozlar yurdu yüreğimi okşasın sevda tüylü kadifeden ellerin...
***
Harlı bir zaman ağzıdır şimdi aşk,
Hatta an be an heyula köprüler kurmadır anılara.
Hatıraların meyvesi ise hamdır ilk yazın yürek bahçesinde.
Turunçların suretleri turuncuya kesse de,
Burulur bir hoş dil,
Damak yanar...
Kanar içten içe kalp cidarı en onulmaz zamanda,
Oysa hazirandır şimdi zamana vurulan işveli damga,
Haydi dilber artık çık bana ya da yabana...
2/:
Durmasana sütunların gri gölgesinde ey Leyli haydi çık artık,
Devetüyü de bir renktir neticede mecazi manasında.
Yaşamın yüz bin kenarlı karelerinden yansır hendeseye,
Şaşkın suretlerin ele verdiği hisler aynanın yanağına damlar,
Ki aşk muhafızları ibisler de devetüyüdür hakiki manasınca.
Çünkü bir karakurum çölü taşır hüzün,
Kırk bin sevda harami hecinlerinin tümsekli sağrısında,
Ağır aksak ve Leylim ley!
Gümrah ilkbaharların aydınlık aylarına.
***
Ey haylaz rüzgarları saçlarına bağlayan dilber,
Rakkastır şimdi kararsızlık harlı ateş eşiğinde,
Sallanır bir ileri, bir geri belkinin beyni,
Ağır oynak ve Leylim ley!
Hey be hey!
Dedim ya ateşli bir zaman ağzıdır şimdi aşk,
Ol nedenle kavurur zemheride bile derunundakileri...
***
Bir kıllı bilek yoğurur ham demirleri yürek örsünün berk zemininde,
Büker büker de sevdasız öfkeleri bukağı döker.
Tasma da, tutsaklıktır hakiki manasınca,
Aşk ikliminde ise,
Mecazıdır sevda dallarında arzu yeşili meyvelere durmanın.
Kanatları siftinmiş kuşlar misali ayrı uzaklıklarda avunmanın ya da,
Sevinin sonu belki de göç katarından kopmaktır turkuvaz aşklar aleminde,
Ya da soyunmadır bulutların altında safran sarısı safralarından.
Ağustosta büzütmek, ocakta göğünmektir,
Hatta bile bile ateşine yanmaktır cehennemde sevişmelerin.
Ki geride ne is kalır,
Ne de kül rengi hatıralar.
Karakurumun her bir cihetine gün dönümünde gecikmiş ölüm gelir,
Bir haller olur kader harici yaşanacak kare içlerine,
Bizimse bu yanımızı bir Orhun obeliksi süsler,
Ağır ayyar ve Leylim ley!
Kitabenin arka yüzünü dolduran esrimeler,
Yakar yeşile ve kadim aşklara dair ne varsa yanda yörede,
Bilse de,
Bilmese de,
Masala yuva yapar kaknüs kuşları...
Uçuşları lahuti bir eflatun sis olur,
Ezelidir onların sevda üzerine kuluçka yatışları...
1/:
Haydi çıkma artık ey bahtsız simurgumun balası,
Eri ve üfrül devetüyü karelerinde flu suretlerin,
Yalnız kalbimden bin bir yıl aralanarak ve Leylim ley!
Ey rüzgarları saçlarına bağlayan dilber,
Çözülsün yorgun yüreğimin rıhtımından ellerin...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:07 PM
İhmal Etme Beni Leyla
1/:
İhmal etme beni Leyla ey,
Zühul hali yakışmaz sana...
Çünkü say ki bir zühalsin gökyüzünde...
Yani altıncı seyyaresin ışığa yakın...
***
Vürudun ile geceleyin ışır turkuvaz aşkım,
Ufuneti defolur son sevdadan kalan yaralarımın.
Gelişinle gölgen düşer perdeyi aşka,
Sevdanın saklı dipleri birer birer ışığa keser.
Volkandır, saklanır her dağın minderi gibi,
Kaybolur mayınlarla delik deşik olan savaşın karanlık yüzü,
Ve yıldızsız *******de tayfaların kalbine yönelen korku.
2/:
İhmal etme beni ey Leyla,
Zühul hali yakışmaz sana...
Say ki bir Tendürek’sin yeryüzünde,
Gözüm üstünde...
Yani ikinci sıradağsın güneşe yakın...
***
Volkanlardan fışkıran suyun adı ne kadar romantiktir?
Değil mi ey gözlerinden lüleler akan kız?
Oysa denizden sıçrayan da sudur,
Ölçüyü kaçıran yağmurlar ve gözyaşı,
Ama kudurgan dalga sayar onu sukunet ehli.
Ses ışık ve su misali kayar boşlukta.
3/:
İhmal etme beni Leyla ey,
Zühul hali yakışmaz sana...
Çünkü bir mavi boncuksun gök gözümde,
Yüzüm üstünde...
Yani birinci sevdasın yüreğe yakın...
***
İşte denizlere şiir şırası ezen sirenlerin
Ve sevdanın azat kabullenmez Sinbat’larının,
Türkü çığırması aşktandır deryaların koynunda.
Mekanı umman olsa da leventler de tatlı su vurgunudur,
Çöllerden memnun görünen Mecnun bile zühulün yorgunudur...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:07 PM
İlaç Yüzlü Lokman Öğüdü
1/:
Şans mı bizi kıstıran,
Geniş ve çeşitkenar bir üçgenin,
En dar açısında aniden İlaç Yüzlü Lokman.
Ya da yeniden kavramak ensemizdeki asrı...
Yoksa... Biz miyiz katleden?
Kılımız kıpramadan şah denizinde,
Temiz ve semiz şansımızı ey Lokman.
***
Ey dağlara tırmanan ilaç yüzlü Lokman!
“Aman” diyeyim, sakın üfürme sabiteyi.
Neyi doğruyorsa şaşmaz aklın aşına onla yetinmeyi bil
Başına konan anka mı mesela?
Yoksa zümrütü mü vilayetler hazinedârının?
Şans mı seni ve beni?
Kıstırıp samanyolunda bir üçgenin,
Ya da en Nilvari deltasına okyanusların...
Mühim olan, “tarih düşmek ebced ile”
Yalnızca kalabalıkalar arasındaki tenha yolda...
Alınyazın, yavuklun ya da karın mühim olan...
2/:
Bir adil terazinin kulpunu kavra ey Lokman
Bu kefesinde yıldız dilli ülkeleri oturtmak,
Veya şu kefesinde olmak bizatihi...
Yalnız, yoksul ve milat öncesi,
Ne şanstır cenupta aslında,
Ne de şanssızlık şimalde ey Lokman...
Ilık bir musona terki terkiye binip,
Yalnızca… Yalnız, yoksul ve sivri,
Geri dönüp kararmaya yüz tutan izler üstünde,
Ya da beyninde bağdaş kurmaktır.
Şu yanımız ıpıssız parelelliklerdir,
Tarihin hapsi ise bu yanımızda,
Yani mil çekilmede gözlerimize
Animas’ta Bizans zındanlarında.
Ne yerinmek... Ve ne de öğünmek
Hakkı olmamalıdır alnımızda sabite...
Yalnızca alınyazımız ey Lokman,
Veya oğlumuz ve kızımız...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:07 PM
İnce Belli Bardakla Verin Çayımı
1/:
Görmeyin beni rüyalarınızda...
Görmeyin beni efendiler...
***
Ne kavrayın ellerimi bayramlara hürmeten.
Tökezleyip ardınca düşe kalka koşmayın,
Yüreğimdeki çölde kurduğum dingin kervanın.
Canın, kanın ve gözyaşının,
Kara katranlar gibi kaynayan vadisinde,
Kanadı kırık güvercinleyin bile medet ummayın.
***
Ne elime dokunun,
Ne yüreğime bırakın ucu yanık umudunuzu,
Son seferde süreyim hıncımın temrenine,
Şifre şifre damıtıp simyanın gizemli belgelerinde,
Beynimin sırlı şırasını dökeyim çölümün enginine.
Getirmeyin benden kaçan güneş’i,
Gündüzüme bağlamayın ay’ımı
Yeter ki,
İnce belli bardaklarla verin çayımı.
2/:
Koymayın beni hayalinize...
Koymayın beni efendiler...
***
Aşkın tayfununda kalıp kahrolsam da sizinle,
Kasırgasında lahutî bir hülyanın yok olsam...
Mor ötesine geçen renkler çalsa irisimin yüzünü,
Alaimisema düşen yüzümü ne kavrayın,
Ne de arayın azgın sahralarda yitik izimi...
Takılıp ardınca,
Yüreğimden aşk ile uçurduğum,
Yüzü yırtık uçurtmamın kuyruğuna,
Yağmurun, çamurun ve karın,
Kara kazanlar gibi kaynayan anaforunda,
Yaralı serçeleyin bile sarmayın kan sızan kesiklerimi.
***
Ne dudaklarıma sürün merhem–i aşkı
Ne yüreğime türküler çizin Muharrem ertaş’ın fırçasıyla.
Tutmayın, bırakın uçsun bana küsen yıldızı,
Bileğime bağlamayın ay’ımı...
Yeter ki efendiler,
İnce belli bardaklarla verin çayımı...
3/:
İzin verin yüreğime,
İzin verin efendiler...
***
Düşlerime girmeyin sakın destursuz.
Kusursuz bir yol ki benim ki yalnız benim için kusursuz.
Bakın hayalim çöl çöl kokuyor bir atlantik hokkasında,
Türkülerimin ılgıt ılgıt akıyor kanı.
Öyle ki efendiler,
Buz ve ateşin birlikteliği işte.
Yani sakın görmeyin beni düşlerinizde.
Hayalinize komayın gagası benden olan kuşları.
***
Ne ayın ön yüzüdür size bırakacağım miras,
Defterime kırk bir kez yazdığım son mısra ne de.
Düşlerime düştüğüm not ne size ne de insanlığa yararlı.
Ne de kararlı güneşin sarmalayan dostluğu...
Bırakın gitsin bana vurgun dağları,
Zülfüme iliştirmeyin ay’ımı,
Yeter ki,
İnce belli bardaklarla verin çayımı.
4/:
Koymayın beni yörenize,
Koymayın beni efendiler...
***
Ne kendi mezarınıza gömün cesedime acıyıp.
Ne de suretimi taşıyın cüzdanlarınızın en ücra köşesinde.
Süslemeyin benimle yüzü solgun düğünlerinizi,
Gelinlerinizi kollayın aman Lusiferik şiirlerimden.
***
Tökezlesem bile ardınca,
Yüreğimde ördüğüm,
O yaman ve elleri okyanus ıslağı,
Kitaplarda kalan son kahraman sevdaların...
Yağmurun, dolunun ve zamansız karın,
Yutucu girdabındaki hâlden medet ummayın sakın.
Bırakın gitsin, bana yanık yaylaları,
Yani kırın destursuz kılıcımı derhal,
Koparın sahibine asi yayımı,
Yeter ki,
İnce belli bardaklarla verin çayımı...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:07 PM
İnisiyeler Aşk Tapınağından Çıkar
1/:
Bildiğinize benzemiyordu burada sevda,
Eski tadlar eskimiş,
Ve atılmıştı Burbon mahzenlerine.
Ne ve nasıl yapacağımızı düşünüyorduk,
Planı yüreğimizdeki aşk piramidini.
Koynumuzda bir münzevi keşiş,
Ölüm orucundaydık...
2/:
Nihayeti,
İntikam loncasına kayıtlı bir yıkıcıydı karşımızdaki.
Ve efsunlu yapının kenarındaydı bir azgın sfenks.
O sırada beklenmedik gelişmeler oluyor,
Yani genç bir inisiye çıkıyordu aşk tapınağından.
Ve deveci ile kervan başının yanına geliyordu,
Beyninde ise birkaç ciltlik kozmik düşüncesi.
Koynumuzda bir münzevi keşişi şikayet için,
Bildiğimize benzemiyordu burada sevda...
3/:
Gözleri,
Islak bir ışıltı içinde oluyordu,
Sahtiyan kokulu develerin,
Ve geometrik gevişler getiriyorlardı,
Bildiğimize pek benzemiyordu burada sevda,
Bir kaç mil uzaklardan sarsak aciliyetleriyle,
Aşka dair yasak dava varakaları,
Ve idamlıkları taşımışlardı,
Yorgunlardı...
Biz de yorgunduk...
4/:
Bildiğimize benzemiyordu burada sevda.
Şu anda bulunduğumuz vahaysa,
Muhayyilemizin buz kırıp çimdiği yerdi.
Gevişine ara verip zamanla yemlenen anılar,
Bir sır veriyormuş gibi ledün ehline,
Yaklaştırıyordu başını İspanya Afrika'ya.
Karşı kıyıyıya,
Atlıyordu koynumuzdan bir münzevi sufi.
5/:
Doğrusu ya,
Bildiğimize benzemiyordu burada sevda,
Evet azize, diyordu bir papa,
Hem de umumi bir evin ellilik yosmasına.
Oysa belki de o mübarek bir candı,
Kişi kadri bilmez beş paralık Nasturyanlarca.
Ama İsis'e inananlardan değildik ki biz.
Vurulmuştuk adaletsiz bir avda,
Koyun koyuna ikimiz,
Bildiğimiz,
Hiç ama hiçbir öyküye benzemiyordu burada sevda.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:07 PM
İşlenmesin Son Töre Cinayeti Varsa Aşk
1/:
Yetişin türkü suretli şiirler,
Yetişin ki işlenmesin son töre cinayeti...
***
Her ne olursa tarihin sisli labirentlerinde,
Kalbimizin derin kuyularında da o olur,
Sicimi ibrişimden bir kalaylı kovadır ki aşk,
İne çıka hüzün,
Kırıla döküle can çeker...
Kalk artık kalbi üzerine yatan yar ehli,
Terk etmez hiçbir izci yeddiği yabancı kervanını bu ilde,
Ki beni de sevdalar yakar bahri ummanın koynunda bile,
Terk etmenin de bir ahlakı olmalı değil midir?
Ve her ne olursa ayrılıkların arefesinde olur inse ve cinne.
Sicimi ibrişimden bir kalaylı kovadır ki aşk,
Zarar vermez kuyudarın nazik ellerine,
Ya yüreğine?
Orada dur işte...
2/
Yetişin ey türkü suretli şiirler...
Ergen diyarlarda uçuşan her ebabil konamaz aradığı dallara,
Kader, işlenmesi gereken son töre cinayetine gebeyse.
Öyleyse ey türkü suretli şiirler ve erbabı uşşak,
Sizden gayrı kim bilecek kuyular başı tarihini ki?
Gönül ülkelerinde gah kenger, gahi kızıl baldıran açar.
Ve her ne olursa ayrılıkların arefesinde olur inse ve cinne.
Uçuşan ki kar tanelerinin gergefli bilinmezlikleridir,
Ve hüzün temalı ve türkü suretli şiirlerdir belki de.
Uçuşun ne olursa olsun çorak diyarların atmosferinde,
Terk etmenin de bir ahlakı olmalı değil midir?
3/:
Yetişin türkü suretli şiirler...
Al al olmuşluğu topraktan değildir gelinciklerin,
Yüreğin yansımasıdır kimi zaman yamaçlardaki ağıt,
O ağıtlar ki birer tarihçe saklarlar çiçekli çıkınlarında,
İstedikleri güllerin sarışın olmasıdır sadece,
Ha bir de,
İşlenmesin son töre cinayeti.
***
Ve her ne olursa ayrılıkların arefesinde olur inse ve cinne.
Yüzde de açar kimi zaman kızıl gül tomurcukları,
Yani arsız utancın damgası yanaklara vurulur...
Gebedir yuvarlak tepeler bir töre cinayetine.
Sanırız ki az kaldı sona.
Yetişin ey türkü suretli şiirler,
Ve ey türkü suretli anneler ve erbabı hicaz...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:07 PM
İz Süremem Leyla Geceleyin Ben
1/:
Altımdaydı serdiğim yamalı bir sonbahar
Mektubunu içtim leyla iştahla.
Satır aralarında sürdüm izini gece,
Hece hece miladıma tarih düştüler,
Senden esen tropikal rüzgarlar.
Yüreğimin mavisiyle... Boyadım gökyüzünü.
Sevdamın ince dalları doldu kuşlarla.
Bulutlarla emzirdim acıkan ellerimi
Ve gözlerimin aydınlık ve bereketli ırmaklarında...
***
Ama Leyla.
Karanlıklarda asla…
İz süremem geceleyin.
Gözlerimi kan tutar vaktin orta yeri.
Işıklı sevdalarım tutup tutup güneşi
Batıdan doğdurur... Doğudan batar.
Ürperir hayallerim
Korkarım, hâlâ nabzım atar.
2/:
Kuruyan dudağımı ıslatır çöller
Kervanını ıhtırıp serencamımın
Bağdaş kurarım toprağın avucuna
Kokum siner... Yar siner... Gecenin ve çölün ayakucuna
Kuşkum diner... Direnir sağ böğrümdeki akrep
Seni beklerim... Seni beklerim hep seni
Eğer ararsan beni ey Leyla
Yüreğimin en saklı yeridir... İnzivamın adresi
Bense ulaşmak için dolunayda koynuna
Gözlerinde sürmeliyim izini.
***
Ama Leyla.
Karanlık yollarda asla…
İz süremem geceleyin... Dizlerimi kan tutar
Hamarat hıncım avuçlayıp kaçak güneşi
Batıdan doğdurur... Doğudan batar
Yılar gözlerim
Üşürüm, hâlâ nabzım atar…
3/:
Hilal üzgün sahanlığında gecenin,
Ve ağlamaklı dağların kucağında
Nefes nefese koşuşmada gözlerim.
Oysa Leyla...
Sendin beni zamanın aynasına mıhlayan
Harlanan çarmıhımın ilkbaharında
Yasak aşkımın külü sevdiğim.
Oysa sevda sarıdır, tohumlar apak
Renkler yok olur zamanın çemberinde.
Saatler yontar sabrımı
Tik tak tik tak…
***
Ama Leyla iz süremem geceleyin
Özlemime mim düşen ihata dağlar!
Eyerli kısrak olsa... Binemem yaylalara...
***
Yani Leyla
Karanlık odalarda asla…
İz süremem geceleyin
Yeni doğan hayalimi al basar.
Lohusa umutlarım avuçlayıp güneşi
Batıdan doğurur... Doğudan batar
Donar iliklerim
Ölürüm, hâlâ nabzım atar...
4/:
Bu şafaksız gecede Leyla
Binip imgelerim hicranlarına
Yitik adreslere göçtüler masallar bir bir.
Geride soğuk teni... Ve sıcak külleri kaldı ankanın
Beni ve ıssız viranelerimi
Mürekkebe banmış bir yaygı gibi
Bürünür gece gözlerine nihayet.
Yıldız düşer çivisinden... Ay üşür ve titrer.
Ayak ucuma konan kum gibi
Sanal davetim ulaşır ellerime.
Şafakları doğuran dağlar oy!
Karların beyazlığı haykırır doruklardan.
Seni sorarım ağaran ufuklara ürkerek
Hayalini dokurum terkisi boşalan ışıklara.
***
Ama Leyla
Karanlık yüreklerde asla…
İz süremem geceleyin.
Korkarım ışıklı hayalimi yutan
Lacivert saatlerin gecinden.
İz süremem dağlar oy... Sabahı beklerim
Ben yatarım sırtüstü karanlıklara.
Küskün hayallerimin çölde azar katarı
Ve sabırsız nabzım atar
Atar... atar...
Ta sensiz ölüme kadar…
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:08 PM
İzinsiz Kuşum Lüberde
1/:
Kuytu dağların hüznü
Akşam gibi çökende yüreğime.
Seyirir kanat kanat çırptığım yollar.
Takılıp türküsünün yanık ucuna
Telli turna katarında kurarım semaveri.
Al düşer zamansız yanağıma.
Dudağımda efsunkâr alışkanlıklar.
Bir öterim... Bir yanıtsız soru düşer tenime
Yıldızlara astığım yaslı kalbim nerede?
Nerede deyin kızlar? ...
1/a:
Yani ben bir izinsiz kuşum...
Uçarım yüreklerin mayınlı tarlasında.
***
Lüberde…
Hüznüm günahlarıma perde
Oy lüberde kız, Lüberde…
Sevdalarımı dizdiğim kafeslerim nerede?
Nerede deyin kızlar? ...
2/:
Deyin gururuna yenilmeyen zirveler
Ve kurşunlarla vurulup rüyalarımdan
Geçerken konduğum yalçın hayaller.
Ne ettiniz? Üstünüze serptiğim sevdalarımı
Ve nerde yüreğimin gülümseyen köpüklü çavlanları?
Belki de vurgun yemiş gözlerim... Zaman denen avcıdan
Baldıranlar damıtmış ağıtlarım
Nerede kafesim ve garip çalılıklarım?
Nerede deyin kızlar? ...
2/a:
Ben bir izinsiz kuşum.
Öttüğüme bakmayın sahipsiz çayırlarda.
Gün olur güneşlere dalarım
Öperim buhurdanını simyalı yüreklerin.
***
Lüberde…
Hicranım sevdama perde
Oy lüberde... Lüberde…
Çığlığımı gömdüğüm türkülerim nerede?
Nerede deyin kızlar? ...
3/:
Kenarından teğet geçtiğim yollar gerimde.
Ama işte tozlara harcolan kanım.
İmbiklerden geçen usta avcılar
Kerterken ruhumun çınarlarını.
Iraklardan hecin hecin taşıdığım anılar
Asılır katarımın kanadına ağır ve elemli.
Diğer yanda fantastik hayallerim durmada.
Ve ötüşümü iştah ile serişim nakış nakış
Büyülü yıldızların nakışlı bulvarlarına
Nerede gözesinde çimdiğim kocaman gözler?
Hasretimi gömdüğüm yolar nerede?
Nerede deyin kızlar? ...
3/a:
Ben bir izinsiz kuşum…
Yıldızlara konduğuma bakmayın
Gül tüten akşamlarda ürkek uçar da
Saklanacak kuytu kâhkül duldaları ararım.
***
Lüberde…
Zülfüm yüzüme perde.
Oy lüberde. Lüberde vay…
Aşkımı unuttuğum viranelerim nerde?
Nerede deyin kızlar? ...
4/:
Sevdalara mezar olan sonbaharlar söyleyin.
Bin bir özen ile ördüğüm eylül kokulu yuvam
Neden mezar olur kaygusuz yağmurunuza?
Üzerim alaca aydınlık bakın gözyaşlarıyla.
Göğsüm dünyalara el çırparken korlarda
Acıları kayalara oyarım elmas uçlu aşk ile.
Beynim boz bulanık akmada göç yolunda.
Bakışlarım söylerken o uzak türküyü
Vururum başımı granit Marmaralara.
Sevdam taze filiz iken donarım
Yanarım eylül eylül kokan yuvama.
Nerede deyin kızlar? ...
4/a:
Ben bir izinsiz kuşum.
Tehlikenin nötr olduğu hudutta
Ummadığım oklarla vurulmuşum.
***
Lüberde…
Ölüm elemlerime perde
Oy lüberde kız, Lüberde…
Ellerimle oyduğum mezarım nerelerde?
Yüreğinizde mi söyleyin suskun kızlar? ...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:08 PM
Karacaoğlanın Bir Gözü Dosttur
1/:
Bir gözü dosttur karacaoğlan ile yatıp kalkanın,
Öteki gözü ise düşmandır yüreğine...
(Böyle biline ki ehlince...
Hece hece zikr,
Katre katre tefekkür...)
***
Amma yüreğine düşman olan her kişi,
Meslek olarak seçecek değildir acar muharipliği,
Sevdalı kızlar da mendiline gül işler kılıçla kimi zaman,
Kimi zaman grubunda pençe pençe belirir aşk, hüzünlü akşamların,
Vurgun mudur ki yediği ve uzanır yar dizine kalbi kızaran atlı?
Ve vurgun mudur ki dağlar, kaçak çağırır kalbine doğru?
Yürüyen ve koşan herkes menzil türküsü çağırır,
Biz ne güna durmadayız halayın ayağında ey kalbim?
İnerse hedef düze, nişangahta belirir ancak,
Acınacak bir virgüldür sözde “ben” demek.
Hiçbir şey dememekse geviş getirmektir noktayı...
***
Ha pınar,
Ha pınarcıbaşı...
Her ikisi de su üzerine kurar uygarlığını.
Yalnızca birisinin türküsü ıslak dudaklı kız üstünedir...
Ki davul ritmindedir kalpten başkaldıran her şeyin hatırası, alemi ibret,
Yani her şey ancak dengi dengine.
Hiçbir zaman sahipsiz değildir diyet.
Çünkü ey yüreciğim,
Bir gözü dosttur karacaoğlan ile yatıp kalkanın,
Öteki gözü ise düşmandır yüreğine...
(Böyle biline ki ehlince...)
2/:
Ha devran, ha keten kuşak...
“Dönme” diyemezsin mevlana taşkınlığına.
Onun işi o: Dövüne dövüne dönmek...
***
Gün olur “ben”im üstüme,
Bense cihan belinde ekvator kuşağıyım.
Gündür, bir burgaçlar aleminde arsız arzu yoğrulur,
Çıkar ebemkuşağının sekizinci rengi ekvatordan dışarı,
Kesir kesir katlanır bekar anılar,
Ve katlanır kuş diyarında yalnızlığı çağrıştıran ne varsa,
Uzaklaşır bizden başı boz dumanlı Frengistan dağları,
Ha bire yakınlaşır türkü yamaçlı Tendürek yürekten yana.
***
Ha at,
Ha atma yüreğim adımlarını yaşam dişlilerinde.
“Terk etmek” atsız kalan süvarilerin geleneği değildir bozistanda,
Fakat ırak menzil bağlıları eşkin atlara olur olanlar...
Bu yollar kimi zaman bükülmez kayaya da rast gelse,
Ki sana aitse arzu namesi aşkın,
Bu bulvarlar senin ülkene kan, kin ve ızdırabı taşımaya mahkumsa,
Biz de dudağımızdaki tadı tuz sanarak yalarız buruşarak,
Ve vuruşarak diz üstü aşık oluruz bir bakire engine,
Çünkü ey yüreciğim,
Bir gözü dosttur karacaoğlan ile yatıp kalkanın,
Öteki gözü ise düşmandır yüreğine...
(Böyle bilinir sevda ehlince...)
3/:
Mısır yutsa bizi,
Biz taş olsak piramitlerin mavera kaldırımına,
Ana Nil’in bereketli yollarını kanımızla sele versek de,
Beynimizde yurt tutar acılı göçmen kuşları,
Gözdür dolaşıp gelmiştir uzak diyarları ayaktan evvel,
Her yanı altın tozuna batmıştır aşkın yorgun muharibinin,
Anılarda bir güzel yabancıdır şimdi ilk sevda şiirleri,
Ya da sayfaları açılan bir tandırdır ateş kuşları kitap ehlince,
Zebercet uçlu bir burgu burulur cana “eyvahlar diyarından”
Çakılır “teslimiyet cemahiriyesinden” bir çivi daha kaderin iliğine,
Çünkü ey yüreciğim,
Bir gözü dosttur karacaoğlan ile yatıp kalkanın,
Öteki gözü ise düşmandır yüreğine...
(Böyle biline aşk ve ışk ehlince...)
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:08 PM
Kavuşmanın Rengi Neydi?
1/:
Dumuristandayım sevdiceğim bu gece,
Yadele hasret beleyen duyguları uyuttum,
Alaimisemamı uçurdum öksüz avcumdan,
Kavuşmanın rengi neydi unuttum...
***
Ben bir acemoğluyum sarı benizli,
Kâhkülüm onu için kaykıktır kaşım üstüne.
Dul anamsa esmeridir çöl akşamlarının,
Bu nedenle yüreğinden kavut yapıp besler hecinlerini.
Isfahan’a banardım yüreğimi her daim.
Ama ağlamaklı gurbet kokardım,
Itır taşırdım günbatımı ülkelerinde,
Sabırsız ötelerde kaldı tespihim...
***
Ama şimdi?
Ya şimdi? Ah Isfahanım ah!
Yadele hasret ağlayan duyguları uyuttum,
Tarihe eridim karanlık *******de,
Kavuşmanın rengi neydi unuttum.
2/:
Dumuristandayım sevdiceğim bu gece,
Yadele hasret beleyen duyguları uyuttum,
Alaimisemamı uçurdum öksüz avcumdan,
Kavuşmanın rengi neydi unuttum...
***
Oysa benden sorulurdu esrik zamanlar,
Ben vururdum resimlerin kimliğini renk ile,
Yani on bin tonunu morun,
Ve mezarların küf kokulu lacivertini,
Ellerim bulanırdı sevdanın yeşiline,
Severdi beni uzak bir yerden o hissiz ölüm,
Bense severdim samanî aydınlığını,
Ve halay halay esen sarı kısrağını ömrümün.
***
Ama şimdi?
Ya şimdi, ah ısfahanım ah!
Yadele hasret çizen duyguları uyuttum,
Arsız gurbet yaslandı arzularıma,
Kavuşmanın rengi neydi unuttum...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:08 PM
Kekliğin Avı Yürek
1/:
Doğaya terkedilmiş tuzağın avı kekliktir,
Kekliğin avı yürek...
2/.
Bir savana safarisinde iz sürerek,
Buluverirse insan,
Akıtmalı alnındaki kırk odalı adreslerde,
Suretlendirdiği tek boyutlu bir sevgiliyi,
Yeller ortasında bir yalnız söğüt ağacı gibi,
Çırpar kollarını evirir kanatlara,
Ok bir yana sıçrar,
Bir diğer yana düşer yay,
Koşar palazlar gibi öterek...
Yani,
Tuzağın avı kekliktir artık,
Kekliğin avı yürek...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:10 PM
Kentin Alınyazısı
1/:
Kaldırımda ürkek ve ipinceydi,
Kentin alınyazısı sabit coğrafyasında...
***
Keten kundaklı dağlar doğuyordu
Güneşlerin ardından bir yağmur sonrası.
Nal toplayan yollarda bir terkos sağanağı,
Hıca hınç günah yıkamada metalik künklere.
Mahpuslarda en sivrisinden,
Ve kör odalarında evlerin,
Pörsümüş çarşamba sığınağı...
***
İlk kez ilikliyordu arzularını şehir
Kabaralı bir kaçkın potinin kopçalarına.
Çakmak çakmak çakıyordu pencerelerinden
Ve lağımlarından akıyordu öfkeli deterjanlar.
2/:
Aslında uysal ve uyuz,
Ve gözleri âmâ olan bir fareyi andıran
Kozmik genlerinde bir arslan barındıran
Kırmızı kiremitli geleneklerim...
Örtüp çatısını
Ve kepenklerini iğdiş edilmiş kavramların,
İnzivaya kırk bir kere dürülmüş bir yosma gibi
Öylesine karlı ve ateşli bir kış günü,
Kehribarlar sıçratıp hüznün avuçlarına bir bir
Kardelen emsali beyaz yorganına bürünüp
Dalıvermişti tarihin kış uykusuna
Asırlık ihtiyarlar gibi uysal ve pörsük...
***
O civan şehir...
İlk kez ilikliyordu tasmalı arzularını
Kabaralı bir kalçanın şehevi kopçalarına.
Çakmak çakmak çakıyordu pencerelerinden
Ve lağımlarından akıyordu öfkeli deterjanlar…
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:10 PM
Kır Saçlı Hakimin Son Hükmü
a/:
Burası Kenan...
Yusuf’um bir türkünün nakaratına kazılmış kör kuyuda.
Körüm ve kör karanlıkça yediliyorum,
Beynim yakaza halinde yalın süvari,
Suvari ve çağıl çağıl akmada sevdanın bitimbaşına,
Her yaşına bin bir yılı daha ulayarak istemeden.
Dağların yamacında derin derin ayak izlerim,
Lut’tan kaçan lahuti bir klanın içindeyim,
Bir an bile bakamam geri...
Gözüm yanar dönemem asla arkama,
Bir kor gibi düşmüş geçmişim gri tabana.
Üşüşmüş her anı...
Toprağa mıhlı tenekeden zamanın kenarına.
Yarının flu insafına terkedilmiş,
Başıboş süvariler gibi deli bozonlar.
Onlar ki sarışın taylara binip zaman mekan ikileminde,
Safran gibi savrulur ve sarışın toz olurlar.
***
Ey dağlara bağdaş kuran,
Kır saçlı hakim...
Kır yazgıyı! ... Bük kalemi kırılsın....
Yarılsın orta yerinden bozon adlı o ışıklı çizgiler,
Ve bu devetüyü beyzi karpuz tam ekvatorundan.
Tuz buz olsun kristal zaman.
Anılarım yok olsun kederlerimizden...
Ben ve sen ey kır saçlı hakim,
Vaz geçelim maharetli ellerimizden...
b/:
Burası Kenan...
Yusuf’um bir türkünün nakaratına kazılmış kör kuyuda.
Işığı bir taylasan gibi giyinen,
Ahir zaman atlıları geçende şiirimin yaylalarından,
Belki çöker, boyutlara köprü olan bozonlar güzergahı.
Ve daracık zamanın ergen kız gibi beli.
Eli koynunda ve suskun şahmaranlar misali,
Nazını alnına sürünmüş bir dehr gelini,
Kevkeblere el basar mushaf hükmünce.
Mutlak kader içinde terkedilmiş,
Başıboş küheylan sanki deli bozonlar...
Onlar ki çelik delen sivri taylara binip,
Şıhaplarla şahlanır ve küf rengi toz olurlar...
***
Ey hilâlin ezeli tapusuna sahip,
Yıldızlara aşina diller döken,
Kır saçlı hakim...
Kır yazgıyı! .. Bük kalemi kırılsın...
Samur maşlakhalarla sarmalansın,
Kırda çiğdem misali ipincecik belinden,
Bu geçmişi soluk sarışın ve geleceği keskin hilâl.
Lâl olsun zaman.
Yok olsun ta ezelinden kahpe devran...
Ben ve sen ey kır saçlı hakim,
Vaz geçelim ikilemi emziren yüreklerimizden...
Bir yudum daha buyurmaz mısın ey cihan
Hayali adaletimizden...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:11 PM
Kağıtlar Mezalığının Ölüsü
1/:
İpince bir çizgidir acı,
Ya üç,
Ya da altmış üç elif miktarınca mezar başında.
***
Ey uzak ama akraba illerimde gezinen şeffaf yabancı,
Ya da hısımlar yurdu yüreğimdeki tanıdık umar...
Bu sana son mektubum değildir, bil ki,
Ölsem dahi kağıtlar mezalığında bir rüya vakti,
Ebedi devinecek kendi küllerinde içimdeki zümrüt sancı...
2/:
İpince bir çizgidir zaman,
Ya üç,
Ya da altmış üç elif miktarınca temmuz ayında.
***
Karanlık galeriler göz göz olur nazarında sırlı yolcunun,
Beyin de bir yoldur ki bizimkisi belli belirsiz,
Son misafir de kendi kısmetiyle gider bereketin gümrah burcuna,
Hazır göçmüşse yıllar öncesi dervişin iğreti ruhu,
Ey zincirleri lokma lokma döken demir ustası bunu duy!
Duy ve irkil paslanmış örsünde dövdüğüne bakarak,
Kilitleri kırılmış bir sarayda sultanlık fasaryadır kanımca,
Yoksa yarın için üflenecek ıslığı çobanların,
Sürü çarnaçar dağılır pınar başında...
3/:
İpince bir çizgidir mekan,
Ya üç,
Ya da altmış üç elif miktarınca mezar taşında.
***
Ay can!
Dedim y a bu sana son mektubum değildir,
Ölsem dahi ıskata çıkmış kağıtlar mezarlığında...
Yoktur zamanın Ezraili,
Ve suskun dilini çözecek anahtar acemi çilingirde,
Yalnız bir yolcudur ki yaşamı yüklenen özlem adamı,
Ateşler üzerinde dansa durmuştur istemese de,
Ve zincir lokmalarında hürriyet özlemine...
De ey dedemle çiğdem arkadaşı olan kukumav kuşu,
Şu damgalar kimi işaret eder?
Ya da bu dövmeler nerenin simgesel anlatımıdır hamaylı ayalarında
Bir kalptir nihayeti hayat dediğimiz katarın devecisi,
Kansa vahada bir yudum sudur,
Mühürdarı kimdir Süleyman’ın fermana değer katan?
Budur nihayeti ve bir sıkımlık kibriyyeti şımarık cesaretin...
3/:
Ay can!
Bu sana son mektubum değildir,
Ölsem dahi kağıtlar mezarlığında...
Bitkin bir ölübaşı beklemedir bizimkisi masal saraylarında,
Veriyorsa acı ve elemi savurganlık ölçüsünde rüzgarlar,
Ve savuruyorsa habire sıcak çığlığını ateşler yurdu,
Bir gönüldür ki mutmain bir eğim taşır açı ölçüsünce,
Geometrik bir ıslaklıktır gözlerden akan elips,
Ve yorgun bir atlı konuk olur virane konaklara.
İpince bir çizgidir insan,
Ya üç,
Ya da altmış üç elif miktarınca bütün yaşında.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:11 PM
Kardeştir Alem Biline
1/:
Bilir misin kardeştir?
Güneşle gece,
Siyahla beyaz,
Erkekle dişi...
***
Bilir misin kıştır baharı emziren ana?
O hüzün saçan karanlıklar olmasa,
Olmasa kanımızda dolanan gece,
Anlamı yırtılır ihtiyar ayın,
Güneş ise sarışın bir toptur göz çapaklarımızda,
Parmaklarımızda döndürdüğümüz aşkın dönencesidir.
2/:
Köpürür sodalı derya kıyısında sabunu bu âlemin,
Ya da yeller ardınca savrulur varlık harmanı,
Bilenen tek tırnak çizgidir,
Törpülenen dişse çentik dağlara,
Bilir misin komşudur?
Karanlık zulmet ile güvercin gözlü adalet,
Terkisindedir ve taşınır göklerde uçan atların,
Apansız parlayan asabi afet,
Ve nisanın elleriyle saçlarımızı okşayan rahmet.
***
Bilir misin doğurgan dişi?
Ay doğanda mavi yaylalara usulca,
Koynuna girmededir ölümcül erkeğinin,
Ölümü bile bile ama isteyerek...
Dün böyleydi,
Böyledir bugün,
Yarın yanıltmayacaktır hiçbir ikilemi,
Paradoks yanımızda duracaktır ilelebed...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:11 PM
Kendimi Öğütürüm Un Diye
1/:
Panikte bir yaralı karaca gibidir Yunus,
Mevlana bir yanı yıkık değirmenin,
Asırlardır süregelen kozmik dönüşünde...
Bense karaca sever bir değirmenciyim,
Kendimi öğütürüm un diye,
Yüreğimdeki Karaca'yı beslerim...
2/:
Panikte bir yaralı karaca gibidir ya Yunus,
Bir Taptuk’a gebeyim ben belki de,
Saklıyorum belki de alemden bildiklerimi.
Ve eflatun bir sır gibi son saltanattan kalan içrek tarihi.
Çünkü ben karaca sever bir değirmenciyim,
Kendimi öğütürüm un diye efendiler,
Yüreğimdeki karacayı beslerim...
3/:
Ve ben ilk kez yalnız kırgınlığıma ağlayan,
İki çift göz gördüm,
Son düşümün ücra bir adresinde.
Diktim iki çiçek gibi ellerimi gökyüzünün altında,
Mevlana’dan arta kalan bir saksıya.
Çünkü ben karaca sever bir değirmenciyim,
Kendimi öğütürüm un diye,
Yüreğimdeki karacayı beslerim...
4/:
Son yaprağı düşerken semanın,
Şebi aruz için yaktığım buhurdanın bulutlarına,
Beklenmedik bir gün çavar,
Bakarsın fizik biyolojiye aşık olur.
Aşkın içinden kopar şahdamarı alemin,
Kıl heybesi himmet dolu bir Yunus doğrulur.
Çünkü ben karaca sever bir değirmenciyim,
Kendimi öğütürüm un diye efendiler,
Yüreğimdeki karacayı beslerim...
5/:
Benim sıvasız akşamlarıma bakıp bakıp yukardan,
Yalnız yoldaşına sarılıyorken hüzündaşım yıldızlar,
Aşk ve ışk’a dair ne varsa terekede,
Işık yapıp atarlar bir fenomen yay ile,
Şiirimin çıkmaz sokaklarına...
Çünkü ben karaca sever bir değirmenciyim,
Kendimi öğütürüm un diye efendiler,
Yüreğimdeki karacayı beslerim...
6/:
O son masaldaki sihirli orman mı?
Endişeye mahal yok efendiler.
Mecnuna yoldaş olan marallar yine oradalar,
Hünkarın aslanı yine kral,
Sevgilerini kitap yapıp açarlar karacalar.
Yapraklar süzülür sonbaharın gelişine yanarak,
Bulutların ötesinde bir yerde yeni bir iklim işbaşı yapar,
Ve ben kozmik değirmene bir Ahmetyozgat daha atarım,
Biraz daha türkü dolsun diye Yunus’un hurcu...
Çünkü ben karaca sever bir değirmenciyim,
Kendimi öğütürüm un diye efendiler,
Yüreğimdeki mahlukatı beslerim...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:11 PM
Kırık Telin Bozlak Havası
1/:
Ey abdallar ağası,
En uzun havası “Çiçek dağı” diyarının,
Yüreğimin Muharremertaş babası...
“Telim kırık yiyenim,” deme bana boşuna,
Çünkü ben ırahmatlık babamdan da bilirim ki,
Kırık teller de çalar bozlak havası...
***
Mevsimlerden son bozlaktayım,
Bu yüzden boz alaca yağmur ağlarım tükü ayında,
Ve sevda üstüne kozalaklar döker iğne yapraklı kalbim.
İçindeki “Aydooos! ” tandırına yansın diye,
Eminim, kız gögüslü bıldırcınlar da benimle aynı düşüncede.
1/:
Ey başı al valalı abdal türkmen ağası,
En uzun havası “Kırık Soku” diyarının,
Unuttuğum aşklarımın Muharremertaş babası...
“Tezenem kırık yiyenim,” deme bana boşuna,
Çünkü ben ırahmatlık babamdan da bilirim ki,
Kırık tezeneler de çalar bozlak havası...
***
Mevsimlerden son uzun havadayım,
Uğrunu uğrunu dolanır bağlamanın yaylalarında,
Ve sırf aşksız bir bayıra konar çayır kuşlarım.
Zamanlardan en kötü olanı göçmektedir üzerimizden,
Issız şakaklarda baykuşlar, bu sebeple iç geçirir,
Ve saatler telek döker yüreğinin bununa daldırarak.
Baba sen de bilirsin ki tüm stepler çıtlık otu yurdudur,
Onun için süprülür aşka dair yüreklerde ne varsa...
Kalırsa geride altımızdaki küheylan, sevdanın koşusunda,
Hırsını alır çelik de olsa kantarmasından.
Ya çal son koşudan tekne kazıntılarını Muharrem baba,
Ya da...
Hırsımı almayım elindeki plastik kantarmadan...
1/:
Ey ağzı kenger sakızlı abdal türkmenlerin en son ağası,
Yalın ayağımızın türabı,
Issız gönüllerimizin itirazsız “hızmatkarı”
Unuttuğumuz aşklarımızın Neşetertaş babası...
“Tezenem kırık yiyenim, telim kopuk” deme bize boşuna,
Çünkü biz ırahmatlık babandan da biliriz ki,
Kırık tezeneler de ağlar gibi çalar bozlak havası...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:11 PM
Kısa Pantolon Giyerdim Yaz Kış
ben de bir beyoğluydum,
yoksul diyarların birinde kendi başıma.
tam kırk batman tuz yetmezdi bir günde,
sürekteki avcım ile kafesteki kuşuma...
***
aslanlar da suya inerdi,
yelelerini savurarak kem kaderin kuyularına.
ketendi benim anılarım suyu görünce çekerdi,
bu yüzden kısa pantolon giyerdim yaz kış.
başlığım turna telliydi sıradan zamanlarda,
turaçlar arasında saygıyla okunurdu esamem,
bıldırcınlar diyarında bir şahmarandım.
demem o ki ağalar,
çok iyi tanırdı beni şu dağlar...
***
ben de bir garip şairdim,
kendi hüzünlü şiirimde.
tam kırk batman imge yetmez idi tek günde,
acılı beyitlerim ile elemli dizelerimde...
***
sevdalıysan eğer yüreğim, derdim her sabah,
güneş daha çavmadan eş’arın fidelikleri üstüne...
kendi şiirini yazmalısın kulak arkanana,
ve bir boynu bükük karanfil gibi kurban olmalısın.
yok, karaevdalıysan eğer ey yüreğim,
kendi mezarını kazmalısın ayak ucuna.
uzak düşmek sevgiliye,
dağda kurtlara da zulümdür,
kabirde solucanlara da...
bilmez misin ki ey yüreğim?
sevdalı adamı parçalamaz dağın kurtları,
solucanlar kemiremez seven yüreği,
şiiri ise, bin yıllık savaşlarda bile
kesemez zalimanın ala kanlı kılıçları...
***
ben de bir garip feylesoftum,
kendi yoksul beynimde.
tam kırk batman sav üretirdim bir günde,
öksüz ekolüm ve yetim düşüncelerimde...
***
ey kafası estikçe fikir üreten aristoteles,
olabilirsin sen de bir günahsızın kalbine kurşun sıkan,
boş kemerini göstermen iki de bir,
göstermez alet taşımadığını,
çünkü günahsızı ya yuvarlak gözler vurur,
ya da sivri sözler...
çünkü unutmadı insanlık henüz,
zatınızın iskender’e kılavuzluk yaptığını kafiristan’da...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:11 PM
Kısrakların Toynağındayım Zilaka
1/:
Kısrakların toynağında okudum…
***
Kız Zilaka,
Yazgımda virgül
Hüznümde bir güldün maviye çalan...
Hamdı dünya daha.
Tropik meyveler inadına hamdı
Ne İblis inmişti Cebeli Rahme’nin temeline
Ne de bizim komşu Salih amca aşkın özüne
Volkanlar sevişirken kıyamette sol gözümde
Ölüler zifafında kan düştü saçlarıma
Ellerin kınalandı senin mağma gülleri ile
Topraklar utandı... Söylemedi sırrını.
Kısrakların toynağında okudum
Ben yandım damağımdaki tandırdan
Kahrından gizemli gözlerin yandı Zilaka!
Kız Zilaka, gözleri gül Zilaka...
Yazgımda virgül Zilaka...
Hüznümde bir gülsün maviye çalan...
2/:
Kısrakların toynağında okudum…
***
Kız Zilaka,
Yazgımda virgül
Elemimde bir güldün sarıya çalan...
Uzak diyarlardan gelmiş leylalar
Dolunaylar gibi dökülmüşler yollara
Tuzbuz olmuş kahrilen bir öğlen üstü
Soruları cevaplayamayan tozlu aynalar
Şairler oturup tarihin kından kanadına
Çöle özlem dolu yalancı name yazarlar
Divitleri cana batar Zilaka
Hayalleri gerilir ufuklara...
Ben direnirim 318’inci ortamda yeniçerileyin
Hatta direnirim tüm dinginliğime inat
Kantarmalı kısraklar son savaşta şaha kalkar
Kutsal davet uçuşur hamasi türkülerimde
Hatırıma tropikal nem düşer,
Sıcak sevdalarıma gölgeli kasvet…
Kız Zilaka,
Yazgımda virgül
Gözlerimde bir güldün elaya çalan...
Kısrakların toynağında okudum bir ak şafakta...
Gözkapaklarıma basıp yazdılar geçen en son atlılar
Tarih zafer zafer boşandı vadilere... Ben yandım
Uhrevi çığlıkların yandı Zilaka!
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:11 PM
Kız Enerat eneraT
1/:
Bir su içerim ben eneraT...
Yalnız ve yağmur ormanı gözlerinden
Avuçlarında uyurum cennet kuşu mırıltısıyla.
EneraT… Ah eneraT! ...
Bir cıgara yapıp beş köşeli, kulak arkama
Yaslanırım tiryaki yıldızlara...
Uyurum suların anne damağı şırıltısıyla...
***
Bir su eneraT...
Bir su içerim yalnız gözlerinden.
şakağında ter devesi olurum.
EneraT… Ah eneraT! ...
Derinden... Ve kaygulu bir arslan gibi
Dolanırım değirmen direkleriyle dururum
Çıkamam yüreğimin kafesinden,
Nefesimden bile korkarım sensizken...
***
Bir su içerim ben eneraT...
Bir de asabi ellerinle kırdığın
Aniden bir perşembenin sokulganlığını...
EneraT… Ah eneraT! ...
Tırnak aralarında arama beni
Sor albümdeki en son kareye
Dur eneraT! Söyle nereye böyle yayanyapıldaşk?
Yalnız ve çaresiz bırakıp beni böyle geriye?
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:12 PM
Kızlardan Vaz Geçilir
1/:
Atlardan vaz geçilmez,
Kızlardan vaz geçildiği gibi...
***
Atlar, sahibini kızlara taşıyan,
İlk ve tek vasıtasıdır şair adamın.
Yani allı güllü mersiyenin damarıdır atlar,
Atılan Dadaloğlu şeşberidir koçaklamanın.
2/:
Atlardan vaz geçilmez,
Kızlardan vaz geçildiği gibi...
***
Bundandır Kör Yusuf’un oğlunun,
Çamlıbel’den türkülere kanat takıp,
Yürek cihetine uçurması...
***
Sordum Firengistan’da deli danalar gibi dolanan,
Yüreği ak, yüzü karaca bir oğlana,
Salladı şakaklarından sarkan ebruli püsküllerini:
Dedi ki: “Atlardan vaz geçilmez,
Kızlardan vaz geçildiği gibi...”
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:12 PM
Kiri ve İhaneti Süpürür Ağıtçılar
1/:
Dayanamam artık ben de bu deli rüzgara…
Vurgunluğumuzun çalar bitim saati,
Say ki sevdalıyız ve bilmeliyiz aynımıza düşen bulanık sisi,
Çağıl çağıl türküler söylemeliyiz yol çatlarında.
Atlılarla halleşerek yorgun düşer sevdalı işaretler…
Şakaklarımızdan akansa ne terdir,
Ne de gelincik renkli kandır terkilerinde günlerin…
Sevdalardan arta kalan yangındır belki,
Bir nevbahar seliyiz dedik ya,
Şimdi biz öksüz derelerde,
Bu şiir ol nedenle hissimizi etmez ifade,
Bitmez daha bir bin yıl o yarım türkü…
2/:
Dayanamam artık ben de bu deli rüzgara…
Buralarda bir zamandı cönk bereketi,
Kim bilir şimdi nerededir yaslı sayfalar?
Bu ben miyim aynaya düşen ciğer paresi?
Ya da kimdir kırık kalemiyle halleşen mecnun?
Nedendir narın kızarması temmuz ortası?
Ve bu kadar mı dardır yeri oynak atların,
Ve yok mudur bunun bir hal çaresi?
***
Çılgınlık da bir neden taşır dağarcığında.
Oysa çıldırmışlığım mazereti bulunmaz çölde ve kum arasında,
Böyle gazellerde olur ne olursa hançerelere,
Dehşetengiz zamanlarda doğranmak sevdalara.
Ve vurgunluğumuzun çalar bitim saati,
Durur kalbimizin devinimi ansızın,
Mecnuna yakın bir gelincik bölgesinde,
Yani donar kan zalim bir buz denizinde…
3/:
Dayanamam artık ben de bu deli rüzgara…
Derdimize derman aranır bir bilge çadır beyi,
Ancak hiçbir ilaç kâr etmez yarsız aşka,
Yetişkin bir erak ağacında dal dal olur,
Kiri ve ihaneti süpüren ağıtçılar…
Bilinmez ki ne olur zamanın mavi kıstağında,
Ayaz içip esriyen dağ *******inde…
Ebabil sürüsü vurgun uçuşunu son kez uzatır,
Ve üstümüzde ak şafak vakti bir kızılca gün doğar,
Durur aşkımızın devinimi ansızın,
İhanete yakın bir kızılcık tarlasında…
4/:
Dayanamam artık ben de bu deli rüzgara…
Kına gecesi olur ne olursa gelin eline,
Uçuşunca ağustosta gizem kuşu, tel düşer ve çöle iz olur,
Bilemeyiz ne olur cinayetten sonrası,
Yetişkin bir sevda vilayetinde yol yol olur,
Kiri ve ihaneti süpüren karlı doruklar,
Aşk biter,
Taze mezarlar dümdüz olur,
Yedi yolun çatında…
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:12 PM
Kirvem, Ben ve Son İstasyon
1/a...
Zamanıdır artık sar bagajı,
Bu istasyon son istasyon be kirvem...
***
Kırmızı aydınlığa üşüşen tren kesik ve sabırsız solumada,
Hüznü yedi kat muşambalara sarıp,
En ücra kompartımanındaki safra heybesine komada.
Kemerinden kavrayıp bir düdük ötümlük anı,
Şu yanı dündür rayların anılar tespihinde,
Bu yanı ise yalbırışık güneştir.
Sar bagajı be kirve,
Bu tren hizasız acılara eştir.
1/b...
Zamanıdır artık sar rüyalarını çiçekli yorganını,
Bu istasyon son istasyon be kirvem...
***
Yıllarınla paralel yonttuğun hayallerini sırtlan,
Bize bakan şu akasya fidanları caydırmasın yolundan seni.
Haberdarıdır son kampananın son soluklanması lokomotifin.
Canları safra heybesine dolduransa milattan kalan,
Yarısı yalan diğer yarısı gerçek olan garın şefinin.
Bu tren son…
Sar bagajı be kirvem...
Şu yanı ölümdür paralellerin cesetlere basarak,
Bu yanıysa salkım saçak yalbır güneştir.
Yırt bileti be kirve,
Bu istasyon cinayetlere eştir...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:13 PM
Kudurgandır Bilirim Ergenlik Sevdaları
1/:
Kudurgandır biliriz ergenlik sevdaları.
Ki o sevdaların kından kanadına ilişerek sen,
Kıskıvrak bir tenhada yakalıyorsun ya yüreğimizi,
Belki de yorgun beynimizde şekilleniyor her şey,
Köy köpekleri ürüyor yeddiğimiz kervan geçerken macerayı yürekten,
Ve sığırcıklar ötüyor iz çukurlarımızda kaynayan suyu içerken.
2/:
Kudurgandır biliriz ergenlik sevdaları.
Sererek son mektubun otuz beşinci sayfasını dudaklarımıza,
“Sevmek” üstüne yazdığımız sözcüklerin sayılarını anımsamayız,
Satır aralarında avlarız sisli suretine dair kalıntıları,
Yani kudurgandır biliriz ergenlik sevdaları...
Ve vurgun,
En çok bu saatlerde yenir aşkehlince,
Biz gafil bir uykuya dalıp doğrunun doğru yolunu bilemesek de,
Belki de yorgun beynimizde şekilleniyor her şey...
Avuç içinde her daim kan pıhtıları taşırmış yitiğini arayan aşık,
Her ne kadar dar olsa da galeriler koca gövdelere “sığma” demezmiş,
Sahraları bilirsiniz: Sapsarı kum ve güneş...
Kardeş duygular da kılıç kılıca Latino uğraşlarında,
Yani savaşları da bilirsiniz: Kıpkızıl toprak ve solgun can...
3/:
Kudurgandır biliriz ergenlik sevdaları.
Aşktır, geninde ayrılık taşır,
Yar yoksa yaşamın ince çizgisi kalınlaşır,
Bilinmez bir mekandır *******in ve memnu duyumsamaların,
Karanlık koynunda barındırdığı halaydar çayırlıklarımız,
Boncuk boncuk olmuş çiğdem kökleri ise,
Ancak kendini yiye yiye sarışın çiçekler açar,
Belki de yorgun beynimizde şekilleniyor her şey,
Siperlerdeki alnımızda terimiz bundan benzer sarı zülüflü kız gözlerine,
Ancak kalın pazılı duygularla aşık olunmaz hiçbir diyarda,
Zalimler de sever ama sevilir mi bilemeyiz,
Çünkü sevdaların dövüldüğü örslerde kan izi kalır.
4/:
Kudurgandır biliriz ergenlik sevdaları.
Kimi hançer sivriliğinde duygudur ki,
Karşılıksız sevilmişliğimizin veledizinaları sayılır...
Yani bozgunları da bilirsiniz: kara toprak ve eyvah...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:13 PM
Kuşatma *******i
1/:
Dikenli tel hayalimin çevresi,
Kuşatmadayım...
Ne savrulmadayım mahzun kaplarda,
Ne de şırıltısıyım hür çavlanların.
***
Dikenli tel düşlerimin çevresi,
Ortasından gerçeğe kan katmadayım,
Tarihin o yaslı sayfasına,
Bir tükürüp bir acımı boşaltmadayım,
Dikenli tel hayalimin çevresi,
Kuşatmadayım ah kuşatmadayım! ...
2/:
Bulutlarım yağmur taşır zamansız,
İzansız arsızlığım yar peşinde koşmada,
Buluşmada en olmadık zamanda,
Ğöğ ekinle ölümcül tırpan...
Ölgün tarlalarımda ter atmadayım.
***
Dikenli tel hayalimin çevresi,
Müşterisiz pazarımda sitemler satmadayım,
Geçip zamanın kurduğu demirden saatleri,
Yörüngemde zemberek boşaltmadayım,
Dikenli tel hayalimin çevresi,
Kuşatmadayım ah kuşatmadayım! ...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:13 PM
Küçücük Bir Cezveyim
“Cezve gibi içinde kırk yıl hatır kaynatanlara...”
1/:
Ben… Küçük bir cezveyim.
Bir kıvılcım yar bana,
Volkanların ateşini neyleyim?
***
Unutup harlı bir ocak üstünde
Taşırmayın telvemi kızlar.
Kulbumu sıkı kavrayın aman
Ortaşeker yeter bin asırlık suyuma
Şekerime ise bir kesim yürek
Ninniler söyleyerek... Türküler heceleyerek...
Bir taşımlık kaynatın kızlar.
Dilberlerin sofrasına damıtın sevda ile.
Kıymayın bana n’olur karanlık zındanlarda?
***
Ben ki...
Küçücük bir cezveyim.
Aşk ile tutulduğum parmaklara
Tutuşturun kulbumu Yemen elinde
Elden ele, ilden ile gezmeyim.
2/:
Ben… Küçük bir cezveyim kızlar.
Bir taşımlık yar bana,
Cehennemi alazları neyleyim?
***
Dudakla nişan benimki... Zifaf damakla
Unutup sevdalı dil üstünde
Nazlı telvemi taşırmayın kızlar...
Kulbumu kavrayan parmak... İllaki kınalı
Ben bu harlı yalazlara yanalı
Kırk hatırlı yıl olmuş tarih-i yemanide.
Ondandır iç çekişim ateşle dans ederken
Fincan fincan sekişim kahverengi gökkuşağında
Bağrı yanık *******e aşkımdandır.
Yanağımdaki kurumuş Yemen’se
O son taşkındandır...
***
Ben ki...
Küçücük bir cezveyim.
Dua gibi tutulduğum dudaklara
Tutuşturun telvemi kızlar,
Dilden dile, ilden ile gezmeyim.
3/:
Ben... Küçük bir cezveyim
Bir içimlik yar bana kızlar
İlkbaharda ırmakları n’eyleyim?
***
Uzak ve som nara kesmiş anılar taşırım
Bir Habeş tandırında kare kare dizilmiş.
Aklımda kalan son pişiriliş.
Ondandır sevdiğime hasret hasret yanışım
İçin için kaynayışım güneşin bağrındandır
Yurdumu hatırlayışımdandır taşan göz yaşım
Kıymayın bana n’olur kızlar
Unutup hayal kuranda harlı ocak üstünde
Güneşten taşıdığım telvemi taşırmayın
Tarihin yüreğindeki sır kırk hatırmış neyime,
Taştı artık, silmeyin gözyaşımı
Yanayım kökümü bıraktığım Yemen’ime...
***
Ben ki...
Küçücük bir cezveyim.
Buhar buhar tutulduğum buhurdan yüreklere
Tutuşturun öksüz sevdamı kızlar,
Kalpten kalbe gezmeyim...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:13 PM
Küskün Metropol
1/:
Zifir kusuyordu zaman.
Ben sırılsıklamdım...
***
Bulvarında vurulduğum metropol kafir
Metropol küskün bir yılandı.
Oğlum doğmamıştı daha.
Doğrusu ikizime gebeydi anam.
Elleri nasırlı inşaat ameleleri
Düşe kalka asfalt çukurlarına
Ağızlarında sunturlu ve Adanavari küfür
Azgın nefesi burunlarında acının
Yürüyorlardı... Ve ayak izleri akan kanımda.
***
Altımda ıkhtırdığım metropol kafir
Metropol yutuyordu zamanı,
Ve ana rahmini kımıldayan her şeyin.
Ben sırılsıklamdım...
B/:
Zifir kusuyordu zaman volkanik bacasından.
Bulvarında vurulduğum metropol kafir.
Eskiyen rüyalarımı keşfe çıkmıştım.
Altımda düz tavanları sakin apartmanların.
Ama ayrılınca kabuk... Yırtılınca zar…
Yollara akıyordu... Hatıraları hırçın kalabalıklar.
***
Metropol küskün bir yılandı
Tısıl tısıl... Ve dan dan! …
Daha anasından doğmadan özgürlük.
Elleri nasırlı iblis işi işçileri
Boğuyorlardı karanlığın saklı aydınlığını.
Metropol kafirdi ya hem de kıpkızıl
Metropol yutuyordu kutlu emeğini
Ve anarahmini kımıldayan her şeyin.
Ben sırılsıklamdım...
Ba/:
Düşe kalka asfalt çukurlarına
Ağzımda masum bir küfür...
Azgın nefesi burnumda karayazgı acısının,
Yürüyordum metropolün üstüne.
Ama bulvarında vurulduğum metropol kafir...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:14 PM
Küskün müsün Ağca Gelin?
1/:
Neden yol almıyor derya cebellerinde aşk sefinemiz,
Biliriz de söyleyemeyiz...
“Küskün müsün ağca gelin? ”
***
Delinmiş midir sancak küpeştesi beynimizin?
Yani biz de biliriz de her türküyü, söyleyemeyiz...
Yüreğimiz dayanmaz aynamızdaki suretler geçidine,
Belki de bu bir halüsinasyondur sirenler diyarında,
Ama zamanımız kısa,
Haydi davran bre aksi barbarossa!
Su alıyorsa kalyonlar, korsanların suyu ısınmış sayılır,
Deryada su ölümün diğer adıdır sol cenahtan bakınca,
Sancak cenahındansa yaşamın ta kendisi.
Koskoca bir armada çırpınır uğraşlarda sırf aşık olmamak için karaya,
Yürektir bu nihayeti, ummanın kırmızı renge batanının adı sayılır,
Yayılır kalabalık kızılca sulara sırlı bir suskunluk,
“Küskün müsün ağca gelin? ”
Biliriz de saklanan o sırrı, söyleyemeyiz...
Külhani dalgaların kıyıcığında ilişik gül damlaları yüzer,
Bir ben binerim sular şahına,
Dönerken med-dü cezir merkeze, piyade yüreğim biner.
Biliriz ki bir sevdanın su lisanındaki ifadesidir denizde yakamoz,
Bu nedenle ay her gece ıslak pencereler altına çömelir,
Seranaddır dalgaların gümüş ışığı altında oynaşması.
Bir ezik yürek kendini tahliye eder mavi filikalara,
Haydi davran bre aksi barbarossa!
Çünküzamanımız çok kısa...
2/:
Neden yol almıyor derya cebellerinde sevda sefinemiz,
Biliriz de seyrüsefer şiirlerini, söyleyemeyiz...
Bir ezik yürek kendini tahliye eder merhamet filikalarına,
Lacivert karanlığın özüne iner.
Yapayalnızlık denizin kendi kendine yetmesinin ifadesi değildir,
Ve de ürkeklik yakışmaz yalnız enginlerin afili korsanına,
Yani bana da bakarsın yelken direğine asılmak düşer.
Susar zamanın konuşkan dili,
“Küskün müsün ağca gelin? ”
Kara bir pelerin bürünür mahremiyetine deniz,
Aslında ******* mavi ile lacivertin sevişmesidir.
Sanki üstümüzde yıldız tarlası uzanır aşkın eşref saatinde,
Bir ben binerim dalgalar şahına,
Dönerken meddü cezir merkeze, yalbırdak yüreğim biner.
Ufuklardan doğrulur ossaat ırgat sular,
Ellerinde gümüşi orak dalgalarıyla.
Bir ezik yürek kendini tahliye eder serin filikalara,
Yani zamanımız pek kısa,
Haydi davran bre aksi barbarossa!
3/:
Neden yol almıyor derya cebellerinde intikam sefinemiz,
Biliriz de söyleyemeyiz...
Çaresiz bir su vurgunudur filikadaki her yalnız levent,
Ve sırılsıklam bir yürek taşır aşkının sahilinde,
Ancak terkedilmişliğin çorak hali teninde çatlaktır,
Gönüldür bu ancak gönüllüyse ayrılır sakin limandan,
Soğuk suların ısısı ancak gece yükselir,
De hele “Küskün müsün ağca gelin? ”
Bir ezik yürek kendini tahliye eder mavi filikalara,
Biz bilmeyiz hangi limanlar vizesiz kabul eder aşıkadamı,
Sularsa kaç selsiyusta pişirir ham sevdaları?
Üstümüzde bulut varsa ne yazar denizlerde,
Dualara, yağmur yağmaması üzerine durulur dalga diyarında,
İzinsiz uçuşan martıları korsan avcılar gözler bulut gölgelerinde,
Ey yalnız leventler bakmayın mutedil maviliğine,
Aslında kınalı bir kekliktir ve seker delişmen deniz,
Yüreklerin kırmızı limanları arasında,
Bir gider, bir gelir...
Ama yine de zamanımız çok kısa,
Haydi davran bre aksi barbarossa!
Sıra sendedir.
Bir ezik yürek kendini tahliye eder eski filikalara...
Geride mor zülüflü türküler kalır:
“Küskün müsün ağca gelin? ”
Biz de o türküleri biliriz de söyleyemeyiz...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:14 PM
Leyla'nın Umurunda mı Işık?
1/:
El ele olmak başka,
Benzemez bir birine koyun koyuna olmak...
Söyle ey haralarda çıplak atlara binen dilber,
Bu sefer şaşırma sırası kimde?
İşte son firavunlar da geliyorlar sanırım,
Beynimizin derinlerinden hayretler vilayetine.
***
Hangi zamandaydık?
İsis'çi değil miydi bu kadim uygarlık?
Vaktoğluna soruyordu bühl bir eda ile insanlık:
Ne? Kim? Ve Ne zaman? ...
Ancak çıplak atların yarı üryan dilberi:
Değildi, diyemiyordun bu kez niye.
Çünkü ben bir Yukatan piramidindeydim!
Diyordum ki eyva ey aşk taşıyıcıları,
Bu yol ancak Harappa illerine gider benimle.
O şaman dinliyor ve dolduruyordu yitik tarihleri,
Ağzı varaklı sırça kupalara,
Ve biz de içiyorduk şırayı,
Ve o krono şerbetini yüreğimizle.
2/:
Kervanlar soru denklerinin altında,
İki büklüm bir yaşamı sırtlanmışlardı:
Ne idi dini Hermes'in mesela?
Ya da neye inanırdı Aristo,
Fisagor dinsiz miydi yoksa?
Ne? Kim? Ve Ne zaman? ...
***
Onlar birer azizdi oysa antizamana göre,
Ve sayılara taparlardı akademyalarında.
Ancak kendilerini halkalayan aydınlığın,
Nereden geldiğini merak ederlerdi,
Her zaman kilisedelerdi,
Ve ölüdeniz tuzcusu hordinyanlarını severdiler.
Yalnızca ölüler şiirlerini dinlemezlerdi...
3/:
Ancak Leyla'nın umurunda değildi ışık,
Aslında, maksat zaman veya sayfa dolsundu.
Oysa,
Yüreğimize doldurduğumuz bizim,
Bir öfkeli yağmurdu,
Ve aşkın son anlarında duyulan,
Arsız pişmanlığın adıydı şiir.
Ve ılıman bir kadındı...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:14 PM
Lord Zakhire’nin Kılıcı
A/:
Lordum kuşan!
Acılara doğranan ıslıklı kılıcını,
Durma lordum kuşan kahredici hıncını!
***
Anandır süt emziren, kan ortasında,
Sevladüiyalindir sahili kızıl dalgalı o ıssız ada.
Ya da lordum...
Pürçeginden ilkbaharda çimen damlayan...
Acılar burcuna oturup ağlayan mütemadiyen.
Gözleri karları eriyen dağların basma eteğine dolanan Fırat...
Yaylaları kıskandıran elleri sahibine sadakat diye,
Kırk kat katmerli firak sunan at.
Lordum sen ki,
Masif zebercetten biçimlendirilmiş som yürekler içinde,
Sadık teb’asına ünsiyet ikram eden tablakârsın.
Bırak yedi canlı süreyyayı,
Bırak ki kanla kınalanmış haysiyetin kabarsın.
***
Lordum kuşan...
Acılara doğranan ıslıklı kılıcını,
Lordum durma kuşan hıncını! ..
B/:
Hecinlerini koşumlayayım da hicret eyle tefekküre.
Mabedlerde malt edip maddeye mayala gölgeni.
Lordum kuşan!
Ortodoks ve metalik kaplar içinde kutsanan,
Ve sana sunulan kitabî dudaklarla söylenini...
Anandır kan ortasında ve kendi yörüngesinde dönen,
Kabzası köpüklü kanla kınalı Malazgirtler evreni,
Seni, acıları süpüren peşkirler,
Ve kanlı paçavraların dişlerinin arasında,
Buram buram buharı tüten,
Kartal gagalı muhariplerin kızıl şeşberlerinin temrenine takılı,
Mübarek ve nebiler hediyesi bir bayrak diye,
Süreyyaların organik burcuna diken.
Ordum sen ki,
Işısın ve aşka gebe kalsın diye *******in arsız ayazı,
İbrişim atlaslardan dokunan seccadeler üstüne,
Sarışın düğmeler koyansın,
Bırak kış uykusundaki öfken uyansın...
***
Lordum kuşan...
Acılara ve yasa doğranan ışıklı kılıcını,
Lordum kuşan o mübarek hıncını! ...
C/:
Sen kabaralı dağlar taşıyıcısısın ötelere,
Genişlesin,
Genişlesin ve aşka gebe kalsın diye ufuklar.
Bu Yusuflar ki Kenan’ın kuyularını mekan tutandır...
Mabetlerin anasını yontan Süleymanlar...
Ve on beş belikli Zeynepler ve Abdullahlar...
Evladü iyalindir.
Anandır kansız zaman ve zamansız kan ortasında,
Ya da… Gözlerinde dağları aşındıran kanlı Fırat.
İşte iştahlı dudağından sahibine tat diye,
Ölümcül Sokrat baldıranı sunan at.
Lordum sen ki,
İpeğe sarmalayıp fantastik Necef taşını,
Yaslı yaşını içensin mahzun ve günahsız gözlerin,
Sen ki ebabillerin tırnağını dağlayan çölün kumsalına,
Burnu kınalı masal taşıyıcısı ankalar dokuyansın,
Bırak ve kalk, ılıman yatakları öfken uyansın.
***
Lordum kuşan...
Siperlere doğranan ıpıltılı kılıcını,
Lordum kuşan haydi uyuyan hıncını!
D/:
Yıllar boyu yazmakla ve yapmakla bitmez,
Kaderlerin sırlı düzüne örülen plansız yapılar,
Ve yapıların alacakaranlık koridorlarında
Beynin hayal ibrişimiyle dokunan fantastik dansı.
Anası kahramanlardan arta kalan kan ortasında,
Ya da,
Ülkesinin ismindeki her bir harfi,
Yuvarlanan iblisî bir alfabenin azgın,
Ve yutucu bizantik galerilerine,
Ellerine bedevi kınası diye,
Köpüklü kanlar yakılan,
Marmara’sı mutedil tarih,
Ya da… Kaderi kaderimiz gibi kanlı Fırat...
At kuluncuna oturan dağları lordum.
Ölü toprağıyla yoğrulan gafletini soyun, zırhını fırlat.
Senki bin milattır uyuyansın.
Sen uyu ama bırak öfken uyansın.
***
Lordum kuşan...
Ölümlere doğranan matemli kılıcın
Lordum durma bundan böyle kuşan hıncını! ..
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:15 PM
Madenciler
1/:
Nazlı ve somsiyah atlara bindiler...
Ürkek ürkek,
Ve yorgun madencileri alacalı akşamın.
Bir elleri kara kınalı çamur,
Öteki şakakları soluk ve sarı ter…
Uzandı ölümlerin sahtiyan soluğu dağlara anneler,
Karakollar teyakkuz tedirginliğinde şu an,
Zemzemini tadıyor baldıran duruşlu madenlerin,
Son sularını yudumlayan çorak dudaklı madenciler...
***
Ah madenciler...
Yürekleri kara kuruma dalan siyahi madenciler,
Damları mezar gibi sessiz madenciler...
Niceler şimdi onlar?
Neciler? ... Madenciler…
2/:
Balyozlar avaz avaz kendi ağıdını yakmaya durdu.
Umutlar kanat çırpmada lacivert semasında hayallerin.
Kıvılcım kayalıklarında aşk ki en kavisi...
El aman metal zulmünden...
El aman damar damar kıyamet...
Yüreği yangın yeri madenciler nihayet,
Gümrah kısraklara binecek.
Kamçıları ortanca külünk,
Balyozları kırbaç kırımı,
Yarını ve bu gün ile karıştıran madenciler...
***
Ah madenciler...
Yürekleri kara sevdalara dalan siyahi madenciler,
Buğday rengi şakakları katran türkülü madenciler.
Onlar niceler bu dem?
Neciler? ... Madenciler…
3/:
Gül ektiler mezarlarının içindeki minik ülkeye.
Ve balyozların sapına sarmaşılı koyungözleri...
Külünklerin öfkesine kırmızı cevher…
Her seher madenciler,
Bindiler nazlı ve ürkek atlara.
Ölüm süründüler kırlaşmış kanatlara.
Dağlara uzandı arkalarınca,
Pörsümüş anaların acılı ağıtları.
El aman maden zulmünden!
El aman öksüz kıyamet! ...
Nihayet,
Damları mezar suskunu madenciler...
Onlar niceler gündüz karanlığında?
Neciler?
Bembeyaz kahramanlar
Simsiyah madenciler...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:27 PM
Masaldan Ses Verin Anka Kuşlarım
1/:
Bu aşk ta züyuf sayılır,
Kalp kalblerle uğraşan zenaatkara.
Sahte sevdaların yapay ehlince ya da...
Takılmışsan kuyruksuz bir uçurtmanın sapına,
Ey masallardan ses veren Anka kuşum,
Ya cehennemde yer bul kendine,
Veya cennetten başka bir belde...
2/:
Ey masallardan ses veren Anka kuşum,
Yanar da pişerse bir pervane ışk’ın narında,
Ve ah ederse günahsız cana kıyan alevler,
Bil ki kan eşiği uzun süre tutucu değildir cana.
Ya cehennemde yer bul kendine,
Ya da cennetten başka diyarda...
3/:
Ey masallardan ses veren Anka kuşum,
Bitmez bir gecede siyahla boyanmaz tuval,
Ve nerede, ne zaman gelir bilinmez ki insanın acı türküsü?
Sabahı bilmeyen bir yabancı“Süt ve kar” diye sorarsa,
Ya cehennemde yer bul kendine,
Ya da cennetten başka diyarda...
4/:
Ey masallardan ses veren Anka kuşum,
“O ses mi ne? ”
Ey dil bilmez Gürcü yosması.
Tabii ki Karacaoğlan’ın son güzellemesidir,
Sazı bağdaşında ve çağlak pınar başında.
Ya cehennemde yer bul artık sen de kendine,
Ya da cennetten başka diyarda...
5/:
Ey masallardan ses veren Anka kuşum,
“Ne? ” mi uluyan?
Aşkın bitiş sesidir, bir kavganın ardından.
Hudutta patlayan züyuf mayınların esnemesidir,
Ki uyanırlar kış uykusundan,
Gönülde eğer nal sesleri varsa,
Artık ya cehennemde yer bul kendine,
Ya da cennetten başka diyarda...
6/:
Ey masallardan ses veren Anka kuşum,
Sevdamın öfke volkanıdır desem inanır mısın?
Kahırgam dağlarımın damar cidarını yalayan
Kızıl gözlü yaramaz lavlardır ya da...
Ya cehennemde yer bul kendine artık,
Ya da cennetten başka diyarda,
Uğrama buralara...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:27 PM
Mavera Kuyusunda Yozgatlı Ahmet
1/:
Ey Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet...
Hafize’den doğma bir öğle güneşinde.
***
Zamanın gölgesi düştü yitik bir anıma
Bir yalan girdabına çelindi kolum.
Oysa balçık deryasında yüzen benmişim.
En donanımlı yarışımda kendime yenilmişim.
Merdivenler oyuldu o an uzayan gözlerime.
Yuvarlaklar sivrildi
Badallar arası ışığın yüzyılları
Yerle gök arası kursağına yuttu takvimi
Güya mavera kuyularına inmişim.
Maviler bozulmuştu orada grinin zifafında
Bir ayarsız altın akmış göllere.
Az gitmiş... Uz gitmişim
Masaldan atlara binmişim (galiba)
Binmiş(miy) im?
Veya... Az gitmiş uz gitmişim de
Gitmemiş(miy) im...
Evet Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet
Mantığımı hislerime... Ay ay!
Ne yazık ki en tok anımda bile azık etmişim.
2/:
Ey Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet...
Hafize’den doğma bir öğle güneşinde,
Yıl dokuz yüz elli beş...
***
Gözümü tatlandıran yıldızlar hani?
Hani olur ya diken diken isyanlar,
Ker*** damlı sevdalara kar yağar ya
Bir ağustos sabahı.
Hayal meyal turnalar Nil kıyısında.
Hatıramın yüzü çiçek bozuğu şimdi.
Ayaklarım yasak sevdaların pranga harmanında.
Özgürüm dediğim an meğerse esirmişim.
Karışmış kan ve günışığı
Maveranın mavi atları dadanmış ak sümbüllere
Atıp ardıma... Ya da takıp böğrüme
Sevdasız vakitlerini ömrün
Transgayya kuyularının hayali ellerimde
Az gitmiş... Uz gitmişim
Ankaların kanadına binmişim
Ayaklarıma boş sevdalar ardında
Evet Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet
Ne de yazık etmişim
Ay... Ay!
Mantığımı hislerime azık etmişim.
***
Ey Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet...
Hafize’den doğma bir öğle kaderinde,
Yıl dokuz yüz elli beş,
Merhamet yoksulu dünya,
Keramet varsılı güneş...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:27 PM
Memleket Oy
1/:
Özlem ile dolaştı hoyrat ellerim,
Kanımı dirilten türkülerime:
“Hasret bitiren yollar,
Dosta götüren yollar...”
***
Memleket memleket koktu yaylaların koyun gözleri,
Memleket memleket yarıldı tam orta yerinden karpuz...
Kısraklar çakır gözlü katırlar kulunladı,
Son sevdada sevindi çayırların apışarası,
Sevgililer toz ve duman içinde göz çırptılar kırıklarına.
Usulca yayılıp kiraz dudağım,
Memleket memleket güldü.
Bir harman yeri sanki yüreğim,
Ki ağladı memleket memleket…
2/:
Özlem ile dolaştı hoyrat ellerim,
Kanımı dirilten türkülerime:
“Gurbette kalan yari,
Alıp getiren yollar..”
***
Memleket memleket koktu dağların saçı bulutlar,
Memleket memleket dirildi tam orta yerinden toprak...
Kelebekler üşüştü ateşten sergilere,
Eyer vurundu çukur belli yaylalar,
Pınar başları yine balkıdı aynaların gözünde,
Yavuklular başlık parası vurgunu ağıda durdu.
Döndü tespihim tane tane memleket...
Yanağım çiçek çiçek...
Usulca yayılıp kiraz dudağım,
Memleket memleket güldü.
Bir harman yeri sanki yüreğim,
Ki ağladı memleket memleket…
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:27 PM
Metropollerde Kopyalanır Kankardeş Aşklar
1/:
Yani dağlar ey! ...
En gecikmiş çağlalarını bulmak gerekir mi bilmem?
Ama inadına aç kurt ve inadına zordur iklimin,
Ya da orta yaş ilkbaharlarının,
Doruklara tırmanmadaki arkasız zorlanması...
Ya metropoller öyle mi?
2/:
Yani dağlar ey! ...
Eğilin ve geçit verin akışkan şiir seline,
Eteklere dolanmanın akılsız arzusundayız şimdi.
Büründüğünde baranisini,
Sahte yalnızlıklar çiment çadırlarda,
Ve de buz parmaklı bir varoşlunun işaretine kanıp,
Yani karanlık çarşafını gecenin sıyırdığı anlar vardır ya,
Dar çay bahçelerinin kaçak sevdakarlarının,
Dudaklarında bir kara yılan yemlenir.
İşte metropoller böyledir belki...
3/:
Yani dağlar ey! ...
Hapisdar hislerle o tuzlu tadın tortusunu yalarsın ya,
Ardından sürüklene sürüklene o sürüngenin,
Ve üzerinde uçuşan kelebek değil,
Ama bile bile inanırsın ya öyle olduğuna,
İntikam ebabillerinin son ekibidir oysa,
Bize ait pasaja tarih düşen ebcetkar.
Ya koyaklar öyle mi?
4/:
Yani dağlar ey! ...
Üveyiklerin akrabası olmak palaza yüktür,
Büyüktür münzevi sevdalar,
Metropollerde konuşlanan kardeş aşklardan.
O yüzden denk değildir gece geceye,
Ve her hecede o yüzden ağıtlı bozlaklar çapalanır.
Ya yamaçlar böyle mi?
5/:
Yani dağlar ey! ...
Kapaklanır dizlerinin üstünde kent,
Bulvarlar sizi çağırır:
Yetişin imdada dağlar ey! ...
Ya doruklar öyle mi?
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:27 PM
Mevlana Can Güzellemesi
MEVLANA CAN GÜZELLEMESİ
Gel ey Mevlana!
Çıkagel bin yıl evvelinden,
Elinden aşk iksiri içme muradındayız,
Ol zemanda kopkoygun bir tünelde koyu karanlıktayız.
Evvel zaman içinde de biliriz ki,
Yüce Yaratana sınırsız bir aşksın sen,
Ben, o ve biz ve hepimiz
Neden o sınırsızlığa aşk ile dahil olmayalım ki...
Lebbaleb dolu derler yüreğin insani sevgi ile,
Ve sen en engin hoşgörüsün düşmanlar arasında bile,
Bilir herkes seni ayan beyan, nerede olursan ol bilinirsin,
Kıtaları birbirine kenetleyen yediveren sevgi çemberisin,
Bir sarmaşık gibi dolanırsın çorak gönüllere,
Ak güllere inat açarsın susuz hayatımıza,
Bir yanımıza ney-i meşk, diğer yanımıza sıvanan aşksın...
***
Gel ya hazreti Mevlana!
İnsana olan sevgin ve engin hoşgörünle gel,
Bahattin Veled’! inle ve Tebrizli Şems’inle gel...
Aşk ve barış dersi vermektesin tüm uluslara hâlâ.
Biz de biliriz ki ya Hazreti Mevlana,
'Yaratılmışların en şereflisidir insan.'
Bunun bilincinde olman örnektir önümüzde.
Gönlümüzde sen, dilimizde sensin beyit beyit,
Eyit ki insanlığı Mesnevi okulunda ruhlar yücelsin,
Kamil insanlar meclisinin yıldızlı kutbu sensin.
Her an senin uçsuz bucaksız gönlünde,
Bir harlı ateş yanmakta bin yıldan beri,
Şefkatle kucaklamaktasın kutlu düşüncen ile,
Güneşin doğduğu yeri,
Bak, hasretle sana uzanıyor insanlığın çorak elleri...
Yaratılmışları yaratandan ötürü hoş görüp,
Uzak inançların arasında bile saygı ağları örensin.
Yani bu günümüzde de ortak hazinemiz sensin,
Saygı ile “Efendimiz,” deyişimiz bundandır sana...
***
Gel ya hazreti Mevlana!
Kırk el yabana bile, “Kim olursan ol? ” dersin ya,
Ve ayrışmışları koşulsuz birlik olmaya çağırırsın ya,
Sözün altın mühürler gibi vurulur zamanımıza,
Çakılır ya da gümüş çiviler gibi felsefen oynak dünyaya...
Babadır bize kalbindeki engin hoşgörü ve insan sevgisi,
Ve yüzüne yansıyan alçak gönüllü hâl,
Aydınlığın karşısında dilimiz lal, gözümüz lal...
Eski hâl muhâl Mevlana artık eski hâl muhâl,
Şimdi her zamankinden daha çok muhtacız sana,
Hadi yirmi dört ayarlık safına bizleri de al
Susuzuz, pınarından içmek ister ağzımız kana kana...
***
Gel ey hazreti Mevlana!
Tanığız biz bin yıldan beri ve şahittir tarih ki,
Her devirde izine basa basa takip edenler seni,
Nurunla yıkanırlar ömür boyu sevdanın ırmağında,
Yanında taşıdılar sevgine aç gönüller Mesnevi’yi,
Ta içten, “İşte biz de geldik ya Mevlana! ” deyi deyi....
Yüz binlerce ham gönlün kutlu alazlarda pişmesine,
On binlerce gümrah fidanın has bahçelerinde yetişmesine,
Çiğlerin, kamil tandırlarda göyünmesine vesile olansın sen,
Ne olur etinle ve kemiğinle yeniden gelsen,
Gelemesen de ebediyen dillerdesen, gönüllerdesen...
Çağrınsa uğul uğul bir kervan yürüyüşüyle kulaklarımızda,
Ve doğuda ve batıda yankı yapmakta hâlâ,
Belh’ten Isfahan’a, oradan Karaman’a ve Konya’ya,
Küheylan taylara binip oralardan zamanımıza...
***
Gel ey hazreti Mevlana!
Sen ki tüm insanlığa tek açıdan saf ve duru bakansın,
Akansın bir sevgi Kızılırmak’ı olup ilkbaharlarda,
Ruhu merkezine gürül gürül boş gönüllerin,
Ellerin bir baba şefkatiyle sararmış saçlarımızda,
Yani konu biz küçükler olunca,
Beyitler arasında övütkâr öykü dereleri olup akansın,
Bırak yansın kutlu ocağında bizim de çiğ hâllerimiz,
Veballerimiz dönmeyen atlara binip uzaklaşsın bizden.
Nameler alsın hasretlerimiz Konyalı dedemizden.
Biliriz bize benzer çocuksu saflık yansır dizelerine,
Ve bin yıllık ahenk sıvanır bilge beyitlerine,
Birer deniz feneri olur satır aralarındaki ışık,
Dilimiz kubaşık olmasa da seninle gönlümüz kubaşık.
İşte bundandır yüzümüzün nisan ayına benzemesi,
Göz bebeklerimizin çiğdemlerle bezenmesi,
Yazgımızın gereği olarak savrulsak da engin zamana,
Pervane olup düşeriz biz de ışığına yana yana...
***
Gel ya hazreti Mevlana!
Bu vatana armağan bir simurg kuşuydun sen,
Ve serin Horasan rüzgarı alazlı ağustoslarda esen...
Ah ne kadar da şefkatliydin minicik yüreklere,
Ne de tatlı şakalaşırdın oyun alanlarında bizlerle,
Gezerdi bebeler, tay misali binip sırtına,
Hatta saklambaç oynardın yol kıyılarında arkadaşçasına...
Yine gelsene ey gönüller sultanı Mevlana!
Şimdi daha da muhtaç sana bu dünya,
Gel yine gel, haydi gel! Nerede olursan ol,
Büyükler gibi özlemle bekliyoruz biz çocuklar da seni,
Bomboş yüreklerimize ılık bir sevda gibi dol,
Meram bağlarından esen saba yeli misali...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:27 PM
Milat Arar Yüreğim
1/:
Serçe kuşu misali milat ararım yüreğime,
İsterim ki bir İsa doğsun.
Ondan evvelim vurgun yemiş bahçeyse,
Sonrası lalezar olsun.
Bıldırcınlar konsun dallarıma,
Havariler İncil’den bablar okusun...
2/:
Kuşlar konarsa saçağına şiirin,
Serçe kuşu misali milat ararım yüreğime,
Uyumak gelir mi ki sabaha dar düşmüş,
Gözüne güller üşüşmüş adama eskinin bittiği yerde.
Ondan evveli vurgun yemiş bahçeyse,
Sonrası lalezar olur.
3/:
Şimdi rüyalarda bile telve arar falcılar,
Rüzgarların yüreğinde dolaşan kan renksizdir
Unutulduysa yıldızlar tarihi göklerin muhafızınca
Çekerek Suyu kenarında belki de sensiz çimer maşukun
Zaten hayat nedir ki, miladın iki yüzü
Ehli kamil bir bilge bizi aldatıp güneşi çavdırırsa kendinden yana
Sen yine de koynunda iki turunç bulundur,
Ey portakal seven bahçevan.
Ambarcılar başı saklar mısın o son mersiyeyi,
Zamanın sıfır olduğu sanal takvimde.
Çok şey mi istiyoruz acaba barışa dair diye,
Sorduğumuz sorunun yanıtı çarpılır yüzümüze...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:27 PM
Mirasçın Sayılır Seven Yüreğim
1/:
İşte bütün terekem:
Bir dudağı yamuk çorba kasem,
Dibi kara kazanım ki bakırdan,
Tahta kaşık...
Ve bir yürek,
(İyi ki) Aşık...
***
İnanmasan da kız Bilure,
Acemi aşıklar da türkü çığırır:
“Ham meyveyi” bir kopartır dalından,
Tadına doyum olmaz billahi...
O ki sevmiştir seni aşkınadamı,
Her an içinde bir çağ saklanır,
Kapanır günahıyla sevabıyla ortaçağ,
Bütün karanlığıyla bir orta çağ daha açılır.
2/:
Dur ve dinle ey Billure!
“Bana ne,” denmez ki aşka,
Terkedilmiş yüreklerde görmedim tütün tüttüğünü,
Ya sen gördün mü?
Çağ açıp kapayan sevdanın fatihini...
Bil ki billur kız, kılıcını bileyleyen savaşçı,
Savaşı göze almış demektir.
3/:
İşte bütün terekem:
Bir savaşa daha hazırlanan kılıcım,
Dibi kara kazanımın kapağı ki bakırdan,
(Bunu kalkan olarak kullanacağım uğraşta.)
Tahta kaşık...
Ve bir yürek,
(İyi ki) Aşık...
***
Ayrıca bir de...
Mirasçın sayılır seven yüreğim.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:28 PM
Nehirler Çaldı Sevdalarımı
1/:
O ırmaklardır yüreğimi aşındıran törpüler,
Nehirler,
Dereler,
Sevdamın yarısını alıp,
Koca koca denizlere döktüler...
2/:
Dağlarla karşı karşıyaydım o küçük köyde,
“Karşı karşıyaydım,” dedimse,
Düşmanlık değildi bizimkisi tabii ki...
O bana bakardı efkarlandığında,
Ben de şiir yaza yaza dolanırdım eteklerine.
Babam da bana benzerdi dağların karşısında,
Dedem de tıpkı...
3/:
Ya nehirler öyle mi?
Onlar ki yüreğimi aşındıran törpüler,
Irmaklar,
Çaylar,
Dereler,
Ömrümün yarısını çalıp,
Koca koca denizlere döktüler...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:28 PM
Neredesiniz ey Gökyüzünün Elleri
1/:
Bakışmıştık,
Çayır teli kirpiklerimizin altından,
Uğrun,
Ve işveli biraz….
Yaz yeni dogurmuştu temmuz palazını.
2/:
Ben işte demiştim,
İşaret parmağımın ucuna dolayıp seni,
Yeni bir yoldu belki de önümdeki,
Yani öyleki,
Bir şarapnel parçası uçmuştu ta Çanakkale’den.
İçerimden bir yerlerden buğulanmıştı o esrik mai…
3/:
Kırk kilidim,
Kırk yerden açılmıştı,
Bir sultan kızın lokmani elleriyle.
Ve işte o anahtarlardı,
Kırk kilidimi kırk bir yerden bağlayan sana.
Ayna o aynaydı,
Ama ey Leyla,
Suret, zamanın eskiticilinde ağıt ağıda şimdi…
4/:
Alıçlar yiyerek açmıştım,
Aşk orucumu bilinmez bir lisanla,
Ve Leyli can, o akşamın damağında ılıman bir ezanla.
Acıkmış gönlümüzün son türküsüydü,
Buhar buhar dualar,
Uğrun ve işveli bulutların kaş altından göz atan.
Yakansa cümle alemi lahuti bir volkandı,
Yandı aşk ehli,
Ve pişen yüreğimdi tandırlarda bir zemheri aşkında…
5/:
Durdum,
Hulyalarımla kurduğum içrek limanda.
Özlemin kumlu kıyıcığını,
Delişmen arzumun dalgalarıyla dövdüm.
Kapı içre kapılardan okundu adım.
Paslı bir anahtarı elimde buldum burçlara karşı,
Ve kozmik bir aşka kalkan olan ellerim,
Bir avuçladı yalnız yıldızlarını gökyüzünün,
Döndü kendine,
Bir elledi arkadaki eyvahlarını.
6/:
Yandı aşk ehli suskun naralarla,
Yaz yağmurlarıyla ıslak zamanlarda bile,
Ve piştim ben de yana yana limanlara garkolarak…
Açılmıştı nihayeti önümde bir koca umman,
Çırpınan delirmiş dalgalarıydı boralardan artakalan arzularımın,
Ve dövünense,
Küskün keşkelerimin ak saçlı başı…
Deli dalgalarsa kendi türküsünde,
Göklere karşı…
7/:
El sallar siren kızları,
Yıldızları indirir bir kadırga sulara.
Zavallı bir eylülün koynundayım bu tarih kırığında,
Derin bir kraterde uyuyan sandalımsa zavallı,
Dibine delik açar korsanlar,
Karabasanlar il basar çalakılıç...
Nedendir bilemem muhayyilemdeki ürkeklik,
Nerdedir sularda çırpınan ardıç küreğim,
Ve nerde acul duygularımın derin ummanı,
Neden yüreğim karalı bir betik taşır yarına,
Soramam kimselere,
Kendime bile…
8/:
Gönüldür,
Ya güneşe yarendir,
Ya bir saray kapısında kapıkulu askeri…
Oysa şanlı limanımda yatan kadırgam,
Yol alma derdindedir,
Hep ama hep ileri…
Ve nerde acul duygularımın derin ummanı?
Neredesiniz ey gökyüzünün elleri? ...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:28 PM
Nisanın Gözünde Çiçek Açar mı?
1/:
Ateş çiçekleri neresinde açar takvimin?
Nisanın gözünde mi mesela?
Ya da karların apış arasında,
Acuze bir zemheri akşamında? ...
***
Bilen varsa söylesin Allah aşkına,
Ateş çiçekleri neresinde açar takvimin?
Nisanın ağlayan gözünde mi?
Gözyaşına her vurduğumuz kampana,
Ve yüreğimize vurduğumuz ferhat balyozu,
Hırçın bir sükuneti doğurur aşk sonrasında.
Duydum ki sevgili çığlığının lisanı,
Onulmaz bir asabiyetmiş.
Dişlediğimiz anıların kanıymış akan öykülerimizden
Ve acılı yılların koyu karanlığı inim inim...
2/:
Ateş çiçekleri neresinde açar takvimin?
Nisanın sağ gözünde mi, sol gözünde mi?
Bilen varsa söylesin Allah aşkına...
Apansız *******den arta kalan kuşların,
Çelikten olsa kanatları taşımaz ağırlığımı.
Hantal bir zamanın burcundayız ikimiz ey yüreğim.
Ufkumuza çekip de atlas yorganı,
Veya bir siyah duvarı utancımıza örsek,
Öfkeler beslesek de döşümüzdeki,
İkinci şube tabutluklarında...
İrin, kan ve leş ile... Ne yazar?
Yırtıp dinginliğini onulmaz işkencelerin,
Duru gözünü arzularız tüm hücrelerimizde,
Çok değil. Bir parçacı gülen gökyüzünün...
3/:
Bilen varsa söylesin Allah aşkına,
Ateş çiçekleri neresinde açar takvimin?
Nisanın gönül gözünde mi örneğin?
Ve metal yüzünü isterik mahkemelerin ışılatmak,
Deniz sanıp çölde kürek sallamak mı bizim işimiz?
Belki de bin yıldır kapalıdır,
Her seher sulandığımızı sandığımız bekaret pınarları.
Kabaralı ve perçinlidir Nuh nebiden beri ar.
Bu yüzden taşar asabi barajların suyu,
Sahibini sevmesse ey yüreğim,
Beynimizdeki bahçede boşa açar çiçekler.
Çünkü cehennem de ikiz kardeşidir sümbülün,
Kıvılcımlar ise öfkenin çocukları...
Ey yar yüzümdeki tarlaya,
İffetsizce saçtığın utanç,
Ateşten çiçekleridir tandır gözelerinin...
Gözümdeki ise yeni bir nisan...
4/:
Ateş çiçekleri neresinde açar takvimin?
Nisanın gözünde mi bilgeler?
Bilen varsa söylesin Allah aşkına...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:30 PM
Niye Ağlar Ayşelerin Gözleri?
1/:
Onlar ki ezeli bir bölgeden alırlar ağıtlarını.
Gözyaşları çöl sarılığındadır.
Gülüşleriyse nisan turaçlarının uçuşu sanki.
Belki unuttukları yağmur dolu yükleridir.
Belki de hatırlamak istemedikleri
Dökülmüş sitemleri vardır
O çinko tabelalı karatren istasyonlarında…
İstedikleri bir katarda onların
Bir diğer yanda istemedikleri...
***
Niye akar Ayşelerin gözünden?
Düşündünüz mü hiç niye?
Hüznü kucaklayan uzak diyar beyleri
“Oy broy.” diye diye...
***
Onlar ki…
Ezeli bir bölgeden alırlar ağıtlarını.
Saçlarına yağız ve ısırgan kokulu sevda örerler.
Bazen hicranın gayyasına dalar umarsız
Daha güneşi doğmamış şafak vakti elleri.
2/:
Onlar ki kendilerini unuturlar yanıbaşlarında.
Gurbete çığırırlar şarkılarının son ayağını.
Denkleri bağlı her zaman
Saçları ise dağınık dağ doruğu rüzgarlarında.
Bir yüzleri çimen yeşili resmederken tenlerine
Öteki parmakları kızıl kınalı
Ve burçak tarlasında sosyoloji devşirmede.
İstedikleri bir yaylada onların
Ya istemedikleri? ...
***
Niye akar Ayşelerin gözünden?
Düşündünüz mü hiç niye? ..
Öfkeyi doğuran lanetli sarayların beyleri
“Oy broy.” diye diye...
***
Onlar ki...
Kendilerini unuturlar yanıbaşlarında.
Kirpiklerine temmuz akşamları doru kırağı düşer.
Bazen benim de kısmetime doğranır apansız
Henüz akşamüstüsü batmamış o lacivert elleri.
3/:
Onlar ki süt katışık göllerinde çimerler ikindilerin.
Diz çöküp eski zaman şiirleri dinlerler.
Ne sağırdır kulakları sevdaya karşı
Ne de çocuk doğururlar eloğlu için.
Teker teker dizerler uzun ve ince parmaklarına
Hüzne bulanmış sevinçlerini koridorlarda.
Odaları iç içe açılır mor dünyalarının.
İstedikleri uzak bir varoştadır onların.
Bir başka kenar semtinde ise istemedikleri.
**
Niye akar Ayşelerin gözünden?
Hiç düşündünüz mü niye? ...
Saklı melodileri haykıran şarkıların beyleri
“Oy broy.” diye diye...
***
Onlar ki...
Süt katışık göllerinde çimerler ikindilerin.
Depremlerle sarsılır takvimin bir yerinde
Zemheride ateş keser teşne elleri.
4/:
Onlar ki...
“Onlar ki” diye şiir yazar birileri gıyaben.
Onlar ki oturup türkü yaktırırlar kendilerine.
Ne kehkeşanlara uzanır hayalleri
Düşleri sayısız tonlar içerir aralığında ömrün.
Çırpıp kanat ışıklarını güz aylarında
Bulutların salkımsaçaklarına konarlar yüreklerine binip
Söyleşirler yalnız ve sakin çoban yıldızlarıyla.
İstedikleri bu ucundadır göğün
Filan yıldızda ise istemedikleri...
***
Niye akar Ayşelerin gözünden?
Hiç düşündünüz mü niye? ...
Kırık ışıklar yayan güneşlerin beyleri...
“Oy broy.” diye diye...
***
Onlar ki...
Oturup türkülere yakarlar kendilerini.
Topuk altlarına karanlığı doğrarlar.
Yıldızlardan sihirli şarkılar derer elleri....
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:30 PM
Ok Uçları Taşıyan Harappa Kralları
1/:
Anlamı bendedir savaşları anlatan,
Sahtiyan kaplı fenomen tarihlerin.
Cengaverlik neye yarar ki Zaloğlu Rüstem olsan?
(Efendime söyleyeyim, eğer dinlerse...)
İçinde kırılmış ok uçları taşıyan Harappa kralları,
Adını topluyordu dudağına dizmek için,
Yalnızca, düzde kazanılan metalik zaferlerin.
(Doğru değil mi?)
O Harappa kralları ki,
İndüs vadisinin anlı şanlı beyleridirler.
(Ben sorarım kendime. İsterseniz siz de sorun.)
Tamam da şimdi neredeler?
2/:
Adı güzel Sümer ilinde,
Yolların kenarında dizim dizim muharipler,
Ellerinde gül taşırlar,
Ancak o güller kan kırmızıdır,
Ve bayat işkembe kokar ekşi ekşi...
Oysa,
Demlenmeye hazır çaylar bekler içilmeyi...
(Doğru değil mi?)
Ancak turaçların derdi vurulmak değil ki beklesinler,
Yolların kenarına dizilen muharipleri.
O Sümer muharipleri ki,
Mezopotam vadisinin anlı şanlı yiğitleridirler.
(Ben sorarım kendime. İsterseniz siz de sorun.)
Tamam da şimdi neredeler?
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:30 PM
Oy Gelinler
1/:
Oy gelinler… Gelinler...
Bilin ki Alişim cephede Göbi çölü hararetinde.
Etinde ince ve uzun sızılar gezinmede.
Elleri tetik düşer Alişimin, gelinler
Oysa yüreği tetikte hep sizi dinler…
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
1/a:
Aliş’imin neden kare kaşları?
Yüreciği yaredir bilir misiniz neden?
Çünkü Aliş’im dokunamaz ölüme ve soğuk çeliğe
Aliş’im uyanamaz... *******in kuştur kanadında.
Aliş’im ağlar yalnız kalanda hırsız rüzgâra karşı
Sizi nah şurasında duyumsar, yüzünüzü görmeden,
Ve duymadan türkü yakan buğulu sesinizi,
Uğruna yaktığınız türkülerinizi duyar:
“Aliş’imin kaşları kare...”dir bundan...
***
Aliş’im barut yakar vadilerde car... car!
Aliş’ime siz yoksanız cephenin gerisinde
Koca dünya daracık... Siper de kaderi kadar...
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
2/:
Oy gelinler... Gelinler...
Aliş’imin şakağı gül arpası bahçesi
Hayalinden burnu sivri keklikler uçar yiğidimin, gelinler...
Duymaz da yanında yöresinde vızıldayan mermileri,
Çiçek sokulu kulağı tetikte hep sizi dinler.
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
2/a:
Aliş’im pus ve pusu dolu Arnavut dağlarında
Demli kahve yudumlar ara sıra bakır güneş altında
Donanır dudaklarına konuşkan fişengini sabahın eşiğinde
Döşünde kan gülleri büyütür ilkbahar olmasa da.
Oturmasa da devler sular başında,
Od düşer çiğerine...
Bilir misiniz gelinler? ...
Yüreciği yaredir neden Aliş’imin?
Türkülerden... Türkülerden...
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
***
Aliş’im pıtrakla tarar bıyıklarını
Makedon tütününün en sertini içer Aliş’im
Tersi tersi kokar sevdalı üflemesi bulutların aralığına
Aliş’im hasretli bir türkü tutturur Sırpsındığında
Sizi bağlar bağlamanın teline:
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
***
Konmamışsanız Aliş’imin yıllarının saçağına,
Genç ve gümrah düğünlerde yüreğinizle,
Ve değirmi kalçalarınızla oynamamışsanız...
Aliş’im kocar daha yirmi ikisinde.
Yani Aliş’ime siz yoksanız
Dünya daracık. Kaderi kadar siper...
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
3/:
Oy gelinler... Gelinler...
Aliş’imin sırtında yağlı nefer tulumu
Kendi girer tamir için demirlerin altına
Yüreği dışardaki durakta sizi bekler.
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
3/a:
Aliş’imin neden elleri kare?
Gözleri kömür... Bahtı gibi kapkara...
Yüreği aşka vurgun ve onulmaz yara Aliş’imin.
Aliş’im afi keser Ürgüp’ün ortasında yol boyu
Huyu sevilir, kızına yar arayan analarca...
Suyuna akar koyun gözlü gelinler...
Oturur bir yanık ardıç dibine Aliş’im
Türkülü ve şehvetli geceyi dinler sabahın eşiğinde
Aliş’im ateş böceklerine göz kırpar Arnavut dağlarında
El sallar yıldızlar kadar uzaklara
Alişim Debre’de sizi bekler ve yirmi ikisinde kocar
Vefasız gelinler yoksanız onun başucunda
Dünya daracık ona. Yani kaderi kadar...
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
4/:
Oy gelinler... Gelinler...
Uğrunuza kınalanır yürekler ateş boylarında
Debreli’nin mavzerinin ucunda seker bir alaca keklik.
Zemheride kar üstünde bir damla kandır keklik
Oysa Aliş’im bir damla candır
Ama yüreği kocaman
Sımsıcak... Ve sayın ki ateşli tandır...
Aliş’imin kaşları ise karedir katran kadar...
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
4/a:
Aliş’im bileğine kabaralı sahtiyan sarar
Arar uğrunu uğursuz Ohri’de dam saçaklarında
Aliş’im şu afili dağlardadır... Ve silah çatmadadır.
Katar katar turna oynatmaktadır Alişim harp aralığında
Komitası ise gelin kaçamağında...
Aliş’imse soyunur, yalnız damlarda derdiyle yatar.
Yıllarını eker derin sükunetlere Aliş’im.
Debrede Hasan kocar... Aliş’im Ohri’de kocar.
Siz gelinler yoksanız cephede silah çatanda Aliş’im
Dünya daracık ona. Yani savaşta kaderi kadar...
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:30 PM
Ölüm Aşkı Ertelemektir
1/:
Vurursa son katar,
En bittim kampanasını,
İpek raylar üstünde istasyona girerken.
Aşk kuşu çırpınırsa durup dururken,
Kalbin yuvadan uçma vakti gelmiş demektir.
2/:
Uçmaktan korkan gümüş gözlü palazı,
Nasıl atarsa merhameti avucundaki anası ağaçtan,
Gereğini yapmazsa sevdanın çırpınan yürek,
Göz ve gönül yaşına bakılmadan,
Sökülür bir demir pençe ile,
Acımasızca atılır yuvasından.
Ki bu ölüm demektir.
Ölümse aşkı sonsuza kadar ertelemektir...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:30 PM
Ölüm ile Sevişmek
1/:
“En güzel çağıdır” derler elleri kınalı tarihin,
Savaş sonrasında kanlı çadırlarda,
Ölüm ile ölümüne sevişmek...
***
Savaşan bilir, (Muhakkak)
Ben bilmem...(Allah sizi inandırsın.)
2/:
Ancak bildiğim bir şey varsa:
Ey sevdakar savaşçı,
Bil ki,
Ölümüne sevişmek için,
Ölümüne savaşmak gerekmez.
Yeter harman yerinde yürekle halaya durmak...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:30 PM
Ölümdür Olgunluğun Ödülü
1/a:
Gelince o gün...
Gelin duruşlu dağlar
Gelince yürüyecek... Bulutlar dürülecek.
Beyaza düşecek sakalım.
Döşüme ektiğim kurşunlar üşüyecek.
1/b:
Gelince o gün...
Delecek karı beynimin gülü
Zira ölümdür olgunluğun ödülü…
1/c:
Gelince o gün...
Gelinler gebe kalacak erkenden
Tezcanlı ve son yolcularına.
Deve dikenlerinin çorak diyarına
Sürülecek yapış yapış bulutlar.
Kızlar bürünecek kınasız endişelerini
Beyaza düşecek sakalım.
Beynime aç yıldızlar üşüşecek.
1/c:
Gelince o gün...
Yaracak bedenimi beynimin gülü
Çünkü ölümdür olgunluğun ödülü…
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:30 PM
Parantez Mahkumuydu Hasan
– Hasan Demir kardeşime –
1/:
Bir parantez içinde ruhum.
Ben bu idim... Ben buyum…
Geçmişten kalan lifli hatıralar buruk…
Savurdum yılların yandaşında kalbimi.
Bir karlı Kastamonu ormanı tiryakiliğinde,
Ellemiştim zamanı yorgun elimle.
Kan fideliği verimli dudaklarım
Ve cana damlayan titrek ve zavallı bir mum.
Kan kokan dallarıma mahkumum.
Bir parantez içinde ruhum hapiste
Arkam akşam... Önüm sıra sekiyor gölgem.
Uzak rüzgârların hızıyla akan
Anılarım yitiriyor daracık hafızasını.
Yerinde sade, tek damlacık kan
Haykırıyor ardımdan derin bir ağız:
Hasan... Hasan... Can Hasan! ...
2/:
Sensiz girişim geceye.
Say ki cephede bozgun.
Kılıcım kırık uzak bir Dandanakan’da.
Kargıların ucunda bir damlacık can
Ağlıyor keskin kenarlı vefakar bir kayalık:
Hasan... Can Hasan! ..
2a/:
Yanıyor keyfim... Kaçıyor uykum son menziline.
Saçlarım ılık ılık özgürlük üfürüyor enseme.
Bir parantez içinde ankebut ruhum.
Sen yan gayri ey kalbim kendi mahpusuna yan
Hasan... Hasan... Can Hasan! ...
3/:
Bir parantez içinde kelebek ruhum...
Cereyanlar tarifeli... Pınarlar nöbetleşe akıyor.
Bereketli zamanımı çalan hırsızlar
Cephelere dökülen feryadıma bakıyor.
Canım Hasaniye’m ağlıyor ayakucumda
Gözleri umman içre inci tarlası gibi…
Topraksa nisanın kıblesini soyunup
Azgın ateşler doğruyor damarlarımda.
Kargım kırık temreninin dudak kenarından...
Hayal meyal bir Dandanakan’da
Tutsak oluyor aşka
Dağlara üzengilik gibi bakan
Yasa durmuş karanlıkta bir çift güvercin.
Ağlıyor hırçın hırçın hıçkırarak:
Hasan... Hasan Can Hasan! ...
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:31 PM
Paslı Gaddareler Burulur Adalelerde
1/:
Kanat çırpışını duymak için,
O kardeş ve dost İsrafil'in,
Peygamber nefesini solumak gerek Uhudlarda...
Hüdhüdlere binmek,
Diyar-ı Süleymanlarda...
***
Ve avuçlarında bir kor parçası ile beklemek,
Yorgun beyinlerde pek etki yapmazmış,
O yüzden mi dersin rıdvan ile samimiyetsizliği,
Ya da albızlarla ıslak düşlere yuvarlanması,
Güllerin renk arasında dolanan morötesinin...
2/:
Sur üfürüşünü duymak için,
O kardeş ve dost İsrafil'in,
Peygamber nefesini solumak gerek Babillerde...
Mavi zırhlar bürünmek,
Diyar-ı Davutlarda...
***
Kahkahalar uçuruyorsa menzilsiz ibibik kanadında,
Eğer amaçsız vuruşmalarda yaralanan muharipler,
Biliriz ki yürekdaşım ve ben,
Uçmağlara uçmak vakti doğmak üzredir ufuklardan.
Sıyrıl ey kükürdün sarı safrası şiirim gözünden,
Her sözümün gümrah ayağına bir pınar kurmak isterim,
Çünkü yarım sevdaların yavukluları,
Ölümcül nöbet başında bir Sezer-i glad olurlar,
Ve utangaç zamanları katletme telaşındadırlar.
3/:
Vahyi fısıltısını duymak için,
O kardeş ve dost İsrafil'in,
Peygamber nefesini solumak gerek Sinalarda...
Develerle göç etmek,
Diyar-ı Salihlerde...
***
Paslı bir gaddare dişini geçirmişse adalelere,
Dokulara uzun ve huzurlu bir uyku düşer,
Şaşkın bir yol uzanır mordan bir istasyon ötesine,
Terkisine rengarenk bir kuyruk taksa da uçurtmalar,
Dercolur on iki ayın bütün tonları,
Güneşin bir tek beyaz ziyasına uğrunca...
4/:
Kanat çırpışını duymak için,
O kardeş ve dost İsrafil'in,
Peygamber nefesini solumak gerek Mısırlarda...
Asalara abanmak,
Diyar-ı Musalarda...
***
Sırtımızı yasladığımız bodur ağaçlar,
Bir yol bulur gördüğümüz rüyalardan,
Ya da kadim buutlu dudaklardan dinlediğimiz masallardan,
Bir kaçak yolu bulur hudut boylarında,
El verir gökyüzüne...
Bize ise acılar kıvrımında ağaç gibi olmak kalır,
Sevdanın kökleri nisanda ağ kurar yürek tarlalarına,
Kara bir kabir oyulur yerlere ancak.
Bir hörgüçlü sel alır muhayyilemizi ölüm döşeğimizde,
Ölümü biz,
Döşeğimizi el alır...
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:31 PM
Paslı Kılıçlarla Vurulurdu Aşk
1/:
Ve biz dokunmuşluğumuzu yitirdik...
Zaman arkasını gösteren bir ayna gibi balkırdı a yar!
İpek pamukluğunda bir eldi saçlarımızdaki,
Isfahan pazarlarının yumuşak esintilerine vurgunduk,
Bıçkın duyguları büründüğümüzde olurdu ne olursa,
En gecikmiş güneşler üstümüze doğardı,
Erken nisan çağlalarını yüreğimizdeki bahçeden yolardı haylaz eller,
Ulu ortaya düşerdi sakınılması gereken sırlar çarşafa,
Paslı kılıçlarla vurulurdu ihanetin başları...
***
Zaman arkasını gösteren bir ayna gibi balkırdı a yar!
Yaşlı ilkbaharların çiçekleri boyun burarlardı takvimin yol boylarında,
Bıçkın duyguları büründüğümüzde olurdu ne olursa,
Karanlıkların dibinden çıka gelirdi ışık,
Siyah çarşafını güneşin önüne gererdik gecenin,
Dudaklarımızda her daim tuzlu türküler koşuşurdu,
Ve o tuzlu tadın söz aralarında aranırdık birbirimizin adını,
Ya lel, ya lel...
2/:
Ve biz dokunmuşluğumuzu yitirdik..
Zaman arkasını gösteren bir ayna gibi balkırdı a yar!
Dam başlarında üzerimizde uçuşan keklikler,
Divitler bırakırlardı cönklerin sayfa aralarına.
Misafir üveyiklerin gagaları her daim kırmızı kırmızı açılırdı,
Paslı kılıçlarla vurulurdu ihanetin başları...
***
Zaman arkasını gösteren bir ayna gibi balkırdı a yar!
Karanlık zamanların kanat çırpışı kaçışırdı patikalarda,
Ve avuçlarımızda düne dair bir pıhtı saklardık,
Bıçkın duyguları büründüğümüzde olurdu ne olursa,
Ya lel, ya lel...
Ve bir kor parçası taşırdık yüreğimizde yarın için,
Yorgun beynimizde ise hep döş üzerinde şekerleme arzusu,
Kahkahalar uçardı kırk gün kır gece şah düğünlerinde,
Paslı kılıçlarla vurulurdu ihanetin başları...
Zaman hala arkasını gösteren bir ayna gibi balkıyor a yar!
Ahmet Yozgat
KaRamBoL™
03-09-2008, 01:31 PM
Ruh da Göçer Bir Fesleğen Otuna
1/:
Canlar ay!
İlerleyin arkalara doğru bi zahmet!
Yer açılsın yeni gelen enaniyet ehline...
Galiba kinden yana evriliyor yüreğim
Ellerim seğiriyor...
***
Tenimden dildiğim kemerim şah-ı maran kesiliyor yılan vilayetinde,
Ve ekvator misali sarıyor cihanı kırkbayırımda beslenen kobra,
Kat kat inşa ediliyor içimde küçük dağların kibiri,
Hatta komprador kafirin biri:
“Emrin olur sahip,” diye soluyor ya İblis’e...
“Meğerse o da bir astroid yani dumansız ateş ehli imiş.” İnanırsan.
Yanarsan inanırsın, -ki iyi bilirim,-
Ancak mağma kazanında eridi dizginsiz kibrim...
Galiba aşktan yana evriliyor yüreğim...
2/:
Canlar ay!
İlerleyin arkalara doğru bi zahmet!
Yer açılsın yeni gelen mağma ehline...
***
Galiba aşktan yana evriliyor yüreğim ay canlar...
Bu nedenle aynalara inanıyor,
Ve kendi avucuma düşüyorum bu daracık şiiristanda.
Bir anda bileyleniyor sevdaya aç gaddaremin kenarı,
Ve ins-ü cinne dair her kör ağız lügatın çevriminde,
Astro ufku saran safran ve kör inat kesiliyor bin pare.
Sessiz bir rüzgar, dehrinin birinin civarında dolaşıyor,
Sonra mahmuzlayıp aliminyum kısrağını cebabir bir hırs ile,
Bata çıka gidiyor ins ve cinistan dolaylarına doğru.
Ellerim kendi dizginimi kavrıyor nihayeti,
Galiba aşktan yana evriliyor yüreğim...
2/:
Canlar ay!
İlerleyin arkalara doğru bi zahmet!
Yer açılsın yeni gelen dukhansız od ehline...
***
Galiba aşktan yana evriliyor yüreğim...
Yapayalnız akıyorum ateş ırmaklarının yatağında,
Bir yanımda azık diye aldığım Harname’si şairin,
Arkamda tek başına gölgem sürüklenmede...
Cengiz’in birinin ise yok ins’i cinni taktığı,
İskender’in Everest meverest bildiği nanay bu gece.
Himalayaların başında bir yeti yürüyor çünkü zamana işeyerek,
Karşı yamaçlardaki tapınaklarda yanan mumlar pişman olup sönüyor.
Son Dalay Lama’nın ruhu göçüyor bir fesleğen otuna.
Kendi nefesini yemiş gibi boğuluyor volkanlarda o yoksul yeti.
Ellerim kendi çenesini bağlıyor dağ pürçeğiyle,
Galiba aşktan yana evriliyor yüreğim...
3/:
Canlar ay!
İlerleyin arkalara doğru bi zahmet!
Yer açılsın yeni gelen mağma ehline...
***
Dedim ya galiba aşktan yana evriliyor yüreğim...
Dehrinin biri yine ipiri doğruluyor atının gidonunda,
Mekanik bir kıpırdanışla geriye dönüyor filizlenen taze aşk.
Yıldızlar kayar gibi ilerliyorlar zulmün kızıl burcunda,
Ve nirvananın rahmine giriyor yakaza halinde Dalay.
O da yeniden içiyor on yıl evvel bıraktığı tütünü.
Ben de yazmaya duruyorum tarihini ot ve od’un,
Ve özü yalan dolan olan kendi şiirimi Vedalara bakarak.
Ve karşılıksız aşkı ve karşılıklı yaşamı tekrardan yaşayarak.
Gözlerim onaylıyor eşiğinde durduğum od vilayetini,
Galiba aşktan yana evriliyor yüreğim...
4/:
Canlar ay!
İlerleyin arkalara doğru bi zahmet!
Yer açılsın yeni gelen kevser ehline...
***
Kesinlikle aşktan yana evriliyor yüreğim...
İstanbul’un ortasındaki ahşap bir mozole giriyor şiirimin koynuna
Tekrar uzanıyor Kommenosoğlu Kostantin surun dibindeki oyuğa.
Dehrinin biri’nin gözleri bin bir kez kapanıyor.
Yorgun ki zahir...
At, ışın, kuant ve ins-ü cin mola veriyor şira yıldızında.
Bu uzayın dışında gelişiyor belki de herbirşey.
Ben ve diğer insanlar donmuş gibi takip ediyoruz kaderimizi
Ve Azazil’in biri ile kral Gassani’nin hareketlerini,
Kimse anlayamıyor işin ve ışığın sırrını.
Ben anlıyor gibiyim,
Çünkü mağma mağma kokuyor tenimin her mikronu,
Şiirin sonu mutlu bitiyor aşkım için,
Mavinin suretine açılıyor ellerim,
Evet, aşktan yana evriliyor yüreğim...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:56 AM
Kuşatma *******i
1/:
Dikenli tel hayalimin çevresi,
Kuşatmadayım...
Ne savrulmadayım mahzun kaplarda,
Ne de şırıltısıyım hür çavlanların.
***
Dikenli tel düşlerimin çevresi,
Ortasından gerçeğe kan katmadayım,
Tarihin o yaslı sayfasına,
Bir tükürüp bir acımı boşaltmadayım,
Dikenli tel hayalimin çevresi,
Kuşatmadayım ah kuşatmadayım! ...
2/:
Bulutlarım yağmur taşır zamansız,
İzansız arsızlığım yar peşinde koşmada,
Buluşmada en olmadık zamanda,
Ğöğ ekinle ölümcül tırpan...
Ölgün tarlalarımda ter atmadayım.
***
Dikenli tel hayalimin çevresi,
Müşterisiz pazarımda sitemler satmadayım,
Geçip zamanın kurduğu demirden saatleri,
Yörüngemde zemberek boşaltmadayım,
Dikenli tel hayalimin çevresi,
Kuşatmadayım ah kuşatmadayım! ...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:56 AM
Küçücük Bir Cezveyim
“Cezve gibi içinde kırk yıl hatır kaynatanlara...”
1/:
Ben… Küçük bir cezveyim.
Bir kıvılcım yar bana,
Volkanların ateşini neyleyim?
***
Unutup harlı bir ocak üstünde
Taşırmayın telvemi kızlar.
Kulbumu sıkı kavrayın aman
Ortaşeker yeter bin asırlık suyuma
Şekerime ise bir kesim yürek
Ninniler söyleyerek... Türküler heceleyerek...
Bir taşımlık kaynatın kızlar.
Dilberlerin sofrasına damıtın sevda ile.
Kıymayın bana n’olur karanlık zındanlarda?
***
Ben ki...
Küçücük bir cezveyim.
Aşk ile tutulduğum parmaklara
Tutuşturun kulbumu Yemen elinde
Elden ele, ilden ile gezmeyim.
2/:
Ben… Küçük bir cezveyim kızlar.
Bir taşımlık yar bana,
Cehennemi alazları neyleyim?
***
Dudakla nişan benimki... Zifaf damakla
Unutup sevdalı dil üstünde
Nazlı telvemi taşırmayın kızlar...
Kulbumu kavrayan parmak... İllaki kınalı
Ben bu harlı yalazlara yanalı
Kırk hatırlı yıl olmuş tarih-i yemanide.
Ondandır iç çekişim ateşle dans ederken
Fincan fincan sekişim kahverengi gökkuşağında
Bağrı yanık *******e aşkımdandır.
Yanağımdaki kurumuş Yemen’se
O son taşkındandır...
***
Ben ki...
Küçücük bir cezveyim.
Dua gibi tutulduğum dudaklara
Tutuşturun telvemi kızlar,
Dilden dile, ilden ile gezmeyim.
3/:
Ben... Küçük bir cezveyim
Bir içimlik yar bana kızlar
İlkbaharda ırmakları n’eyleyim?
***
Uzak ve som nara kesmiş anılar taşırım
Bir Habeş tandırında kare kare dizilmiş.
Aklımda kalan son pişiriliş.
Ondandır sevdiğime hasret hasret yanışım
İçin için kaynayışım güneşin bağrındandır
Yurdumu hatırlayışımdandır taşan göz yaşım
Kıymayın bana n’olur kızlar
Unutup hayal kuranda harlı ocak üstünde
Güneşten taşıdığım telvemi taşırmayın
Tarihin yüreğindeki sır kırk hatırmış neyime,
Taştı artık, silmeyin gözyaşımı
Yanayım kökümü bıraktığım Yemen’ime...
***
Ben ki...
Küçücük bir cezveyim.
Buhar buhar tutulduğum buhurdan yüreklere
Tutuşturun öksüz sevdamı kızlar,
Kalpten kalbe gezmeyim...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:56 AM
Küskün Metropol
1/:
Zifir kusuyordu zaman.
Ben sırılsıklamdım...
***
Bulvarında vurulduğum metropol kafir
Metropol küskün bir yılandı.
Oğlum doğmamıştı daha.
Doğrusu ikizime gebeydi anam.
Elleri nasırlı inşaat ameleleri
Düşe kalka asfalt çukurlarına
Ağızlarında sunturlu ve Adanavari küfür
Azgın nefesi burunlarında acının
Yürüyorlardı... Ve ayak izleri akan kanımda.
***
Altımda ıkhtırdığım metropol kafir
Metropol yutuyordu zamanı,
Ve ana rahmini kımıldayan her şeyin.
Ben sırılsıklamdım...
B/:
Zifir kusuyordu zaman volkanik bacasından.
Bulvarında vurulduğum metropol kafir.
Eskiyen rüyalarımı keşfe çıkmıştım.
Altımda düz tavanları sakin apartmanların.
Ama ayrılınca kabuk... Yırtılınca zar…
Yollara akıyordu... Hatıraları hırçın kalabalıklar.
***
Metropol küskün bir yılandı
Tısıl tısıl... Ve dan dan! …
Daha anasından doğmadan özgürlük.
Elleri nasırlı iblis işi işçileri
Boğuyorlardı karanlığın saklı aydınlığını.
Metropol kafirdi ya hem de kıpkızıl
Metropol yutuyordu kutlu emeğini
Ve anarahmini kımıldayan her şeyin.
Ben sırılsıklamdım...
Ba/:
Düşe kalka asfalt çukurlarına
Ağzımda masum bir küfür...
Azgın nefesi burnumda karayazgı acısının,
Yürüyordum metropolün üstüne.
Ama bulvarında vurulduğum metropol kafir...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:56 AM
Küskün müsün Ağca Gelin?
1/:
Neden yol almıyor derya cebellerinde aşk sefinemiz,
Biliriz de söyleyemeyiz...
“Küskün müsün ağca gelin? ”
***
Delinmiş midir sancak küpeştesi beynimizin?
Yani biz de biliriz de her türküyü, söyleyemeyiz...
Yüreğimiz dayanmaz aynamızdaki suretler geçidine,
Belki de bu bir halüsinasyondur sirenler diyarında,
Ama zamanımız kısa,
Haydi davran bre aksi barbarossa!
Su alıyorsa kalyonlar, korsanların suyu ısınmış sayılır,
Deryada su ölümün diğer adıdır sol cenahtan bakınca,
Sancak cenahındansa yaşamın ta kendisi.
Koskoca bir armada çırpınır uğraşlarda sırf aşık olmamak için karaya,
Yürektir bu nihayeti, ummanın kırmızı renge batanının adı sayılır,
Yayılır kalabalık kızılca sulara sırlı bir suskunluk,
“Küskün müsün ağca gelin? ”
Biliriz de saklanan o sırrı, söyleyemeyiz...
Külhani dalgaların kıyıcığında ilişik gül damlaları yüzer,
Bir ben binerim sular şahına,
Dönerken med-dü cezir merkeze, piyade yüreğim biner.
Biliriz ki bir sevdanın su lisanındaki ifadesidir denizde yakamoz,
Bu nedenle ay her gece ıslak pencereler altına çömelir,
Seranaddır dalgaların gümüş ışığı altında oynaşması.
Bir ezik yürek kendini tahliye eder mavi filikalara,
Haydi davran bre aksi barbarossa!
Çünküzamanımız çok kısa...
2/:
Neden yol almıyor derya cebellerinde sevda sefinemiz,
Biliriz de seyrüsefer şiirlerini, söyleyemeyiz...
Bir ezik yürek kendini tahliye eder merhamet filikalarına,
Lacivert karanlığın özüne iner.
Yapayalnızlık denizin kendi kendine yetmesinin ifadesi değildir,
Ve de ürkeklik yakışmaz yalnız enginlerin afili korsanına,
Yani bana da bakarsın yelken direğine asılmak düşer.
Susar zamanın konuşkan dili,
“Küskün müsün ağca gelin? ”
Kara bir pelerin bürünür mahremiyetine deniz,
Aslında ******* mavi ile lacivertin sevişmesidir.
Sanki üstümüzde yıldız tarlası uzanır aşkın eşref saatinde,
Bir ben binerim dalgalar şahına,
Dönerken meddü cezir merkeze, yalbırdak yüreğim biner.
Ufuklardan doğrulur ossaat ırgat sular,
Ellerinde gümüşi orak dalgalarıyla.
Bir ezik yürek kendini tahliye eder serin filikalara,
Yani zamanımız pek kısa,
Haydi davran bre aksi barbarossa!
3/:
Neden yol almıyor derya cebellerinde intikam sefinemiz,
Biliriz de söyleyemeyiz...
Çaresiz bir su vurgunudur filikadaki her yalnız levent,
Ve sırılsıklam bir yürek taşır aşkının sahilinde,
Ancak terkedilmişliğin çorak hali teninde çatlaktır,
Gönüldür bu ancak gönüllüyse ayrılır sakin limandan,
Soğuk suların ısısı ancak gece yükselir,
De hele “Küskün müsün ağca gelin? ”
Bir ezik yürek kendini tahliye eder mavi filikalara,
Biz bilmeyiz hangi limanlar vizesiz kabul eder aşıkadamı,
Sularsa kaç selsiyusta pişirir ham sevdaları?
Üstümüzde bulut varsa ne yazar denizlerde,
Dualara, yağmur yağmaması üzerine durulur dalga diyarında,
İzinsiz uçuşan martıları korsan avcılar gözler bulut gölgelerinde,
Ey yalnız leventler bakmayın mutedil maviliğine,
Aslında kınalı bir kekliktir ve seker delişmen deniz,
Yüreklerin kırmızı limanları arasında,
Bir gider, bir gelir...
Ama yine de zamanımız çok kısa,
Haydi davran bre aksi barbarossa!
Sıra sendedir.
Bir ezik yürek kendini tahliye eder eski filikalara...
Geride mor zülüflü türküler kalır:
“Küskün müsün ağca gelin? ”
Biz de o türküleri biliriz de söyleyemeyiz...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:56 AM
Leyla'nın Umurunda mı Işık?
1/:
El ele olmak başka,
Benzemez bir birine koyun koyuna olmak...
Söyle ey haralarda çıplak atlara binen dilber,
Bu sefer şaşırma sırası kimde?
İşte son firavunlar da geliyorlar sanırım,
Beynimizin derinlerinden hayretler vilayetine.
***
Hangi zamandaydık?
İsis'çi değil miydi bu kadim uygarlık?
Vaktoğluna soruyordu bühl bir eda ile insanlık:
Ne? Kim? Ve Ne zaman? ...
Ancak çıplak atların yarı üryan dilberi:
Değildi, diyemiyordun bu kez niye.
Çünkü ben bir Yukatan piramidindeydim!
Diyordum ki eyva ey aşk taşıyıcıları,
Bu yol ancak Harappa illerine gider benimle.
O şaman dinliyor ve dolduruyordu yitik tarihleri,
Ağzı varaklı sırça kupalara,
Ve biz de içiyorduk şırayı,
Ve o krono şerbetini yüreğimizle.
2/:
Kervanlar soru denklerinin altında,
İki büklüm bir yaşamı sırtlanmışlardı:
Ne idi dini Hermes'in mesela?
Ya da neye inanırdı Aristo,
Fisagor dinsiz miydi yoksa?
Ne? Kim? Ve Ne zaman? ...
***
Onlar birer azizdi oysa antizamana göre,
Ve sayılara taparlardı akademyalarında.
Ancak kendilerini halkalayan aydınlığın,
Nereden geldiğini merak ederlerdi,
Her zaman kilisedelerdi,
Ve ölüdeniz tuzcusu hordinyanlarını severdiler.
Yalnızca ölüler şiirlerini dinlemezlerdi...
3/:
Ancak Leyla'nın umurunda değildi ışık,
Aslında, maksat zaman veya sayfa dolsundu.
Oysa,
Yüreğimize doldurduğumuz bizim,
Bir öfkeli yağmurdu,
Ve aşkın son anlarında duyulan,
Arsız pişmanlığın adıydı şiir.
Ve ılıman bir kadındı...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:57 AM
Lord Zakhire’nin Kılıcı
A/:
Lordum kuşan!
Acılara doğranan ıslıklı kılıcını,
Durma lordum kuşan kahredici hıncını!
***
Anandır süt emziren, kan ortasında,
Sevladüiyalindir sahili kızıl dalgalı o ıssız ada.
Ya da lordum...
Pürçeginden ilkbaharda çimen damlayan...
Acılar burcuna oturup ağlayan mütemadiyen.
Gözleri karları eriyen dağların basma eteğine dolanan Fırat...
Yaylaları kıskandıran elleri sahibine sadakat diye,
Kırk kat katmerli firak sunan at.
Lordum sen ki,
Masif zebercetten biçimlendirilmiş som yürekler içinde,
Sadık teb’asına ünsiyet ikram eden tablakârsın.
Bırak yedi canlı süreyyayı,
Bırak ki kanla kınalanmış haysiyetin kabarsın.
***
Lordum kuşan...
Acılara doğranan ıslıklı kılıcını,
Lordum durma kuşan hıncını! ..
B/:
Hecinlerini koşumlayayım da hicret eyle tefekküre.
Mabedlerde malt edip maddeye mayala gölgeni.
Lordum kuşan!
Ortodoks ve metalik kaplar içinde kutsanan,
Ve sana sunulan kitabî dudaklarla söylenini...
Anandır kan ortasında ve kendi yörüngesinde dönen,
Kabzası köpüklü kanla kınalı Malazgirtler evreni,
Seni, acıları süpüren peşkirler,
Ve kanlı paçavraların dişlerinin arasında,
Buram buram buharı tüten,
Kartal gagalı muhariplerin kızıl şeşberlerinin temrenine takılı,
Mübarek ve nebiler hediyesi bir bayrak diye,
Süreyyaların organik burcuna diken.
Ordum sen ki,
Işısın ve aşka gebe kalsın diye *******in arsız ayazı,
İbrişim atlaslardan dokunan seccadeler üstüne,
Sarışın düğmeler koyansın,
Bırak kış uykusundaki öfken uyansın...
***
Lordum kuşan...
Acılara ve yasa doğranan ışıklı kılıcını,
Lordum kuşan o mübarek hıncını! ...
C/:
Sen kabaralı dağlar taşıyıcısısın ötelere,
Genişlesin,
Genişlesin ve aşka gebe kalsın diye ufuklar.
Bu Yusuflar ki Kenan’ın kuyularını mekan tutandır...
Mabetlerin anasını yontan Süleymanlar...
Ve on beş belikli Zeynepler ve Abdullahlar...
Evladü iyalindir.
Anandır kansız zaman ve zamansız kan ortasında,
Ya da… Gözlerinde dağları aşındıran kanlı Fırat.
İşte iştahlı dudağından sahibine tat diye,
Ölümcül Sokrat baldıranı sunan at.
Lordum sen ki,
İpeğe sarmalayıp fantastik Necef taşını,
Yaslı yaşını içensin mahzun ve günahsız gözlerin,
Sen ki ebabillerin tırnağını dağlayan çölün kumsalına,
Burnu kınalı masal taşıyıcısı ankalar dokuyansın,
Bırak ve kalk, ılıman yatakları öfken uyansın.
***
Lordum kuşan...
Siperlere doğranan ıpıltılı kılıcını,
Lordum kuşan haydi uyuyan hıncını!
D/:
Yıllar boyu yazmakla ve yapmakla bitmez,
Kaderlerin sırlı düzüne örülen plansız yapılar,
Ve yapıların alacakaranlık koridorlarında
Beynin hayal ibrişimiyle dokunan fantastik dansı.
Anası kahramanlardan arta kalan kan ortasında,
Ya da,
Ülkesinin ismindeki her bir harfi,
Yuvarlanan iblisî bir alfabenin azgın,
Ve yutucu bizantik galerilerine,
Ellerine bedevi kınası diye,
Köpüklü kanlar yakılan,
Marmara’sı mutedil tarih,
Ya da… Kaderi kaderimiz gibi kanlı Fırat...
At kuluncuna oturan dağları lordum.
Ölü toprağıyla yoğrulan gafletini soyun, zırhını fırlat.
Senki bin milattır uyuyansın.
Sen uyu ama bırak öfken uyansın.
***
Lordum kuşan...
Ölümlere doğranan matemli kılıcın
Lordum durma bundan böyle kuşan hıncını! ..
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:57 AM
Madenciler
1/:
Nazlı ve somsiyah atlara bindiler...
Ürkek ürkek,
Ve yorgun madencileri alacalı akşamın.
Bir elleri kara kınalı çamur,
Öteki şakakları soluk ve sarı ter…
Uzandı ölümlerin sahtiyan soluğu dağlara anneler,
Karakollar teyakkuz tedirginliğinde şu an,
Zemzemini tadıyor baldıran duruşlu madenlerin,
Son sularını yudumlayan çorak dudaklı madenciler...
***
Ah madenciler...
Yürekleri kara kuruma dalan siyahi madenciler,
Damları mezar gibi sessiz madenciler...
Niceler şimdi onlar?
Neciler? ... Madenciler…
2/:
Balyozlar avaz avaz kendi ağıdını yakmaya durdu.
Umutlar kanat çırpmada lacivert semasında hayallerin.
Kıvılcım kayalıklarında aşk ki en kavisi...
El aman metal zulmünden...
El aman damar damar kıyamet...
Yüreği yangın yeri madenciler nihayet,
Gümrah kısraklara binecek.
Kamçıları ortanca külünk,
Balyozları kırbaç kırımı,
Yarını ve bu gün ile karıştıran madenciler...
***
Ah madenciler...
Yürekleri kara sevdalara dalan siyahi madenciler,
Buğday rengi şakakları katran türkülü madenciler.
Onlar niceler bu dem?
Neciler? ... Madenciler…
3/:
Gül ektiler mezarlarının içindeki minik ülkeye.
Ve balyozların sapına sarmaşılı koyungözleri...
Külünklerin öfkesine kırmızı cevher…
Her seher madenciler,
Bindiler nazlı ve ürkek atlara.
Ölüm süründüler kırlaşmış kanatlara.
Dağlara uzandı arkalarınca,
Pörsümüş anaların acılı ağıtları.
El aman maden zulmünden!
El aman öksüz kıyamet! ...
Nihayet,
Damları mezar suskunu madenciler...
Onlar niceler gündüz karanlığında?
Neciler?
Bembeyaz kahramanlar
Simsiyah madenciler...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:57 AM
Masaldan Ses Verin Anka Kuşlarım
1/:
Bu aşk ta züyuf sayılır,
Kalp kalblerle uğraşan zenaatkara.
Sahte sevdaların yapay ehlince ya da...
Takılmışsan kuyruksuz bir uçurtmanın sapına,
Ey masallardan ses veren Anka kuşum,
Ya cehennemde yer bul kendine,
Veya cennetten başka bir belde...
2/:
Ey masallardan ses veren Anka kuşum,
Yanar da pişerse bir pervane ışk’ın narında,
Ve ah ederse günahsız cana kıyan alevler,
Bil ki kan eşiği uzun süre tutucu değildir cana.
Ya cehennemde yer bul kendine,
Ya da cennetten başka diyarda...
3/:
Ey masallardan ses veren Anka kuşum,
Bitmez bir gecede siyahla boyanmaz tuval,
Ve nerede, ne zaman gelir bilinmez ki insanın acı türküsü?
Sabahı bilmeyen bir yabancı“Süt ve kar” diye sorarsa,
Ya cehennemde yer bul kendine,
Ya da cennetten başka diyarda...
4/:
Ey masallardan ses veren Anka kuşum,
“O ses mi ne? ”
Ey dil bilmez Gürcü yosması.
Tabii ki Karacaoğlan’ın son güzellemesidir,
Sazı bağdaşında ve çağlak pınar başında.
Ya cehennemde yer bul artık sen de kendine,
Ya da cennetten başka diyarda...
5/:
Ey masallardan ses veren Anka kuşum,
“Ne? ” mi uluyan?
Aşkın bitiş sesidir, bir kavganın ardından.
Hudutta patlayan züyuf mayınların esnemesidir,
Ki uyanırlar kış uykusundan,
Gönülde eğer nal sesleri varsa,
Artık ya cehennemde yer bul kendine,
Ya da cennetten başka diyarda...
6/:
Ey masallardan ses veren Anka kuşum,
Sevdamın öfke volkanıdır desem inanır mısın?
Kahırgam dağlarımın damar cidarını yalayan
Kızıl gözlü yaramaz lavlardır ya da...
Ya cehennemde yer bul kendine artık,
Ya da cennetten başka diyarda,
Uğrama buralara...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:57 AM
Mavera Kuyusunda Yozgatlı Ahmet
1/:
Ey Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet...
Hafize’den doğma bir öğle güneşinde.
***
Zamanın gölgesi düştü yitik bir anıma
Bir yalan girdabına çelindi kolum.
Oysa balçık deryasında yüzen benmişim.
En donanımlı yarışımda kendime yenilmişim.
Merdivenler oyuldu o an uzayan gözlerime.
Yuvarlaklar sivrildi
Badallar arası ışığın yüzyılları
Yerle gök arası kursağına yuttu takvimi
Güya mavera kuyularına inmişim.
Maviler bozulmuştu orada grinin zifafında
Bir ayarsız altın akmış göllere.
Az gitmiş... Uz gitmişim
Masaldan atlara binmişim (galiba)
Binmiş(miy) im?
Veya... Az gitmiş uz gitmişim de
Gitmemiş(miy) im...
Evet Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet
Mantığımı hislerime... Ay ay!
Ne yazık ki en tok anımda bile azık etmişim.
2/:
Ey Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet...
Hafize’den doğma bir öğle güneşinde,
Yıl dokuz yüz elli beş...
***
Gözümü tatlandıran yıldızlar hani?
Hani olur ya diken diken isyanlar,
Ker*** damlı sevdalara kar yağar ya
Bir ağustos sabahı.
Hayal meyal turnalar Nil kıyısında.
Hatıramın yüzü çiçek bozuğu şimdi.
Ayaklarım yasak sevdaların pranga harmanında.
Özgürüm dediğim an meğerse esirmişim.
Karışmış kan ve günışığı
Maveranın mavi atları dadanmış ak sümbüllere
Atıp ardıma... Ya da takıp böğrüme
Sevdasız vakitlerini ömrün
Transgayya kuyularının hayali ellerimde
Az gitmiş... Uz gitmişim
Ankaların kanadına binmişim
Ayaklarıma boş sevdalar ardında
Evet Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet
Ne de yazık etmişim
Ay... Ay!
Mantığımı hislerime azık etmişim.
***
Ey Mahmut oğlu Yozgatlı Ahmet...
Hafize’den doğma bir öğle kaderinde,
Yıl dokuz yüz elli beş,
Merhamet yoksulu dünya,
Keramet varsılı güneş...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:57 AM
Memleket Oy
1/:
Özlem ile dolaştı hoyrat ellerim,
Kanımı dirilten türkülerime:
“Hasret bitiren yollar,
Dosta götüren yollar...”
***
Memleket memleket koktu yaylaların koyun gözleri,
Memleket memleket yarıldı tam orta yerinden karpuz...
Kısraklar çakır gözlü katırlar kulunladı,
Son sevdada sevindi çayırların apışarası,
Sevgililer toz ve duman içinde göz çırptılar kırıklarına.
Usulca yayılıp kiraz dudağım,
Memleket memleket güldü.
Bir harman yeri sanki yüreğim,
Ki ağladı memleket memleket…
2/:
Özlem ile dolaştı hoyrat ellerim,
Kanımı dirilten türkülerime:
“Gurbette kalan yari,
Alıp getiren yollar..”
***
Memleket memleket koktu dağların saçı bulutlar,
Memleket memleket dirildi tam orta yerinden toprak...
Kelebekler üşüştü ateşten sergilere,
Eyer vurundu çukur belli yaylalar,
Pınar başları yine balkıdı aynaların gözünde,
Yavuklular başlık parası vurgunu ağıda durdu.
Döndü tespihim tane tane memleket...
Yanağım çiçek çiçek...
Usulca yayılıp kiraz dudağım,
Memleket memleket güldü.
Bir harman yeri sanki yüreğim,
Ki ağladı memleket memleket…
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:57 AM
Metropollerde Kopyalanır Kankardeş Aşklar
1/:
Yani dağlar ey! ...
En gecikmiş çağlalarını bulmak gerekir mi bilmem?
Ama inadına aç kurt ve inadına zordur iklimin,
Ya da orta yaş ilkbaharlarının,
Doruklara tırmanmadaki arkasız zorlanması...
Ya metropoller öyle mi?
2/:
Yani dağlar ey! ...
Eğilin ve geçit verin akışkan şiir seline,
Eteklere dolanmanın akılsız arzusundayız şimdi.
Büründüğünde baranisini,
Sahte yalnızlıklar çiment çadırlarda,
Ve de buz parmaklı bir varoşlunun işaretine kanıp,
Yani karanlık çarşafını gecenin sıyırdığı anlar vardır ya,
Dar çay bahçelerinin kaçak sevdakarlarının,
Dudaklarında bir kara yılan yemlenir.
İşte metropoller böyledir belki...
3/:
Yani dağlar ey! ...
Hapisdar hislerle o tuzlu tadın tortusunu yalarsın ya,
Ardından sürüklene sürüklene o sürüngenin,
Ve üzerinde uçuşan kelebek değil,
Ama bile bile inanırsın ya öyle olduğuna,
İntikam ebabillerinin son ekibidir oysa,
Bize ait pasaja tarih düşen ebcetkar.
Ya koyaklar öyle mi?
4/:
Yani dağlar ey! ...
Üveyiklerin akrabası olmak palaza yüktür,
Büyüktür münzevi sevdalar,
Metropollerde konuşlanan kardeş aşklardan.
O yüzden denk değildir gece geceye,
Ve her hecede o yüzden ağıtlı bozlaklar çapalanır.
Ya yamaçlar böyle mi?
5/:
Yani dağlar ey! ...
Kapaklanır dizlerinin üstünde kent,
Bulvarlar sizi çağırır:
Yetişin imdada dağlar ey! ...
Ya doruklar öyle mi?
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:57 AM
Mevlana Can Güzellemesi
MEVLANA CAN GÜZELLEMESİ
Gel ey Mevlana!
Çıkagel bin yıl evvelinden,
Elinden aşk iksiri içme muradındayız,
Ol zemanda kopkoygun bir tünelde koyu karanlıktayız.
Evvel zaman içinde de biliriz ki,
Yüce Yaratana sınırsız bir aşksın sen,
Ben, o ve biz ve hepimiz
Neden o sınırsızlığa aşk ile dahil olmayalım ki...
Lebbaleb dolu derler yüreğin insani sevgi ile,
Ve sen en engin hoşgörüsün düşmanlar arasında bile,
Bilir herkes seni ayan beyan, nerede olursan ol bilinirsin,
Kıtaları birbirine kenetleyen yediveren sevgi çemberisin,
Bir sarmaşık gibi dolanırsın çorak gönüllere,
Ak güllere inat açarsın susuz hayatımıza,
Bir yanımıza ney-i meşk, diğer yanımıza sıvanan aşksın...
***
Gel ya hazreti Mevlana!
İnsana olan sevgin ve engin hoşgörünle gel,
Bahattin Veled’! inle ve Tebrizli Şems’inle gel...
Aşk ve barış dersi vermektesin tüm uluslara hâlâ.
Biz de biliriz ki ya Hazreti Mevlana,
'Yaratılmışların en şereflisidir insan.'
Bunun bilincinde olman örnektir önümüzde.
Gönlümüzde sen, dilimizde sensin beyit beyit,
Eyit ki insanlığı Mesnevi okulunda ruhlar yücelsin,
Kamil insanlar meclisinin yıldızlı kutbu sensin.
Her an senin uçsuz bucaksız gönlünde,
Bir harlı ateş yanmakta bin yıldan beri,
Şefkatle kucaklamaktasın kutlu düşüncen ile,
Güneşin doğduğu yeri,
Bak, hasretle sana uzanıyor insanlığın çorak elleri...
Yaratılmışları yaratandan ötürü hoş görüp,
Uzak inançların arasında bile saygı ağları örensin.
Yani bu günümüzde de ortak hazinemiz sensin,
Saygı ile “Efendimiz,” deyişimiz bundandır sana...
***
Gel ya hazreti Mevlana!
Kırk el yabana bile, “Kim olursan ol? ” dersin ya,
Ve ayrışmışları koşulsuz birlik olmaya çağırırsın ya,
Sözün altın mühürler gibi vurulur zamanımıza,
Çakılır ya da gümüş çiviler gibi felsefen oynak dünyaya...
Babadır bize kalbindeki engin hoşgörü ve insan sevgisi,
Ve yüzüne yansıyan alçak gönüllü hâl,
Aydınlığın karşısında dilimiz lal, gözümüz lal...
Eski hâl muhâl Mevlana artık eski hâl muhâl,
Şimdi her zamankinden daha çok muhtacız sana,
Hadi yirmi dört ayarlık safına bizleri de al
Susuzuz, pınarından içmek ister ağzımız kana kana...
***
Gel ey hazreti Mevlana!
Tanığız biz bin yıldan beri ve şahittir tarih ki,
Her devirde izine basa basa takip edenler seni,
Nurunla yıkanırlar ömür boyu sevdanın ırmağında,
Yanında taşıdılar sevgine aç gönüller Mesnevi’yi,
Ta içten, “İşte biz de geldik ya Mevlana! ” deyi deyi....
Yüz binlerce ham gönlün kutlu alazlarda pişmesine,
On binlerce gümrah fidanın has bahçelerinde yetişmesine,
Çiğlerin, kamil tandırlarda göyünmesine vesile olansın sen,
Ne olur etinle ve kemiğinle yeniden gelsen,
Gelemesen de ebediyen dillerdesen, gönüllerdesen...
Çağrınsa uğul uğul bir kervan yürüyüşüyle kulaklarımızda,
Ve doğuda ve batıda yankı yapmakta hâlâ,
Belh’ten Isfahan’a, oradan Karaman’a ve Konya’ya,
Küheylan taylara binip oralardan zamanımıza...
***
Gel ey hazreti Mevlana!
Sen ki tüm insanlığa tek açıdan saf ve duru bakansın,
Akansın bir sevgi Kızılırmak’ı olup ilkbaharlarda,
Ruhu merkezine gürül gürül boş gönüllerin,
Ellerin bir baba şefkatiyle sararmış saçlarımızda,
Yani konu biz küçükler olunca,
Beyitler arasında övütkâr öykü dereleri olup akansın,
Bırak yansın kutlu ocağında bizim de çiğ hâllerimiz,
Veballerimiz dönmeyen atlara binip uzaklaşsın bizden.
Nameler alsın hasretlerimiz Konyalı dedemizden.
Biliriz bize benzer çocuksu saflık yansır dizelerine,
Ve bin yıllık ahenk sıvanır bilge beyitlerine,
Birer deniz feneri olur satır aralarındaki ışık,
Dilimiz kubaşık olmasa da seninle gönlümüz kubaşık.
İşte bundandır yüzümüzün nisan ayına benzemesi,
Göz bebeklerimizin çiğdemlerle bezenmesi,
Yazgımızın gereği olarak savrulsak da engin zamana,
Pervane olup düşeriz biz de ışığına yana yana...
***
Gel ya hazreti Mevlana!
Bu vatana armağan bir simurg kuşuydun sen,
Ve serin Horasan rüzgarı alazlı ağustoslarda esen...
Ah ne kadar da şefkatliydin minicik yüreklere,
Ne de tatlı şakalaşırdın oyun alanlarında bizlerle,
Gezerdi bebeler, tay misali binip sırtına,
Hatta saklambaç oynardın yol kıyılarında arkadaşçasına...
Yine gelsene ey gönüller sultanı Mevlana!
Şimdi daha da muhtaç sana bu dünya,
Gel yine gel, haydi gel! Nerede olursan ol,
Büyükler gibi özlemle bekliyoruz biz çocuklar da seni,
Bomboş yüreklerimize ılık bir sevda gibi dol,
Meram bağlarından esen saba yeli misali...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:58 AM
Milat Arar Yüreğim
1/:
Serçe kuşu misali milat ararım yüreğime,
İsterim ki bir İsa doğsun.
Ondan evvelim vurgun yemiş bahçeyse,
Sonrası lalezar olsun.
Bıldırcınlar konsun dallarıma,
Havariler İncil’den bablar okusun...
2/:
Kuşlar konarsa saçağına şiirin,
Serçe kuşu misali milat ararım yüreğime,
Uyumak gelir mi ki sabaha dar düşmüş,
Gözüne güller üşüşmüş adama eskinin bittiği yerde.
Ondan evveli vurgun yemiş bahçeyse,
Sonrası lalezar olur.
3/:
Şimdi rüyalarda bile telve arar falcılar,
Rüzgarların yüreğinde dolaşan kan renksizdir
Unutulduysa yıldızlar tarihi göklerin muhafızınca
Çekerek Suyu kenarında belki de sensiz çimer maşukun
Zaten hayat nedir ki, miladın iki yüzü
Ehli kamil bir bilge bizi aldatıp güneşi çavdırırsa kendinden yana
Sen yine de koynunda iki turunç bulundur,
Ey portakal seven bahçevan.
Ambarcılar başı saklar mısın o son mersiyeyi,
Zamanın sıfır olduğu sanal takvimde.
Çok şey mi istiyoruz acaba barışa dair diye,
Sorduğumuz sorunun yanıtı çarpılır yüzümüze...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:58 AM
Mirasçın Sayılır Seven Yüreğim
1/:
İşte bütün terekem:
Bir dudağı yamuk çorba kasem,
Dibi kara kazanım ki bakırdan,
Tahta kaşık...
Ve bir yürek,
(İyi ki) Aşık...
***
İnanmasan da kız Bilure,
Acemi aşıklar da türkü çığırır:
“Ham meyveyi” bir kopartır dalından,
Tadına doyum olmaz billahi...
O ki sevmiştir seni aşkınadamı,
Her an içinde bir çağ saklanır,
Kapanır günahıyla sevabıyla ortaçağ,
Bütün karanlığıyla bir orta çağ daha açılır.
2/:
Dur ve dinle ey Billure!
“Bana ne,” denmez ki aşka,
Terkedilmiş yüreklerde görmedim tütün tüttüğünü,
Ya sen gördün mü?
Çağ açıp kapayan sevdanın fatihini...
Bil ki billur kız, kılıcını bileyleyen savaşçı,
Savaşı göze almış demektir.
3/:
İşte bütün terekem:
Bir savaşa daha hazırlanan kılıcım,
Dibi kara kazanımın kapağı ki bakırdan,
(Bunu kalkan olarak kullanacağım uğraşta.)
Tahta kaşık...
Ve bir yürek,
(İyi ki) Aşık...
***
Ayrıca bir de...
Mirasçın sayılır seven yüreğim.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:58 AM
Nehirler Çaldı Sevdalarımı
1/:
O ırmaklardır yüreğimi aşındıran törpüler,
Nehirler,
Dereler,
Sevdamın yarısını alıp,
Koca koca denizlere döktüler...
2/:
Dağlarla karşı karşıyaydım o küçük köyde,
“Karşı karşıyaydım,” dedimse,
Düşmanlık değildi bizimkisi tabii ki...
O bana bakardı efkarlandığında,
Ben de şiir yaza yaza dolanırdım eteklerine.
Babam da bana benzerdi dağların karşısında,
Dedem de tıpkı...
3/:
Ya nehirler öyle mi?
Onlar ki yüreğimi aşındıran törpüler,
Irmaklar,
Çaylar,
Dereler,
Ömrümün yarısını çalıp,
Koca koca denizlere döktüler...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:58 AM
Neredesiniz ey Gökyüzünün Elleri
1/:
Bakışmıştık,
Çayır teli kirpiklerimizin altından,
Uğrun,
Ve işveli biraz….
Yaz yeni dogurmuştu temmuz palazını.
2/:
Ben işte demiştim,
İşaret parmağımın ucuna dolayıp seni,
Yeni bir yoldu belki de önümdeki,
Yani öyleki,
Bir şarapnel parçası uçmuştu ta Çanakkale’den.
İçerimden bir yerlerden buğulanmıştı o esrik mai…
3/:
Kırk kilidim,
Kırk yerden açılmıştı,
Bir sultan kızın lokmani elleriyle.
Ve işte o anahtarlardı,
Kırk kilidimi kırk bir yerden bağlayan sana.
Ayna o aynaydı,
Ama ey Leyla,
Suret, zamanın eskiticilinde ağıt ağıda şimdi…
4/:
Alıçlar yiyerek açmıştım,
Aşk orucumu bilinmez bir lisanla,
Ve Leyli can, o akşamın damağında ılıman bir ezanla.
Acıkmış gönlümüzün son türküsüydü,
Buhar buhar dualar,
Uğrun ve işveli bulutların kaş altından göz atan.
Yakansa cümle alemi lahuti bir volkandı,
Yandı aşk ehli,
Ve pişen yüreğimdi tandırlarda bir zemheri aşkında…
5/:
Durdum,
Hulyalarımla kurduğum içrek limanda.
Özlemin kumlu kıyıcığını,
Delişmen arzumun dalgalarıyla dövdüm.
Kapı içre kapılardan okundu adım.
Paslı bir anahtarı elimde buldum burçlara karşı,
Ve kozmik bir aşka kalkan olan ellerim,
Bir avuçladı yalnız yıldızlarını gökyüzünün,
Döndü kendine,
Bir elledi arkadaki eyvahlarını.
6/:
Yandı aşk ehli suskun naralarla,
Yaz yağmurlarıyla ıslak zamanlarda bile,
Ve piştim ben de yana yana limanlara garkolarak…
Açılmıştı nihayeti önümde bir koca umman,
Çırpınan delirmiş dalgalarıydı boralardan artakalan arzularımın,
Ve dövünense,
Küskün keşkelerimin ak saçlı başı…
Deli dalgalarsa kendi türküsünde,
Göklere karşı…
7/:
El sallar siren kızları,
Yıldızları indirir bir kadırga sulara.
Zavallı bir eylülün koynundayım bu tarih kırığında,
Derin bir kraterde uyuyan sandalımsa zavallı,
Dibine delik açar korsanlar,
Karabasanlar il basar çalakılıç...
Nedendir bilemem muhayyilemdeki ürkeklik,
Nerdedir sularda çırpınan ardıç küreğim,
Ve nerde acul duygularımın derin ummanı,
Neden yüreğim karalı bir betik taşır yarına,
Soramam kimselere,
Kendime bile…
8/:
Gönüldür,
Ya güneşe yarendir,
Ya bir saray kapısında kapıkulu askeri…
Oysa şanlı limanımda yatan kadırgam,
Yol alma derdindedir,
Hep ama hep ileri…
Ve nerde acul duygularımın derin ummanı?
Neredesiniz ey gökyüzünün elleri? ...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:58 AM
Nisanın Gözünde Çiçek Açar mı?
1/:
Ateş çiçekleri neresinde açar takvimin?
Nisanın gözünde mi mesela?
Ya da karların apış arasında,
Acuze bir zemheri akşamında? ...
***
Bilen varsa söylesin Allah aşkına,
Ateş çiçekleri neresinde açar takvimin?
Nisanın ağlayan gözünde mi?
Gözyaşına her vurduğumuz kampana,
Ve yüreğimize vurduğumuz ferhat balyozu,
Hırçın bir sükuneti doğurur aşk sonrasında.
Duydum ki sevgili çığlığının lisanı,
Onulmaz bir asabiyetmiş.
Dişlediğimiz anıların kanıymış akan öykülerimizden
Ve acılı yılların koyu karanlığı inim inim...
2/:
Ateş çiçekleri neresinde açar takvimin?
Nisanın sağ gözünde mi, sol gözünde mi?
Bilen varsa söylesin Allah aşkına...
Apansız *******den arta kalan kuşların,
Çelikten olsa kanatları taşımaz ağırlığımı.
Hantal bir zamanın burcundayız ikimiz ey yüreğim.
Ufkumuza çekip de atlas yorganı,
Veya bir siyah duvarı utancımıza örsek,
Öfkeler beslesek de döşümüzdeki,
İkinci şube tabutluklarında...
İrin, kan ve leş ile... Ne yazar?
Yırtıp dinginliğini onulmaz işkencelerin,
Duru gözünü arzularız tüm hücrelerimizde,
Çok değil. Bir parçacı gülen gökyüzünün...
3/:
Bilen varsa söylesin Allah aşkına,
Ateş çiçekleri neresinde açar takvimin?
Nisanın gönül gözünde mi örneğin?
Ve metal yüzünü isterik mahkemelerin ışılatmak,
Deniz sanıp çölde kürek sallamak mı bizim işimiz?
Belki de bin yıldır kapalıdır,
Her seher sulandığımızı sandığımız bekaret pınarları.
Kabaralı ve perçinlidir Nuh nebiden beri ar.
Bu yüzden taşar asabi barajların suyu,
Sahibini sevmesse ey yüreğim,
Beynimizdeki bahçede boşa açar çiçekler.
Çünkü cehennem de ikiz kardeşidir sümbülün,
Kıvılcımlar ise öfkenin çocukları...
Ey yar yüzümdeki tarlaya,
İffetsizce saçtığın utanç,
Ateşten çiçekleridir tandır gözelerinin...
Gözümdeki ise yeni bir nisan...
4/:
Ateş çiçekleri neresinde açar takvimin?
Nisanın gözünde mi bilgeler?
Bilen varsa söylesin Allah aşkına...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:58 AM
Niye Ağlar Ayşelerin Gözleri?
1/:
Onlar ki ezeli bir bölgeden alırlar ağıtlarını.
Gözyaşları çöl sarılığındadır.
Gülüşleriyse nisan turaçlarının uçuşu sanki.
Belki unuttukları yağmur dolu yükleridir.
Belki de hatırlamak istemedikleri
Dökülmüş sitemleri vardır
O çinko tabelalı karatren istasyonlarında…
İstedikleri bir katarda onların
Bir diğer yanda istemedikleri...
***
Niye akar Ayşelerin gözünden?
Düşündünüz mü hiç niye?
Hüznü kucaklayan uzak diyar beyleri
“Oy broy.” diye diye...
***
Onlar ki…
Ezeli bir bölgeden alırlar ağıtlarını.
Saçlarına yağız ve ısırgan kokulu sevda örerler.
Bazen hicranın gayyasına dalar umarsız
Daha güneşi doğmamış şafak vakti elleri.
2/:
Onlar ki kendilerini unuturlar yanıbaşlarında.
Gurbete çığırırlar şarkılarının son ayağını.
Denkleri bağlı her zaman
Saçları ise dağınık dağ doruğu rüzgarlarında.
Bir yüzleri çimen yeşili resmederken tenlerine
Öteki parmakları kızıl kınalı
Ve burçak tarlasında sosyoloji devşirmede.
İstedikleri bir yaylada onların
Ya istemedikleri? ...
***
Niye akar Ayşelerin gözünden?
Düşündünüz mü hiç niye? ..
Öfkeyi doğuran lanetli sarayların beyleri
“Oy broy.” diye diye...
***
Onlar ki...
Kendilerini unuturlar yanıbaşlarında.
Kirpiklerine temmuz akşamları doru kırağı düşer.
Bazen benim de kısmetime doğranır apansız
Henüz akşamüstüsü batmamış o lacivert elleri.
3/:
Onlar ki süt katışık göllerinde çimerler ikindilerin.
Diz çöküp eski zaman şiirleri dinlerler.
Ne sağırdır kulakları sevdaya karşı
Ne de çocuk doğururlar eloğlu için.
Teker teker dizerler uzun ve ince parmaklarına
Hüzne bulanmış sevinçlerini koridorlarda.
Odaları iç içe açılır mor dünyalarının.
İstedikleri uzak bir varoştadır onların.
Bir başka kenar semtinde ise istemedikleri.
**
Niye akar Ayşelerin gözünden?
Hiç düşündünüz mü niye? ...
Saklı melodileri haykıran şarkıların beyleri
“Oy broy.” diye diye...
***
Onlar ki...
Süt katışık göllerinde çimerler ikindilerin.
Depremlerle sarsılır takvimin bir yerinde
Zemheride ateş keser teşne elleri.
4/:
Onlar ki...
“Onlar ki” diye şiir yazar birileri gıyaben.
Onlar ki oturup türkü yaktırırlar kendilerine.
Ne kehkeşanlara uzanır hayalleri
Düşleri sayısız tonlar içerir aralığında ömrün.
Çırpıp kanat ışıklarını güz aylarında
Bulutların salkımsaçaklarına konarlar yüreklerine binip
Söyleşirler yalnız ve sakin çoban yıldızlarıyla.
İstedikleri bu ucundadır göğün
Filan yıldızda ise istemedikleri...
***
Niye akar Ayşelerin gözünden?
Hiç düşündünüz mü niye? ...
Kırık ışıklar yayan güneşlerin beyleri...
“Oy broy.” diye diye...
***
Onlar ki...
Oturup türkülere yakarlar kendilerini.
Topuk altlarına karanlığı doğrarlar.
Yıldızlardan sihirli şarkılar derer elleri....
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:58 AM
Ok Uçları Taşıyan Harappa Kralları
1/:
Anlamı bendedir savaşları anlatan,
Sahtiyan kaplı fenomen tarihlerin.
Cengaverlik neye yarar ki Zaloğlu Rüstem olsan?
(Efendime söyleyeyim, eğer dinlerse...)
İçinde kırılmış ok uçları taşıyan Harappa kralları,
Adını topluyordu dudağına dizmek için,
Yalnızca, düzde kazanılan metalik zaferlerin.
(Doğru değil mi?)
O Harappa kralları ki,
İndüs vadisinin anlı şanlı beyleridirler.
(Ben sorarım kendime. İsterseniz siz de sorun.)
Tamam da şimdi neredeler?
2/:
Adı güzel Sümer ilinde,
Yolların kenarında dizim dizim muharipler,
Ellerinde gül taşırlar,
Ancak o güller kan kırmızıdır,
Ve bayat işkembe kokar ekşi ekşi...
Oysa,
Demlenmeye hazır çaylar bekler içilmeyi...
(Doğru değil mi?)
Ancak turaçların derdi vurulmak değil ki beklesinler,
Yolların kenarına dizilen muharipleri.
O Sümer muharipleri ki,
Mezopotam vadisinin anlı şanlı yiğitleridirler.
(Ben sorarım kendime. İsterseniz siz de sorun.)
Tamam da şimdi neredeler?
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:58 AM
Oy Gelinler
1/:
Oy gelinler… Gelinler...
Bilin ki Alişim cephede Göbi çölü hararetinde.
Etinde ince ve uzun sızılar gezinmede.
Elleri tetik düşer Alişimin, gelinler
Oysa yüreği tetikte hep sizi dinler…
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
1/a:
Aliş’imin neden kare kaşları?
Yüreciği yaredir bilir misiniz neden?
Çünkü Aliş’im dokunamaz ölüme ve soğuk çeliğe
Aliş’im uyanamaz... *******in kuştur kanadında.
Aliş’im ağlar yalnız kalanda hırsız rüzgâra karşı
Sizi nah şurasında duyumsar, yüzünüzü görmeden,
Ve duymadan türkü yakan buğulu sesinizi,
Uğruna yaktığınız türkülerinizi duyar:
“Aliş’imin kaşları kare...”dir bundan...
***
Aliş’im barut yakar vadilerde car... car!
Aliş’ime siz yoksanız cephenin gerisinde
Koca dünya daracık... Siper de kaderi kadar...
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
2/:
Oy gelinler... Gelinler...
Aliş’imin şakağı gül arpası bahçesi
Hayalinden burnu sivri keklikler uçar yiğidimin, gelinler...
Duymaz da yanında yöresinde vızıldayan mermileri,
Çiçek sokulu kulağı tetikte hep sizi dinler.
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
2/a:
Aliş’im pus ve pusu dolu Arnavut dağlarında
Demli kahve yudumlar ara sıra bakır güneş altında
Donanır dudaklarına konuşkan fişengini sabahın eşiğinde
Döşünde kan gülleri büyütür ilkbahar olmasa da.
Oturmasa da devler sular başında,
Od düşer çiğerine...
Bilir misiniz gelinler? ...
Yüreciği yaredir neden Aliş’imin?
Türkülerden... Türkülerden...
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
***
Aliş’im pıtrakla tarar bıyıklarını
Makedon tütününün en sertini içer Aliş’im
Tersi tersi kokar sevdalı üflemesi bulutların aralığına
Aliş’im hasretli bir türkü tutturur Sırpsındığında
Sizi bağlar bağlamanın teline:
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
***
Konmamışsanız Aliş’imin yıllarının saçağına,
Genç ve gümrah düğünlerde yüreğinizle,
Ve değirmi kalçalarınızla oynamamışsanız...
Aliş’im kocar daha yirmi ikisinde.
Yani Aliş’ime siz yoksanız
Dünya daracık. Kaderi kadar siper...
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
3/:
Oy gelinler... Gelinler...
Aliş’imin sırtında yağlı nefer tulumu
Kendi girer tamir için demirlerin altına
Yüreği dışardaki durakta sizi bekler.
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
3/a:
Aliş’imin neden elleri kare?
Gözleri kömür... Bahtı gibi kapkara...
Yüreği aşka vurgun ve onulmaz yara Aliş’imin.
Aliş’im afi keser Ürgüp’ün ortasında yol boyu
Huyu sevilir, kızına yar arayan analarca...
Suyuna akar koyun gözlü gelinler...
Oturur bir yanık ardıç dibine Aliş’im
Türkülü ve şehvetli geceyi dinler sabahın eşiğinde
Aliş’im ateş böceklerine göz kırpar Arnavut dağlarında
El sallar yıldızlar kadar uzaklara
Alişim Debre’de sizi bekler ve yirmi ikisinde kocar
Vefasız gelinler yoksanız onun başucunda
Dünya daracık ona. Yani kaderi kadar...
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
4/:
Oy gelinler... Gelinler...
Uğrunuza kınalanır yürekler ateş boylarında
Debreli’nin mavzerinin ucunda seker bir alaca keklik.
Zemheride kar üstünde bir damla kandır keklik
Oysa Aliş’im bir damla candır
Ama yüreği kocaman
Sımsıcak... Ve sayın ki ateşli tandır...
Aliş’imin kaşları ise karedir katran kadar...
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
4/a:
Aliş’im bileğine kabaralı sahtiyan sarar
Arar uğrunu uğursuz Ohri’de dam saçaklarında
Aliş’im şu afili dağlardadır... Ve silah çatmadadır.
Katar katar turna oynatmaktadır Alişim harp aralığında
Komitası ise gelin kaçamağında...
Aliş’imse soyunur, yalnız damlarda derdiyle yatar.
Yıllarını eker derin sükunetlere Aliş’im.
Debrede Hasan kocar... Aliş’im Ohri’de kocar.
Siz gelinler yoksanız cephede silah çatanda Aliş’im
Dünya daracık ona. Yani savaşta kaderi kadar...
“Aliş’imin kaşları kare...”dir ondan.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:58 AM
Ölüm Aşkı Ertelemektir
1/:
Vurursa son katar,
En bittim kampanasını,
İpek raylar üstünde istasyona girerken.
Aşk kuşu çırpınırsa durup dururken,
Kalbin yuvadan uçma vakti gelmiş demektir.
2/:
Uçmaktan korkan gümüş gözlü palazı,
Nasıl atarsa merhameti avucundaki anası ağaçtan,
Gereğini yapmazsa sevdanın çırpınan yürek,
Göz ve gönül yaşına bakılmadan,
Sökülür bir demir pençe ile,
Acımasızca atılır yuvasından.
Ki bu ölüm demektir.
Ölümse aşkı sonsuza kadar ertelemektir...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:59 AM
Ölüm ile Sevişmek
1/:
“En güzel çağıdır” derler elleri kınalı tarihin,
Savaş sonrasında kanlı çadırlarda,
Ölüm ile ölümüne sevişmek...
***
Savaşan bilir, (Muhakkak)
Ben bilmem...(Allah sizi inandırsın.)
2/:
Ancak bildiğim bir şey varsa:
Ey sevdakar savaşçı,
Bil ki,
Ölümüne sevişmek için,
Ölümüne savaşmak gerekmez.
Yeter harman yerinde yürekle halaya durmak...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:59 AM
Ölümdür Olgunluğun Ödülü
1/a:
Gelince o gün...
Gelin duruşlu dağlar
Gelince yürüyecek... Bulutlar dürülecek.
Beyaza düşecek sakalım.
Döşüme ektiğim kurşunlar üşüyecek.
1/b:
Gelince o gün...
Delecek karı beynimin gülü
Zira ölümdür olgunluğun ödülü…
1/c:
Gelince o gün...
Gelinler gebe kalacak erkenden
Tezcanlı ve son yolcularına.
Deve dikenlerinin çorak diyarına
Sürülecek yapış yapış bulutlar.
Kızlar bürünecek kınasız endişelerini
Beyaza düşecek sakalım.
Beynime aç yıldızlar üşüşecek.
1/c:
Gelince o gün...
Yaracak bedenimi beynimin gülü
Çünkü ölümdür olgunluğun ödülü…
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:59 AM
Parantez Mahkumuydu Hasan
– Hasan Demir kardeşime –
1/:
Bir parantez içinde ruhum.
Ben bu idim... Ben buyum…
Geçmişten kalan lifli hatıralar buruk…
Savurdum yılların yandaşında kalbimi.
Bir karlı Kastamonu ormanı tiryakiliğinde,
Ellemiştim zamanı yorgun elimle.
Kan fideliği verimli dudaklarım
Ve cana damlayan titrek ve zavallı bir mum.
Kan kokan dallarıma mahkumum.
Bir parantez içinde ruhum hapiste
Arkam akşam... Önüm sıra sekiyor gölgem.
Uzak rüzgârların hızıyla akan
Anılarım yitiriyor daracık hafızasını.
Yerinde sade, tek damlacık kan
Haykırıyor ardımdan derin bir ağız:
Hasan... Hasan... Can Hasan! ...
2/:
Sensiz girişim geceye.
Say ki cephede bozgun.
Kılıcım kırık uzak bir Dandanakan’da.
Kargıların ucunda bir damlacık can
Ağlıyor keskin kenarlı vefakar bir kayalık:
Hasan... Can Hasan! ..
2a/:
Yanıyor keyfim... Kaçıyor uykum son menziline.
Saçlarım ılık ılık özgürlük üfürüyor enseme.
Bir parantez içinde ankebut ruhum.
Sen yan gayri ey kalbim kendi mahpusuna yan
Hasan... Hasan... Can Hasan! ...
3/:
Bir parantez içinde kelebek ruhum...
Cereyanlar tarifeli... Pınarlar nöbetleşe akıyor.
Bereketli zamanımı çalan hırsızlar
Cephelere dökülen feryadıma bakıyor.
Canım Hasaniye’m ağlıyor ayakucumda
Gözleri umman içre inci tarlası gibi…
Topraksa nisanın kıblesini soyunup
Azgın ateşler doğruyor damarlarımda.
Kargım kırık temreninin dudak kenarından...
Hayal meyal bir Dandanakan’da
Tutsak oluyor aşka
Dağlara üzengilik gibi bakan
Yasa durmuş karanlıkta bir çift güvercin.
Ağlıyor hırçın hırçın hıçkırarak:
Hasan... Hasan Can Hasan! ...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:59 AM
Paslı Gaddareler Burulur Adalelerde
1/:
Kanat çırpışını duymak için,
O kardeş ve dost İsrafil'in,
Peygamber nefesini solumak gerek Uhudlarda...
Hüdhüdlere binmek,
Diyar-ı Süleymanlarda...
***
Ve avuçlarında bir kor parçası ile beklemek,
Yorgun beyinlerde pek etki yapmazmış,
O yüzden mi dersin rıdvan ile samimiyetsizliği,
Ya da albızlarla ıslak düşlere yuvarlanması,
Güllerin renk arasında dolanan morötesinin...
2/:
Sur üfürüşünü duymak için,
O kardeş ve dost İsrafil'in,
Peygamber nefesini solumak gerek Babillerde...
Mavi zırhlar bürünmek,
Diyar-ı Davutlarda...
***
Kahkahalar uçuruyorsa menzilsiz ibibik kanadında,
Eğer amaçsız vuruşmalarda yaralanan muharipler,
Biliriz ki yürekdaşım ve ben,
Uçmağlara uçmak vakti doğmak üzredir ufuklardan.
Sıyrıl ey kükürdün sarı safrası şiirim gözünden,
Her sözümün gümrah ayağına bir pınar kurmak isterim,
Çünkü yarım sevdaların yavukluları,
Ölümcül nöbet başında bir Sezer-i glad olurlar,
Ve utangaç zamanları katletme telaşındadırlar.
3/:
Vahyi fısıltısını duymak için,
O kardeş ve dost İsrafil'in,
Peygamber nefesini solumak gerek Sinalarda...
Develerle göç etmek,
Diyar-ı Salihlerde...
***
Paslı bir gaddare dişini geçirmişse adalelere,
Dokulara uzun ve huzurlu bir uyku düşer,
Şaşkın bir yol uzanır mordan bir istasyon ötesine,
Terkisine rengarenk bir kuyruk taksa da uçurtmalar,
Dercolur on iki ayın bütün tonları,
Güneşin bir tek beyaz ziyasına uğrunca...
4/:
Kanat çırpışını duymak için,
O kardeş ve dost İsrafil'in,
Peygamber nefesini solumak gerek Mısırlarda...
Asalara abanmak,
Diyar-ı Musalarda...
***
Sırtımızı yasladığımız bodur ağaçlar,
Bir yol bulur gördüğümüz rüyalardan,
Ya da kadim buutlu dudaklardan dinlediğimiz masallardan,
Bir kaçak yolu bulur hudut boylarında,
El verir gökyüzüne...
Bize ise acılar kıvrımında ağaç gibi olmak kalır,
Sevdanın kökleri nisanda ağ kurar yürek tarlalarına,
Kara bir kabir oyulur yerlere ancak.
Bir hörgüçlü sel alır muhayyilemizi ölüm döşeğimizde,
Ölümü biz,
Döşeğimizi el alır...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:59 AM
Paslı Kılıçlarla Vurulurdu Aşk
1/:
Ve biz dokunmuşluğumuzu yitirdik...
Zaman arkasını gösteren bir ayna gibi balkırdı a yar!
İpek pamukluğunda bir eldi saçlarımızdaki,
Isfahan pazarlarının yumuşak esintilerine vurgunduk,
Bıçkın duyguları büründüğümüzde olurdu ne olursa,
En gecikmiş güneşler üstümüze doğardı,
Erken nisan çağlalarını yüreğimizdeki bahçeden yolardı haylaz eller,
Ulu ortaya düşerdi sakınılması gereken sırlar çarşafa,
Paslı kılıçlarla vurulurdu ihanetin başları...
***
Zaman arkasını gösteren bir ayna gibi balkırdı a yar!
Yaşlı ilkbaharların çiçekleri boyun burarlardı takvimin yol boylarında,
Bıçkın duyguları büründüğümüzde olurdu ne olursa,
Karanlıkların dibinden çıka gelirdi ışık,
Siyah çarşafını güneşin önüne gererdik gecenin,
Dudaklarımızda her daim tuzlu türküler koşuşurdu,
Ve o tuzlu tadın söz aralarında aranırdık birbirimizin adını,
Ya lel, ya lel...
2/:
Ve biz dokunmuşluğumuzu yitirdik..
Zaman arkasını gösteren bir ayna gibi balkırdı a yar!
Dam başlarında üzerimizde uçuşan keklikler,
Divitler bırakırlardı cönklerin sayfa aralarına.
Misafir üveyiklerin gagaları her daim kırmızı kırmızı açılırdı,
Paslı kılıçlarla vurulurdu ihanetin başları...
***
Zaman arkasını gösteren bir ayna gibi balkırdı a yar!
Karanlık zamanların kanat çırpışı kaçışırdı patikalarda,
Ve avuçlarımızda düne dair bir pıhtı saklardık,
Bıçkın duyguları büründüğümüzde olurdu ne olursa,
Ya lel, ya lel...
Ve bir kor parçası taşırdık yüreğimizde yarın için,
Yorgun beynimizde ise hep döş üzerinde şekerleme arzusu,
Kahkahalar uçardı kırk gün kır gece şah düğünlerinde,
Paslı kılıçlarla vurulurdu ihanetin başları...
Zaman hala arkasını gösteren bir ayna gibi balkıyor a yar!
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 09:59 AM
Ruh da Göçer Bir Fesleğen Otuna
1/:
Canlar ay!
İlerleyin arkalara doğru bi zahmet!
Yer açılsın yeni gelen enaniyet ehline...
Galiba kinden yana evriliyor yüreğim
Ellerim seğiriyor...
***
Tenimden dildiğim kemerim şah-ı maran kesiliyor yılan vilayetinde,
Ve ekvator misali sarıyor cihanı kırkbayırımda beslenen kobra,
Kat kat inşa ediliyor içimde küçük dağların kibiri,
Hatta komprador kafirin biri:
“Emrin olur sahip,” diye soluyor ya İblis’e...
“Meğerse o da bir astroid yani dumansız ateş ehli imiş.” İnanırsan.
Yanarsan inanırsın, -ki iyi bilirim,-
Ancak mağma kazanında eridi dizginsiz kibrim...
Galiba aşktan yana evriliyor yüreğim...
2/:
Canlar ay!
İlerleyin arkalara doğru bi zahmet!
Yer açılsın yeni gelen mağma ehline...
***
Galiba aşktan yana evriliyor yüreğim ay canlar...
Bu nedenle aynalara inanıyor,
Ve kendi avucuma düşüyorum bu daracık şiiristanda.
Bir anda bileyleniyor sevdaya aç gaddaremin kenarı,
Ve ins-ü cinne dair her kör ağız lügatın çevriminde,
Astro ufku saran safran ve kör inat kesiliyor bin pare.
Sessiz bir rüzgar, dehrinin birinin civarında dolaşıyor,
Sonra mahmuzlayıp aliminyum kısrağını cebabir bir hırs ile,
Bata çıka gidiyor ins ve cinistan dolaylarına doğru.
Ellerim kendi dizginimi kavrıyor nihayeti,
Galiba aşktan yana evriliyor yüreğim...
2/:
Canlar ay!
İlerleyin arkalara doğru bi zahmet!
Yer açılsın yeni gelen dukhansız od ehline...
***
Galiba aşktan yana evriliyor yüreğim...
Yapayalnız akıyorum ateş ırmaklarının yatağında,
Bir yanımda azık diye aldığım Harname’si şairin,
Arkamda tek başına gölgem sürüklenmede...
Cengiz’in birinin ise yok ins’i cinni taktığı,
İskender’in Everest meverest bildiği nanay bu gece.
Himalayaların başında bir yeti yürüyor çünkü zamana işeyerek,
Karşı yamaçlardaki tapınaklarda yanan mumlar pişman olup sönüyor.
Son Dalay Lama’nın ruhu göçüyor bir fesleğen otuna.
Kendi nefesini yemiş gibi boğuluyor volkanlarda o yoksul yeti.
Ellerim kendi çenesini bağlıyor dağ pürçeğiyle,
Galiba aşktan yana evriliyor yüreğim...
3/:
Canlar ay!
İlerleyin arkalara doğru bi zahmet!
Yer açılsın yeni gelen mağma ehline...
***
Dedim ya galiba aşktan yana evriliyor yüreğim...
Dehrinin biri yine ipiri doğruluyor atının gidonunda,
Mekanik bir kıpırdanışla geriye dönüyor filizlenen taze aşk.
Yıldızlar kayar gibi ilerliyorlar zulmün kızıl burcunda,
Ve nirvananın rahmine giriyor yakaza halinde Dalay.
O da yeniden içiyor on yıl evvel bıraktığı tütünü.
Ben de yazmaya duruyorum tarihini ot ve od’un,
Ve özü yalan dolan olan kendi şiirimi Vedalara bakarak.
Ve karşılıksız aşkı ve karşılıklı yaşamı tekrardan yaşayarak.
Gözlerim onaylıyor eşiğinde durduğum od vilayetini,
Galiba aşktan yana evriliyor yüreğim...
4/:
Canlar ay!
İlerleyin arkalara doğru bi zahmet!
Yer açılsın yeni gelen kevser ehline...
***
Kesinlikle aşktan yana evriliyor yüreğim...
İstanbul’un ortasındaki ahşap bir mozole giriyor şiirimin koynuna
Tekrar uzanıyor Kommenosoğlu Kostantin surun dibindeki oyuğa.
Dehrinin biri’nin gözleri bin bir kez kapanıyor.
Yorgun ki zahir...
At, ışın, kuant ve ins-ü cin mola veriyor şira yıldızında.
Bu uzayın dışında gelişiyor belki de herbirşey.
Ben ve diğer insanlar donmuş gibi takip ediyoruz kaderimizi
Ve Azazil’in biri ile kral Gassani’nin hareketlerini,
Kimse anlayamıyor işin ve ışığın sırrını.
Ben anlıyor gibiyim,
Çünkü mağma mağma kokuyor tenimin her mikronu,
Şiirin sonu mutlu bitiyor aşkım için,
Mavinin suretine açılıyor ellerim,
Evet, aşktan yana evriliyor yüreğim...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:00 AM
Saçları Alev Alan Sevdiğim
1/:
Ne dışarda ben’im,
Ne içerimdeyim…
Emeğim cereyanlı tünellerin amaçsız ateşi gibi.
Bir gün emredenim, devrisi gün köleyim.
***
Terleme özlemimin üstüne,
Umudumu gece gündüz oyan dev.
Ya azat et sığırcıklar yurdunda,
Ya da ısmarla beni uzak pazarcılara.
Çıkıp geleyim beklenmedik bir zaman arefesinde,
Aslı nesli bilinmedik bir mavi masaldan...
Yedeğimde bengitay,
Ve kucağımda saçları alev alan sevdiğim.
Vay ki vay! ...
2/:
Ne dışardayım ben,
Ne içerimdeyim…
Dört yanım cümle kapısı ki ardıç bakışlı.
***
Akşam gazeteleri öldüğümü yazıyor,
Oysa inadına yaşıyorum bak işte.
Yedeğimde bengitay,
Ama kucağımda saçları alev alan sevdiğim.
Ne diyeyim öldüğüme,
Varlığıma ne deyim?
Yani vay ki vay! ...
3/:
Ne dışarda ben’im
Ne içerimdeyim…
Kurşun yemişim ironik diyarlarda,
Direnmiş kanıma dayanıp,
Hudutlarda birer birer düşenim...
***
Al çiçekli basma örtük bazen göğsüme,
Bazen deryada yağmurlar sağrısında doludizginim.
Kimi zaman koşan ayaklarıma keçe bağlayıp,
Mezarlar arasından en son geçenim.
Yedeğimde bengitay,
Ama kucağımda saçları alev alan sevdiğim.
Ne diyeyim öldüğüme,
Varlığıma ne deyim?
Yani vay ki vay! ...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:00 AM
Saçlarıyla Aşka Bağlı Temrine
1/:
Nerede bulursak sabahı biliriz ki,
Tanrı umudunu kesmemiş bizden ve aşkımızdan,
Ey saçlarıyla aşka bağlı herhangi bir Temrine...
Yarın da bize dair bir şerh düşer sahih tarihler.
Umut et ve sabırla bekle!
***
Bedeni küçücük bir kocamanlıktır,
Aşklar, göreceliliklerin farazi diyarında.
Dedik ya deli kız:
“Yarın da bize dair bir şerh düşer tarihler.”
Öbürsü gün belki de bir hayali semenderin sevdası...
Ve bir tike hüzündür kalbe açılan portmakapı,
Beyninde semaha durduğu bir yeri vardır herkesin,
Ki az ötesinde Yunus diye bir adam,
Ateşten harman savurur.
Eldeki yaba bin batmansa var say tınazı...
1/:
Nerede bulursak sabah yıldızını biliniz ki,
Tanrı umudunu kesmemiş sizden ve aşkınızdan,
Ey saçlarıyla aşka bağlı her kalbi mekan tutan Temrine...
Yarın da size dair bir şerh düşer sahih tarihler.
Umut et ve sabırla bekle!
***
Zonklar ya bir fay kırığında,
Mağmalar beyinin son ifrazatı midesinin,
Aşık adamın tüm kanı yüz kalibredir işte o anda.
Ve şakaklarında “şıkırdım” oynamaya dalar.
Sevda savaşçısının işi savaşmak değildir ama,
Savaşçıya sevdası savaş sayılır.
Her sevda savaşının sonunda,
Yanan gayyanın dibi kalın bir is bağlar,
Dızmanlar ağlar kapanan gözlerini ovuşturarak.
Cehennemden kalbimize inse de ayrılığın tortusu.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:00 AM
Sarışın Bozlaklara Mavi Bozlak
1/:
Yüreğim hüzün çalıyor bu akşam,
Bağlamaların nutku onun için bağlandı,
Tutunup yelesine sarışın bozlakların,
Ve Muharremertaş’ın terkisine,
Gurbet gurbet ağlandı...
Ağlandı Muharrem’im ağlandı he-hey!
***
Deyin ulan göbeller!
Kim yaktı Çamlığın başında tüten tütünü?
Duran’ımı kim vurdu harman yerinde?
Yakanın yüreğini ellemez miyim Çamlığını Yozgat’ın..
Duran’ımı vuranın ulan göbeller,
Anasını avradını bellemez miyim?
2/:
Yüreğim sarma samanlık,
Okyanuslar bir katre yangınıma,
Irmaklar asil mavi ve kılcal...
Dağlar çömeldi iki yanıma,
Tutunup yelesine sarışın bozlakların,
Ve vurulup Muharremertaş’ın tezenesine,
Bulutlarla hoyrat hoyrat ağlandı...
Ağlandı Muharrem’im ağlandı he-hey!
***
Susmayın ulan göbeller!
Kimin için Yozgat’ı sel aldı?
Sorgun’u duman? ...
Ziya’yı kim vurdu kuşlar gibi dönerken,
Demirkıratının üstünde? ...
Sele verenin yüreğini ellemez miyim Yozgat’ı..
Ziya’yıı vuranın ulan göbeller,
Anasını avradını bellemez miyim?
Oturup Muharrem’imin mızrabının dibine,
Bu gece, tan atana dek,
Dinlemez miyim?
Ulan göbeller inlemez miyim? ...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:00 AM
Satılmış’ı Sattılar
1/:
Sitemlerle öpüştü kumları sahillerin
Bulutlar cahil ve korkak bir eda ile gülümsedi.
Simli yorganının kıyısından utangaç
Şehir, esrik denizlerdeki çürük teknede sarhoş
Gaflet dokuyordu varoşların tezgahı
Yarım tiner kokuyordu damarım benim ise...
***
Öte yanı kandı…
Satılmış’ı sattılar en arka çıkmazda.
Adım adım karardı arka sokaklar,
Beyoğlu yandı,
Acıyla nikahlandı yüksek kaldırım...
2/:
Uhu’landı sıkıca hayat ölüme
Lime lime ayrıldı mimarisi kaderin
Tuzlu telveyi döktüler dudaklarına onun
Ve erdemi içen kansız yolların taşlı aralığına.
******* çatılmış kaşlarıyla düşüyordu ardına
Gündüzün kovaladığı gri hüzünlerin.
Sindi çıplak yarasa gibi geceye yüksek kaldırım
Neonların gamalı nabzı hopladı
Kent neşelendi, çok mutlu sandı evlatlarını
Ama aldandı…
Satılmış’ı sattılar Dolapdere’de,
Karaköy yandı,
Ölümle sevişti Pera’nın vandalları...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:00 AM
Seldir Dağların Aşk Ağlaması
1/:
Yaylaları yaran seldir ki su,
O da yamaçları dağlı dağların ağlamasıdır.
***
Ha su, ha türkü...
Benliği çalan obruklar çıkıverecekler hunharca yola,
Bileği bükülecek yürek ehlinin.
Ve ehli türkünün kınası solacak nakaratlarda.
Biliniz ki biz,
İsteriz bitsin bir an evvel suların şiddet türküsü,
Saçları uzasın yaylaoğullarının zaman içinde bin yıl,
Ve koy versin saçlarını Keloğlan masallarda...
(Ey Leyli!
Seni vurmaz mı sandın mecnun namluları türkülerin,
Suları yaktın türkülerde ama kendinde yandın.)
2/:
Yaylaları yaran seldir ki su,
O da yamaçları dağlı dağların ağlamasıdır.
***
Ha su, ha aşk...
Kim ki sevdanın deli seline gem vurma azmindedir,
Kınalı bir uğur böceği gibi naif sevmelidir,
Gelinlerin doruklarını süsleyen süsenleri ve yoncayı,
Sevdalı bir türküye ayak vermelidir kanının kök hücresinden..
***
Ey Leyli!
Köy pazarlarının meşe tezgahlarında yaşandı en sanal aşklar,
Saman dalgalı Kerem kitapları,
Veya aşık Garip risaleleriydi masalcı başları.
Uğruna ölümü göze alamadığı için lanetlenmişti Mihrimah,
Yanık türküler imbiği Sürmelibey cenahından,
Aşk ve acı ve kenger süzüldü taliplerin bulutlu yüreklerinden.
(Ey Leyli!
Seni vurmaz mı sandın mecnun namluları türkülerin,
Suları yaktın kitabi aşklarda ama kendin de yandın.)
3/:
Yaylaları yaran seldir ki su,
O da yamaçları dağlı dağların ağlamasıdır.
***
Ha su, ha masal...
Sevda bir masaldır ki biteviye anlatılan Kaf dağlarında,
Aslında sonunu anlatamaz hiç bir kelime bin bir gecenin,
Bu yüzden uzar da uzar Bağdat minareleri...
Yani Babil’in lanetli kuleleri ağar gider kutsal kitapların döşünde.
Çünkü bu bir silahtır avcıların doyumsuz anlatımlarında,
Ve çünkü onlar çöl karasevdalısının peşinden koşarlar bin yıllardır.
Ancak her seferinde kendilerini vururlar kanlı kervanların.
(Ey Leyli!
Seni vurmaz mı sandın mecnun namluları türkülerin,
Suları yaktın masallarda ama kendin de yandın.)
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:00 AM
01 Seni Severim Bilirsin Namıkkemal
1/:
Seni severim bilirsin Namıkkemal...
Cedidciler şahısın bit pazarında.
Hatta sırtımdaki ikinci el sako da senin tezgahından sayılır,
Türküler diyemesek de zatının ayarında,
Bizde de vatan iman sayılır...
***
Seni severim bilirsin Namıkkemal...
Uzaklardan alınır kokusu “kepir” toprağın,
Hudutlardan uzanan acıkmışlığın döşü kızarır.
Sevsek de senin gibi sevmesek de,
Pınarların başucunda kız yanağı okşamak,
Kuruyan dudakları ıslatmak gibidir çölde...
2/:
Seni severim bilirsin Namıkkemal...
Bu ummanlar ki denizciyi sarar yar kolu gibi,
Kurutmazsa dağları sulayan bulutlar saçlarını,
Susamışlığımız derbent kapılarında nara yanmazsa,
Bırak haykırayım be ağam:
“Verin bana ve Namığıma Silistreli kızın aşkını...”
3/:
Seni severim bilirsin Namıkkemal...
Bana da bir parça toprak gerekir bakarsın,
Bir bardak su ya da mesela Meriç’in kıyısından,
Şimdi oralarda nöbeti tutmak kime kalır bilinmez,
Ama şiir bu öyle bir kabarır ki hırsından...
4/:
Seni severim bilirsin Namıkkemal...
Ve şiir ilinin aklı çelinir seni andıkça,
Süngü süngü yarılır Silistre’de dizelerin arası,
Gülün döşüne de düşer kırmızı,
Hüzne saldıran sevdanın ayak izleri gibi...
5/:
Seni severim bilirsin Namıkkemal...
Her daim sivrilen bir kayanın dibinde yatar adın,
Temreni yassılan bir mızraktan kan damlar,
Döner Geibolu varoşlarında aşka dair ne varsa,
Koşar delidolu ve ayaklarına kapanır...
6/:
Seni severim bilirsin Namıkkemal...
Zülüf uçları kıvrılan kızları ben de severim sencileyin,
Kuş sütü ise emdiğim her kelimeden sağılır; gümrah,
Sevda tadında şafaklar anar adımızı
Ah çeker karşı yakanın mor saçlı kızı...
7/:
Seni severim bilirsin Namıkkemal...
Beyit katarları geçer toprağının üstünden hala,
Dudak aramızda Silistre kaymağının tadı uçalı çok oldu,
Ama yine de pul pul dökülür Saros’a yıldız ışığı,
Yedi veren gülleri boy atar yattığın yerden...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:00 AM
01 Sevdakâr Randevu
1/:
Zamanım dar dağlar elleşmeyin...
Acele işim...
***
Randevum sevdam ile bu anın eşiğinde
Onun için saçlarım arpa tarlası
Ve ellerim terazi burcunda sabırsız yonca
Bilirim yüreğimdeki kardelenler zamansız
Ondandır işte derdimin ortağı dağlar
Gözlerimle... Gülüşüm... Ölümümde...
***
Ondandır işte kankardeşim dağlarım...
Oturup yolbaşlarına bu dem ben
Düğünümde halay halay ağlarım
Acele işim... Randevum sevdakâr
Ben sevdakârım…
2/:
Elleşmeyin zamanım dar dağlar,
Yol verin yorgun küheylanıma.
Kılıç kırığı taş yonganızla.
Toynağımı yontmayın...
***
Sen ferman dinlemez, yol kesen bulut.
Ve bilirim zirveleriniz kaçak yuvası
Yol verin boynu bükük şiirlerime artık
Gelin heceleri ağlatmayın ortalık yerde
Basın bağrınıza... Kvramlardan oyduğum taşı
Güneşimle yaldızlansın otlukbeliniz
Uçurun kuşumu uzaklara ıssız seherde
Yüreğime divit misali bansın
Bansın ter ve çorak kokan elleriniz..
***
Zamanım dar dağlar
Bekletmeyin ağlarım
Acele işim...Randevum sevdakâr,
Ben sevdakârım…
3/:
Zamanım dar dağlar... Çekilin!
Bilir misiniz dar zamanları?
Nedir iki elin kana kesmesi? ...
Aldanmayın gözlerimden yağan karlara
Tesellimin kaynağıdır yaylaların ağıtları
Ve derunî tandırlarımdan göz kırpan ateş
Temmuza tutsak olan kışlara hayıflanmayın
Zaman içre aslanlar da alışır sıcak sulara
Bir banar... Bir diker gözünü zirvenize eş
Ola ki uzanırsa bakırdan döğdürdüğümüz pençelerimiz
Kış artığı ve savaş bozgunu rüzgarlara
Ve martta kardelen sevdalara
Ve darlara yağlı urgan olan yelelerimiz...
Onun için yüreğimiz yangın harmanı
Gözlerimiz ağlamaklı ak bulut.
O ki son umuttur yüreğimizin alt yanı
Dokunmayın omzumuza şimdi ağlarım
Acele işim...Randevum sevdakâr,
Ben sevdakârım…
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:00 AM
Sevdalanır Nötradamın Biri de
1/:
Nötradam kanayan yarayı ne bilir?
Aşkadamının yediği hançer ise eş’ara güldür,
Bir siklamen anı kalır temdit edilmedik.
Uzar zaman,
Mekan süner...
Ben sönerim ışığın eşiğinde,
Aşk bir skatiftir ki anında kurutur beni,
Gölgesini yüreğime düşürür,
Güneşle arama giren bir sevgili.
2/:
Nötradam kanayan yaranın acısını bilemez.
Bu yüzden acının tadından da bihaberdir aslında.
Yani rahatlamak da bir bedel ister yürekten eni konu,
Aşık olmaksa diğer adı sayılır rehavetin.
***
Ey kalbi rahatlayan adam ver bedelini.
Yani ya yaşanası bir efsane,
Veya kafiyeye yenik düşmemiş bir şiir gibi bir şey,
Bütün arzuladığımız senden hepitopu.
Artık en iyi sen de bilirsin ki,
Aşkadamının yediği hançer de eş’ara güldür.
Burnumuzsa nice vakittir özlem duyar ıtıra.
3/:
Ey kalbi rahatlayan adam,
Karanlıklar da artık korkulası yerler sayılmaz.
Arala alacakaranlığını yüreğine oturan galerilerin,
Bitir nihayeti bin yıl süren özlemini efsanenin,
Ve korkunç yalnızlığını nötradamın.
***
Her şey bir sakin ilkbaharleyin başlar,
Üzerine ağan yağmurlu buluttur,
Şakağından kayan bir ter miktarı zaman içinde iletir,
En cebbarını iki yüz yirminin bir şalter atımında.
Parmak başlarını yakar yıldırımların ateşlerde en pişeni,
Beyninden gönlüne yol çizer bir kanserli şimşek,
Yeni bir boğa doğrulur yalnız kafeslerinden Nötr galerilerin,
“Ey min el aşk” diyerek...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:00 AM
Sevdamın Azraili Dayanamam Sana Ben
1/:
Ben de sol böğründen vurgun yemiş,
Bir beg oğlu begim...
Dayanamam acıya,
Dayanamam gurbete.
Yani ey sevdamın azraili,
Artık dayanamam ben bu hasrete.
2/:
Dedim ya ilk dizede,
Vurgunum ben de bir sığırcık kuşuna metrislerde,
Karakurum çöllerinin başladığı yerdeyim,
Kıl bir kara çadır içinde,
Ve Leyla'ya sevdalıyım.
Yani düşmüşüm ki sormayın bir illete...
Yani ey sevdamın azraili,
Artık dayanamam ben bu hasrete.
3/:
Ben ki sol döşünden vurgun yemiş,
Anlı şanlı bir beg oğlu begim...
Kalahari çöllerinin bittiği en son yerdeyim,
Ve deliyim bir mecnun genişliğince.
Şimdi çağıl çağıl akan bir azgın deredir ki kulağımın ardından,
Döşümün ak ayrık otlu yaylalarına,
Yani tuzlu bir sevdanın seliyim,
Nevzamanın nazlı kızı nisan ayında,
Saçaklarımda erken doğmuş bir palaz erkete,
Yani ey sevdamın azraili,
Artık dayanamam ben bu hasrete.
4/:
Ben de sol böğründen vurgun yemiş,
Bir beg oğlu begim şahsi mülkümde...
Bilirim ki bu şiir acılarımı ifade etmez,
Ancak bilememki bura nere?
Bu sarı öfkeli çöllerin başladığı yerde...
Neden bu kadar dar hüsnü aşkı Leylü Mecnunun?
Niye kırk bin haramiler el koyar, her yeşil berekete,
Yani ey sevdamın azraili,
Artık dayanamam ben bu hasrete.
5/:
Haklıdır İlbasan bey: Çılgınım,
Umarsız çıldırmışım bu Lokmansız yabani diyarlarda,
Dedim ya vurgunum, hem de sol böğrümden,
Yani tam zavallı yüreğimden,
İlk dizeden beri hem de...
Çöllerin başladığı yerde çaresiz sevdalıyım,
Kıl bir kara çadır içindeyim deliyim,
Bilirim ki derdime hiçbir ilaç kâr etmez,
Yolculuğumun başındayım ötelerden de öte,
Yani ey sevdamın azraili,
Gayrı dayanamam ben bu hasrete.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:00 AM
Sevdamız Temyizde Khazmira
1/:
Temyiz ettim sevdamı efendiler,
Yaşamı silbaştan yaşamaya dursam ne yazar? ...
***
Manidar mahkemeler çorak dudağıma kuruldu,
Adı kara Ali veya Kahireli Davut’ muydu bilmam,
Ama esmer benizli bir kıpti mübaşirin,
Koridorlara çivi çivi çakılan Davudî avazında,
975’in… O sapsarı yazında...
Donmada yüreğim,
Donmada Khazmira ağustos ayazında...
***
Terkedilmiş yıldızları asabi vandallığımla verdim ateşe.
Kibirli bir telaşe küçümsedi düne dair ne biriktirmişsem.
Yankılandı Koridorlara çivi çivi çakılan Davudî avaz,
Ve yankılandı deprem görmüş gönlümde...
Ben de yıkıldım bir sabaha karşı.
Temyiz ettim sevdamı,
Duvarsız mahpuslara tıkıldım.
975’in… O sapsarı yazında...
Donmada yüreğim,
Donmada Khazmira ağustos ayazında...
2/:
Temyiz ettim sevdamı efendiler...
Buruldu dosyaların elinde buza kesen bıyığım.
Tüm hatıralarımın dibi delindi umman ortasında.
Bir fellah mübaşirin,
Müstehzi ve bıkkın avazında,
986’nın… O yakıcı yazında...
Donmada yüreğim,
Donmada Khazmira ağustos ayazında...
***
Aradım yaz ortasında bir martı dalına konmak için,
Niçin, neden ve neredeler halaya durdu beynimde.
Abartılı iddialara kazıldı yargıcımın ifadesi,
Ve iddia makamının ayağı yere basmayan iddiaları.
Dipsiz mezarıma indirdim cesedimi her bir celsede,
Gelse de gelmese de Khazmira.
Sıkıldım artık eyersiz atlarla yarışa katılmaktan.
Son sokağın son taşına son kez yıkıldım,
Temyiz ettim sevdamı,
Issız mahpuslara tıkıldım…
997’nin… O sapsarı yazında...
Donmada yüreğim,
Donmada Khazmira ağustos ayazında...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:01 AM
Severdi Kızları Dilaver
1/:
Dağları severdi Dilaver,
Kınalı ellerini düşlerine sürerdi,
Siper edip hayallerini,
Uzun bir zaman kederine bakardı.
Ya da dağlara türkü yakardı.
Ne zaman alnına bir gölge düşse,
Her gündönümünde,
Hani her günün ikindisinde olur ya,
Bilirdim ki ufuklar el sallamada.
Yurdunda bıraktığı nazlısı ağlamada.
2/:
Kızları severdi Dilaver...
Deli taylar gibi sürerdi on sekizin üstüne,
Ne zaman zillerini
Takınıp çıksa köçekler devranına
Salt kalçaya keserdi.
Sallardı yaşamı gibi püsküllerini,
Ya da kazandığı namı düşlerdi.
Ve Dilaver
İbrişimden yelek giyer
Lezzetli yemekler yerdi.
Saçları lüle lüle gülerdi.
Uzun uzun taranırdı sihirli bir aynanın karşısına geçip.
Ya da yitirdiği yüreğini aranırdı.
Umuttan asla umut kesmezdi,
Demir taraklarla taransa da etleri,
O teselliyi bulurdu sonunda.
An be an yaşardı hüznü ve sevdayı...
3/:
İşte böyle biriydi Dilaver,
Domuz gibi iştahlıydı,
Zamanını çoğunu dişleriyle gevelerdi.
Rahmine girerdi kalan zamanda,
Bir uzun düşüncenin.
Veledizina fikirler çelerdi aklını.
Düşerdi yurdu aklına.
Ben bir yana düşerdim.
Düşlerimiz bir başka yana.
Kimyanın en olmadık bir buğusunda,
Naylon hatıralar damıtırdı.
Sahte galerilerine göz atardı başka yaşamların.
Düşer kalırdı bazen diz üstü,
Ardından boşalan ellerine bakardı...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:01 AM
Sevişmenin En Belalı Anı
1/:
Ey kahkülü kana batmış cengaver,
Cebabir bir cengin son anında,
Cephelerde kırmızıya çalar açılan güller,
İşte o dem,
Felekle çarpışmanın en sevdalı anıdır.
Kılıç kılıca çatılır dilsiz ve bedensiz öfke,
Göğüs göğüse kenger sakızı,
Al ve çiğne...
***
Ey kahkülü tere batmış seven adam,
Sevmenin son anında,
Gönüllerde siyaha çalarsa açılan güller,
İşte o dem de sevişmenin en belalı anıdır.
Say ki,
Kılıç kılıca çatılır baldıranla bedenlenen öfke,
Göğüs göğüse kenger sakızı,
Çiğneme tükür,
Nasıl olsa o seni çiğner...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:01 AM
Sırlı Bir Yolculuktur Bizimkisi
A/:
Nereye uzar döşüne diz urduğum bu yollar?
Bu yollar hey! …
***
Tutup yakasından gri geçmişi
Neden kaldıramaz ağır bahtımı?
Damarları çatlayan kollar ne yapar?
Ve nerede kol gezer yüreğmden verulduğum turaçlar?
Kırk bin haramiler ki tutmuş çölleri.
Çekilin hey veledi zina dölleri savulun!
Gümrah vahalardan su sızmıyor dışarı yufka yerinde
Boz bulanık bir manzara usulca ve utangaç,
Yapışırken tuvaline ömrümün...
Genişlemiş aleyhine gündüzün
Koynu dolu, tehlikeli ******* ve kehkeşanlar...
Nereye uzar?
Döşüne diz urduğum bu yollar?
B/:
Neden bitmez dağların bahtına batan sancı?
Vah vah! Kemikleri sızlıyor kabrinde uyuklayan,
Sağlığında sahrayı mekan tutan mecnunlar.
Düşmanın döşeğinde unutup öz geçmişi
Ne yapar mutlu yatan Leylalar?
Çekilin hey veledi zinalar savulun!
Neden şehla bakar rüyama sızan hain yıldız?
Çökmüş kaldırımı yol vermiyor yoksul kervana,
On binleri omzunda taşıyan o hain şehirler.
Nehirler gezinirken iştahla sol yanımda
Uğursuz kavramların ürettiği çuvaldız,
“Bela artık” arkadaş zaman ile tokalaşan elimle
Tükenen dakikalar bırakırken yerine
Beni ve kara smokinli o kanperest vampiri
Nerde kaldı söyleyin sihirli yıldız?
Ve kefaletimi alan o hancı
Neden bitmez?
Soylu dağların döşüne batan sancı?
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:11 AM
Simurg Yurdunda Neler Oluyor?
1/:
Her ne olursa simurg yurdunda,
Burada da oluyordu aslına bakarsan…
***
Bir Kerem oğlan kavruluyor,
Yüreğinde oyduğu tandırın alazıyla.
Oluyordu zamanın içinde evvelden evvel,
Bir el “aman” diyerek uzanıyordu yar başında,
Harlı uçurumlara yuvarlanırken türkü yiğidi.
Ya da göz göz olmuş beynini kurcalarken Aslı kızın,
Kızıl baldırana batmış ölümcül eller,
O eller burada bizim yüreğimizi de eller…
2/:
Her ne olursa simurg yurdunda,
Burada da oluyordu aslına bakarsan…
***
Yüreğinde bir kuş gözü delik açılıyor,
Bozok dağlarını mekan bellemiş Sürmelibey’in,
Bir yarık da kayaların ustası Ferhat’ın yanağında.
Türkü yiğidininse kazanlar kuruluyor harman yerine,
Ellerine kabir toprağından kınalar yakılıyor,
O küçük kabir açılıyordu burada da,
Bizim de yanık toprak yüzlü yüreğimize aslında.
3/:
Her ne olursa simurg yurdunda,
Burada da oluyordu aslına bakarsan…
***
Tıkamak mümkün değildi saldırgan bir nisanda,
Veysel’in dudağından fışkıran bozbulanık selleri,
Kuşatıyordu aşk burcunu çit fistanlı Gülüzar kızın,
Ve hafif bir yeşillik sevdalı yürekleri her zemheri ayında,
Gözler ah ettirir görmese de dünya gözüyle,
Kalbi göz göz olmuş türkü yiğidini.
Ki o gözler bizi de dara çeker burada…
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:11 AM
Sitar Sitar Ağlamada Fakir
1/:
“Senhuy gardi manarden,
Kerduy mikaer il sakharden,
Moykhardine, Moykhardine,
Gurdane feasriye makferden...”
1a/:
Ben ki bir sankhskrit fakirinin oğluyum,
Kucağıma oturur arkadaşım Himalaya dağları,
Bir damla asit olur yüreğimdeki yabani yağ,
Sıvanır gözüne vedalarımın.
Yarımın aklı başında,
Kalan yarımsa tozmada sevdanın diyarında,
Ve bir eli yüreğimde mızrabın ustasının,
Diğeri sitar sitar ağlamada...
2/:
“Kıyuges deyoki mılarden,
Gutdaer hekh gpo yafraden,
Moykhardine, Moykhardine,
Khabfu bardes kop ga derden...”
2a/:
Ben bir sankhskrit fakirinin oğluyum,
Karanlıkta bile okurum avesta bablarını,
Kılavuzumdur fakirliğime acıyan merhametin sahibi,
Her dediğim yazılır bir şuasına ay’ın,
O ki *******in kaderine kılıç çatan prenstir,
Dırahşan bir prenses ya da racaların göğsünde,
Her tacın bu yüzden sorgucunda hilal oturur,
Sönerse yüreğimizdeki sevda ışığı,
Ki o ışığıda yakan bir Alaattin’dir bin bir gecede,
Yani sayın ki,
Her hecede,
Bir kaplan ırlamada...
***
Aysız kalmak zordur be Himalaya’nın aslanı,
*******de yarsız kalmaksa zarardır vedalara,
İşte sanskritçe şiir okumam bundandır,
Bundan yanar bir gözümdeki çerağ,
Diğeri ağlar sitar sitar...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:11 AM
Sokağın Kızı Tennimey’e Destan
1/:
İncecik ve bir yağmur sonrası,
İzanım dururdu sokak başında,
Ben esiri olurdum elâlarının...
Ey Tennimey...
Alnımdaki çıkmaz sokağın kızı...
***
İlkbaharım olurdu her yağmur ardınadan sokağın kızı.
Nisan kuşu ötüşlüydü yüreği onun
Erken doğardı ve kavuniçi güneşli sabahları
Elini kınalardı aşkın ekavatorundan
Teriyle karıp gül kokulu harcını Sinan kemerlerinin
Güneşe pırıltılı destanlar örerdi ilkbaharlarda.
***
Ay maçup bir çıkmaz sokak günahının ardından,
Bulutları delirtince uslanırdı saçları.
Öfkenin anarşist örgüleri Che Che çözülür
Testereler doğrardı terkisini tayların.
Ve dudakları dürülürdü istasyon akşamlarının,
Çıkmaz sokaklar bir daha garkolurdu Hispanik sevdalara.
***
Ufuklara garkolan grup güneşi gibi
Görüntüsü vururdu döşünden yükselen Tienşan’lara.
İzanım donar ve dururdu sokak başında
Ben esiri olurdum elâlarının...
İlkbaharım olurdu her ıslak günahımın ardından sokağın kızı
Beynimde açılan yabani kafeslerin kapanırdı gözleri
Ütopik aslanın ruhu -köleliği bile reddeden-
Kelepçenin teslim olup tenine yeleleri yolunmuş...
Sevdager savaşımı kemirip orta yerinden
Yok edip zaferlerin bilcümle olasılığını
Erken doğururdu lacivert hilâli yaz akşamları.
2/:
Sulu sepken ve bir yağmur sonrası,
Kanım donar ve dururdu sokak başında,
Ben esiri olurdum elâlarının...
Ey Tennimey...
Alnımdaki çıkmaz sokağın kızı...
***
Kaldırım başında tırnağını kemirirdi bir kıskanç lama
Bahçevanım gül dererdi susuz çöl coğrafyasında,
Arkasında organik dişli testeresi dururdu.
İzanım dururdu benimse sokak başında
Ben esiri olurdum elâlarının...
***
İlkbaharım olurdu her Kerem etkinliğin ardından sokağın kızı.
Çınarlar dökende yaprağını sonbaharın eteğine,
Terlerdi dağları kucaklayan eylülün gümüş sapı
Yazılırdı metalleri eriten bileklerin intihar şiirleri
Öfkeli fırınların alevleri boşanırdı kanıma
Estirirdi etekleri Everest’i bir daha
Tuvalini boyardı gözlerinin açık ela renginden.
Kasten unutulmuş bir hudut köyünün hızı
Kasvet ören geçmişini bir çırpıda getirip
Çakardı varoşuna can çeken kanlı kahpe metropolün...
***
Bastırdığım izanım dururdu sokak başında,
Ben esiri olurdum elâlarının...
İlkbaharım olurdu her Şirin aralığında sokağın kızı
Ama her ne olsa da kafasında komşunun
Erken doğardı anasından karalı alınyazısı...
***
Sulu sepken ve bir yağmur sonrası,
Kanım dondu ve durdu zamanın en başında,
Ben kurbanı oldum elâlarının hey! ...
Ey Tennimey...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:11 AM
Son Ankanın Yolunmuş Tüyleri
1/:
Bana bu masallar diyarında,
Son ankanın yolunmuş tüyleri kalsın ey kuşlar şahı.
Yeter bu bile tereke olarak aşıkadama...
2/:
Ben ve anka teleklerin yangınından üreriz.
Süreriz arta kalan külleri damarlarımıza,
Bir seyirlik alev halayı başlar,
Döşümüze kurduğumuz engin harmanda,
Bir yanda davul zurna,
Diğer cenahta sağdıç duruşlu bir yaşam,
Kendini doğurmak üzre,
Zifafına gelin olmakta...
3/:
Dedik ya...
Ben ve anka teleklerin yangınından üreriz.
Ben ve sevdam ise düğünlerde halay tutar,
Yüreklerin yangınında güleriz.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:11 AM
Son Şahsüvar Mazdaran
1/:
Yar beni...
Dağlar mı bağlar ayağımdan?
Uzak bir dünde kalan aynadaki siluetime,
Ve flu sevdama Begleroglu Mazdaran bilmem.
Gidemem bu yüzden karanlıkta üstüme...
***
Begleroglu Mazdaran...
Kızıl bir dev gözü gibi yanan gelecek,
Ya da Etna’da pişen selsiyus varsılı kanlı bulamaç,
Nasıl patlarsa asi ve kırk bir yerinden bir şafak aniden,
Takvimde alacakaranlık dünlerin ardına saklı,
Puslu ve Ostrogot yağmurlarıyla dönen unuttuğum sevdama...
***
Öylesine can kızılı,
Ve öylesine ağustosta nar içi...
Ve öylesine ayaklarının ucunda doğrulup ve yükselip ufka,
Geçmişini ünleyen bu günümün keşkeleri,
Bir türlü dizginleyemediğim yüreğim ellerimde,
O işte, Begleroglu Mazdaran...
***
O...
O kanlı...
O kanlı baranisiyle ürkünç cengavere sor beni,
Ya da derunumda cepheyi en son terkeden...
Bana sorma yar beni!
Sorma bana Begleroglu Mazdaran...
2/:
Yar beni...
Bana zor gelir bu ilgi kanımın içildiği uğraşların peşinden.
Atlar öfke kusarken sukunetmle sarmaşıp yatmam olmaz.
Ve kantarma çıngısı kızıl bir kurt gibi yarmadaysa,
İpekyolunu bentleyen mavi kar kürtüklerini,
Ateşlere ve aç çakallara doğranırken acılı yürek,
Nasıl patlarsa kırk bin yerinden ve asi,
Bir bozgunun ardından vuruşa vuruşa çekilirken,
Anımsadın mı o Süleymani sesi? ...
Uzak dünlerde düşük boyutlu zaferler arayan,
Hem de kınalı bir zülüf ibrişimine tutunup,
Dipsiz kan kuyularına ünleyen,
O işte, Begleroglu Mazdaran...
***
O...
O kanlı...
O kanlı ve yüreği silme kinli cengavere sor beni.
Yani tepeden tırnağa uzanan cepheyi en son terkeden...
Bana sorma yar beni! ...
Sorma bana Begleroglu Mazdaran...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:11 AM
Sormadın ki Deyim Sevdiğim
1/:
Sormadın hiç sevdiceğim:
Neden yedi başlıdır aşkın ejderi?
Yani yürek akar burnundan alev yerine.
Niye?
***
Sürükleye sürükleye yılların sakatatını ardımdan,
Şahmaranı ararım karanlık dehlizlerde amaçsız.
Ve masalımı terkeden o bahtsız şehzadeyi,
Çorak Bizans’ın rutubetli galerilerinde...
Sormadın ki sevdiceğim:
Nerededir Kaf dağının dumanlı başı?
Yeşim taşı hangi ilden toplanır?
Ve nerede uyur kankardeşim keloğlan?
2/:
Sormadın hiç sevdiceğim:
Yemen’de yaralı tukumun örtüsü ne renk?
Neden zencefil kokar Hadramut’ta hasretim?
Yüz odalı yüreğim kaç yerinden yaralı?
Hangi şehirdenim? Hangi köydenim?
Gurbete giden yiğidin nice dönecek?
Gözü alazlı güneş ne zaman sönecek?
Ve dürülecek *******in prensi hilâl?
Sormadın ki sevdiceğim:
Kıyamet hangi yönden gelecek?
3/:
Sormadın hiç sevdiceğim:
Sararan saçlarımın nerede ilkbaharı?
Aylar otuz bir değil ki güneş burcunda,
Otuzu görmezden geldi neden nazlı haziran?
Zamanın yay burcuna konan aklık ne?
Nerede kpar ve dökülür takvim ipinden?
Ve nasıl dizilir aylar?
Ağzı sulu ağustosu görmeden daha,
Eylülü neden gördü canıtez güneş?
Ya ben neden ayaktayım?
Yani neden aralıktayım?
Sormadın ki sevdiceğim:
Niye kış uykusuna erken yatmaktayım?
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:12 AM
Su ve Poşu ve Leylane
1/:
Gün çavar şiirimin üstüne...
Bir kervan nara atar,
Çöllerde ve üç beş kalibrelik kumlar azdığında.
Beni bulman için o naraya tutunurum işte,
Zamanın su yolu Leylane...
2/:
Gün çavar şiirimin üstüne...
Sevdanın harlı derununda bir yol açılır,
Düşte ve hayalde gerçek aranır,
Aşkı yeden atlılar izini sürer yaşamın,
Zaman bir mengene olur yaşamın marangozhanesinde,
Onurumu yitirdiğim kuyuların dibinde,
Bir parça yağmur aranırım,
İstikbalin su yolu Leylane...
3/:
Gün çavar şiirimin üstüne...
Poşumun utangaç ucunun taa,
Bidayet bulutuna banması,
Damlaya özleminin yansımasıdır Leylane...
Kumullarda ıslanması aşk aranan ellerimin
Mersiyeyi Baki’de bir konudur aslında.
Su ve poşu Leylane
Panspermik yaşamın ilk hücresi,
Ya da aşkın külhanında sıkışan akrebin,
Kendi kuruğuna sokulmasının.
Ezeli bir sır olur kalır yüreğimdeki,
Ak noktası gizli sevdası Leylane...
4/:
Gün çavar şiirimin üstüne...
Işık nazlı bir kızdır ve küser ışk’ın erbabına,
Döner karanlık ardını ay,
Döner yüreğimdeki değirmenin hüsbanı:
“L...”
“Le...”
“Ley...”
Bir uğur hattıdır “Ley...” yüreğimden beynime.
Bu yüzden bana koynunda yıldırımlar saklı
Kaderi kurak yağmurlarla sevişmek düşer.
Sen ey “Leyl”
Upuzak ve kahverengi bir gecede sırsın
Parlament bir haritada coğrafi bir ışıksın say ki
Avrik çevren ve şakağında kirliyan saçarak dönen
Yani hüsbanik bir “leyla”sın
Döşüne kurulu yurtların yıldıza keser
Ve tüm saklı rüzgarlar eser adın üstüne:
“Leylannn...”
Ey “Leylaneeeeee...”
Yüz çevirir aşk ehli ve sabaha küser
Bana kıskançlık hüznünün kızkardeşi
Ve ona bağlı elemli *******in yarısı düşer...
*******i sevişim bundandır ey Leylane
Aslında su ve poşumun zifafıdır sevdiğim...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:12 AM
Suları Gemleyemez Sultan Seyisi
1/:
Sular da şahlanır atlar misali,
Deli bir ışık gibi ağar şamdanların dışına...
Bir burun çırpışına bin yağmur damlası biner,
Her zerre taşırır denizleri.
Seyisler atları gemlerler haralarda,
Amma,
Şahlanan suları gemleyemez sultanın seyisleri...
2/:
Ölüsü üç gün sonra bulunan Yunus emsali,
Dolaptır döner sellerin öfkesiyle,
Sirenlerle el ele verir mitolojide gözü yaşlı bir Sinbat,
Kesme taştan örülü kızoğlankız benttir ama yıkılır...
Sinan’dır “Dur” der ve kaldırır maharetli elini.
Sular da terbiyeli bir kısrak gibi aniden durur...
3/:
Ya yürekleriyse şahlanan uslu puslu adamların,
Mesela sultanın seyislerinin,
Mesela koskocaman kavuklu Sinan’ın,
Örneğin köleniz Ahmetyozgat’ın...
O an ne bent kalır ortaçağla, yeniçağ arasında,
Ne de dolap Yunus’un sulak yüreğinde...
Seyisler de kudurur,
Sinan Ağa da kudurur,
(Vallaha) O kelli felli sultanlar bile kudurur...
4/:
Ne gem vurulur yüreğine aşıkadamın,
Ne de kesme bent önüne...
Ellemeyin ey sultanın seyisleri,
O rahvan bir attır ki gider taa sevdiğine...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:12 AM
Sürgünüm Dilber İçime
1/:
Sürgün oldum içime dilber...
***
O dağ diplerinden fışkıran insan benim,
O ki yırtan ufuklara gerili ipekten gipürleri,
O “osurup avucuna”
Burnuna tutan benim,
Ama şimdi böyleyim,
Sürgünüm işte içime dilber...
Say ki ölüme yenilmedeyim.
2/:
Sürgün oldum içime dilber...
***
Ölüme sülusum bir gecede, ay ışığında verildi,
Ne seçebildim fermanımı damğalayan eli,
Ne tanıyabildim kâbuslarımın Eroltaş’ını,
Ver elini ulan metropol sonra,
Ver elini yüreği metal sevgili...
O “osurup avucuna”
Burnuna tutan benim,
Ama şimdi böyleyim,
Sürgünüm işte içime dilber...
Say ki ölüme yenilmedeyim.
3/:
Sürgünüm şimdi içime dilber...
***
Virajlı duyguların puslu güzergâhında avım,
Sağlam bastığım yerde bile savruluyor haziran,
Ölüme hemşehri oluyor çocukluk arkadaşın,
Bengihayat an be an akıyor düzensiz gözlerimden,
İbisler göçüyor firavun sidiği Nil’in koyaklarından,
Yeniçerilerim tırsmış kederlerinden bozgun cephelerde,
Paslı kamalarla doğranmadayım,
Rüyalarım ölgün,
Söngün hayâllerim,
Yalnızca hatıralarıma dayanmadayım...
4/:
Sürgünüm şimdi içime dilber...
Say ki ölüme uyanmadayım.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:12 AM
Süvari Suvari Akar Cevlane
1/:
Aşka binmiş süvari suvari akar...
***
Bir akın evvelindeyiz baharın eşiğinde,
Akın var ey kapıkulları Ahmetyozgatistan’a...
***
Uyanın gafletkuşu tüyünden yataklarınızdan,
Hançerinizi gözüme daldırın ey yeniçeriler.
Hırçın zirvelerinde birer tabanı vardır,
Bu yüzden uçmaz dağlar burada biteviye.
Bu adam Ahmetyozgat,
Cılız bir parantez içinde(bir fakir şair...)
Bu da Cevlane,
(.........(.........(.........() ...........) .......) .....)
Tüm parantezlerin dışında: Sevda kuşu...
Şiirdeki bu huşu işte ondandır.
Susun ve huşuya dalın ey kapıkulları.
2/:
Bir akının arefesindeyiz,
Akın var ey yeniçeriler Ahmetyozgatistan’a...
***
Size kim “gel” demişse,
Bil ki yüreğine sultan otağı kurmuştur.
Vurmuştur başını Tuna’nın hırçın sularına.
Kimi balık,
Kimi saltanat,
Kimi de sevda avlar bu boz bulanık sularda.
Aşka atılan ağı görünce,
Koskoca dağlar bile bebek sanır kendini.
Saltanatı yele verir bütün sultanlar.
Posa ile idare edemez oysa kapıkulları.
Ama ya sevda ise cülusu şehinşahın?
Yalın ateş kesilir serhatte akıncılar.
Aşka binmiş süvari suvari akar...
3/:
Bir arsız ve dehşetengiz akının evvelindeyiz,
Akın var ey kapıkulları Ahmetistana...
Ne durursunuz daha? Haydi aşklara...
Binin ışık yeleli aşklara süvariler ve yüreklere suvari akın...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:12 AM
Süvariye Atları Unutmak Yakışmaz
1/:
Atları unutmak olmaz kız Suvariyye.
Onlar ki şiirimin ve aşkımın nakaratıdırlar...
***
Atları tarihin terkisinde gördüm ilk evvela,
Burunlarından nefes nefese aşk,
Yüreklerinden kanlı türküler sızıyordu ılgıt ılgıt.
Gaddaresi “Ziya ağıtı” na nakarat olan bir adam:
“Unutmak olmaz zaferlerin ardından atları.” diyor ve uğunuyordu.
Bence de seni ve atları unutmak yakışmaz bize kız Suvariyye,
Onlar ki kolu kırık şiirimin,
Ve yeni sökük aşkımın nakaratıdırlar.
Yaşamın tekrarına düştüğü anları anlamak zordur.
(Gavur gibi) Bilirim...
Ama ya şiirler böyle mi? …
Yeknesak ve gümrah bir nakarat vadisidir,
Suvari bir sevdanın aktığı engebeli ve yeri belirsiz tarik.
O vadide beyitlerin derunundaki uğrun türküleri,
Elleriyle koymuş gibi bulurlar Karacoğlan Vandalları,
Ve çalarlar aşka dair tüm olanları,
Ve de “nazlı yarim” atları...
Bilir herkes berktir bilekleri taifeyi Vandal’ın,
Yürekleri katıdır.
Ama atlar başka kız Suvariyye Ahmetistan’da,
Atlar ki şiirimizin ve aşkımızın nakaratıdır...
2/:
Atları unutmak olmaz kız Suvariyye.
Ayıptır, günahtır, çocuk gibi yazıktır...
***
Bilirsin Kültigin’i,
(Gavur gibi) Bilirim ben de...
Aşık adamdır ve oturur bir obeliks taşının altına,
Bağrından boz bulanık kan sızan kitabeler kazır.
Hatta “Duran’ın ağıtı” bile elinden çıkmadır onun.
O kazır kitabe bağırlarını, bana ise dizeleri yanık,
Ve ala köpüklü kan kokan destanlar kalır geride.
Karanlıkta kılavuzumuzdur dediğimiz atlar olmasa,
O dırahşan tacı söner tarihteki tüm saltanatların.
Yani kızlar şahı, ışığı aysız *******de iz sürmek,
Atların işidir Ahmetistanda.
(Gavur gibi) Bilirim...
Ama ya şiirler böyle mi? …
Bir kervanın kendi kendine yol aramasıdır,
Ya da Leyla’yı ve tigini paralel kılar.
Yol arar Mecnun diye biri çöllerde dolanarak.
Ben ise kendimi atların nal izlerine çakarım.
Ararım yüreğimin tendürek yeşili eteğinde
Hangi yayla aşk gülüne boyanır?
Ve hangi ovadadır kan kırmızı gelincikler?
Bulamam koyun gözü dermeye saldığım ellerimi,
Çünkü kollarım rayların bin bir katıdır.
Öyleyse atlar ne yatar gübreli tavlalarda?
Atlar ki şiirimin ve aşkımın nakaratıdır...
3/:
Atları unutmak olmaz kız Suvariyye.
Yüreğimizi ucu kıvrık bedevî hançerleri yarsa da,
Ve leylalar alsa da nefesimize binen umutlarımızı,
Tutsak düşer bedenimiz atlara...
Haralara torba torba şiir taşır Kültigin.
Çünkü at bu ancak şiirle semirir.
Kemirir bana kalan beynim son dizelerin kökünü...
Daracık zindanlardan “Duran ve Ziya ağıtı” üfrülür,
Dürülür zaman,
“Kuşlar gibi at sırtında dönen yar”dır Ahmetistanda,
İşte o at Ziya beyin atıdır...
Atlar ki şiirimin ve aşkımın nakaratıdır...
(Gavur gibi) Bilirsin sen de,
Öyleyse? ...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:12 AM
Şahidimdir Kızılırmak
1/:
Saçların turnaların göç yolu
Gurbet eker kıyısına katarlar.
Diz kırıp tespih tespih
Azmin ve yorgunluğun mor tuvalinde
Uzak güneşlere kanat çırparlar.
Ve rapt ederler kendilerini ironik yaylalara.
Ama neyleyim ki göçmen yolları ıssız
Şimdilerde saksılarda sencileyin kokarlar…
***
…Andolsun yağmurların nükleik dekoruna
Ve andolsun ki Leylalar…
Şahidimdir Kızılırmak
Ve eriyen yüreğimi donduran sular.
Havar havar... Yar havar! ...
2/:
Darımı kurduğun loş gözlerinde
Kırlangıç kervanları geçiyor Leyla.
Dudaklarında çöl çiçekleri... Hüzün üfürüyor dağlara.
Bir eğilip damağımdan bengi sevda yalıyor.
Yüreğimin tıklatıp kırık camını
Bir efsunlu şiir içiriyor kutsal kaseden...
Bir de ardımda unuttuğum yorgun zamanı...
***
… Andolsun yağmurların atomik hüsbanına
Ve andolsun ki Leylalar…
Şahidimdir Kızılırmak
Ve eriyen yüreğimi donduran sular
Havar havar... Yar havar! ...
3/:
Saçlarının Kalahari lisanından ırlayan ıslığında
İnmiş gülüm suya bu çorak yürek.
Şahittir Kızılırmak… Şahit Tendürek...
And içmiş ayağını yaladığı sıradağlara.
Lacivert akşamilen zifafa giren kahve rengi zirvelerde.
Geme gelmez bir kısrak koşuşmada
Yüreğimin puslu ufku derin gizemli savanlarında.
Sevdamı bindirip canhıraş uçuşuna
Yeleleri kızıl aşka batmada.
Zaman bir yağız beyler memleketinde su
Şakaklarım ise gül dökümü mevsimi.
Alnımdaysa turnalar sulanmada bu sabah.
Kavurucu sıcaklığı beynimin
Günahını yakmada zavallı ellerimin...
***
… Andolsun kutlu yağmurların damlalarına
Ve andolsun ki Leylalar…
Şahidimdir Kızılırmak
Ve samanyolunda yüzen som ışıktan kuğular.
Havar havar... Yar havar! ..
4/:
Diz çöküp zemherinin önüne şakaklarım.
Balta kesmez buz tutmada apansız
Sarışın saçlarının büyülü ıslığıyla.
Gülüm yine iniyor yüreğim suya.
Yani dalmış derin uykuya körmantık
Derin ve bihaber ağaran şafak...
***
Vallah... Şahidimdir Kızılırmak
Ve damlayan yüreğimi kurutan sular.
Havar havar... Yar havar! ...
Andolsun ki berduş yağmurlara
Ve andolsun sevdanıza Leylalar...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:12 AM
Şehzadem Hala Yeraltındaydın
1/:
Şehzadem...
Aylardan ya temmuz,
Ya da yedi kolu süreyya yıldızıydı...
Ben anamın rahminde beştaş oyunundaydım,
Yani yeni inmiştim babamın belinden barakama.
Arkama sarımsak, önüme soğan ekilmemişti daha.
Yıl dokuz yüz elli beşiydi milattan öncenin,
Gecenin ayak ucunda,
Başucundaydım gündüzün...
***
Şehzadem...
Akasyalar şıkırdım şıkırdımdı
Yan yatan temmuz sabahında…
Şehzadem,
Kalubeladan beri yeraltındaydın sen
Henüz maviye çalıyordu anamın ak sütü
Gökyüzü pamuk pamuk köpürüyor
Ve çalınan mavisine bakıp türkü ağlıyordu
Oysa bendim o garip türküleri dokuyan
Çıkıp çıkıp orta yerinden bozlaklarımın
Ondandı ağıtlı gözleriyle bozkır yiğitlerinin
Sitemkâr yüreğimi avuçlaması...
***
Şehzadem...
Hala yeraltındaydın sen…
İbrahim’im cenbiyye vuruyordu o kadim taşa
Sevdanın ırgatları bir cıgara nefeslenip
Bir ilkbahar ilmikliyorlardı kozmik kışa...
2/:
Az evvel doğranmıştı elem
Kanına Kerem’in ve tüm sevda ırgatlarının…
***
Şehzadem...
Masif taştan ve kandan oyma bir mağarada,
Yani yeraltındaydın sen
Boylu boyunca uzanıp yanıma
On kurşun atımı aydos çeken kırlarda
Sahtiyan urbalı ve dağlı bir uğru
Soğuk ateşlere banıyordu dudaklarımı
Sakin şaklatıyordu ağzını anam ve avradım
Oysa erotik bir ilkbahardı yürek ıstarlarında dokunan
Hınzır zirvelerine kosnük dağların
Bense en haki yeşilinden bozlak çekiyordum
Ve hiyeroglif motifler döşüyordum üstümdeki kumaşa
Sevdanın ırgatları bir cıgara nefeslenip
Bir ilkbahar ilmikliyorlardı kuantik kışa...
Şehzadem...
İnanmasan da hala yeraltındaydın sen…
3/:
Uzakta bir deryada iskele alabandaydı,
Yani Babil’de itler uluşuyordu
Dinleyip dinleyip mübarek ezanları…
Şehzadem...
İnandın sonunda sanırım hala yeraltındaydın sen
Sevdanın ırgatları bir cıgara nefeslenip
Bir ilkbahar ilmikliyorlardı ya gnostik kışa
Davul zurna ise Köroğlan ezgisi vuruyordu
Ben mütemadiyen sevda demliyordum
Heybem şiirle doluyordu lebalep
Irgatlarsa gün yorgunuydu
Şehzadem...
Maalesef hala yeraltındaydın sen
Ak çiçekler ve yorgun ırgatlar
Habire soluyor
Soluyor
Soluyordu...
Durmuştu akasyalar Çorum halayında en başa
Sevdanın ırgatları bir dudak nefeslenip
Bir ilkbahar ilmikliyorlardı Vildani aşka
Şehzadem hala yeraltındaydın sen,
Ama benim sevişme vaktim gelmişti…
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:12 AM
Şiir Selleri Akar Gözlerimden
! /:
Şiir gizemli bir seldir,
Durmaz akar dudağımın sayfalarından,
İksir içen bir kul ararım Necef'te,
Bulmakta zorlanırım aradığım çöl susuzunu,
Kızıl gözlü tandırlar gibi yanarım...
2/:
Şiir selleri akar gözlerimin sayfalarından,
Bir içen daha ararım akan iksirimden,
Bulmakta zorlanırım aradığım İbrahim kusuzunu,
Ağlarım...
***
Su kokar da,
Gözyaşı kokmaz mı?
Kokusu yayılır gözlerimden sızan iksirin,
Toprak burnunu tuta tuta yekinir mezarından,
Itırımdan gökyüzünün gözü kamaşır...
***
Bir turaç iner,
Ki susamıştır günlerce Kalaharide.
Ardından bir yetim karaca,
Ki gözyaşlarımı içilecek tatlı su sanır...
Oysa gözyaşı eşidir derya damlalarının,
Yakar tadanı
İçeni yağlı tavalarda kavurur...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:12 AM
Şiirselliği Yer Bitirir Dilaran!
1/:
Ay Dilaran!
Sendin bu öyküdeki virgül,
Oturanda anlatımın en kahırgam başına,
Salt aşkın,
Ve
Som hüznün,
Şiirselliğini yer bitirirdin.
Geride bana ait organik bir kovan kalır,
Alır bir deli bozlak başını,
Gider kendinden bile fersah fersah uzağa,
Tuzağa düşerdi yüreğimdeki çayır kuşları...
2/:
Ay Dilaran!
Özge cananlar diyarında,
Ve o diyarın bengi yüreğinde,
Halaskar hakanlar devşirende,
Efkârın üzerine kazındığı,
Uslu suretlerin yaramaz gözündeki,
Sedef kakmalı zemheri aşkını,
Ve aşkın yanağını oyan obruk yaşlarını,
Ne geride muhkem saltanat kalır,
Ne de yazık olur günahsız arzulara.
Ayazlara vurulur yüreğimdeki bozlak...
3/:
Ki,
Bu,
Köhne,
Meyhanedeyiz sen, biz, hepimiz,
Ay Dilaran!
Bana da sahte şiirler yazmak düşer artık.
Ne de olsa şaire çıkmış ya adımız.
Kanımız kırmızı mürekkep olur...
Ürkek ceylanların derisine yazılır üreğimdeki ferman...
4/:
Organik piramitler kurulanda yüreğime,
Masif mermerlere can gelir.
İnadına merkezini oyduğum beynime,
Ölüm ve cinayet düşer.
Ay Dilaran!
En geride bana da ateşli kahrımı,
Ve damarımdaki baldıranımı içmek kalır.
Ay Dilaran!
Bu öykünün başında,
Parlayan yıldız eski bir zamana ait,
Yani yitik bir sultan sevdasının artığıdır aşk.
Bu yüzden alır tarihe taşır bizleri.
Gözleri hayretle gerer...
İğne iğne acılara dikilir yüreğimdeki şaşkınlık.
5/:
Tarih ikidir bilirsin,
Bu yüzden zamanımın bir kısmını yel aldı,
Kalanını kendi maharatli elimle,
Kevkebler diyarına uçurdum.
Bir matara posam ise
Çölde bir yerlerde aslını beklemede.
Ay Dilaran!
Suskunluğundaki sır nedir?
De dırahşan aydınlığının nedenini.
Saltanat tacın,
Daha ne zamana kadar,
Sevdamın burcunda parlayacak.
Ağlayacak bozlakların bu zavallı çocuğu...
Devam edecek beni zehirlemeye yüreğimdeki boz yılan...
6/:
Ay Dilaran!
Teslimiyetimin kabulünün damgasıdır,
Ve ikrarıdır sevdamın güneş.
Karanlıkta ise ellerimi tutman yetmez mi?
Çünkü kılavuzudur eller,
Yürekte yolculuğun tan atanda,
Ya da hüzne şiir dizdiğin eşref zamanda.
Işığa garkolduğum,
Yaşamın son anında olsam da,
Amacım kelebek kanadı olmaktır.
Hız budur işte,
Sevdadaki kozmik hıza,
Eş olabilse yürekler ölmezler zaten.
7/:
Akıl değilse,
Olması gereken mekanda,
Bana ve sana düşen ay Dilaran!
Kendi cehennemi narına yanmaktır.
Yani lüsifere kanmaktır,
Kanmaktır aşkın gümrah derelerine...
Son göç sırasında sahrama konarsan,
Ay Dilaran!
Diz üstü çök çöle girince,
Sakın yürek üstü oturma.
Saharada yürek üstü düşmek
Ebede kalır...
Yerden bir kaldıran bulunmaz,
Eller döküle kalır gecikirse tutmaya.
Beni ve seni unutur aşkı yazan katipler.
Yıkılır yüreğimdeki kanla ördüğümüz piramit,
Firavun üryan kalır...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:13 AM
Şimdi Mahşer Zamanı Meldare
1/:
Az sonra yaşanır ay kız Meldare,
Şimdinin zamansız mahşerleri…
Gaddarelerin zeheb kabzaları aşınır,
Delirmiş kana keser cengaverlerin korkunç elleri…
***
Yaşanır günler, ulanır haftalara.
Dağlar of çeker ateşli mağmalarla köpük köpük.
Yaylaları biçer çelik ağızlı acının tuzlu tırnakları…
Muamma utanır kız Meldare.
Sır erir ve kaybolur gözümüzün yağmurlarında.
Alır kadim öcünü komaz
Uğruma eskiyen yoksul saatler.
Hüsran kavrar bileğinden umutlarımın,
Bir türbülans yaşamaktadır ol demde,
Sevdalarımı ektiğim hepsi yurtlarımın...
***
Şimdi mahşer zamanı,
Yaşamaya gebe çok şey var.
Ama Meldare,
Salıncaklar kurulur sohbetin orta yerine
Durulur son limanında bulanık sular…
Bir yanım ateşe durgun denizlerin yüzünde.
Cennet diğer kolumda lokum ağızlı dilber
Muhabbetin ortayerinde fiziksel devriyeler,
Ve antifizik kolcular,
Supsuskun o seyahatlerde.
Ve suskun göçü dizilen kozmik yolcular...
2/:
Az sonra yaşanır ay Meldare…
Umudu kemirmenin çıldıran mahşerleri.
Üçer beşer uçar tutkumun göçmen kuşları.
Mayahoş bir öyküdür bu, ana düşer,
Ve gözlerinde yüzdüğüm sarışın iklimlere...
Ondandır… Kanatlarım deniz artığı,
Ya da parmaklarım alayı vala ile düğün kınası.
Bakma öptüğüme yalnızlığın ağzını,
Göklerin son yıldızını gömmem gerek kendi izine
Dur ve yumma anıların sakin ama derin gözünü
Özünü, özüne sindir savrum saçak dağların,
Ve ölü kızların davasını tel tel kınalı saçlarına…
***
Şimdi mahşer zamanı…
Ama Meldare,
Muhabbetin ortayerinde inorganikkimyevi bekçiler,
Ve antikimya avcılar…
Ki onlar dızman-ı tamudurlar
Ipıssız yolculuklarda acları emzirmek için varlar
Dağlar kadar kabarık organik memelerinden.
Göçü dizilen kocakarılar suskun,
Ve suskun, merakı yok eden kozmik yolcular.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:13 AM
Şimdi Uzaklardayım Hısım
1/:
Daha dün gibiydin be hısım,
Hareli gözlerinin izi üstümde daha…
Kokun altın renkli Muş tütünü misali
Bulut bulut üzerime yağmur sağmada.
Gezinip durmada gölgesiz atıyla önümde
Saçlarıma ördüğün doyumsuz hatıralar...
***
Doğruldun mu?
Sen doğruldun mu yatağından mesela?
Koca koca sıradağlar susardı elpençe durup,
Diz vurup otağının önünde Himalayalar,
Mersiyenin gözüne gül ekerdi...
***
Çok, çok özlüyorum seni be hısım!
Hasret ile doğranıyor etlerim,
Ellerim bileğini kavrıyor puslar içinde,
Belki de soyut hayallerimle avunmadayım.
Yani kanlı taraklarla taranmaktayım ateşler banyosunda,
Çünkü sana fersah fersah uzaklardayım...
2/:
Daha dün gibiydin be hısım,
Dicleler akardı şakaklarından sakin ama vakar ile…
Dolanır ve yadellerde türküler dizerdin hasret teline.
Köprüler kurardın Ağırnaslı Sinan misali,
Bir gönülden ötekine uçardın.
Durup durup bıyığını burardın dumanlı iklimlerde.
Elindeki asırlık asan en yaşlı çınardandı.
Vurdunmu yüreğindeki fideleri toprağın şah damarına,
Bir çiğidin orman olup biterdi.
***
Göresim...
Çok göresim geldi seni be hısım!
Özlem ile doğranıyor etlerim,
Ellerim mızrap mızrap gezinmede aşk döşünde,
Say ki Karacoğlan ile Firengistandayım.
Yani kanlı taraklarla taranmaktayım dilbilmez ülkelerde,
Çünkü sana fersah fersah uzaklardayım...
3/:
Daha bu gün gibisin be hısım...
Bir elin yağda,
Öbürü samanyolunda yıldız toplamadaydı…
Saçların bıldırcın olur uçuşurdu kızgın nefesimizde
Yapayalnızdın yağmurdan süt sağan dağlar misali.
Salladın mı memleket kokulu elini mesela,
Çığlık çığlığa ebabil sürüleri konardı omuzlarına...
***
Dönmen...
De hele dönmen bu kadar zor mu be hısım?
Volkanik hasretlerle doğranıyor etlerim,
Ellerim alıştığı hazları soruyor alfabeyi içerek.
Yedi kat yer altında bin kez daha katlanıyor mekanım.
Yani kanlı taraklarla taranmaktayım mağmalar denizinde
Çünkü sana fersah fersah uzaklardayım,
Mezardayım...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:13 AM
Tarihlere Hükmeden Taç Ya da Yüzer İçimizde Tarih Kervanı
1/:
Biz bilsek de bilmesek de yüzer içimizde tarih kervanı...
Varsın sönsün ışığı tarihlere hükmeden tacın,
Siyah bayraklı muharipler babülükantara’dan,
Ha çıksın, ha çıkmasın arsız kaderlerin rahminden ömür.
***
Ne olaydı samansız samanlıklarda yaşadığım seyranlar,
Ne olaydı!
Haydi anımsa ey beynim şahsi miladından sonra olan dehşetleri,
Çok yıllar evveli başlar bugün olacaklar aslında,
Biz bilsek de bilmesek de yüzer içimizde tarih kervanı...
Ya bir taştır ulusların tarihi obelikslerde yaşam bulan,
Ya da taş kaldırımlarda ayak altını öpen dalkavuk.
Tarihlere hükmeden tacın sorgucu nedir peki?
2/:
Biz bilsek de bilmesek de yüzer içimizde tarih kervanı...
Yeşil bir parkalar giymesini anlayamam yeşime düşman gövdelerin,
Bir sınıf sırasında başlar da aşk, kaynar rakamlar arasında,
Veya bir okul bahçesi kurulur sevdadan önce kalplere,
Tüm yürekler kız cinsiyetindedir,
Karacaoğlan’ın kızlara olan meyli belki de kalbine olan düşkünlüğündendir,
Beyinse pirüpak bir alandır nötr alemlerde...
***
Biz bilsek de bilmesek de yüzer içimizde tarih kervanı...
Gönül okumuş mutasavvıflar nedense yalnız kendilerini okuyamazlar,
Sevda yazanlar ise bir gariban Ahmetyozgat cürmüncedirler,
Ve ancak kendilerini yakarlar,
Yoksul elleri açıksa aşkadamının toprak ıslanmaz,
Varsın sönsün ışığı tarihlere hükmeden tacın,
Siyah bayraklı muharipler babülükantara’dan,
Ha çıksın, ha çıkmasın arsız kaderlerin rahminden ömür.
Biz bilsek de bilmesek de yüzer içimizde tarih kervanı...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:13 AM
Tek Başıma Çay İçmem
1/:
Sabahların bir yüzünü hiç sevmem,
Çünkü tek başına çay içmenin pek yoktur keyfi.
***
Daha kuşanmamışsa ışığı Aborcinler,
Yıldızların saati daha vurmamışsa geceyi,
Bileylenmemişse kerahat vaktinin kılıçtan keskin ağzı,
Gönlümüze dolu yağmış demektir...
Bu yüzden tek başıma çay içmekten hazzetmem.
2/:
Sabahların bir yüzünü hiç sevmem,
Çünkü tek başına çay içmenin pek yoktur keyfi.
***
Buluğa ermemişse beynimin sağ lobu mesela,
Elleri saksı torağı gibi anam,
Çorak ve nasırlı ekmeğini vurmamışsa tandıra,
Yavuklum yıkamamışsa mavi mintanımın isli yakasını,
Yüreğime bulut ağmış demektir...
Bu yüzden tek başıma çay içmekten hazzetmem.
3/:
Sabahların bir yüzünü hiç sevmem,
Çünkü tek başına çay içmenin pek yoktur keyfi.
***
Sakalı karınca minaresi kadar sivri ise babamın,
Mevsimler adam çökertmeye durmuşsa hududunda,
El sıkışmamışsa mavi zemin ortakları ay ile güneş,
Ve komşum Bahri abi karısıyla oturmamışsa kahvaltı masasına,
Gözlerime kurum yağmış demektir...
Bu yüzden tek başıma çay içmekten hazzetmem.
4/:
Sabahların bir yüzünü hiç sevmem,
Çünkü tek başına çay içmenin pek yoktur keyfi.
***
Ellerimdeki rüya kiri solmamış ise ışığı görüp,
Teslim edildiğimiz yarı gün atamamışsa mahmurluğu omuzundan,
Ölümün eşiğindeki yuvarlak mezar taşları,
Karanlığın korkusunu taşıyorlarsa kavuklarında hala,
Ya da bacamızdaki yuvanın misafiri gitmişse hacca,
Ömrümüze kırağılar düşmüş demektir...
Bu yüzden tek başıma çay içmekten hazzetmem.
5/:
Sabahların bir yüzünü hiç sevmem,
Çünkü tek başına çay içmenin pek yoktur keyfi.
***
Buluğa ermemişse daha tereyağlı sofralar,
Erimiş bir plastik gibiyse çevremdeki beylerin beyni
Yerden ilkbahar buhurdanı uyarak gök çekimine,
Ölü yıldız yerlerine huruca kalkmışlarsa daha,
Bu sabah öldük demektir...
Tek başıma çay içmekten hazzetmem işte bu yüzden.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:13 AM
Tekrardan Yazılmada Alfabe
1/:
Sanırım ki acıktı kalbimin bir yakası,
Öbür yarısı ayrılığın pençesinde,
Cisimsiz hayallerle boğuşma harmanında,
Özünü cesaret sanıp ateşler arasında kanat çırpmada.
Kanında çılgın atlar şahlanan her adam gibi,
Cesareti yarışlarda kuşanıp dizgin kasmada...
***
Sanırım ki acıktı kalbimin bir yakası dedim ya,
Öbür yarısı ayrılığın pençesinde de olsa,
Geceyi orta yerinden boğar hislerim.
Ellerim şiir doğrar,
Karanlığın yaralarına,
Gül döker gülüşlerim...
***
Şiirimin kırmızı şaraba,
Ve aşkımın umarsız ayrılığa kestiği bir akşam vaktidir şimdi,
Vurulur uysal ve sarışın kedi,
Veya bir yabani aslan nah şuracığından...
Avucunda pıhtılaşmış kan çıkar anılarımın,
Rüyalarımın “R” harfinden nazar boncuğu...
2/:
İsminin her harfine naif köprüler kurarak,
Tekrardan yazmaya duruşum alfabeyi,
Bir sebebe matuftur ey Pakize.
Demem o ki A ve Şe ve Ke diye sıralanmalı ses skalası,
Ardından ismin,
Ey L, e, y, l, a...
***
Sanırım ki acıktı kalbimin bir yakası dedim ya,
Öbür yarısı ayrılığın pençesinde de olsa,
Ellerim şiir doğrar ürkerek,
Yüreğinin alfabetik yaralarına,
A ve Şe ve Ke’ye yeni manalar yükleyerek...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:13 AM
Terdane’ye Yeşil Ağıt
1/:
Faydası yok ağlamanın,
Bırak taşsın Yeşilırmak! ...
***
Bir arsız,
Ve yapışkan firak,
Bölsün gündüzü geceye…
İkiye çarpmışım ben sevdamı kız Terdane.
Matematik 5x5’in kare kökü kadar kere ağlamış.
Ben ağlamışım ne?
Veya sen de sağsan gözlerini yeşil vadiye...
***
Ak ey gözyaşı,
Gökyaşım ak…
Bırak taşsın Yeşilırmak...
2/:
Gayrı faydası yok ah vah etmenin.
Gümüşlü ülkeler cihetine gitmenin ayağa ziyanı ne?
Darıcühelada düşlerine… Asit yağmışsa senin,
Altın ol sus ve gümüş ol dinle...
Bense yalnız seninle,
Çarptım ikiye sevdamı.
Ağladı matematik 5x5’in kare kökü kadar kere...
Aristotalesten ödünç alıp felsefeyi etik ağladı.
Ağladı tüm dinlerde ortak olan normal moral.
Ağladı Kerem’in diyarında Aslı’ya firak…
Bırak taşsın Yeşilırmak...
3/:
Altından sular akan bir sıratta ateşe verilmiş düşlerim.
Bir gizli ve dedemin armağanı kahverengi hayal kalmış
Benim sandığım sandığımın dibinde.
İkiye çarpılmış sevdam.
Matematik ağlamış 5x5’in kare kökü kadar kere.
Taşmış vadi boyundaki sevda tarlalarına Yeşilırmak.
Ebu simbel dağına kadar yükselmiş arkadaşım Nil.
Bir ayağına safir takmış,
Diğerine kan ve ter sürmüş bir kafir firavun,
Bu yıl boy atan yeşilleri birer birer budamada.
Faydası yok ağlamanın devrikadimde artık.
Avun artık gözüm... Yüreğim avun...
Ağlasın arsız firak,
Bırak taşsın Yeşilırmak...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:13 AM
Tohum İner Martevveline
1/:
Say ki Bühane,
Bir martevvelindeyiz ikimiz...
***
Gözlerimiz Toros’un gözünde yaban iğdesi,
Güneş çadırın, mayaların ve yörükbeyinin döşüne çavar,
Tandır toprağında mahkum olan çiğidin ağzı yanar,
Ve ışıksız rahmine konar mağmanın,
Karanlıkta uçuşan kanatsız kuşlar.
Sen, ben yani ikimiz,
Uzak bir yürek çırpışıyla,
Kapılırız şakağımızdan sızan terin seline,
Tohumumuz iner martevveline...
2/:
Say ki Bühane...
Diner katıksız sızısı arsız yılların...
Yüreğimizde pıhtı,
Beynimizde tortu,
Ve sahte anıları
Karabasanın...
Kara çalar müfteri bir duygu,
Son çadırdaki ilk geline,
Tohumumuz iner martevveline...
3/:
Say ki Bühane...
Arsız tarih artığı ve yüz yıllık,
Ve paslı kabaralı postaldır
Yıllarımızın üzerindeki sisli hicran.
Üstümüze yürür çığ,
Ve heyelanı sabırsızlığın Gülek derbendinde.
Her bastığımız izimiz
Sabrımızı bir kez, bir kez daha dener...
Takılır kahkulümüz dağların ağdalı engeline,
Tohumumuz iner martevveline...
4/:
Say ki Bühane...
En yakın komşumuz samanyolunda
Geçmişin izinin takibindeyiz an be an.
Zamanın devriyesi karakolda teyakkuz...
Tükürür siyah benek,
Ak tenimizin üstüne sabah alacasında.
Son sünnette kankardeşimiz olan yıldızlar,
Olanca ağırlığını oturtur,
Terazisine aşkımızın.
Toprağı döver kösnük denizlerin dişleri,
Göklerin sivri dizi yaralı bağrımıza iner usulca,
Kapa çadırın kapısını Toros gelini...
Ve kapıl seline aşkın,
Tohumumuz inmeli martevveline artık...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:13 AM
Turacı Vuran Ok
1/:
Zamansız ve arsız oklarla avlanan turaç,
Ya da kasığından paralanan balaban,
Yüreğini belki son kez emzirir,
Anadan kalık bereketli sevdasıyla.
Avcıdan kalık o arsız edasıyla turacı vuran oklar,
Ya da balabanı kasığından yaralayan saldırma,
Ne yapar ağalar peki?
Zalim bir efendiye hizmetten başka...
2/:
Sual bu,
(Ne yapar ağalar peki?)
Basit ama etkili, (mi? Onu da bilmiyorum ya.)
Yalvaçlar bunu sormuşlardı kendilerine.
Buldular yanıtı, (daha doğrusu belliydi cevap ve “hiç,”ti.)
Atlantis kralı Zülkarneyn sordu kendine,
Buldu yanıtı, (daha doğrusu belliydi cevap ve “hiç,”ti.)
Ya siz sordunuz mu?
Gladyatörler lideri Sparta sordu,
Buldu yanıtı, (daha doğrusu belliydi cevap ve “hiç,”ti.)
Ya siz sordunuz mu?
Hurbaniyye emiri Kagrad sordu,
Buldu yanıtı, (daha doğrusu belliydi cevap ve “hiç,”ti.)
Ya siz sordunuz mu?
Harabba hükümdarı Kotderrun sordu,
Buldu yanıtı, (daha doğrusu belliydi cevap ve “hiç,”ti.)
Ya siz sordunuz mu?
Ahmetyozgat sordu,
Buldu yanıtı, (daha doğrusu belliydi cevap ve “hiç,”ti.)
Ya siz sordunuz mu?
Elbette sordunuz...
Peki öyleyse dinine yandığımın herifleri,
Avcı babanızdan kalık o arsız edanızla turacı vuran okladınız?
Ya da zalim saldırmanızla balabanı kasığından neden vurdunuz?
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:13 AM
Tutulduğum Son Tuzak
1/:
Onulmaz yaralıyım gelinler,
Tutulduğum son tuzağın içinde.
Çünkü ben tuzağın içinde değilim,
Tuzak benim içimde...
2/:
Onulmaz yaralıyım gelinler,
Tutulduğum son tuzağın içinde.
Oysa izlenmezdim bir avcının nişangahından,
Kendimi bildiğim günden beri.
Sekizinci renk gibiydi sanki içimde sevdam,
Öylesine özgür ve delidolu...
3/:
Onulmaz yaralıyım gelinler,
Tutulduğum son tuzağın içinde.
Oysa yağmur taneleri gibi berekete gebe,
Her ağlayacakmış gibi,
Bin bir göz taşırdım üzerimde.
Ve denizlerin gölgesinde gezinen,
Oyundaşınız yunus gibi delişmen,
Sıçrardım en uzaktaki hayallerime bile...
4/:
Onulmaz yaralıyım gelinler,
Tutulduğum son tuzağın içinde.
Oysa özgür şarkılardan gelirdi burnuma ıtır,
Misk amberi toplardım Pasifik’in dibinden.
Rüzgarların üzerine atardım ceketimi,
Beşinci mevsiminde iklimin bulutlarda yatardım.
Yüzümdeki suskunluğa türkü yakardı karayağız bir oğlan,
Söylemezdim tutsaklığa dair tek kelam...
Düşlerimi yaramaz çocukluğum üzerine görürdüm.
Oysa şimdi onulmaz yaralıyım gelinler,
Tutulduğum son tuzağın içinde...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:14 AM
Uçar Kerem
1/:
Kerem’in ayağını yerden keser bir Aslı,
Uçar Kerem.
Ebabil olur Ebrehe diyarında...
2/:
Ferhat’ın ayağını yerden keser bir Şirin,
Uçar Ferhat.
Kartal olur kayalar diyarında...
3/:
Ben ki Ahmet diye bir Yozgatlı,
Eğer ayağımı yerden kesmişse çadır saçlı bir Leyla,
Uçarım kumların yerçekimine direnemeyen Mecnun gibi.
Minnacık bir kum tanesi olurum çöllerin diyarında...
Bir yanımda dağ sümbülü Mihrimah sultan,
Diğer yanımda babamın yüzü solgun kitabından anımsadığım,
Serin yayla yollarının vurgun adamı Aşık Garip...
Yani iki yalnız kum tanesi daha...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:14 AM
Umutkâr ve Vefalı Şiirler Hani?
1/:
Türkümü çalsa da tarihi bile soyan gotlar,
Boş ver behey yüreğim,
Nasılsa bana umutkâr ve vefalı şiir kalır...
***
Öle öle yaşıyorsa içimizde son şiirin sadık tebası,
Zalim yaşattıklarını zulüm addeder sanma,
Adil cengaverin adaleti kanla yazmasına ne demeli,
Yine kan kırmızı gagalı kuşlar konuyor defne dallarına,
Baldırana batmış bir gönül ölürken bile güller gibi açıyor,
Sükunet ilk elde dara çekiliyor cephede,
Öle öle yaşıyorsa içimizde son şiirin sadık tebası,
Boğuluyor sevdasının terinde kısa boylu bir aşık,
Boğuluyor ve denizlerin tabanına bakıyor meraklı gözler,
Burnunu sıkan her parmağa bulanıyor eski aşkların balgamı,
Toprakların tanıdığı nasırlı parmaktır beyinden evvel,
Kurtulabilse de bocurgattan yaş ağaç,
Doğrultamaz belini bir daha,
Kurtulmasa da ahmetyozgat şiirin işkencesinden...
2/:
Türkümü çalsa da tarihi bile soyan gotlar,
Boş ver behey yüreğim,
Nasılsa bana umutkâr ve vefalı şiir kalır...
Duyar tuzlu tadını yaramaz taşlamaların,
Bitmez bir gecedir her dizenin meridyeni,
Ve neredeyse sabah vefanın türkülü dili orada verir son nefesini,
Bugün cehennemin yarınına sagu derleme günüdür aslında,
Öle öle yaşıyorsa içimizde son şiirin sadık tebası,
Dokunuyorsa tırnaklarımız tırmalanası yanaklara,
Yazgının yanı başında kara bir boya kutusu hazır durur,
Serin soluklu cennet köşkleri,
urtulmasa da ahmetyozgat şiirin işkencesinden...
3/:
Türkümü çalsa da tarihi bile soyan gotlar,
Boş ver behey yüreğim,
Nasılsa bana umutkâr ve vefalı şiir kalır...
Elleri bağlanmış Nedim evlatları failatün zindanlarına konur,
Kırık kolu sarılır vedalarda sallanası vefanın şiirle,
Kolay bir kördüğümdür yolların kavşağı türkülerde,
urtulmasa da ahmetyozgat şiirin işkencesinden...
Nokta içre nokta bulunur şiirlerin sağır derununda,
Mahpus şairdir deniz ve aşk mersiyesi söyleyen,
Öle öle yaşıyorsa içimizde son şiirin sadık tebası...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:14 AM
Unut Gitsin ey Leyla
1/:
Unutma ey Leylacan!
Issız doruklara kar ve aşk yağar.
Ben yağarım aygın baygın,
Yarım kalan sevdalarım üstüne...
***
Has bahçede müsrif aşklar barınır,
Döşü yırtık sevdalarsa hasım bahçelerinde...
Yağmurlarsa yetim beklentilerin can suyudur.
Ol nedenle bulutlar yaslı yaslı ağarlar şaşkın sergüzeştlerinde,
Ya da masalsı aşkların turkuaz cemahiriyesinde.
Eğer o bulutlar ki sürmüşse rahmet atını sağrısına yapışarak,
Ve yağmışlarsa yağmur olup sevda Kaf’ının eteklerine,
Rahmet bolluğunda Karacoğlan misali şaşakalırım,
Şimdi nerededir bulamam kutlu adının notalarını?
Ve nerededir bilmem aşkın medetkar elleri ey Leyla? ...
2/:
Unutma ey Leylacan!
Bulutlar yaslı ise bereket çığlık çığlığa akar,
Üstüne ağar masalsı zadeganların aşkın son harfi,
Vefakar sevdalar yanık türküler mırıldanır çıtlık otu çekerken,
Aslolan aranmaktır kararlılıkla,
Ölümün cemahiriyesinde de notaların izi bulunur.
Eğer o bulutlar ki gözüne çizer kendini,
Aşkın ve dağların eteğinde yağmur diye duaya duranın,
Kader Fizan’ına sürmüşse karalı harflerini,
Aşkın vurgunu her adam kendi atını mahmuzlar ancak,
Som altına kesen sağrıya yapışarak dürülür zaman.
Şimdi nerededir kutlu adının notaları bulamam?
Ve nerededir aşkın medetkar elleri ey Leyla? ...
3/:
Unutma ki ey Leylacan!
Issız doruklara kar ve aşk ve ızdırap yağar.
***
Nisyan ağmışsa bunlu başlarına dorukların,
Sitemli yağmur olup kamçılar şakakları sevda kırıntıları,
O Kaf-ı sevdanın ki eteklerine silme alıç ve incir çiğitleri ekilir,
Şimdi nerededir bilinmez kutlu vahaların altın akan daracık damarları,
Ve o kutlu vilayetlerin tozuna diz büken çıplak atlılar,
Ya da son şahsüvarın nalının muhkem tepelerdeki yankıları?
Ve şimdi nerededir kutlu adının notaları aranırım?
Ve nerededir aşkın medetkar elleri ey Leyla? ...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:14 AM
Uykuyla Güreş Tutan Geceyarısı
1/:
Gönül nedir?
Hani takılır ya insanın kafasına,
En olmadık zamanda, en olmadık sualler.
Mesela uykuyla güreş tutan bir geceyarısında,
“Çitten atlattığın en son koyunun,
Çanının sesi kaç desibeldi? ” gibi...
Öylesine bir uçukluktu benimkisi.
2/:
Sordum karacoğlan diye bir emmiye,
“Gönül nedir? ” diye Çukurova’da bir çeşmenin başında.
Sevgilinin avucuna sığmayan kuşmuş,
Bu yüzden hakkedermiş azat olmayı.
3/:
Sağ ol be Karaca dayı...
Gönlümü azat ettim sen söyleyince,
Havayı ince bir çizgi gibi çizdi,
Işık oldu ağdı Çukurova üstüne,
Nakarat oldu güzelce bir türküye:
“Gönül sana doyamadı,
Açık gitti gözleri...”
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:14 AM
Uzağım Kendime Yüreğime Yakın
1/:
Koyar göğsüne başını yüreğimiz,
Dinler ya kendi kendini,
Her sevmenin ardından.
Ellerini kurtarıcısı sanır ya denize düşen,
Sandığıyla kalır yani aldanır...
***
Öylesine uzağım kendime,
Ve öylesine yüreğime yakınım...
2/:
Ey yediğim vurgunun nedeni olan deniz,
Bilirim ki sen de yabanıl dalgalara yeniksin,
Kabarır çatık kaşlı kalbim gibi,
Yüce dağlar adına lejyon olur yüklenirler,
Oysa sen mutedil bir okyanussun aşkın elinde,
Hangisi sensin bu başı en dalgalı gününde?
Yanıt aranırsın karanlık diplerinde,
Lut çukurunda,
Hazar gölünde...
***
Koyar göğsüne başını yüreğin,
Dinler kendi kendini,
Her yekinmenin ardından.
Ellerini kurtarıcısı sanır ya sana düşen,
Ya fa sahillere üşüşen dalgaların,
Say ki attığın safralarındır.
Ancak döner geri püskürtüldüğü yerine,
Yeniden kopartılmak için bağrından.
Bir dalgalarına bakarsın,
Bir de senin sandığın ellerine...
Öylesine uzaksın kendine,
Ve öylesine yüreğime yakınsın...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:14 AM
Uzandık Kitabın Buhurdanına
1/:
Zeytinlere ak düştü,
İçin için ağladı sürgün incirler...
***
Bir utangaç kuşluk peçesini sıyırdı
Bizler uzandık kitabın buhurdanına
Esrik bir mevsimin kan kalesinde.
Yıldız içip avuç avuç
Rüzgârların yelesine yapışıp
Boş yere inledi ince ve derinden
Üstü mübarek ama altı boş diller
İçin için ağladı sürgün incirler...
2/:
Zeytinlere ak düştü,
Anası ağladı hünsa tayların…
***
Uzandık kapılıp vurgun yemiş tekneye
Ve hasret ören mercanların iline
Yuvarlak kemerli mimarîsinde arsız özgürlüğün
Ardından maviye bulayıp karasını sarışın kevkeblerin
Atılıp ötelerin gergin ve hırslı yayından
Kavgası kozmik tuvallerin Greki arenasında
Ve sevişmesi toprağa yakın
Dışı mukaddes ama o içi boş gönüller ile
İçin için ağladı sürgün incirler...
3/:
Zeytinlere ak düştü.
Teker teker yuvarlandı kavramlar...
***
Dolandı gözyaşını mucizevi ekvator
Kervanların kutsal yükü çöplüklere boşaldı
Ve uzak ve çorak ülkelerin yavan gönlüne
Boş yere kavradı yeri
Dışı kutsal ama ayası boş eller…
İçin için ağladı sürgün incirler.
Ağladık bizler...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:14 AM
Uzun Telaşe
1/:
Belki de en upuzun gecesiydi zamanın.
Bir karabasanın gözünde çadır kurmuştum.
Uyuşmuştum dumuristanda,
Ya da abanozdan bir dara çekiliyordum,
Son hünkarın on üçüncü celladının pençelerinde.
Kış kıyamet *******inde olur ya hani,
Bir ağzı sürmeli nine:
“Evvel zaman içinde...”
Diye...
İşte öyle...
***
Bir masaldı çığırdığım türkülerin yüzeyi,
İşaret parmağım adres doğurdu,
Upuzun bir telaşta yendim hızımı,
Bağırdım...
Haykırdım sahte ummana,
Sağır yelkenlere gerdim yazgımı,
Uyandım gafil bir uykunun galerisinde,
Lacivert çığlıklar ağzımı dildi,
Ne duyanım oldu el sallamamı,
Ne de dolaşımı kaderin kışta,
Esrikliğin hıncı yumrukluyor alnımı,
İşaret parmağım adres doğurdu,
Upuzun bir telaşta yendim hızımı...
2/:
Bir ağzı sürmeli nine:
“Evvel zaman içinde...”
Diye...
İşte öyle...
***
Bir varmış, bir yokmuşlara hapsoldum,
Gerildim sultanlar huzurunda bocurgatlara,
Çılgın çöllere bırakıldım ******* boyu,
Bizansta mil çekildi gözüne rüyalarımın,
Bir haşin yele verdim oğlum ile kızımı,
İşaret parmağım adres doğurdu,
Upuzun bir telaşta yendim hızımı...
***
Hayâllerim Kenan diye bir diyarda kuyulara atıldı,
Bünyamin olup “Yusuf Yusuf” diye inledim,
Uzun bir telaşeye ad koyup,
Bağırdım haykırdım o adı,
Vadilerde kendi avazımı dinledim.
3/:
Bir ağzı sürmeli nine:
“Evvel zaman içinde...”
Diye...
İşte öyle...
***
Tarihin son dönemecinde tekerrür eyledi bahtım,
Issız bir adada Robinson gavuru sabrımı çaldı,
Çalıştım, çabaladım kin batağında,
Acıktım bir kahvaltının kırıntı mevsiminde,
Serçe parmağımı emdim umudum diye,
Ne görenim oldu yazgımı,
Ne bozanım gamlı tespihimin otuz üçlü dizisini,
İşaret parmağım adres doğurdu,
Upuzun bir telaşta yendim hızımı...
4/:
Bir ağzı sürmeli nine:
“Evvel zaman içinde...”
Diye...
İşte öyle...
***
Hıyanetle suçlanıp hapsoldum zamanlara,
Sarıldım tersanelerde çelik makaralara apansız,
Tibet’te tuz yaladım renkli türküler için,
Bozlakların üzerine yeşil çim ektim,
Avazem Filistin’de zındanlara atıldı,
“Yusuf Yusuf...” diye inledim,
Gayya kuyularına sarkıttım alınyazımı,
İşaret parmağım adres doğurdu,
Upuzun bir telaşta yendim hızımı...
***
Cılız bir teslimiyete ad koyup,
Beynimle tırmaladım, sevdam ile yırttım, attım o adı,
Firavunun ismini bahtımdan silemedim...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:14 AM
Üç İki ve Bir… Başladı Şiir
1/:
Üç iki ve bir… başladı şiir nefes nefese…
Uğruna yazmıştık ya ey yar,
Anımsar mısın?
Tırnağımızı batırdığımız kandı hokkasındaki aşkın,
Gönül şaşkın bir vaveylada derbeder,
Safran sarısına sıvanırdı köşesiz yaşamımız,
Ve boşaldı bir gün kırmızıya dair ne varsa cidarımızda,
Oysa konaklamak ziyandır kervana biliriz,
Kalabalık kervansaraylarda…
2/:
Üç iki ve bir… başladı şiir nefes nefese…
Kınalı bir gün çavardı cevval ellerine,
Yüreği buğday benizli gelinlerin.
Bir kara çadır kurulurdu beyler için engine,
Orta direğine yangınlarla sürmelenmiş bir çift göz,
Ve harman yeri gibi bir yürek asılırdı,
Ol nedenle dudağa düşerdi Nedim kokulu gazel,
Ve bir kibar ve sevecen bir nazlı söz.
***
Biz de bazen türkülere vururduk başımızı a yar,
Anımsar mısın?
Keskin kaya yerine ah çekerek.
Kim bilir? Kurulmuştu bizim de belki,
Seferi beynimizin kıyıcığına bir yol sarayı,
Bekleyişimiz bundandı belki,
Kervan başlarını ******* boyu ayazlarla kol kola.
Ve her gün azar azar sızarken göklerden mavi bir şiir,
Ve de artarken bir sarışın sancı gazellerin ayaklarında.
3/:
Üç iki ve bir… başladı şiir nefes nefese…
Göğüs kafesimizi kapatırdık ezeli tutsağımıza,
Uçmasın diye bir aralık ayında,
Bilgimizden ve birliğimizden bihaber...
Oysa aşkını zorlayan kalbimizin sol cenahıydı,
Diğer kalanı vurgundu zaten,
Sıcak müştemilatlarına kızıl sarayların,
Ve Baki kokulu mersiyelerin zaman aşırılığına…
***
Beynimizde yazılırdı kader denilen sırlı öyküler,
Devinimi zerk edense tatlı bir rüyaydı her nisan ateşinde,
Kan ter içindeki yarsız uykularda nefes nefese.
O tatlı bir acıydı ki,
Öteki adı aşktı,
Aşık olunca kalktı bir dev zavallı yüreğimizden,
Ve karaca bir oğlana nazire kızılcık kokulu güzellemelerden…
Penceremizde savrulansa kırlangıç kanatlarıydı,
Ve o nedenle sonbahar er düştü bu diyarda,
Menzilin şakaklarına.
Şiirsiz yataklarına bir içi boş ah düştü…
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:14 AM
Ve Böyle Bil ki Yozgatlı
1/:
Andolsun ki ortodoks inanciyle,
Ve böyle bil ki Yozgatlı Mahmutoğlu Ahmet
Kıracağım güvendiğin kalemi.
Ellerini yüzdüreceğim mürekkepler içinde.
tattıracağım elemi ve acıyı ve kahrı,
Mısralardan örülü tepsiler ile...
***
Hükmümü bandırıp adaletle esriyen hukukun heybesine,
Yalnızlığın sessizce inlemesine ağıtlar yakacağım.
Aldırmayacağım pişmanlığına kahverengi resimlerin.
İsmin kazınırken hudut boylarında şakaklarımdan,
Uzanacağım bir kavram mesafesince,
Zamanı vuran eski zaman kılıcının kabaralı kabzasına.
Zulmün virajlı sarmaşığını bileğime dolayacağım.
Dayanacağım mecalim biterken uç uca haykırmağa.
Yemin ettim kalemleri kırmağa...
2/:
Andolsun ki ortodoks inancı ile,
Ve böyle bil ki Yozgatlı Mahmutoğlu Ahmet
Kıracağım güvendiğin kalemi.
Yüreğini hapsedeceğim boş satırlar içine...
***
Kadim zamanlardan süzülen barbar elemi,
Yaracağım ekvatorda orta yerinden.
Volkani derinlerden ve enfusi bedenimden,
Yanıp sönen lusiferik izlere kanmadan en zor anımda,
Yanmadan gayyalarda yüreğimin narına,
Uzanacağım bir kuark mesabesince,
Saniyeleri göreceleyin uzayan ve hiç olmayan zamana.
Lime lime mahkumiyet...
Yekpare ve pare pare arzuyla damağımda dalgalanan,
Ve buz yüklü damar cidarında kan ile uyanmağa...
Yemin ettim kalemleri kırmağa.
Andolsun ki heteredoks inancı ile,
Ve böyle bil ki Yozgatlı Mahmutoğlu Ahmet
Yemin ettim güvendiğin kalemini kırmağa…
Ve başına yıkmağa şiir evini...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:14 AM
Ver Çölümü Bezirgan
1/:
Nemli vahaları al kat mülküne,
Ver çölümü bana geri bezirgan.
***
Develerim kışlasın yorgun argın dönende,
Ahmetistan diye bir hayali ülkeden,
Gölgeleri yüreğime uzanan kayaların dizinde.
Güneş kızgın ve kızıl bir kalkan,
Yakan o olsun ama yakılan ben olmayım.
Çöl soğutsun yüreğimin buhurdanını,
Ayağıma kapanan kumlar kişnesin...
***
Gümrah vahaları al kat mülküne,
Ver çölümü bana geri bezirgan!
2/:
Doğru, bir çöl bedevisiydi babam,
Anamsa Tuareg beyinin kızı...
Ama ne Mecnun diye anıldı adım,
Ne de Leyla diye bir kadını tanırım..
***
Evleneyim bir karaçadır kızıyla,
Hurmalar altına çağırsın beni,
Uzanayım zifafımda güneşin buhurdanına,
Ellerime kına sürsün bilge bedevi.
Batsın çivilesin kumların keskin bağrına,
Yaşlı, sinsi ve saldırgan devedikenleri şu öksüz kaderimi.
Türkü tiryakisi taylarıma gümüş koşum vurulsun,
Kara çadır ortasında kızım dursun,
Oğullarım iksir damıtsın saç uclarından...
***
Zeheb kubbeli sarayları al kat mülküne,
Ver çölümü bana geri bezirgan!
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:15 AM
Vesikalık Resmine Dair
1/:
Yeter mi seni tarife?
Gözbebeğime yapışan uysal ve uğrun
Kızıl ve kahverengi vesikalık resmin bilemem,
Günboyu göğsüme sürdüğüm gülüm...
***
Ellerin ince damarlı çınar yaprağı,
Gökyüzüne kardeş olan gözlerin görmeli beni her dem,
Karanlık *******de kanımda oynaşan yılkılık taylar,
Taşır seni yüreğimin kuş uçmaz yaylalarına.
Takıp bakışlarını nayif püskülüne başımın,
Bir “Boppili” halayı tuttururum Çalatlı’nın yokuşunda.
Kına sürüp gri hayalinin üstüne,
Kırmızıya boyarım şilbaştan suretini.
Ve sığınırım vesikalık gözlerin en irisine,
Ellerine yarışatı yemi sunarım,
Yanarım bir kez daha...
***
Günboyu hayalini göğsüme sürdüğüm gülüm...
Vesikalık resmin yeter mi bilmem,
Gözbebeğimde mülteci düşlerimi tarife,
Ve sensizliğin diğer adresi ölüm...
2/:
Neden kahverengi ve yanık kokar,
Ve neden tırtıklı olur sevgililerin acaba,
Uzak hülyalara asma köprüler kuran,
Ve kervanlarla flu kentlere ulaşan resimleri...
İnce damarlı çınar yaprağı ellerin,
Tutar kavrar gövdemi en yumuşak bendinden,
Irak diyarlardan bu yana ırmaklar akar zalim ve puslu,
Damağında gösel tadlar taşıyan dağlar küçülür,
Sığınır vesikalık saçlarının gerisine,
Göğsüme sürdüğüm gülüm...
Yeter mi bilmem seni tarife,
Cüzdanımın arasındaki mülteci hayalin,
Ve sensizliğin diğer adresi ölüm...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:15 AM
Vezin Yüz Yıl Düşünür
1/:
Işkın sürerse yürekler,
Sevdalar meyveye durma vaktindedir.
Bu yüzden sular sık sık ısınır.
Şeker-şerbet dökülür ol nedenle tatlı diller üstüne.
***
Baklavası şerbetsiz yenmez Antep elinin.
Sarı gelinin solgun sureti dilim dilim belirir aynalarda.
Sözcükleri ipe dizen bir ustadır zaman,
Her boncukta durur ve yüz yıl düşünür vezin.
Artık duy benden ve kana kana ağla,
Antep yetim barakların öksüz yurdudur,
Ol sebepten bir döner zavallı kızkardeşi Şam’a bakar,
Bir döner Adıyaman bir tanrılar dağına.
1/:
Işkın sürerse yürekler,
Sevdalar meyveye durma vaktindedir.
Bu yüzden hudut boyları sık sık ısınır.
Şeker-şerbet dökülür ol nedenle tatlı diller üstüne.
***
Ey Kerem içsen idin o şarabı,
Keşiş “Eyva,” diyecek miydi sanırsın hayalinin üstüne?
Bence Tiflis, ki bir diyarı Armenyan’dır,
Durmaz oturmaz “Sarı gelin” çığırtır ozanlarına.
Artık duy benden ve kana kana ağla,
Ve yana yana kendi ankanı doğur.
Çünkü aşık adam can bulur kendi külünden.
3/:
Işkın sürerse yürekler,
Sevdalar meyveye durma vaktindedir.
Bu yüzden gökler sık sık ısınır.
Şeker-şerbet dökülür ol nedenle tatlı diller üstüne.
***
Ağzımızdaki o dem son içtiğimiz çayın demidir.
Bu sebepten ehline dırahşan yol görünür sevda serveti,
Yıldız yerlerinin aydınlığı gösterir yolu,
Aşk ve kıyamet ehline ancak vakti gelince.
Artık duy benden ve kana kana ağla,
Ki gözyaşıdır ancak cehennemi karartan,
Darartansa yürekleri sabırsız sabırdır...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:15 AM
Vurmayın Cemâl’imi Kahpeler
1/:
Hüzünlü gül düştü düşlerime,
Nisanın on beşinde sevdamın...
***
Doruğu gönendi Kaf dağımın masalda.
Sermayesi sevda olan pınarlar
Harladı rüyamın tarlalarına.
Sümbüller musallada demet demet ağladı...
Turaçlar uçtular telek-tefek kabiristanda
Çiğ düştü hüznümün çorak yurduna
İstikbalin düşlerine gül düştü...
***
Belki gül değildi gelinler,
Düşen sümbül döşlü Cemâl’di...
Vurulansa turaçlar diyarı Ürgüp
Mavzerdeki el zemheride buz...
Yürek kaskatı,
Dudaklar susuz Deşti Kebir’di sayın ki
Ya da, “Seçemedim sekişinden kıratı.”
2/:
Yani sayın ki gelinler,
“Arpa ektim biçemedim.”
Kan bürüdü düşümün yeşil yüzünü.
Gelinler ağıda durdu, yüreğim onlarla bile
Vurulan sümbül döşü Cemâl’in.
Kavrulansa turaçlar yurdu Ürgüp...
Vallah, “Seçemedim sekişinden kıratı.”
Tetiği ısıran zulümkar parmak
Ağustosta harlı nâr
Yürek mi? ... Onu sormayın gelinler
Bileğim gibi kaskatı
Yani, “Seçemedim sekişinden kıratı.”
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:15 AM
Ya Çiğdemler Öyle mi?
1/:
Çiçekli diplerinde dağların,
Kar yemektir muradı aşıkadamın.
Nedense pekmezler pek sever zirvenin en dişlisini,
Bense nisanın rahvan at sekişlisini...
***
Dedin ya “Çiğdem gülünün sarısına baygınım,” diye,
Beni bekle,
Çiçekli diplerinde dağların,
Bıraktığım bu koyakta,
Sana yıldızlardan ışık getireceğim o sarışınlıkta.
2/:
Ey zümrüt gözleri yaşlı sevgili,
Ağıtlar da kök salar ilkbahar da nergisler gibi...
İklimin elinde değil ki kaderleri mutla bitirmek,
Ama ya çiğdemler öyle mi?
İşleri nisanın ağzında sarışın bir bulut gibi köpürmek.
***
Dedin ya “Çiğdem gülünün sarısına baygınım,” diye,
Beni bekle,
Çiçekli diplerinde dağların,
Sana yıldızlardan ışık getireceğim o sarışınlıkta.
3/:
Bozlaklar yekinir arasıra yüreğimin ortakarar toprağından,
Bozok bozkırlarında gelinler dolanır,
Bir ellerinde madımak dolu çıkınları,
Diğerinde allı gelin üstüne yakılmış türkülerle...
***
Dedin ya “Çiğdem gülünün sarısına baygınım,” diye,
Beni bekle,
Çiçekli diplerinde dağların,
Sana yıldızlardan ışık getireceğim o sarışınlıkta.
4/:
Kader işte, ham meyveyi de koparır el oğulları,
Bahtsız bağrımızdan bakarsın yeni çiğdemler uzanır.
Sevmenin de bir dili vardır kendi sarılığında,
Bazı barak olur, bazı arguvan,
Bazen dadanır dizeler diyarında şanlı şiire...
***
Dedin ya “Çiğdem gülünün sarısına baygınım,” diye,
Beni bekle,
Çiçekli diplerinde dağların,
Sana yıldızlardan ışık getireceğim o sarışınlıkta.
5/:
Sussa zaman çiğdemler uzatırken işaret parmaklarını göğe,
Yola revan olunca turna katarı zemin dirülse,
Her nisanın peşinde bir mayıs gelir kocaman ayaklarıyla,
Ve ulam ulam ulanır kayaların gölgelerine koyunlar,
Bir çoban kazar köklerini sarışın kızların...
***
Dedin ya “Çiğdem gülünün sarısına baygınım,” diye,
Beni bekle,
Çiçekli diplerinde dağların,
Sana yıldızlardan ışık getireceğim o sarışınlıkta.
6/:
Yadellere kokusu ulaşmaz sanılır çiğdemlerin,
Ya üstümüzde dolaşan bu bulutlar ne taşır?
Ardımızdan ünleyip en gurbetçi türküleri gelinler söyler,
Adımız ile anılır çiğdem kokuları ve türküler,
Kimi zaman kelimeler de birer kanlı cellat olur bakarsın,
Yerden kaldıramaz yaslı başını o tazecik çiğdemler...
***
Dedin ya “Çiğdem gülünün sarısına baygınım,” diye,
Beni bekle,
Çiçekli diplerinde dağların,
Bu yeşil gölgeli koyakta,
Sana yıldızlardan ışık getireceğim o sarışınlıkta.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:18 AM
Ya Dağlar Yürür İse
1/:
Kaçkın güneşleri sakladım,
Kahkülümün saçağının altına...
***
Zemheride erittim asırlık mermerleri
Sızdı akrebin zehri özlemin damağına…
Damladı göklerden emdiğim aksüt
Kadim dağlar reddetti sukuneti, hışımla ayaklandı
Kişiliksiz tepeleri sürükledi ardınca.
***
İşte emellerimi kesen son hudut,
Beni tutmak için hoyrat ellerce çizilmiş yola.
Dayandım adaleti kemiren dişlere erkek gibi
Direndim yalın ve art niyetsiz açtığım adil cephede
Ve direndim masum ama kadınca...
Yol verin Çamlıbel’de kıyamıma çukurlar
Bolu beyi ferman etse de ne?
Yolların kesiştiği merkez işte bu
Durdum ovaların orta yerinde
Ben durdum... İzan durdu... Ar durdu…
Dağlar yekindi yerinden
Kayalıklar çekti karlı zulmün kasaturasını
Sıradağlar ağustosta kudurdu
Karlı zirveler yürüdü gürleye gürleye
Ve üstüme bürüdü kanlı maşlakasını…
2/:
Direncim kara doruklara karşı kıyamıdır azmimin
Nazlı çiçeklere ise hiçbir vakit kıyamam
Anam ağlar ufalayıp dediğini yıllarca
Babamsa sisler içinde gömülmüş sevdasına
Bilgece seccadelere binmiş bakıp bakıp ardınca
Dayandım erkek gibi
Direndim kat’i ve teslim mi, asla!
Ve direndim son sınırda kadınca
“Keşke” diyesim geldi bazen yalnız *******imde
O an kestim hain atan damarlarımı tel tel
Rüyalarım buz ve kızıl dızmana kesti
Batırdım bayrağımı hırs ilen kesişen kavşaklara
Esti bir hain rüzgar... Savruldum uzaklara...
***
Şimdi ne kadar sakin deli Atlantik
Dercoldu duvarına dev sandığım noktalar
Tükendi moral... Eridi etik...
Ben durdum... Namus durdu... Ar durdu
Dağlar yekindi yerinden
Zirveler sıyırdı buzdan kılıncını seferberliğin
Sıradağlar acıktı ve kuşluklarda kudurdu
Zelzeleler adım attı üstüme...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:18 AM
Yaralıyım Yağmurlar
1/:
Yağmurlar...
Yağmayın delidolu yaram üstüne...
***
Öyküleri dağlara zincirlenmiş devdir dereler.
Bilenmiş göz pınarları ise çayır kuşlarının tüyünü biçmedeler.
Elleri çığlık çığlığa ağustosta kuytuya çekilen karın.
Bense arkadaş yağmurların,
Düğününde seymen, nişanında sağdıcım.
Ancak...
Kara çadır, korugan bir kayalığa;
Bağrını sebil diye dokunmuş yaygı gibi,
Ve acısını bir “Duran ağıtı” gibi hançer kınına gömen,
Ben...
Ve iki buçuk karışlık göğsünü çiçek tarhı yapıp,
Kalbimi öpen bu sahipsiz ve kızıl tarlaları pıtrak bahçesi...
Herkesi şakağından akan terle sulayan,
Kaynayan gözeleri parmağıyla tıkayan...
Başım bunda şu sıralar,
Yağmurlar bu aralar, n’olur
Yağmayın yaram üstüne...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:20 AM
Yedi Adamın Yedi Öyküsü
1/:
Yağmur adalet üzre yağıyordu
Islanıyorduk ahmakçasına yedimiz...
***
Yedi yol sıçrıyordu yedimizin önünde
Ve şerareler öpüyordu dizkapaklarını yedimizin
Yedi yaşımıza dek apaktık...
***
Kanıyordu…
Boyalı kelebeklerin kanıyordu yıldızlı kanatları
Sanal testereler harmandalına çökmüştü bir harmanda
Yedi yerinden dem tutuyordu yapraklar
Yadellerde yollar çatallanıyor
Yedi çata ayrılıyordu…
***
Ben diye biri;
Yedi kez diz vurup üstündeki göklere
Yere çaktım çarmıhını beynimin
Ve öptüm yedi seçenekli kaderi kaş arasından
Kozmik efendilere “Lordum teslimim” dedim
İnanın yaptım imkansız olanı
Kendimi yedim...
2/:
Yedi çata ayrılıyordu tek yüzlü toprak
Yağmurun yağışı gayrı nedense,
Adaleti atmıştı kenara paslı zincirler gibi.
Yedimizin altısını çağırdı toprak iştahla,
Ta şafak atanda yedi tane yıldız.
***
Ve ben diye biriydim…
Kaldım yalnız ve yedi horantalı hanedanımla
Düştüm mısraların yedi yönlü labirentine
Tek başıma ve yedi kalem beynimle...
***
Çalıyordu…
Saatler çalıyordu marşını acı ölümün
Yedi bağlı botlarım kana bulanıyordu çamur yerine
Yedi kere yuvarlanıyordum yolları bir uçtan diğerine
Ve yedi kere bıçaklanarak sağ küreğimden.
Yağmur habire çeviriyordu Önümü arkama
Ve önümdeki takvim yapraklarını yedi kere.
Seller böğürüyordu,
Böğürüyor ve yedi kez yutuyordu kaderini.
Ve kendisini doğuran lohusa yaprakları yedi yerinden...
***
Ben diye biriydim…
Bu bilgelikle yedi kere kutsadım toprakları…
Yedi yere döktüm yedi lüleden kanımı kaselere
Öptüm kaderi yedi kaşı arasından
Kozmik efendilere “Lordum teslimim” dedim
Ve yaptım imkansız olanı
Kendimi yedim...
3/:
Yedi kez öpülüyordum alnımdan ilk durakta
Biz yedi adamdık çünkü.
Yüklenip altımızın kaderini birimiz
Düştük mısraların yedi gözlü labirentine
Yedi yol uzanmada şimdi sırt üstü
Ve yedi kere çağırmadaydı kendimi beynim.
Yedi koldan çekildim albasan bulutlara
Yedi kaderi yaşamak üzre tek başıma
Karıma yedi çentik attım
Gözümü tuzlasın diye terim...
***
Ben diye biriydim…
Yedi kutsal senaryoyu yedi kez yaşayıp düşlerimde
Öptüm kaderi kaş arasından yedi kez.
Kozmik efendilere “Lordum teslimim” dedim
Ve yaptım imkansız olanı
Ben diye birini yedim...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:20 AM
Yüreğimi Eze Eze Merdina Kız
1/:
Hava aşık ve gamlı...
Dumanlı bir güzergahta soluk soluğayım...
Çığlık çığlığa kaçışan gizem yüklü lokomotiflerin,
Su yerine kan ve ateş aldığı en son istasyonda,
Varla yok arası bir adresteyim...
Devriyeler durdurdular gözlerimi nedense?
En sığ düzleminde ebruli ufkun.
Hapsedildim betondan kafeslere bir haziran ayında.
Ağzımı yani isyanımı kapatan o kanlı elin,
Bileğine dağlı karanfiller bağladım.
Ağladım... Ağladım,
Tuzlu suyla sulansın diye kıraç kavramlar.
Diz çöktüm uçan rahlesine zamanın,
Sonsuzluğu gözlerinden dinledim.
***
Ben bunları senin için ay kız Merdina,
Yüreğimi eze eze söyledim...
2/:
Pus var havada...
Dumanlı bir güzergahta soluk soluğayım...
Eksi 273 derecede yaşamı mahlukatın,
Yorgun bir atın iliği titremekte...
Ben buz kesmekteyim çığlık çığlığa...
Bir ateş fırtınası o an göz kırptı,
Altı yüz sekseninci aşk mevsiminin kalp çatlağından.
Raksetti hokka ve divit üstündeki bulutsu kitabın.
Zifiri öfkeler saçıldı durup dururken ortalık yere,
Vuruldu en arsız darbe muhkem temeline zamanın...
Ellerde kanlı balyozla devriyeler,
Ve dudaklarda kinle dolu o an...
Ağzımı yani isyanımı kapatan o kanlı elin,
Bileğine dağlı nilüferler bağladım.
Ağladım... Ağladım,
Bir şaşkın sineğin kanadına tutunup
Sonsuzluğun sırrını heceledim.
***
Ben bunları senin için ay kız Merdina,
Yüreğimi eze eze söyledim...
3/:
Kainat ah çekmede...
Dumanlı bir güzergahta soluk soluğayım...
Yanımdan ateşler içinde kalp yüklü hecinler yürümekte,
Bir kısrak ateşler içinde titremekte,
Ben örselenmekteyim...
Balçıkla yıkadılar aşk ameleleri güneşin saçlarını
Mil çekildi Yedikulede gözlerine kara kitabın
Ve kırkkanat ötedeki çayında kahırla demleyen adamın…
Bizans’ın uğursuz zindanında hapsedip özgürlüğü,
Kör bir kuyuya lime lime doğradılar Kenan’da,
Düşleri dillendiren gönlümün Yusuf’unu.
Kafesleri kapandı asırlık aslanların
Savruldu fermanlar hışmın rüzgarıyla can cana
Ne Yusuf’a tutundum,
Ve ne de Kenan’a bir yararım dokundu firavun tarihinde.
Mütevazı ve on üçüncü hamur bir sayfanın kenarına yapışıp,
Tutsak özgürlüğün tadıyla raksettim kehkeşan aralığında.
Kasıp gemini gönlümdeki kıratın,
Naylon gülistanlar merkezine eyledim.
***
Ben bunları senin için ay kız Merdina,
Yüreğimi eze eze söyledim...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:20 AM
Yüreğimin Kılcalında Akar Dururum
1/:
Simli saçların,
Ve gözyaşının esrik seline yakalanan adam oğlu,
Sayın ki intihar eder nihayeti...
Turnaların efkarlı teline vurulanlar ne eder peki?
Tabii ki sığmaz şakağından akan dere boyu koyaklarına,
Uzak nehirlere de gücü yetmez gitmeye,
Yüreğinin kılcallarında akar durur bir yaşam boyu...
***
Uzak nehirlere gücüm yetmez ya gitmeye,
Bu nedenle gözü kapalı sığırcık sayılırım.
Her kınalı telin ibrişim değilliğini öğrenmem yeni sayılır,
Bir bakıma cühelasıyım dünkü günün.
Çünkü günün,
Zamanda bir tel olduğunu,
Telin de simli saçlara vurduğunu mührünü,
Bellememden ne geçti?
Hiç sayarım Süleyman’a göre bütün soyut birikimimi.
Bilemem hala,
Turnaların efkarlı teline vurulanlar ne eder peki?
2/:
Gözyaşının esrik seline yakalanan adam oğlu,
Ya akar atların güzergahında,
Bir deli tay misali aşk menziline.
Ya da... (Neyse ne?)
Yani sevdamın yağız ve deli kısrağı,
İşte bir memleket yaylası gibi enli terkim,
Ve işte tandırların kızıl gözlü çocuğu sevda,
Ve işte ben...
***
Uzak nehirlere de gücün yetmez gitmeye,
Benim de...
Yan yanayız ama uzağım sana,
İnadetme, haydi atlasana terkime...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:20 AM
Yüreğimin Külhanında Yangın Var
1/:
Lacivret üveyikler su başlarında,
Arısız aşkın temmuzunu besliyor,
Kavalım çalıyor karakoyunu,
Otlaklarda kuzularım meliyor...
***
Arsız adın uzanıyor kulaklarıma,
Gözlerin yüreğime kurmuş çadırı,
Acı eliyor ellerin ellerime,
Hasretin yüreğime hicran eliyor.
***
Sanma ki nisyan ile örtüldün,
Serpildin buna rağmen,
Geliştin her şeye karşın,
Saksısında yüreğin,
Ebedîleştin.
Yandın külhanında aşkın,
Kendini de aştın,
Beni de aştın...
2/:
Damıtıp kanımdan hicranım seni,
Yüreğinin külhanında demliyor.
***
Saçlarım hırçın tay yelesi rüzgârda,
Yıldız anaforunda el çırpmada hayâlim,
Sebepsiz vurulmak mı acısı ellerimin?
Yoksa tutunamamak mı kokuna?
Boynu burukluğumun nedenini sorarsın,
Arsız adlı kız,
Asırlardır konmadın ki omuzlarıma...
***
Sanma ki nisyan ile örtüldün,
Serpildin buna rağmen,
Geliştin her şeye karşın,
Saksısında özlemin,
Yandın tandırında aşkın,
Kendini de aştın,
Beni de aştın..
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:20 AM
Yürekçe de Bir Lisandır
1/:
Her damla gözyaşı, bir harf sayılır,
Yürekçe diliyle okumayı bilene.
2/:
Yürekçe de bir lisandır aslında,
Arapça,
Türkçe,
Ve Ahmetyozgatça gibi...
3/:
Kimi okur anlayamaz,
Kimi anlar okuyamaz...
4/:
Hem okuyan,
Hem anlayan bulunamaz...
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:20 AM
Zaman Galerisinde Aşk
1/:
Güleç yüzlü zamanlarla öpüştüm
Uzanıp dizlerine sıradağların…
***
Yüreğimde harlanan yekpare sevda
Topuğundan tutuşturdu ince belli taşları
Keman olup dudağı mevsimlerin
Gülkurusu türküleri ayırıp tel tel
Yeşille sürmeledi gelecek yarınların
***
Güleç yüzlü zamanlarla öpüştüm
Uzanıp dizlerine sıradağların.
2/:
Soylu rüzgarlarla girdim zifafa
Elimde duman saçlı bir kamçı...
***
Terkimdeyse unuttuğum tacı lordların …
Zaman galerilerinde gündüz gibi ışkları içerek
Yitirdiğim dünleri kovaladım bir süre
El yakan mevsimler ağladı az ardımda
Ben aslında kaçan bir kovalayandım
Yıldızlar doğurdu gökler kilim nakışlı
Karanlıkve yutucu ağzı yabanıl yamaçların
Hasret buhurlandı sonbaharlarda
Katran karası kazanında kasım ayının
Bindiğim küheylan ise kızıl ve yekpare kandı
Gecenin gündüzü boğduğu yerde
Yetiştim katarların ardından ve katıldım safa
Gri renkli tampon pasajlara uzandım...
***
Soylu rüzgarlarla girdim zifafa
Elimde duman saçlı bir kozak kamçı…
3/:
Bir pulsar galerisinde tesadüfen tutundum
Yelesi ateş olan ışığın kısrağına…
***
Yularına kozmik boncuk dizdim çömelip
Uygun adım yürüyen haspa haftaların
Şımarık ve kırık havalar üfleyen günler
Yumuldu gözlerime birer birer iştahla
Bir yumak misali dolayıp ibrişim saatleri
Yalın veya mekansız bir diyarda yeniden açtım
Sabit ve boz bakışlı bir rahibe rastladım
Mekanını çantasında taşıyan
Öpüştüm güleç yüzlü ışıkla
Aktı dudaklarıma yürüdüğüm yolların kanı
Teslim ettim sahibine zamanı zamanında...
***
Bir pulsar galerisinde tevafuken tutundum,
Yelesi ateş olan ışığın kısrağına…
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:20 AM
Zamanı Döven Demirci Ustası
1/:
O zamanı döven bir demirci...
Örsündeyse ahir zamanların en genci…
***
Son günlerinden…
Kasımın el artığı günlerinden daha atak
Ve daha haşmetli antik asırlardan
Tek tek dövüp yapraklarını takvimin
Hayırhah kavramlar koyuyordu yolculuk için azığıma.
Zamanı döven demirci,
Çifte su veriyordu kanıma...
2/:
Zamanı döven demirci...
Sağında çelebi çıraklarının en genci...
***
Son imbiğinden…
Süzüp imbiğinden en eski ve usta sözlerin
Buzdan kaselere damıtıp ömrünü şahın
Örsünde bir tutam kasvet ve bir kulaç hırsla
Hüzünlü muskalar diziyordu yaylalar enindeki alnıma.
Zamanı döven demirci,
Çifte su veriyordu kanıma...
3/:
Zamanı döven demirci...
Körüğünde Süleymanların en genci...
***
Derin derin…
Çekip derin derin körük misali akciğerine
Üfleyip yoksul şiirlere sevdalı bilgiçliğiyle
Bindirip ocağından atlayan çıngılara
Esrik türküler dolduruyordu kan ve etten sahanıma.
Zamanı döven demirci,
Çifte su veriyordu kanıma...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:20 AM
Zaten Sondu Bu Tren
1/:...
Var git kendi kaysamış mağarana,
Hülyamın zamanı donmuş zındancısı,
Ömrümün volkan gözlü yalancısı…
***
Vaktim dar... Son zaten bu tren de...
Ki o da kalkmada,
Bitmez ayın perşembesi girende…
Arkamda bıraktığım her şeyse
Unutmada istasyonun tahta oturaklarında beni.
Ben de unutmadayım.
Gerimde kullanıp attığım her şeyi,
Cihanın çelik kabaralı taş kapılarında...
***
Var git kendi sularına artık...
Adriya’nın yapay sesli sireni,
Ve yüreğimdeki Marmara’nın ateşli semenderi,
Yani sevdamın kor yataklı hancısı,
Tüm ömrümün volkan gözlü yalancısı,
Aramayın artık son kompartımanda beni,
Ben artık bulutlardayım...
2/:...
Var git artık...
Kısır kadın hırsıyla dolu kendi zındanına.
Sevdamın gönlü donmuş gardiyanı,
Yani ömrümün krater gözlü yalanı...
***
Önüm beni dağlara uluyan hasret bayrağı,
Ardımsa sahibini unutmada zaten vefasız sevda gibi
Düzüne bir ömür kurduğum cihansa
Kendi berduşluğunda ıslık çalmada
Takvimimin yaldızlı vadilerinde daha da vahim durum,
Yumruk başlı ama kıçları kocaman devler oturmada.
Bak ve duy ey semender...
Şedid kurtlar ulumada salyalı arzularıyla,
Suriye’min mayınlı hududunda.
***
Var git kendi kuytularına zamanı yontan dülger,
Ve sevdamı çalıp döşümden Bizans’ta mezata süren
Kanlı kahpe pazarlarının açgözlü satıcısı,
Aramayın artık son kompartımanda beni...
Ardımca sıralı olan her şeyi
Ölümleyin uyutmadayım zaten bu son istasyonda.
Sürmeyin izimi ey Everest’in şedid kurtları.
Şimdi Suriye’min mayınlı hududundayım,
Ben gayrı bulutlardayım...
Bereketli yağmur diyerek,
Sıkıp ruhumun lahuti iklimimde umarsız kibirimi...
Ruhumu kozmik ateşlerde kurutmadayım...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:21 AM
Zeytinyağı Kalbe de İyi Gelir Aşka da
1/:
Zeytinyağı ki kalbe de iyi gelir aşka da...
***
Bu yüzden işte...
Son aşkım Balıkesir diye bir yerden...
Bu şehir ki bir yanı yeşil yılan sırtı Ayvalık,
Öte yanı haki renkli zeytinyağıdır.
Adağıdır zeytinyağı ise kan yerine yüreğimin,
Eğer tutarsa diye bu sevdamın fidesi kınalı toprağa...
1a/:
Zeytinyağı ki kalbe de iyi gelir aşka da...
Balıkesir bilir,
Hangi kalbin tıkalı koroner damarları?
Ve aşk tohumu hangi yürekte çatlamaya hamile? ...
Ayvalık’ta bir bakire bahçıvan,
Çemrer sevdasını ve bileklerini.
Şıvgın gibi sürer sevda peşindeki genç fideler atları...
2/:
Zeytinyağı ki kalbe de iyi gelir aşka da...
***
Dağlarda yalnız kervancılar yürümez,,
Kuşlar da uçar...
Çürümez Ayvalık’ta aşk,
Nedeni zeytin kanıdır.
Şavklanır bir paça ışık karanlığın siyah gözünde.
“Hey” diye ünlemeye durur boz yapraklar,
Yeşil yamacın simsiyah alnacında,
Zeytinyağı kalbe de iyi gelir aşka da...
Çünkü kendi kalbine hedef olursa insan,
Onu da bir seven bulunur zeytnler diyarında.
2a/:
Son aşkım Balıkesir’den...
Bu şehir ki bir yanı masif oksijen yurdu Ayvalık,
Öte yanı sısım sızım sızma saf zeytinyağıdır.
Adağıdır zeytinyağı ise kan yerine yüreğimizin,
Eğer tutarsa diye sevdaların fidesi kınalı toprağa...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:21 AM
Takhzamen’e
1/:
Ben...
Bencileyin sen...
Ve sencileyin o…
Sayın ki üç yüz kişiydik
Asabi ateş şahablarının eşiydik...
Şerefsiz teberlere karşı durduyduk.
1/a:
Ben
Bencileyin sendik zamanın kıstağında,
Ve sencileyin o muyduk? Bilmem…
Say ki üç yüz kişiydik ya ikimiz Takhzamen,
Hemen kapatmıştın gözlerini sabra yenik düşerek.
Bir gün hani ne çekilmişti etlerimiz,
Ne de bizdik çekilerin aşkın karadeliğine...
Yani bir tarih sevişmesinde anımsar mısın?
Kabaralı yüzleriyle şakağımızın kuzeydoğu cenahından,
Şahmaran gözlü muharipler inmişti,
Mavi kan ve sarışın terlerle sarmaşarak.
Bencileyin sendik zamanın kıstağında,
Bize yakışan da vuruşarak ölmekti kancık siperlerinde,
Kararımız buydu ve kesindi ve sondu ve...
Geve geve Hindistani havlican köklerini,
Şerefsiz teberlere karşı durduyduk.
Gözucuyla dalıp ihtimal deryasına Takhzamen,
Biçmiştik kefenini çıplak ruhumuzun
Musallalar yontup zemherinin izinde,
Evet... Evet...
Takhzamen (********* diyarın kızı)
Vicdansız teberlere karşı durduyduk.
Kendimizi güneşlere vurduyduk...
1/b:
Ben...
Bencileyin sen...
Ve sencileyin o…
Bir sevişmenin oldu bitti tarihinde
Teraziye sevdamızı vurduyduk...
***
Aşk zamanının en Everesti’ndeydi kalbimiz,
Ellerimiz, organik Lut çukurunda,
Yıldırım soluklu atlara binmiş,
Yalın süvari,
Yani şeşber ve ok ve yay ve sadak...
Nallarımızın altına hayallerimizi yayarak,
Sayarak imameye kadar doksan dokuz çeken,
Sırat köprülerini ateş iksirli yaylaların...
Tam o anın,
Hatta belki de yarının,
Ve dünyanın bilmem kaçıncı meridyeninde,
Neler tekellüm ederlerdi şair ehli hakkımızda?
(Gaipten bir ses http://www.************/images/smilies/icon_smile.gif
Takhzamen ve sen! ...
(Yani ********* diyarların kızı ve oğlu)
İşte buz kesen kanın tutuştuğu andı,
Yandı bilcümle sırata dizilen tespih taneleri ve ehli aşk.
Sivriltilmişti çünkü yongası arsız şüphenin artık,
İzansız, gezinmişti ilk yazında tuzlu yılların.
İzbe gölgesinde bıçak çekip kuşkuya yüreğimize
Bir şaşkın teraziye sevdamızı vurduyduk.
Evet... Evet...
Takhzamen (********* diyarın kızı)
Vicdansız teberlere karşı durduyduk.
Yani kendimizi güneşlere vurduyduk.
(Kudurduyduk) ...
2/:
Ben (miydim?)
Bencileyin sen (miydim yoksa?)
Ve sencileyin o (Muyduk?) …
Sayın ki üç bin kişiydik bu hesab dairesince.
İnce bir frekansta asabi ateş bozonların eşiydik...
2/a...
(Mutlaka) Ben...
(Muhakkak) Bencileyin sen...
Ve (muhakkik) sencileyin o…
Her bir günün hesabını sorduyduk.
***
Aşk zamanının en Everesti’ndeydi kalbimiz,
Mevsimlerimiz yalamıştı gündüzün dudağını
*******in kanatları yolunmuştu hani ya
Dağlar, yaylalara bile diz çöküp dinlemişti bizi.
(Açıktan bir ses http://www.************/images/smilies/icon_smile.gif
(Gaipten bir ses http://www.************/images/smilies/icon_smile.gif
Takhzamen ve sen! ...
(Yani ********* diyarların kızı ve oğlu)
Her bir günün hesabını sorduyduk.
Evet... Evet...
Takhzamen (********* diyarın kızı)
Vicdansız teberlere karşı durduyduk.
Yani kendimizi güneşlere vurduyduk.
(Kudurduyduk) ...
2/b...
Ben (dim orada ayakta duran)
Bencileyin sen (din Araf’ta uyuyan)
Ve sencileyin o (idi herşeye damga vuran) …
(Gaipten bir ses http://www.************/images/smilies/icon_smile.gif
Takhzamen ve sen! ...
(Yani ********* diyarların kızı ve oğlu)
Düşlediğimiz ülkemizi kurduyduk
Tarihin nihayete erdiği rıhtımda yanyanaydık ikimiz.
Bendim. Bencileyin senin omzundaydı bulutlu başım,
Yaşım ışık gibi ağarmıştı.
Ve sencileyin anıların bitişiydi uzun tarih senaryoları
Yolları nal izleriyle damgalanmış kan deryası kesmişti,
Esmiş ve talan etmişti sevdanın hendek harbinde yeller,
Yerler işkembesindekileri kusmaktaydı hala.
Yani her şey bir anlık...
Sonunda teslim oldu şeşberlere tutsaklık
Matemlerin eteğine ak düştü
Dağıldı istkbal dağları acıların üstüne,
Düşlediğimiz ülkemizde kuruduyduk.
İncirlerin çorak düzüne gözyaşı düştü...
Evet... Evet...
Takhzamen (********* diyarın kızı)
Vicdansız teberlere karşı durduyduk.
Her bir günün hesabını sorduyduk.
Bir şaşkın teraziye sevdamızı vurduyduk.
Yani kendimizi güneşlere vurduyduk.
(Kudurduyduk) ...
Ancak,
Söndü bütün yıldızları aşk ehlinin.
Madde bir pulsarın gözüne düştü...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:21 AM
Acının Lisanı Ortaktır Gülüm
1/:
Arzuyla yanıyor ağzım
Devam etmek için son türküsüne.
Şahdamarım beynimin sahiline vuruyor.
Bir yemen hançeri yemiş gibiyim.
Duvarı deliniyor tek tesellimin.
Çıkıveriyor ortalık yere
Kadim asırlarda unuttuğum kargılar.
***
Geğire geğire
Geliyor ölüm
Sevdanın lisanı ortaktır gülüm.
2/:
Yüreğime konuyor turaç kuşları.
Taş sektiriyor yaranlarım arsızca
Delişmen ve tutkun yüzeyinde
Beynimin bozkırının.
Menbaımın kılıçlar kırılıyor kalbinde.
Bir elinde zamanın fermanını taşıyor
Diğerinde kararmış anılarım.
Geğire geğire
Geliyor ölüm
***
Sevdanın lisanı ortaktır gülüm.
3/:
Atomuna ayrılıyor som sandığım altınlar.
Yekpare umutlarım zemheride dağılıyor.
Bir sevgili sunuyor avuçlarında
Baldırana daldırdığı
Ve mor kadifeler sarılı yüreğini dudaklarıma.
***
Geğirip seğirterek
Geliyor ölüm
Acının lisanı ortaktır gülüm.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:21 AM
Ağlayan Damardır Çatlayan Cidar
A/:
Sakin devler otururdu kerevetimizde
Biz yemeğimizi gözyaşıyla yapardık…
***
Biz mi kimdik?
Dimdik durup ayakta... Ve yatakta yan yatıp
Yüreği yeşille örtülü dualara sığınandık.
Sandık ki:
Grub her akşam üstlerinde turuncu,
Bulutlar gri Yemen miliyle kınalamada
Devasa ve buyurgan ellerini,
Kaf dağına at binen kırbaç devlerinin.
***
Yanıldık…
Biz yüreklerde yanan ocak,
Evlerde ağlayan damar,
Yoksul gözlerde kandık.
İyi ki yanıldık yoldaş iyi ki yanıldık...
B/:
Gri bir sinek uçardı eylül ayımızda.
Biz ağustosta hazırlardık kış erzağımızı.
Bıçağımızı karanlıkta çarklardık...
***
Biz mi kimdik?
Dedik ya kendi kendimize
Dimdik ayakta ölen, yatarak duaya durandık.
Sandık ki:
Hep masumiyete şaklayacak kamçılar.
Yamçılar karanlık omuzlara abanıp,
İlkbaharın bakire toprağını,
Ve ölümü sarışın bir safran gibi,
Damarlarına sindirendir...
Ve sonbaharın sakin yaprağını
Ve bizi yani hepimizi
Sayandır basık damlı ağıl eşiğinde,
Uzun ve yorgun boylu çobanlar.
Dürüp arefeyi hamaylı diye,
Kurbanla kınalayandır ellerini.
***
Yanıldık…
Biz kıpır kıpır göz kapağı,
Hüzne okşanandık.
Yanık yürekte kandık
İyi ki yanıldık yoldaş, iyi ki yanıldık...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:21 AM
Ağustosta Kar Yağar Bazı Bazı
1/:
Bir ağustosta yağdı kar
Gülün üstüne.
Ah! Üstüne de kara gözlüm üstüne...
***
Bilmez misin inceldiği yerden kopar fırtına
Sel olur su. Ayaz olur soğuk
Yüreğimizin burcuna tüneyen al fistanlı kız olur
Kar yağar lapa lapa
Ağustosta gün açar
Denizler harman olur…
1a/:
Ağlama kara gözlüm
Ko çağlasın dereler rüyaların üstüne.
Gördüğün her şey gerçek değil ki.
Bil ki,
Bir ağustostu; yani yarın yağdı bildiğin bu kar
Gülün üstüne...
Ah! Üstüne de kara gözlüm üstüne.
2/:
Takvimde bulunmayan bir nisanda devrildi çınar
Kökün üstüne.
Ah! Üstüne de kara gözlüm üstüne...
***
Güneşe küskün ve aya gönlü kırık
Sahra kokulu bir anaç yağmur
Dal kol olur bulutlar diyarında
Sonra dalga dalga sel olur.
Sis siner gül kokulu toprağa
Koca bir sonbaharı
Sırtında taşıyan
Omurgası berk bir yaprağa
Kınkanatlı yâr konar.
Gül açar dikenle kardeş
Bülbül olur kargalar.
2a/:
Ağlama hâre kaşlım
Ko sivrilsin yıldızların uçları.
Çevrendeki her şey gerçek değil ki.
Bil ki,
Bir yarınki günde doğdu ay
Tülün üstüne.
Ah! Üstüne de hâre kaşlım üstüne.
3/:
Bilmediğim bir ekimde çatladı tohum
Karasaban üstüne.
Ah! Üstüne de karagözlüm üstüne…
***
Bir sevdalı ve maviye hasret filiz
İncecik ve salına salına
Sert kabuğuna vurur yüreğinden.
Kaderinden işaret gelir.
“Cız” olur ta fermanın derininden
Gümrahlaşır gün be gün.
Düğün kuşu konar daha ilk anda başına
Altı üstü bin bir tonu yeşilin
Ve havai bir sivil böceğin
Serkeş cinayet haritasına
Çift olur haftasonu
Çubuk olur sonbahar.
3a/:
Ağlama çimen gözlüm
Ko fışkırsın yanağından altın taçlı yapraklar
Sandığın her şey gerçek mi sanki?
Bil ki,
Bir yarınki ilkbaharda yarıldı toprak
Ehli berzah üstüne.
Ah! Üstüne de çimen gözlüm üstüne...
4/:
Bir temmuzda çözüldü inatçı buzlar
Karın üstüne.
Ah! Üstüne de kara gözlüm üstüne…
***
Bıyığını burar mart sonunda ak dağlar
Dolu olur billur ve akışkan damlalar
Kar olur nakış nakış.
Bir damat sinekkaydısıyla çalımlı
Silkinir geniş omuzlu yamaçlar zamanı gelende
Alımlı ovalar yar olur düğünlerde.
Yas oturur akraba doruklara
Dünyası dar bir çiflik uşağı
Kaşağı ve kıl gerbesi sağ elinde,
Tımar eder yılları bütün gücüyle.
Vadiler yağız
Koyaklar rahvan doru fay olur.
4a/:
Ağlama yanakları derelim,
Ko derilsin gözyaşı.
Gördüğün her şey gerçek değil ki.
Bil ki,
Bir yarınki günde eridi kar
Suyun üstüne.
Ah! Üstüne de karagözlüm üstüne.
5/:
Bir eylülde yarıldı kamer
Lacivert göğün üstüne
Ah! Üstüne de kara gözlüm üstüne…
***
Sevdasını göğsüne basıp danseden bir alev
Ve ucu sivri bir düş gibi,
Kaf dağına sarmalar topraklara yaslanan adam.
Bey olur bir gün
Hatta yaman bir tiran olur.
O an hilal güler siyaha inat.
Som altına kesen bir parmak
Uzanır orta yerine katiyetle aşkın sevdanın.
Kutlu bir işaretle şakkul
Usul usul dilinir ışık.
Gül olur yeşil yaprak üstünde.
Birçok şey güpgüzel olur.
5a/:
Ağlama ışık gözlüm,
Duyduğun her şey gerçek midir ki?
Bil ki,
Bir yarınki günde yarıldı kamer
Zulümatın üstüne...
Ah! Üstüne de ışık gözlüm üstüne...
6/:
Bir haziranda çatladı beri yandaki fizik
Metafizik üstüne.
Ah! Üstüne de karagözlüm üstüne…
***
Bir kozmik yumurtada molekül ağlar
Temelden sarsılır şu beyzi alem
Güneşe küskün maddiyat
Ve evrenin zifafında içgelini hammadde.
Sesi lahutî ve ivecen bir vildan
An olur çağlar içinde
Zaman olur bir boyut.
Göğün tavanı çatlar hırsından o an
Kanından sulanan
Ve yüreğinden yemlenen bir at,
Şaha durur kevkebler diyarında.
Fizik teslim olur bilge bir alfabeye.
Simya sin olur karanlıklara karşı.
6a/:
Ağla gayrı gafil gözlüm...
Bilmediğin her şey bir sır değil ki.
Bil ki,
Bir öbür yarınki günde ışıdı metafizik
Som diyarlar üstüne...
Ah! Üstüne de kimya gözlüm üstüne...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:22 AM
Akar Çekerek Suyu
1/:
Akıyordu Çekerek suyu
Gözlerimden ve kurşunî...
***
Mavzerine dayanmıştı şuh dağlar.
Kaçıncı doğuşuydu güneşin bilmezem.
Ama o ilk kez geliyordu dünyaya.
Önce bir parça Ehli Beyt’ten Seyyid koyduk azığına.
Sonra da çökelek en yeşilinden.
Akıyordu Çekerek suyu
Gözlerimizden ve kurşunî bir ren’gile...
***
Çekerek suyu o kadar azdı ki,
Ne varsa önüne çıkan,
Neşetertaş’ın bağlamasıyla ebrulî
Ve bir bozkır köçeğinin daracık kalçasıyla
Dönenerek mütemadiyen...
Sildi süpürdü milattan kalan vadiyi.
Sonra yutkundu, yutkundu, yutkundu...
Akıyordu ve kırmızıydı köpüklü.
***
Akıyordu Çekerek suyu...
Eski zaman hanları ürüyordu.
Yürüyordu küheylanlar zamanın sağrısında.
........Rahvan,
.................Tırıs tırıs
...........................Ve dörtnal...
Çıngılar sıçratarak toynaklarından.
Şaplak vurulmuş kısraklar ardına,
Suyunda yüzüyorlardı Çekerek’in
Ve tuzlu ve tozlu terlerinin...
2/:
Akıyordu su gözlerimizden ve kurşunî...
Amma da günlerdi bre göbeller...
Kağnıları uçuyordu Çekerek’in
Haydarpaşa, Kurtalan güzergahında.
Kaçıncı doğuşuydu hilâlin?
Ama o ilk kez doğuyordu.
***
Bir kulağına ezan taktı komşumuz Salim edem,
Öbürüne ince ve yanık ikamet ki altın elifli...
Keyifli bir aylı şafak ülkesindeydik.
Kader fermanı mum mum tütüyordu
Henüz basılmıştı kadim mührü belli ki.
Öyle azgın akıyordu ki Çekerek suyu,
Gözlerimizdeki kurşunî yaşlarla besleniyordu...
***
Kaçıncı açılışıydı kapağının?
Bilinmez Kelamı Kadim’in aylı şafak altında.
Ama o gül ve gülzar açıyordu ilk kez.
Banıyordu gözbebeklerinin ucunu turkuaz yeşiline,
Ve annesinin memesini azığına...
Sonra bir parşa Ehli Beyt’ten Şerif koyduk ağzına,
Çevrildik çevresine ve sevmeye durduk cümlemiz.
Akıyordu Çekerek suyu sakin ve usulgan
Gözlerimizde nem tükenmişti,
Ve kurşun mavzerlerimizde...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:22 AM
Arami Keşişin Ödünç Kelebeği
1/:
Ödünç aldım kelebeğim seni bir arami keşişten
Gümüş damarlı kanadını çalmıştı o da sanırım
O dışı kısacık ama içi uzun ömründen…
Bir gündü ki coğrafyama uzak günlerden
Veya puslu zamanlardan kalan bir andı
Güneş daha rahminde karanlıkların
Ya da ha doğdu, ha doğacak
Ağacakken bir yıldız göz yaşı ülkesinden
Geceden aydınlığa atlayacekken usulca deliren arzu
Rüyânın tam baba vakti yani
Ancak duramam sahip, bırak beni gideceğim.
Zamanım çok dar çünkü
.................. ödünç aldım sayılı bir vakt için
Kendimi o arami keşişten
.................. o kısacık ömrümü
.................. ve seni altuni kelebeğim.
Duramam gideceğim.
2/:
Ödünç aldım bebeğim
Karası kocaman gözlerini
Dünden kalan dırahşan bir ruhbandan
Yani türkülü bir zamanın esrimiş dağarından.
Ardından aydınlık bulutların ucuna taktım
Vaktim olsa bir ömür yatacaktım yanında sahip.
Utangaç bir yıldız daha uzattı ucunu kalbimin köşesinden
Ensesinden öptüm bir sam yelinin.
Güneş ise daha rahminde karanlıkların
Ancak ha ağdı, ha ağacak düşler kırkpınarına
Kederden süruruna ışığının varma zamanıydı
Ya da hayalin en kesif anıydı sanırım
Arkası engindi içrek takvimin
Ama sınırlıydı görünen beri yanı.
Her şeye rağmen gitmeliyim. Ya da gideceğim...
Vaktim dar sahip
Yarına kadar
Bu aşkı bitireceğim
.................. çünkü ödünç aldım dırahşan bir ruhbandan
.................. kendimi… ve seni bebeğim.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:22 AM
Asayiş Nasıl Kemal?
1/:
Ufuklar eflatun bu akşam.
Gül yerine yalazlar kıvrılmada gülşende.
***
Kopan kafaları koltuğuna kıstırıp,
Zebaniye baş kırıyor insücin...
Siyanürler akıyor süt yerine mememden.
Dağlar farelere teslim olmada Osmanelinde.
Ne yana segirtse de nurlu şakaklar,
Hangi okyanusa soksa yanan gönlünü,
Kanlı kılıçlarla doğranmada bütün kavramlar
Ve analar yakınmada görememekten önünü.
***
Deyin Allah aşkına hilalde ahkam kesenler!
Bu nasıl bir katakullik iş?
Her şeye rağmen yine de
Rahat ol ey gökyüzü
Dibinde berkemal asayiş! ...
2/:
İlkbaharlar direnmeden teslim oluyor kışa,
Ustaların yaptıkları kaşaneler yerlebir...
***
Saçlarına kar düşmüş anaların yüreği,
Yakıcı ateşlerde kavrulmada her mızrap vuruşuyla.
Bir evlat nedensiz yıkılmada gün ortasında.
Avlanmada güvercinler akşam üstleri.
Destursuz açılmada zebani dolu hücrelerin kapısı.
Sevdalar öksüz Osmanelinde,
Celali diyarında yavuklular yetim kalmada.
***
Deyin Allah aşkına!
Bu nasıl bir allemkullemlik iş?
Buna rağmen yine de
Rahat ol ey gökyüzü
Dibinde berkemal asayiş! ...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:22 AM
Aşk Ve Işk'ın Atları
Ö/...
Ölüyorum...
Sıyırıp aslı üryan ruhumdaki urbayı.
Burayı bırakıp size.
Hepinizi hapsedip acının ateşine
Zamansız ve tahta atlara biniyorum.
Canımı aşkın, ruhumu ışığın gözüne sürüyorum.
Yani ölüyorum...
Arz dürülüyor kısrağımın toynaklarında.
Önümde kambur ve sahtekar bir rahip
Yalancı yüreği puslu ve aldatıcı bir ayna gibi
Habire asılsız işaretler dikiyor önümsıra.
Gözbebeklerim kavruluyor kör ışığında cehennemin
Hayâl meyâl seçiliyor sonsuz dip
Kara bir ağız esner gibi açılıyor sisli güzergahımda
Her dalanı yutan azgın bir ummanlar gibi.
Ölüyorum...
Can savuran harmanlar gibi!
Öö/...
Ölüyorum...
Şafakta veda ile seğiren şakağıma tüneyen
Davetsiz ama fedakar serçeleri gözüm ile sayarak.
Kayarak münâkiz iki dünyaya.
Hepinizin tutup sahte sevdalarınızdan
Çarparak hakikat denen yekpare bir kayaya.
Mekansız refreflere ve bozonik buraklara biniyorum
Aşkın ve ışığın üstüne sürüyorum.
Yani ölüyorum...
Malayani sözler risalesi dürülüyor dudaklarımda.
Karşımda paçasından irin akan bir rahip
Dudakları yarık ve kılıç kını gibi aralık
Kan ve irin harcı kusan bir çağlayan gibi
Habire tarif etmede yalancı adresleri.
O an lisânını öğretiyor bana sonsuz dip
Bereketli ve aceleci bir imam gibi.
Ölüyorum...
Kırılgan bir saman gibi!
Ööö/...
Ölüyorum...
Yırtıp beynimi dağlayan aritmetiği.
Kırk gün kırk gecelik kimyayı döküp saçarak.
Açarak paslı kilitlerini
Hapsolduğum sahte hengamın
Ve ellerimin yalancı kınasını silerek.
Binerek kibirsiz refreflere
Aşkın ve ışığın ağzına sürüyorum.
Yani ölüyorum...
Ömür bir kitap misali dürülüyor arkamda
Altmış yıl sırtımda boşuna taşıdığım.
O an kadir, kıymet bilmez bir rahip
Yırtılan teklifini çalıp koltuk altına
Kin kusuyor sevdamın kehribar kadehine
Bin bir başlı ve kindar bir hecin gibi.
Yüreğimi sıvazlıyor o an sonsuz dip
Işığa batan elleri kocaman bir kahraman gibi.
Ölüyorum...
Mumu yatsı vakti sönen bir yalan gibi!
Öööö/...
Ölüyorum...
Yarıp orta yerinden yekpare narı.
Aslı yemyeşil olan baharı boyayarak kırmızıya.
Delerek ilk boyutu en incecik yerinden.
Derinden ve o lahûtî türkülerin çağrısına uyarak.
Bin ayaklı, bin bir kanatlı atlara biniyorum.
Aşkın ve ışkın gözesine sürüyorum.
Yani ölüyorum...
Yalanlar bir körük misali dürülüyor rüyalarımda
Ve bir yıldız köpüğü gibi sönüyor
Gerçek sandığım kendim.
O an karanlık ve dipsiz bir kuburda
Kurşunlara eriyor o yalancı ve diken saçlı karanlık rahip.
Edep fener tutuyor gözümdeki galerilerde
Önümdeki bir teşrifatçı çiziyor yol haritamı.
Ve emiyor emiyor sevincimi sonsuz dip
Anamızın ak sütüyle dolu derin bir umman gibi.
Ölüyorum...
Mutlu bir adam gibi!
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:22 AM
Aşkadır Kanımın Hicreti
1/:
İçtim *******e sinen katranı,
Beri çekmek için ay şafağını.
*******de yakamozlu tarlalara ekildim,
Yani... Terkedildim…
***
Terkedildim gözyaşı denizinde çaresiz
Kapılar dürüldü gündüzün ortasında
Uçtu pencereme konan aydınlık
Dikenli bir kâbusu çektim sırtıma
Yüklenip omzuma sönen güneşi
Eridi ışıktaki sürgün saygınlık
***
İçtim *******e sinen katranı
Beri çekmek için ay şafağını.
2/:
Çizdim sevdanın altını ölümle
Kanımın hicretiyle çöllerde
Savruldum…
Savruldum sağır rüzgarların selinde
Düşlerime ebabiller çakıldı
Buzdan ebreheler çıkıp çöllerden
Ebedî bir kışın yontulmuş temreniyle
Kitabeler çiviledim kalbime, asabî bir mimarın eliyle
***
Çizdim sevdanın altını ölümle
Kanımın hicretiyle çöllerde.
3/:
Geçtim zamanların dudaklarından
Mevsimim dört kez daha soğuktu
Kavruldum…
Kavruldum suskun mabedinde gölgemin
Ateş kuşları yuva yaptı döşüme
Uzatıp arzumu taş sunaklara
Gül batırdım kesilesi kinime
Kıydı nikahımı bir rahip akşam üstü
Kibrimle beslenen celladımla zorunlu
Seheri bileğine çizen savaşçım korktu
Geçtim zamanların dudaklarından
Mevsimim dört kez daha soğuktu.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:23 AM
Aşkım Aksiyom Zahide
A/1:
Sevdan bir afettir cazibedar,
Bense felaketler şahında bir zede
“He”de artık Zahide!
A/2:
Ağılı pınarlardan cebbarane,
Baldıran içerim ve ağlarım.
Bir Neşet Ertaş çöker döşüme.
Boz bir tezene,
Dokunur ırmaklarıma cumudetle.
Dokunur kıvrım kıvrım yollara dağvari.
Tane tane dizilir imamesi sevdamın.
Aşktır bu name name yazılır,
Vurulur başından külünkdar Ferhat.
Şirin’in kalbine mezar kazılır.
B/1:
Badal badal inerim sevdamın kuyularına
Bir aksuna olurum bataklıklarda.
Sevdan bir afettir ki kana doğranır.
Bense bir zede şahında zelzelelerin.
Aşkım ise bir aksiyom zahide! ...
B/2:
Kınalı bir gelin eli iki ters, bir yüz,
Sevda örer erini beklerken ******* istasyonunda.
Masalların döşemesinde şimşirden beşik sallar.
Neşet Ertaş çıkagelir elinde karadüzen tellerle.
Seymeni bol bir düğünden fırlar bir köçek.
Garip Kerem’se…
Garkolup sese ve bir sarı geline,
Mızrap mızrap doğranır şehr-i Tiflis’te.
Çelinir direk, çağlar devrilir ardarda,
Unutulmaz, Şahsenem yüreklerde yer tutar.
Türkülerde aranır sapsarı bir kahkül...
C/1:
Akim kalır bu sevda buz denizinde.
Atıl kalır etkinlik bir yeniçeri ortasında.
Bir kefal yüzer bitim başına sevda çayının.
Bense aktarı olurum o gelinin.
Aşkım kaçar duman gibi Muharrem tarihinin gözüne.
Adem’le akran olurum. Nuh’la gemidaş ya da.
Yavaş yavaş erir saniye zifaf *******inde.
Sevdan bir afet Titanik seferinde.
Ben ise bir zede Marmara ağustosunda.
Neredesin ey Zahide? ...
C/2:
Asar acılarını bağlamasının çengeline,
Ve kendini Leylasının zülfüne Neşetertaş.
Duyar memleket ağlar...
Tiflis’te küllerinden tutuşur Senem.
Amasya’da ferman kesilir garip Ferhat’a
Yol vermez külünkdara insafsız dağlar...
Ç/1:
Sanırsın akkordur kalbim,
Ömrüm bir akvarel say ki sarı saman kağıtlarda.
Sevdan ki afettir ağustoslarda.
Bense Bolubeyi kitabında bir zede,
Gel gayrı kız Zahide! ...
Ç/2:
Dolaşır zülfü Zahide’nin Çamlığında Yozgat’ın.
Türkü türkü firkat vurur ömrünün sahiline.
Ay tekerlenende gelin basenli çamların ardınca,
Uzatır ayaklarını yolbaşlarına yüreği sarı bir yolcu.
Bir Neşet Ertaş bekler aylarla sarmaşa sarmaşa.
Başı bunda amma yüreği tetikte...
Masallardan ödünç şimşir beşikte bebesi ağlar.
Dağlar küser zemheride karakadere
Dereler acıklı bozlak çağlar...
Ç/3:
Sevdalar afete keser yıl boyu gün be gün.
Herkes bir zededir aslında şahsi tarihinde.
Ha Şirin,
Ha Şahsenem,
Ya da Zahide...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:23 AM
Atlar Gelir Tan Atanda
A/:
Atlar gelir uzaktan. Tan atanda…
Atlar gelir hırs ile
Kimi rahvan. Kimi dörtnal
Kimisi tırıs ile...
a/:
Atlar gelir ki dizginleri masif granittendir
Yiğit süvarilerle şahlanan kıratlar som ettir,
Ve masif kemiktir...
O atlar ki arkalarından gıpta ile bakılan
Mevsimlerde salt berekettir...
Alınları yıldız akıtma.
Bilekleri on dört mevsim sekisi…
Eski zamanların baldıran iksirini içerek
Atlar gelir
Bir solukta kurt ağızlı okyanuslar geçerek.
Atlar gelir maverayı zamandan
Atlar gelir takvimlerin berduş oğlu recepten
Mübarek ay, nurla yunan şabandan
Atlar gelir aç ve susuz, yani oruç ile
İçinde kadir saklı mübarek ramazan’dan
B/:
Atlar gelir masallar kadar uzaktan.
O atlar bin bir tuzaktan kurtularak
Sakin ve mutedil akışı döndürüp hırçın sele
Atlar gelir Mançurya’dan
Zulmeti dele dele.
Zamanda tan atanda…
Atlar gelir önlenemez hırs ile
Kimi rahvan onların.
Kimi dörtnal
Kimisi tırıs ile...
B/:
Atlar gelir masalların mekanı Kaf dağının ardından
Karanlıkları keskin soluklarıyla yonta yonta
Burunları Hindelinden sağılan esrik buhurdan…
Atlar gelir kentlerin kızı Isfahan’dan
Tarihi sayfa sayfa atlayıp diyarı Gılgameş’ten
Atlar gelir sihirli Buhara’dan.
Siriyustan ve güneşten...
Bin uçlu bolattan burgaç olup
Yararak sakin denizleri
Atlar gelir her anı yiye yiye zamanın alt ucundan
Atlar gelir kurtarmaya ateşten öksüzleri
Atlar gelir lacivert bir gecenin turkuvaz şafağından
Dağarlarında lebaleb yıldız kırpığı dolu
Savurarak tarihin tozlarını hışımlı nefesleriyle
Tırnaklarıyla döverek salt ipekten masalsı yolu
Ve höykürerek kadim söylencelerini mitolojinin
Atlar gelir Sibirya’dan yüzünü kızartarak
Anlı fırtınaların ve şanlı tipinin…
C/:
Atlar gelir
Terkileri mor yeleli tay ile
Atlar ki kuyrukları Sibireli beliği
Burunları ezoterik buhurdan.
Tırnakları cehennemi kıvılcım
Toynakları ateş yüklü
Büyüklü küçüklü atlar gelir
Güneşi çatlatan hızla
Atlar gelir tırısla…
c/:
Atmosfer toza keser çamurun anası şubat ayında
Atlar gelir kaçkın sonbaharı tutsak etmiş olarak
Mor zülüflü temmuzu bolatla çivileyip nalına atlar
Zamanın aşılmaz karanlık tünelinden geçerek
Atlar gelir dönerek dönenceleri ve ekvator kemerini
Atlar gelir tüm mekanı içerek
Çok uzak adreslerden atılan mermiler gibi
Atlar ki mevleviler misali lahuti pervaneler olup dönerek…
Ç/:
Atlar gelir
Ufukları yutkunup, bulutları püskürerek
Atlar gelir efsun ile Tibet’ten
Etten kemikten mermiler gibi
Atlar gelir Himalaya dağlarının böğrüne sürtünerek.
Atlar ki bolat kabaralı kayışlarla yıldırımlara bağlı
Sağlı sollu kazarak seddini Tay hanedanının
Kan revan içinde yamaçlardan arta kalan sekileri
Terkileri göz kamaştırıcı zaferlerle dopdolu.
Atlar gelir amazonlar gibi bin yıllık haykırışlarla
Ve Tufan’da şıra içmiş binicileri esrik
Kanlı kantarmaları olgun ekinleri biçerek
Atlar gelir Kafkasya’dan
Çöllere su serpip. Kıyamette kan içerek.
Atlar ki enfusi bir nefes ile üflenip suru İsrafil’den
Ta derinden yekinip krater homurtularıyla
Atlar gelir dünyevi sıratlardan geçerek
O atlar ki som ışıktan suvarileri
Atlar gelir… kurtarmaya bizleri.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:23 AM
Atlar Ve Gözyaşına Dair
1/:
Ağalar,
Atlar da ağlar inanın.
Hem de bir ağlar,
Dayanmaz gözyaşlarına sıradağlar...
***
Nedense abanoz sertliğinde bu akşam,
Yani en *********i koyaklarda lacivertin.
Atlara tek su yetmez ağalar.
Çifte su verin.
Zamanın bittiminde dipsiz uçurumlara,
Korkmayın sürün atları...
Kanatları iki bin su verilmiş bıçak sırtı,
Dizginleri kanlı ve hırs köpüklü kantarma.
Mekanın sonunda kor ateş fırınlara,
Aldırmayın atın atları.
Abanoz siyahiliğindeki bu akşam,
Kışkırtır kanatları...
***
Atlar da ağlar inanın.
Hem de bir ağlar ki kısraklar bozlak yakarak,
Göz yaşları sel olur süpürür bayağılıkları! ...
2/:
Ağalar,
Atlar da ağlar inanın…
***
Ah yıldız, akan yıldız;
Ha altımızda sarışın at,
Ha koynumuzda yağız kız.
Biçer lacivertini atlar ve kızlar evrenin.
Bulutlar mola yeri sayılır seferlerde.
Kıvılcımsız bir toynaksa,
Atların bütün kederi.
Atlar ufuklara yaslanır ağalar.
Tepeler nallarının altında soylu dağları.
Yeleleri örülende gökyüzü yılkılarında
İbrişim ışığından.
Çatlar en berk yerinden dayanmaz,
Som demirden bukağıları...
***
Ağalar, atlar da ağlar inanın
Hem de bir ağlar ki küheylanlar türkü yakarak.
Terleri eritir granit kayalıkları! ...
3/:
Atlar geceden beslenir, ağalar
Yalın karanlıklardan sulanır...
***
Bulanır başı atların köy düğünlerinde.
Dağların bir de zemheriye erdiğinde zaman.
En geride ay nallı iz kalır,
Orta yerde ben ve siz çaresiz...
Siz ki,
Gerbe ve kaşağı kokulu tavlalarda efendisiniz,
Küheylanlarda kasılan kantarma.
Bunları nasıl bilmezsiniz?
***
Atlar da ağlar, ağalar...
Burunları ekvatorda volkan olur atların,
Kuyrukları semada yıldız karması...
Ağalar, atlar da ağlar inanın Arguvan ağızlarında
Hem de bir ağlar, uğunur ve devrilir yüce dağlar! ...
4/:
Atlar bürünür, ağalar
Bürünür doru baranîsini...
***
Yelesini türkü ederler tayların anaları,
Uzatıp dudaklarını rüzgâra karşı çığırırlar.
Soğuk suları üfler de içer atlar.
Buz çatlar nefeslerinden.
Ensesinden kavrayanda atları,
İnce uzun ve ılıman bir el,
Gel eder uzaklara: Gel he–hey gel...
***
Ağalar, atlar da anlar inanın.
Hem de bir anlar, dayanmaz buna canlar!
Ağalar, sızlar yüreciği atların
Atlar da sever inanın
Hem de bir sever, dayanmaz doru kızlar! ...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:23 AM
Ay Canom
1/:
Yapayalnız yağmurlarla dost
Rüzgarlarla arkadaştın ay Cano...
Kahkülün düşerdi yaylalardan aşağı
Ya rüyamı yar başında tutardı sabırsız ellerin
Ya da düşürürdü mavzerlerin sabırsız tetiğini
Kahırlı dağlarında sızıltılı yaramın
Ve mahzun sahillerinde
Bata çıka sevdakar Marmara'nın
Ateş ederdin habire.
Ay can...
Hayıflanır şimdi kahverengi anılarım
Bakıp da galeriler içinden gerilere
Sen nere şimdi ve ben nere?
2/:
Sevgiliye küsen ulu dağlarla dost
bulanık hayallerle arkadaştın ay Cano...
Kehribardı dudağının kıyısına astığın gülüşün
Utangaç öpüş izi taşıyan yanakların hakikten
Sararmış, yılları üfüren sedefi dudakların
'Keşke,' derdin çoğu zaman nedense
Ya göçüp giden mülteci yıllarına yanardın
Ya da belleği uçmuş halaylara vururdun
Rüyalarda yorulmuş yüreğini habire
Kavrayıp bileğinden ulu dağların.
Ay can...
Şimdi kanar türkülerin yavru ağzı
Bakıp da uzak galerilerden gerilere
Sen nere şimdi ve ben nere?
3/:
Zifafların yorgunu simli hilal ile dost
Yeryüzünün yalnızlığı ile arkadaştın ay Cano...
Ne zaman girsen koynuna haftaların
Tırnakların kazısa yılların yaldızını
Bağrında koyun gözü gibi bakışan çiçek olsan
Bağrı yanık ve bahtı kurumuş yazgı tahtalarının
Ya beni yazardın mahpusun kaderine
Ya da ben, seni yüreğimin boş satırına
Ve aydınlık tenine şiirimin habire.
Ay can...
Her daim kanar şiirlerin yüreği dalıp da eskilere
Sen nere şimdi ve dünya nere?
4/:
Benim ile dost
Herkes ile arkadaştın ay cano
Şiirleyin huma kuşu gibi habire
Ben nere şimdi ve sen nere?
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:23 AM
Ay Lümüne De Vay Lümün
1/:
Ay Lümüne…
Vallah dayanmaz yüreğim bir bilsen
Esen rüzgarların topal taylara binenine.
Ve mavi mavi bakışan *******den bir gece
Seni o son durakta gördüğüm sevince.
1.a/…
De vay Lümüne…
Bu dem bir başka düğümlenirken yola
Kol kola giriyor sevda ile ayrılık.
Nedense Lümün?
Akşamların kavşakları yıpranıyor apansız
Sevdamın sarışın seferberlik ateşinden.
Gözlerim yudumluyor... Göklerin esrarını
Nabzını ateşliyor acılarımın bir Urbanusta
Ve yüreğimi dolduran aşkımın bitkin nabzı.
Yeryüzünde sevişen bizleri Lümün
Bulutların seyretmesi boşuna değil.
Ve değil boş yere
Kehkeşanlarda şahlanışı doru tayların
Ay Lümün sen de atla kuyruklu yıldızımın terkine
Unutma ucu tanık mektuplarında şahadeti
Maverayı bilir... Sevdaya binen...
2/:
Ay Lümüne…
Vallah dayanmaz yüreğim bilesin,
*******den son seferi bozguna uğrayan gece
Seni bulduğum o cesur sevince
Ve delice uçuşan şakak kuşlarımı görünce...
2/a:
De vay Lümüne…
Bu an bir alem... Nedense bilemem Lümün?
Bir damla su ruhum... Acının denizinde..
Gözlerinden yüreğime atlıyor bak ansızın
Zincirini paralayan ateşten aslan
Sevdanın kazanında kaynayan bedenimi
Ve hüzünkâr ruhumu emiyor iştah ile
Dudağı yerle gök arası zulumkar devler.
Yıldızların zavallı yerlileri sarı sümbüller
Vurulup sensizliğin okuyla Lümün
Sevgiden yıldırımlara binip
Yeryüzüne yani yüreğime indiler.
***
Ay kız Lümüne bu gece…
Beynimi keşfe ne gerek
Sevdanın adresi yürektir yürek!
3/:
Ay Lümüne…
Vallah dayanmaz yüreğim bilesin
*******den bir cimri gece
Senin var ettiğin cömert sevince...
3/a:
De vay Lümüne…
Bu can bir garip... Nedense Lümün?
Yıldırımlar öksürüyor akşamların döşünde
Kalbimin yaylasına ebabiller konuyor
Yağmur yüklü bulutları sevdamın ürkek
İnliyor ruhumu şenlendiren ceylanlar
Mavi volkanlar patlıyor gözlerinde ay Lümün
Sükuneti bürünmüş bilgece hatıraların
Karanlığı bir zar gibi yırtılıyor ve benliğimi,
Ve karanlığı umutla kavrayan ellerimi...
3/b:
Oysa ay kız Lümün…
Yıllar önce terkettim ben kendimi ve ruhumu
Yitirdim ağustosla zifafa giren arsız güneşi
Ve hüzün dudağımdan duyuruyor an be an
Melankolik çığlığını sabırsız insanlara
Izdırapsa bir mezbaha adacığıdır kızıl deryada
Gerdanım kapısında bekleyen kurban.
4/:
Ay kız Lümüne…
Vallah dayanmaz yüreğim bilesin
*******den şaşkın bir gece
Rüyama düştüğün sevince...
4/a:
De vay Lümüne…
Bu kan bir deli... Nedense bilmem ay Lümün?
Bahtımın kurtları parçalıyor aşkımı
Ve gözlerim bir savaş meydanı artığı sanki
Kalbimse iki büklüm dil aralığında
Yalnızlığın görünmez ağırlığından
İçimdeki karanlık oda hüzne hamile
İzbesinde doğuruyor tutkumun korkularını...
4/b:
Ay can Lümüne…
Varma üstüme n’olur
Gözyaşıdır sızan şimdi göklerin cübbesinden
Gözlerinse... İnandığım bir diğergam efsane
De vay Lümüne…
Vay... Vay... Vaay…
Yazıklar ola bu vefasız geceye
Ve çaresiz hayallere vurgun kendime...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:23 AM
Bana Ait İlk Şiir
1/:
Bana ait ilk şiiri söylemiştim henüz.
Ocaktı aylardan bir ay.
Ocağımızda kaynayan tarhana idi.
Bir ibrişim şal sardı anam belime.
Daha on sekize erişmemiştim.
Ne kıvrık bir kama almıştım elime daha
Çift su verilmiş,
Ne de al püsküllüydü fesim başımda.
Çarıklarımın ucu kıvrık
Çarık bağım ham kendirdendi.
Bir ibrişim şal doladım on beş yaşımda
Işılak demirdendi kemerimin tokası.
2/:
Kurulmuştu serin bir güz ayında
Köy ortasına düğün sofrası.
Çakmıştı kulaklarıma davul ve zurna
Granitten oyulmuş allı gelin türkülerini.
Makiler ortasında dağ gibi bağdaş kuran.
Ve kolları bulut devşiren, semada.
Yeşil poşu bağlamıştım allı başıma.
Öylesine zıpkın
Ve dudak ucundan
Bir çınar dalı gibi düşmüştüm
Muhkem yerleri döven halayın
Canhıraş dalaşına.
3/:
Ekseni bendim bizim dünyanın.
Dönerdi çevremde çemberi ekvatorun.
Börtü böcek türküleri yemede...
Ve al fesli el kızları
Yazgıları parmaklarıma dolanmada.
Bana aitti söylediğim bütün şiirler
Ve gözleri sürmeli türküler
Gayrı avuç avuç
Keşfindeydim yumuşak dağların
Göcek göcek yeşil çimenler..
Dünyamdaki sırlar öldü ölecek.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:23 AM
Ben Bir Delidolu Şairim
1/:
Ben bir deli şairim gül eken çöplüklere
Kimi zaman yaralı, bazen uzak bu kente
Baharları içerek, betondan kaselerle
Dört mevsimi doğrayıp kehribar tespihlere
Ben bir delidolu şairim
Gül eken çöplüklere.
2/:
Matemimi bulayıp cesedine keyfimin
Menteşeler mıhlayıp düşümün kapısına
Sapına gül çizip şövalye kılıncımın
Tefekkür küheylanıyla uzanıp eskilere
Ben bir delidolu şairim
Gül eken çöplüklere.
3/:
Hicret edip vitirle gecenin aç rahmine
Korkularım heybemde, dizgin kasıp şehrime
Canlılarla haşrolup insanlık yüreğinde
Cesetler dramında tutunup repliklere
Ben bir delidolu şairim
Gül eken çöplüklere.
4/:
Muştulu tezgahlarda muammalar dokuyup
Lebalep ufuklarla ölümsüzlük içerek
Geçerek özümden insanlık yararına
Çürük kefeni yırtıp sarınıp ipeklere
Ben bir delidolu şairim
Gül eken çöplükler.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:23 AM
Ben Fermanım Kösem’e
1/:
Biri bendim o tarihi fedakârın
Diğeri resimlerle konuşan sağır...
***
Elimizde kaderin kalın kalemi direnmede.
Çizerken üstünde seyrettiğimiz,
En kestirmeye kestirmeden ulaşan yolu.
Kement atıp bağını kopartmış,
Dörtnala kaçan efsunlu hayallerine,
Sıyırıp kınından çağlar sonrası,
Öfkesini muharip edasıyla saplayıp bir bedene.
***
Bulutlar gökgözümde,
Devlet devlet ağlıyor yine.
Ben fermanım kaderimde Kösem’e...
2/:
Biri bendim nöbetteki cefanın,
Kulağımın az duyması ondandı.
***
Ceng davulu çalanda doğurdum yalçın hırsı.
Diğerini o anda teşhis etti gözlerim.
Evet oydu bir gözü kara, diğeri doğuştan şaşı.
Koyup döşümü yararak, yürek yerine,
Kaskatı ve yumruk iriliğindebir Necefli taşı,
Ve bulayıp kızıl kana gömerek bir bedene.
***
Bulutlar gökgözümde,
Devlet devlet ağlıyor yine.
Ben fermanım kaderimde Kösem’e...
3/:
Biri bendim o enderunlu cefakârın,
Diğeri denizlere işeyen oğul.
Ve ressamlığa özenip on altısında
Griye boyayan canını aşk turkuazının
***
Oturup o ve ben bir sarı sahilde,
Cefasını çeke çeke yaratılışların,
Bandırıp lokmamızı ummanların tuzuna,
Ve sürdük göz pınarına tek gözlü sevdaların.
Altımıza serilen yarınların aşkıyla,
Hicranın göbeğinde bir mezar kazıp,
Süruru diri diri gömdük derine ta derine.
***
Bulutlar gökgözümde,
Devlet devlet ağlıyor yine.
Ben fermanım kaderimde Kösem’e...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:24 AM
Ben Sandığım Kelebekmiş Meğerse
1/:
Bendim o gün, el sandığım kelebek
Bir kanadım katrani öykülerin siyahı
Diğeri ışıklı masalların karanlık deryasına aktı
Doğruldu döşümdeki o mazlum bebek
Zamanın yedi köşeli penceresinden
Uzaklarda uluyan çağlara baktı.
2/:
Vurdu korkuyu bile ürperten kampanasını
Yüreğimin hududunda oynaşan deli katar
Bir kanadı sevda acısı yüklü
Diğeri zifaf gecesinde sürur
Ağdı, döşümü dağlayan yıllar yılı saklı nur
Geceyi doğuran yıldızların gözüne aktı
Durdu Giza'da kadim ve firavuni vakarla
Aşkın kıyametinin kristal piramidinden
Son sevdamı ısıtan güneşe baktı.
3/:
Bahtım, kendini yoğuran kadere kurban
Yani soğuk ve sivri demirlere İsmailimce
Denizler doğuran sitemkar gözlerinden
Ve esrik lülesinden bir kuşlukleyin
Kendi cismaniyeti ılgıt ılgıt ak kelebeğin
Neden, ateş kokarsa gecenin gözlerinde
Ve sular neden şahlanırsa emriyle bulutların
Ondandır kan tükürmem bıçak sırtında
Ve ondandır ben sanışım nakışlı kelebeği
Oysa bendim o gün, el sandığım kelebek
Bir kanadım siyahtı aysız lacivert gibi
Diğeri karanlık gayyaların beynine aktı.
4/:
Vurdu acıyı bile ürperten kampanasını
Yüreğimin hududunda oynaşan deli katar
Vurdu bir granit boynuzlu koç gibi
Her sadmede çelikleşen o sivri başını
Yıllara, çağlara ve tüm boyutlara
Şimşekler taktı bileklerine pervasız bir düğünde
Arsız bir ebenin ellerine doğarak
Hayret ülkesinin tebası on binlerce iriste
Ölerek göz kapağında yıldızların yeniden
Acılara teşne raylara dayalı başıma basıp
Yok oldu, geldiği gibi dalıp karanlılara
Gelişi gündüz gibi, gidişi gece
Yazgımın çorak vadilerine aktı.
5/:
Şimdi bencileyin öksüz kelebek
Kanat yüzdüredurur kahkeşanlarda
Çürüyen kendimin ardından
Usulca ve anlamlı
Esrarlı şarkılar inlemede sadece.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:24 AM
Ben, O ve Celal’e Dair
1/:
Üçümüz kalmıştık nihayet...
Hınçla kabarıyordu yüreği onun
Celal’se yağmur atıştırıyordu
Elimizde kutsal senaryosu zamanın
Zorunlu oynuyorduk
Bir şakağımızda bengisu
Öbür elimizde savaşçıların şanlı narası
Ekvatora kar mı yağıyordu ne
Celal’se hayâl katıyordu gerçeğe
Üçümüz kalmıştık ya nihayet
Üçümüz de artık acıkıyorduk.
2/:
Leziz irinler akıyor kanyonlardan
İsyan işliyordu teslimiyet iğnesi
Celal habire yağmur ağlıyordu
Hicranla kabarıyordu yüreği onun
“Yeter artık yağma Celal” diyordu
Omzunda dağ oturan yaşlı bir öfke
“İtidal sana yakışır be yeğenim! ”
Ben artıklarına zafer ekiyordum
Arta kalan sitemkâr musonların
3/:
Gökyüzü celalleniyordu
Celal’se korunak inşa ediyordu
Tuğla misyonu yükleyip damlalara
Tuz ekiyordum istisnasız ben
Bileğimi doğrayıp akıttığım hüznümle
Perhizini bozuyordu bulutlar
Celal habire yağmur ağlıyordu
Durdu nihayet
Hınçla kabaran yüreği onun
Bir bencileyin çınarın taze sürgünü
Bir de yağmur ğalayan Celal
Yazıyorduk son sayfesini ömrün
Bir ben bir de yağmur ağlayan Celal...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:24 AM
Beni Yetmişim Çağırıyor
1/:
Yetmişim çağırıyor yedisini ömrümün
Çiçek çiçek dökülüyor izim arkamda
Açılıyor özlemimin bin bir yıllık kapısı
Hünkürüyor karanfil
Hünkürüyor rüyalar
Yetmişim beni çağırıyor
Ve yedisini ömrümün.
2/:
Avuçlarım sulanıyor vermek için meyveyi
Fidanları boy atıyor umudun bahçesinde
İçimdeki kimselerin sığmıyor içi içine
Hünkürüyor yanardağ
Hünkürüyor dünyalar
Yetmişim beni çağırıyor
Ve yedisini ömrümün.
3/:
Cengaverler vuruşuyor her bir hücremde
Fesleğenler selamda yılların yollarında
Yolların kollarında uyukluyor bir gezgin
Hünkürüyor kum çölü
Hünkürüyor kayalar
Yetmişim beni çağırıyor
Ve yedisini ömrümün.
4/:
Yaşıyor şanlı ölüm az ötemde merdane
Bir solukta varıp geliyor çelimsiz hayat
Çelimsiz hayallerse boz bulanık akıyor
Hünkürüyor tozlu yol
Hünkürüyor mayalar
Yetmişim beni çağırıyor
Ve yedisini ömrümün.
5/:
Tuzlu tadıyla yıllar sızıyor ağzımın tavanına
Körük olup akciğer yollarını siliyor aşkın
Taşkınlar oluşuyor kurak geçen sevdada
Hünkürüyor gözbebeğim
Hünkürüyor dudağım
Yetmişim beni çağırıyor
Ve yedisini ömrümün.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:24 AM
Beyin ve Duygu İkilemindeyim
1/:
Sevdama taş atan,
Muhalif beynime karşı...
Şaha kalkıyor döşümden hırsla
Zaptedemediğim duygulu aslan.
***
Bağdaş kurup bağrıma kıvrım kıvrım,
Organik kerpetenlerle sıkıp burnumu,
Bunaltıyor beni bir azgın yılan.
Aslında beyin ve duygunun dansıdır,
Beni tutup tutup çalan kozmik anaforlara.
Ve o yılanlar ki,
Dolanıp takvimlerdeki ücra düne
Tısım tısım tıslayan sevdakar yarınlarıma...
***
Duygularım bütün gücüyle haykırmada:
“Taş atma afacan beynim,
Taş atma yeni sevdalarıma...”
2/:
Akıp gidende yıllar trenin penceresinden geri,
Mahzun koyunlar temsili bir bir çitten atlayan,
Ardarda ve teslimen koça.
Ardımda kalansa
Uzun ve sitemkâr hayat sayın ki.
Bayat anılarım bileğime dolanmada
Bir paslı pranga gibi...
***
Beyin ve duygunun savaşıdır bu alışkanlık.
Cepheleri iç harbe döndüren cühela bir şaşkınlık ya da.
Bir alışkanlık olmuşsa ışığaı yağız dona boyamak,
Paslı prangadan takılar benimsenen her bileğe,
Dileğe “Amin” demeyense Celalidir dağlarda...
Mahzun koyunlar misali kesilir kasaplara
Ağır aksak akıp giden
Ve bildiğini işleyen yıllar.
Acılı anılar, zehirli hatıralar,
Gül ekmez yarınlarıma...
***
Duygularım bütün gücüyle haykırmada:
“Taş atma afacan beynim,
Taş atma yeni sevdalarıma...”
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:24 AM
Beylerbeyi Seferde Diyarı Aşkta
1/:
Cengoluyor gönlümün seherinde
Diz çökerek aktarısemavat yurduna
Yani ışıkların ardına…
***
Bu puslu havada tarih çalıyor bir ozan
Cengoluyor barışın hitamında
Kılıçlar kalkıyor sivri kayalardan
Kalkanlar iniyor sahtiyan hedeflere
Muharipler yorgun kuşluklara çöküyor
Kan sızıyor
Ve yokuşların türküsü dudaklardan…
Susuyor beylerbeyi
Hep susuyor o
Ama kana kana içiyor çölün
Ve ölümün sessizliğini kısraklar...
2/:
Harboluyor gönlümün seherinde
Susuyor beylerbeyi
En derininde tarihin cengaverler inliyor
Yana yana çölün
Ve kana kana ölümün sesini içen kısraklar
Dikiyorlar başlarını göğün yüzüne
Hayret yıldızlar neden seyirde şimdi?
Güneş neden rötarlı bugün?
Biliyor ve susuyor beylerbeyi
Ama geç doğacak çocukların alnına
Batırıp işaret parmağını kanına
Kurban olan arzuların orta yerinden
Basıyor teslimiyetin kançılaryasında
3/:
Cengoluyor gönlümün seherinde
Düşüp toprağa haçlısı arzuların
Beleniyor. Ve debeleniyor
Son bir kez göz atıp geriye muharipler
Ve teslim oluyor kaçkın kevkebler
Sulh oluyor gönlümün sabahında.
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:24 AM
Beynimdeki Rastlantımdın
1/:
Bir sabah ansızın
Rastladım beynimde ona.
***
Yelkovanlar çiftleşmemişti idrar kokan yatakta.
Akrepler yapayalnız üretiyordu yeşil asiti.
******* kurşun atıyordu döşüme.
Seherler sırılsıklamdı vadisinde sevdanın.
Ortaçağa girmemişti daha insanlık.
Damağımda kıyameti acının...
Çizmemişti daha gözlerim o karikatürü.
Meyveler hamdı dalında.
Karlar yağıyordu çizgi çizgi ağustosuma...
***
Sayın ki tarih eriyordu sona...
Bir sabah ansızın,
Rastladım beynimde ona...
2/:
Bir sabah...
Bir sabah ki kırağı ağlıyordu.
Güneş, sayın ki dünden kalan
Bir parça sahtiyandı...
***
Hicran katar katardı haftaların ipek yolunda.
Sitem öksürüyordu sabah...
Bir kınalı sevda idi ırladığım melodi.
Bıçak yemişti tercihim,
Ve kabir denen vadiye devrilmiş istemeden.
Cevahirler yıldız yıldız çakanda,
Zamanları içiyordu kırkbayırı delik dev.
Arzumun yolculuğu uzadıkça uzuyor
Kısalıyordu kıyametle hududum.
***
Yani elemli hayat ererken erken sona,
Bir sabah ansızın,
Rastladım beynimde ona...
Ahmet Yozgat
GooD aNd EvıL
07-24-2008, 10:24 AM
Beynimdeki Sürrealist Yasaklar
1/:
Aynalar…
Açık olun bana karşı.
Sathınıza yayılan buhur düşmanım
Ama uzanmalı asam hayalimdeki gün sarısına
Çıkıp bir kısrak terkinde
Kapısından doludizgin sivri fiziğin
Uzanmalı dudaklarım iştah ile
Ve hamarat parmaklarımın kınalı ucu
Beynimdeki sürrealizm yasaklarına.
2/:
Aynalar…
Açık olun karşınızdakine karşı.
Kan kuyusu kazmayın şakaklarıma
Kırk satır istemem... Kırk katır verin
Düğümleyin atların kuyruklarına
Sevdalarımı gerin... Üstüne denizlerin
Kaldırın öpüşmelerimden karanlık kavramları
Sabırsız yüreğime Elemtere kurşunları damıtın
Hırsımın sivri ve Ferhatöldüren kayalarına
Batırın kan kırmızı sevdalarımı
Ve yol verin haramiler
Yorgun hicretimin mayalarına...
3/:
Aynalar…
Ne zaman görüş günü öteki benin
Ya da tepetaklak dönüşü... Ne zaman aritmetiğin?
5743’ün sırrıdır çaldığım azık
Artık ne gergin zülüfler zapteder beni
Ne de o kutba bağlı kozmik demirkazık
Kırk satır istemem... Kırk katır verin.
Çekilin Habeş’imin puslu yolundan
Boşaltın atların ölümsüz yularını
Beni cazipperest kederlerimin dehlizine yollayın
Sevdalarımı gerin Sirenler denizinde
Hacıbatmaz kalyonumun serenlerine.
Ve yol verin haramiler
Umutlu hicretimin umutkar ellerine…
Ahmet Yozgat
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.