Tam Sürümü Görüntüle : ...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:50 AM
Na't 1
Mübtelâ yı mihnet-i mâsivâyım Efendim!
Garîk-i bahr-i isyân u rüsvâyım Efendim!
Açılsın ne olur o vech-i pâkinden nikâb!
Yüzüne aşinâ-yı pür-vefâyım Efendim!
Varıp bezmine âşıkân binbir leâl ister,
Ben bir garîb-i nâlân u şeydâyım Efendim!
Geçerler candan, girenler nûr hâlene bir kez,
O dertten bin belâya müptelâyım Efendim..!
Olur Mecnûn görenler ruhsârını a cânân!
Kapında mülk-i serâp bir gedâyım Efendim!
Esîr-i dâm-ı firkatte hep yandım yakıldım;
Her subh u şâm inim inim bir nâyım Efendim!
Seherler bûy-ı huzûrunla tüterken her şeb,
Ben neden nâr-ı hicrâna yanayım Efendim!
Kerem eyle bırakma bendeni bu hicrânla!
Kerem kılmazsan, nasıl dayanayım Efendim!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:50 AM
Na't 2
İsyanla âlûde bir mücrim-i âvareyim,
Cenâb-ı risâlet-penâha geldim ben fakir.
Derd-i hicrânla tepeden tırnağa yâreyim,
Bu kızıl dertten âh u vâhe geldim ben fakir.
Yandıkça yandım hasretiyle dilde dildârın,
Vuslat deyip bir ulu şâhe geldim ben fakir.
Göster keremin dîdelerim kan ile doldu,
Göster ne olur bârigâhe geldim ben fakir.
Yüz sürüp hâk-i pâye, sarıldım dâmenine,
Derde dermân bir afv-penâhe geldim ben fakir.
Yandı derûnum el amân ve hûn oldu sînem,
Âteşime su serpen şâhe geldim ben fakir.
Kurtar kayd-ı sivâdan aç artık nikâbını,
Bir nazar lutfeyle nigâhe geldim ben fakir.
Dehre sor efgânımı, sînemdeki âhımı,
Ey hicrânda penâhım râhe geldim ben fakir!
Aradım yıllar boyu, dolaştım vâdi vâdi,
Hepsi bir hayâlmiş, şehrâhe geldim ben fakir.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:50 AM
Na't 2
İsyanla âlûde bir mücrim-i âvareyim,
Cenâb-ı risâlet-penâha geldim ben fakir.
Derd-i hicrânla tepeden tırnağa yâreyim,
Bu kızıl dertten âh u vâhe geldim ben fakir.
Yandıkça yandım hasretiyle dilde dildârın,
Vuslat deyip bir ulu şâhe geldim ben fakir.
Göster keremin dîdelerim kan ile doldu,
Göster ne olur bârigâhe geldim ben fakir.
Yüz sürüp hâk-i pâye, sarıldım dâmenine,
Derde dermân bir afv-penâhe geldim ben fakir.
Yandı derûnum el amân ve hûn oldu sînem,
Âteşime su serpen şâhe geldim ben fakir.
Kurtar kayd-ı sivâdan aç artık nikâbını,
Bir nazar lutfeyle nigâhe geldim ben fakir.
Dehre sor efgânımı, sînemdeki âhımı,
Ey hicrânda penâhım râhe geldim ben fakir!
Aradım yıllar boyu, dolaştım vâdi vâdi,
Hepsi bir hayâlmiş, şehrâhe geldim ben fakir.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:50 AM
Nefis
Nefis insanın özü, ifadesi ve hızı,
Hep değişik havalar çalar elinde sazı...
Ona takılan er-geç yerin dibine iner,
Gemler beden kullarını, sırtlarına biner.
Nefisle ölüler diri diriler de ölü,
Her biri benliğinin mezarına gömülü...
İnsanî duygular birer zaaf, nefis bir avcı,
Onun ağına düşmek acılardan da acı...
İnsan bu serkeş ata gem vurup bağlamalı,
Ona her takılışında bin yıl ağlamalı..!
Nefisle rıza ufkuna ulaşanlar da var,
Dolaşır onunla ve her yerde Hakk'ı arar.
Şölene gidiyor gibi yıldızlar arasında,
Ruhlara komşu olur göklerin verâsında.
İlerler nurdan tâklar altında zaferlerle,
Buluşur bu ışıktan iklimde meleklerle...
Ve her yerde ayrı bir bozgun yaşar karanlık,
Bu mavilikte, nefis de ruh gibidir artık.
Uçar sürekli melek kanatları altında,
Erer göz görmemiş sürprizlere Hak katında.
Hep renk ve ses yağar bu atmosferden içeri,
O ilk kudsîlere yağdığı gibi benzeri...
Mekanlar silinir-gider, zaman mevhumlaşır,
Bu ufka eren nefis gider Hakk'a ulaşır...
Kaynak: Sızıntı, Mayıs 1997
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:50 AM
Nefis
Nefis insanın özü, ifadesi ve hızı,
Hep değişik havalar çalar elinde sazı...
Ona takılan er-geç yerin dibine iner,
Gemler beden kullarını, sırtlarına biner.
Nefisle ölüler diri diriler de ölü,
Her biri benliğinin mezarına gömülü...
İnsanî duygular birer zaaf, nefis bir avcı,
Onun ağına düşmek acılardan da acı...
İnsan bu serkeş ata gem vurup bağlamalı,
Ona her takılışında bin yıl ağlamalı..!
Nefisle rıza ufkuna ulaşanlar da var,
Dolaşır onunla ve her yerde Hakk'ı arar.
Şölene gidiyor gibi yıldızlar arasında,
Ruhlara komşu olur göklerin verâsında.
İlerler nurdan tâklar altında zaferlerle,
Buluşur bu ışıktan iklimde meleklerle...
Ve her yerde ayrı bir bozgun yaşar karanlık,
Bu mavilikte, nefis de ruh gibidir artık.
Uçar sürekli melek kanatları altında,
Erer göz görmemiş sürprizlere Hak katında.
Hep renk ve ses yağar bu atmosferden içeri,
O ilk kudsîlere yağdığı gibi benzeri...
Mekanlar silinir-gider, zaman mevhumlaşır,
Bu ufka eren nefis gider Hakk'a ulaşır...
Kaynak: Sızıntı, Mayıs 1997
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:51 AM
Nerede O Yeminler
Kadrim bilinmedi deyip darılma!
Bilinmeden göçüp gitti büyükler.
Darılıp cepheden sakın ayrılma!
Himmet bekler taşınacak bu yükler.
Sen azmedip yürü, bilenler bilsin!
Yürü ki zirveler rükûa gelsin
Geçtiğin yerler yeşerip dirilsin
Yolunu bekliyor yerler ve gökler.
Makam arzusu, mansıp düşüncesi,
Pusuda bekleyen menfaat hissi.
Yoktu önce bunların hiçbirisi,
İhlâs tütüyordu bütün emekler.
Bir yangın görürsen söndürecektin,
Gerekirse içine girecektin,
And içmiştin canını verecektin
Nerde o yeminler, ve o dilekler.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:51 AM
Nerede O Yeminler
Kadrim bilinmedi deyip darılma!
Bilinmeden göçüp gitti büyükler.
Darılıp cepheden sakın ayrılma!
Himmet bekler taşınacak bu yükler.
Sen azmedip yürü, bilenler bilsin!
Yürü ki zirveler rükûa gelsin
Geçtiğin yerler yeşerip dirilsin
Yolunu bekliyor yerler ve gökler.
Makam arzusu, mansıp düşüncesi,
Pusuda bekleyen menfaat hissi.
Yoktu önce bunların hiçbirisi,
İhlâs tütüyordu bütün emekler.
Bir yangın görürsen söndürecektin,
Gerekirse içine girecektin,
And içmiştin canını verecektin
Nerde o yeminler, ve o dilekler.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:51 AM
Neylesin
Seni gören âşık başka cemâli neylesin?
Dostluğuna eren sâdık, başka visâli neylesin?
Kulaklar duymuşsa sesin, duyar mı ağyâr nefesin!
Gönüllere Sultan Sensin, gayri âmâli neylesin?
Ağızlara şerbet-şeker, zikrinden var ise eser,
Sevgini tatmışsa eğer, kaymağı-balı neylesin?
Gönül Seni sever ise, her emrine iver ise.
Varıp Sana yeter ise, izz ü kemâli neylesin?
Fakirler Seninle gani, âcizlerin tek güveni
Şevk ile ananlar Seni, derd ü melâli neylesin?
Kaynak: Sızıntı, Temmuz 1984
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:51 AM
Neylesin
Seni gören âşık başka cemâli neylesin?
Dostluğuna eren sâdık, başka visâli neylesin?
Kulaklar duymuşsa sesin, duyar mı ağyâr nefesin!
Gönüllere Sultan Sensin, gayri âmâli neylesin?
Ağızlara şerbet-şeker, zikrinden var ise eser,
Sevgini tatmışsa eğer, kaymağı-balı neylesin?
Gönül Seni sever ise, her emrine iver ise.
Varıp Sana yeter ise, izz ü kemâli neylesin?
Fakirler Seninle gani, âcizlerin tek güveni
Şevk ile ananlar Seni, derd ü melâli neylesin?
Kaynak: Sızıntı, Temmuz 1984
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:51 AM
O'ndan Sanatına
Ruh, renklerle tüllenen çevresine bir baksa,
Kendini bu rüyalar denizine bıraksa;
Sarar ufkunu pembe, mavi, yeşil, erguvan;
Her biri âdetâ birer dil birer gazelhân...
Nağmelerle gürlerler sabah-akşam sonsuzdan,
O müstağnî tavırlarıyla sesten ve sazdan.
Yerde nizam, gökte nizam âhenk perde perde,
Varlık O’nun güzelliğini bestelemekte...
Ufuklarda her zaman hülyalı bir mavilik,
Uhrevîlikle tüten koylar yol yol selvilik...
Sırlı derinlikleriyle ovalar, obalar,
Yemyeşil fistanıyla gülüp oynayan bahar;
Sımsıcak vadiler, şûh adalar, mor dağlar...
Hiç durmadan işveyle ninni söyleyen rüzgar.
Her dönemeçte yollar, köprüler var sevdadan,
Sonsuzluk görünür her yerdeki bu edadan.
Her yanı, her rengi, her şiiri ayrı bir hazdan,
Duygular köpürür her lâhza nazdan, niyazdan...
Meltemler gibi bir yumuşaklıkla öteden,
Melekler uçup geliyor sanırsın göklerden.!
Geziniriz her an daha coşkun, daha gergin,
Semavî senfoniler dinleriz pek zengin...
Yer yer öteler, ses verir kendi nefesinden,
Kurtulur ruhumuz varlığın dar kafesinden.
Ve sıçrar cennetleri aşar duygular artık,
Her yanda O duyulur duyulandan da açık...
Sur sesi almış gibi bütün ruhlar dirilir,
Sonra bir bilinmez yerde halvete erilir...
Güneşi Cennet’ten, çiçekleri Firdevs’ten,
Gönlün zümrüt tepelerinde bin fecir birden;
Sökün eder bu âlemde ard arda her gece,
Ve yaşama zevkine erer Insan gönlünce...
Kaynak: Sizinti, Mayis 1995
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:51 AM
O'ndan Sanatına
Ruh, renklerle tüllenen çevresine bir baksa,
Kendini bu rüyalar denizine bıraksa;
Sarar ufkunu pembe, mavi, yeşil, erguvan;
Her biri âdetâ birer dil birer gazelhân...
Nağmelerle gürlerler sabah-akşam sonsuzdan,
O müstağnî tavırlarıyla sesten ve sazdan.
Yerde nizam, gökte nizam âhenk perde perde,
Varlık O’nun güzelliğini bestelemekte...
Ufuklarda her zaman hülyalı bir mavilik,
Uhrevîlikle tüten koylar yol yol selvilik...
Sırlı derinlikleriyle ovalar, obalar,
Yemyeşil fistanıyla gülüp oynayan bahar;
Sımsıcak vadiler, şûh adalar, mor dağlar...
Hiç durmadan işveyle ninni söyleyen rüzgar.
Her dönemeçte yollar, köprüler var sevdadan,
Sonsuzluk görünür her yerdeki bu edadan.
Her yanı, her rengi, her şiiri ayrı bir hazdan,
Duygular köpürür her lâhza nazdan, niyazdan...
Meltemler gibi bir yumuşaklıkla öteden,
Melekler uçup geliyor sanırsın göklerden.!
Geziniriz her an daha coşkun, daha gergin,
Semavî senfoniler dinleriz pek zengin...
Yer yer öteler, ses verir kendi nefesinden,
Kurtulur ruhumuz varlığın dar kafesinden.
Ve sıçrar cennetleri aşar duygular artık,
Her yanda O duyulur duyulandan da açık...
Sur sesi almış gibi bütün ruhlar dirilir,
Sonra bir bilinmez yerde halvete erilir...
Güneşi Cennet’ten, çiçekleri Firdevs’ten,
Gönlün zümrüt tepelerinde bin fecir birden;
Sökün eder bu âlemde ard arda her gece,
Ve yaşama zevkine erer Insan gönlünce...
Kaynak: Sizinti, Mayis 1995
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:51 AM
O'nun Yolunda
Bulanlar Hakk’ı buldu, buldular cân içinde.
Kalanlar yolda kaldı, kaldılar zân içinde.
Arayan bulur mutlak, miskine bulmak ırak,
Kuluna O son durak, gönülden hân içinde...
O’nu dost bilmeyen ruh, yokluğa ermeyen rûh,
Uğrunda ölmeyen rûh, kaldı hüsrân içinde.
Haydin dostlar varalım! Yâr eline erelim!
Gül cemâlin görelim! Nurlu bir ân içinde.
Dünyâ gaddâr ve yamân, etraf sisli ve duman,
Böylece kalmak ziyân, en az zamân içinde.
Bizler yolcu O gâye, O’na ermek ne pâye!
İmân buna sermâye, ve bir (emân) içinde...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:51 AM
O'nun Yolunda
Bulanlar Hakk’ı buldu, buldular cân içinde.
Kalanlar yolda kaldı, kaldılar zân içinde.
Arayan bulur mutlak, miskine bulmak ırak,
Kuluna O son durak, gönülden hân içinde...
O’nu dost bilmeyen ruh, yokluğa ermeyen rûh,
Uğrunda ölmeyen rûh, kaldı hüsrân içinde.
Haydin dostlar varalım! Yâr eline erelim!
Gül cemâlin görelim! Nurlu bir ân içinde.
Dünyâ gaddâr ve yamân, etraf sisli ve duman,
Böylece kalmak ziyân, en az zamân içinde.
Bizler yolcu O gâye, O’na ermek ne pâye!
İmân buna sermâye, ve bir (emân) içinde...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:52 AM
Ölümle Aralanan Kapı
Ne hülyalarla gelir gelenler bu dünyaya,
Gelir ve tıpkı bir bayram sihriyle duyulur;
Oysa ilk adımla yolculuk başlar ukbâya,
Birer birer gelenler bir bir yola koyulur...
Bahar kokuları tüterken doğumevinde,
Esiverir kapı komşuda acı bir hazan...
Ve ötelere yol görünür günün birinde,
Kimsesiz ruhları sarar kapkara bir hicran:
Kararır aklın boşluğunda sınırsız gökler,
Duyguların bağrına yıldırımlar iner;
İnsan bir meçhule doğru sürünür, emekler,
Ürperir duyduklarıyla ve çılgına döner.
Yaşadığı dünkü sahillerden açıldıkça,
Hayat içindeki elemleri duya duya...
Kör-topal ruhundaki boşluklara daldıkça,
Sürüklendiğini sanır bir karanlık koya...
Sonunda deliniverir o lezzetli uyku,
Görünür hayat dedikleri yalanın dibi,
Rüya biter, ağarır o gerçek âlemin ufku,
Ürpertiler salar hislere sur sesi gibi...
Ve yürür hep bakarak bir ileri, bir geri,
Eski dünyası yıkık, yenisi de belirsiz;
Aralar ölüm duygusu bir bir perdeleri,
Ufuktaki ayın göründüğünden de sessiz...
Hayrette kalır ruh, dehşetle irkilir insan,
Sürüklenir yığınlar takılmadan engele...
Hazanla sararmış yapraklar gibidir her yan,
Savrulur kapılmışçasına bir deli yele...
Koşarlar gözleri mıhlanmış gibi ileriye,
Orda kopkoyudur zaman, ses vermez saatler;
İsteseler de artık dönemezler geriye,
Değişmiştir yer-gök, yağar her yana âyetler...
İnanan ruhlara ibadet bir burak olur,
Ererler meleklerin uçuştuğu iklime...
Kalp huzurla dolar, ruh aradığını bulur,
Duyar Hak iltifatını kelime kelime.
Neş’e şimşekleri çakar mü’min çehrelerde,
Köpürür geçerken ışıktan yollarda hisler,
Vuslat cümbüşleri duyulur biraz ilerde,
Hûri besteleriyle yükselir tın tın sesler...
Bu yerde çiçekler nergisler gibi göz kırpar,
Nabızlar başka atar, kalpler bir başka vurur;
Burada sürekli gözlerden tebessüm yağar,
Durması mukadder olsa, kalp sevinçten durur.
Kâh gönüller firdevslerde tenezzühe koşar,
Renk, desen, âhenk bir büyü ile gözlere siner
Kâh güzellikler cennet sınırlarını aşar,
Bu şehrayine mevkibleriyle melekler iner...
Kaynak: Sızıntı, Eylül 1996
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:52 AM
Ölümle Aralanan Kapı
Ne hülyalarla gelir gelenler bu dünyaya,
Gelir ve tıpkı bir bayram sihriyle duyulur;
Oysa ilk adımla yolculuk başlar ukbâya,
Birer birer gelenler bir bir yola koyulur...
Bahar kokuları tüterken doğumevinde,
Esiverir kapı komşuda acı bir hazan...
Ve ötelere yol görünür günün birinde,
Kimsesiz ruhları sarar kapkara bir hicran:
Kararır aklın boşluğunda sınırsız gökler,
Duyguların bağrına yıldırımlar iner;
İnsan bir meçhule doğru sürünür, emekler,
Ürperir duyduklarıyla ve çılgına döner.
Yaşadığı dünkü sahillerden açıldıkça,
Hayat içindeki elemleri duya duya...
Kör-topal ruhundaki boşluklara daldıkça,
Sürüklendiğini sanır bir karanlık koya...
Sonunda deliniverir o lezzetli uyku,
Görünür hayat dedikleri yalanın dibi,
Rüya biter, ağarır o gerçek âlemin ufku,
Ürpertiler salar hislere sur sesi gibi...
Ve yürür hep bakarak bir ileri, bir geri,
Eski dünyası yıkık, yenisi de belirsiz;
Aralar ölüm duygusu bir bir perdeleri,
Ufuktaki ayın göründüğünden de sessiz...
Hayrette kalır ruh, dehşetle irkilir insan,
Sürüklenir yığınlar takılmadan engele...
Hazanla sararmış yapraklar gibidir her yan,
Savrulur kapılmışçasına bir deli yele...
Koşarlar gözleri mıhlanmış gibi ileriye,
Orda kopkoyudur zaman, ses vermez saatler;
İsteseler de artık dönemezler geriye,
Değişmiştir yer-gök, yağar her yana âyetler...
İnanan ruhlara ibadet bir burak olur,
Ererler meleklerin uçuştuğu iklime...
Kalp huzurla dolar, ruh aradığını bulur,
Duyar Hak iltifatını kelime kelime.
Neş’e şimşekleri çakar mü’min çehrelerde,
Köpürür geçerken ışıktan yollarda hisler,
Vuslat cümbüşleri duyulur biraz ilerde,
Hûri besteleriyle yükselir tın tın sesler...
Bu yerde çiçekler nergisler gibi göz kırpar,
Nabızlar başka atar, kalpler bir başka vurur;
Burada sürekli gözlerden tebessüm yağar,
Durması mukadder olsa, kalp sevinçten durur.
Kâh gönüller firdevslerde tenezzühe koşar,
Renk, desen, âhenk bir büyü ile gözlere siner
Kâh güzellikler cennet sınırlarını aşar,
Bu şehrayine mevkibleriyle melekler iner...
Kaynak: Sızıntı, Eylül 1996
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:52 AM
Ölümün Verâsı
Gelenler bu dünyâya gidiyor birer birer,
Öteye inanmayan sînelerde burkuntu.
Her gün ruhları sarsan kederli birkaç haber,
Bunlar için hezeyan saklanacak tek kuytu.
Derbeder dünyâlarında her şey mâl-i hülyâ,
Her lahza nâsiyelerinde yokluğun eli...
Onlar için "Ebediyet" erişilmez sevdâ,
Yaşamak bin ızdırâp; çektiklerinden belli...
Kimiler: "Gidecek gelenler!" tesellîsinde,
Öyle ya bu hayatta çakır-keyf olmak gerek.!
Kimiler nefis ağında, gençlik pençesinde,
Zavallı bu hezeyânla eriyip gidecek...
Aheste öğütüyor zaman ve dinmiyor çark,
Ne işe yarar çağın huzûr tesellîleri...
Bir meçhûl ân karşımıza çıkacak son durak,
Avutmaz bu tesellî zil zurna delileri...
Tıpkı varoluş gibi bir gerçektir diriliş,
Yolunu bulmuş gönüllerin ak dünyâsında.
Bu kutlu yolculukta gâye Sonsuz’a eriş,
Ve beklenen mutluluk ölümün verâsinda...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:52 AM
Ölümün Verâsı
Gelenler bu dünyâya gidiyor birer birer,
Öteye inanmayan sînelerde burkuntu.
Her gün ruhları sarsan kederli birkaç haber,
Bunlar için hezeyan saklanacak tek kuytu.
Derbeder dünyâlarında her şey mâl-i hülyâ,
Her lahza nâsiyelerinde yokluğun eli...
Onlar için "Ebediyet" erişilmez sevdâ,
Yaşamak bin ızdırâp; çektiklerinden belli...
Kimiler: "Gidecek gelenler!" tesellîsinde,
Öyle ya bu hayatta çakır-keyf olmak gerek.!
Kimiler nefis ağında, gençlik pençesinde,
Zavallı bu hezeyânla eriyip gidecek...
Aheste öğütüyor zaman ve dinmiyor çark,
Ne işe yarar çağın huzûr tesellîleri...
Bir meçhûl ân karşımıza çıkacak son durak,
Avutmaz bu tesellî zil zurna delileri...
Tıpkı varoluş gibi bir gerçektir diriliş,
Yolunu bulmuş gönüllerin ak dünyâsında.
Bu kutlu yolculukta gâye Sonsuz’a eriş,
Ve beklenen mutluluk ölümün verâsinda...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:52 AM
Öteler
Gelenler bu dünyâya gidiyor birer birer;
Her gün ruhlara çarpan kederli birkaç haber...
Öteye inanmayan sînelerde burkuntu;
Onlar için çılgınlık saklanacak tek kuytu.
Perişan dünyâlarında her şey mâlihülyâ;
Ruhlarında (ebediyet) bir karanlık rüyâ...
Nâsiyelerinde sopsoğuk yokluğun eli,
Hayat-ölüm iç içe çehrelerinden belli...
Bilginler, "Gitmek tabiîdir!" tesellîsinde,
Lâkayd olanlar, henüz bedenin pençesinde:
Birşey duymamak için (çakır-keyf) olmak gerek;
Zavallı! Bu hezeyanla eriyip gidecek...
Zaman durmadan öğütüyor ve durmuyor çark,
Çıkacak bir meçhûl an önlerine son durak...!
İlmin o iddialı huzur tesellîleri,
Avutamaz tımarhanedeki delileri...
Bize göre birdir ilk varoluş, son diriliş;
Bu kutlu yolculukta gâye, Sonsuz’a eriş.
Her şey bir başka, inancin pembe dünyâsinda,
Beklenilen mutluluk ölümün verâsinda...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:52 AM
Öteler
Gelenler bu dünyâya gidiyor birer birer;
Her gün ruhlara çarpan kederli birkaç haber...
Öteye inanmayan sînelerde burkuntu;
Onlar için çılgınlık saklanacak tek kuytu.
Perişan dünyâlarında her şey mâlihülyâ;
Ruhlarında (ebediyet) bir karanlık rüyâ...
Nâsiyelerinde sopsoğuk yokluğun eli,
Hayat-ölüm iç içe çehrelerinden belli...
Bilginler, "Gitmek tabiîdir!" tesellîsinde,
Lâkayd olanlar, henüz bedenin pençesinde:
Birşey duymamak için (çakır-keyf) olmak gerek;
Zavallı! Bu hezeyanla eriyip gidecek...
Zaman durmadan öğütüyor ve durmuyor çark,
Çıkacak bir meçhûl an önlerine son durak...!
İlmin o iddialı huzur tesellîleri,
Avutamaz tımarhanedeki delileri...
Bize göre birdir ilk varoluş, son diriliş;
Bu kutlu yolculukta gâye, Sonsuz’a eriş.
Her şey bir başka, inancin pembe dünyâsinda,
Beklenilen mutluluk ölümün verâsinda...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:52 AM
Öteler İştiyâkı
Esip sarınca ruhları dört bir yandan hazan,
Yalnızlık ayrı bir dert, ülfet ayrı bir çile...
Göçmeye hazırlık var, sînelerde hafakan;
Vedâlaşma zamanı bundan böyle hepsiyle...
Dünyâ denen bu ise, tam ifritten bir azâp,
Gönüllerde burkuntu, dimağlarda bir sancı
Artık yaşamak dert, onu duymaksa ızdırâp,
Bilmem nasıl geçecek hiç dinmeyen bu acı...?
Yetiş ey ebedî dost, yetiş ki pek bunaldım!
Kılıcım kesmez oldu, terkeşimde tek ok var;
Aşılmaz bu tepeler Sen olmadan, inandım...
Ve inanç kuşağında yâr oldu bana ağyâr...
En tatlı hülyâlarla koşayım yollarında,
Anladım Sen’den gayri her şey aldatan serâp!
Noktalansin bu hayat ölümün kollarinda,
Degil mi ki Sen’i buldum... buldum Sen’i ey Râb!
Yaşayip doydum artik, doyulmayan dünyâdan,
Isterse hemen bitsin şu bitmeyen sonbahar;
Firlasin bu son okum, firlayip çiksin yaydan,
Kanima bedel olsun bakişi şehlâ şikâr...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:52 AM
Öteler İştiyâkı
Esip sarınca ruhları dört bir yandan hazan,
Yalnızlık ayrı bir dert, ülfet ayrı bir çile...
Göçmeye hazırlık var, sînelerde hafakan;
Vedâlaşma zamanı bundan böyle hepsiyle...
Dünyâ denen bu ise, tam ifritten bir azâp,
Gönüllerde burkuntu, dimağlarda bir sancı
Artık yaşamak dert, onu duymaksa ızdırâp,
Bilmem nasıl geçecek hiç dinmeyen bu acı...?
Yetiş ey ebedî dost, yetiş ki pek bunaldım!
Kılıcım kesmez oldu, terkeşimde tek ok var;
Aşılmaz bu tepeler Sen olmadan, inandım...
Ve inanç kuşağında yâr oldu bana ağyâr...
En tatlı hülyâlarla koşayım yollarında,
Anladım Sen’den gayri her şey aldatan serâp!
Noktalansin bu hayat ölümün kollarinda,
Degil mi ki Sen’i buldum... buldum Sen’i ey Râb!
Yaşayip doydum artik, doyulmayan dünyâdan,
Isterse hemen bitsin şu bitmeyen sonbahar;
Firlasin bu son okum, firlayip çiksin yaydan,
Kanima bedel olsun bakişi şehlâ şikâr...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:53 AM
Öteler Üzerindeki Kaneviçe
Zümrüt gibi yemyeşil tepelerin üstünde,
Neş’elerimizi gıcıklayan ses ve soluk;
Dörtbir yanda Cennet çeşmeleri oluk oluk..
Sarıyor her an ruhları ayrı bir mutluluk
Ebedî vuslata açılan kapı önünde...
En sihirli renkleriyle gül, papatya, zambak,
Menekşe, yâsemin ve yapraklarda jâleler;
Mahmûr bakışlarıyla sümbüller ve lâleler;
Renk-ışık arası gelip giden pervâneler,
Uçuşup cilveler çakıyorlar yaprak yaprak.
Güzelliklerin akıp gönlüme gelişinde,
Duymak ve yaşamak için yanılmaz rehberim,
Hayâller. Onlarla sezer onlarla severim;
Onlarla birbaşka duyar, başka hissederim
O eşşiz güzellikler kaynağının peşinde...
Rûhun bin râyiha ile sarıldığı yerde,
Düşlerimde beliren manâlardan birer iz,
Gâibden gönlüme bir şeyler fısıldar sessiz,
Anlaşılmaz bir dille ki harfsiz, kelimesiz...
Ve gök kapıları gıcırdar az ötelerde.
Tabiatın soluklarını dinlerken insan,
Gönlünde hep Sonsuz’un nağmelerini duyar;
Ovalar, obalar ve sahillerde her bahar,
Bir zamanlar yitirdiği Cennetleri arar;
Yollarda pırıl pırıl ümit, yollarda hicrân...
Mecnûn gibi rastgeldiği her şeyi kucaklar;
Otu, ağacı, taşı, toprağı, canlıları...
Ve hülyâlarındaki renkli hâtıraları,
Sonra birbir aralanan tatlı rüyâları,
Bir ömür boyu tesellî der onlarla yaşar.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:53 AM
Öteler Üzerindeki Kaneviçe
Zümrüt gibi yemyeşil tepelerin üstünde,
Neş’elerimizi gıcıklayan ses ve soluk;
Dörtbir yanda Cennet çeşmeleri oluk oluk..
Sarıyor her an ruhları ayrı bir mutluluk
Ebedî vuslata açılan kapı önünde...
En sihirli renkleriyle gül, papatya, zambak,
Menekşe, yâsemin ve yapraklarda jâleler;
Mahmûr bakışlarıyla sümbüller ve lâleler;
Renk-ışık arası gelip giden pervâneler,
Uçuşup cilveler çakıyorlar yaprak yaprak.
Güzelliklerin akıp gönlüme gelişinde,
Duymak ve yaşamak için yanılmaz rehberim,
Hayâller. Onlarla sezer onlarla severim;
Onlarla birbaşka duyar, başka hissederim
O eşşiz güzellikler kaynağının peşinde...
Rûhun bin râyiha ile sarıldığı yerde,
Düşlerimde beliren manâlardan birer iz,
Gâibden gönlüme bir şeyler fısıldar sessiz,
Anlaşılmaz bir dille ki harfsiz, kelimesiz...
Ve gök kapıları gıcırdar az ötelerde.
Tabiatın soluklarını dinlerken insan,
Gönlünde hep Sonsuz’un nağmelerini duyar;
Ovalar, obalar ve sahillerde her bahar,
Bir zamanlar yitirdiği Cennetleri arar;
Yollarda pırıl pırıl ümit, yollarda hicrân...
Mecnûn gibi rastgeldiği her şeyi kucaklar;
Otu, ağacı, taşı, toprağı, canlıları...
Ve hülyâlarındaki renkli hâtıraları,
Sonra birbir aralanan tatlı rüyâları,
Bir ömür boyu tesellî der onlarla yaşar.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:53 AM
Ravza İştiyakı
Ben bir garib ve âvâre,
Oldu kalbim pâre pâre,
Tutuldum o gülizâre
Arz eyleyin bunu yâre,
Dîvâne etti beni,
Böyle ağlattı beni.
Bilmez oldum sağ u solum,
Ve, yitirdim doğru yolum;
Gece-gündüz hep melûlum,
Bir bîçâre zayıf kulum...
Dîvâne etti beni,
Böyle ağlattı beni.
Gönül yaslı, gözler çağlar,
Bu hasret sînemi dağlar,
Kederli bahçeler bağlar;
Ağlıyor hâlime dağlar...
Perişân etti beni,
Böyle ağlattı beni.
Dolaşırken hep mestâne,
Uğradı yol gülistâne,
Ravza namlı bağistâne;
Sığmaz dünyada destâne...
Perişân etti beni,
Böyle ağlattı beni.
Bozup attı her fendimi,
Bilmez oldum ben kendimi;
Nâm u nişânı, erdemi
Mecnûnların budur demi...
Dîvâne etti beni,
Böyle ağlattı beni.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:53 AM
Ravza İştiyakı
Ben bir garib ve âvâre,
Oldu kalbim pâre pâre,
Tutuldum o gülizâre
Arz eyleyin bunu yâre,
Dîvâne etti beni,
Böyle ağlattı beni.
Bilmez oldum sağ u solum,
Ve, yitirdim doğru yolum;
Gece-gündüz hep melûlum,
Bir bîçâre zayıf kulum...
Dîvâne etti beni,
Böyle ağlattı beni.
Gönül yaslı, gözler çağlar,
Bu hasret sînemi dağlar,
Kederli bahçeler bağlar;
Ağlıyor hâlime dağlar...
Perişân etti beni,
Böyle ağlattı beni.
Dolaşırken hep mestâne,
Uğradı yol gülistâne,
Ravza namlı bağistâne;
Sığmaz dünyada destâne...
Perişân etti beni,
Böyle ağlattı beni.
Bozup attı her fendimi,
Bilmez oldum ben kendimi;
Nâm u nişânı, erdemi
Mecnûnların budur demi...
Dîvâne etti beni,
Böyle ağlattı beni.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:53 AM
Rûh
Ruh şuurlu kanun, özü, rengi meleklerden,
Bir sirli görüntüyle billûr fânus içinde...
İnsanî ufka en büyük armağandır göklerden;
Semavîleşmenin helezonları içinde...
Melek kanadından tüyler almış gibi atak,
Ruhânîlerle iki parmaktan daha yakın;
Pervâz eder ilerler hedefi o son durak,
Her menzilde duyar iltifatlarını Hakk'ın...
Birbirinin peşinde akrep ve yelkovan gibi,
Sonsuzun nuruna doğru ve soluk soluğa;
Bir derinliğe açılır ki, görünmez dibi,
Yollar akar-gider ebedî bahçeye-bağa...
Ve bu şevk u tarâbla ağlayan, sevinç ağlar,
Her bucakta doğum neşîdeleri duyulur;
Ruhlardan taşan neş'e ırmaklar gibi çağlar,
Kim erse bu ufka, kendini bir başka bulur.
Bu büyülü âlemi Dostuyla paylaşanlar,
Aşarlar bir hamlede mekanı ve zamanı;
Kendi ruhlarında gidip Hakk'a ulaşanlar,
Duymazlar sûru ve kıyamet koptuğu ânı...
Onlar öteleri, öteler onları dinler,
Işık olur, kitap olur, binek olur varlık;
Aşkları ve hicranları vuslatla serinler,
Açılır Hakk'ı temâşâ için bir aralık...
Görürler ömrün ikbal yollarını hep birden,
Bir el iner, hicranla akan yaşları siler;
Duyarlar ebediyeti oldukları yerden...
Ve herkes arayıp durduğu aslına erer.
Kaynak: Sızıntı, Haziran 1997
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:53 AM
Rûh
Ruh şuurlu kanun, özü, rengi meleklerden,
Bir sirli görüntüyle billûr fânus içinde...
İnsanî ufka en büyük armağandır göklerden;
Semavîleşmenin helezonları içinde...
Melek kanadından tüyler almış gibi atak,
Ruhânîlerle iki parmaktan daha yakın;
Pervâz eder ilerler hedefi o son durak,
Her menzilde duyar iltifatlarını Hakk'ın...
Birbirinin peşinde akrep ve yelkovan gibi,
Sonsuzun nuruna doğru ve soluk soluğa;
Bir derinliğe açılır ki, görünmez dibi,
Yollar akar-gider ebedî bahçeye-bağa...
Ve bu şevk u tarâbla ağlayan, sevinç ağlar,
Her bucakta doğum neşîdeleri duyulur;
Ruhlardan taşan neş'e ırmaklar gibi çağlar,
Kim erse bu ufka, kendini bir başka bulur.
Bu büyülü âlemi Dostuyla paylaşanlar,
Aşarlar bir hamlede mekanı ve zamanı;
Kendi ruhlarında gidip Hakk'a ulaşanlar,
Duymazlar sûru ve kıyamet koptuğu ânı...
Onlar öteleri, öteler onları dinler,
Işık olur, kitap olur, binek olur varlık;
Aşkları ve hicranları vuslatla serinler,
Açılır Hakk'ı temâşâ için bir aralık...
Görürler ömrün ikbal yollarını hep birden,
Bir el iner, hicranla akan yaşları siler;
Duyarlar ebediyeti oldukları yerden...
Ve herkes arayıp durduğu aslına erer.
Kaynak: Sızıntı, Haziran 1997
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:53 AM
Ruh Ufku
Çevre kararınca gönüller uhrevîleşir,
Nazla belirir ufukta halvet *******i;
Zâid-nâkıs gelir aynı noktada birleşir,
Yağar sessiz sesiz her yana nur hüzmeleri.
Aydınlanır gözler, çarpar sîneler yekpâre,
Sezilir ne bilinmezler iç içe derinden;
Billurlaşır öteler ruhlarda kare kare,
Rengi ve çizgisi yıldızların deseninden...
Dolunay gibi yüzler ve ışıktan sîmâlar,
Dolaşır durur her vadide O’nu ararlar;
Bir meşhere dönüşür hem arz hem de semâlar,
Ukbâ "buyur" eder onlara kapi aralar.
Nuh tufaniyla gelir. Musa Kelîm de sözle,
"Tûr-i Sînâ" "Mekke" ile buluşur bu düşte;
Ruhla iner Isa, Varligin Özü de özle,
Sidre Kâbe ile aynîleşir görünüşte...
Tüllenir her tarafta ömrün neş’e günleri,
Bir çağlayan gibi hep öteye akar zaman;
İnsan unutur gamı, kederi, hüzünleri
Ve artık bir başka hisseder varlığı her an.
Vicdan öz dünyasını bulmuş gibi şahlanır,
Dost elinden esintilerle her zaman mahmur
Ve kendini ukbâ derinliklerinde sanır,
Duyar cennet râyihalarını buhur buhur...
Her yanda görünür vuslat yolları derinden,
Her renk, her ses, her desen bir nağme olur inler;
Bütün koylar halvet rengiyle tüllenir birden,
Hicranla yanan sînelerin hasreti diner...
Varsın artık gün batsın, ufuklar da kararsın,
Değil mi ki ikbal gelip idbarları aştı;
Varsın artık yaz geçsin ve zemin de sararsın,
Değil mi ki arza hayat ırmağı ulaştı...
Kaynak: Sızıntı, Ekim 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:53 AM
Ruh Ufku
Çevre kararınca gönüller uhrevîleşir,
Nazla belirir ufukta halvet *******i;
Zâid-nâkıs gelir aynı noktada birleşir,
Yağar sessiz sesiz her yana nur hüzmeleri.
Aydınlanır gözler, çarpar sîneler yekpâre,
Sezilir ne bilinmezler iç içe derinden;
Billurlaşır öteler ruhlarda kare kare,
Rengi ve çizgisi yıldızların deseninden...
Dolunay gibi yüzler ve ışıktan sîmâlar,
Dolaşır durur her vadide O’nu ararlar;
Bir meşhere dönüşür hem arz hem de semâlar,
Ukbâ "buyur" eder onlara kapi aralar.
Nuh tufaniyla gelir. Musa Kelîm de sözle,
"Tûr-i Sînâ" "Mekke" ile buluşur bu düşte;
Ruhla iner Isa, Varligin Özü de özle,
Sidre Kâbe ile aynîleşir görünüşte...
Tüllenir her tarafta ömrün neş’e günleri,
Bir çağlayan gibi hep öteye akar zaman;
İnsan unutur gamı, kederi, hüzünleri
Ve artık bir başka hisseder varlığı her an.
Vicdan öz dünyasını bulmuş gibi şahlanır,
Dost elinden esintilerle her zaman mahmur
Ve kendini ukbâ derinliklerinde sanır,
Duyar cennet râyihalarını buhur buhur...
Her yanda görünür vuslat yolları derinden,
Her renk, her ses, her desen bir nağme olur inler;
Bütün koylar halvet rengiyle tüllenir birden,
Hicranla yanan sînelerin hasreti diner...
Varsın artık gün batsın, ufuklar da kararsın,
Değil mi ki ikbal gelip idbarları aştı;
Varsın artık yaz geçsin ve zemin de sararsın,
Değil mi ki arza hayat ırmağı ulaştı...
Kaynak: Sızıntı, Ekim 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:54 AM
Rûh-u Seyyid-ül Enam'a
Yine gamlandı gönül, yine hicrânda bu dem.
Yandıkça yandı gönül nâr-ı sûzanla bu dem,
Sızladı her bir teli kalbimin tıpkı keman,
Ciğerim kebâp oldu aman Sultânım aman!
Geçti bahar, ve esti hazân rûhum kan ağlar,
Söndü tâli’im, yandı sînem gözlerim çağlar;
Sarsıldı emel, uçtu ümit cana elvedâ!
Başladı hicrân coştu derûn bana elvedâ!
Hasretkeşim, hicrâna ulaştım, pür-melâlim
Ey Dost bir nazar kıl Allah için bîmecâlim!..
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:54 AM
Rûh-u Seyyid-ül Enam'a
Yine gamlandı gönül, yine hicrânda bu dem.
Yandıkça yandı gönül nâr-ı sûzanla bu dem,
Sızladı her bir teli kalbimin tıpkı keman,
Ciğerim kebâp oldu aman Sultânım aman!
Geçti bahar, ve esti hazân rûhum kan ağlar,
Söndü tâli’im, yandı sînem gözlerim çağlar;
Sarsıldı emel, uçtu ümit cana elvedâ!
Başladı hicrân coştu derûn bana elvedâ!
Hasretkeşim, hicrâna ulaştım, pür-melâlim
Ey Dost bir nazar kıl Allah için bîmecâlim!..
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:54 AM
Rûhumun Emeli
Eşyânın kollarında ve nizamla diz dize,
Büyülendimdi gelince âhenkle yüz yüze...
Rengârenk her yan, tüllenen manâ buğu buğu,
Bir tomurcuk açar gibi var olmaya doğru...
Her perdede ayrı bir visâl, ayrı bir huzûr;
Vicdandaki irfanla bakınca her taraf nûr...
İç içe güzellik her köşe, iç içe manâ,
Duruyor karşımda tabiat bir gül-i ra’nâ,
Sesler, renkler, buudlar... Bu ne müthiş hendese!
Vuruldum kâinat mûsikîsindeki sese...
Gökler ayrı bir kaneviçe... ve ötesinde,
Kudret; inse, cinne bir şey anlatma kasdinde.
Yer cıvıl cıvıl insan, hayvan, ağaç ve toprak...
Semâ başlar üstünde bir kitap; yaprak yaprak...
Yüzyüze iki levhâ birbirine bakıyor,
Yıldızlar bizlere dâvet gamzesi çakıyor.
O’na dâvet, sonsuza dâvet bütün soluklar,
Her köşeye nurlar taşiyor nurdan oluklar.
Sen’den ey Yüce Mevlâ, Sen’den bütün bu işler!
Senden, ey bencil nefsim, senden bütün teşvişler!
Ey Rab! Sen’i bilmemek hasret, yakınlık ateş;
Sînelerde yanan kor ocaklardakine eş...
Hele aşkın-hele aşkın... aşkın tam bir Cennet!
Aşkınla dirilmeme, ne olur inâyet et!
Esmâ ve sıfâtın her biri sır üstüne sır,
Sırların da ancak kapıkullarına hazır...
Sultanlık işim mi! Ben bir kulağı küpeli,
Kabûl et, budur İlâhî rûhumun emeli...!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:54 AM
Rûhumun Emeli
Eşyânın kollarında ve nizamla diz dize,
Büyülendimdi gelince âhenkle yüz yüze...
Rengârenk her yan, tüllenen manâ buğu buğu,
Bir tomurcuk açar gibi var olmaya doğru...
Her perdede ayrı bir visâl, ayrı bir huzûr;
Vicdandaki irfanla bakınca her taraf nûr...
İç içe güzellik her köşe, iç içe manâ,
Duruyor karşımda tabiat bir gül-i ra’nâ,
Sesler, renkler, buudlar... Bu ne müthiş hendese!
Vuruldum kâinat mûsikîsindeki sese...
Gökler ayrı bir kaneviçe... ve ötesinde,
Kudret; inse, cinne bir şey anlatma kasdinde.
Yer cıvıl cıvıl insan, hayvan, ağaç ve toprak...
Semâ başlar üstünde bir kitap; yaprak yaprak...
Yüzyüze iki levhâ birbirine bakıyor,
Yıldızlar bizlere dâvet gamzesi çakıyor.
O’na dâvet, sonsuza dâvet bütün soluklar,
Her köşeye nurlar taşiyor nurdan oluklar.
Sen’den ey Yüce Mevlâ, Sen’den bütün bu işler!
Senden, ey bencil nefsim, senden bütün teşvişler!
Ey Rab! Sen’i bilmemek hasret, yakınlık ateş;
Sînelerde yanan kor ocaklardakine eş...
Hele aşkın-hele aşkın... aşkın tam bir Cennet!
Aşkınla dirilmeme, ne olur inâyet et!
Esmâ ve sıfâtın her biri sır üstüne sır,
Sırların da ancak kapıkullarına hazır...
Sultanlık işim mi! Ben bir kulağı küpeli,
Kabûl et, budur İlâhî rûhumun emeli...!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:54 AM
Rûhun Râbıtaları
Taptâze bir bahar tütüyor az ötelerde,
Kokusuyla her rûhu tentene gibi sarmış.
Güneşi hiç batmayan o eski tepelerde,
Meğer bir başka gündüzün şafağı ağarmış!
Ürperten girdaplarıyla hassas yüreklerde,
Birer doldurulmaz derinlik oyan *******;
Aydınlığa açık gönüllerde, perde perde,
Gündüz gibi ağarır, Cennetleri heceler...
Her akşam inançlarında tüllenen emeller,
Rüyâlarla en tatlı arzular gibi çağlar.
Rûh bu hülyâ içinde düşer, kalkar, emekler;
Hep Sonsuz için inler, hep Sonsuz’a dil bağlar.
Ufuklar kararsa da onun ziyâsı sönmez...
Bir renkler dünyâsına doğru coşar, şahlanır...
Erilmezlere yelken açar, geriye dönmez;
Meleklerle koşar ve ışıkla kanatlanır...
Burada, yer göğe, dünyâ ukbâya dönüşür;
Ve bu hisle varlık bitevî baygın görünür.
Rüzgâr kahkahalarla eser, renkler gülüşür,
Bu duyguyla insan ebediyete bürünür...
Artık ne hicranlı akşam, ne ağlayan hazan...
Rûhun râbıtalarıyla dörtbir yan masmavi.
Her seste bir ölümsüzlük nağmesi nümâyân...
Ve bu iklimde her fânî âdetâ semâvî...
Aşk ve vuslat ihtiyacıyla var olan insan,
Ömür boyu hep bu hislerle yoğrulur durur...
Gönlünde buğu buğu billûrlaşan manâdan,
Öteleri duyar ki, bence murat da budur.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:54 AM
Rûhun Râbıtaları
Taptâze bir bahar tütüyor az ötelerde,
Kokusuyla her rûhu tentene gibi sarmış.
Güneşi hiç batmayan o eski tepelerde,
Meğer bir başka gündüzün şafağı ağarmış!
Ürperten girdaplarıyla hassas yüreklerde,
Birer doldurulmaz derinlik oyan *******;
Aydınlığa açık gönüllerde, perde perde,
Gündüz gibi ağarır, Cennetleri heceler...
Her akşam inançlarında tüllenen emeller,
Rüyâlarla en tatlı arzular gibi çağlar.
Rûh bu hülyâ içinde düşer, kalkar, emekler;
Hep Sonsuz için inler, hep Sonsuz’a dil bağlar.
Ufuklar kararsa da onun ziyâsı sönmez...
Bir renkler dünyâsına doğru coşar, şahlanır...
Erilmezlere yelken açar, geriye dönmez;
Meleklerle koşar ve ışıkla kanatlanır...
Burada, yer göğe, dünyâ ukbâya dönüşür;
Ve bu hisle varlık bitevî baygın görünür.
Rüzgâr kahkahalarla eser, renkler gülüşür,
Bu duyguyla insan ebediyete bürünür...
Artık ne hicranlı akşam, ne ağlayan hazan...
Rûhun râbıtalarıyla dörtbir yan masmavi.
Her seste bir ölümsüzlük nağmesi nümâyân...
Ve bu iklimde her fânî âdetâ semâvî...
Aşk ve vuslat ihtiyacıyla var olan insan,
Ömür boyu hep bu hislerle yoğrulur durur...
Gönlünde buğu buğu billûrlaşan manâdan,
Öteleri duyar ki, bence murat da budur.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:54 AM
Rüyâlar
Karardıkça realite ağarır rüyâlar,
Ruh gezer menfez arar bütün bir gece boyu;
Bulup ulaştığı her menfez bir vuslat koyu,
Dolaşır bucak bucak yitirdiğini arar...
Karardıkça realite ağarır rüyâlar.
Bir soğuk savaş yaşar gerçek-hayal her gece,
Hep gel-gitler duyulur akıl-gönül arası,
Grileşir hâdiselerin akı-karası...
Ümitler üzerinde sert poyrazlar esince,
Bir soğuk savaş yaşar gerçek-hayal her gece.
Hayalin ufku geniş süzülür semalarda,
Nurdan kanatlarıyla meleklerin peşinden;
Süzülür geri kalmış bir kuş gibi eşinden,
Açılır yüzüne binlerce kapı ard arda;
Hayalin ufku geniş süzülür semalarda.
Rüyâlar her zaman renklerle dolar-boşalır,
Temâşâ eder insan sahilsiz enginleri;
Dünü, dünküleri; yarını ve gelenleri...
Eskiyenin yerini bir bir yeniler alır,
Rüyâlar her zaman renklerle dolar-boşalır.
*******i yapayalnız kıvranırken insan,
Renk ölü, ses ölü, her yan ölümle örülü;
Her ağızda fermuar, fermuar da mühürlü;
Kanatlanmak ister ötelere zaman zaman,
*******i yapayalnız kıvranırken insan...
Kaynak: Sızıntı, Ocak 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:54 AM
Rüyâlar
Karardıkça realite ağarır rüyâlar,
Ruh gezer menfez arar bütün bir gece boyu;
Bulup ulaştığı her menfez bir vuslat koyu,
Dolaşır bucak bucak yitirdiğini arar...
Karardıkça realite ağarır rüyâlar.
Bir soğuk savaş yaşar gerçek-hayal her gece,
Hep gel-gitler duyulur akıl-gönül arası,
Grileşir hâdiselerin akı-karası...
Ümitler üzerinde sert poyrazlar esince,
Bir soğuk savaş yaşar gerçek-hayal her gece.
Hayalin ufku geniş süzülür semalarda,
Nurdan kanatlarıyla meleklerin peşinden;
Süzülür geri kalmış bir kuş gibi eşinden,
Açılır yüzüne binlerce kapı ard arda;
Hayalin ufku geniş süzülür semalarda.
Rüyâlar her zaman renklerle dolar-boşalır,
Temâşâ eder insan sahilsiz enginleri;
Dünü, dünküleri; yarını ve gelenleri...
Eskiyenin yerini bir bir yeniler alır,
Rüyâlar her zaman renklerle dolar-boşalır.
*******i yapayalnız kıvranırken insan,
Renk ölü, ses ölü, her yan ölümle örülü;
Her ağızda fermuar, fermuar da mühürlü;
Kanatlanmak ister ötelere zaman zaman,
*******i yapayalnız kıvranırken insan...
Kaynak: Sızıntı, Ocak 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:55 AM
Sabır
Sabır bir büyülü dermân, arkasında îmân,
Sabretmeyenin hali hicran üstüne hicran!
Her şeyde var bir usûl, sabır da zafere yol,
Sık dişini azıcık kurtulanlarla kurtul.
Sabırla pişen insan kemâle erer inan!
Acelecinin işi duman üstüne duman...
Teennî eden erer, acele etme sakın!
Vurulup dövünsen de ıraklar olmaz yakın...
Örümcek bekleyerek, ağa ağ ekleyerek,
Gider hedefe varır nice emekleyerek.
Sırattan ince bir iş, koş geçenlere yetiş,
Geçen sabırla geçti, aksi bir sürü teşviş...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:55 AM
Sabır
Sabır bir büyülü dermân, arkasında îmân,
Sabretmeyenin hali hicran üstüne hicran!
Her şeyde var bir usûl, sabır da zafere yol,
Sık dişini azıcık kurtulanlarla kurtul.
Sabırla pişen insan kemâle erer inan!
Acelecinin işi duman üstüne duman...
Teennî eden erer, acele etme sakın!
Vurulup dövünsen de ıraklar olmaz yakın...
Örümcek bekleyerek, ağa ağ ekleyerek,
Gider hedefe varır nice emekleyerek.
Sırattan ince bir iş, koş geçenlere yetiş,
Geçen sabırla geçti, aksi bir sürü teşviş...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:55 AM
Sarsıntı
Hizmet adına bir sarsıntı ânı
Evlerdi, yurtlardı gözümün nûru,
Görmeden bahârı hazânı geldi.
Yapılanlar sînelerin sürûru,
Yapan yaptı şimdi bozanı geldi.
Gül bahçesinde bir muson rüzgârı,
Kırağı korkusu bülbülün zârı,
Izdırâbdan hiç kalmamış karârı,
Bu işin de artık mîzanı geldi...
Saksıda güllerim buruşup gitmiş
Hızır-İlyas bir dem buluşup gitmiş;
Bahar yamaçlarla konuşup gitmiş,
Bize Azrâîl’in ezanı geldi.
Kapımın önünde sanki bir songün
Simsiyah örtüler, ışıklar ölgün...
Enbiyâ, evliyâ yurduna sürgün,
Göç edip gitmenin zamanı geldi.
Bana ne arkada kalan dünyâdan!
Gözlerime büyü yalan dünyâdan;
Benim’çün her zaman nâlân dünyâdan,
Bir gerçek âlemin fizânı geldi.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:55 AM
Sarsıntı
Hizmet adına bir sarsıntı ânı
Evlerdi, yurtlardı gözümün nûru,
Görmeden bahârı hazânı geldi.
Yapılanlar sînelerin sürûru,
Yapan yaptı şimdi bozanı geldi.
Gül bahçesinde bir muson rüzgârı,
Kırağı korkusu bülbülün zârı,
Izdırâbdan hiç kalmamış karârı,
Bu işin de artık mîzanı geldi...
Saksıda güllerim buruşup gitmiş
Hızır-İlyas bir dem buluşup gitmiş;
Bahar yamaçlarla konuşup gitmiş,
Bize Azrâîl’in ezanı geldi.
Kapımın önünde sanki bir songün
Simsiyah örtüler, ışıklar ölgün...
Enbiyâ, evliyâ yurduna sürgün,
Göç edip gitmenin zamanı geldi.
Bana ne arkada kalan dünyâdan!
Gözlerime büyü yalan dünyâdan;
Benim’çün her zaman nâlân dünyâdan,
Bir gerçek âlemin fizânı geldi.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:55 AM
Sebât
Çarkedip durma öyle, maksûda eremezsin;
Yerinde kalmayınca, meyveyi deremezsin!
Varan sebâtla vardı, gidip menzile erdi,
Sen sebât etmeyince, dost yüzü göremezsin!
Yollar uzun ve yaman, yolcuya azık îmân,
İnançla gerilmezsen, Cennet’e giremezsin.
Köprü yıkık, yol bozuk, elden tutan kimse yok,
Hakk’a gönül vermezsen öteye geçemezsin!
Derin dere, sarp yokuş, Hak-erine hepsi hoş,
Hak’la hemhâl olmazsan yayını geremezsin!
Varanlar vardı çoktan, varlığa erdi (yok)tan,
Yok olmayınca sen, huzûra yüz süremezsin..!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:55 AM
Sebât
Çarkedip durma öyle, maksûda eremezsin;
Yerinde kalmayınca, meyveyi deremezsin!
Varan sebâtla vardı, gidip menzile erdi,
Sen sebât etmeyince, dost yüzü göremezsin!
Yollar uzun ve yaman, yolcuya azık îmân,
İnançla gerilmezsen, Cennet’e giremezsin.
Köprü yıkık, yol bozuk, elden tutan kimse yok,
Hakk’a gönül vermezsen öteye geçemezsin!
Derin dere, sarp yokuş, Hak-erine hepsi hoş,
Hak’la hemhâl olmazsan yayını geremezsin!
Varanlar vardı çoktan, varlığa erdi (yok)tan,
Yok olmayınca sen, huzûra yüz süremezsin..!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:56 AM
Sen
Bakıp seni gören âşık
Başka cemâli neylesin?
Dostluğuna eren sâdık,
Başka visâli neylesin?
Kulaklar duymuşsa sesin,
Duyar mı ağyâr nefesin!
Gönüllere Sultan Sen’sin,
Gayri âmâli neylesin?
Ağızlara şerbet-şeker,
Zikrinden var ise eser,
Sevgini tadmışsa eğer,
Kaymağı-balı neylesin?
Gönül Seni sevmiş ise,
Her emrine ivmiş ise,
Varıp sana yetmiş ise
Mâl u menâli neylesin?
Fakirler Seninle ganî,
Âcizlerin tek güveni
Şevk ile ananlar Seni,
Derd ü melâli neylesin?
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:56 AM
Sen
Bakıp seni gören âşık
Başka cemâli neylesin?
Dostluğuna eren sâdık,
Başka visâli neylesin?
Kulaklar duymuşsa sesin,
Duyar mı ağyâr nefesin!
Gönüllere Sultan Sen’sin,
Gayri âmâli neylesin?
Ağızlara şerbet-şeker,
Zikrinden var ise eser,
Sevgini tadmışsa eğer,
Kaymağı-balı neylesin?
Gönül Seni sevmiş ise,
Her emrine ivmiş ise,
Varıp sana yetmiş ise
Mâl u menâli neylesin?
Fakirler Seninle ganî,
Âcizlerin tek güveni
Şevk ile ananlar Seni,
Derd ü melâli neylesin?
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:56 AM
Sen'sin Ümîdim
Binlerce zalâmla iç içe yine bir sabah!
Yok ufuklarda ışık, yok insanlıkta tebâh.
Olmazsa İlâhî inâyet, doğmazsa bir nûr;
Çekeceğiz hepimiz, çekeceğiz bîhuzur...
Ve inleyecek millet daha bir sürü-eyyâm,
Bir sürü eyyâm, tütecek sînelerde âlâm...
Sönecek safha safha hep ümîd-i istikbâl,
Saracak ufk-ı milleti bir bitmeyen melâl.
Olacaksa olacak, biz ettik kendimize,
Geçip giderken zamanlar gafletle diz dize.
El ki bizim olmadı beyne mürâfık başta,
Dil ki bizimdi, söylemedi hakkı savaşta.
Göz kulağa, dil de dudağa olmadı zahîr,
Ve sustu sîne-i millette emr-i "veşâvir!" *
Olacaktı elbet fecr-i ümidimiz hüsrân,
Dolacaktı elbet âfâkımız nây-ı nâlan...
Doğsun bize va’dettiklerin, doğsun
İlâhî! Sen’sin ümîdim, Sana’dır recâm lâtenâhî..!
* Al-i İmran ,159.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:56 AM
Sen'sin Ümîdim
Binlerce zalâmla iç içe yine bir sabah!
Yok ufuklarda ışık, yok insanlıkta tebâh.
Olmazsa İlâhî inâyet, doğmazsa bir nûr;
Çekeceğiz hepimiz, çekeceğiz bîhuzur...
Ve inleyecek millet daha bir sürü-eyyâm,
Bir sürü eyyâm, tütecek sînelerde âlâm...
Sönecek safha safha hep ümîd-i istikbâl,
Saracak ufk-ı milleti bir bitmeyen melâl.
Olacaksa olacak, biz ettik kendimize,
Geçip giderken zamanlar gafletle diz dize.
El ki bizim olmadı beyne mürâfık başta,
Dil ki bizimdi, söylemedi hakkı savaşta.
Göz kulağa, dil de dudağa olmadı zahîr,
Ve sustu sîne-i millette emr-i "veşâvir!" *
Olacaktı elbet fecr-i ümidimiz hüsrân,
Dolacaktı elbet âfâkımız nây-ı nâlan...
Doğsun bize va’dettiklerin, doğsun
İlâhî! Sen’sin ümîdim, Sana’dır recâm lâtenâhî..!
* Al-i İmran ,159.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:56 AM
Sıkılsın
Sen çalış; olmazsa âlem sıkılsın!
Yardıma koşmayan kalem sıkılsın!
Kanatlan üveykim hele kanatlan!
Sana yol vermeyen mekân sıkılsın!
Akıncımız akıp gitti dönmedi,
Gitmeyip yerinde seken sıkılsın!
Koca umran taş taş olup devrildi.
Bu ülkeden gelip geçen sıkılsın!
Mîmârlar çekilip gittiler çoktan,
Çıraklık bilmeyen kullar sıkılsın!
Var olup boy attı (bâtıl) bir yoktan,
Hakk'ı söylemeyen diller sıkılsın!
Ey canını fedâya and içmiş baş!
Sen çek git yoluna, kalan sıkılsın!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:56 AM
Sıkılsın
Sen çalış; olmazsa âlem sıkılsın!
Yardıma koşmayan kalem sıkılsın!
Kanatlan üveykim hele kanatlan!
Sana yol vermeyen mekân sıkılsın!
Akıncımız akıp gitti dönmedi,
Gitmeyip yerinde seken sıkılsın!
Koca umran taş taş olup devrildi.
Bu ülkeden gelip geçen sıkılsın!
Mîmârlar çekilip gittiler çoktan,
Çıraklık bilmeyen kullar sıkılsın!
Var olup boy attı (bâtıl) bir yoktan,
Hakk'ı söylemeyen diller sıkılsın!
Ey canını fedâya and içmiş baş!
Sen çek git yoluna, kalan sıkılsın!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:57 AM
Sır Burcu
El ele bayramın gölgesindeyiz,
Yüzlerde ziyâ, ufuklarda ışık;
Saflarımız sımsık.
Milletçe Hakk’a vuslat peşindeyiz,
Besbelli artik kimler O’na âşik;
Hissizlere yazik!
Ince bir remiz gökyüzünde hilâl,
Arkasinda eşref saatler apak;
Sirla dönüyor çark...
Bir bilsen neler resmediyor hayâl,
Zulmetlere inat ardarda şafak,
Insanlarda merak...
Ruhlara âdeta Cebrail inmiş,
Ilhamlarinda bugu bugu mânâ;
Kalb buna âşinâ...
Her yörede sanki Hizir gezinmiş,
Renkler akiyor bahardan hazana;
Dillerde hep senâ...
Güm güm şimdi bütün gök kapilari,
Ins, cin ve rûhânî sesi karışık;
Bozgunda karanlık...
El açmış her yanda Hakk’ın kulları,
Tekmil yer-gök birbiriyle barışık;
Mevsim buna açık.
Kalplerimiz ızdırapla buruktu,
Coştuk bir kez daha tekbir sesiyle;
Itrî bestesiyle...
Her taraf kardı, kıştı ve soğuktu,
Duyduk baharı bayram nağmesiyle;
Mâzi neşvesiyle...
Sarmıştı hicranlı gam hepimizi,
Yoktu gönlümüzde sevinçten eser;
Simsiyahtı her yer...
Bükmüştü bin bir keder belimizi,
Sıyrıldık hepsinden bir nurlu seher...
Milletçe beraber.
Kalbimiz neş’eyle çarpıyor artık,
Herkes tam tekmil O’na doğru yolcu;
Bekliyor sonucu...
Yolculara rahmet kapısı açık,
Arş gölgesi bu yolun öbür ucu...
Sonrası sır burcu...
Kaynak: Sızıntı, Ocak 2000
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:57 AM
Sır Burcu
El ele bayramın gölgesindeyiz,
Yüzlerde ziyâ, ufuklarda ışık;
Saflarımız sımsık.
Milletçe Hakk’a vuslat peşindeyiz,
Besbelli artik kimler O’na âşik;
Hissizlere yazik!
Ince bir remiz gökyüzünde hilâl,
Arkasinda eşref saatler apak;
Sirla dönüyor çark...
Bir bilsen neler resmediyor hayâl,
Zulmetlere inat ardarda şafak,
Insanlarda merak...
Ruhlara âdeta Cebrail inmiş,
Ilhamlarinda bugu bugu mânâ;
Kalb buna âşinâ...
Her yörede sanki Hizir gezinmiş,
Renkler akiyor bahardan hazana;
Dillerde hep senâ...
Güm güm şimdi bütün gök kapilari,
Ins, cin ve rûhânî sesi karışık;
Bozgunda karanlık...
El açmış her yanda Hakk’ın kulları,
Tekmil yer-gök birbiriyle barışık;
Mevsim buna açık.
Kalplerimiz ızdırapla buruktu,
Coştuk bir kez daha tekbir sesiyle;
Itrî bestesiyle...
Her taraf kardı, kıştı ve soğuktu,
Duyduk baharı bayram nağmesiyle;
Mâzi neşvesiyle...
Sarmıştı hicranlı gam hepimizi,
Yoktu gönlümüzde sevinçten eser;
Simsiyahtı her yer...
Bükmüştü bin bir keder belimizi,
Sıyrıldık hepsinden bir nurlu seher...
Milletçe beraber.
Kalbimiz neş’eyle çarpıyor artık,
Herkes tam tekmil O’na doğru yolcu;
Bekliyor sonucu...
Yolculara rahmet kapısı açık,
Arş gölgesi bu yolun öbür ucu...
Sonrası sır burcu...
Kaynak: Sızıntı, Ocak 2000
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:57 AM
Sisli Ufuklar
Her yanda ürperten bir sükût, vicdanlar buruk,
Bu kasvetli iklimde yaşamak zorlardan zor...
Gelenler yeis içinde, gidenler bî-huzûr;
Buhranlar sıra sıra, iradelerde fer yok.
Gezdiğin her yerde ruhunu zulmet sarıyor,
Herkes bir kapalı sınırı zorluyor gibi;
İç içe bunalımlar ki, görünmüyor dibi,
Toplum hiçlik vadilerinde hiçi arıyor...
Her dönemeçte kıpkızıl bir şeytan tuzağı,
Ruhun yürüdüğü yollar kurumuş bir ırmak
Ve savruluyor hazanla eşya yaprak yaprak,
Her koyda tül pembe ayrı bir iblis ağı.
Rüyalardaki gibi haykırsan sesin çıkmaz,
Yaşanan hayat bitevî yokluğa emanet...
Baharı kıyamet, yazı ayrı bir felaket,
Bu açmazlar içinde kimse kimseye bakmaz.
“Yaşam” ye’sin gözbebeğinde, duygular harap,
Her yıldız yalancı bir ziyâ, simsiyah varlık,
Yok ruh için nefes alacağı bir aralık;
Ölüm korkulu rüya, hayat öldüren azap...
Varılan her yer âdetâ kapkaranlık zindan,
Dolaşılan sokaklar yarasaların yolu;
Yollar bir uçtan bir uca yolsuzlarla dolu,
Bilmem uyanırlar mı bu kâbuslu uykudan.?
Uyandırdı uyaran O’na ruhumuz fedâ.!
Gösteriyor görenlere O’nu bütün varlık,
Belirdi öteden bir mukaddes ışık... artık,
Fâniye, fâniliğe ebediyen elvedâ..!
Kaynak: Sızıntı, Kasım 1997
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:57 AM
Sisli Ufuklar
Her yanda ürperten bir sükût, vicdanlar buruk,
Bu kasvetli iklimde yaşamak zorlardan zor...
Gelenler yeis içinde, gidenler bî-huzûr;
Buhranlar sıra sıra, iradelerde fer yok.
Gezdiğin her yerde ruhunu zulmet sarıyor,
Herkes bir kapalı sınırı zorluyor gibi;
İç içe bunalımlar ki, görünmüyor dibi,
Toplum hiçlik vadilerinde hiçi arıyor...
Her dönemeçte kıpkızıl bir şeytan tuzağı,
Ruhun yürüdüğü yollar kurumuş bir ırmak
Ve savruluyor hazanla eşya yaprak yaprak,
Her koyda tül pembe ayrı bir iblis ağı.
Rüyalardaki gibi haykırsan sesin çıkmaz,
Yaşanan hayat bitevî yokluğa emanet...
Baharı kıyamet, yazı ayrı bir felaket,
Bu açmazlar içinde kimse kimseye bakmaz.
“Yaşam” ye’sin gözbebeğinde, duygular harap,
Her yıldız yalancı bir ziyâ, simsiyah varlık,
Yok ruh için nefes alacağı bir aralık;
Ölüm korkulu rüya, hayat öldüren azap...
Varılan her yer âdetâ kapkaranlık zindan,
Dolaşılan sokaklar yarasaların yolu;
Yollar bir uçtan bir uca yolsuzlarla dolu,
Bilmem uyanırlar mı bu kâbuslu uykudan.?
Uyandırdı uyaran O’na ruhumuz fedâ.!
Gösteriyor görenlere O’nu bütün varlık,
Belirdi öteden bir mukaddes ışık... artık,
Fâniye, fâniliğe ebediyen elvedâ..!
Kaynak: Sızıntı, Kasım 1997
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:57 AM
Sokaklar
Anarşiye pey-çekildiği dönem.
Sokaklar gördüm, sokaklar tıpkı bir karnaval,
Yığınlar üstüste, yığınlar sersem ve aval...
Toplum hezeyan içinde ve her yanı titrek,
Bu illetli bünyeye sağlam bir neşter gerek!
Yoksa buhranlarla inleyip duracak her rûh,
Buhranlara doğru yelken açacak her gürûh...
Baktım bir ân onun şimdiki hazîn hâline,
Yüreğim burkuldu o bitmeyen melâline...
Izdırâblı az... ızdırâbsız, soluklar, sesler,
Bize yazık! Sessiz kalanlara da esefler..!
Gamsız dolaşıyorlar yangının çevresinde,
Dolaşıyorlar... her biri bir âhû peşinde...
Parça parça sîne ister dert mûsikîsine,
Yepyeni bir ses katsın ızdırâb bestesine...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:57 AM
Sokaklar
Anarşiye pey-çekildiği dönem.
Sokaklar gördüm, sokaklar tıpkı bir karnaval,
Yığınlar üstüste, yığınlar sersem ve aval...
Toplum hezeyan içinde ve her yanı titrek,
Bu illetli bünyeye sağlam bir neşter gerek!
Yoksa buhranlarla inleyip duracak her rûh,
Buhranlara doğru yelken açacak her gürûh...
Baktım bir ân onun şimdiki hazîn hâline,
Yüreğim burkuldu o bitmeyen melâline...
Izdırâblı az... ızdırâbsız, soluklar, sesler,
Bize yazık! Sessiz kalanlara da esefler..!
Gamsız dolaşıyorlar yangının çevresinde,
Dolaşıyorlar... her biri bir âhû peşinde...
Parça parça sîne ister dert mûsikîsine,
Yepyeni bir ses katsın ızdırâb bestesine...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:57 AM
Son Ufuk
Sevmek ve sevilmekten gaye O’ymuş meger,
Iç içe aşk ve hicran;
Seven gönül tipki bir buhurdanlik gibi tüter,
Aşk ateşiyle her ân,
Uzat elini Ey Dost rûhum sevgine muhtaç!
Sensin derdime derman!
Hasretle yananlara vuslat yollarını aç!
Kalksın hicap aradan!
Kahr u lütfun gönlümde her zaman bir nevbahâr,
Canım yoluna kurban!
Her yerde ağın âşikâr, rûhum sana şikâr...
Olsun katlime ferman!
Gerçi cürmüm çok ama, gönlüm müptelâ Sana;
Ben bir muhtâc-ı ihsan...
İnayetinle tut kalbimi kendinden yana!
Ey gönlümü Yaratan!
Nefsim mavi, mor, pembe renklerle geceliyor,
Her halim Sana ayân...
Ve duygularım her zaman Sen’i heceliyor,
Yoktur ilmine pinhân...
Görsem şayet görecegimi aklim dagilir,
Işigin mâh-i tâbân...
Hülyalarim rengini hep ufuktan alir,
Çaglar ruhumda ziyân.
Hep kara yalnizlik soluklar Sensiz sîneler,
Hicranla yanar vicdan...
Nûrunun lem’asına cihan verilse değer,
Işığın bize bürhan...
Seninle güneş gibi doğar hayatın sonu,
Damlalar olur ummân...
Duyar ancak ufuk ötesi yaşayanlar bunu,
Bu ne büyük bir irfan!
Kaynak: Sızıntı, Ocak 1996
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:57 AM
Son Ufuk
Sevmek ve sevilmekten gaye O’ymuş meger,
Iç içe aşk ve hicran;
Seven gönül tipki bir buhurdanlik gibi tüter,
Aşk ateşiyle her ân,
Uzat elini Ey Dost rûhum sevgine muhtaç!
Sensin derdime derman!
Hasretle yananlara vuslat yollarını aç!
Kalksın hicap aradan!
Kahr u lütfun gönlümde her zaman bir nevbahâr,
Canım yoluna kurban!
Her yerde ağın âşikâr, rûhum sana şikâr...
Olsun katlime ferman!
Gerçi cürmüm çok ama, gönlüm müptelâ Sana;
Ben bir muhtâc-ı ihsan...
İnayetinle tut kalbimi kendinden yana!
Ey gönlümü Yaratan!
Nefsim mavi, mor, pembe renklerle geceliyor,
Her halim Sana ayân...
Ve duygularım her zaman Sen’i heceliyor,
Yoktur ilmine pinhân...
Görsem şayet görecegimi aklim dagilir,
Işigin mâh-i tâbân...
Hülyalarim rengini hep ufuktan alir,
Çaglar ruhumda ziyân.
Hep kara yalnizlik soluklar Sensiz sîneler,
Hicranla yanar vicdan...
Nûrunun lem’asına cihan verilse değer,
Işığın bize bürhan...
Seninle güneş gibi doğar hayatın sonu,
Damlalar olur ummân...
Duyar ancak ufuk ötesi yaşayanlar bunu,
Bu ne büyük bir irfan!
Kaynak: Sızıntı, Ocak 1996
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:58 AM
Soyumun Şarkısı
Soyumun gezdiği bahçede güller açarmış,
Dudağında kıpkızıl kan yanağında jale...
Sabâyla salınan zülüfler koku saçarmış,
Alev alev yanan sînelerdeki âmâle...
Yaprak sesleri ve ardarda bülbülün âhı,
Kulaklara çarpıp geçen mâhûr âhengiyle;
Sanki Cennetlerden akseden hûri nigâhı,
Ölümsüz güzelliği ve solmayan rengiyle...
Her yanı "Bağ-ı irem" bu bahar ülkesinde,
Tıpkı buhurdan gibi tütüp-duran gönüller;
Solukladıkları ölümsüzlük bestesinde,
Akşam ayrı, sabah da ayrı bir türkü söyler.
Güneşi hiç batmayan gündüzlerin bağrında,
Goncalarla başbaşa çiçekler arasında...
Her gün bir başka fasıl bahçesinde, bağında...
Ve rengârenk güzellik akında, karasında...
Böyle bir dünyâ bugün hayâl sayılsa bile,
Ölümsüz sesler duymuştuk bu altın yapıdan...
Geçerken evlâd-ı fâtihân debdebesiyle,
Dünyâlara açılmıştı o ulu kapıdan.
Gürül gürül her yöreye bir karanlık gece,
Uçmuştuk üveyk gibi ışıktan kanatlarla...
Işığımızla aydınlanmıştı her bilmece,
Yıllarca savaşmıştık köhne kanaatlarla...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:58 AM
Soyumun Şarkısı
Soyumun gezdiği bahçede güller açarmış,
Dudağında kıpkızıl kan yanağında jale...
Sabâyla salınan zülüfler koku saçarmış,
Alev alev yanan sînelerdeki âmâle...
Yaprak sesleri ve ardarda bülbülün âhı,
Kulaklara çarpıp geçen mâhûr âhengiyle;
Sanki Cennetlerden akseden hûri nigâhı,
Ölümsüz güzelliği ve solmayan rengiyle...
Her yanı "Bağ-ı irem" bu bahar ülkesinde,
Tıpkı buhurdan gibi tütüp-duran gönüller;
Solukladıkları ölümsüzlük bestesinde,
Akşam ayrı, sabah da ayrı bir türkü söyler.
Güneşi hiç batmayan gündüzlerin bağrında,
Goncalarla başbaşa çiçekler arasında...
Her gün bir başka fasıl bahçesinde, bağında...
Ve rengârenk güzellik akında, karasında...
Böyle bir dünyâ bugün hayâl sayılsa bile,
Ölümsüz sesler duymuştuk bu altın yapıdan...
Geçerken evlâd-ı fâtihân debdebesiyle,
Dünyâlara açılmıştı o ulu kapıdan.
Gürül gürül her yöreye bir karanlık gece,
Uçmuştuk üveyk gibi ışıktan kanatlarla...
Işığımızla aydınlanmıştı her bilmece,
Yıllarca savaşmıştık köhne kanaatlarla...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:58 AM
Su
Dupduru bir derinlikle yollardadır sular,
İçinde varlığa erdiği yerden duygular;
Yüz sürer yerlere, sürer, kıvrım kıvrım akar,
Bir gözü bulutta, diğeri ummâna bakar...
Vuslat şevkiyle çağlar, çağlarken de tüllenir,
Bu tatlı mûsıkî ile ruhlar neşelenir.
Köpüren dalgacıkları okşar-geçer rüzgar,
Ve bir ivme neşvesiyle soluklanır dalgalar;
Vurur başını taştan taşa hicranla yanar,
Süzülüp göklere yükseldiği günleri arar...
Bir tül gibi yırtılır her aşılmaz tümsekte,
Akseder çığlıkları etrafa perde perde...
Koşar binlerce defa arınarak havzına,
Ses katar çevre onun hüzünlü avazına.
Ermek için deryaya hiç durmaz çağlar-coşar,
Bu coşkun sevdayla ne aşılmazları aşar...
Şevkle şiirler sunar sesten, sözden âzâde,
Çevreye büyüler salar aktığı her yerde.
Su ufkunda her zaman bir teselli duyulur,
Gönül bu teselliden aradığını bulur...
Hisler su çağıltılarıyla sükûna erer;
Toprak ufkunda su, insan ufkunda peygamber...
Cennet gibi yeşerir uğradıkları her yer,
Hem vuslatı hem aşkı suymuş meşk eden meğer...
Kaynak: Sızıntı, Aralık 1996
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:58 AM
Su
Dupduru bir derinlikle yollardadır sular,
İçinde varlığa erdiği yerden duygular;
Yüz sürer yerlere, sürer, kıvrım kıvrım akar,
Bir gözü bulutta, diğeri ummâna bakar...
Vuslat şevkiyle çağlar, çağlarken de tüllenir,
Bu tatlı mûsıkî ile ruhlar neşelenir.
Köpüren dalgacıkları okşar-geçer rüzgar,
Ve bir ivme neşvesiyle soluklanır dalgalar;
Vurur başını taştan taşa hicranla yanar,
Süzülüp göklere yükseldiği günleri arar...
Bir tül gibi yırtılır her aşılmaz tümsekte,
Akseder çığlıkları etrafa perde perde...
Koşar binlerce defa arınarak havzına,
Ses katar çevre onun hüzünlü avazına.
Ermek için deryaya hiç durmaz çağlar-coşar,
Bu coşkun sevdayla ne aşılmazları aşar...
Şevkle şiirler sunar sesten, sözden âzâde,
Çevreye büyüler salar aktığı her yerde.
Su ufkunda her zaman bir teselli duyulur,
Gönül bu teselliden aradığını bulur...
Hisler su çağıltılarıyla sükûna erer;
Toprak ufkunda su, insan ufkunda peygamber...
Cennet gibi yeşerir uğradıkları her yer,
Hem vuslatı hem aşkı suymuş meşk eden meğer...
Kaynak: Sızıntı, Aralık 1996
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:58 AM
Sultanım
Başım fedâ olsun nurlu yoluna,
Gönlümü fetheden Sultanım, canım!
N’olur merhamet kıl kıtmîr kuluna,
Gönlümü fetheden Sultanım, canım!
Kapına baş koymuş kulların bekler,
Herbirinden yığın yığın dilekler,
Sen el atmayınca boşdur emekler,
Gönlümü fetheden Sultanım, canım!
Senin olmadığın her bucak ıssız,
Gönüller kararır inan ki sensiz!
Gel rûhuma bir nazar eyle sessiz;
Gönlümü fetheden Sultanım, canım!
Din yolunu açıp şehrâh eyleyen,
Pinhân-ayân her gerçeği söyleyen;
Gökte, yerde ümmetini dileyen,
Gönlümü fetheden Sultanım, canım!
Hakk’a varılamaz senden amansız,
Arkanda olmayan gider îmânsız...
Kulunu mahşerde bırakma yalnız!.
Gönlümü fetheden Sultanım, canım!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:58 AM
Sultanım
Başım fedâ olsun nurlu yoluna,
Gönlümü fetheden Sultanım, canım!
N’olur merhamet kıl kıtmîr kuluna,
Gönlümü fetheden Sultanım, canım!
Kapına baş koymuş kulların bekler,
Herbirinden yığın yığın dilekler,
Sen el atmayınca boşdur emekler,
Gönlümü fetheden Sultanım, canım!
Senin olmadığın her bucak ıssız,
Gönüller kararır inan ki sensiz!
Gel rûhuma bir nazar eyle sessiz;
Gönlümü fetheden Sultanım, canım!
Din yolunu açıp şehrâh eyleyen,
Pinhân-ayân her gerçeği söyleyen;
Gökte, yerde ümmetini dileyen,
Gönlümü fetheden Sultanım, canım!
Hakk’a varılamaz senden amansız,
Arkanda olmayan gider îmânsız...
Kulunu mahşerde bırakma yalnız!.
Gönlümü fetheden Sultanım, canım!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:59 AM
Sürpriz Veda
Hacı Kemal Erimez’e...
Ölüm kapı önünde bir davetsiz konuk,
Kimine muştuyla, kimine hasretle gelir;
Hiç beklenmedik bir yerde ansızın belirir...
Ötesi ya bir cennet bahçesi ya bir kovuk...
Ruh, bu dünyadan kaçmak için heyecanda,
Soluklar ard arda ve nefesler boğuk boğuk;
Herkeste hafakan, mevtâ ortada sopsoğuk,
Azrâil’in solukları duyulur her yanda.
Yalnız yaşayan yalnızlık içinde ölür,
Bu kapkara vahşetle düşer-kalkar-emekler,
Ufku, inancı korkusuna korkular ekler,
Sonra gider ruhundaki yokluğa gömülür...
Mümine öteler ses verir kendi sesinden,
Bir damla gibi düşse de, ummâna ulaşır;
Aşar kendi çerçevesini ve sonsuzlaşır,
Kurtulur fâni varlığın dar hendesesinden.
Erer rûhânîlerin gezindiği bahçeye
Ve gökkuşağı gibi tâklar altında yürür,
Yol boyu neşeler yağar, sevinçler köpürür;
Anlar neymiş bu uzun yoldaki sırlı gaye...
Kaynak: Sızıntı, Nisan 1997
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:59 AM
Sürpriz Veda
Hacı Kemal Erimez’e...
Ölüm kapı önünde bir davetsiz konuk,
Kimine muştuyla, kimine hasretle gelir;
Hiç beklenmedik bir yerde ansızın belirir...
Ötesi ya bir cennet bahçesi ya bir kovuk...
Ruh, bu dünyadan kaçmak için heyecanda,
Soluklar ard arda ve nefesler boğuk boğuk;
Herkeste hafakan, mevtâ ortada sopsoğuk,
Azrâil’in solukları duyulur her yanda.
Yalnız yaşayan yalnızlık içinde ölür,
Bu kapkara vahşetle düşer-kalkar-emekler,
Ufku, inancı korkusuna korkular ekler,
Sonra gider ruhundaki yokluğa gömülür...
Mümine öteler ses verir kendi sesinden,
Bir damla gibi düşse de, ummâna ulaşır;
Aşar kendi çerçevesini ve sonsuzlaşır,
Kurtulur fâni varlığın dar hendesesinden.
Erer rûhânîlerin gezindiği bahçeye
Ve gökkuşağı gibi tâklar altında yürür,
Yol boyu neşeler yağar, sevinçler köpürür;
Anlar neymiş bu uzun yoldaki sırlı gaye...
Kaynak: Sızıntı, Nisan 1997
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:59 AM
Sürprizler Şöleni
Günler yağmur öncesi kasvetli havaya eş,
Aniden üst üste geldi sis, duman ve güneş;
İç içe giriyordu ışık ve zulmet birden,
Dehşetle gürledi gökler, gürledi derinden.
Bahçelerde zambaklar, papatyalar, lâleler,
Uyandı bülbüle uyandığı gibi güller...
Narin yapraklar üstünde kırağı telaşı,
Bu, yepyeni bir şölen için yeni bir aşı.
Gamlanma öyleyse, zira mevsim hazân değil;
"Kader" de ve eğilebildiğin kadar eğil!
Gidecektir bu son gaileler de ard arda,
Kimbilir nasıl bir lütuf var şimdi sırada.!
Bunlar birer bahar çağrısı hazan içinde,
Yankılanıyor o ulu ses Çin ‘de-Maçin ‘de...
Duyuluyor ruh ufkunda geçmişin öyküsü,
Duyulsa da ara-sira bir nefret türküsü.
Göklerde emare, yerde alamet iç içe,
Gurup tulûun çehresinde ince bir peçe.
Fesatçı kendi ağında tutsak kıvranıyor,
Büyüsü bozulan fitne sırf homurdanıyor...
İlimler metafizik diyor, artık düşünce azat,
Gün döndü; zamanla savaşsa da birkaç inat.
Âtiye açılan koylarda sürprizler şöleni,
Sürprizler arkasında O Bilinmezin Eli.
Gönüllere ilham iniyor sırlı bir sesle,
Dirildi tüm ölüler bu ılâhi nefesle.
Cemrenin kardelenle buluştuğu çağ geldi;
Karanlık çağlara öteden bir çerağ geldi...
Zekeriya’nın biçildiği yerde lâleler,
Sevr‘e giden dikenli yollarda taze güller.
Hira’da bir sessizlik bestesi için için,
Bütün yanıp-yakılmalar gül bitirmek için.
Kilitlendi gönüller sonsuzluğa yeniden,
Gökler bahar muştusuyla gürlüyor derinden.
Bir kez daha sema ve arz buluşma yolunda,
Son bir "şeb-i arûs" ki meleklerin dilinde.
Cihanlar bütünüyle mânâya teslim gibi,
Söz metafizikte, göründü fiziğin dibi.
Ve madde bitevi târûmâr, maddeci şaşkın,
Şimdi devran bir mânâda ki aşkın mı aşkın...
Her şey Haktan, bunu son bir kere daha duyduk,
Son bir kere daha uhrevîliklerle doyduk.
Hak isterse, kar da dolu da yağmura döner,
Kış gününde dahi her yana rahmetler iner.
Gayri baharı durduramaz kapkara inat,
Hep hezeyan peşindeki o şaşkın irtidat...
Artık kalb ve kafa fikir alışverişinde,
Ruh yitirdiği mâmûr dünyaların peşinde.
Âyin başlamak üzere tam fecir rengiyle,
Muştusu peygamberden göklerin ahengiyle.
Şimdi, yalvarıp ağlamak düşer hepimize,
Tıpkı ağladığı gibi göklerin üstümüze.
Kazarak hiç durmadan kuyu üstüne kuyu,
Ve bulmalıyız o "ab-ı hayat" denen suyu...
Kaynak: Sızıntı, Ağustos 1999
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:59 AM
Sürprizler Şöleni
Günler yağmur öncesi kasvetli havaya eş,
Aniden üst üste geldi sis, duman ve güneş;
İç içe giriyordu ışık ve zulmet birden,
Dehşetle gürledi gökler, gürledi derinden.
Bahçelerde zambaklar, papatyalar, lâleler,
Uyandı bülbüle uyandığı gibi güller...
Narin yapraklar üstünde kırağı telaşı,
Bu, yepyeni bir şölen için yeni bir aşı.
Gamlanma öyleyse, zira mevsim hazân değil;
"Kader" de ve eğilebildiğin kadar eğil!
Gidecektir bu son gaileler de ard arda,
Kimbilir nasıl bir lütuf var şimdi sırada.!
Bunlar birer bahar çağrısı hazan içinde,
Yankılanıyor o ulu ses Çin ‘de-Maçin ‘de...
Duyuluyor ruh ufkunda geçmişin öyküsü,
Duyulsa da ara-sira bir nefret türküsü.
Göklerde emare, yerde alamet iç içe,
Gurup tulûun çehresinde ince bir peçe.
Fesatçı kendi ağında tutsak kıvranıyor,
Büyüsü bozulan fitne sırf homurdanıyor...
İlimler metafizik diyor, artık düşünce azat,
Gün döndü; zamanla savaşsa da birkaç inat.
Âtiye açılan koylarda sürprizler şöleni,
Sürprizler arkasında O Bilinmezin Eli.
Gönüllere ilham iniyor sırlı bir sesle,
Dirildi tüm ölüler bu ılâhi nefesle.
Cemrenin kardelenle buluştuğu çağ geldi;
Karanlık çağlara öteden bir çerağ geldi...
Zekeriya’nın biçildiği yerde lâleler,
Sevr‘e giden dikenli yollarda taze güller.
Hira’da bir sessizlik bestesi için için,
Bütün yanıp-yakılmalar gül bitirmek için.
Kilitlendi gönüller sonsuzluğa yeniden,
Gökler bahar muştusuyla gürlüyor derinden.
Bir kez daha sema ve arz buluşma yolunda,
Son bir "şeb-i arûs" ki meleklerin dilinde.
Cihanlar bütünüyle mânâya teslim gibi,
Söz metafizikte, göründü fiziğin dibi.
Ve madde bitevi târûmâr, maddeci şaşkın,
Şimdi devran bir mânâda ki aşkın mı aşkın...
Her şey Haktan, bunu son bir kere daha duyduk,
Son bir kere daha uhrevîliklerle doyduk.
Hak isterse, kar da dolu da yağmura döner,
Kış gününde dahi her yana rahmetler iner.
Gayri baharı durduramaz kapkara inat,
Hep hezeyan peşindeki o şaşkın irtidat...
Artık kalb ve kafa fikir alışverişinde,
Ruh yitirdiği mâmûr dünyaların peşinde.
Âyin başlamak üzere tam fecir rengiyle,
Muştusu peygamberden göklerin ahengiyle.
Şimdi, yalvarıp ağlamak düşer hepimize,
Tıpkı ağladığı gibi göklerin üstümüze.
Kazarak hiç durmadan kuyu üstüne kuyu,
Ve bulmalıyız o "ab-ı hayat" denen suyu...
Kaynak: Sızıntı, Ağustos 1999
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:59 AM
Şafak Garipliği
*******in ardından bir şafak garipliği,
Sisli ufuk ve biz,
Durmuş gözlerken huzuru, neş'eyi, sevgiyi,
Hâlimizce sessiz.
Bora gibi zorlu esmeye başladı kader,
Yürekler temelsiz...
Kuluçkadaymış bütünüyle kin, nefret meğer
Sîneler pek hissiz...
Deldiler zamanı, şu delik bir lehim ister,
Sapasağlam eksiksiz...
Yüreğimde sancı, şakaklarımda kanlı ter,
Hislerim direksiz.
Bir baştan bir başa ufku şafaklar tutmuşken,
Dupduru lekesiz;
Zulmet yırtılmış, aydınlık geceyi boğmuşken...
Ve yollar hendeksiz...
Yürüyorduk, rüyâlı baharlara ardarda,
Mânisiz, engelsiz...
Her yanda kızaran erguvanlar arasında,
Pür-şevk, gösterişsiz...
Gök bir yanda, yıldızlar bir yanda, biz bir yanda,
Nûrefşân tertemiz;
Zaman "vefâ, vefâ" diye inledi bir anda,
Acıklı, mecalsiz...
Yeniden gün denizde söner gibi olmuştu,
Ölgün ve bedelsiz...
Yeniden bu hasta gönlüm hasretle dolmuştu,
Hicrânlı-tâli'siz...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 11:59 AM
Şafak Garipliği
*******in ardından bir şafak garipliği,
Sisli ufuk ve biz,
Durmuş gözlerken huzuru, neş'eyi, sevgiyi,
Hâlimizce sessiz.
Bora gibi zorlu esmeye başladı kader,
Yürekler temelsiz...
Kuluçkadaymış bütünüyle kin, nefret meğer
Sîneler pek hissiz...
Deldiler zamanı, şu delik bir lehim ister,
Sapasağlam eksiksiz...
Yüreğimde sancı, şakaklarımda kanlı ter,
Hislerim direksiz.
Bir baştan bir başa ufku şafaklar tutmuşken,
Dupduru lekesiz;
Zulmet yırtılmış, aydınlık geceyi boğmuşken...
Ve yollar hendeksiz...
Yürüyorduk, rüyâlı baharlara ardarda,
Mânisiz, engelsiz...
Her yanda kızaran erguvanlar arasında,
Pür-şevk, gösterişsiz...
Gök bir yanda, yıldızlar bir yanda, biz bir yanda,
Nûrefşân tertemiz;
Zaman "vefâ, vefâ" diye inledi bir anda,
Acıklı, mecalsiz...
Yeniden gün denizde söner gibi olmuştu,
Ölgün ve bedelsiz...
Yeniden bu hasta gönlüm hasretle dolmuştu,
Hicrânlı-tâli'siz...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:00 PM
Şafaklar Tüllenirken
Hicrânla gezen ruhlar, hicrânla yanar-ağlar,
Birbir göçerken dostlar hiç arkaya bakmadan...
Ölüm şarkılarıyla eser esince rüzgâr
Ve söndürür geçer, tek meş'ale bırakmadan...
Yoldaş yok, dost yok ve yapayalnızlar yollarda,
Dünyâlarını kâbus üstüne kâbus sarmış;
Hazanla dökülen yapraklar gibi ardarda,
Düşenler uçup gitmiş, kalanlar da sararmış.
Rikkatle bakınca hasreti sîneme doldu;
Dalgındı durduğu yerde, bakışları ürkek...
Bugünü-yarını andı, andı ve burkuldu...
Yaşamak buysa, hayat, kabir azabına denk...
Korkuyla döner-durur afal afal o gözler,
Zihni allak-bullak, kalbi hüzünle burkulu;
Doğduğuna bin pişman, ölüp gitmeyi özler,
Dokunsan ağlayacak bahtsız, o kadar dolu.
Uyandı dün onunla beraber uyuyanlar,
Şimdi dünyâları cennetler gibi bambaşka.!
Sînelerinde ezelî nağmeler duyanlar;
Bir hamlede erdiler Hakk'a götüren aşka.
Şimdi gel kanatlan, durma süzül enginlere!
Sakın rûhuna dar gelen eb'âda takılma!
Sendedir sığmayan sır göklere ve yerlere,
Yaraşmaz sana; göğe, yere sıkışıp kalma!
Şahlan daha coşkun, daha canlı, daha gergin,
Bir hayat üfle etrafa rûhunun sesinden!
Şimdi meydanlar senin, dem senin, devran senin,
Kükre ve anlat mâzînin altın nefesinden...
Pancurlar açılmışken zümrütten tepelere,
Şafaklar pırıl pırıl ufukta tüllenirken;
Kalk ömrün ikbâlini duyur, duyur her yere!
En erken kalktığın *******den daha erken...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:00 PM
Şafaklar Tüllenirken
Hicrânla gezen ruhlar, hicrânla yanar-ağlar,
Birbir göçerken dostlar hiç arkaya bakmadan...
Ölüm şarkılarıyla eser esince rüzgâr
Ve söndürür geçer, tek meş'ale bırakmadan...
Yoldaş yok, dost yok ve yapayalnızlar yollarda,
Dünyâlarını kâbus üstüne kâbus sarmış;
Hazanla dökülen yapraklar gibi ardarda,
Düşenler uçup gitmiş, kalanlar da sararmış.
Rikkatle bakınca hasreti sîneme doldu;
Dalgındı durduğu yerde, bakışları ürkek...
Bugünü-yarını andı, andı ve burkuldu...
Yaşamak buysa, hayat, kabir azabına denk...
Korkuyla döner-durur afal afal o gözler,
Zihni allak-bullak, kalbi hüzünle burkulu;
Doğduğuna bin pişman, ölüp gitmeyi özler,
Dokunsan ağlayacak bahtsız, o kadar dolu.
Uyandı dün onunla beraber uyuyanlar,
Şimdi dünyâları cennetler gibi bambaşka.!
Sînelerinde ezelî nağmeler duyanlar;
Bir hamlede erdiler Hakk'a götüren aşka.
Şimdi gel kanatlan, durma süzül enginlere!
Sakın rûhuna dar gelen eb'âda takılma!
Sendedir sığmayan sır göklere ve yerlere,
Yaraşmaz sana; göğe, yere sıkışıp kalma!
Şahlan daha coşkun, daha canlı, daha gergin,
Bir hayat üfle etrafa rûhunun sesinden!
Şimdi meydanlar senin, dem senin, devran senin,
Kükre ve anlat mâzînin altın nefesinden...
Pancurlar açılmışken zümrütten tepelere,
Şafaklar pırıl pırıl ufukta tüllenirken;
Kalk ömrün ikbâlini duyur, duyur her yere!
En erken kalktığın *******den daha erken...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:00 PM
Şimşekler Gibi
Şimşekler gibi zuhûr etmiştik bir devirde,
Her yanda karanligi delerek perde perde...
Işiklara binip yagmiştik çok ötelerde,
Tuna boylarinda ve daha bir sürü yerde.
Her bucakta bir zafer tâki, bizler de şendik,
Yildirimlar gibi dünyânin bagrina indik...
Allah’a tevekkül olup Allah’a güvendik,
Zâlimleri te’dîb için gönderilen bizdik.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:00 PM
Şimşekler Gibi
Şimşekler gibi zuhûr etmiştik bir devirde,
Her yanda karanligi delerek perde perde...
Işiklara binip yagmiştik çok ötelerde,
Tuna boylarinda ve daha bir sürü yerde.
Her bucakta bir zafer tâki, bizler de şendik,
Yildirimlar gibi dünyânin bagrina indik...
Allah’a tevekkül olup Allah’a güvendik,
Zâlimleri te’dîb için gönderilen bizdik.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:01 PM
Tatlı Rüyâlar
Bir akşam üstüydü geçmişteki bahçelerde,
Vedâ ediyordu hasretle güller hayata...
Küskündü çemenler ve çemenzâr kâinâta;
Kapanıyordu her yandan akşam perde perde...
Ve serin bir poyraz esiyordu bahçelerde...
Tasa bürümüştü bütünüyle çiçekleri,
Tülleniyordu bayrak gibi kasvetin tülü;
Kışa dâvetiyeler vardı, bahar örtülü;
Sihirli türküleriyle aldatan bir peri,
Aldatmıştı birer birer bütün çiçekleri...
Acı acı uğulduyordu her yanda rüzgâr,
Hazanla buruktu papatyalar, karanfiller...
İrem bağlarına denk o sihirli bahçeler;
Kalmamıştı bahçelerde tılsımlı lâleler,
Hep kâbus gibi esiyordu esince rüzgâr...
Kuğular, yaslı yaslı yüzüyordu sularda,
Çaylar sisle örtülmüş ve sis de dinmiyordu;
Kıyıda altın sesli kuşlar gezinmiyordu...
Hüzünlü ağıtlar "tın, tın" inlerken koylarda,
Bir ürperten yankı yükseliyordu sularda.
******* başıboş ve derinleşen saatler,
Çılgıncaydı o esnada karanlığın hızı,
Bitevî yarasaların keyfi gül kırmızı...
Ve derin hicrânlarla kıvranıyordum yer yer,
Aczimize göklerin açıldığı saatler.
Derken sabâ esmeye başladı bir aralık,
Diriliş kokusu geliyordu ötelerden:
Bir zaman güneşlerin kol gezdiği yerlerden;
Yırtılıyordu artık perde perde karanlık...
Ve gök kapılarında mübârek bir aralık...
Aralıktan ruhlarımıza doğan rüyâlar,
Mesajlarla rengârenkti mutlu gelecekten...
Neler bekledikse şimdiye kadar felekten,
Yoldaydı... bir bir gerçekleşiyordu hülyâlar
Ve hicrân dönemindeki en tatlı rüyâlar...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:01 PM
Tatlı Rüyâlar
Bir akşam üstüydü geçmişteki bahçelerde,
Vedâ ediyordu hasretle güller hayata...
Küskündü çemenler ve çemenzâr kâinâta;
Kapanıyordu her yandan akşam perde perde...
Ve serin bir poyraz esiyordu bahçelerde...
Tasa bürümüştü bütünüyle çiçekleri,
Tülleniyordu bayrak gibi kasvetin tülü;
Kışa dâvetiyeler vardı, bahar örtülü;
Sihirli türküleriyle aldatan bir peri,
Aldatmıştı birer birer bütün çiçekleri...
Acı acı uğulduyordu her yanda rüzgâr,
Hazanla buruktu papatyalar, karanfiller...
İrem bağlarına denk o sihirli bahçeler;
Kalmamıştı bahçelerde tılsımlı lâleler,
Hep kâbus gibi esiyordu esince rüzgâr...
Kuğular, yaslı yaslı yüzüyordu sularda,
Çaylar sisle örtülmüş ve sis de dinmiyordu;
Kıyıda altın sesli kuşlar gezinmiyordu...
Hüzünlü ağıtlar "tın, tın" inlerken koylarda,
Bir ürperten yankı yükseliyordu sularda.
******* başıboş ve derinleşen saatler,
Çılgıncaydı o esnada karanlığın hızı,
Bitevî yarasaların keyfi gül kırmızı...
Ve derin hicrânlarla kıvranıyordum yer yer,
Aczimize göklerin açıldığı saatler.
Derken sabâ esmeye başladı bir aralık,
Diriliş kokusu geliyordu ötelerden:
Bir zaman güneşlerin kol gezdiği yerlerden;
Yırtılıyordu artık perde perde karanlık...
Ve gök kapılarında mübârek bir aralık...
Aralıktan ruhlarımıza doğan rüyâlar,
Mesajlarla rengârenkti mutlu gelecekten...
Neler bekledikse şimdiye kadar felekten,
Yoldaydı... bir bir gerçekleşiyordu hülyâlar
Ve hicrân dönemindeki en tatlı rüyâlar...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:02 PM
Ten Bir Kadavradır
Ten bir kadavradır, içinde cân olmayınca,
Gönül bir havradır, özde irfan olmayınca.
Dünyâ iç içe kuyu ve karanlık bir zindan,
Sinelere ışık saçan îmân olmayınca.
Dimağlarda burkuntu, yüreklerde hafakan,
Esip "üns" yelleri derde dermân olmayınca.
Beşer huzursuzluğa düştü huzur ararken,
Önünde semadan gelmiş Furkan olmayınca.
Kaybetti her şeyini kazanacağım derken,
Yolunu aydınlatacak bürhân olmayınca.
Senelerdir aynı şaşkınlık sürüp gitmekte,
Düşüncelere hükmeden vicdan olmayınca.
Zâhire bakılırsa ümit mumu sönmekte,
"Neylesin Mahmutlar" O'ndan ihsân olmayınca.
Yıllar var ki bizler, su dövüp durduk havanda,
Îmân ve fikir karışıp harman olmayınca...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:02 PM
Ten Bir Kadavradır
Ten bir kadavradır, içinde cân olmayınca,
Gönül bir havradır, özde irfan olmayınca.
Dünyâ iç içe kuyu ve karanlık bir zindan,
Sinelere ışık saçan îmân olmayınca.
Dimağlarda burkuntu, yüreklerde hafakan,
Esip "üns" yelleri derde dermân olmayınca.
Beşer huzursuzluğa düştü huzur ararken,
Önünde semadan gelmiş Furkan olmayınca.
Kaybetti her şeyini kazanacağım derken,
Yolunu aydınlatacak bürhân olmayınca.
Senelerdir aynı şaşkınlık sürüp gitmekte,
Düşüncelere hükmeden vicdan olmayınca.
Zâhire bakılırsa ümit mumu sönmekte,
"Neylesin Mahmutlar" O'ndan ihsân olmayınca.
Yıllar var ki bizler, su dövüp durduk havanda,
Îmân ve fikir karışıp harman olmayınca...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:03 PM
Toplum ve Teessür
Ne yürekte heyecan ne kafada bir karar,
İrâdede can yoksa yaşamak neye yarar.
Yığınlar iflasta ve zarar üstüne zarar,
İnan gözlerim şimdi eski günleri arar.
Düşüncede sefâlet, mukaddesler târ u mâr,
Cemiyet bir yığın; cemiyet kendinden firar;
Yaşamak zillet oldu, yaşamak insana âr,
Hayat denen bu ise, rûhum her şeyden bîzâr...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:03 PM
Toplum ve Teessür
Ne yürekte heyecan ne kafada bir karar,
İrâdede can yoksa yaşamak neye yarar.
Yığınlar iflasta ve zarar üstüne zarar,
İnan gözlerim şimdi eski günleri arar.
Düşüncede sefâlet, mukaddesler târ u mâr,
Cemiyet bir yığın; cemiyet kendinden firar;
Yaşamak zillet oldu, yaşamak insana âr,
Hayat denen bu ise, rûhum her şeyden bîzâr...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:03 PM
Ufuk Göründü
Yolculuk son bulmak üzere, ufuk göründü,
Sapsarı neyi varsa o yemyeşil baharın.
Ruh uçup gitmeye âmâde bir yaprak gibi,
Son noktayı koyacak kaleme kalmış karar.
Birden renk renk her şey uhrevîliğe büründü,
Meltemleri duyuluyor öteki diyarın;
Bir bir göründü yalancı hülyaların dibi,
Sırtımda koskoca dağ, ümitlerimde bahar...
Titriyor ağaç yaprakları gibi her yanım,
Âdeta bir ızdırap terazisiyim şu an;
Bir kefede endişe, öbüründe tam güven,
Sevinçleri sarıyor dalga dalga kederler;
Bazen tam mesrûr, bazen de nâlân u giryanım,
Gördüğüm ihsanlara denk her günkü imtihan...
Tıpkı kar karışımı yağmur ufkuma inen;
Her gün bir başka türde kapanmakta perdeler...
Mîad tamam gibi ufukta yeni bir şafak,
Her zaman başucumda ötelerin gölgesi;
Görmüştüm o tulûu gönlümde perde perde,
İlk günümün ışıklarından daha da rengin,
Hizmet varsa şayet değer az daha yaşamak;
Şimdilerde göz ağrım sırf O'nun bilinmesi.
Bir şey diyemem, belki birkaç adım ilerde,
Tam biliniverir beklediğimden de engin...
Kaynak: Sızıntı, Mart 2000
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:03 PM
Ufuk Göründü
Yolculuk son bulmak üzere, ufuk göründü,
Sapsarı neyi varsa o yemyeşil baharın.
Ruh uçup gitmeye âmâde bir yaprak gibi,
Son noktayı koyacak kaleme kalmış karar.
Birden renk renk her şey uhrevîliğe büründü,
Meltemleri duyuluyor öteki diyarın;
Bir bir göründü yalancı hülyaların dibi,
Sırtımda koskoca dağ, ümitlerimde bahar...
Titriyor ağaç yaprakları gibi her yanım,
Âdeta bir ızdırap terazisiyim şu an;
Bir kefede endişe, öbüründe tam güven,
Sevinçleri sarıyor dalga dalga kederler;
Bazen tam mesrûr, bazen de nâlân u giryanım,
Gördüğüm ihsanlara denk her günkü imtihan...
Tıpkı kar karışımı yağmur ufkuma inen;
Her gün bir başka türde kapanmakta perdeler...
Mîad tamam gibi ufukta yeni bir şafak,
Her zaman başucumda ötelerin gölgesi;
Görmüştüm o tulûu gönlümde perde perde,
İlk günümün ışıklarından daha da rengin,
Hizmet varsa şayet değer az daha yaşamak;
Şimdilerde göz ağrım sırf O'nun bilinmesi.
Bir şey diyemem, belki birkaç adım ilerde,
Tam biliniverir beklediğimden de engin...
Kaynak: Sızıntı, Mart 2000
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:03 PM
Uhrevî Esintiler
Hissediyorum yavaş yavaş ihtiyarlığı,
Çatladı artık hayat rüyâsının billûru...
Kirpiklerimin ucunda ötelerin nûru...
Bir başka aydınlık görüyorum yaşlılığı...
Gençlik tutkularından uzak, hep ötelerde,
Tülleniyor gözlerimde Sonsuz’un serhaddi.
Zaten bir zaman rûhumu saran hayâlimdi,
Şimdi gönlümde agaran şeyler perde perde...
Artik ne şafak arzusu, ne akşam tasasi;
Yok düşüncemde hiçbirinin o eski yeri;
Ayni şey bence dünyânin lezzeti-kederi,
Meltemi-sabâsi ve tûfânı-fırtınası...
Ne eski köşkler, ne yeninin gökdelenleri,
Ne kırların lâlesi, zambağı, papatyası;
Ne yokluğun acısı, ne varlığın safâsı;
Ne de dünün dillere destan ma’mûreleri...
Artık hiçbiri bir şey anlatmıyor kendince.
Felek devirdi hepsinin kâsesini bir bir...
Ve şimdi dalgalanıyor derûnumda tekbir:
"Allah bes bâki heves!" işte hayat bu, bence.
******* gündüzlerle içiçe ve aydınlık,
Yıllarca kaderden beklediğim buymuş meğer;
Uğrunda bin ömür fedâ edilmeye değer,
Bir dünyâ ki, yok hiçbir yöresinde karanlık...
Elvedâ gece gazelhanlığına, elvedâ...!
Ve yarasalar yarasalarla kalsın artık.
Işık dalgaları içinde yüzerken varlık,
Karanlığa türkü söylemek bir kuru sevdâ...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:03 PM
Uhrevî Esintiler
Hissediyorum yavaş yavaş ihtiyarlığı,
Çatladı artık hayat rüyâsının billûru...
Kirpiklerimin ucunda ötelerin nûru...
Bir başka aydınlık görüyorum yaşlılığı...
Gençlik tutkularından uzak, hep ötelerde,
Tülleniyor gözlerimde Sonsuz’un serhaddi.
Zaten bir zaman rûhumu saran hayâlimdi,
Şimdi gönlümde agaran şeyler perde perde...
Artik ne şafak arzusu, ne akşam tasasi;
Yok düşüncemde hiçbirinin o eski yeri;
Ayni şey bence dünyânin lezzeti-kederi,
Meltemi-sabâsi ve tûfânı-fırtınası...
Ne eski köşkler, ne yeninin gökdelenleri,
Ne kırların lâlesi, zambağı, papatyası;
Ne yokluğun acısı, ne varlığın safâsı;
Ne de dünün dillere destan ma’mûreleri...
Artık hiçbiri bir şey anlatmıyor kendince.
Felek devirdi hepsinin kâsesini bir bir...
Ve şimdi dalgalanıyor derûnumda tekbir:
"Allah bes bâki heves!" işte hayat bu, bence.
******* gündüzlerle içiçe ve aydınlık,
Yıllarca kaderden beklediğim buymuş meğer;
Uğrunda bin ömür fedâ edilmeye değer,
Bir dünyâ ki, yok hiçbir yöresinde karanlık...
Elvedâ gece gazelhanlığına, elvedâ...!
Ve yarasalar yarasalarla kalsın artık.
Işık dalgaları içinde yüzerken varlık,
Karanlığa türkü söylemek bir kuru sevdâ...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:03 PM
Ukbâ Mülâhazası
Ölüm bir derin uyku, uyku ölüme tam eş;
Biri dünya, öbürü ukbâ buudlu kardeş.
Ölüm hareketsiz bir saat, durgun bir ırmak;
Uyku akrep-yelkovan arasındaki tik-tak...
Birinin nabzı ölüm hissiyle atar-durur,
Birinden taşan endişe, tâ rûhlara vurur.
Ölüm sırlı yolculuk, mezar tıpkı bir konak;
Her yanda sereserpe insanlar yaprak yaprak...
Hepsinde ukbâ ciddiyeti, uhrevî vakar...
Ve bir diriliş ümidiyle beklerler bahar...
Sessiz bir çağlayan içinde yüzerler gamlı;
Sevinç ve endişeyle yutkunurlar devamlı...
Kiminin rengi apak, kiminin ki sapsarı,
Kimi de hazan ortasında bekler baharı.
Kiminin çehresine âdeta ziftler akar,
Kiminin sîmasında sanki şimşekler çakar...
Bîhuzûr bakışlar... huzûrla tüllenen yüzler...
Kapkaranlık *******... pırıl pırıl gündüzler...
Kan-irin içenler... ve ziyâ yudumlayanlar...
Sürüm sürüm olanlar... her dem O’nu duyanlar...
O’na uyanmış gözlerde sevinç damlaları,
Cennetlere denktir onların hâtıraları.
Görür gibi olurlar Firdevs’i az ötede...
Ve hûri besteleri dinlerler perde perde...
Ayak basıyor gibi bir gelin odasına,
Yürürler aşkla dopdolu vuslat adasına.
Menzilin, mesafenin olmadığı o dünyâ,
Uğrunda canların fedâ edildiği rüyâ...
Daha ötede ise sessiz bir sürü hayran;
Ne zaman var, ne de mekân, bir O, bir de insan...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:03 PM
Ukbâ Mülâhazası
Ölüm bir derin uyku, uyku ölüme tam eş;
Biri dünya, öbürü ukbâ buudlu kardeş.
Ölüm hareketsiz bir saat, durgun bir ırmak;
Uyku akrep-yelkovan arasındaki tik-tak...
Birinin nabzı ölüm hissiyle atar-durur,
Birinden taşan endişe, tâ rûhlara vurur.
Ölüm sırlı yolculuk, mezar tıpkı bir konak;
Her yanda sereserpe insanlar yaprak yaprak...
Hepsinde ukbâ ciddiyeti, uhrevî vakar...
Ve bir diriliş ümidiyle beklerler bahar...
Sessiz bir çağlayan içinde yüzerler gamlı;
Sevinç ve endişeyle yutkunurlar devamlı...
Kiminin rengi apak, kiminin ki sapsarı,
Kimi de hazan ortasında bekler baharı.
Kiminin çehresine âdeta ziftler akar,
Kiminin sîmasında sanki şimşekler çakar...
Bîhuzûr bakışlar... huzûrla tüllenen yüzler...
Kapkaranlık *******... pırıl pırıl gündüzler...
Kan-irin içenler... ve ziyâ yudumlayanlar...
Sürüm sürüm olanlar... her dem O’nu duyanlar...
O’na uyanmış gözlerde sevinç damlaları,
Cennetlere denktir onların hâtıraları.
Görür gibi olurlar Firdevs’i az ötede...
Ve hûri besteleri dinlerler perde perde...
Ayak basıyor gibi bir gelin odasına,
Yürürler aşkla dopdolu vuslat adasına.
Menzilin, mesafenin olmadığı o dünyâ,
Uğrunda canların fedâ edildiği rüyâ...
Daha ötede ise sessiz bir sürü hayran;
Ne zaman var, ne de mekân, bir O, bir de insan...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:04 PM
Uyan
Karanlık günlerin vâveylâsı...
Her yerde sanki hazân!
Bağ bozuk, bağbân gamlı!
İnâyet Rabb’im aman..!
Dağ sisli, ova yaslı,
Etrafı sarmış duman...
Paslı gönül, sefil ruh,
Amanın buna dermân!
Azgınlaşmış her gürûh,
İnsan değil, bir azman.
Böylesi görülmedi,
Baş yaba, ayak saman.
Görenler gerilmedi,
Bu ne müdhiş bir zaman.
Kırık, dökük cemiyet,
Durum duman mı duman;
Zillet üstüne zillet,
Bekliyoruz kahraman...
Herkes başka şey söyler,
Gerekli bir tercüman;
Sağa-sola tökezler,
Görüş ufku toz-duman...
Hırsız evlere girmiş,
Adam yaman mı yaman,
Sevgili uçup gitmiş,
Avdetine yok güman.
Herkes uykuda hâlâ,
Gaflet derin bir umman;
İşleri serâb, hülyâ,
Ne nâdim ne de pişman.
Uyan ve kendine gel!
Akıp gidiyor zaman,
Derlen gelmeden ecel!
Mümkünse erken davran!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:04 PM
Uyan
Karanlık günlerin vâveylâsı...
Her yerde sanki hazân!
Bağ bozuk, bağbân gamlı!
İnâyet Rabb’im aman..!
Dağ sisli, ova yaslı,
Etrafı sarmış duman...
Paslı gönül, sefil ruh,
Amanın buna dermân!
Azgınlaşmış her gürûh,
İnsan değil, bir azman.
Böylesi görülmedi,
Baş yaba, ayak saman.
Görenler gerilmedi,
Bu ne müdhiş bir zaman.
Kırık, dökük cemiyet,
Durum duman mı duman;
Zillet üstüne zillet,
Bekliyoruz kahraman...
Herkes başka şey söyler,
Gerekli bir tercüman;
Sağa-sola tökezler,
Görüş ufku toz-duman...
Hırsız evlere girmiş,
Adam yaman mı yaman,
Sevgili uçup gitmiş,
Avdetine yok güman.
Herkes uykuda hâlâ,
Gaflet derin bir umman;
İşleri serâb, hülyâ,
Ne nâdim ne de pişman.
Uyan ve kendine gel!
Akıp gidiyor zaman,
Derlen gelmeden ecel!
Mümkünse erken davran!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:04 PM
Uyandığım Şafak
Uyandığımda ilk şafak, kar-kış başımdaydı,
Derken sabâ etrafa bahar muştusu yaydı.
Hicran demine denk bir lezzet çağı açıldı,
Ümît dünyâma rengârenk ışıklar saçıldı.
Gönlüm şahlanıp, rûhum büyülendi bu hazla,
Eğildim benliğimi saran hiss-i niyâzla. *
Fecir karanlığın önünde ilerliyordu,
Yâkûb’a Yûsuf’unun kokusu geliyordu...
Bir başka çark ediyordu tâliime felek,
Ufkumda Leylâ ümîdi Mecnûn’unkine denk...
Hayat fışkırıyordu, hava, su ve topraktan;
Kurtuluyorduk artık milletçe yok olmaktan...
Sımsıcak günlerin râyihasıyla yeniden,
Şahlandı vatan ve vatan evlâdı derinden.
Artık güller, çiçekler, çemenlerle beraber,
Her şeyde bu kutlu doğuştan bir sırlı haber...
Bu lâtif bahar örtüsü altında ölüler,
Şâd oldu... Şâd oldu gökler, yerler ve öteler.
* Cenâb-ı Hakk'a duâ arzusuyla
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:04 PM
Uyandığım Şafak
Uyandığımda ilk şafak, kar-kış başımdaydı,
Derken sabâ etrafa bahar muştusu yaydı.
Hicran demine denk bir lezzet çağı açıldı,
Ümît dünyâma rengârenk ışıklar saçıldı.
Gönlüm şahlanıp, rûhum büyülendi bu hazla,
Eğildim benliğimi saran hiss-i niyâzla. *
Fecir karanlığın önünde ilerliyordu,
Yâkûb’a Yûsuf’unun kokusu geliyordu...
Bir başka çark ediyordu tâliime felek,
Ufkumda Leylâ ümîdi Mecnûn’unkine denk...
Hayat fışkırıyordu, hava, su ve topraktan;
Kurtuluyorduk artık milletçe yok olmaktan...
Sımsıcak günlerin râyihasıyla yeniden,
Şahlandı vatan ve vatan evlâdı derinden.
Artık güller, çiçekler, çemenlerle beraber,
Her şeyde bu kutlu doğuştan bir sırlı haber...
Bu lâtif bahar örtüsü altında ölüler,
Şâd oldu... Şâd oldu gökler, yerler ve öteler.
* Cenâb-ı Hakk'a duâ arzusuyla
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:04 PM
Uzayan Bir Şafak Sonrası
Ufuklar sisli, yıldızlar süzgün, ay buğulu,
Ölgün bakıyor muhteşem Kehkeşan öteden.
Gözlerim birkaç asırlık hicranla dopdolu,
Kulaklarımda hasret nağmeleri her telden.
Her gece bin bir duyguyla etrafı süzerken,
Ümit-inkisar arası ve hep yapayalnız;
Ne çığlıklar duyarım böyle yalnız gezerken,
Çevre alaca karanlık, dört bir yan ıpıssız...
Düşer gönlümün enginliklerine hep hüzün,
İçerim bazen göz yaşlarımı sessiz sessiz...
Peltekleşir hislerim, dili tutulur sözün,
Sesler dinlerim ruhumdan güftesiz, bestesiz.
Bir de kalbimin ritmi inkisarla vurunca,
Salarım kendimi en uzun ağlamalara
Ve ne hafakanlar yaşarım gece boyunca,
Dökerken içimi kapkaranlık kuytulara.
Söyleyin güneş ne zaman doğacak acaba!.
Gece sürüp gidemez şafak söktükten sonra...
Bir deyin yağmur ne zaman yağacak acaba!.
Kar-buz böyle kalamaz cemre düştükten sonra...
Kaynak: Sızıntı, Şubat 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:04 PM
Uzayan Bir Şafak Sonrası
Ufuklar sisli, yıldızlar süzgün, ay buğulu,
Ölgün bakıyor muhteşem Kehkeşan öteden.
Gözlerim birkaç asırlık hicranla dopdolu,
Kulaklarımda hasret nağmeleri her telden.
Her gece bin bir duyguyla etrafı süzerken,
Ümit-inkisar arası ve hep yapayalnız;
Ne çığlıklar duyarım böyle yalnız gezerken,
Çevre alaca karanlık, dört bir yan ıpıssız...
Düşer gönlümün enginliklerine hep hüzün,
İçerim bazen göz yaşlarımı sessiz sessiz...
Peltekleşir hislerim, dili tutulur sözün,
Sesler dinlerim ruhumdan güftesiz, bestesiz.
Bir de kalbimin ritmi inkisarla vurunca,
Salarım kendimi en uzun ağlamalara
Ve ne hafakanlar yaşarım gece boyunca,
Dökerken içimi kapkaranlık kuytulara.
Söyleyin güneş ne zaman doğacak acaba!.
Gece sürüp gidemez şafak söktükten sonra...
Bir deyin yağmur ne zaman yağacak acaba!.
Kar-buz böyle kalamaz cemre düştükten sonra...
Kaynak: Sızıntı, Şubat 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:04 PM
Ümidin Solukları
Tüllenirken tam bir dirilişle hayat arşı
Ve çözülüyorken karanlıklar dilim dilim;
Az ötelerde apak bir iklim,
Esiyordu sert bir poyraz çiçeklere karşı,
Tüllenirken tam bir dirilişle hayat arşı.
Bir düzine o eski düşünce artıkları,
Gayretleri güneşi devirmek; bu apaçık...
İlhad ölüp gitti, ölüler dirilmez artık;
Ama anlamaz ki bunu fikir yırtıkları,
Bir düzine o eski düşünce artıkları.
Anlamadı, baharın bağrına kurşun sıktı,
Her yerde çığlık çığlık tomurcukların âhı
Ve allak-bullak renklerin beyazı-siyahı;
Şeytan bir kez daha fitne ateşini yaktı,
Yürüdü ve baharın bağrına kurşun sıktı.
Her fitne gibi o da er-geç bir gün sönecek,
Hep zulmetin ışığa yenik düştüğü gibi...
Şimdiden göründü o koca yalanın dibi,
Belki yarın ona da "İnnâ lillah" denecek;
Her fitne gibi o da er-geç bir gün sönecek.
Başladı sıra sıra yollar iniyor düze,
Yamaçlarda her tonuyla bizim renklerimiz;
Özüne yürüyor köylerimiz-kentlerimiz
Ve bahar bulutları akıyor üstümüze,
Başladı sıra sıra yollar iniyor düze.
Hâl biraz gri, ahvâl görülse de kapkara,
Yine de sen gamı-kederi bir yana bırak.!
Hakk’ın vâdettiği o aydınlık günlere bak!
Bahar patlayışlarını gelecekte ara.!
Hâl biraz gri, ahvâl görülse de kapkara.
Mefkûren için gerilebildiğince geril.!
Kalk kendine değil de ölüme mezarlar kaz.!
Varlığını haykır dört bir yana avaz avaz.!
O âriye ruhu kaldır at, özünle diril.!
Mefkûren için gerilebildiğince geril.!
Kanatlan, uçarak geç bütün uçurumları.!
Hiç durma yürü ardından kutlu rehberlerin.!
Boşalsın ötelerde boşalacak terlerin,
Ateşinle kışı erit, tutuştur baharı.!
Kanatlan, uçarak geç bütün uçurumları.!
Bile her zaman azmini ve yolundan dönme.!
Dirilişle çağla ölüm akan derelerde.!
Ve koşsun sana dirilmek isteyen her yerde,
Gün gelip güneşler sönse de, sen sakın sönme!
Bile her zaman azmini ve yolundan dönme.!
Almadan ver vereceğini bütün çevrene.!
En yeni nağmelerle bir ses ol dört bir yanda.!
Hep söyle hakkı, söylendiği gibi Kur’ân’da,
Duyur ilhamlarını semtine her erene.!
Almadan ver vereceğini bütün çevrene.!
Haykır her yerde kendini çelikten sesinle.!
Hızır gibi seccâdeni ser her yan yeşersin;
Hayat solukla, ölülere diriliş insin
İkbâlimizi söyle o altın nefesinle.!
Haykır her yerde kendini çelikten sesinle.!
Kaynak: Sızıntı, Mayıs 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:04 PM
Ümidin Solukları
Tüllenirken tam bir dirilişle hayat arşı
Ve çözülüyorken karanlıklar dilim dilim;
Az ötelerde apak bir iklim,
Esiyordu sert bir poyraz çiçeklere karşı,
Tüllenirken tam bir dirilişle hayat arşı.
Bir düzine o eski düşünce artıkları,
Gayretleri güneşi devirmek; bu apaçık...
İlhad ölüp gitti, ölüler dirilmez artık;
Ama anlamaz ki bunu fikir yırtıkları,
Bir düzine o eski düşünce artıkları.
Anlamadı, baharın bağrına kurşun sıktı,
Her yerde çığlık çığlık tomurcukların âhı
Ve allak-bullak renklerin beyazı-siyahı;
Şeytan bir kez daha fitne ateşini yaktı,
Yürüdü ve baharın bağrına kurşun sıktı.
Her fitne gibi o da er-geç bir gün sönecek,
Hep zulmetin ışığa yenik düştüğü gibi...
Şimdiden göründü o koca yalanın dibi,
Belki yarın ona da "İnnâ lillah" denecek;
Her fitne gibi o da er-geç bir gün sönecek.
Başladı sıra sıra yollar iniyor düze,
Yamaçlarda her tonuyla bizim renklerimiz;
Özüne yürüyor köylerimiz-kentlerimiz
Ve bahar bulutları akıyor üstümüze,
Başladı sıra sıra yollar iniyor düze.
Hâl biraz gri, ahvâl görülse de kapkara,
Yine de sen gamı-kederi bir yana bırak.!
Hakk’ın vâdettiği o aydınlık günlere bak!
Bahar patlayışlarını gelecekte ara.!
Hâl biraz gri, ahvâl görülse de kapkara.
Mefkûren için gerilebildiğince geril.!
Kalk kendine değil de ölüme mezarlar kaz.!
Varlığını haykır dört bir yana avaz avaz.!
O âriye ruhu kaldır at, özünle diril.!
Mefkûren için gerilebildiğince geril.!
Kanatlan, uçarak geç bütün uçurumları.!
Hiç durma yürü ardından kutlu rehberlerin.!
Boşalsın ötelerde boşalacak terlerin,
Ateşinle kışı erit, tutuştur baharı.!
Kanatlan, uçarak geç bütün uçurumları.!
Bile her zaman azmini ve yolundan dönme.!
Dirilişle çağla ölüm akan derelerde.!
Ve koşsun sana dirilmek isteyen her yerde,
Gün gelip güneşler sönse de, sen sakın sönme!
Bile her zaman azmini ve yolundan dönme.!
Almadan ver vereceğini bütün çevrene.!
En yeni nağmelerle bir ses ol dört bir yanda.!
Hep söyle hakkı, söylendiği gibi Kur’ân’da,
Duyur ilhamlarını semtine her erene.!
Almadan ver vereceğini bütün çevrene.!
Haykır her yerde kendini çelikten sesinle.!
Hızır gibi seccâdeni ser her yan yeşersin;
Hayat solukla, ölülere diriliş insin
İkbâlimizi söyle o altın nefesinle.!
Haykır her yerde kendini çelikten sesinle.!
Kaynak: Sızıntı, Mayıs 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:05 PM
Ümit ve Endişe
Sırtımda müthiş bir dağ, ufkumda taze bahar,
Gözlerimde sevinç, sînemde ürperten acı;
Her lâhza yudumladığım bir zakkum ağacı,
Hicranla inliyorum, inliyorum hep zâr zâr...
Dertten anlayan pek az, onun da gönlü harap,
Kıvrım kıvrım zavallı cismaniyet ağında;
Kalmamış ne fitil ne kıvılcım çerağında;
Hissedip yaşayana kalıyor her ızdırap.
Cız cız ediyor için, hep o hüzünlü melâl,
Ancak her zaman nabzım da ümitle atıyor.
Ve imanım bütün ufkumu aydınlatıyor,
Şimdilerde bir tüy gibiyim, önümde visal...
Kaynak: Sızıntı, Nisan 2000
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:05 PM
Ümit ve Endişe
Sırtımda müthiş bir dağ, ufkumda taze bahar,
Gözlerimde sevinç, sînemde ürperten acı;
Her lâhza yudumladığım bir zakkum ağacı,
Hicranla inliyorum, inliyorum hep zâr zâr...
Dertten anlayan pek az, onun da gönlü harap,
Kıvrım kıvrım zavallı cismaniyet ağında;
Kalmamış ne fitil ne kıvılcım çerağında;
Hissedip yaşayana kalıyor her ızdırap.
Cız cız ediyor için, hep o hüzünlü melâl,
Ancak her zaman nabzım da ümitle atıyor.
Ve imanım bütün ufkumu aydınlatıyor,
Şimdilerde bir tüy gibiyim, önümde visal...
Kaynak: Sızıntı, Nisan 2000
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:07 PM
Üslûbumuz
Üslûbumuz sevgi, aşka adanmış canımız,
Karşılıksız çarpar sînelerimiz, çarpınca...
Herkese şefkatle ulaşmak heyecanımız;
Hele içimizi Muhammedî Ruh sarınca.
Son neferi olarak kalsak da bu cephenin,
Beklemeye kararlıyız tâ subh-i haşre dek,
Ümidiyle herkesi sevip Hakk’a ermenin,
Çöllerde Mecnûn’un Leylâ’ya tutkusuna denk...
Yönelip gönüllerimizin derinliğine
Ve ötelerden varlığa bir maya katarak,
Koşacağız rahmet arşının serinliğine,
Ruhlarımızdaki kini, nefreti atarak.
Yürüyeceğimiz mihverde bir başka ışık,
Aşarız gayızla oyulan uçurumları;
Öbür tarafta herkes birbiriyle barışık,
Duyarız hislerimizde yeşeren baharı...
Kaynak: Sızıntı, Haziran 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:07 PM
Üslûbumuz
Üslûbumuz sevgi, aşka adanmış canımız,
Karşılıksız çarpar sînelerimiz, çarpınca...
Herkese şefkatle ulaşmak heyecanımız;
Hele içimizi Muhammedî Ruh sarınca.
Son neferi olarak kalsak da bu cephenin,
Beklemeye kararlıyız tâ subh-i haşre dek,
Ümidiyle herkesi sevip Hakk’a ermenin,
Çöllerde Mecnûn’un Leylâ’ya tutkusuna denk...
Yönelip gönüllerimizin derinliğine
Ve ötelerden varlığa bir maya katarak,
Koşacağız rahmet arşının serinliğine,
Ruhlarımızdaki kini, nefreti atarak.
Yürüyeceğimiz mihverde bir başka ışık,
Aşarız gayızla oyulan uçurumları;
Öbür tarafta herkes birbiriyle barışık,
Duyarız hislerimizde yeşeren baharı...
Kaynak: Sızıntı, Haziran 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:07 PM
Üstad
Gönlüm yine seni andı bu akşam
Karanlık gecemin şafağı üstad!
Gül gül açtı dimağımda tüm ecram;
Dolduğu an feyzin gönlüme üstad!
Bir şey var sanıyordum kendimde ben
Bütün sermayem bir ten bir de kefen
Meğer zuhur edinceye kadar sen
Aldanmıştım böyle, kanmışım üstad!..
1962
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:07 PM
Üstad
Gönlüm yine seni andı bu akşam
Karanlık gecemin şafağı üstad!
Gül gül açtı dimağımda tüm ecram;
Dolduğu an feyzin gönlüme üstad!
Bir şey var sanıyordum kendimde ben
Bütün sermayem bir ten bir de kefen
Meğer zuhur edinceye kadar sen
Aldanmıştım böyle, kanmışım üstad!..
1962
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:07 PM
Varlığın Dili
Gördüğün bütün eşya Hakk'a burhandır bize;
Sayfa sayfa bu varlık ayn-ı furkandır bize.
Seyreden hayran olur kâinat meşherini;
Sunduğu her mânâ açık irfandır bize.
Mest ü mahmurdur ey Rabb görenler cemalini,
Tek bir şuâı O’nun bütün cihandır bize.
Sensin bütün eşyayı kendine şahit kılan;
Şahitler doğru söyler, sözler ayândır bize.
Bildiğimiz ne varsa, tek zerredir irfandan,
Zerresi o irfanın tıpkı ummândır bize.
Rengârenk bu atlasa saçılan engin mânâ,
Sözlere taç giydiren sessiz beyandır bize.
İbretle bakanlara her varlık fasih lisan,
Duymayan bu lisanı gizli düşmandır bize.
Kaynak: Sızıntı, Mayıs 1999
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:07 PM
Varlığın Dili
Gördüğün bütün eşya Hakk'a burhandır bize;
Sayfa sayfa bu varlık ayn-ı furkandır bize.
Seyreden hayran olur kâinat meşherini;
Sunduğu her mânâ açık irfandır bize.
Mest ü mahmurdur ey Rabb görenler cemalini,
Tek bir şuâı O’nun bütün cihandır bize.
Sensin bütün eşyayı kendine şahit kılan;
Şahitler doğru söyler, sözler ayândır bize.
Bildiğimiz ne varsa, tek zerredir irfandan,
Zerresi o irfanın tıpkı ummândır bize.
Rengârenk bu atlasa saçılan engin mânâ,
Sözlere taç giydiren sessiz beyandır bize.
İbretle bakanlara her varlık fasih lisan,
Duymayan bu lisanı gizli düşmandır bize.
Kaynak: Sızıntı, Mayıs 1999
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:07 PM
Varolma Sevinci
Varolma sevinci bizlerde büyük mutluluk,
Ölmezliğe, solmazlığa erdik bu îmânla...
Hasretle yanan sînelerin hasreti yokluk,
Geçmiş gidiyor en mes’ûd anları hicrânla...
Binbir tûfânın kol gezdiği iklimlerinde,
Ne bir şafak ağarır ne de bir güneş doğar...
İnkâra açık dünyâlarında perde perde;
Yeis nâralar atar, zulmet ışığı boğar...
Varlık acı bir hülyâ, ölüm korkulu rüyâ;
Bütün bir hayat boyu düşer, kalkar, sürünür...
Ve dörtbir yanıyla cehennem kesilen dünyâ,
Ölüm soluklar ruhlarına, ölüm üfürür...
Bizim ötelere açık sinelerimizde,
Ne tipi boran duyulur, ne de hazan ağlar.
Zamanın kesiksizleştiği uhrevî yüzde,
Her an ayrı bir bahar açar, neş'eler çağlar...
Guruplar, vuslat perdesini aralar geçer;
Şafaklar toyla, düğünle ağarır her gece...
Ruh bu hülyâlarla en sezilmezleri sezer;
Çözülür, çözülmeyen o bir yığın bilmece...
Duygular köpürdükçe yollar inişe döner,
İnsan kanatlanmış gibi tepelere inâd...
Her dönemeçte pırıl pırıl ayrı bir fener,
Sönmeyen ışık kaynağından ki, odur murad...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:07 PM
Varolma Sevinci
Varolma sevinci bizlerde büyük mutluluk,
Ölmezliğe, solmazlığa erdik bu îmânla...
Hasretle yanan sînelerin hasreti yokluk,
Geçmiş gidiyor en mes’ûd anları hicrânla...
Binbir tûfânın kol gezdiği iklimlerinde,
Ne bir şafak ağarır ne de bir güneş doğar...
İnkâra açık dünyâlarında perde perde;
Yeis nâralar atar, zulmet ışığı boğar...
Varlık acı bir hülyâ, ölüm korkulu rüyâ;
Bütün bir hayat boyu düşer, kalkar, sürünür...
Ve dörtbir yanıyla cehennem kesilen dünyâ,
Ölüm soluklar ruhlarına, ölüm üfürür...
Bizim ötelere açık sinelerimizde,
Ne tipi boran duyulur, ne de hazan ağlar.
Zamanın kesiksizleştiği uhrevî yüzde,
Her an ayrı bir bahar açar, neş'eler çağlar...
Guruplar, vuslat perdesini aralar geçer;
Şafaklar toyla, düğünle ağarır her gece...
Ruh bu hülyâlarla en sezilmezleri sezer;
Çözülür, çözülmeyen o bir yığın bilmece...
Duygular köpürdükçe yollar inişe döner,
İnsan kanatlanmış gibi tepelere inâd...
Her dönemeçte pırıl pırıl ayrı bir fener,
Sönmeyen ışık kaynağından ki, odur murad...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:08 PM
Vefâya Elveda
Artik vefâya eyledik vedâ
Sizliyor içim her şeyden cüdâ,
Her çehrede yalanci bir edâ.
Bir zamanlar canli ve kivraktik,
Çaylar gibi sonsuzluga aktik
Her tarafta bir meş’ale yaktık.
Biz neş’eliyken herkes de şendi,
Ruhlara bir ugursuzluk sindi,
Sanki üstümüze belâ indi.
Kalmadi eski günlerin tadi
Bilinmez nedir Hakk’ın murâdı,
Her yanı bir belirsizlik sardı.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:08 PM
Vefâya Elveda
Artik vefâya eyledik vedâ
Sizliyor içim her şeyden cüdâ,
Her çehrede yalanci bir edâ.
Bir zamanlar canli ve kivraktik,
Çaylar gibi sonsuzluga aktik
Her tarafta bir meş’ale yaktık.
Biz neş’eliyken herkes de şendi,
Ruhlara bir ugursuzluk sindi,
Sanki üstümüze belâ indi.
Kalmadi eski günlerin tadi
Bilinmez nedir Hakk’ın murâdı,
Her yanı bir belirsizlik sardı.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:08 PM
Velâdet
Doğdu mâh-ı Hüdâ ufk-ı beşerde bu gece,
Güller açıldı lâle-misâl serde bu gece.
Sarsıldı baştan başa yine eyyâm-ı tâğut,
Şakıdı bülbül-i şeydâ seherde bu gece.
Çınladı arz u semâ bir ulvî beşâretle,
Geldi ulaştı dermânlar her derde bu gece.
Velâdet! âvâzıyla zeminde bin velvele,
Duyuldu nefha-i üns perde perde bu gece.
Pervâne oldu nûruna O’nun ârz u semâ,
Kevn oldu makar şâh-i mûtemede bu gece.
Sarıldı hânesi öteden hâle-i nûrla,
Tüllendi İlâhî esrâr her yerde bu gece.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:08 PM
Velâdet
Doğdu mâh-ı Hüdâ ufk-ı beşerde bu gece,
Güller açıldı lâle-misâl serde bu gece.
Sarsıldı baştan başa yine eyyâm-ı tâğut,
Şakıdı bülbül-i şeydâ seherde bu gece.
Çınladı arz u semâ bir ulvî beşâretle,
Geldi ulaştı dermânlar her derde bu gece.
Velâdet! âvâzıyla zeminde bin velvele,
Duyuldu nefha-i üns perde perde bu gece.
Pervâne oldu nûruna O’nun ârz u semâ,
Kevn oldu makar şâh-i mûtemede bu gece.
Sarıldı hânesi öteden hâle-i nûrla,
Tüllendi İlâhî esrâr her yerde bu gece.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:08 PM
Vuslat
Ömrünü bitevî Dost yolunda yaşayanlar,
Ruhlarinda her lâhza bir başka zevk duyarlar.
Hülyâlarina akan binbir manâyla tutkun,
Bilmezler geceyi-gündüzü sanki hep meftûn.
Her mevsim bir bahar, her ses bir bülbül nağmesi,
Bu tatlı rüyâda her taraf Cennet bahçesi.
Yamaçları kar-kış bilmez, rengârenk çiçekler,
Yapraklarda cilve çakar, ötüşür böcekler.
Bu bitmeyen koroda başka şey işitilmez;
Burada güller solmaz, bu bahçe hazan bilmez.
Gökler pırıl pırıl, bir sonsuz ilmin hecesi,
Sevdâlı hülyaların büyülü bilmecesi.
İnsan bir kez bu ışık ikliminde yaşasa,
Esip Sonsuz’un meltemleri de rûhunu sarsa;
Sermest olur, O bilinmezin râyihasiyle,
Coşar ve nâra atar elinde kâsesiyle.
Hiç kanmayan meykeşler gibi içtikçe içer,
Rûhunu saran manâ ile kendinden geçer...
Duyduğu her yeni hazla bir başka hâl alır;
İnsan bu zevk için dünyada kalır.
Şevk onları coşturduğu demlerde öteden,
Cennet’e erer başlari olduklari yerden.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:08 PM
Vuslat
Ömrünü bitevî Dost yolunda yaşayanlar,
Ruhlarinda her lâhza bir başka zevk duyarlar.
Hülyâlarina akan binbir manâyla tutkun,
Bilmezler geceyi-gündüzü sanki hep meftûn.
Her mevsim bir bahar, her ses bir bülbül nağmesi,
Bu tatlı rüyâda her taraf Cennet bahçesi.
Yamaçları kar-kış bilmez, rengârenk çiçekler,
Yapraklarda cilve çakar, ötüşür böcekler.
Bu bitmeyen koroda başka şey işitilmez;
Burada güller solmaz, bu bahçe hazan bilmez.
Gökler pırıl pırıl, bir sonsuz ilmin hecesi,
Sevdâlı hülyaların büyülü bilmecesi.
İnsan bir kez bu ışık ikliminde yaşasa,
Esip Sonsuz’un meltemleri de rûhunu sarsa;
Sermest olur, O bilinmezin râyihasiyle,
Coşar ve nâra atar elinde kâsesiyle.
Hiç kanmayan meykeşler gibi içtikçe içer,
Rûhunu saran manâ ile kendinden geçer...
Duyduğu her yeni hazla bir başka hâl alır;
İnsan bu zevk için dünyada kalır.
Şevk onları coşturduğu demlerde öteden,
Cennet’e erer başlari olduklari yerden.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:09 PM
Yâ Rab
Ey Rab, varlığın evvelden evvel,
Nezdinde bu ma’nânın adı "Ezel"...
Yok nihayetin, olmaz Sana hitam,
Halk eden Sensin, Seninledir devam...
Tekmil varlık, nezdindeki bir nurdan,
"Ol" dedin, oldu bir ışık billûrdan.
Her şey o baş döndüren âhengiyle,
Göz kamaştıran nûru ve rengiyle;
Dellâldır varlığına şüphemiz yok,
Her yanda akan nurlar oluk oluk.
Sendendir her çehrede parlayan nur,
Sendendir ruhlarda duyulan huzur.
Yeryüzü Senin ihsanlarınla var,
Tek bir lem’asıdır Cemâlin bahar.
Bir cilvesi de onun sımsıcak yaz,
Haykırır varlığını avaz avaz.
Söyler Seni nûruyla ay ve güneş,
Sözleri melek şehâdetine eş.
Dalga dalga denizler "Hû" der coşar,
Irmaklar durmadan hep Sana koşar.
Ormanlar uğuldar durur derinden,
Mûsikîler yükselir her birinden.
Nağmelerle inler bahçeler bağlar,
El kaldırır Sana tepeler, dağlar...
İsmini yâd eder burçlar felekler,
Yâd ettiği gibi gökte melekler...
Rikkatle uçan kuşlar Seni anar,
Bir hür mavilikte sonsuza kadar.
Bilen bilir; onların önü açık,
Bilmeyenlere de lûtf eyle azıcık..!
Pervâne gibi ışığa koşanlar,
Her an bir korla yanıp tutuşanlar;
Başları dönmüştür Senin şevkinden,
Mahmur gezinirler Senin zevkinden.
Senden gayrı her şey onlara ağyâr,
Sensin bu kudsîlere biricik yâr.
Duymuşsa Seni bir ruh candan geçer,
Nâm u şandan, inci mercandan geçer.
Sensin her şeyi var eyleyen kudret,
Sun, hep sunduğun gibi bir inâyet!
Aç ardına kadar kapını bize,
Göster teveccühünü hepimize.
Kalmasın nûruna ermedik gönül,
Kalmadı pek çoğumuzda tahammül...
Bizler Senin elinde bir ‘ney’iz,
Her zaman Seni söyleyen nağmeyiz.
Sal gönüllerimize bir inşirah,
Gelsin artık va’d eylediğin sabah.
Yıllar var ki, gönüllerimiz kebap,
Ruhlarımızda acı bir ızdırap.
Boynumuz tasmalı birer bendeyiz,
İltifatını umacak ‘sin’deyiz.
Gerçi bazen sarsık, bazen zindeyiz,
Ancak, her dem Peygamber izindeyiz.
Doğsun ey Rab beklediğimiz felâh,
Ve dinsin artık her türlü âh u vâh!
Gelsin o nûrefşân günlerden haber,
El açıp inlediğimiz bir seher...
Arza ne hâcet, halimiz ayândır,
Nur bekliyoruz bir hayli zamandır...
Kaynak: Sızıntı, Aralık 1999
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:09 PM
Yâ Rab
Ey Rab, varlığın evvelden evvel,
Nezdinde bu ma’nânın adı "Ezel"...
Yok nihayetin, olmaz Sana hitam,
Halk eden Sensin, Seninledir devam...
Tekmil varlık, nezdindeki bir nurdan,
"Ol" dedin, oldu bir ışık billûrdan.
Her şey o baş döndüren âhengiyle,
Göz kamaştıran nûru ve rengiyle;
Dellâldır varlığına şüphemiz yok,
Her yanda akan nurlar oluk oluk.
Sendendir her çehrede parlayan nur,
Sendendir ruhlarda duyulan huzur.
Yeryüzü Senin ihsanlarınla var,
Tek bir lem’asıdır Cemâlin bahar.
Bir cilvesi de onun sımsıcak yaz,
Haykırır varlığını avaz avaz.
Söyler Seni nûruyla ay ve güneş,
Sözleri melek şehâdetine eş.
Dalga dalga denizler "Hû" der coşar,
Irmaklar durmadan hep Sana koşar.
Ormanlar uğuldar durur derinden,
Mûsikîler yükselir her birinden.
Nağmelerle inler bahçeler bağlar,
El kaldırır Sana tepeler, dağlar...
İsmini yâd eder burçlar felekler,
Yâd ettiği gibi gökte melekler...
Rikkatle uçan kuşlar Seni anar,
Bir hür mavilikte sonsuza kadar.
Bilen bilir; onların önü açık,
Bilmeyenlere de lûtf eyle azıcık..!
Pervâne gibi ışığa koşanlar,
Her an bir korla yanıp tutuşanlar;
Başları dönmüştür Senin şevkinden,
Mahmur gezinirler Senin zevkinden.
Senden gayrı her şey onlara ağyâr,
Sensin bu kudsîlere biricik yâr.
Duymuşsa Seni bir ruh candan geçer,
Nâm u şandan, inci mercandan geçer.
Sensin her şeyi var eyleyen kudret,
Sun, hep sunduğun gibi bir inâyet!
Aç ardına kadar kapını bize,
Göster teveccühünü hepimize.
Kalmasın nûruna ermedik gönül,
Kalmadı pek çoğumuzda tahammül...
Bizler Senin elinde bir ‘ney’iz,
Her zaman Seni söyleyen nağmeyiz.
Sal gönüllerimize bir inşirah,
Gelsin artık va’d eylediğin sabah.
Yıllar var ki, gönüllerimiz kebap,
Ruhlarımızda acı bir ızdırap.
Boynumuz tasmalı birer bendeyiz,
İltifatını umacak ‘sin’deyiz.
Gerçi bazen sarsık, bazen zindeyiz,
Ancak, her dem Peygamber izindeyiz.
Doğsun ey Rab beklediğimiz felâh,
Ve dinsin artık her türlü âh u vâh!
Gelsin o nûrefşân günlerden haber,
El açıp inlediğimiz bir seher...
Arza ne hâcet, halimiz ayândır,
Nur bekliyoruz bir hayli zamandır...
Kaynak: Sızıntı, Aralık 1999
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:09 PM
Yağmur Mûsikisi
Ötelerin gülücükleri gibi damlalar,
Dolaşır, ayrı düştüğü deryaları arar.
Ses verir ud telleri gibi ince ince,
Yerin solukları duyulur yağmur deyince...
Bir şiiri meşk ediyor gibi fasıl fasıl,
Süzülür beyaz kelebekler gibi muttasıl...
Hep bir mûsıkî ritmiyle kulaklarda çağlar,
Sanırsın gökler coşmuş da çemenlere ağlar.
Her damla veda eder semâvî hayatına
Ve döner ummanlarla coşan kâinatına.
Toz-toprak lâl kesilir ve durup onu dinler;
Sarı, yeşil, pembe çiçekleriyle bahçeler,
Yağmur mûsıkîsiyle dirilir birer birer,
Her damlayla yere sanki bir melek gibi iner...
Gözlere gelip çarpan nakış nakış damlalar,
Bu sihirli armonide tüllenir verâlar.
Gökler güler ve tebessümler yağar her yana,
Duyar bu semâvî şiiri herkes kana kana...
Ve yükselir bazen dağlar cesametinde buhar,
Yerde yeşili, maviyi, turuncuyu arar...
Her zaman hususî bir lezzetle iner yağmur,
Cennet kokularıyla duyulur buhur buhur.
Siner her yana ruhları saran bin râyiha,
Toprak hayatla tüter, çiçekler kalkar şaha...
Erer bir tatlı rahata bütünüyle varlık,
Ve görülür ötelere açılan aralık...
Kaynak: Sızıntı, Kasım 1995
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:09 PM
Yağmur Mûsikisi
Ötelerin gülücükleri gibi damlalar,
Dolaşır, ayrı düştüğü deryaları arar.
Ses verir ud telleri gibi ince ince,
Yerin solukları duyulur yağmur deyince...
Bir şiiri meşk ediyor gibi fasıl fasıl,
Süzülür beyaz kelebekler gibi muttasıl...
Hep bir mûsıkî ritmiyle kulaklarda çağlar,
Sanırsın gökler coşmuş da çemenlere ağlar.
Her damla veda eder semâvî hayatına
Ve döner ummanlarla coşan kâinatına.
Toz-toprak lâl kesilir ve durup onu dinler;
Sarı, yeşil, pembe çiçekleriyle bahçeler,
Yağmur mûsıkîsiyle dirilir birer birer,
Her damlayla yere sanki bir melek gibi iner...
Gözlere gelip çarpan nakış nakış damlalar,
Bu sihirli armonide tüllenir verâlar.
Gökler güler ve tebessümler yağar her yana,
Duyar bu semâvî şiiri herkes kana kana...
Ve yükselir bazen dağlar cesametinde buhar,
Yerde yeşili, maviyi, turuncuyu arar...
Her zaman hususî bir lezzetle iner yağmur,
Cennet kokularıyla duyulur buhur buhur.
Siner her yana ruhları saran bin râyiha,
Toprak hayatla tüter, çiçekler kalkar şaha...
Erer bir tatlı rahata bütünüyle varlık,
Ve görülür ötelere açılan aralık...
Kaynak: Sızıntı, Kasım 1995
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:09 PM
Yakîn Gelinceye Dek
Ruha açılan kapı,
Ötede sırlı yapı;
Çileli yolun sonu,
Yolların en uzunu...
Her yanda mavilikler,
Her köşede şenlikler,
Üstüste göğe doğru,
Yolda ışık ve buğu.
Şimşekler oynar yer yer,
Rüzgâr öfkeyle eser...
Nurlar yağar ardından,
Nurlandırır Yaradan.
Bulutlanır semâlar,
Zikzaklaşır düz yollar.
Kararında kalmaz hiç,
Ne keder ne de sevinç:
Elemler, zevklere denk,
Yakîn gelinceye dek.
Bedenin yüzü yerde,
Rûhunki tâ göklerde...
O büyük gün ilerde,
Doğmakta perde perde...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:09 PM
Yakîn Gelinceye Dek
Ruha açılan kapı,
Ötede sırlı yapı;
Çileli yolun sonu,
Yolların en uzunu...
Her yanda mavilikler,
Her köşede şenlikler,
Üstüste göğe doğru,
Yolda ışık ve buğu.
Şimşekler oynar yer yer,
Rüzgâr öfkeyle eser...
Nurlar yağar ardından,
Nurlandırır Yaradan.
Bulutlanır semâlar,
Zikzaklaşır düz yollar.
Kararında kalmaz hiç,
Ne keder ne de sevinç:
Elemler, zevklere denk,
Yakîn gelinceye dek.
Bedenin yüzü yerde,
Rûhunki tâ göklerde...
O büyük gün ilerde,
Doğmakta perde perde...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:09 PM
Yananlar
Yananlar yanar durur, tıpkı ocaklar gibi,
Ateşi rûha vurur, her dalgası bir tipi...
Muzdarib olan ağlar, çağlayanlar utansın;
Dertli sînesin dağlar, ruhsuz ne sanar sansın!
Bahis açma gamsızdan, içime sis saçılır;
Nefes et kardan buzdan, gözüm gönlüm açılır...
Çoklarda yürek paslı, ölmeden ölüp gitmiş...
Bedende ruhlar yaslı, sanki işleri bitmiş.
İnâyet ola Hakk'tan, nabızda teklemeler;
Şapa oturduk çoktan, ruhlarda eklemeler...
Azme kemend vurulmuş, yiğitlikten yok eser;
Yorulmazlar yorulmuş, diri ölüden beter...
Başını yere koyup, inlesin inananlar;
Gönlünde Hakk'ı duyup, ağlasın uyananlar..!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:09 PM
Yananlar
Yananlar yanar durur, tıpkı ocaklar gibi,
Ateşi rûha vurur, her dalgası bir tipi...
Muzdarib olan ağlar, çağlayanlar utansın;
Dertli sînesin dağlar, ruhsuz ne sanar sansın!
Bahis açma gamsızdan, içime sis saçılır;
Nefes et kardan buzdan, gözüm gönlüm açılır...
Çoklarda yürek paslı, ölmeden ölüp gitmiş...
Bedende ruhlar yaslı, sanki işleri bitmiş.
İnâyet ola Hakk'tan, nabızda teklemeler;
Şapa oturduk çoktan, ruhlarda eklemeler...
Azme kemend vurulmuş, yiğitlikten yok eser;
Yorulmazlar yorulmuş, diri ölüden beter...
Başını yere koyup, inlesin inananlar;
Gönlünde Hakk'ı duyup, ağlasın uyananlar..!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:10 PM
Yarınların Meşki
Her yerde bahar ve çiçeklerde naz,
Bülbül seslerinde sırlı bir niyaz;
Tül tül emârelerle apak bir yaz,
Meşk ediyor yarını âvâz âvâz...
Her yanda İsrafil’in gür sadâsı,
Her ufukta bir diriliş edâsı
Ve ruhlarda geleceğin sevdâsı,
Meşk ediyor yarını âvâz âvâz...
Gerçi tasa hep bizleri seçiyor;
Ne gam, her şey bir bir gelip geçiyor,
Kader bizi bir ikbâle çekiyor,
Meşk ediyor yarını âvâz âvâz...
Başladı, ruhlara ilham iniyor,
Sînelerde hafakanlar diniyor;
Her yanda sanki Hızır geziniyor,
Meşk ediyor yarını âvâz âvâz...
Şimdi artık her şeyde bir neş’e var,
Güller açmış bülbül sesini arar;
Masmavi bir vuslat çağıyla bahar,
Meşk ediyor yarını âvâz âvâz...
Kaynak: Sızıntı, Mart 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:10 PM
Yarınların Meşki
Her yerde bahar ve çiçeklerde naz,
Bülbül seslerinde sırlı bir niyaz;
Tül tül emârelerle apak bir yaz,
Meşk ediyor yarını âvâz âvâz...
Her yanda İsrafil’in gür sadâsı,
Her ufukta bir diriliş edâsı
Ve ruhlarda geleceğin sevdâsı,
Meşk ediyor yarını âvâz âvâz...
Gerçi tasa hep bizleri seçiyor;
Ne gam, her şey bir bir gelip geçiyor,
Kader bizi bir ikbâle çekiyor,
Meşk ediyor yarını âvâz âvâz...
Başladı, ruhlara ilham iniyor,
Sînelerde hafakanlar diniyor;
Her yanda sanki Hızır geziniyor,
Meşk ediyor yarını âvâz âvâz...
Şimdi artık her şeyde bir neş’e var,
Güller açmış bülbül sesini arar;
Masmavi bir vuslat çağıyla bahar,
Meşk ediyor yarını âvâz âvâz...
Kaynak: Sızıntı, Mart 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:10 PM
Yaslı Dudaklarda Tebessüm
Her lâhza bir ayrı bahardır gönlüm
Sen’inle,Yüzüne nûr saçtığın gökkubbenin altında...
Güneşlere tâc giydiren o Kutlu Elinle,
Sır kapısını açtığından beri katında...
Yeryüzü tıpkı bir Cennet varlık harmanıyla;
Tekmil bezmine ermişlerin başları tutkun.
Dünkü şu köhne cihân dahi dörtbir yanıyla,
Sunduğu kadehin sermesti olmuş Sonsuz’un...
Yaslı dudaklarda beliren tebessümlerden,
Artık gök kapılarının açıldığı belli.
Meltemler esiyor amber kokulu günlerden;
Ay kadehini toprağın bağrına dökeli.
Gecenin kıvırcık saçları darmadağınık,
Aklın dizginleri semânın eline geçti...
Sözü Başbuğlar Başbuğu söylüyor uyandık,
Sevinin bir kasvet dolu devir daha geçti!
Geçti geçiyor bir bir önü-sonu olanlar;
Sonsuz’un boyasıyla boyananlarda huzûr...
Ölüm diyarında ölümsüzlüğü bulanlar,
İçlerinde aydınlık ve çevrelerinde nûr.
Onların hiç solmayan baharları yanında,
Sönük bir masaldan farksızdır irem bağları...
Ve gidip sonsuzla bütünleşen ruhlarında,
Birden duyar ve yaşarlar aydınlık çağları.
Eskiyen eskiyip gitti söz eskimeyende,
Ölenlere merasim kalanlara ta’ziye...
Ve artık boynunu kaptırdı ilhâd kemende,
Muştular geleceğe, selâm şânlı mâziye!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:10 PM
Yaslı Dudaklarda Tebessüm
Her lâhza bir ayrı bahardır gönlüm
Sen’inle,Yüzüne nûr saçtığın gökkubbenin altında...
Güneşlere tâc giydiren o Kutlu Elinle,
Sır kapısını açtığından beri katında...
Yeryüzü tıpkı bir Cennet varlık harmanıyla;
Tekmil bezmine ermişlerin başları tutkun.
Dünkü şu köhne cihân dahi dörtbir yanıyla,
Sunduğu kadehin sermesti olmuş Sonsuz’un...
Yaslı dudaklarda beliren tebessümlerden,
Artık gök kapılarının açıldığı belli.
Meltemler esiyor amber kokulu günlerden;
Ay kadehini toprağın bağrına dökeli.
Gecenin kıvırcık saçları darmadağınık,
Aklın dizginleri semânın eline geçti...
Sözü Başbuğlar Başbuğu söylüyor uyandık,
Sevinin bir kasvet dolu devir daha geçti!
Geçti geçiyor bir bir önü-sonu olanlar;
Sonsuz’un boyasıyla boyananlarda huzûr...
Ölüm diyarında ölümsüzlüğü bulanlar,
İçlerinde aydınlık ve çevrelerinde nûr.
Onların hiç solmayan baharları yanında,
Sönük bir masaldan farksızdır irem bağları...
Ve gidip sonsuzla bütünleşen ruhlarında,
Birden duyar ve yaşarlar aydınlık çağları.
Eskiyen eskiyip gitti söz eskimeyende,
Ölenlere merasim kalanlara ta’ziye...
Ve artık boynunu kaptırdı ilhâd kemende,
Muştular geleceğe, selâm şânlı mâziye!
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:10 PM
Yeşeren Ümitler
Tül pembe artık o ümit dolu bekleyişler,
Perde araladı fecir ufukta sabah var,
Bir ses ırmağı şimdi o içli seslenişler
Tülleniyor sînelerde rengârenk bir bahar.
Sanki bir başka çerçeve gördüğümüz her yan,
Efsanelere denk köpürüyor güzellikler;
O bilinmezden tebessümler yağıyor ayân,
Zarif tepelerin belinde çiçekten kemer...
Hızır-İlyas yan yana yer göklere ufuk,
Çemenler rengini tavus tüyünden almış...
Şimdi sadece yarasaların boynu buruk...
Ve gece mahlûkları hayrette kalakalmış...
Gezdiğimiz yerlerde gizli hâtif sesleri,
Her taraf lâle dudağı gibi tebessümde...
Sarmış cennet tutkusu hisleri, hevesleri,
Artık ******* geçmişe denk ayrı bir demde...
Kumru ve bülbül aynı koronun hânendesi,
Mesih’in diliyle Musa’nın eli yan yana;
Zirvelerde duyulan Sonsuz Nur’un nefesi,
Irmaklar kavuşma çaginda bir bir ummana...
Üstümüzde bulutlar, önümüzde selvilik,
Ve göklerin sirlari kudsîlerle beraber...
Sonsuza uzayan yollarda hep bir mavilik,
Çekilen çileler bu şehrâyin içinmiş meger..!
Kaynak: Sizinti, Agustos 1996
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:10 PM
Yeşeren Ümitler
Tül pembe artık o ümit dolu bekleyişler,
Perde araladı fecir ufukta sabah var,
Bir ses ırmağı şimdi o içli seslenişler
Tülleniyor sînelerde rengârenk bir bahar.
Sanki bir başka çerçeve gördüğümüz her yan,
Efsanelere denk köpürüyor güzellikler;
O bilinmezden tebessümler yağıyor ayân,
Zarif tepelerin belinde çiçekten kemer...
Hızır-İlyas yan yana yer göklere ufuk,
Çemenler rengini tavus tüyünden almış...
Şimdi sadece yarasaların boynu buruk...
Ve gece mahlûkları hayrette kalakalmış...
Gezdiğimiz yerlerde gizli hâtif sesleri,
Her taraf lâle dudağı gibi tebessümde...
Sarmış cennet tutkusu hisleri, hevesleri,
Artık ******* geçmişe denk ayrı bir demde...
Kumru ve bülbül aynı koronun hânendesi,
Mesih’in diliyle Musa’nın eli yan yana;
Zirvelerde duyulan Sonsuz Nur’un nefesi,
Irmaklar kavuşma çaginda bir bir ummana...
Üstümüzde bulutlar, önümüzde selvilik,
Ve göklerin sirlari kudsîlerle beraber...
Sonsuza uzayan yollarda hep bir mavilik,
Çekilen çileler bu şehrâyin içinmiş meger..!
Kaynak: Sizinti, Agustos 1996
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:10 PM
Yobaz
Masum duygularimizin korkulu rüyasi,
Her baskininda zulmü bir başka kan kirmizi...
Kaba kuvvetin mazlum vicdanlara cezasi;
Hür düşünme ile savaşmada bütün hizi...
Her zaman ayni "yâ leyl" tekmil miriltilari,
Rûhu da ufkuna benzeyen sisle örtülü
Ve arenalardakine denk hırıltıları...
O âlemde her yer bir mezar, her rûh da ölü.
Zincirler içinde her zaman duygular, düşler,
Kurulmuş her köşe başında bir kanlı pusu...
Mazlum tabiatlarda sürekli ürperişler
Ve herkesin ense kökünde korkunun korkusu...
Zulmün en sağlam bir sütunu gibidir yobaz,
Ona göre "yaşam" bir başka yıldızda hayat...
Onun ikliminde esen hummalı bir poyraz...
Ve ona benzemiyorsa bir kafa, kaldır at!
Ya ona her işinde çengilik yapan zümre!
Düşünceleri ve doğruları tek mevsimlik...
Bitirdiler millî ruhu kemire kemire;
Ufukları karanlık, fikirleri gündelik.
Ey zalim hiç durma mahmuzla atını ve sür!
Kim bilir ezip geçeceğin daha kimler var.?
Senin ettiklerin küfürden öte küfür,
Sende kinler, nefretler, cinnetler, hafakanlar...
Kaynak: Sızıntı, Eylül 1997
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:10 PM
Yobaz
Masum duygularimizin korkulu rüyasi,
Her baskininda zulmü bir başka kan kirmizi...
Kaba kuvvetin mazlum vicdanlara cezasi;
Hür düşünme ile savaşmada bütün hizi...
Her zaman ayni "yâ leyl" tekmil miriltilari,
Rûhu da ufkuna benzeyen sisle örtülü
Ve arenalardakine denk hırıltıları...
O âlemde her yer bir mezar, her rûh da ölü.
Zincirler içinde her zaman duygular, düşler,
Kurulmuş her köşe başında bir kanlı pusu...
Mazlum tabiatlarda sürekli ürperişler
Ve herkesin ense kökünde korkunun korkusu...
Zulmün en sağlam bir sütunu gibidir yobaz,
Ona göre "yaşam" bir başka yıldızda hayat...
Onun ikliminde esen hummalı bir poyraz...
Ve ona benzemiyorsa bir kafa, kaldır at!
Ya ona her işinde çengilik yapan zümre!
Düşünceleri ve doğruları tek mevsimlik...
Bitirdiler millî ruhu kemire kemire;
Ufukları karanlık, fikirleri gündelik.
Ey zalim hiç durma mahmuzla atını ve sür!
Kim bilir ezip geçeceğin daha kimler var.?
Senin ettiklerin küfürden öte küfür,
Sende kinler, nefretler, cinnetler, hafakanlar...
Kaynak: Sızıntı, Eylül 1997
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:11 PM
Yola Düşen Ötelerin Gölgesi
Bir gurbet ve yolculuktur insana bu ömür,
Koşar bir sınırsız çölde nefes nefese.
İnananlarda bir sevinçli telaş köpürür;
Kulak verenler için öteden gelen sese,
Bir temâşâ zevki olur yolculuk herkese.
Kimiler yol boyu tökezler durur ard arda,
Bin yeis akseder yüzüne, dudaklarına;
Kimi de imanla, ümitle yürür bu yolda,
Yüz sürer yürüdüğü yollar ayaklarına
Ve selâm durur ruhânîler bayraklarına...
Rengiyle, ziyâsıyla sonsuzluk güneşinden
Ve yağar her yana yağdığı gibi maytaplar,
Yürür hiç aldatmayan rehberlerin peşinden,
Yürür ve yollarda yitirdiklerini toplar...
Her yanda işaret ve işaretler de pâr pâr...
Salıverir kendini kaderin rüzgârına
Ve netleşir zamanın nabzındaki tik taklar;
Yürür öteye yürüdüğü gibi yarına
Ve ukbâ bağrında ona ne sürprizler saklar...
Oturur-kalkar Hak otağlarında konaklar.
Önüne çıksa ölüm ona terhis töreni,
Dâyeler gibidir içinde yattığı toprak;
Birkaç adım ötede ölümsüzlük şöleni,
Bir bir canlanır hazanla savrulan her yaprak;
Yeni bir fecir tulû eder ufukta apak.
Işık her yanı sarar ve zulmetler boğulur,
Sûr sesi duyulur âdetâ, herkes uyanır...
Bir bir devrilenler günü gelince doğrulur.
Yollar gider yitirilen cennete dayanır;
Herkes kendini nurdan bir helezonda sanır...
Kaynak: Sızıntı, Kasım 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:11 PM
Yola Düşen Ötelerin Gölgesi
Bir gurbet ve yolculuktur insana bu ömür,
Koşar bir sınırsız çölde nefes nefese.
İnananlarda bir sevinçli telaş köpürür;
Kulak verenler için öteden gelen sese,
Bir temâşâ zevki olur yolculuk herkese.
Kimiler yol boyu tökezler durur ard arda,
Bin yeis akseder yüzüne, dudaklarına;
Kimi de imanla, ümitle yürür bu yolda,
Yüz sürer yürüdüğü yollar ayaklarına
Ve selâm durur ruhânîler bayraklarına...
Rengiyle, ziyâsıyla sonsuzluk güneşinden
Ve yağar her yana yağdığı gibi maytaplar,
Yürür hiç aldatmayan rehberlerin peşinden,
Yürür ve yollarda yitirdiklerini toplar...
Her yanda işaret ve işaretler de pâr pâr...
Salıverir kendini kaderin rüzgârına
Ve netleşir zamanın nabzındaki tik taklar;
Yürür öteye yürüdüğü gibi yarına
Ve ukbâ bağrında ona ne sürprizler saklar...
Oturur-kalkar Hak otağlarında konaklar.
Önüne çıksa ölüm ona terhis töreni,
Dâyeler gibidir içinde yattığı toprak;
Birkaç adım ötede ölümsüzlük şöleni,
Bir bir canlanır hazanla savrulan her yaprak;
Yeni bir fecir tulû eder ufukta apak.
Işık her yanı sarar ve zulmetler boğulur,
Sûr sesi duyulur âdetâ, herkes uyanır...
Bir bir devrilenler günü gelince doğrulur.
Yollar gider yitirilen cennete dayanır;
Herkes kendini nurdan bir helezonda sanır...
Kaynak: Sızıntı, Kasım 1998
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:11 PM
Yollardayız
Yollardayız gün battığından beri,
Söyleşerek yıldızlarla yarını...
Bir yalvarma koyu her gece bize;
Sızlanıyor sîneler kederinden.
Bekliyoruz, ümitle ve dipdiri,
Hep bu ifritten kışın baharını...
Renkli hülyalarımızla biz bize,
Âtînin düşleriyle tâ derinden..!
Ard arda ******* peçe aralıyor;
Az ötelerde bir sihirli şölen...
Tekmil sevdalılar ve sevgililer,
Yüz yüzeler bu ümit şafağında.
Dalga dalga ufku ışık sarıyor;
Hiç de hayal değil şimdi görülen;
Bir bir diriliyor artık ölüler,
Söz, yeninin eski ölüm avında.
Muştuyla esiyor seher yelleri;
Bülbül, güle karşı soluk soluğa...
Sis ve duman artık yol azığında..
Her yana sessizce rahmet yağıyor!
Geçtik geçiyoruz eski günleri;
Elveda gayrı o uzun boşluğa...
Gün döndü, mevsim tomurcuk çağında;
Bir bilsen, ne mavi günler doğuyor!
Kaynak: Sızıntı, Ekim 1999
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:11 PM
Yollardayız
Yollardayız gün battığından beri,
Söyleşerek yıldızlarla yarını...
Bir yalvarma koyu her gece bize;
Sızlanıyor sîneler kederinden.
Bekliyoruz, ümitle ve dipdiri,
Hep bu ifritten kışın baharını...
Renkli hülyalarımızla biz bize,
Âtînin düşleriyle tâ derinden..!
Ard arda ******* peçe aralıyor;
Az ötelerde bir sihirli şölen...
Tekmil sevdalılar ve sevgililer,
Yüz yüzeler bu ümit şafağında.
Dalga dalga ufku ışık sarıyor;
Hiç de hayal değil şimdi görülen;
Bir bir diriliyor artık ölüler,
Söz, yeninin eski ölüm avında.
Muştuyla esiyor seher yelleri;
Bülbül, güle karşı soluk soluğa...
Sis ve duman artık yol azığında..
Her yana sessizce rahmet yağıyor!
Geçtik geçiyoruz eski günleri;
Elveda gayrı o uzun boşluğa...
Gün döndü, mevsim tomurcuk çağında;
Bir bilsen, ne mavi günler doğuyor!
Kaynak: Sızıntı, Ekim 1999
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:11 PM
Yolları ve Yolumuz
Pür heyecân yollarda
Ümît, korku ardarda
Koşuyoruz durmadan
Bir lâhza ayrılmadan
Rengârenk hülyâlarla
Billûrdan rüyâlarla...
İnançla gerilerek
Kabre girinceye dek
Azmettik dönmemeye
Dönmektense ölmeye!
Dünyâyı terkederek
Ukbâdan vazgeçerek
Acz u fakr kanadıyla
Câna can Hak yâdıyla
Şevke açık sîneler
Bizler o tâlihliler...
Yığınlar sürünüyor
Düşe-kalka yürüyor
Başsız gövdeler hepsi
Ne fikri var ne hissi
Şeytanı çok, meleksiz
İlhâmları nesebsiz
Düşünce, düşürüyor
Hep boşluğa sürüyor
Sînesinde yok îmân
Bilgisi sırf bir gümân
Akla takılıp kalmış
Mantığıyla aldanmış...
İç âlemi sis duman
Zannınca koca ummân
Bir damlada boğulmuş
Yürümeden yorulmuş...
Senin hâlin bir ihsân
Yolun Hak yolu inan
Eğil rûhunu dinle
Yer-gök bütün seninle
İftihârda berâber
Haber veren peygamber...
Bak şu aydınlık yola
Nurlularla kolkola
Hep kendi kendimize
Yollar uzuyor öze...
Yer yer tozuyor yollar
Yollarda sâdık kullar
Korksalar da azıcık
Ümît kapısı açık
Düşer yine kalkarlar
Kalkar O'nu ararlar...
Bir yerde karışıklık
Olsa, gelir bir ışık
Karanlığı delerek
Teessüs eder âhenk...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:11 PM
Yolları ve Yolumuz
Pür heyecân yollarda
Ümît, korku ardarda
Koşuyoruz durmadan
Bir lâhza ayrılmadan
Rengârenk hülyâlarla
Billûrdan rüyâlarla...
İnançla gerilerek
Kabre girinceye dek
Azmettik dönmemeye
Dönmektense ölmeye!
Dünyâyı terkederek
Ukbâdan vazgeçerek
Acz u fakr kanadıyla
Câna can Hak yâdıyla
Şevke açık sîneler
Bizler o tâlihliler...
Yığınlar sürünüyor
Düşe-kalka yürüyor
Başsız gövdeler hepsi
Ne fikri var ne hissi
Şeytanı çok, meleksiz
İlhâmları nesebsiz
Düşünce, düşürüyor
Hep boşluğa sürüyor
Sînesinde yok îmân
Bilgisi sırf bir gümân
Akla takılıp kalmış
Mantığıyla aldanmış...
İç âlemi sis duman
Zannınca koca ummân
Bir damlada boğulmuş
Yürümeden yorulmuş...
Senin hâlin bir ihsân
Yolun Hak yolu inan
Eğil rûhunu dinle
Yer-gök bütün seninle
İftihârda berâber
Haber veren peygamber...
Bak şu aydınlık yola
Nurlularla kolkola
Hep kendi kendimize
Yollar uzuyor öze...
Yer yer tozuyor yollar
Yollarda sâdık kullar
Korksalar da azıcık
Ümît kapısı açık
Düşer yine kalkarlar
Kalkar O'nu ararlar...
Bir yerde karışıklık
Olsa, gelir bir ışık
Karanlığı delerek
Teessüs eder âhenk...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:11 PM
Yüzü Yerde
Yüzü yerde olur her kimde kemâl var ise;
Sürüm sürümdür kim de bencil ve cebbâr ise.
Haddini bilmez azar, kendi kuyusun kazar,
Dış yüze "Durmaz sızar" içte gurur var ise.
Nefsi herkesden hakîr, yaşlanıp olmuş bir pîr,
Eli, alnı bütün kir yârânı ağyâr ise...
Başını almış gezer, ne anlar ne de sezer,
Hayâle inci dizer şeytanlara yâr ise.
Gönül bir taht-ı revân muhabbet onda sultan,
Cennet’e girer insan hep sevgi arar ise.
Hak kullarını sever, kullar Cennet’e iver,
Kimi dizini döver, hak bilmez gaddar ise...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:11 PM
Yüzü Yerde
Yüzü yerde olur her kimde kemâl var ise;
Sürüm sürümdür kim de bencil ve cebbâr ise.
Haddini bilmez azar, kendi kuyusun kazar,
Dış yüze "Durmaz sızar" içte gurur var ise.
Nefsi herkesden hakîr, yaşlanıp olmuş bir pîr,
Eli, alnı bütün kir yârânı ağyâr ise...
Başını almış gezer, ne anlar ne de sezer,
Hayâle inci dizer şeytanlara yâr ise.
Gönül bir taht-ı revân muhabbet onda sultan,
Cennet’e girer insan hep sevgi arar ise.
Hak kullarını sever, kullar Cennet’e iver,
Kimi dizini döver, hak bilmez gaddar ise...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:12 PM
Zaman Asimetrisi
Zaman gelip geçmiş hissizlere ne!
Tulû’u, gurûbu gözsüz ne bilir!
Körler üzerinden geçse de sene,
Zaman der inler, zaman der esirir...
Zaman iç içe bir düğüm,
Zaman sırlı bir kördüğüm...
Geçen günler defterlerde hâtıra,
Defterler hesaplaşma kefesinde...
Sıkıştırılmış bir-iki satıra,
Hüzünlü melodi ölgün sesinde.
Hazanla dökülmüş yaprak,
Yerlerde sürünen bayrak...
Zaman fıkır fıkır her yanı işve,
Çapkınlara tuzak bir karadelik;
Farkedinceye dek hep tatlı neşve,
Beylik sayılan bir sefil kölelik...
Aydınlık ruhlar öğünsün,
Gafletli başlar döğünsün...
Onda sonsuzluğa uzanan yollar,
Onda meknî ebediyet şuuru;
Bizi kucaklayan ışıktan kollar,
Kapalı fânusta sırlar menşûru...
O "Ben O’yum" dediği sır,
Darda kalmışlara Hızır...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:12 PM
Zaman Asimetrisi
Zaman gelip geçmiş hissizlere ne!
Tulû’u, gurûbu gözsüz ne bilir!
Körler üzerinden geçse de sene,
Zaman der inler, zaman der esirir...
Zaman iç içe bir düğüm,
Zaman sırlı bir kördüğüm...
Geçen günler defterlerde hâtıra,
Defterler hesaplaşma kefesinde...
Sıkıştırılmış bir-iki satıra,
Hüzünlü melodi ölgün sesinde.
Hazanla dökülmüş yaprak,
Yerlerde sürünen bayrak...
Zaman fıkır fıkır her yanı işve,
Çapkınlara tuzak bir karadelik;
Farkedinceye dek hep tatlı neşve,
Beylik sayılan bir sefil kölelik...
Aydınlık ruhlar öğünsün,
Gafletli başlar döğünsün...
Onda sonsuzluğa uzanan yollar,
Onda meknî ebediyet şuuru;
Bizi kucaklayan ışıktan kollar,
Kapalı fânusta sırlar menşûru...
O "Ben O’yum" dediği sır,
Darda kalmışlara Hızır...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:12 PM
Zıtlıklar Ufku
Bahar bir amansız kar-buz içinde,
Her ufukta masmavi bir aydınlık.
Hülyalarımız var Çin'de, Maçin'de,
Gözde uzaklık, gönülde yakınlık.
Hedefler tâ Kâfdağı'nın ardında,
Ama vadi şâhikaya yol olmuş;
Yolda şafak şölenleri ard arda,
Işık atakta, zulmetse yorulmuş...
Aşılmaz rampalar iniş ufuklu,
İnişlerse geçit vermez sarp yokuş;
Boş sandığın ummân gibi dopdolu,
Ummân görünenlerse sığ ve bomboş.
Saf yağmurla kara çamur iç içe,
Kuru balçık bir dirilişe gebe;
Karanlık nurların alnında peçe,
Işıklar yağıyor açık her kalbe.
Gerçi poyraz biraz serince esiyor,
Tülleniyor sık sık acı bir melâl;
Ama sürprizler de nefes kesiyor,
Yeniden iç içe yıldız ve hilâl...
Zaman bir altın çağ gongu vuruyor,
Her seste ikbâlimizin bestesi;
Devran gerçek eksenine yürüyor
Her bucakta Hızır, İlyas nefesi.
Arkada kırık kalpler var hüzünlü,
Bahar gelsin, güller açsın dilerler.
Aşkla gerilmiş, hizmete gönüllü,
Oturur-kalkar "Allah" der inlerler...
Kaynak: Sızıntı, Aralık 1997
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:12 PM
Zıtlıklar Ufku
Bahar bir amansız kar-buz içinde,
Her ufukta masmavi bir aydınlık.
Hülyalarımız var Çin'de, Maçin'de,
Gözde uzaklık, gönülde yakınlık.
Hedefler tâ Kâfdağı'nın ardında,
Ama vadi şâhikaya yol olmuş;
Yolda şafak şölenleri ard arda,
Işık atakta, zulmetse yorulmuş...
Aşılmaz rampalar iniş ufuklu,
İnişlerse geçit vermez sarp yokuş;
Boş sandığın ummân gibi dopdolu,
Ummân görünenlerse sığ ve bomboş.
Saf yağmurla kara çamur iç içe,
Kuru balçık bir dirilişe gebe;
Karanlık nurların alnında peçe,
Işıklar yağıyor açık her kalbe.
Gerçi poyraz biraz serince esiyor,
Tülleniyor sık sık acı bir melâl;
Ama sürprizler de nefes kesiyor,
Yeniden iç içe yıldız ve hilâl...
Zaman bir altın çağ gongu vuruyor,
Her seste ikbâlimizin bestesi;
Devran gerçek eksenine yürüyor
Her bucakta Hızır, İlyas nefesi.
Arkada kırık kalpler var hüzünlü,
Bahar gelsin, güller açsın dilerler.
Aşkla gerilmiş, hizmete gönüllü,
Oturur-kalkar "Allah" der inlerler...
Kaynak: Sızıntı, Aralık 1997
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:12 PM
Ziyâ ve Zulme
Toplum bir korkunç girdâb etrafında dönüyor,
Kaoslar ülkesine seyâhate azmetmiş:
Ve her gün biraz daha ümit mumu sönüyor,
Zaten özüyle alâkası silinip gitmiş...
Çatırtılar geliyor sürekli tepemizden,
Dört bir yanımız âdetâ ateşten bir tûfân;
Çevre alev alev yanıyor, kibriti bizden;
Şimdi bu kapkara zulmetten titriyor âsmân.
Cemiyette gerçekler tepetaklak bitevî,
Bir sisli gurbet içinde genci ihtiyârı;
Her yerde hezeyân; çarşısı, pazarı, evi,
Çılgınlık zinde güçlerin en bâriz şiârı,
Evler birbirinden kopmuş fertlere aşhâne,
Baba yamak bu gamhânede, anne de aşçı...
Sokaklarda gaseyân, her köşede meyhâne,
Şanlı bir millet için bu âkıbet ne acı!
Geçtik çılgınlıkta Roma'yı, Bizans'ı çoktan,
Zamanın ezip geçtiği o tâli’sizleri...
Bizim bahtsızlığımız bir düzine kopuktan,
Nesepsiz düşünceleri, nesepsiz özleri...
Peylendi ahlâksızlık bir merğûb metâ gibi,
Sefilleşti düşünce faziletlere inâd.!
Horlanıp hor görüldü yurdun asıl sahibi,
Şimdi millî ruh hakîr, kozmopolitlik âbâd...
Tıkalı bize yollar, hiç bir yana geçit yok,
Farelere şehrâyîn, yollar onlara göre...
Bu in’de kış uykusuna yatmış ararsan çok;
Bir zamanlar hak fikri, şimdiyse sükût töre...
Âlimler hissiz, ilim yuvaları desteksiz,
Yaşasın pâyeler nişânı! Şiltler, formalar;
Mektepler "Haydparkı" talebe ilme isteksiz...
Ve "Batı uygarlığı" diye hayâl kurmalar...
Öğretenler silme dilsiz, öğrenenler sağır,
Kime ne anlatırsın düşünceler karanlık...
Toprak simsiyah çorak, gökler demir, yer bakır
Yetişin yurdun sahipleri, yetişin artık!
Emareler var tüllenen şafağın bağrında,
Nârâlar duyuluyor dağların ötesinden.
Karanlık şimdi derdest tam ışığın ağında,
Sürpriz nağmeler tın tın zamanın bestesinden.
Artık her bucak bu neslin rüyâlarıyla şâd,
Ve herkesin elinde bahardan bir demet gül...
Âbâd ol ey Nur adam; bizleri ettin âbâd..!
Şimdi zirvelerde bir başka ötüyor bülbül...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:12 PM
Ziyâ ve Zulme
Toplum bir korkunç girdâb etrafında dönüyor,
Kaoslar ülkesine seyâhate azmetmiş:
Ve her gün biraz daha ümit mumu sönüyor,
Zaten özüyle alâkası silinip gitmiş...
Çatırtılar geliyor sürekli tepemizden,
Dört bir yanımız âdetâ ateşten bir tûfân;
Çevre alev alev yanıyor, kibriti bizden;
Şimdi bu kapkara zulmetten titriyor âsmân.
Cemiyette gerçekler tepetaklak bitevî,
Bir sisli gurbet içinde genci ihtiyârı;
Her yerde hezeyân; çarşısı, pazarı, evi,
Çılgınlık zinde güçlerin en bâriz şiârı,
Evler birbirinden kopmuş fertlere aşhâne,
Baba yamak bu gamhânede, anne de aşçı...
Sokaklarda gaseyân, her köşede meyhâne,
Şanlı bir millet için bu âkıbet ne acı!
Geçtik çılgınlıkta Roma'yı, Bizans'ı çoktan,
Zamanın ezip geçtiği o tâli’sizleri...
Bizim bahtsızlığımız bir düzine kopuktan,
Nesepsiz düşünceleri, nesepsiz özleri...
Peylendi ahlâksızlık bir merğûb metâ gibi,
Sefilleşti düşünce faziletlere inâd.!
Horlanıp hor görüldü yurdun asıl sahibi,
Şimdi millî ruh hakîr, kozmopolitlik âbâd...
Tıkalı bize yollar, hiç bir yana geçit yok,
Farelere şehrâyîn, yollar onlara göre...
Bu in’de kış uykusuna yatmış ararsan çok;
Bir zamanlar hak fikri, şimdiyse sükût töre...
Âlimler hissiz, ilim yuvaları desteksiz,
Yaşasın pâyeler nişânı! Şiltler, formalar;
Mektepler "Haydparkı" talebe ilme isteksiz...
Ve "Batı uygarlığı" diye hayâl kurmalar...
Öğretenler silme dilsiz, öğrenenler sağır,
Kime ne anlatırsın düşünceler karanlık...
Toprak simsiyah çorak, gökler demir, yer bakır
Yetişin yurdun sahipleri, yetişin artık!
Emareler var tüllenen şafağın bağrında,
Nârâlar duyuluyor dağların ötesinden.
Karanlık şimdi derdest tam ışığın ağında,
Sürpriz nağmeler tın tın zamanın bestesinden.
Artık her bucak bu neslin rüyâlarıyla şâd,
Ve herkesin elinde bahardan bir demet gül...
Âbâd ol ey Nur adam; bizleri ettin âbâd..!
Şimdi zirvelerde bir başka ötüyor bülbül...
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:12 PM
Zulmet Çözülüyor
Her yanda bir ışık, karanlıklar çözülüyor,
İzbelerde uğultu, yarasalarda telaş...
Yalan balonları büzüldükçe büzülüyor,
Kayıyor ilhad ölüm ufkuna yavaş yavaş,
Her yanda bir ışık, karanlıklar çözülüyor.
Milyonlarca yıldızdan milyonlarca gizli nûr,
İniyor sessiz sessiz zulmetlerin bağrına...
Ve inançla ışıldayan çehrelerde huzûr,
Koşup ebediyet üflüyorlar dört bir yana,
Milyonlarca yıldızdan milyonlarca gizli nûr,
Her gün daha da enginleşiyor mâvi ümid,
Baykuşlar her yanda ölüm marşları söylüyor...
Ve işte ufukta levent boylu "Nesl-i cedîd"!
*******de hırıltı, ******* boğuluyor;
Her gün daha da enginleşiyor mâvi ümid...
Ürpertiyor karanlıkları esen rüzgârlar,
Toprak rahmete döndü çölün enginlerinde...
Ve kabarıyor denizlerde mâvi dalgalar;
Renkli baharlar müjdesiyle günün birinde...
Ürpertiyor karanlıkları esen rüzgârlar.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:12 PM
Zulmet Çözülüyor
Her yanda bir ışık, karanlıklar çözülüyor,
İzbelerde uğultu, yarasalarda telaş...
Yalan balonları büzüldükçe büzülüyor,
Kayıyor ilhad ölüm ufkuna yavaş yavaş,
Her yanda bir ışık, karanlıklar çözülüyor.
Milyonlarca yıldızdan milyonlarca gizli nûr,
İniyor sessiz sessiz zulmetlerin bağrına...
Ve inançla ışıldayan çehrelerde huzûr,
Koşup ebediyet üflüyorlar dört bir yana,
Milyonlarca yıldızdan milyonlarca gizli nûr,
Her gün daha da enginleşiyor mâvi ümid,
Baykuşlar her yanda ölüm marşları söylüyor...
Ve işte ufukta levent boylu "Nesl-i cedîd"!
*******de hırıltı, ******* boğuluyor;
Her gün daha da enginleşiyor mâvi ümid...
Ürpertiyor karanlıkları esen rüzgârlar,
Toprak rahmete döndü çölün enginlerinde...
Ve kabarıyor denizlerde mâvi dalgalar;
Renkli baharlar müjdesiyle günün birinde...
Ürpertiyor karanlıkları esen rüzgârlar.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:13 PM
Zümrütten Tepeler
Yeryüzünü temâşa mevsimi tam,
Zümrüt tepelere yaslanmiş bahar.
Her yörede şenlik, her yanda bayram,
Buhur buhur sihirli râyihalar...
Canlilik taşiyor akan sulardan,
Nagmeler yükseliyor, kugulardan,
Vuslat arzusuyla yüksek daglardan,
Çagil çagil denizlere irmaklar...
Haliçeler gibi her yan rengârenk,
Âdeta bir hülyâ âlemi âhenk!
Ve rüyâlardaki Cennetlere denk,
Ovalar, obalar, altin çayirlar.
Göge ser çekmiş agaçlar salinir,
"Hû hû" nağmeleri heryanı alır;
Her gün başka güzellikle ağarır,
Hür maviliğiyle mahmûr sabahlar.
Hayat kesilmiş heryanıyla toprak,
Çiçeklerde tebessüm yaprak yaprak;
Neş’eyle dönüyor devreden bu çark,
Gamze çakıyor sevdâlı ufuklar.
Aşk u şevkin kaynaştığı bu yerde,
Vuslata açılır rûh perde perde;
Ayrı bir hazza erer her emelde,
Vicdanında her ân Hakk’ı duyanlar.
F.S.Mehmet1453
07-14-2007, 12:13 PM
Zümrütten Tepeler
Yeryüzünü temâşa mevsimi tam,
Zümrüt tepelere yaslanmiş bahar.
Her yörede şenlik, her yanda bayram,
Buhur buhur sihirli râyihalar...
Canlilik taşiyor akan sulardan,
Nagmeler yükseliyor, kugulardan,
Vuslat arzusuyla yüksek daglardan,
Çagil çagil denizlere irmaklar...
Haliçeler gibi her yan rengârenk,
Âdeta bir hülyâ âlemi âhenk!
Ve rüyâlardaki Cennetlere denk,
Ovalar, obalar, altin çayirlar.
Göge ser çekmiş agaçlar salinir,
"Hû hû" nağmeleri heryanı alır;
Her gün başka güzellikle ağarır,
Hür maviliğiyle mahmûr sabahlar.
Hayat kesilmiş heryanıyla toprak,
Çiçeklerde tebessüm yaprak yaprak;
Neş’eyle dönüyor devreden bu çark,
Gamze çakıyor sevdâlı ufuklar.
Aşk u şevkin kaynaştığı bu yerde,
Vuslata açılır rûh perde perde;
Ayrı bir hazza erer her emelde,
Vicdanında her ân Hakk’ı duyanlar.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:37 AM
18 Aralık 1985´te o salonda
Kişi nasıl kestirebilirdi ileriyi?
Siz, kazıbilimler, alınyazısıbilimler,
Geçsin yıllar geçsin, seneler gibi.
Olur mu anımsamamak Onaltıncı Louis´yi
14 Temmuz 1789 akşamı, Louis,
Şöyle yazmamış mıydı defterine:
´Bugün kayda değer bir şey yok..´
´Kehanet´ adlı kısacık bir şiir buldum
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:38 AM
1994 Eliyle, Samanyolu'na
Yaşadım, Tanrım,
Yarım ve uluorta,
Bir dahaki hayatta,
Varsa öyle bir hayat,
Şiir yazar mıydım,
Bilmiyorum.
Ama kadınlar, Tanrım,
Öyle sevdim ki onları,
Gelecek sefer
Dünyaya
Kadın olarak gelirsem,
Eşcinsel olurum.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:39 AM
8.10 Vapuru
Sesinde ne var biliyor musun
Bir bahçenin ortası var
Mavi ipek kış çiçeği
Sigara içmek için
Üst kata çıkıyorsun
Sesinde ne var biliyor musun
Uykusuz Türkçe var
İşinden memnun değilsin
Bu kenti sevmiyorsun
Bir adam gazetesini katlar
Sesinde ne var biliyor musun
Eski öpüşler var
Banyonun buzlu camı
Birkaç gün görünmedin
Okul şarkıları var
Sesinde ne var biliyor musun
Ev dağınıklığı var
İki de bir elini başına götürüp
Rüzgarda dağılan yalnızlığını
Düzeltiyorsun
Sesinde ne var biliyor musun
Söylemediğin sözcükler var
Küçücük şeyler belki
Ama günün bu saatinde
Anıt gibi dururlar
Sesinde ne var biliyor musun
Söyleyemediğin sözcükler var
Şair : Cemal Süreya
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:39 AM
Adam
Adam şapkasına rastladı sokakta
Kimbilir kimin şapkası
Adam ne yapıp yapıp hatırladı
Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz
Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar
Bir kadın kimbilir kimin karısı
Adam ne yapıp yapıp hatırladı.
Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda
Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı
Adam bulut gibiydi, hatırladı
Adamın ayaklarının altında
Yıldızların yıldız olduğu vardı
Adam yıldızlara basa basa yürüdü
Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:39 AM
AFRİKA
Afrika dediğin bir garip kıta
El bilir alem bilir
Ki şekli bozulmasın diye Akdeniz’in
Hala eskisi gibi çizilir
Haritalarda
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:39 AM
Afyon Garındaki
Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,
Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
Varto depremini düşün, yardım olarak Batı'dan
Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.
Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi?..
Eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:39 AM
Atılar Deltalara
Atı'lar deltalara gömülen atı'lar,
Saçı'lar fiyortları öpen saçı'lar,
Kutu'lar, Haliçlerden susmuş kutu'lar,
Takı'lar eski aşkları imler takı'lar.
Bol dökümlü gömleğinin içinde
Sırtını ve karnını dolanan
Ve sonunda sincap olan
O kuş.
Seni o kadar yakından görünce,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:39 AM
Aşk
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı,
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun oturmuştu
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullular
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydiki sevmek
Ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bırakasalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:40 AM
Balzamın
Sen el kadar bir kadınsındır
Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli
Bazı ağaçlara kapı komşu
Bazı çiçeklerin andırdığı
İş bu kadarla bitse iyi
Bir insan edinmişsindir kendine
Bir şarkı edinmişsindir,bir umut
Güzelsindir de oldukça,çocuksundur da
Saçlarınla beraber penceredeyken
Besbelli arandığından haberli
Gemiler eskirken,deniz eskirken limanda
Sevgili
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:40 AM
Beni Öp Sonra Doğur Beni
Şimdi
utançtır tanelenen
sarışın çocukların başaklarında.
Ovadan
gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan
çeviriyor o küçücük güneşimizi.
Taşarak evlerden taraçalardan
gelip sesime yerleşiyor.
Sesimin esnek baldıranı
sesimin alaca baldıranı.
Ve kuşlara doğru
fildişi: rüzgarın tavrı.
Dağ: güneş iskeleti.
Tahta heykeller arasında
denizin yavrusu kocaman.
Kan görüyorum taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
- uykusuzluğun sütlü inciri -
kovanlara sızmıyor.
Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:40 AM
Bilgisayar Olarak
Bilgisayar olarak kullanmış bir gölü
Selçukluya pragmalar taşıyan Gazali
Bir ilk aptallığı düğüm sayarak
Yadsımış dört yanı hep yukarı bakmış.
Bu yüzden önündeki ayna kırılır kırılmaz
İntihar etti sayılmış tasavvuf ehli,
Yine bu yüzden doğduğu an
Kaymaya başlamış Osmanlı yıldızı,
Baktım yeri toparlıyor ayak izleri
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:40 AM
Bir Büst İçin 50 Yıl Sonra Söylenmiştir
Bıyıkların
Hakikatli mermerde
Algın karanfil
Bakışların
Yalnız hayatın değil
İşçilik bedeli tarihin de
Ağzında
Filtreli
Şanlı Haziran
Üstünde
İdris Nebi gibi
Biçtiğin hülle
Doğumun
T.Ö.
Yani Tariş'ten Önce
Ölümün
Bilinmiyor.
Söylence
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:40 AM
Bir Çiçek
Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yalnışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.
Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.
Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:40 AM
Bir Kış
Bir kış göğü gibi o saat alçalır ölüm,
Yalnız işitme duyusu kalır ortada.
Asya kentleri yürür dururlar,
Höyükler burnumda hızma.
Uzakta dev bir damla:Pırıl pırıl Pencap!
Tabanlarından kayıp duran sütunlar
Yitmiş bir geleceğin işaret parmakları:
Horasan uykusuna havlayan köpekler, Buhara.
Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:41 AM
Bu Bizimki
Yıkıcı bir aşk bu,
Yıkıyor milletin ortasına
Tutku yükünü.
Bölücü bir aşk,
Ekmeği suyu bölüyor
Günde üç öğün.
Hain bir aşk bu,
Sizin eve hırsız girer
Onunkine polis.
Yasadışı bir aşk ,
Evlenmeyi
Hiç mi hiç düşünmüyor.
Soyguncu bir aşk bu,
En sıradan ezgilerden
Sevinçler devşiriyor.
Kökü dışarda bir aşk,
Dante ile Beatrice'inkine
Fena öykünüyor.
İşgalci bir aşk bu,
Samanlık sevişenin diyor
Başka şey demiyor.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:41 AM
Bırak Beni Gideyim
Aldırma göz yaşıma benim biricik kızım ;
Bırak beni gideyim ayılmadığım yere.
Bir gamlı bülbülüm ki yavruma geçmez nazım;
Neden feryat edeyim duyulmadığım yere?
Madem ki görenlerin ürperdiği yarayım;
Kimden medet umayım, kimden derman arayım?
Bir selamı çok gören semte neden uğrayım?
Girmem sevilmediğim, sayılmadığım yere.
Beni aldatan benim, eşim, dostum, bigünah.
Ne gafil serseriyim, bin kere, eyvah, eyvah!
Mecnun etsin de beni, mecbur etmesin Allah;
Dönmem insan yerine konulmadığım yere.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:41 AM
Camdan
İçkievinden çıkınca
Camdan
demin oturduğum yere
baktım.
Sigara paketimi
masada unutmuşum.
Sandalyede
Tıpkı benim gibi
Oturuyor boşluğum.
Bir eli alnında
benim gibi.
Ama
biraz daha mı hüzünlü?
Otururken de
Biraz daha mı çıkarıyor
kamburunu?
Biraz daha mi benziyor
babama?
Bir yaş büyüğüm babamdan
ve rüzgar
bir törendeki gibi
çekiştirir durur
yağmurluğumu.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:41 AM
Çekirge Bulutu
Çekirge bulutu içinde
Koynuma soktuğun ekin;
Çalgılar ikidurur sürgün ilinde,
Bir gözü mavidir bir gözü bleu.
Gölgede boy atmış top fesleğen,
Bir ilkokul bahçesinde görmüştüm seni,
Marienbad ilkokulu, Nişantaş'ta;
Bir çocuk yeşil örtüyü çekiverdi.
Hızla geçen otobüslerin ardında benzeşmek..
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:42 AM
Cigarayı Attım Denize
Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüşüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir Akdeniz şehri çıkabilir içinden
Alıp yaracak olsak yüreğini
Şimdi bir güvercinin
Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir
Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinle de boyuna ekmek kesiyordun
Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cigara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:42 AM
Ğ Vitamini
Bilginlerimiz sağolsunlar
Bir vitamin buldular
Çalışınca azıcık;
Yumuşak G vitamini:
Ulusalcılık!
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:42 AM
Daha Ben
Daha ben ilk kazmayı vurmadan
Elime gelen Karabitki'li testi,
Nefertiti'nin mutfağı sayılan yerde
Koyu sır yeni hicret yollarını kesti.
Terimler eşekarıları sözcüklerin,
Acımasızdırlar, adsız ve sueldirler?,
Önlerine katarak insan ve hayvan listelerini
Sabah akşam kapınızın önünden geçirirler.
Fazıl Hüsnü diyor ki, ne diyor Fazıl Hüsnü?..
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:42 AM
Dalga
Bulutu kestiler bulut üç parça
Kanım yere aktı bulut üç parça
İki gemiciyken Van Gogh'dan aşırılmış
Bir kadının yüzü ha ha ha.
Bir kadının yüzü avucum kadar
İki gözümle gördüm vallahi billahi
Yıldızlar vardı kafayı çekmiştim
Bu kimin meyhanesi ha ha ha
Bu Ali'nin meyhanesi bu da masa
Bu iki kimse için gezdirmiyorum
Bir kere asılmıştım çocukluğumda
Direkler gemideydi ha ha ha
İki gemiciyken Van Gogh'dan aşırılmış
Bir kadının yüzü kaçıyordu yetişemedim
Ben ömrümde aşk nedir bilmedim
Süheyla'yı saymazsak ha ha ha
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:48 AM
Dikkat, Okul Var!
Şanssız mıydık? haksızlık olur şimdi
Düşünsene nasıl geçmiştik hızla
Birleşen iki güvercinin arasından
Hiç dokunmaksızın onlara
Bende tarçın sende ıhlamur kokusu
Az mı dolandık Başkentin sokaklarında
Ama işte şölenin kaçınılmaz acısı
Bizim payımıza düştü sonunda
Aşkımız şimdi görklü bir hayatın
Yabancaya berbat bir çevirisi
Sen metinde üç beş satır atladın
Ben geçmiş zamanda dondurdum fiilleri
Sen ki özenle katlanmış bir mendil gibiydin
Düşünür müsün zaman zaman acaba
Nelerle ödedik şu mevsimi
Ve gün nasıl vuruyor topuklarımıza
Şanssızım diyemem ben kendi payıma
Oluyor böyle şeyler ara sıra
Sözgelimi okul kitaplarına girmez şiirim
Bütün çocuklar anlar da
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:49 AM
Düello
Bir düelloda
Daha büyük bir şey vardır
Ve daha acıdır bu
Ölümden de ölüm korkusundan da
Bakarsın dün en güvendiğin kişi
Karşı tarafın şahidi olmuş
İşte acıdır bu da
Ölümden de korkusundan da
Daha da acısı vardır ama
O da sevdiğin kadının
Karşı tarafı ziyaret etmesidir
Bu bir nezaket ziyareti de olsa
Düello gerçekleşmemiş de olsa
Acıdır bu
Ondan da ondan da
Daha da acısı
Kılıcın elinde
Alnında bir tutam güneş
Kalakalıyorsun ortada
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:49 AM
Düşüncesi Değil, Kendisi
Çiçekleri sulayan adamın
Bir sürü adı vardır.
Üsküdara'a at yollar.
Fırat suyu bütün bir bölgeyi
Takma adlarla dolanmak
Zorundadır.
Ölüm güney yarımkürede
Çok sığ ve sonsuz geniş
Bir ırmaktır
Ganj da derler ona
Ölüm deyince
Zamansızlığın ortalarında
İstanbul'da enderun ağaları
Padişahın buyruğuyla
Kartopuna tutar birbirini
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:49 AM
Eşdeğeriyle Yan
Eşdeğeriyle yan yana yürürken
Cehennem sokağında birey olmak,
Ve en inceldikten sonra
İlkel sözcüklerle konuşmak seninle.
Saat beş nalburları pencerelerden
Madeni paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiç bir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:49 AM
Fotoğraf
Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk
Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş
Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel
Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:49 AM
Gazel
Ben nice gözle nice denizle nice gazelle
Rimle gördüm rimle bildim rimle yaşadım seni
Sen ne iydin güzeldiysen de çirkindiysen de
Kocan ne iydi sonra Niyde ilinde gökyüzleri
Sonra ilk çağlar savaşlarında para ve Babil
Dilber derebeyleri haraca bağlayan aşkımızı ekmeğimizi
Sonra bulunmaz hint kumaşı lafbilirliğindi
Beni yüzyıllık kümesine dadandıran tilki
Tüy aldım ki evrende kalkıp gitmeleri özetliyorsun
Seni bilmek ne uzun kelime ne acaip ilgi
Ama ben nice gözle nice denizle nice gazel
Lerimle gördüm lerimle bildim lerimle becerdim o işi
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:50 AM
Gece Bitkilerinden
Gece bitkilerinden korkuyorum,
Hayır, *******i bitkilerden!
Gizlenirken vurulmuş ulaklara ağıttır
Bana açtığın her telefon.
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
An ki fıskiyesi sonsuzluğun
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:50 AM
Git
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!
Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.
Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar
Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.
Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.
Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.
Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysa ki hep yedekte, hep elde var saymıştın.
Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak!
Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrün yetmez.
Her darbene tehammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.
Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.
Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!
Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!
Madem aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.
Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!
Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!
Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm,
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.
Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum.
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:50 AM
Gül
Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin
Ellerini alıyorum
Ellerini beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda tiren oluyor biraz
Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım
Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
Her nasılsa sokağa düşmüş
Kolumu kana
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:50 AM
Güzelleme
Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur
İşe bak sen gözlerin de burda
Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık
İyi ki burda yoksa ben ne yapardım
Bak çocuğum kolların işte çıplak işte
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık
Ne günah işlediysek yarı yarıya
Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
Bunların konuşması olur öpülmesi olur
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu
Uzanmış seni usulca öpmüştüm
Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:50 AM
Göçebe
Sen sık sık gülen gülerken de
Sevecen bir Akdeniz çizgisini
Sol yanına ağzının
İliştiren çocuk özenle
Yabana mı atıyorum yani seni
Yabana mı atıyorum saat altı buçukları
Çocuk ve Allah'ın en eski baskısını
Değil, değil bunların biri
Gözlerimin gemileri kuş istiyor
Açılıp kapandıkça sevdam
Kapanıp açılıyor bir mavi
Şahmaran süt istiyor kefeninden
Üç aylık ölmüş çocukların
Kerem ile Arzu geliyor Aslı ile Kanber
Ay kana kana batıyor
Ay kana kana batıyor
Eşkiyalar gecenin yangınını izliyor uzakta
Kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir
otobüsteyim
Jandarma daima nesirde kalacaktır
Eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine
Ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliği taşıdıkça
Patronun karısını zimmetine geçirip
Amasya'dan Kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla
Alevilikten konuşuyoruz uzun süre
Yanımdaki hep bir gazetede Marilym Monroe'nun
resimlerine bakıyor
Marilyn Monroe öldü diyorum ona
Ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi
Şimdiyse Cennette Nietzsche'nin metresi olması gerekir
Bunları diyorum daha ne varsa diyorum
İşte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye
İşte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu
Bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu
Belki de bir günler bunun için Aydın'da
bulunduğumu
Zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu
olduğumu
İşte eflatun kakalı çocuklar olduğunu Kütahya'da
Ankara'da dokunak Yozgat'ta becerik olduğunu
Van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları
İstanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse
dialektik
Acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı
gibi
Bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma
Sinirli bir elin uysal bir bardağa
Çok yukardan döktüğü bir içki gelir
Sonsuz ve olağanüstü bir bira
Köpüklene köpüklene biçimlendirir
Soyunarak ağlayan bir kadını
Acı bilincinde sonrasızlığın
Ama bırakalım bırakalım bunları
Yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve
büyük yakalarıyla
Ve faytoncular görüyorum
Yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için
Tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren
Kars'tayım bu ne biçim Kars bir kenarda
Pekala yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin
üstünde
Kars kalesi yükseliyor
Gökyüzünü Ankara kalesine göre daha soyut ve daha
elverişli bir şekilde
Hırpalayan bu kale de olmasa
N'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa
Kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk
Biliyorsun ben hangi şehirdeysem
Yalnızlığın başkenti orası
Bir de yine sevgili çocuk
Biliyorsun kişi tutkularıyla
Yalnızlığını adlandırıyor o kadar
Arkada bir su devrile devrile akıyor
Rastgele bir ağaca soruyorum
Bir şey var sanki onu soruyorum
Değil orda diyor belki biraz daha ilerde
Tanrı meleğini ağırlamaya çalışan
Ataerkil bir aile gözümü alıyor
Dedelerin yüzlerinde erozyon
Silip götürmüş bütün evetleri
Annelerinse ağızlarında hiyeroglif
Babalarınsa ağustoslar atasözleri
Amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri
Teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini
Ablalarınsa boyunları soru işareti
Ağabeylerse utançlarından emrah
Sıralanmışlar su boylarına
Bıçakla soyuyorlar kelimeleri
Ya suya giden küçük kızlar
Onlar
Tıpkı o kuşlar gibi
Uçan daha bir süre
Sonra da vurulduktan
Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri
Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
Şu son dönemecini de aşınca gecenin
Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
Bu ağartı ancak yürekle karşılabilir
Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil
Tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden
Ve balyozla vursalar mısralarına
Soylu bir demir sesi yükselir
Soylu büyük ve mavi bir demir sesi
Ellerim egece yatısına çağrılmış
Ve
Teleşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi
Yüzüm giyotine abone
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:51 AM
Hamza
Büyük bir ihtimalle ölmüştük
Şehir kan kıyametti ayaklarımızda
Gökyüzünü katlayıp bir köşeye koymuştuk
Yıldızlar kaldırımlara dökülmüştü bütün
Hamza bütün parmaklarını ortaya dökmüştü
Yirmi yıldır cebinde biriktirdiği parmaklarını
Hamza son şarkıyı kırka bölmüştü
Doğrusu iyi idare etmiştik
Doğrusu iyi haltetmiştik
Yaşayanlar unutmuştu bizi
Biz öldüğümüzle kalmıştık.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:51 AM
Hiçbir Semtte
Hiçbir semtte berberin olmadı,
1954-1980 yılları arasında,
26 yılda 28 ev değiştirdin;
Leke kuşağı nasıl bilmez seni!
Arabesk nedir diye düşünmüştünüz:
Şebboy sesli bir cümbüş, eza içinde;
Eşitlik midir komedya, içtenlik mi,
Erdem diye benimsenmesi mi fırsatsızlığın?
Yürütüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:51 AM
Hükümet
Bu hükümet
Pir Sultan'a pasaport vermiyor,
Onu anladık.
Yunus Emre'ye de
Basın kartı vermiyor,
Onu da anladık.
Ama bu hükümet
Ferman çıkarmış
Karacaoğlan'ı
Otobüse bindirtmiyor.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:51 AM
Kahvaltı
Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem
Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:51 AM
Kan Var Bütün Kelimelerin Altında
Posta arabalarından söz et bana
Kan var bütün kelimelerin altında
Ezop'un şu lanetli dilinden söz et
Kan var bütün kelimelerin altında
Umulmadık birgün olabilir bugün
Aslan kardeşçe uzanabilir kayalıklara
Bir çay şöyle yağmurların kokusunda
Kan var bütün kelimelerin altında
İşte durup dururken surda
Bir yelpaze gibi açıldı sesin
Güzün en gürültülü kanadında
Göğün en ince dalında
Kan var bütün kelimelerin altında
Umulmadık bir gün olabilir bugün
Bir çeşme gibi akabilir cumartesi
Çığlığındaki sessiz harfler
Dün gecenin ağırlığıdır damarlarında
Ne güzel konuşur sokak satıcıları
Fötr şapkalarıyla ne kalabalıktırlar
Ve çiçekçi kızların göğüsleri
Daha suçsuzdur kırlangıç yumurtasından
Kan var bütün kelimelerin altında
Yaprağını dökecek ağaç yok burda
Ama ışık sökebilir olanca renklerini
Sürekli işbaşındadır belleğin
Tanık şairler arasında
Oyuncu arkadaşlar arasında
Yolculuk bir kafiye arayabilir
Atının kuyruğundaki düğümde
Ölüm bir kafiye arayabilir
Ak gömleğinde
Yol bir kafiye arar ve bulur
Dönemeçlerin benzerliğinde
Kan var bütün kelimelerin altında
Bir gül al eline sözgelimi
Kan var bütün kelimelerin altında
Beş dakka tut bir aynanın önünde
Kan var bütün kelimelerin altında
Sonra kes o aynadan bir tutam
Beyaz bir tülbent içinde
Koy iç cebine
Bütün bir ömür kokar o ayna
Kan var bütün kelimelerin altında
İşte o kandır senin gülüşün
Sızmıştır hayatın derinlerine
Siyahtır orda kırmızıdır
Daldan dala atlar
Sever çocuklara anlatılan masalları
Ama iş savunmaya gelince
Yalnız alevi savurur
Ve güneşin solmaz çekirdeğini
Yalnız doruklarda
Umulmadık bir gün olabilir bugün
Kan var bütün kelimelerin altında
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:51 AM
Küçük Anne
Küçük anne, kelepir kız,
Bir şey söyle bana,
Bana bir laf et ki binlerce,
Onbinlerce görüntü anlatamasın.
Genceli Nizami'nin dediği gibi
Taşı onunla yıkasalar
Üzerinde akik biter,
Bakışların ki..
İkinci bir parıltı var senin bakışlarında
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:52 AM
Kırmızı Bir Kuştur Soluğum
Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral gözlerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların
Kırmızı bir at oluyor soluğum
Yüzümün yanmasından anlıyorum
Yoksuluz *******imiz çok kısa
Dörtnala sevişmek lazım
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:52 AM
Kısa Türkiye Tarihi
I
Şelaleye
Düşmüştür
Zeytinin dalı;
Celaliyim
Celalisin
Celali.
II
Üç anayasa
ortasında büyüdün:
Biri akasya
Biri gül
Biri zakkum.
III
Türkiye'nin adı,
Soyadı yasasından beri
Atatürk adından
Soyutlanamadı:
1930'lu yıllarda
Etitürkiye;
1940'lı yıllarda
Atetürkiye;
1950'li yıllarda
Uditürkiye;
1960'lı yıllarda
Ötetürkiye;
1970'li yıllarda
Atatürkiye;
1980'li yıllarda
Aditürkiye;
Mavi yolculuklar var bir de
O yunani o güzel yolculuklarda,
Hemen her zaman:
Adatürkiye.
IV
O yıllarda ülkemizde
Ceşitli hükümetlerle
Yetmiş iki dilden
İkisi yasaklanmıştı:
İkincisi Türkçe.
V
Kahvede subay yok,
Bu nasıl iştir.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:52 AM
Metinlerde Buluştuk
Metinlerde buluştuk kopkoyu deyimlerde,
Koşut ve eş zamanlı okuduk kimi kitapları;
O arada iki de defterimiz oldu,
Biri babasına daha çok benziyor.
Bir türlü kotarılamayan uğraş,
C_ harfini daha yeni dönmüşüz;
Gözlerimizde İbni Sina bozukluğu,
Dostumuzsa, Bodrum'da, dönmez geri.
Uzaklardaydın, oracıkta, öbür kitada,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:52 AM
MEZARTAŞI ÇİÇEKLERİ
70.000 aşk ve 90.000.000 dize:
Ünlü şair İlhan Berk burda yatıyor!
N'olur yolcu, sevaptır, sakın üşenme,
Yukardaki sayıya bir sıfır da sen ekle.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:52 AM
Mutsuzluk Gülümseyerek
Mutsuzluk gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir;
Banliyo treninde rastladığımız
Sınav saatini kaçırmış liseli kız,
Hep kazanırsın ey çözümsüzlük!
Ey otobüssever ey Troya yolcusu!
Anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk
O İB(ipekböceği) sesli kadını;
Birinin Grönland'ı olmaya hazırlanıyordu.
İki çay söylemiştik orda, biri açık,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:53 AM
Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm
Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar
Hepsine yüzer kere rastladım en azdan
Umustsuz sevdalara tutulmak onlarda
Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda
Verdi mi adama her şeylerini verirler
Ben gördüm ne gördümse kadınlarda
Porsuk nehrinin geçtiği
Kızılırmak parça parça olasın
Bir parça ekmek siyah, on kuruşluk kına kırmızı
Taş toprak arasında türküler arasında
Karanlıkta bir yanları örtük bir yanları üryan
Kocaman gözleriyle oy anam bu kadar dokunaklı
Kimler ürkütmüş acaba bu kadar kadını
Dicle kıyılarına tiren varınca
Büyük bir gökyüzü git allahım git
Genel olarak önce kaşları görünür
Sonra bütünsüz uykuları kaşla göz arasında
Yanaklarında çıban izi taşıyan kadınlar
Gül kurusu
Bir gün sizin de yolunuz düşer memlekete
Siz de görürsünüz bunları kadınlarda
Ödevleri yenilmek olan hep
Bıçakla kemik arasında
Susmakla ağlamak arasında
Yenilmek
Kadınlar
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:53 AM
Nü
Önü
Kapalıçarşı;
Arkası
Mısırçarşısı.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:53 AM
Onların Yanı Sizin
Onların, yani sizin hayatınıza
Şarkılar girmiş, şarkısız edemiyorsunuz
Şarkılar, yani barış, yani gökyüzü
Yani bazan burun buruna geldiğiniz köşebaşlarında
Sonra usul usul, yavaş yavaş kaybettiğimiz
Yani dost geldi gelecek, sevgili sevdi sevecek
Yani yaşamak adına güzel düştüğü olan
Şarkılar, yani yanıldığımız...
Sizin, yani onların hayatlarına
Allahlar girmiş, Allahlardan kurtulamıyorlar
Allahlar, yani çarşıda, pazarda, yani evde
Yani arabalarına taş koydukları caddelerde
Bir dilim jandarma ekmeği kürekte, kürek denizde
Yani sızlayageldiği şey öbür taraflarının
Yani gölgesinden ölümü görmüş gibi korkulan
Allahlar, yani yine yanıldıkları...
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:53 AM
Park
Öyle sevdim ki seni
Öylesine sensin ki!
Kuşlar gibi cıvıldar
Tattırdığın acılar
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:53 AM
Piri Reis
Piri Reis geri çekmiştir haritasını
Azmayı çoktan unutmuştur hayvanlar;
Başlamıştır Sultanahmet sürüncemesi,
Kızlar yatakta yan yatmaya başlar.
Ben atımı böyle dört sürüyorum ya,
Yetişmek için mi, bilmem, kaçmak için mi?
Ya sen? Neden sende tehlike anlarına
Bunca hazırlıksız olma özeni?
Bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:53 AM
Resim
Bir savaş: Otlukbeli
Bir mavi: Spartaküs
Bir soru: niçin Spartaküs
Bir kuş: nereye gidiyon kuşu
Bir çiçek: bilmem ki çiçeği
Bir su: şüpheli
Bir belge: noterlerinden
Elbet başkent noterlerinden
Bir şair: Ahmed Arif
Toplar dağların rüzgarlarını
Dağıtır çocuklara erken
Bir çocuk: ince burunlu
Ey ince burunlu Güneyli çocuk
Ne soracaksan işte sor
Bir çalgı: fayton
Bir içki: rakı hayır votka
Bir tabanca: tabii dolu
Bir haber: ölümüm yakın
Bir imza: okunmuyor
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:54 AM
San
Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların
Kırmızı bir at oluyor soluğum
Yüzümün yanmasından anlıyorum
Yoksuluz *******imiz çok kısa
Dörtnala sevişmek lazım.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:54 AM
Sayım
Ayışığında oturuyorduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni
Evime götürdüm yatağımda
Kaşığından öptüm seni
Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni
En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:54 AM
Sevincelik
Kızkulesi’nin düş getiren pay senetleri
Kısa günde kapış kapış gitti
İşçisi köylüsü öğrencisi şairi
Tam tamına 49,5 milyon kişi
Yazıldı defterine güzelliğin
Çocuklar sabah akşam resim çektirdi
Sevinçler acılar şarkılar ki
İstanbul’u an an görünür kılar
Fenerime uğru yeşil tatlı pembe sürülmüş
Yanında ne ki Koç’lar Sabancı’lar
Sonra 49,5 milyon düş senedi
Bir sabah törenle denize verildi
İçlerinden üç tanesi de
Şu şu şu kişilere ciro edildi:
Tarihin babası sayılan Heredotos’a;
Tarihin bir babası daha varsa ona;
-Ve uzun tartışmalardan sonra-
Nüfusumuzun geri kalan kısmına.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:54 AM
Sizin Hiç Babanız Öldü Mü?
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:54 AM
Sulunun Yüzü
Sulunun yüzü bir atmosfer olayıdır.
Rasgele yazarı avcıdan öğrendim:
Yabanördekleri donmasın diye,
Suya nöbetleşe kanat vururlar.
Ve işte samandırasıyla Beşiktaş'ınız,
Çapraşık bir yüzyılı geriye atar;
Tanrım siz şu uzun Anadolu'yu
Çocukluk günlerinizde mi yarattınız?
Senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:55 AM
SÖZ YİTİMİ
1.
Yürüyor muyduk,
Yoksa bir doğa parçasının
Altını mı çizdiriyorlar bize?
2.
Ellerimizde küçük kağıt kutular
Yüzlerimiz asılsız.
3.
Bir yere geldik ki
Hiçbir sokağın adın yok.
4.
Binlerce çocuk,
Siyah-beyaz bir kuşak,
Ötelerden sessizce.
5.
Cebimde bir paket sigara
Bir tırnak makası
Bir mendil
Ve bir küçük yaratık
Ne olduğunu bilmediğim.
6.
Bir yere geldik ki
Güneş heyy!
Ay, ayy!
7.
Bu toptan içine devrildiğimiz
Bu bir şey, bir değirmi,
Anlatılmaz bu, bu bir gülümseme.
8.
Öteşiirde
Batar çıkar sözcüklerimiz.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:55 AM
TABANCA
Sigara içenlere ateş etmeyiniz
Evli bir kadınla rakı içerken
Rozet gibi göğsüne takmış cesaretini
Ben Mitridat'tan sözettim siz etmeyiniz
Eski bir Osmanlı paşası gibi
Feodaliteyi süpüren bıyıklarıyla
İstanbul, İstanbul uzakta
İstanbul'a ateş etmeyiniz
Tutalım yanılıp ateş ettiniz
Şeker Ahmet Paşa'nın resimlerini
Eski hececilerin şiirlerini bir de
Ben çok seviyorum siz de seviniz
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:55 AM
Tek Yasak
Özgürlüğün geldiği gün
O gün ölmek yasak!
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:55 AM
Teknokratlar
Bütün mimarlar yüksek,mühendisler de
Bir sen kaldın alçak mimar ey Sinan Usta!
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:55 AM
Tezat Görünür
Mağrurlanma ya hacı, hor görme dilharabı
Her haramdan bize de bir gün azat görünür
Hem aşık ol, hem şair, hem tanıma şarabı,
Nerde böyle çelişki, böyle tezat görünür.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:55 AM
TURGUT UYAR
Ak odada oturur
Kapısı penceresinden çok
Gözlerinde yıldızlar
Serin yerde durur
Bir elinde kadeh
Öbürünü yarasına bastırır
İnşaattan ses gelir
Bir şeyi okşar gibidir
Uzanıp durmuş mahçup
Işığagöçerin şarkısı
Dönülmez dizeler içinde
Onunkiler gülaçılır
Öldüğü gün
Hepimizi işten attılar
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:56 AM
Var
Şu senin bulutsu sesin var ya
Uçtan uca tersyüz ediyor geceyi
Yataklar var konuşmak için
Öpüşmek için telefon kulübeleri
Güneşler var, yıldızlar, samanyolları,
Karpuzlar gümbür gümbür kapılarda.
Tanrılar sofrası amma karanlık
Yiyemem tek lokma yiyemem orda.
Şu senin tutkulu sesin var ya:
Ortak güzellik artı yara izi.
Tutar ellerinden kaldırırsın
Adı kötüye çıkmış tüm sözcükleri.
Yeni törenler gerek bize
Yeni törenler -kimi zaman en eski.
Dert etme, bütün dilleri içerir
Bitki konumu, küçükbaş hayvan sesi.
Şu senin dolayık sesin var ya
Dondurma yiyen gürbüz bir kız gibi müstehcen,
Balkon demirine dayalı bir arka kadar şakacı,
İlk doyumdaki gibi yeşil elma tadında.
Kimlik denetimi yaptıktan sonra
Resimli roman okuyan bir er gibi giderici.
Şu senin alçaktan sesin var ya
Pencereler var burnumun kemiğinde sızı,
Aşklar var unutulmamak için,
Boğulmak için ilk sevgili.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:56 AM
YABANCI DİL
Beş dil biliyormuş ünlü kişi
Ünlü ve saygıdeğer
Bir de Türkçe öğrense
Altı eder
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:56 AM
Yakın
Güzelsin sevgilim,
Ama çok yakından!
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:56 AM
Yazmam Daha Aşk Şiiri
Oydu bir bakışta tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı
Çocuk tutumuyla beklenmedik
Uzatmış ay aydınlık karanlığıma
Nerden uzatmışsa tenha boynunu
Dünyanın en güzel kadını oydu
Saçlarını tarasa baştan başa rumeli
Otursa ama hiç oturmaz ki
Kan kadını rüzgardı atların
Hep andım ne yaşanır olduğunu
En çok neresi mi ağzıydı elbet
Bütün duyarlıklara ayarlı
Öpüşlerin türlüsünden elhamra
Sınırsız denizinde çarşafların
Bir gider bir gelirdi işlek ağzı
Ah şimdi benim gözlerim
Bir ağlamaktı tutturmuş gidiyor
Bir kadın gömleği üstümde
Günün maviliği ondan
Gecenin horozu ondan
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:56 AM
İçtim O
İçtim o bin yıllanmış testiden, içtim, içtim,
Örtüler arasında yeryüzü beğenisiyle
Ayışığını paylaşırdı bacakları,
Öptüm ayak parmaklarını, öptüm, öptüm.
Put'unu cezalandırıyor kır delisi;
Oğlan iki ev ötede, Londra'dan gelmiş;
Yazsınlar felaketlerin hep çift geldiğini,
Garson acıması tutmuş içkievini.
Ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:57 AM
İki Kalp
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:57 AM
Ülke
Saat Çini vurdu birden: pirinççç
Ben gittim bembeyaz uykusuzluktan
Kasketimi eğip üstüne acılarımın
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin
Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi.
Bir takım genç anneleri uzatırdı bir keman
Sen tutar kendini incecik sevdirirdin
Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa
Yalnız aşkı vardır aşkı olanın
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Kardeşim olan gözlerini unutamadım
Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını
Dostum olan ellerini unutamadım
Karım olan karnını ve önlerini
******m olan yanlarını ve arkalarını
İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını
Nasıl unuturum hiç unutamadım
Kibrit çak masmavi yanardı sesin
Ormanlara ormanlara yüzünün sesi
En gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma
Şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın
Soluğu kesen ağulayan ormanlarında
Yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı
Ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında
Karadeniz'e karışırdı ordan Akdeniz'e
Ordan da daha büyük sulara
Geceyse ay hemen tazeler minareleri
Kur'an sayfaları satılan sokaklardan
Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar
Ölüm uçar çocuk yüzlere
Ben o sokaklardan ne kadar geçtim
Damağımda dilinin yosunlu tadı
Önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine
Bir takım tavşanları andıran bir takım su hayvanlarını
Pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini
Yani salı çarşamba perşembe cuma cumartesi
Bir başak ufak ufak bildirir Konya'yı
O başakta o Konya'da seni ararım
Ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi
Altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız
Para basma yetkisini Fırat'ın suyunu Palandöken'i
Erzincan'ın düzünü asma bahçelerin dibini
Antalya'nın denizini o denizin dibini
Beş türlü yengeç yaşıyan sularında
Çağanoz adi pavorya çingene pavoryası ayı pavoryası bir de çalpara
Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında
Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
Sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya
Yokluğun gayri şurdan şuraya geldi
Bir günler şölenlerle egemen ülkende
Şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor
N'olur ağzından başlıyarak soyunmaya
Bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme
Çık gel bir kez daha çıkıntılardan
Çık gel bir kez daha bozguna uğrat
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:57 AM
İlkokulu Bitirdiği
İlkokulu bitirdiği gün Cumhuriyet şairi,
Saçında kurdelesi Lozan gibi;
Sonra her yıl öldürüldü, öldürüldükçe de
Hemeninden göğe huthutler çizildi.
Gelecek zaman oldu şimdiki zaman;
Irmak aşağı inen güz parçası,
Çok süslü bir halkın arasından,
Benimsin!
İyi anlarında sesin kalınlaşıyor
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:57 AM
İltimas
Sen olmazdın Tanrı'nın adaleti şaşmasa
Seni tarif mümkündü lisanları aşmasa
Daha binlerce güzel yaratırdı sıradan
Seni yaratıyorken bu kadar uğraşmasa
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:57 AM
İNTİHAR
Sen tam tabancayı
Şakağına dayamışsın;
Kapı açılıveriyor
Ve üstündekileri
Bir bir fırlatıp atan
Bir leylak sesi...
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:58 AM
Üstü Kalsın
Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir...
Üstü kalsın...
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:58 AM
Üvercinka
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil
Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Bir çok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajı'nda akşam üstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:58 AM
Ölüm
Ölüm geliyor aklıma birden ölüm
Bir ağacın gölgesine sarılıyorum
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:58 AM
Önceleyin
Önce bir ellerin vardı yaşnızlığımla benim aramda
Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların
Sonra her şey çıkıp geldi
Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
Sen çıkardın utancını duvara astın
Ben masanın üstüne kodum kuralları
Her şey işte böyle oldu önce
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:58 AM
Şarap
Saat onikiden sonra,
Bütün içkiler
Şaraptır
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:59 AM
Şu Da Var
Bir de var sen koynumda yatıyorsun
Güzelsin güzelliğin mutlak amenna
Kızlığın masanın üstünde
Kocana saklıyorsun
Oysa koca da ne benim kollarım var
Soy bir portakal yedir bana dilim dilim
Ben Uzunminareliyimdir doğma büyüme
Ne yapıp yapıp denizi görmek isterim
F.S.Mehmet1453
08-19-2007, 12:59 AM
ŞİİR
İstanbullar geminin altında
Kadınları sorarsan onlar da öyle
Şişeler de geminin altında, Güzin de
Allahtan beni kimsecikler görmüyor
Canımın istediğini yapıyorum
Çırılçıplak sularda yıkanıyorum, utanıyorum
Güzin utanmak istiyor ama nerde
Nasıl utanacak bu boş şehirde
Güzin utanmak gerektiğini ileri sürüyor
Boyuna ileri sürüyor, gözleri mavi
Güzinciğim ufak bir kadın bir öpüşlük canı var
Hakkın var diyorum utanıyorum
Ama İstanbullular kadınlar deniz yıldızları
Hepsi hepsi geminin altında
Şişeler de orda çuvalın üstünde
Elimle koymuş gibi biliyorum
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.