PDA

Tam Sürümü Görüntüle : ...


Sayfa : [1] 2 3 4

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:16 PM
Ağzımın Tadı

Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,
Boğazımda düğümleniyorsa lokma,
Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
Denize bile iştahsız bakıyorsam,
Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,
Bu darağacı suratlı toplum.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:16 PM
Akşam Balığın Karnında Bekliyor

Bir yağmurla çıkıyor rıhtımına
sıkıntının, büyük kayıkların
dönüşünü gözlüyordu,
akşam balığın karnında bekliyor.
Fitili tütüyordu servilerin
ve yazılar dallar arasında.

Mahallenin deniz koktuğu
kamburun atla dolaştığı
saatlerin saatlere benzediği
bir günde bekliyordu
insanların dönmesini oraya
oysa bir delik kalıyordu
yerinde umutların, kara bir yelken
yarını olmayan iskelede.

Mevsim, tonozların altından
geçerek basıyordu toprağa,
cöp yığınları leşler
yeni sözcükler otta ve yaprakta
yabancı bir kıpırtı ruhumuzda.

Bir tüy düşüyordu suya
karayelin dişlerinden geçirdiği.

Akşam balığın karnında bekliyor.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:16 PM
Aracı

Bağlı kollarımı çizmek kimin aklına gelir
kelepçeli o zamanlar
bir kız kaşıkla su içirir
başımı çevirince -yeter demekti bu-
kaybolurdu

büyük ağaçların gölgesiyle
geldiği çok oldu
arada bir *******i yarı çıplak
ve daha çok
saçları uzadıkça

denize inerdik
ben yüzerdim o girmez
rıhtımdan suya bakardı
denizden çıkardım
yok

şaşırmazdım
ben onun doğumunu bilirim
doğmadan öncesini
yokluğunu.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:17 PM
Aşık Merdiveni

Dişli rüzgarlara karşı büyüttüm
Düşman gecenin içinde seni
Bir damlacık aydınlığım
Kalemime kağıdıma şavkı vuran
Avucumda koruduğum bugüne

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:17 PM
Ayla Gezinti

Ağaçlar ki atlar gibi ayak üstü
Uyurlar, başlarında düş torbaları,
Dalgın, el ele geçiyorduk uykulu
Ağaçları. Bulutları geçiyorduk,
O yerde ben gökte, el ele, göz göze,
Ağır ağır kayıp giden bulutları .
Döküyordu akçıl, gümrah saçlarını
Denize, o yerde ben gökte, el ele;
İçiyordum yıldızlı, gecesel sütü
Dudaktan, omuzdan, en yüksek memeden

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:17 PM
Bağımsız

Bütün karanlığı versem size giden geceyi durduramazsınız
Işır odamızın havası kaçar çeşmelerinizden durduramazsınız
Ben denize bakarım sandalca uzaktan
Siz yüzersiniz bir kuş uçar bir gemi geçer durduramazsınız

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:17 PM
Balıkçı

Denize vuran balıkçı
bir aynadan döner bize
yüreği rüzgara göre
mintanı yamalı
ayakları çıplak
elleri güzel

denize vuran balıkçı
kuşu yıldızı getirir bize
kabuklu böcekler ve yosun
bırakır sepetini küpestesine
denizde pupa yelken günümüzün

******* kısacık gündüzler uzun

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:18 PM
Başka Biri

Ölü bir kente sürülmüş, tutuk
Sinsi bir sokakta tek başına
Sorumsuz bir denizde gülümser.
Bencil renklerden uzak, benekli
Külü eşildi mi ışıl ışıl.
Her türlü sevgide yaprak veren
Dağıtmadan, bölüşmeden yana.
Özgürlükten, yoksullardan yana
Başka biri durmadan ve kendi

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:18 PM
Batak

Gökteki uçurumdan başım dönse de,
Sokulurdum az daha, az daha.
Gömük yarı belimize kadar, büyük
Yarı belimizden öte, cıvık
Batakta. Bir sarmaşık gibiydi batak,
Bir tuz ki aşımıza karışmış,
Oyar köstebekleriyle etimizi.
Kelepçelidir kirpiklerimiz,
Acır bir ışığa dönse yüzümüzü.
Aydınlığa versek elimizi,
Uzuyor koyu bir katranla yapışkan
Parmakların ucunda ip gibi.
Ak bir güvercin alsak avucumuza,
İnim inim karayel yerine,
Güvercinin tüylerinde batak. Batak
En uzak ışıltılı yıldızda.
Çektik kentin yorganını üstümüze,
Düşler kurduk, düşlerimiz batak.
Ve batak kişiler sardı yöremizi:
Suratları insana boyalı
Bütün o alıp satanlar, üleşenler;
İçimizde açan karanfili
Kara tırnaklı yaldızla kirleterek,
Sıkınca bir irin çıksın diye
Yalnızlığa gömenler, ün tacirleri,
Bağnazlar, despotlar ve ödlekler;
Havasız odalarda duman kişiler;
Yoksulun cebinden aşırırmış
Beşikleri yutturanlar altın diye.
Durgun batak, leş kokulu batak!
Atımı getirin benim, kır atımı!
Bataktan dörtnala çıkmak gerek!

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:19 PM
Bayraklarımı Çektim

Bütün bayraklarımı çektim gönderlere,
Kanımın sıcak rengine boyadım kenti.
Taşlar döşedim öfkelere giden yola,
Elimin tersiyle düzledim kuleleri.
Sevgiyi dörde böldüm, doğu, batı, kuzey
Güney, sıçraman için bir uçtan bir uca,

İlk çekirgem kilidime göre anahtar.

Bahar güneşi gibi taze, tomurcuklu,
Dalımda sevincimi taşıyan umutlar.
Ayrı bir aydınlık aydınlığın içinde,
Boşanın musluklarım, yağın yağmurlarım
Eskinin, karanlığın, korkunun üstüne

Dağdan ovaya inen sellere merhaba

Ben ortada duruyorum, günler, *******,
Sokaklar, evler akıyor iki yanımdan.
Sivriyim, paslanmaz demirden ve gökten.
Topaç gibi çeviriyorum mevsimleri.
Bir fiskede devirdim sildim yalnızlığı,
Kendi sütümle büyüyorum ölmezliğe

Toprakta otlar, ağaçlar, ıslak yarınlar

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:19 PM
Ben Maksada Bakarım

Madem ki maksat barış
Yurtta barış
Cihanda barış
Salla gitsin atom bombasını
Mister Fışfış
İnsan dediğin nedir
Abur cubur
Olsa da olur
Olmasa da olur
Maksat barış
Yurtta barış cihanda barış
Kendi savaş
Adı barış
Ama yanarmış yıkılırmış
Boş veeer
Maksat barış

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:19 PM
Bir Aşka Vuran Güneş

Öyle sevdalar vardır, biter biter başlar;
Buruk tatlar vardır, ağızda sürüp giden;
Bir aşka vuran güneş kolayca batmıyor.
Yanıyor bin kollu şamdanı, tutuşuyor
Ufkunuzda camları göksel konağının
Ve bir yaz akşamı buhurdan gibi tüten
Hanımellerinin morumsu buğusunda,
Bekliyor bahçemize dönük balkonunda,
Sarmaşık gülleri kokladıkça kırmızı,
Hüzünler, japonfenerleri arasında.
Öyle günler var, öyle anlar, hiç bitmeyen!
Nasıl bir ışık emmişler ki sevginizden,
Ansızın başka bir yüzle güzel, kopmuşlar
Büyük Irmak'tan, ayrı düşmüşler desteden,
Yağmışlar ilkyaz yağmurlarınca ve özlem
Açmış yaban çiçeklerini tarlanızda.
Ölümsüz günler onlar, bir hiçle beslenen;
Zaman dişi güvercinler, uçma bilmeyen;
Uzay ötesi ovalar, ayak değmemiş;
Başka bir mevsim, başka bir dal, başka yemiş.
Erir kim bassa o toprağa ve kim tatsa
O yemişten. Balla dolar testi, açılır
Açılmayan kilit, çiçeğe durur badem,
Dolanır bilgelikle mutluluk yüreğe.
Ak bir bulut bekler üstünüzde havada,
Kuşlar iner, devinme birden bitiverir,
Çıt çıkmaz evrenden. İşte ortadasınız,
Havuz, ağaç, deniz, ne varsa size göre.
İşte aydınlıklarda, çekilmiştir bir resim
Gibi kalır aklınızda, gölgesiz, duru,
Küçük bir bahçede susar gibi yaparak
Karşılıklı gizemlere daldığınız gün.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:20 PM
Bir Öpüşün Dudağında Buluşmak

Uzak bir gündüzden gelirseniz
şu kapının ardında bulun beni,
eşikle sofa, güneşle mermer, aşkla ölüm
el ele oynarken taşlıkta.
Alın kılıcınızı vurun boynunu
perdelerin arkasında sevişen bulutların.

Minder bir yokuştur tırmandığımız,
kilim saçları örülen kız çocuğu,
kırık bir duvar saatidir maşrapa,
sandalye ölüme bırakılmış bir gemi sonsuzda.
Satın savın hepsini, küflenmiş somunumu
köpeklere doğrayın kahve falına havlayan,
bir taş su için bahçeyi akıtan
tulumbasından kiraz ağacının.

Uzak yazlardan gelirseniz evde yokum,
çarşıda olabilir ya da kahvede.
Benim işim unutmak, sizi unutmak,
boynuma dolayıp kesik kollarınızı
başınızın sedirinde uyumak.
Bakın şu elmalara tekmil çürük,
sokaklar limon çekirdeği gibi
ve evler dişsiz bir kedinin ağzında.

Sizin gözleriniz akrep gibi kabuklu.
Sizin avucunuzda bir sofa var,
bir yatak var içinde, dolambaçlı bir merdiven
Sizin saçlarınız, kirpikleriniz,
bütün kıllarınız taş bir dehlizin ucunda.
Bir ağaca bağlayabilirim sizi,
doğramadan, yolmadan, savurmadan önce,
çakmadan önce odanızın duvarına.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:20 PM
Bir Şey Her Şeydir Her Şey Bir Şey

1
Bir öpüş su içiyor maşrapasından gecenin,
her dudak yalnızlığımızın peşinde,
batık gemileri dirilen güneşleriyle
göksel balıklarına karşıcı gelebilir mahalle.

Ne güzel ölüler vardı bir vakitler,
yüzler, şimdi dirilerin bil çaydanlığı boş,
omuzları sarkık ceketler içinde,
çayırdaki evlerinin gözleri kör,
bir adamın boşluğunca sırtını denize dönmüş
kedileri nokta gibi sedirde,
unutulmuş bir anı kalıntısı gibi uzaktalar
içleri yok kutularıyla baş başa.

Yeniden uyumalı o kuşla kanadının altında,
aktarmalı damlayan suyu yavaşça
oluklarına ruhumuzun,
neresini veriyorsak yine orası,
örselemeden, incitmeden.

2
Her sabah bir gül tutarak uyanıyor,
her akşam bir sofranın dikeninde
uzatıyor saçlarını unutmak için,
dişlerini biliyor ya da bilmiyor,
avuçları belli ki güneşe dönmek için,
yüreği bir çardaktan sarkabilir.

Hep o kapıdan girip çıkıyoruz,
ak evler giyiniyoruz, sofamız, taşlığımız
gel diye sesleniyor kuleden
atladığımız kuleden denizin sesine doğru,
bir kent çekiyoruz ardımızda
avutulmaz bülbülle kadar hızlı.

Hep o saraydan görünüyor, bahçesinden,
tüm başlangıçlara gebe tek dilenci,
üfürülmüş bir saksağan karaltısı
gibi elleri nar tanesinde,
dudağında bayıltıcı
son karanfil kokusu, fesleğenler, fesleğenler.

3
Geri dönmesini, yüz geri etmesini seviyor,
seviyor geçtiği yollardan tersine yürümesini,
bakıyor eskiden düşürdüğü bir çakı otların arasında,
uyutuyor ağzında başka bir tadı var,
uyanıyor başka bir güneş damarlarında.
taş bir simgeymiş, yalnızlık tıka basa dolu,
yaprakların savruluşu rüzgarda
bir umudun suya vuran rengiymiş buluttan,
bulutsa uçan kuşmuş memesinden
tip tip bütün gece.

Kendini bir de rüzgarlarında bulsa



4
Ah sen en güzel taş, taşken su,
suyken kara burçak, yaba, bel, çivi,
bütün kapıların mandalı, ipler, serilmiş çamaşırlar,
ağızlık, mintan, camdaki saksı,
saksıyken bulut, bulutken tesbih,
çektiğim hali silktiğim, yatırdığım,
üstüne bindiğim, öptüğüm, mezarında yanında yattığım,
yatarken deniz, denizken balık, balıkken güneş,
güneşken tarla, tarlayken ev, pencere,
pencerede insan başı, kendim, bir başkası,
karanlık duvarda yürüyen akrep,
tenekelerle çekilen kuyudan suladığımız, kırptığımız,
bir sopa diktiğimiz yanına, iple bağlanan,
bağlanırken çözülen, çözülürken misina,
hepsi bir anda, hepsi bir solukta,
hepsi, hepsi, hepsi.

5
Gözlerim değince tarlada mısıra,
bir su akıyor içimden otlar arası,
bir kuş uçuyor üstünde yabanil,
gözlerim değince kuşa, yalayınca tüylerini
bir ağaç büyüyor boynumda kara yeşil,
güneşe bakıyorum, ırgatlara bakıyorum,
bulutum geçiyor başlarından salınarak,
veriyorum, alıyorum, öğütüyorum,
ekmek ediyorum saçta, çöreotu ekiyorum,
bebelere, yoksullara, acıkanlara

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:21 PM
Biz ve Onlar

İçlerinden geçenleri anlıyorduk, sölylemediklerini.
Yoksulsunuz, iğrençsiniz, diyorlardı,
ne giysiniz var dolabınızda, ne iki türlü yemeğiniz, ne de paranız,
sevginize karnımız tok, özgürlükse özgürlük bizim için,
Sırıtmaya bile gerek duymadan arkalarını dönüyorlar soframıza.
Oysa biz alın terimizi bölüşürüz, yağma ve harç bilmeyiz.
Tütünü öküz için icat ettik, sürerken bir cıgara içimi dinlensin diye.
Öküz bizsek, hani soluk alacak vakit nerde!
Bu yüzden hor bakıyorlar bize, kanımızı içtiklerinden.
Bencillik en büyük bereket onlara, beylikleriyse
en büyük dolap.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:21 PM
Çocuk

İhtiyarın yanındaki çocuk
Oyuncak bir güneşe benziyor.
Anasına uzayan dağlarda,
İnsanla balık arası, kaygan
Bulutların içine düşünce,
Kolundan yakalamış sıkıca
Sarı boncuk gizli ayışını.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:21 PM
Çocuklar

Kapışıyorlardı yaz gök
güneş ne varsa, içimize
sıcakla gireni durgun,
mavi giyerek, saçları rüzgarda
koşarak çığlıklarla deniz aşırı,
avuçluyorlardı ot
ağaç ne varsa, altlarına alarak
üstte duranı ve büyüyeni kendi kendin

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:22 PM
Duvar

Kireç badanalı duvara
kömürle adını yazdım
bir gemi resmi çizdim üstüne
balıklarını dizdim
gemi aldı götürdü seni
tükürdüm mavisine
sildim denizlerini bozdum

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:22 PM
Düşte

Seni göremem bir daha
sana dokunamam bir daha
büzülmüş oturuyorsun
arkan bana dönük
sana sarılamam bir daha.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:22 PM
Elleri Var Özgürlüğün

1
Köpürerek koşuyordu atlarımız
Durgun denize doğru.

2
Bu uçuş, güvercindeki,
Özgürlük sevinci mi ne!

3
Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
Düşünmek yasak,
İşgücünü savunmak yasak!

4
Ürünü ayırmışlar ağacından,
Tutturabildiğine,
Satıyorlar pazarda;
Emeğin dalları kırılmış, yerde.

5
Işık kör edicidir, diyorlar,
Özgürlük patlayıcı.
Lambamızı bozan da,
Özgürlüğe kundak sokan da onlar.
Uzandık mı patlasın istiyorlar,
Yaktık mı tutuşalım.
Mayın tarlaları var,
Karanlıkta duruyor ekmekle su.

6
Elleri var özgürlüğün,
Gözleri, ayakları;
Silmek için kanlı teri,
Bakmak için yarınlara,
Eşitliğe doğru giden.

7
Ben kafes, sen sarmaşık;
Dolan dolanabildiğin kadar!

8
Özgürlük sevgisi bu,
İnsan kapılmayagörsün bir kez;
Bir urba ki eskimez,
Bir düş ki gerçekten daha doğru.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:22 PM
Eski Zaman Âşığı

Ben eski zaman âşığıyım
Sevda çeker düşünürüm ağlarım
Bazen tilki kadar kurnaz bazen akılsız
Bazen çocuk gibiyim bazen bakakalırım.

Herkes âşık olur sevdalanır
Bir yolu var gönül çekmenin de
Benimki sevda değil ateşten gömlek
Bir kor düşmüş ışıl ışıl yanar içimde

Ama ben eski zaman âşığıyım
Sevmek kadar kanatlanmak da gelir elimden
Gece hayalimde gündüz fikrimde
Ela gözlü o yâr çıkmaz gönülden

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:23 PM
Fadik Bastimar İçin

Aşmış, körpe ve kolay, birdenbire,
Çocukluğun bir karış duvarından,
Tomurcuklu bir badem dalı sanki
Gencecik öç alma bilmiyor,
İlk cemre kadar yeni, havadaki.

Her ayrılık döneminde, bir ırmak
Bulur pencerede, yüzer usulca,
Yüzer bana doğru ; gelir ve gider.
Getirdiği büyük yalnızlığa denk
Başla yele ve gizli iskeleti.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:23 PM
Fadik ile Kuş

Fadik kız Fadik kız
Kuşa bak kuşa
Süzüm süzüm süzülüyor havada
Kuş musun
Şeytan uçurtması mısın ağabey
Bu ne keyif böyle
Kedi desen öyle
Köpek desen öyle
Tavuklar horozlar öyle
Ağaç ver yansın etmiş pembeyi yeşili
Donanma sanki mübarek
Deliye dönmüş çayır çimen
Halı gibi kara toprağın üstü
Fadik kız Fadik kız
Fırlat çarığı çorabı
Yürü
Bir daha söyletmedi Fadik kız yürüdü
Az gitti uz gitti
Dere tepe düz gitti
Ballıbabaları emerek
Burnunu çekerek
Ver elini çekelek
Ben sana küselek
Gide gide bir ağacın dibine vardı
Ağaç büyük
Üç adam kucaklayamaz
Dalları nah belim gibi
Yaprakları yeşil
Ama ne yeşil
Karaya çalar yeşillikten
Ağaç dile geldi

Fadik
Buyur ağaç
Karnın aç mı
Aç ağaç aç

Çelerden dili dolaştı Fadik’in
Ağaç sordu
Ne yersiniz sizin köyde
Ekmek yerik
Başka
Pancar yerik
Başka
Başka ekmek yerik

Ağaç kızdı

Bana bak Fadik
Doğru söyle
Başka ne yersiniz köyde
Erik yemez misiniz erik
Yerik

Ağaç küplere bindi

Ulan piç kurusu
Siz et yersiniz köyde
Yerik
Siz börek yersiniz köyde
Yerik
Ha öyle imana gel
Yerik
Siz makarna yersiniz köyde
Yerik yemezik yerik
Vay

Ağaç sıyırıp köklerinden birini toprağın altından
Bir tekme salladı Fadik’in kıçına
Fadik balon gibi
Yükselmeye başladı havalara
Bereket
Şu bizim kuşa
Hani canım
Şu yukarda lafı geçen kuş
Kaptığı gibi Fadik’i
Gak deyince et
Guk diyince su
Yerden yedi kat arşa kanatlandı o hızla
Baktılar cennet
Cennette bir kalabalık
Bir kalabalık
İğne atsan yere düşmez
Çukurova ırgat kahvesi sanki mübarek
Ama öylesine değil
Lüküs kibar
Duvarlar silme muhallebi
Ayın on dördü gibi gılmanlar
Gılmanların peşi sıra rintler
Kırk dokuzluk ab-ı kevserler patlatılmuş
Ciğer kebapları sulu sulu
Kimi güler
Kimi konuşur
Kimi
Canib-i rahmete son çektiği sağarla döner
Kısacası alem
Rintlerden biri Fadik’e sordu

Ciğer yer misiniz sizin köyde
Yerik
Hindi dolması
Yerik
Bibido
Yerik
Mr. Pickwick
Yerik
Eveleme develeme deve kuşu kovalama
Yerik
Peki şey yer misiniz şey
Yerik
Miyan kökü
Yerik
Mısır koçanı
Yerik
Hayal Şehir
Yerik yemezik yerik

Bir tekme Fadik’in kıçına
Sür deveci develeri yokuşşa
Ak göğüste gül memeler tokuşa
Bereket şu bizim kuşa
Derken efendim cumburlop
Yeni baştan yeryüzüne indiler
Fadik iki göz iki çeşme doğru eve
Kuş
Şeytan uçurtması gibi süzülmeye
Bıcır bıcır söylenmeye havalara

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:23 PM
Fadime Kız

İki elinde su dolu iki kova
Bahçe dibi serviye doğru
Fadime kız geliyordu
Anası çamaşırları yumuş
Çitin üstüne seriyordu
Ağası çömelmiş duvar dibine
Çenesi dizlerine dayalı
Tütün içiyor.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:24 PM
Fatih'in Resmi

Ayasofya kubbesinde ak bir bulut,
Baktım, gitti gider. Balrengi tesbihim
Kehribar günler, düştü yaprak ve umut,
Güz yağmuru indi camda düğüm düğüm.

Benimdi savrulan kaftanlar, benimdi
Atların boynu, yerinde yeller eser!
Surların taşlarına sürdüm elimi,
Benimdi İstanbul, burçlar bana benzer.

Altın sahanlarda aş yedim, su içtim
Altın kupadan, zorlu Tuna'dan geçtim,
Ben Sultan Mehmet, Avni, tuğlarla yüce.

Bir resimde kaldım cüce, ben değilim,
Sarığım, soğuk kürküm, kokusuz gülüm,
Ararım, aranırım yerde delice.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:24 PM
Geceye Yakın

Gözleri çukurda uzun yüzlü
iki adam yan dönmüş denize
geçmişi konuşuyorlar.
bir kurşun donukluğu havada
uzakta çizgi teknenin düz dumanı
ay doğmuş daha sular kararmadan
diyor ki bizlere : --- Birazdan
geceye ve gündüze yabancı
bu melez akşam saati geçer
kentin gürültüsü yavaşlar
doğrulur koltuğundan cüceler sakatlar
yatışır can sıkıntısı
soylu bir gece başlar.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:24 PM
Gün Usulca

Gün usulca karardı pencerede,
Gece oldu lambaya bakıyordum
Camda, yalnızlığı gördüm derinde.
Baktım ki başıboş sokak, mutsuz
Taş kesilmiş yüzümde, ellerimde

Vay benim alınyazım, işsizliğim

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:24 PM
Güzel

Kadın vurmuş maltıza tencereyi
Fasulye pişiriyordu
Adam düşünüyordu
Altmış beş fasulye diyordu
Yirmi beş de soğan
Doksan
İki yüz de yağ
Etti mi sana iki yüz doksan
Yaaa
Adam düşünüyordu
Bir kundura almalı diyordu
Hayrı kalmadı bunların
Su alıyor bunlar diyordu
Nasıl etsem diyordu
Çocuk zıpzıp oynuyordu
Kedi sıçan tutuyordu
Kedinin tuttuğu sıçan
Ecel terleri döküyordu
Fasulyeler helme döküyordu
Çocuğun zıpzıpları
Kilimin sarısından mavisine
Mavisinden alına geçiyordu
Adamların kafasından hayaller geçiyordu
Kiminin han hamam geçiyordu
Soğan ekmek kiminin
Gökten bulutlar geçiyordu
Gök mavisi titriyordu bulutların ötesinde
Güzel güzel

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:25 PM
Hangi Saatlerde

Hangi saatlerde ve nasıl, ben de bilmem!
Birden, çözülüverir şifresi kilidin
Ve yüzün oturur gözlerimin yivine,
Öpüşür dalgın, tıpatıp erkekle dişi.

Kavaklar sallanır yol boyunda, ay doğar,
Savrulur kanatlı tohumlarım havada,
Yıldızı tüylenir gecemin, sonra kişner,
Büyük dört ayakta beyazlık ve akıtma.
Alsam gitsem seni yataklara! Hey benim
Balta girmemiş ormanlarım, mor dağlarım!

Hangi saatlerde ve nasıl ben de bilmem!
Budarım umutlara sarkan kollarımı.
Ay kızarır ve batar. Yontma taşlarımı
Kaldırıp şileplere, rüzgarlı kıyıda,
Bir mamut iskeleti hızıyla macuna,
Dağ gibi bulutların öfkesi altında

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:25 PM
Harç Çeken İşçiler

Harcını çekiyorlardı yapının,
kara bir don, belden yukarsı çıplak.
yıldızlarını çekiyorlardı evin omuzlarında,
pencereden görünecek dallarını, komşunun yarısını,
ağaçların arasında kaybolan yolunu,
durulacak yerlerini çekiyorlardı, bütün o noktaları,
aşkı, ki saklanırız çoğu kez sevişmek için,
köşeleri çekiyorlardı, merdiven başını,
mutfağın sofaya vuracak aydınlığını,
bir kızın ölüşünü ansızın
iki kapı arasında, yaz başlangıcı olabilir,
saksılar olabilir, hasekiküpesi, cezayirmenekşeleri,
yalnızlıkları çekiyorlardı, öpüşleri,
karşı çıkışları, susmalara karışan böğürtleni,
bir denizden uzaklara çıldırmanın sevincini,
bükük beli, koltuktakini, sofada yürüyeni,
kaynayan çaydanlığın mutfağa diktiği
o kokulu ağacı, kabuklarını döktükçe büyüyen,
semizotunu masada, maydanozu domatesi,
kaşığa uzanmayan eli ve lokmayı boğazda düğümlenen,
doğacak oğlanı ölmeden önce
bir nisan yağmurunda avucunda güneşle.
Çay soğumasın, bu reçeli seversin sen,
orasını çekiyorlardı işte, tam orasını,
umutların ömrümüzden döküldüğü yeri
ve ev yükseliyordu yavaş yavaş kaderine doğru.

Onlarsa gün batmadan gidecekler.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:25 PM
Hatırlama

Her dakikasını ayrı hatırlarım
Erenköy’de geçen zamanın
Rüyama girer bir arada
İstanbul, bahar ve Türkan’ım.
Bir odamız vardı etrafı sarmaşık
Bostanlara bakan penceremiz
O güller kadar taze
Ben ona deli gibi aşık.
Aynı yatakta dinlenir başlarımız
Saçlarım saçlarına karışırdı
O ince bir kızdı,ince alımlı
Ne giyse yakışırdı.
Yeter ki gönüller şen olsun
Şarkılar söylerdik yolda
Hep karşıma otururdu ellerini tutardım
Akşamları eve dönerken Baraşol’da.
Ağaçlar çiçekteydi
Türkan sağ beraberimde
İstanbul bahar içindeydi
Kalbim sevda içinde.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:26 PM
Karıma

sofalar seninle serin
odalar seninle ferah
günüm sevinçle uzun
yatağında kalktığım sabah

elmanın yarısı sen yarısı ben
günümüz gecemiz evimiz barkımız bir
mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter
yalnızlık gittiğin yoldan gelir

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:26 PM
Kuş

Eski bir aynada çoğalıyordum. Birden
On, onken yirmi; büyüyor kalabalığım.
Fırıncı, demirci, sabuncu, meyhaneci;
Deniz ben, sokak ben, ağaç ben, yalnızlık ben.
Kendimi içiyordum bardaktan, kendimi
Dişliyordum elmada.Yat kalk, uyu uyan
Çevreye serptiğim benler içinde ben
Sonra gün battı, morardı dağların ardı.
Bir kuş öttü ovada, başka bir hamurda,
Aynamızda ay ışığı gibi yansıyan.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:26 PM
Mahzun Tarafım

Benim mahzun bir tarafım vardır.
Bakmayın neşeli olduğuma;
Sanki bir başkası içimde;
Pişman dünyaya geldiğine.
Bağ, bahçe ,deniz kenarı,
Güzel manzara faydasız;
Ben hazdan bitiyorum,
O daima neşesiz

Alışamadım yıllardır.
Bu ikinci varlığıma
Bakmayın neşeli olduğuma
Benim mahzun bir tarafım vardır.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:26 PM
Mor Kalem

Her koşmana bir öpücük var dedi
Yaktı beni canevimden sürmelim
Durulur mu bunu bize yâr dedi
Haydi kalem nazlı kalem mor kalem

Boş kağıdı çizik çizik çizersin
Güzelleri övmesini bilirsin
İsteyince bülbül olur ötersin
Haydi kalem nazlı kalem mor kalem

Ela gözlüm sonra bize darılır
Bir koşmaya boynumuza sarılır
Has bahçenin gülü böyle derilir
Haydi kalem nazlı kalem mor kalem

Oktay der ki mor kalemim bir tane
Güzeller emrine gelmiş cihana
Gayri ela gözlüm olsun bahane
Haydi kalem nazlı kalem mor kalem

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:27 PM
Ölmüş Bir Arkadaştan Mektup

Eskisi gibi yaşıyorum
Gezerek, düşünerek
Yalnız biletsiz biniyorum vapura, trene
Pazarlıksız alışveriş ediyorum
*******i evimdeyim, rahatım yerimde
(Bir de sıkılınca pencereyi açabilsem)
ah... Başımı kaşımak, çiçek koparmak
El sıkmak istiyorum arada bir.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:27 PM
Pembe Yalı

Kızlar vardır kıvırcık salata gibi
Ağızları burunları kıvır kıvır
Bacak bacak üstüne vapurlarda
Rüzgar eser oraları buraları görünür
Baktıkça fık fık eder adamın içi

Vay canına tükürdüğümün İstanbul’u
Bir oynak olur Fındıklı önlerinde
Elimde yüz iğnelik çapari
Poyraz gibi dalarım palamutlara
Altımda Turgut Reis motoru

Rumelihisarı’nda Orhan’ın mezarı
Ne gittim ne gördüm gitmek de istemem
Taze ekmek bir parça beyaz peynir
Şimdi olsa şuracıkta rakı içer
Denize mi bakar kim bilir.

Ben rıhtımdan suya atlarım
Altımda balıklar
Üstümde bulutlar
Ağzımın kenarında çırpıntılı Boğaz suyu
Pembe yalıya doğru yüzerim

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:27 PM
Penceremde

Sen benim penceremde olmasan.
Geçmesen önümdeki sokaktan,
İnan ki bitmişti. Bir toz duman,
Bir atlı dağlara doğru giden.
Ama şimdi bıraktığın yerden
Yeniden başlıyorsun, yeniden

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:27 PM
Perçemli Sokak'dan -XLI-

Beyaz mendiller vardı havada
Çalgılı gemiler balkonlarda açık saçık
Bir kız vardı yok gibi öyle güzel
Ne yerde ne gökte belki tuzda
Acısında ekmeğin dilim dilim buğusunda

Kendine göre evlerin damı çatanası
Bacakların şakırtısında akşam akşam
Saksılar sedirler tahtaların güvercini
Otursa kısa çoraplarını çekse dilenmese
Beş çocuk anası el

Eciş bücüş maydanoz bahçeleri
Düğümlü balıkları bekleyişin
Uzun etme iki gözüm biraz da bize uğra
Bu lambanın karpuzu benim işte
Benim işte bu testi
Benim işte bu soysuz sevdaların musluğu

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:28 PM
Sen ve Başkaları

Bir sen yürürsün sokakta, yürürken;
Oturursun koltuğa, oturunca.
Su, bir senin bardağında en çok su.
Bir senin kolların bileziklidir .
Bir senin ağzın dudaklı ve sıcak.
Bir sen memelisin, ince bellisin

Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:28 PM
Son Söz

Boğazından lıkır lıkır geçen
Şu suyun kıymetini bil
Nedir ki bu mavilik deme
Pencereden görebildiğin kadar
Göğün kıymetini bil
Kıymetini bil çiçek açmış bademin
Güneşli odanın çamurlu sokağın
Beyazın siyahın yeşilin
Pembenin kıymetini bil
Dirilik öyle bir şey yürekte
Sevinçle çırpınır
Kavak yelleri eser insanın başında
İnsanoğlu kızar öfkelenir savaşır
Halk için girişilen savaşta
O korkulu sevincin
Öfkenin kıymetini bil
Bil ki bu
Budur işte
Güneş yalnız dirileri ısıtır
Güneşin kıymetini bil.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:28 PM
Suda Güneş

Suda güneş ışımaya başladı mı,
Suyun yüreği çarpmaya başladı mı,
Bir aşk mektubu gibi gelir, kırlangıç,
Uzaktaki sevgiliden,
Bir elinde çiçeklenmiş badem dalı,
Bir elinde çayır çimen.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:29 PM
Şakacı

İnsanları itmemizin nedenini kimse bilmez
Yakar ruhları parmaklarımızı, atarız
Tütün basarız boşalan yerlerine
Cam bir çocuk bırakırız gözlerinde
Günbatımı, boş bir kutu, ya da negentes

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:29 PM
Telefon

Gözlerin var ya çekik kara kara
Önce gözlerindi en güzel ışık
Beyaz dişlerindi bacakların omuzun
Damalı örtüde bir kase çorba gibi
Buğulu bir lezzetti karıkocalık
Şimdi bir çınar yeşeriyor içimde
Bir şarkı söyleniyor uzun uzun
Hürriyetin rüzgârlı bayrağı oldu
Bize yeten aydınlığı sevdamızın

Aman dayanamazsın ne etmeli
Bütün pencereler üstlerine açık
Kimler soyar çocukları kimler örter
Biri on bir yaşında öteki küçük
Ya anne diye bağırırsa uykusunda
Belki korkmuş belki de susamıştır
*******i su içmeye alışık
Çorap öyle mi giydirilir don öyle mi bağlanır
Gömleği bir tuhaf sarkıyor arkasında

Çocuklara bakma dayanırım
Gide gide çoğaldım halkım ben artık
Dağ taş kalabalık kalabalık
Satar mıyım onları onlar da çocuklarım
Ben kadınım çocuklarımla varım
Telefon nafile açmam seni
Söylemez dillerim yarınla bağlı
Tutmaz parmaklarım kocamdan belli
Telefon benim ki de analık

Çocuklara bakma dayanırım
Sevgiydim önce bir çeşit incelik
Şimdi işe yarıyorum kaba saba
Tuzlu bir deniz kokusu havada
Benimle başladı bu müthiş tazelik
Benimle yaklaştı güzel günler
O günlerin eşiğinde beni hatırlayın
Hatırlayın onların vahşetini
Her telefon çalışta kesik kesik.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:29 PM
Türkân İçin

Bulunmaz sevdâzede Fuzuli, Nedim
Kanayan aşklarıyla yaşarlar bende
Sevdiğim devletli sultanım efendim
Emreyle şiirler söyleyim kapında

Duyulmadık şiirler ağır ve güzel
Ki misali bulunmasın Acem'de bile
Gitsin kulaktan kulağa elden ele
Bir zamanlar gözlerinçin yazdığım gazel

Ve kalbin sevda diye yandığı zaman
Ayın on dördüne karşı pencerede
Saçların çıplak omuzların gecede
Mısralarım dökülsün dudaklarından

Sen faydalı nisan yağmuru gibisin
Bereket ve huzur getirirsin şiire
Ebediyet çığrını açtın kadere
Bu baharın ve gönlün sahibisin

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:30 PM
Uyku

Sur dibinde
tek göz hanede
odun kömür Hak getire
ama pide gibi döşekte
apış arasına girdi mi elleri
gül gibi kızlar düşünde.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:30 PM
Virgül

Bir virgül dilimin ucunda,
Ezik ve kekremsi,
Her bütüne meydan okuyan

Kaynak: Elleri Var Özgürlüğün

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:30 PM
Yağmur Başlangıcı

Siz bir başlangıç bile değilken
yokken denemez çünkü vardınız
geyikler inerdi gözlerinize
ağaçlarınız fındık ve sincap
bu yüzden omuzlarınız
memeleriniz bir kitap gibi okunaklı
oluklara düşen sessiz damlalardı

bin kez yondum, sizi bin kez doğurdum
bir keten buruşukluğu her seferinde
yağacak diye düşünürdüm havalara bakarak
bir serinlik bir kıpırtı otta ve ağaçta
akşamın kanından gecemize yaklaşan
bir gemi gibi önce küçük sonra yakın
iri damlaları o seyrek yağmurun
tüterdi ot, çakıl, kum

siz bir başlangıç bile değilken
sizi yazdım, kotardım
bir başucu kitabı olmanızı istedim
tek tek iri o yabanıl kelimeler
onlar işte renkli zarlarının içinde
olukların çinkosunda yuvarlanan

siz daha bir başlangıç bile değilken
yağmur başlamıştı
ama ne ben, ne bahçe, ne yaz
hiçbirimiz.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:31 PM
Yan Yana Başlarımız

Yan yana başlarımız yastığın üstünde,
Neyi seyrederiz gözlerimiz yumulu!
Yaklaştır kuşlarını uçurmuş yüzünü,
Tut yüzüme ve avuçlarıma uzan ki,
Ey kısır ayna, yalnızlığımın benzeri,
Büyüsün memelerine kurduğum yapı!

Bir değirmen döner aramızda. Uğuldar
Kanatları gecemde, gıcırdar ipleri.
Süzülürüz, dalgın, zaman dışı düzlükte.
Bir kente varır yol: köprüsü var, geçilmez,
Otları var, biçilmez. Acıdır suları,
Bir tas içilmez. Bilinmez hartada yeri.

Buluruz, kaybederiz, yeniden yaşarız.
Uyuruz çok kollu, çıplak tanrılar gibi.
Yanaşır borda bordaya gemilerimiz,
Sıçrarız. Biz miyiz, yoksa başka biri mi!
Böyledir o, soy kısrak, silkinir ve koşar
Güneşe, bilenmiş bıçağıyla diri.

Yan yana başlarımız yastığın üstünde.
Açmış ellerini umutlara, bırakmış.
Yüzer saçlarının gölünde dudakla diş.
Unutulmuş bir bacak bulurum kumsalda
Düşlerle kıpır kıpır. Gündüzden biçtiği
Çavdarı öğütür, döndükçe değirmeni.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:31 PM
Yıldızlı Görünüm

Dar giysi, kara gözlüklü, indiler cipten,
Dişlerini gösteriyor köpekleri,
Gözleri yarı açık, morarmış deri,
Uzun adamı kesip aldılar ipten,

Uzattılar, havalandı sinekleri,
Öfkenin homurtusu geliyor dipten
Ve kadın İskilip’ten ya da Nizip’ten,
İnce kıyım, kalem gibi bilekleri,

Kapanırken ölüsüne ağlayarak
Öttü bacadan puhu, ürperdi kavak.
Artık duramazdık, bağladık çıkını

Dere boyuna vardık, toktuk, sıcaktık,
Otlarda sırtüstü yıldızlara baktık,
Duyduk acımızda uzağı, yakını.

F.S.Mehmet1453
06-21-2007, 05:32 PM
oktay Rıfat Horozcu nun şiirleri

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 06:55 PM
Aşk Seni Affetmeyecek

Aşk seni affetmeyecek
Boynu bükük anıların olacak dünden kalan
Voltalar atamayacaksın dilediğince
Suya karışmayacak gözyaşların
Güneşle buluşmayacak dokunmaya kıyamadığım yanık tenin

Aşk seni affetmeyecek
Bir solgun çiçeğe su verememenin aşağılık duygusuyla kalacaksın
Derin bir kuyunun içinde avazın çıktığı kadar bağıramayacaksın bile
Kalbini sade bir organdan sayıp
Ruhuna ruhsuzluk katacaksın

Aşk seni affetmeyecek
Bazen susup bazen konuştuğun sözlerin de olmayacak aşka
Sen sevemeyeceksin kendinden başka
Ve zamanın altında kalıp
Mezar olacaksın
İşte o zaman sen benim sevdiğim olmayacaksın

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 06:55 PM
Beyaz

Ağlamaktan kirpiklerimin gözlerime küstüğü,
Rengini yitiren yorgun ve puslu ala gözlerime
Yalnızlığımın karası düştüğünde karar verdim beyaz yaşamaya.

Gündüzdeki karanlıları
Gece rüyalarımda beyazla yoğurdum
Yoldaş ettim onları.

Savaşlarda barış olsun diye gösterdiğimiz bayraktaki beyazı,
Son yolculukta, son kostüm olarak giyeriz terk ederken dünyayı.

Güneşin rengiyle eşdeğerken
Tarladan soframıza geldiğinde yediğimiz ekmeğin gölgesi de beyaz.

Zifaf gecesine girmeden giydiğimiz
Her genç kızın rüyası gelinlik
Aynı gecede namusa serilen çarşaf beyaz.

Gece, karanlığı ışıtan ay dede
Gündüz, göklerde uçuşan bulut beyaz.

Bayram günlerinde delikanlıların giydiği fiyakalı gömlek beyaz.

Acısı, kanayan bir yara olan ayrılığın simgesi güller,
Gözyaşımızı sildiğimiz kağıt mendiller,
Baharın müjdecisi, aşk falı baktığımız papatyalar beyaz.

Hırçın denizin sahile vuran köpükleri
Güvertedeki subayın çaktığı selam
Barış temsilcisi güvercinler beyaz.

Bir kar tanesinin mevsime attığı imza
Hiçbir zaman üşümeyen kardan adam
Yollardaki şeritler
Adana’da yetişen pamuk
Van canavarina kardeş kedimiz beyaz.

Yazdigim sekseninci şiirim,
Yolun sonunda görmekten korktugum mezar taşim
Zamana yenik düşen saçlarimdaki aklar beyaz.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 06:55 PM
Bir Çocuk

Uzaklarda bir çocuk
En güzel çocuk edasıyla gülümseyen
En inatçı çocuk edasıyla direnen

Dört duvar arasında
Karanlıkta kalmışken ben
Çıkan son silüet
Işıkları kapatırken
Kaderime değil ama
Karanlığa razıyken
Dört duvarıma daldın sen
Bendeki sevdadan geçerken
Bir uğradın
Fahişe yüreğimde konakladın

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 06:55 PM
Dört ayakları vardı

Kendine has;
Kimi zaman bir ahşap, kimi zaman bir plastik
Kimi zaman da demirden bir çehreydi suratsız yüzü
Kaç kıç kokladı
Kaçını taşıdı omuzsuz sırtında
Kaç tanesini devirdi deri kılıfında.

Kimi zaman bir kahve çemberinde
Masaya kardeş oldu,
Kimi zaman lüks bir restauranda beyzade kimlikler
Veyahut bir bar köşesinde kaçamak bakışların ikameti.

Ayakta kalanlara hep uzak
Makamını kaybedenlere tuzak oldu
Bizim sandalye.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 06:56 PM
Fahişe Yüreğim

Yüreğim küçük fahişe
Bedenim kutsal rahibe

Ne sevmekten vazgeçer fahişe yanım
Ne sevişmekten bedenim
Ne inkar ederim sevdiklerimi
Ne de pişman olurum seveceklerimden

Ben de sevdim uzaklarda bir çocuk
Fahişe yanıma sığdırdım bedenini
Bedenime sığdırdım yüreğini

Sözünde durmadı dört nala koşan kısrak gönlüm
Bir çift göze
Hayaldeki bir çift söze
Dağların arkasına gömülmüş
Parlak bir yıldızken
Yollarda yoldaşken sönmüş
Sevinirken çoğalmış
Üzülürken azalmış
Bir çocuk

Uzaklarda bir çocuk
En güzel çocuk edasıyla gülümseyen
En inatçı çocuk edasıyla direnen
Dört duvar arasında
Karanlıkta kalmışken ben
Çıkan son silüet
Işıkları kapatırken
Kaderime değil ama
Karanlığa razıyken
Dört duvarıma daldın sen
Bendeki sevdadan geçerken
Bir uğradın
Fahişe yüreğimde konakladın

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:13 PM
Kara

Sevdanin bile en yücesini kara kilmişlar
Kara kapli defterlere sigdirmişlar bilinmeyen sirlari
Kardaki beyazin sogunu, kara kiş bilmişler

Kara diye irklari ayirmişlar
Bir parmak üstteki beyazlardan
Yürekteki güçleri arda birakip
Bileklerdeki karalara sarilmişlar
Kimi yüregi kara insanlar

Kara çarşafa bürümüşler
Sen kadinsin anlamazsin
Kapat saçini, bacagini ve düşünen taraflarini
Deyip karalara kara çalmişlar

Ölümü de sigdirmişlar kara günlere
Soguk yüzünü ölümün, karaya eşdeger biçmişler
Sikintili, zor, meteliksiz ve bir de sevgisiz günleri
Kara gün ilan etmişler

Bir de unutmamişlar kara gün dostlarini
Sarildiysa sana bir çift sicak el
Bu ellerin kara günlerdeki dost elleri oldugunu bildirmişler

Evladini kaybetmiş analara, babalara
Yavukluyu özleyen yarlara
Çiçege hasret kelebekler gibi
Mutluluga hasret tüm insanlara karalari baglamişlar

Ardindan nice türküler yaktigimiz
Geciken kara trenlerimiz
Kara kaşli, kara gözlü
Yüregi yürekli Türk insanimiz

Ekmegimize azik, bir dirhem zeytinimiz
Nicelerini nezninde kabul eden kara toprak
Görmemizi engelleyen tek renk
Ne suçun vardi senin de
Bütün bu kötülükleri sana etmişler terk.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:13 PM
Kentin Gözyaşları

Martın ilk damlaları düştü
Güneşin vedasında bir bayram günü
Yağmur altında mendil satıyordu bir çocuk dilenmemek için
Ve kendini kaybetmişti bir genç kız bilmediği sokaklarda

"son sefer, kalkıyor" diye bağırıyordu kahya avaz avaz,
Bir kadın kocasının kolunda engin hayellerle adımını atıyordu vapura
Vapur köprü, vapur nefes,
Vapur bir ekmek lokması oluyordu dingin sularda
Ve kendini kaybetmişti bir genç kız bilmediği sokaklarda

Simidin yanında peynir satıyordu seyyar denilen satıcı
Seyyar olmayanlar kadar çok kazanmasada
Yağmura eşdeğer ter akıtıyordu helal lokma için
Oltasına takılırsa karnı doyacaktı balıkçının
Bakla falına inanırsa insanlar gülecekti çingenenin yüzü
Ve kendini kaybetmişti bir genç kız bilmediği sokaklarda

Gün kaybolup gece başlayınca
Çirkeflikler kare oluyordu sayıların üstünde
Sarhoş bir sürücüden rüşvet alıyordu yol kenarındaki şişman adam
Altında araba, başında dam, koynunda karı oluyordu çalıp çıpanın

Ötelediğimiz duygular vardı yosma kokan kaldırımlarda
Bir tineci çocuk "abi yüz bin liran var mı" derken
Ülke manzarasındaki yerini o da alıyordu hasbel kader
Bedava olan havayı soluyamaz olmuştu bilmediği sokaklarda kaybolan genç kız

Eskilerden kim kaldı ki,
Kalan bir kasap hamdi
Onun da dükkanının önünde
Her geçen gün daha da aç yalanıyordu bizim tekir kedi

Yağmur en ağlamaklı haliyle düşüyordu kucaklaşırcasına toprağa
Bir şair metelik girmeyen cebini
Sevindirmek istercesine şiirlerini satıyordu
Caddenin kuru kalabalığında

Yağmur dinmek üzeyken, güneş parıldayarak gözyaşlarını siliyordu
Kendini kaybeden kız
Aradığı sokağı meteliksiz şairin dizelerinde buluyordu

"Sen ki;
Kendinden kaçarken
Kendine toslayarak bulursun ancak kendini"

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:13 PM
Kırmızı

Akşam vakti gök kırmızı
Kıllarını aldığım kollarım kırmızı
Şarap niyetine içtiğim vişne suyum kırmızı
Savaşlarda su gibi akan kanlar
Yüreklerde bıraktığı acılar
Yitirilen aşklardaki kahramanlar kırmızı

Boynumdaki atkım
Sırtımdaki çantam
Ayaklarımdaki papuçlar kırmızı
Ayrılığın ardında süzülen gözyaşım kırmızı
Güllerin çoğu
Mezarlıktaki karanfiller
Mezarın altındaki cehennem kırmızı

Pazardan aldığım domates kırmızı
Yemeğimdeki biberim
Yeni yılda giydiğim donum
Geçilmesi yasak olan ışıklar kırmızı

Ateşli *******in sembolü
Şehvetli dudaklar
Dudaklardaki boyalar
Boyalardan çıkan yalanlar da kırmızı

Gökkuşağının yedi renginden biri kırmızı
Masum köylü kızının yanakları
Tokat yiyen bir kadının suratı
Rüyalarımda gördüğüm spor arabalar
Radyomda yanıp sönen ışıklar kırmızı

Zifaf gecesindeki namus kırmızı
Sevdalıya atılan oyalı mendiller
Uğruna nice canlar verip
Bedenden öte bildiğimiz
Gökyüzüyle kardeş bayrağımız kırmızı

Cigaramın ucu kırmızı
Sevdasından kor olmuş delikanlının yaktığı ölüm ateşi
Ardında bıraktığın
Şu küçük kızın yüreği
Hepsinden daha sana kırmızı
Kalbimdeki emanetin de hala kırmızı

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:14 PM
Korkularimdaki Ben

Tutamiyorum yillari avuçlarimda,
Giden her yil, bir iz birakiyor saçlarimda.

Üzüntülerim, belki sadece gözyaşlarimda,
Sevinçlerim kahkahalarimda.

Takvim yapraklari bile kalmiyor duvarda
Biten her günün sonunda,
Yirtip attigimiz takvim yapraklarina yansiyor yaşamdaki kavga.

Önce, soluyor pembemsi olanlar,
Sariya çaliyor renkleri.
Işildayan gözler
Birakiyor çerçevelere kendini.
Sevgiyle, aşkla, dolu olan kalplere
Yasaklaniyor heyacanlarin en güzeli.
Önce, heyecandan yerinde duramayan ayaklar,
Kendini her daim soguktan ve sicaktan saklar.
Cabasidir, titreyen eller ve parmaklar.

Canin bogazdan gelmedigini anlarsin yaş ilerledikçe.
Bir gün bindiginde bir otobüse,
Onbeşinden bir delikanli sana yer verince;
Anlarsin saçlarindaki beyazin yerini,
Titreyen ellerini,
Tilsimini kaybeden gözlerini,
Ve artik yorulan bedenini,
Bir de anilarindaki seni...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:14 PM
Rengi Kaçan Düşlerim

Bir elimden ölüm
Bir elimden tutmuşsun sen ey aşk

Günahlarıma kattım seni
Toprak edip
Yokuşlarımda sürdüm
Yağmur olup Temmuz’da yağdım tepene
Kimi zaman gönül gözümde gölge oldun
Kimi zaman gölge ettim seni sabahsız karanlıklarda
Aydınlık oldun sol yanımda
Sağ yanımı öksüz bıraktın

Ecelimde ter oldun
Varlığında yok
Yokluğunda el oldun

Çoğalan sevdalarım var içimde
Avuçlarını öpemediğim *******
Başımın ucunda solmuş kırmızı bir karanfil
Elimde,
Belki hatırlamazsın bile
Senden kalma mavi bir anahtarlık
Bir de rengi kaçmış çorap
Mutfağımda sevdiğin böreğin kokusu
Günlerdir,
Günlerdir yıkamaya kıyamadığım kokunun sindiği çarşafım
Selam gönderiyorlar

Çok sıfır yenildim sana
Gittin ya
Sebebini anlayamadığım gün
O gün bu gün cömert davranıyor yokluğun bana....

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:14 PM
Yaşam Alintilari

Hayat gözlerini kirpmaz insana,

Dogdugun zaman açarsin gözlerini
Taa ki son nefesini verip kapayana kadar.
Işte budur onca kavga edip, yenmeye çaliştigimiz hayat.

Emek verdigimiz,
Emek verip de kaybettiklerimiz, ya da kazandiklarimiz,
Sevdigimiz delicesine,
Tutkularimiz, aşklarimiz.

Terkedenimiz, terkettigimiz olur,
Bazen saygisizca ürkek ve buruk bir üzüntüyle.

Sevenlerimiz de olur elbet, sevdiklerimiz kadar.
Işte o an anlariz sevginin açan çiçegini kirmadan koklamak gerektigini.

Dagiliriz ya yurdun dört bir yanina ,
Iş, aş, ekmek, hatta avrad bulmak için,
Kimimiz bulur umdugunu,
Kimimiz sanar buldugunu.

Vatan borcu namus borcu ya…
Bu yüzdendir körpe vücutların toprakla tanışması
Kanayan yürekler bırakması
Sarılamayan yaralar açması.

Eee, tabii birde insani özelliğini yitirmişlerimiz de var şükrolsun,

Ama olsun…
Biz buna da alışığız,
İt gibi sürünmeyi de, bey gibi yaşamayı da biliriz,
Kötü olmasa, iyinin değerini bilirmiyiz hiç deyip kendimizi avutmayı da.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:15 PM
Yeşil

Renklerin siraya girdigi dünyada
Aslinda durulmasi gereken renk kirmiziyken
Ben duruyorum yeşilde.

Burcu burcu ormanlarinda geziniyorum
Tonlarini sayiyorum
Son nesil agaçlarin,
Yapraklarinda su damlalari ararken
Kirli havaya yenik düşen tozlari buluyorum.

Bir zamanlar yeşil yapraklariyla kucaklarken dereyi
Rengini suya veren,
Sögüte tüneyen kuşlara soruyorum, tonundaki yeşili
Bize özenip uçtular derken
Kayboldugunu görüyorum gözlerindeki feri.

Yaş kesen hani baş keserdi ya
Şimdilerde baş kesmeyenleri koymuyorlar adam yerine
Yalani da yok hani
Kanayan yaralarimizdan biri de YEŞIL’ken
Dolaşiyorken elini kolunu sallayaraktan
Yeşiller karalar bagliyor renklerine.

Onsekiz ayin kostümü yeşilken
Kostümlerine kirmizinin bulaştigi
Şehitlerimize vaadedilen cennet bahçeleri de yeşil.

Yeni yilda soytariya çevirdigimiz çamlarimiz
Üstünde her halti yedigimiz çimenlerimiz de yeşil.

Geçilmesi yasak olmayan işiklar
Zengin karilarin boynundaki dilsiz yakutlar
Zeytin dalindaki bariş rengi
Ölümün üstüne serilen rengimiz de yeşil.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:28 PM
Açılın Bulutlar

Yıkamış yağmurlar ipek saçları;
Gözlerin içinden umut gülüyor...
Gül ile süsledim gülle yolları
Açılın bulutlar yârim geliyor.

Beni mecnun etti şirindir gözü,
Dağlardan aşırdı sevgiyle sözü,
Mehtapta nur saçar dolunay yüzü
Gönlümde parladı aşkı biliyor.

Değse yağmur değse ruha haz verir,
Kış geçer ömrümde bahar yaz verir,
Geleceğim diye candan söz verir
Telsiz telefonla haber salıyor.

Şevkle gelir bahar yağmur zamanı,
Al yeşil çiçekler süsler cihanı,
Gözlerinle görmek istersen beni
Acele et çok az vakit kalıyor.

Eğleşir yanakta pembeler, aklar,
Yâr gönlünde sever, gönlünde saklar
Düşününce yakın gelir uzaklar
Nazı çok olanı kalpler siliyor...

Ressam Halil, durmaz yâri anlatır
Aşkı yazar kalpten bak satır satır
Kalkmasın aradan dostlukla hatır
Gözden düşen damla yağmur oluyor.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:29 PM
Açilir Bahtimiz

Bir davet çikarmiş o peri bana;
"Gül gönderme kendin yalniz gel" demiş.
Güvercin uçurdum cümle her yana
"Engeller kalkmiştir açik yol" demiş.

Durulmaz denizler estikçe rüzgâr,
Yaz bahar geçince yagar kişin kar,
Bir rüyâ görmüşüm - hayıra çıkar
"Cevabım evettir, benden al" demiş.

Renk vermiş göklere denize gözü,
Aydan aydın olmuş mehtapta yüzü,
Gönül köprüleri kurmuştur sözü
"Beni yoldan eden aşkı bal" demiş.

"Cihan duysun korkum yoktur cihandan,
Onun için geçtim mevkiden " candan,
Aldıysan darbeyi dosttan, düşmandan
Gönlüm sana uygun mekân, kal" demiş.

Gönül kaldı gönül güzel birinde,
Geçer zaman hicran derdi derinde,
"Ararsan ışığı hemen yerinde
Zannetme sevdiğim, ara, bul" demiş.

Açılır bahtımız, açılsa gökler,
Kalmasın mahşere bütün dilekler,
Ressam Halil, seni ümitle bekler
"Hicran bitsin artık kalpten gül" demiş.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:29 PM
Anneciğim

Dünyanın en güzel çiçeklerinden
Sunarım bir demet gör anneciğim
Çalışıp yorulan o ellerinden
Öpmek istiyorum ver anneciğim

Gülünce gözlerin içinden güldün
Hasta oldum benden çok önce soldun
Sabaha kadar hep uyanık kaldın
Üşüyorum beni sar anneciğim

Ödenmez hizmetin ne versem sana
Canından can kattın canından bana
Besledin büyüttün mutlu yarına
Yürüsün sevgiyle der anneciğim

Diken batsa bana ıslanır gözün
Şifa verir baldan tatlıdır sözün
Değse dudağıma o güzel yüzün
Doldurur gönlümü nur anneciğim

Sen benim yazımsın ben ilkbaharın
Gönlünde açtığım izler çok derin
Senin kalbinde her çocuğa yerin
Bendeyse bir sana var anneciğim

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:29 PM
Aramadan Kusur

Her şeyde güzellik mevcut âlemde;
Aramadan kusur güzel görmeli...
Mutluluk bahası biçilmez demde
Sevgiyle kalarak hayat sürmeli...

Görürsen olumsuz yollar hep taştır,
Kinle doldurulan bir gönül boştur,
Tez geçer bu ömür sanki bir düştür
Hakk’ın divanına aşkla varmalı...

Helâl kazanç temiz olur özünde,
Mert insanlar durur her an sözünde,
Doksandokuz güneş parlar yüzünde
Gönül bahçesinden güller dermeli...

Ne gelirse Hakk’tan hoştur, güzeldir;
Ahlâkli olanlar çok mükemmeldir,
Imanin yankisi tatli bir dildir
Bal yapip insana ballar vermeli...

Ressam Halil, keder gelmesin başa,
Varilir menzile yol kalka - düşe,
Dogumdan ölüme geçer peşpeşe
Aşk çilesi çekip yola girmeli...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:30 PM
Artık Bir Noktayı

Bir peri olsa da nihayet gönül;
Hoş eden bir sözü duymak gerekir.
Nadir şiirlerden sunuldu bir gül
Hatırı var ise saymak gerekir.

Inse de güzeller inse pınara
Her şirinden mevcut kalpte bir yara
Ya tüten dumana ya yanan kora
Meyledip birinden çaymak gerekir.

Bir ince sevdadır toprağa yağmur
Dayanmaz bu sabra paslanır demir
Aşk uğruna geçse nafile ömür
Dur güzel bu kibre kıymak gerekir.

Bir elde şiir var bir elde gonca
Genişler bu cihan kalpten sevince
Nezaket aşığa hoş gelir önce
Aşkın kuralına uymak gerekir.

Gün durdu karanlık her taraf ıssız
Geçmiyor bu hayat kedersiz, yassız
Efkârım var döker gözyaşı sessiz
Bu baharı kıştan saymak gerekir.

Uzaklar yakındır, yakınlar ırak
Ne kadar etse de bu gönül merak
Ressam Halil, geldi işte son durak
Artık bir noktayı koymak gerekir.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:30 PM
Aşk Derdiyle Hoş Olmuş

Bir seher vaktinde vardim iline;
Boynunu bükmüşte gözü yaş olmuş.
Bir hüzün çökerek tatli diline
Zehirden çok aci garip iş olmuş.

Bir gül verdim bir gül goncadan gonca,
Yaraşir güzele gülmesi önce,
Bu gönül sarayi sirçadan ince
Derdi birken birden artmiş beş olmuş.

Göklere yükselmek göklere arzu,
Olmuyor tebessüm yürekte sizi,
Bahardan alarak gül renkli yüzü
Tipi boran vurmuş karli kiş olmuş.

Ak topuklar tek tek basmiştir yere,
Düşürmüş bu sevda yaban diyara,
Hazirlamiş kalpten bir gülü yâre
Yitirmiş umudu garip kuş olmuş.

Bir seher gelecek bir seher mutlak,
Toz olmuş geçtigi her yerde toprak,
O yâr aşktan uzak aşk ondan irak
Vuslat derken sila artik düş olmuş.

Ateşten gömlektir bu sevda bize,
Hayran eder hayran şirin bir söze,
Ne desem efendim kalp düştü köze
Aşk derdiyle Ressam Halil hoş olmuş.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:30 PM
Aşk Üstüne Şiir

Bir aşk perisi el vurunca bana;
Coşkun çaylar gibi aktım gönülden.
Bir güzel gülerek nakşetti cana
Sevinçten boynumu büktüm gönülden.

Mücerret bir güzel; yerde mi gökte,
Tam kavuştum derken gördüm ufukta,
Mutluluk aradım sohbette aşkta
Kibiri ve hırsı yıktım gönülden.

O ipek saçların döndürdü yoldan,
Çok çile çektirdi bir gonca gülden,
Bahsettikçe dostlar böyle güzelden
Aşk üstüne şiir yaktım gönülden.

Ne şirin yaratmış "Yaradan" seni,
Görmek için memur eylemiş beni,
Aşk ile geçirmek için devranı
Umutla hep sana baktım gönülden.

Bilmem ki nerdesin güler mi yüzün?
Cennete bir köprü olur mu gözün?
Vefa var mı, bal mı, diken mi sözün?
Bu kadar naz yeter çektim gönülden.

Bilse değerimi şahlar alamaz,
Ressam Halil, mevki, makam dilemez
Ayak tutmaz, kaçma güzel gelemez
Ben de bir gonca gül koktum gönülden.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:30 PM
Aşkın Tarifi

Hakk‘tan aldığımızı halka verdikçe;
Yüzler güler yüzler bayramdır bize.
Gülistanda açmış güller derdikçe
Gözler güler gözler bayramdır bize.

Niye geldim diye bir kez sor, düşün,
Bir hesabı mevcut toprağın, taşın,
Helâl emek ile süslensin aşın
Özler güler özler bayramdır bize.

Can vermiş Yaradan başa, bedene,
Ben bildim, istersen bir de sen dene,
Âlem çok hoş olur şükür edene
Azlar güler azlar bayramdır bize.

Allah‘ın sırrını öğrenmek gerek,
Öğrendikçe iman dolar bu yürek,
Fezada her şey var istemez direk
Tezler güler tezler bayramdır bize.

"Okumak" ilk emir üstündür kalem,
Barış olur kalpten verilse selam,
Allah‘ı bilmekle bilinir âlem
Hazlar güler hazlar bayramdır bize.

Ilahi sevdada bir çile meşki,
Bu gönül sevenin yıkılmaz köşkü,
Ressam Halil, tarif ediyor aşkı
Sözler güler sözler bayramdır bize

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:31 PM
Ayrılmak Niye?

Üç günlük dünyada gam keder boşa;
Sevmek varken güzel ayrılmak niye?
Allah için sev ki, göz düşmez yaşa
Sevmek varken güzel ayrılmak niye?

Kıskanmam sanırdım kıskandım seni,
Uğruna bir kurban adadım canı,
Sıcaklığın sardı bütün bedeni
Sevmek varken güzel ayrılmak niye?

Seninle yükselir ruhum semaya,
Ulaşmak mümkündür göklerde aya,
Bir görünüp kaçma gerçek bir rüyâ
Sevmek varken güzel ayrılmak niye?

Hakk için sevenler sever yürekten,
Bal dökerler kalpten, gözden, dudaktan,
Birleşir ruhumuz olsa uzaktan
Sevmek varken güzel ayrılmak niye?

Bu ******* yıldız üstüne yıldız,
Yağdırırken insan kalıyor yalnız,
Ressam Halil, yanar, yaşamaz sensiz
Sevmek varken güzel ayrılmak niye?

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:31 PM
Beklemekten Yoruldum

Uç uca her seher binbir ümidi;
Ekle ekle eklemekten yoruldum...
Vuslat için sabah akşam yollarda
Bekle bekle beklemekten yoruldum...

Ey güzelim kurban ettim bu canı,
Feryat etti bülbül ağlattı beni,
Vuslat olsun diye karanlık günü
Akla akla aklamaktan yoruldum...

Her zaman bekledim her an yarını,
Eğer seviyorsan işte birini,
Gönlümün içinde senin sırrını
Sakla sakla saklamaktan yoruldum...

Kış yaşadım hasret olarak yaza,
Bal lezzeti kattım söylenen söze,
Alemi alarak aşkla omuza
Yükle yükle yüklemekten yoruldum...

Ele bayram olan bir garip tanı,
Ressam Halil, mazlum seveni hani?
Gül isterken gonca derken dikeni
Kokla kokla koklamaktan yoruldum...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:31 PM
Bilmedi Benim

Bende şu âleme geldim geleli;
Gülmedi şu bahtim gülmedi benim.
Bu yarali gönlüm yârda kalali
Eldeki degeri bilmedi benim.

Kardelen yanaklar üstünden açti,
Altin saçlar ümit tohumu saçti,
Tam kavuştum derken o güzel kaçti
Gözlerimden yaşi silmedi benim.

Uzaklar uzadi uzaktan uzak,
Aşk için kuruldu bin türlü tuzak,
Yâr diye edince gönülden merak
Hicranin zamani dolmadi benim.

Mevsim kiştir yagan kardir, borandir,
Yârsiz hayat inan bana tufandir,
Gözlerim yolunu hayli zamandir
Dünyada dilegim olmadi benim.

Zülüfler sümbüldür, kaküller ince,
Güneş sende dogar dudagin gonca,
Kiskanir el alem bizi duyunca
Sana gül getirdim solmadi benim.

Ressam Halil, sözü söyler özüyle,
Bal eder çileyle kalpten sözüyle,
Dünyada bir defa görse gözüyle
Ümit ettim Perim gelmedi benim.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:32 PM
Bir Bana Uzak

Dert etme âlemde başa gelene;
Bu kışın sonunda bahar gelecek...
Kar boran sarsa da cümle her yanı
Dallar çiçek açıp bu yer gülecek...

Gönlüme kar düştü düşünce yaktı,
Bir yıldız şeklinde geceye aktı,
Periler masmavi aşk ile baktı
Ümidim mevcuttur o yâr kalacak...

Sen söyledikçe ben aşk ile doldum,
Gerçi hiç görmedim tariften bildim,
Nerdesin ey Peri, bak yanlız kaldım
Halim bir gariptir ağyâr bilecek.

Altın saçlar tel tel oldu mu elde?
Bal lezzeti var mı o şirin dilde?
Mevcut mu kokunuz sümbülde, gülde?
Aşkınla bu gönül candan solacak.

Âleme yakınsın bir bana uzak,
Meçhule karıştın yolda bin tuzak,
Her an senin için mevcuttur merak
Mutlaka bu bahtım aşkla alacak...

Ressam Halil, ümit yolcusu özden,
Muhabbet arzular o mavi gözden,
Bir güneş doğarsa dolunay yüzden
Gönlüm elbet azar azar bulacak...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:32 PM
Bir Bilen Yoktur

Bir güzelin düştü hayali cana;
Mekânın nerede bir bilen yoktur...
Telaş edip sordum cümle her yana
Çok sevdim desem de bir bulan yoktur...

Yerde mi, gökte mi o "Peri Kızı,"
Düşürdü gönlüme dinmez bir sızı
Beklerken vuslatı hicranda sözü
Indi yüreğime bir alan yoktur...

Göstermedin yüzü görmedim seni,
Sesinle eyledin ey Peri beni,
Sana kurban ettim bu tatlı canı
Doğrudur ikrârım bir yalan yoktur...

Akar zaman gökte yıldızlar akar,
Düştüğü yerleri ateştir yakar,
Karanlık ******* sehere çıkar
Bin adım gitsem de bir gelen yoktur...

Teller koptu teller duyulmaz sesin,
Bir sona mı erdi kalpteki hissin?
Yeter ki, sen sağ ol, artsın nefesin
Gönlümde bin gülsün bir solan yoktur...

Ressam Halil, hasret, müjdeyi bekler,
Umudu uç uca goncayla ekler,
Gitmesin âlemde boşa emekler
Hakk aşkıyla gönlü bir dolan yoktur

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:32 PM
Bir Dem Sürelim

Açilsin yarenler halkasi geniş;
Muhabbet baginda bir dem sürelim...
Yemek içmek cümle herkese beleş
Şu gençlik çaginda bir dem sürelim...

Anilsin dost olsa gözden irakta,
Bir güzel süzülsün sözler dudakta,
Kalmasin sevenler artik merakta
Varinda, yogunda bir dem sürelim...

Güzellik mevcuttur güzel her yanda,
Hoşgörü olmali önce cihanda,
Sabirla yol alip en zor zamanda
Şenlikte, dügünde bir dem sürelim...

Onurlu yaşamak onurlu önce,
Allah için hürmet yaşliya gence,
Bu dünya genişler kalpten sevince
Günde üç ögünde bir dem sürelim...

Acilar bal olsun aglayan gülsün,
Yigitler güzelde kiymeti bilsin,
Periler toplanip aşk ile gelsin
Yerinde, gögünde bir dem sürelim...

Ressam Halil, altin nakişli sözü,
Ay işigi yikar mehtapta yüzü,
Şen olsun yaylalar, şen olsun düzü
Ovada daginda bir dem sürelim...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:33 PM
Bir Ömür Bahtiyar Olmak

Ne kadar güzelsin ne kadar şirin
Ne desem az gelir inan ki sana...
Bu gönlümde mevcut en hassas yerin
Aşk gelir haz gelir inan ki sana...

Bir tebessüm alir aşigi yoldan,
Dudaklar renk almiş pembe bir gülden,
Ilkbahar yanakta bal akar dilden
Söylemem, söz gelir inan ki sana...

Gizli sirlarini etmedim merak,
Meçhulde yaşarsin yerin çok irak,
Aşkina dayanmaz yaniyor yürek
Sevinçten saz gelir inan ki sana...

Gönüller hayrandir aşk ile önce,
Gülistan şenlenmiş gülmüşsün gonca,
Bir ömür bahtiyar olmak sevince
Hoş olur yaz gelir inan ki sana...

Bilmezsin yürekten kim sever seni,
Onun için döktüm yaramdan kani,
Ayagin altina yol ettin beni
Al desem naz gelir inan ki sana...

Hayat benzer güzel bir bilmeceye,
Ressam Halil, mana verir heceye,
Ne hayaller katar güne geceye
Yaz geçer güz gelir inan ki sana...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:33 PM
Bir Rüyâ İmiş

Yüce dağ başında görmüşüm serap;
Meğer "Peri Kızı" bir rüyâ imiş...
Aşık olup gönlüm eyledim harap
Kalbe düşen közü bir rüyâ imiş...

Saçları tel teldir simden ziyade,
Renk kattı hayata görün dünyada,
Yine hicran vardır asıl gayede
Dolunaydan yüzü bir rüyâ imiş...

Kimler geldi geçti derdim sormadan,
Hançer vurdu bana herkes durmadan,
Bir güzel ki sevdim hem de görmeden
Kulaktaki sözü bir rüyâ imiş...

Çile çekip düştüm yaban diyara,
Bir nokta koyalım dersen bu yere,
Kırmızı gül gitmek ister o yâre
Pırlantadan özü bir rüyâ imiş...

Çevrem kalabalık yalnızım yalnız,
Almıştır aklımı bir sarışın kız,
Her sevdiğim artık gökte bir yıldız
Beklerken ilk yaza bir rüyâ imiş...

Ressam Halil, yine elin boş kaldı,
Bu sevda uğruna gözde yaş kaldı,
Üç beş şiirle gönlün hoş kaldı
Deniz renkli gözü bir rüyâ imiş...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:33 PM
Bülbüller Bal Saçar

Bir güzel gülünce kar erir buz erir;
Sevinçten bülbüller bal saçar her yana...
Süzülür o gözler aşk ile söz erir
Dosdoğru bir yolda kol açar her yana...

Öteler ötesi daha da ötesi,
Bekliyor yolcuyu bir müjdedir sesi,
Hakikat ararken gönülden hevesi
Bayram hediyesi gül seçer her yana...

Nakış nakış her şey işlenmiş boş değil,
Her gördüğün bir sır - sadece taş değil,
"Iman" çilesini çekmeyen baş değil
Yanlış yolda olma mal kaçar her yana...

Belli bir mekânda yaşarsın ey "Peri,"
Vakti zamanında gezersin bu yeri,
Kalırsan imanda yükselir değeri
Mutlu bir âlemi bul uçar her yana...

Ey güzel gayen ne, bir düşün, kafa yor!
Bilirim bu teklif gelir herkese zor,
Kısacık hayatta bir nurlu kapı var
Ancak Hakk‘ı bilen kul geçer her yana...

Yaradan bizleri her şeyde deniyor,
Ressam Halil, seni görmeden tanıyor,
Her anında senden bir kıssa anıyor
Şiirden öteye dil göçer her yana...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:34 PM
Bülbülün Feryadi

Bülbülde feryadi şimdi anladim;
Gül sende dediler seni özledim.
Sabirla bekledim dertle inledim
Bal sende dediler seni özledim.

Bahardir yanakta gül açar her an,
Gülistana döner seninle mekân,
Sormuşsun "Kim" diye "bana hep yanan?"
Kul sende dediler seni özledim.

Başa gelir başa Hakk’ın yazdığı,
Bahtiyar etnekte aşkla sezdiği,
Mecnun’un bir sevda için gezdiği
Çöl sende dediler seni özledim.

Kar yağdırır bazen bakışın bana,
Yokluğun ızdırap inan ki cana,
Derdimi dökmeye geldim ben sana
Dil sende dediler seni özledim.

Mutluluk kaynağı alnımda yazı
Seninle diniyor gönlümde sızı
Cefaya - sefaya birlikte razı
Hal sende dediler seni özledim.

Ressam Halil, gönlü tek sana bağlar
Seninle sevinip coşarak çağlar
Vuslatın önünde yükselse dağlar
Yol sende dediler seni özledim.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:34 PM
Candır Bilene

Yârin dudağından dökülen bir söz;
Dermandır bilene candır bilene.
Aşk ile bakarsa bir çift ahu göz
Cihandır bilene candır bilene.

Şerefli yaratık Hakk‘a halife,
Haz duyar olursa doğru latife,
Diken etme sözü gülden kadife
Mekândır bilene candır bilene.

Bir uzun menzildir hayat çok kısa,
Düşürme kendini kanlı bir yasa,
Ne yaparsan ancak o dolar tasa
Irfandır bilene candır bilene.

Bir baktınki beni yürekten yaktın,
Sel oldun gözümden sel oldun aktın,
Ne desem her sözümden gülerek çıktın
Fermandır bilene candır bilene.

Sevmiyorsa insan yaşamak yüktür,
Severse mutluluk - huzur büyüktür,
Seninle sarhoştur, sen de ayiktir
Kurbandir bilene candir bilene.

Bir sevgi ugruna yol alir şair,
Elbette gönlünde söz aşka dair,
Ressam Halil, yazar sözünde durur
Sultandir bilene candir bilene.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:34 PM
Deniz Gözlüm

Deniz gözlüm asla sende bir şeycik
Unutmadım desem yalan mı olur?
Âleme kapalı bir aşka açık
Kalpte benden başka kalan mı olur?

Üzmeyiz güzeli cihanda asla,
Sen sunduktan sonra zehiri tasla,
Içtim, yaşadım bin türlü hevesle
Zannetme yerini bulan mı olur?

Ne mutlu bir gündür bir gündür bana,
Aşk ile gelmiştir insan cihana,
Atarsan sevdamı yedi yabana
Senden başka bil ki, alan mı olur?

Erirsin yadına düşsem gecede,
Adımı ararsın her bilmecede,
Aynı mana mevcut işte hecede
Gül elde sevgiyle solan mı olur?

Bir aşkın peşinde geçmekte ömür,
Dayanmaz çileye dayanmaz demir,
Bir çıkar etmezse bu alemde kör
Senin gibi beni bilen mi olur?

Ressam Halil, hayran güzele hayran,
Aşk ile onurla yaşıyor insan,
Altınla elmasla dolsa da cihan
Ben gibi kapını çalan mı olur?

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:34 PM
Derman Yok Mudur?

Güzeller güzeli sormaz halimi;
Yaramı sarmaya derman yok mudur?
Yitirdim gurbette ben de yolumu
Vuslata ermeye ferman yok mudur?

Divane eyledin gönlümü benim,
Hep senin yoluna kamakta kanım,
Şad olurum bir kez deseniz "Canım"
Sefayı sürmeye zaman yok mudur?

Bilirim müşkildir aşılmaz dağlar,
Seninle şen olur bahçeler bağlar,
Hasretinden gözler ırmaktır çağlar
Bu gülü dermeye mekân yok mudur?

Gönülden sevince hoş olur insan,
Şenlenir her taraf şenlenir cihan,
Gülümsemen tatlı bakışın yaman
Halimi sormaya imkân yok mudur?

Izin ver vuslata ersin bu mecnun,
Bir kezcik gül yüzün görsün bu mecnun,
"Can" desin cananı sarsın bu mecnun
Gönlüne girmeye aman yok mudur?

Ressam Halil, söyler sözü nafile,
Geçmez ki bu nazı o gonca güle,
Ağlar bana gökte periler bile
Can koydum görmeye canan yok mudur?

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:35 PM
Dillendi Güzel

Bu kaçıncı bahar kaçıncı hazan;
Senin için gönül dillendi güzel...
Kar yağdı başıma karardı cihan
Bin dertle bu ömür yıllandı güzel...

Bir garip aşıktım kendi işinde,
Od düştü yüreğe yolun başında,
Koşturdun yıllarca beni peşinde
Damlayken gözyaşım göllendi güzel...

Kavuşmak hayali yaktı bitirdi,
Kafdağı’na peri alıp götürdü,
Sineme kibrikten hançer batırdı
Derdim binbir parça dallandı güzel...

Ne kadar yalvarsam yetmedi naza,
Bir kerecik olsun bakmadı söze,
Buluşuruz diye bahara yaza
Gam kasavet başa çullandı güzel...

Ressam Halil, aşkla bekler yolunu,
Senin için almış bahar gülünü,
Bülbül feryat eder tutmaz dilini
Sabırlan koruklar ballandı güzel...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:35 PM
Düşürme Güzel

Sevilirken sevmek, severken sevmek;
Ne güzeldir sakın şaşırma güzel...
Mutluluk umudu yürekte gerek
Naz edip kafayı şişirme güzel...

Bir gülsen kışlarım bahar olacak,
Her yana al yeşil çiçek dolacak,
Bu hasret yüzünden rengim solacak
Aşk közünde yakıp pişirme güzel...

Dert verip gönülde açma bir yara,
Ne kadar katlandım ne kadar zora,
Aşkından dolayı yaban diyara
Mecnun edip dağlar aşırma güzel...

Etmeden bir kelam evvela düşün;
Rızkı Allah verir bal olsun aşın,
Ağrımasın para uğruna başın
Sabrın sınırı var taşırma güzel...

Ne verdiyse Allah şükür et önce,
Yaradan bırakmaz dara düşünce,
Ressam Halil, bir gün sana gelince
Altını pul edip düşürme güzel...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:36 PM
El Vurma Yarama

El vurma yarama yaram çok taze;
Kar yağmış başına kan ağlar gözüm...
Bin çeşit darbeyi indirdi öze
Düşmemiş eşine kan ağlar gözüm...

Akan sular bir gün durulur dedim,
Zaman gelir koşan yorulur dedim,
Bu sabrın hesabı sorulur dedim
Emekler boşuna kan ağlar gözüm...

Viran olur viran bahçeler bağlar,
Kesiyor yolları ak başlı dağlar,
Bir garip gönülden çok gizli ağlar
Gam düşmüş peşine kan ağlar gözüm...

Kapanmaz açılsa kalpte bir yara,
Gün kararıp kalmaz seheri ara,
Gonca gülü atmış yaban diyara
Kim girmiş düşüne kan ağlar gözüm...

Yaradan‘a sığın ümidi kesme,
Gül yüzünü eğip suratı asma,
Sarı güle sakın takma bir tasma
Huzur ver yaşına kan ağlar gözüm...

Ressam Halil, sabır diler yürekten,
Mevlâ ister ise gelir ıraktan,
Zorlama kaderi - yitme meraktan
Gül taktım taşına kan ağlar gözüm...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:36 PM
Gam Etmem Asla

Bu aşkın yüzünden bin türlü belâ;
Gelse de efendim gam etmem asla!..
Mecnun gibi aşka düşürüp Leyla
Silse de efendim gam etmem asla!..

Bir bakış fırtına diğeri tufan,
Yanıp kül olmakta yemyeşil cihan,
Hançer vurup gönül pare pare kan
Dolsa da efendim gam etmem asla!..

Bu aşık güzeli her yerde arar,
Gel etme ey dilber ver artık karar,
Başıma dert açan her yana haber
Salsa da efendim gam etmem asla!..

Dokunmasın sana sakın bal sözüm,
Sen yapsan da yoktur bıktıran nazım,
Dikenleri batıp baharda yüzüm
Solsa da efendim gam etmem asla!..

Hakk aşkı insanı yüceltir düzgün,
Bir güzel peşinde koşmaktır yazgın,
Ressam Halil, büküp boynunu üzgün
Kalsa da efendim gam etmem asla!..

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:37 PM
Gelmedin Neden?

Ey peri güzeli her seher yola;
Baktirdin bir türlü gelmedin, neden?
Aşk için dünyada dert ile bela
Çektirdin bir türlü bilmedin, neden?

Sen olsan şahane gündüz ve gece,
Seninle mevcuttur aşkta bilmece,
Önüme gecilmez engeli nice
Diktirdin bir türlü almadin, neden?

Çoban çeşmesinden içmez suyunu,
Görmedim yüzünü bilmem huyunu,
Bir garip şekilde bana boyunu
Büktürdün bir türlü gülmedin, neden?

Kar oldu buz oldu sensiz yol başi,
Dokundu ayaga muhannet taşi,
Gözlerimden azgin sel gibi yaşi
Döktürdün bir türlü silmedin, neden?

Ressam Halil, feda eylemiş cani,
Güle düştü güle gönlümün kani,
Bir garip eyledin gurbette beni
Yaktirdin bir türlü solmadin, neden?

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:38 PM
Gelmem Bir Daha

Sert söyleme güzel kırılır kalbim;
Pişman olsan bile gelmem bir daha...
Aşk geleli başa gönülden yandım
Rica minnet olsa almam bir daha...

Dağlar aştım dağlar yoruldum artık,
Karlar yağdı sacı başı dağıttık,
Çok fazla naz ettin sert taşa çattık
Şifa desen dahi kalmam bir daha...

Gözyaşım deryayı hemen doldurdu,
Izdırabım göğe bulut kaldırdı,
Ağladım bir peri rengi soldurdu
Vefasız uğruna gülmem bir daha...

Yüreğim yaralı ömrümde çile,
"Aşığım" deyince kopru velvele,
Benden bir sitem var kırmızı güle
Almazsa daveti salmam bir daha...

Bir şahane dilber gözleri deniz,
Muhteşem yüzünde dolunaydan iz,
Güneştir etrafı tatlıdır her söz
Diye saçlarımı yolmam bir daha...

Bir fırsat kaçmakta farkında değil,
Yoktur onda Ressam Halil‘e meyil,
Başa ne gelirse oluruz kail
Gözümden yaşlari silmem bir daha...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:38 PM
Gezen Ben Oldum

Nadir bir Peri‘nin aşki yüzünden;
Dag tepe demeyip gezen ben oldum...
Bal dudaklarindan çikan sözünden
Aşk-i Muhabbeti sezen ben oldum...

Daldikça gözleri içinde mana,
Hoş geldi aşk derdi hoş geldi cana,
Altin saçlar gönül bagidir bana
Çok ender şiirler yazan ben oldum...

Çok güzel bir hayat sarinca kolun,
Diken olsa yine ipektir gülün,
"Seviyorum" dersen bal verir dilin
Aşk derdiyle kendin üzen ben oldum...

Uzakta bir yâr var düşünür seni
Güle renk vermiştir yürekten kani
Bil ki senin kalbin onun vatani
Kem bakişla nazdan bezen ben oldum...

Avcumda bin yildiz yoluna saçtim,
Senin için maldan, mevkiden geçtim,
Bir garip bülbüldüm tek sana uçtum
Sinemi yumrukla ezen ben oldum...

Ressam Halil, ümit dolu yüregi,
Nesli handir yapar aşkin geregi,
Bir selamin yakin eder iragi
Yaz bahar ayinda hazan ben oldum.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:38 PM
Gönül Gönüle

Gelse de her yandan bin türlü çile;
Aşk ile bir eden dile hayranım.
Kor düştü gönüle gözdeki sele
Vuslata götüren yola hayranım.

Bir destanlık hayat destanlık güzel,
Uğruna yazılmış bin çeşit gazel,
Böyle takdir olmuş böyle çok ezel
Bülbülü ağlatan güle hayranım.

Dolunay inince gümüş sulara,
Sevgiyle kapanır kalpteki yara,
Her kışın sonunda varır bahara
Al yeşil çiçekli dala hayranım.

Ey periden güzel ey şahane kız,
Tanımadan özü çok edersin naz,
Seninle alacak ömrümüz bir haz
Dilinden saçtığın bala hayranım.

Yollar yaklaştıkça uzaksın bana,
Ressam Halil, seni ister yanına,
Birlikte gidelim Hakk divanına
Gönül gönüle el ele hayranım

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:39 PM
Gönülden Gülen Olmadı

Ben de şu dünyaya geldim geleli;
Kan revan gözyaşım silen olmadı...
Cevahir satarım kendim bileli
Aşk ile gelerek alan olmadı...

Öze baktım öze inandım söze,
Güç verdi "Yaradan" dayandım naza,
Köprüler kurdurdum gelip göz göze
Sımsıcak gönülden gülen olmadı...

Anlamak istedim anlamak önce,
Güzelleşti aşkla mana verince,
Kar yağdı başıma sense bir gonca
Ne yazık kadrimi bilen olmadı...

Çok nazik yaratmış "Yaradan" seni,
Bir bende eylemiş güzele beni,
Bin umutla vardım buluşma günü
Gönülden söz verim gelen olmadı...

Dediler bir "Peri" kadar güzelsin,
Herkesin dilinde söylenen gülsün,
Kavuşan öğünsün, bahtiyar olsun
Bu erdemle artık bulan olmadı...

Ressam Halil, bu aşk çektirir çile,
Vefasız olsa yâr düşürür dile,
Cihan hasret senin gibi bülbüle
Bir kaç gün misafir kalan olmadı...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:39 PM
Gönülden Seviyor Sandı

Kar beyaz duygular yansıdı ufka;
Kardelen müjdesi ne güzel andı...
Çok çile çektirdin yüreğim yufka
Yâr için ağladı derdiyle yandı...

Gözlerin bir deniz yanaklar bahar,
Kaşların hilâldir, dudaklarsa nar,
Hasretle açılan kollarınla sar
Kış vakti aşk geldi gönül uyandı...

Sevinçten saçların tel tel saçılmış,
Goncalar tebessüm edip açılmış,
Seninle âlemde sohbet seçilmiş
Sevdamız hicrana nasıl dayandı?...

Naziksin, narinsin, cansın, güzelsin,
Hem çok yakınımda, hem de çok elsin,
Bin belân olsa da hiç korkmam gelsin
Bilmem gönlüm sana niçin aldandı?...

Istemem bahçeler, saraylar, köşkler,
Geçmedi hayatta şen eden meşkler
Çileden çıkardı yaşarken aşklar
Bu bülbüle gonca bir gül dadandı...

Bir masal sevinci mutlu bir sonda,
Seni aradım yok derler her yanda,
Ressam Halil, rüyâ görmüş bir anda
Bir güzel gönülden seviyor sandı...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:40 PM
Göz Görür Ne Yazik

Ben gönlümü bir periye kaptirdim;
Ben periyi, peri beni tanimaz.
Nadide bir sirça saray yaptirdim
Ses verdigi o ilk ani tanimaz.

Bir gariplik mevcut bu aşktan önce,
Hoş görür bu sevda başa gelince,
Ipek hali serdim bir kez gülünce
Aşkina kurban bu yani tanimaz.

Tasvir etsem, endam ayri boy nadir,
Cemali bir başka özde huy nadir,
Asalet her sözde mevcut soy nadir
Zatina çok uygun kani tanimaz.

Nasil övsem nasil yetmez kelime,
Şahene bir peri çikar yoluma,
Hor bakmaz sevgide asla halime
Mutluluk ararmiş günü tanimaz.

O sari saçlari haz katar ruha,
Sevenle yol alir her gün sabaha,
Sardikça derler ki yok mudur daha?
Fakat, bulundugum yönü tanimaz.

Bir nazli sevdadir yürekte yanan,
Ressam Halil, ister seni tek sanan,
Bu can çeker hicran gel artik canan
Göz görür ne yazik cani tanimaz.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:40 PM
Göz İle Muhabbet Olsun

Varıp gülistana her renkten gülle;
Göz ile söz ile muhabbet olsun.
Beyaz gül ortaya çıktı bülbülle
Ay gibi yüz ile muhabbet olsun.

Pembe gül sevinip “Gönlüm sende“ der,
Genişler gökyüzü genişler her yer,
Kar düşmüş yanaga ipege deger
Yapilan naz ile muhabbet olsun.

Sararmiş sari gül derdi hicrandir,
Yâr için agliyor hayli zamandir,
Çilvesi çiledir vuslat yamandir
Yürekte köz ile muhabbet olsun.

Beni bülbül etti nazende sesi,
Al yanaga degse sicak busesi,
Beyaz gülün candan olur hevesi
Ümitvar göz ile muhabbet olsun.

"Mutluluk" kisadir, mavidir, mordur,
Siyah gülü elde etmek çok zordur,
Sevene gönülde bir saray vardir
Insani öz ile muhabbet olsun.

Ressam Halil, aldi kirmizi gülü,
Yâr istemiş açti o yâre eli,
Gözleri konuşur bir destan dili
Sevgiyle haz ile muhabbet olsun.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:40 PM
Gül Açar Gönlümde Benim

"Ateşten bir gömlek" dediler aşkı;
Giydikçe gül açar gönlümde benim...
Şen şakrak eğlenip el âlem meşki
Duydukça gül açar gönlümde benim...

Çile çektem çile içinde çile,
Görmeden tutuldum ben bir güzele,
Asırlar değil bir an gönüle
Koydukça gül açar gönlümde benim...

Yaz gününde korla kışın da karla,
Eza vermek için yüklenip zorla,
Bir bakış fırlatıp keskin hançerle
Kıydıkça gül açar gönlümde benim...

Narin parmak zarif gülü dererek,
Alyanaktan izin alıp sürerek,
Bir pul kadar bile değer vererek
Saydıkça gül açar gönlümde benim...

Yeter ki o gülsün sel olsa yaşlar,
Ressam Halil, coşar yazmaya başlar,
Ilahi manada mukaddes düşler
Duydukça gül açar gönlümde benim...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:40 PM
Gül Eglen Neşelen

Açil mor menekşe karlar eridi
Ol periler iner şimdi pinara...
Güle bülbül kondu kervan yürüdü
Ay yüzlüler döner şimdi pinara...

Dallar çiçek açti her türlü renkte,
Uyandi tabiat binbir ahenkte,
Can buldu bu âlem en tatli aşkta
Kelebekler siner şimdi pinara...

Sabir etti kara kişa dayandi,
Yagdi yagmur, yanmiş yer suya kandi,
Gögerdi her taraf toprak uyandi
Lale sümbül kanar şimdi pinara...

Güzeller kervani çok önce geçti,
Hasret agir diye kederi içti,
Gam kaldi yürekte bin yara açti
Bu gönlüm hep yanar şimdi pinara...

Al yeşil çiçekler süstür her yana,
Gül kokusu nefis zevk katti cana,
Ne güzeldir hayat geldik cihana
Tebessümler sunar şimdi pinara...

Gül, eglen neşelen, şen olsun hayat,
Güzel olsun güzel kalpte muhabbet,
Ressam Halil, bil ki, seninle rahat
Peri Kizi konar şimdi pinara...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:41 PM
Güldü Yüzümüz

Aydan aydın yüze baktıkça özden;
Şenlendi her taraf güldü yüzümüz.
Bir köprü kuruldu kapısı gözden
Cennete doğru yol buldu özümüz.

Denizler bir katre mavilik sende,
Bin gonca açılır tatlı busende,
Yeter ki o yanda ister bu yanda
Gelecek bahara kaldı sözümüz.

Inanırsa Hakk‘a yükselir insan,
Belli bir zamanda geçici mekân,
Kabülümdür kader bizde yok isyan
Hakikat nuruna daldı gözümüz.

Et - kemik değildir bizdeki heves,
Hâlâ kulaktadır o aşk dolu ses,
Dert etmem güzelim sınırlı nefes
Bir baharda sonra geldi yazımız.

Söz ile bir nadir servet bıraktım,
Yanmış yüreklere sevgiyle baktım,
Dost bildin yakında hem de ıraktım
Bir sana geçmeyip soldu nazımız.

Ressam Halil, hasret çeker gönülden,
Aşk için baş koymuş korkmaz yad dilden,
Istemezse o yâr, ne gelir elden
Deyip gamlı türkü çaldı sazımız.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:41 PM
Güldüm Mü Acep?

Ey muhabbet gülü ey yaren bize;
Bir kere yadına geldim mi acep?
Sen düşürdün bil ki gönlümü köze
Gönlünde bir mekân buldum mu acep?

Denizler durulmaz gelmedikçe sen,
Şen olur bu cihan bir kezcik gülsen,
Yıl değil ay değil inan ki bir an
Hakk aşkıyla senin oldum mu acep?

Sır oldun çekilden perdeli gözden,
Bin mana çıkardın söylenen sözden,
Mutlu olup bir kez âlemde özden
Buzları eritip güldüm mü acep?

Hakk aşkıyla kulu sevmemiz gerek,
Bu maksatla mevcut olmuştur yürek,
Kalpteki yaraya şifa diyerek
Elini elime aldım mı acep?

"Ressam Halil, bir düş gördüm" demiştin,
"Kol açıp sevinçle sardım" demiştin,
"Cennet-i âlâya vardım" demiştin
Birlikte seninle kaldım mı acep?

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:42 PM
Güller Ile Gel

Bekletme yad elde sen bu garibi;
Seviyorsan eger yeller ile gel!...
Dilersen görmeyi kalpte yarami
Rengi benden alan güller ile gel!...

Susuzum kaç gündür hasretim suya,
Dizinde uyusam ben doya doya,
Nisbettir gül yüzün şu dolunaya
Hale olan altin teller ile gel!...

Hicranin yürekte nar oldu yandi,
Her serabi sensin deyip aldandi,
Hasretten yüzümüz boza boyandi
Kiraz dudaklarda allar ile gel!...

Çok yorma seveni artik gücü yok,
Gerçekten sevmekten başka sucu yok,
Mal mülk dilersen de başta taci yok
Sarmaya açilan kollar ile gel!...

Beklenen bir peri denizden gözü,
Altin saçlar sarmiş dolunay yüzü,
Ayikla dikenden ayikla sözü
Dilinle yaptigin ballar ile gel!...

Bu kadar bekledim ümit nafile...
Peri kizi yeter çektirme çile,
Bir de sen yan bakma Ressam Halil‘e
Yüce dağdan aşan yollar ile gel!...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:42 PM
Gümüşlendi Sular

Gümüşlendi sular dolunay indi;
Kaya diplerinden kekikler çıkar...
Bir güzel el verdi gönül sevindi
Bu mutluluk bizi sevinçten yakar...

Gündüzün bir sırdır gece doğarak,
Süslenmiş gökyüzü yıldızlar parlak,
Ilahi bir emre özden uyarak
Aşk ile mestolur aşk ile akar...

Zaman ince bir yol menzil ufukta,
Aşk için çile bal olur aşıkta,
Kar birikse bile hoştur şakakta
Gönülden gönüle sevgiyi döker...

Muhabbet ederken sözlere dikkat,
Manası dikensiz bal gibi lezzet,
Katarak hoş geçer birlikte hayat
Buğday isteyenler tek buğday eker.

Doğumdan ölüme bir ince yolda,
Yürümeli insan imanlı halde,
Ressam Halil, dolmuş bir defter elde
Ilahi makama aşk ile bakar.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:42 PM
Gün Geçmiş Aşk İle

Sert esmiş karayel sert esmiş poyraz;
Bülbül perişandır gülleri solmuş...
Kar değmiş sulara her yanda ayaz
Feryat etmiş başta telleri yolmuş...

Ses kesildi hicran koymasın sakın,
Hançer yarası çok saymasın sakın,
"Peri Kızı" cana kıymasın sakın
Yüce dağ üstünde yolları kalmış.

Aniden sır oldun neresi yerin?
Sensiz mi geçecek bugün ve yarın?
Bir sendin perisi hep bu diyarın
Hasretinden dertli halleri bulmuş...

Beni mecnun ettin düştüm peşine,
Diyorlar kar yağmış yazın başına,
Gönlümde yer hazır gözün yaşına
Inci elmas saçmış selleri dolmuş.

Hasretin başımdan aldı aklımı,
Dedim ki cevahir sende saklımı?
Dert derde yığılmış dertler ekli mi?
Yad yabanda gönül dilleri bilmiş...

Bilmiyorum acep gelir mi sesin?
Gül kokusu almış saçar nefesin,
Ressam Halil‘de var gerçek hevesin
Gün geçmiş aşk ile yillari almiş...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:43 PM
Güzellik Gördüm

Baktikça âleme güzellik gördüm;
Sevgiye bir deger biçilmez dostum.
Zerreden kürreye merakla girdim
Sir içinde sir var kaçilmaz dostum.

Mekân çok geniştir zaman ince yol,
En güzel yaratik olsa insan kul,
Her şey merkezinde her şey çok makul
Bu ilim boş yere saçilmaz dostum.

Insan olmak insan gerçekten zordur,
Sözünde duranin zihneti ardir,
Ibret almak için çok ibret vardir
Dünyadan boş yere geçilmez dostum.

Yemek içmek amaç degil cihanda,
Dogru dürüst hayat sürün her yanda,
Eşsiz bir zihnettir ahlâk imanda
Kibirle hakikat açilmaz dostum.

Zannetme güzellik kendi eserin,
Evreni bir düşün hem de çok derin,
Ressam Halil, aşkla mevcut degerin
Hakk emrinden başka seçilmez dostum.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:43 PM
Hayran Olsam Ben Bir Güzele

Bin türlü ezayı ederler bana;
Ağyâra mübahtır sevsem suç olur.
Hayran olsam hayran ben bir güzele
Nefes aldırmazlar, belki güç olur.

Ne malda, ne mülkte eğlenir gözüm,
Bir güzel ardına düşmüştür özüm,
Çıkarsız sevgiyle dudakta sözüm
Altındır, kiminde gelmez hiç olur.

Bir güzel derdiyle geldim cihana,
Neyim varsa döktüm gelin meydana,
Müjde verdim, haber saldım her yana
Diyardan diyara sürer göç olur.

Kimi altın ister altına hayran,
Altın bana aşık, aşk diler bu can,
Kıymetini bilir bir güzel canan
Çabuk gel, belki bir gün çok geç olur.

Şu gamlı dünyada geçer hevesle,
Gökleri doldurur aşk dolu sesle,
Ömrümüz sınırlı işte nefesle
Bugünkü kuzular yarın koç olur.

Ressam Halil, acı sözü bal etmiş,
Yüce dağlar geçip aşka yol etmiş,
Lale etmiş, sümbül etmiş, gül etmiş
Şiirlerim güzellere taç olur.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:43 PM
Helalden Kazan

Sendeki güzellik et - kemik değil;
Hakk’ı bilen, güzel olan kul olur.
Etme ey sevdiğim bir şerre meyil
Gittiğin her menzil çıkmaz yol olur.

Bir dilim ekmeği helâlden kazan,
Hiç kimseye yapma sakın kötü zan,
Iflah olmaz hak yoldan azan
Viraneye döner bağlar çöl olur.

Beyaz, sarı, siyah insan cümlesi,
Belli bir mekândan yükselir sesi,
Boş bir handır dünya, boş her köşesi
Ya boran, ya tufan, ya da yel olur.

O altın saçların o deniz gözler,
Şahitlik edecek söylenen sözler,
Rabb’im huzurunda solmasın yüzler
Bilirsin ki, gözden akan sel olur.

Denizler dolmaz ki, doldursan hırsla,
Böyle kalmaz dünya yutsan hevesle,
Ressam Halil, kötü söyleme asla
Güzeller kırılır, kıran dil olur.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:44 PM
Hicrandan Geldi Hicrana

Altın saçlar gümüş suya tel verdi
Ay dolanıp mehtap daldı hicrana.
Periler içinden bir güzel girdi
Tam kavuştum derken kaldı hicrana.

Gün doğdu gözlerden ufuktan açtı,
Bir baktı ki kalpten bin umut saçtı,
Tam buse verirken sır olup kaçtı
Boynu bükük gülle saldı hicrana.

Bir kusur görmeyiz güzel biz sende,
Ruhunu izleriz aşkla bedende,
Nice çile izin mevcuttur canda
Gözyaşlarım seldir doldu hicrana.

Bir türküsün ipek gibi çok ince,
Gözlerin parıldar kalpten sevince,
Şen olur bu ömür seni görünce
Rüyâda bir hayat buldu hicrana.

Yaklaşan bahardır, candır bülbüle,
Ne şiirler söyler o bülbül güle,
Geliyorum desen bir defa hele
Gönlümüz bir mekân aldı hicrana.

Ressam Halil, bekler, yâr gelmez, boşa
Bir kaç anı kaldı gitse de hoşa
Sen sürdün ey Peri dostu yokuşa
Bu aşık hicrandan geldi hicrana

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:44 PM
Hoş Olur Andıkça

Düşmesin yüreğe düşmesin bir köz;
Dumanı yandıkça akar göklere...
Ne ferman dinler bu gönül ne bir söz
O yâri andıkça bakar göklere...

Bir sesi ulaştı gelmez nefesi,
Bekletir herkesi geçer hevesi,
Tebessüm darbesi yaman gülmesi
Figana döndükçe döker göklere...

Kalmadı takatim kalmadı gücüm,
Pare pare kardır şakağım, sacım,
Bir bilsem âlemde ne benim sucum
Bir güle kondukça kokar göklere...

Üzer bir güzelden gelen bu çile,
Şaşırtır dağlarda ıssız bir yola,
Muhabbet arzular hasretle güle
Bülbüller indikçe yakar göklere...

Emeli bir sensin, aydan güzelsin,
Sesinle eğlensin sohbete gelsin,
Incitme ey "Peri," kadrini bilsin
Aşk közü söndükçe çöker göklere...

Neylesin bu aşık köşkü sarayı,
Yeter ki açmasın yürek arayı,
Dert etmem yâr açsa kalpte yarayı
Boş yere döndükçe yıkar göklere...

Ressam Halil, söze verir nihayet,
Varsa gönlü anlar etmez ki hayret,
Kaynağı kalptendir dilde zerafet
Hoş olur andıkça çıkar göklere...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:44 PM
Işte O Benim

Ey şahane dilber ey peri kizi
Seni seven varsa, işte o benim...
Ömrümün solmayan seher yildizi
Nuru seni sarsa, işte o benim...

Gözlerin gözümden aşka pencere,
Bilirim koymazsin düşkün bir yere,
Kiprigin açtikça gönülde yara
Sönmeyen bir korsa, işte o benim...

Ne gönül eglemek ne gezmek amaç,
Yürekten sevgimiz emsalsiz bir taç,
Bir ummandan üstün gül yüze muhtaç
Gonca güller derse, işte o benim...

Eller kavuşurken boynu bükülen,
Gönlünde sönmeyen ateş yakilan,
Aşk ile aglayip içten dökülen
Gözyaşlari sirsa, işte o benim...

Zannetme kavuşmak olmaz bir rüyâ,
Ressam Halil, bil ki, sana hediye,
Hakk’ın eserleri güzeldir diye
Yoluna gül serse, işte o benim...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:45 PM
İncinir Diye Korkarım

Çok hassas sözlerim aşkın özüyle;
Bir güzel incinir diye korkarım...
Bakmaya kıyamam dünya gözüyle
Bir güzel incinir diye korkarım...

O ne derse desin sefadır bize,
Onun bir bakışı vefadır bize,
Bir damla gözyaşı cefadır bize
Bir güzel incinir diye korkarım...

Bir eksik bir kusur görmeyiz sende,
Seninle mutluyuz köhne cihanda,
Aman efendim gül açsın her yanda
Bir güzel incinir diye korkarım...

Sensiz geçer günüm hep yana yana,
Çıkmazsın aklımdan çilesin bana,
Aşk şiiri yazıp sunarım sana
Bir güzel incinir diye korkarım...

Ressam Halil, sever - gönül yaralı,
Peşinden koşturur dağlar maralı,
Vuslat ümidiyle derman soralı
Bir güzel incinir diye korkarım...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:45 PM
Kaderin Önüne Geçilmez

Kahretme hayata kahretme güne
Kaderin önüne geçilmez canım...
Yaslı günler döner bir gün düğüne
Gamlanan bir gönül saçılmaz canım...

Karardıkça gökler için kararır,
Gül benzine dertler vurur sararır,
Sabırla ekersen buğday göverir
Gelmeyince vakti biçilmez canım...

Bir gün olur geçer gelse bin belâ,
Yârdır sanma, durmaz yerinde dünya,
Mutlu anlar sanki yel gibi rüyâ
Başa gelen dertten kaçılmaz canım...

Güzel yanı mevcut hayat dar olsa,
Şenlenir her taraf ağlayan gülse,
Nefes alıp vermek nimettir bilse
Izin yoksa Hakk‘tan uçulmaz canım...

Genişler sevdikçe genişler yürek,
Mazluma, garibe olmalı direk,
Panzehir çok acı mutlaka gerek
Altın yere düşse küçülmez canım...

Ressam Halil, çile çeker bal eder,
Yâr için yüce dağ demez yol eder,
Elinde bir gül var kalpten gel eder
Aşk badesi yanlız içilmez canım...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:45 PM
Kar Beyaz Duygu

Kar ile yıkanmış kar beyaz duygu,
Dolunayla girmiş mehtapta suya.
Yıldızlar ediyor bin türlü kaygu
Mahur gözler girmiş yârla uykuya.

Denizin mavisi inmiştir göze,
Ballar balı katmış dudakta söze,
Sanki güneş girmiş taze bir yüze
Kıskanmış periler haz duya duya.

Altındır saçları tel tel örülmüş,
Ipek hayran kalmış tene sürülmüş,
Bir küçük mutluluk fazla görülmüş
Sabır tesbiğinde gün saya saya.

Iyi olmaz kalbim vurulsa neşter
Bu yanmış yüreğim şen olmak ister,
Gizlenme ey güzel kendini göster,
Diyorlar gülüşün nakşetmiş aya.

Mesafe kısalır isterse insan,
Deniz gözlü dilber titretir cihan,
Herkese gizlidir bir sana ayan
Şiirle yol verdim kalpte duyguya.

Uzakta bir dost var, titriyor yürek,
Bir güzele gerçek bir aşık gerek,
Ressam Halil‘i, sen, edersen merak
Vuslat nasip eyle bitsin bu rüyâ.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:46 PM
Kar Beyaz Kuzu Gülüyor

Yüce dag başinda vardim pinara;
Altin saçli peri kizi gülüyor.
Ne şirin yanaklar kar düşmüş nara
Berrak su dogrusu özü gülüyor.

Bülbüller şakiyip güle naz eder,
Ceylanlar koşarak yolda toz eder,
Türlü mahlukatla içten söz eder
Koynunda kar beyaz kuzu gülüyor.

Kekik kokar kekik çevresi kekik,
Ugur böcekleri sunuyor akik,
Lale - sümbül der ki, "Bu güzel aşik"
Aglarken gönülden gözü gülüyor.

Yanmişti yüregim muhtaçti suya,
Istedim, su verdi gül koya koya,
Zannettim cennettir, ya da bir rüyâ
"Buyur" diyen dilde sözü gülüyor.

Çok yoruldum yüce daglar aşarken;
Sayilmak, sevilmek ne hoş yaşarken,
"Mutluluk" arzumdur ömür düşerken
Bana bakan güzel yüzü gülüyor.

Içimden geçeni anladi bu kiz,
Ressam Halil, durma, nefis şiir yaz!
Saadet istersen bil ki zaman az
Kalp yakan dudakta közü gülüyor.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:46 PM
Kara Gün Kararıp Kalmaz

Sarsa da gündüzü kara bulutlar;
Kara gün kararıp kalmaz her zaman...
Kesilmesin Hakk‘tan sakın umutlar
Gam - kasavet kalbe dolmaz her zaman...

Bir uzun türküdür yaşarsan hayat;
Dikkat et, çok çalış hatayı düzelt,
Kıştan sonra bahar gelir nihayet
Benim gonca gülüm solmaz her zaman...

Candan bir arzudur gözlerin gülsün,
Gönlüne mutluluk sevinci dolsun,
Ne dilersen dile, hep senin olsun
Aşkla inananlar yılmaz her zaman...

Uzakta bir dost var, kapısı açık,
Seni düşünmekten gül benzi uçuk,
Alırsam vaktini, sen de bana "Çık!"
Sevenler zorluğu kılmaz her zaman...

Unutmak ne mümkün görmedik hâlâ,
Gül yüzüne bakıp durmadık hâlâ,
Bal veren halini sormadık hâlâ
Gönülden sevenler salmaz her zaman...

Periden güzelsin cansın, canansın,
Büyülü sesinle ne de yamansın,
Ressam Halil‘e can veren fermansın
Senden başka kimse bilmez her zaman...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:46 PM
Kırmışlar Goncamı

Karlı dağlar aştım güldüm vuslatta;
Vurmuşlar goncamı vurmuşlar benim...
Kara günler görmüş güzel hayatta
Yormuşlar goncamı yormuşlar benim...

Hançer vurmuş gönül hasret dermana,
Göz yaşı sel olmuş etmiş divane,
Bir nadir gülistan dönmüş virane
Kırmışlar goncamı kırmışlar benim...

Anlayan bulunmaz gönülden halden,
Bin türlü acıyı bal gibi dilden,
Azgın akar sular döndürür yoldan
Sormuşlar goncamı sormuşlar benim...

Denizler yurt olmuş engin gözünde,
Dolunay dans eder tatlı yüzünde,
Altın saçlarını tel tel hüzünde
Örmüşler goncamı örmüşler benim...

Periler içinde bir peri ağlar,
Kanlı yaşlar gözden akarak çağlar,
Mekânı diyerek yaylalar dağlar
Sürmüşler goncamı sürmüşler benim...

Ressam Halil, gerçek dosttur, dert dinler
"Ah" dedikçe yerler ve gökler inler,
derdi olan ancak derdimden anlar
Yermişler goncamı yermişler benim...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:47 PM
Ne Güzel Bu Hayat

Kahretmedim asla yağsa da belâ
Gönlümü şen eden düşte sen varsın...
Bir ümit taşırım - bir ümit hâlâ
Baharda, yazda ve kışta sen varsın...

Her yolun bir ucu tek sana çıkar,
Düştü şakaklara erken düştü kar,
Dayanmaz bu yürek gözyaşı döker
Her nereye kaçsam - üeşte sen varsin.

O alyanaklar o endam o gözler,
Aldudaktan düşer bal gibi sözler,
Eritip bitirdi çekilmez nazlar
Deryalar dolusu yaşta sen varsin.

Altin bana aşik ben ise sana;
Seninle gül saçtim cümle her yana,
Gülünce gün dogar gülünce sana
Müjdeler getiren kuşta sen varsin.

Uzadukça yollar artiyor hasret,
Kavuşmak arzumuz kalpteki niyet,
Güzeldir seninle güzel memleket
Denizde, toprakta, taşta sen varsin.

Ressam Halil, bekler gündüz ve gece,
Söylenir yürekten adin bir hece,
Ne güzel bu hayat insan sevince
Mutluluk yolunda başta sen varsin.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:47 PM
Neden Başkasına

Bilirsin ey güzel bendeki aşkı;
Neden başkasına bir göz edersin?
Kıskanırken senin her bir zerreni
Neden hal bilmeze bir söz edersin?

Dikersin önüme binbir engeli,
Akıtırsın gözden kanlı bir seli,
Eline alarak bir gonca gülü
Neden el kışını bir yaz edersin?

Yürekten bu sevda zannetme dıştan,
Seninle doğarım her seher baştan,
Ne istersin söyle bu garip kuştan
Neden ele gülüp bir naz edersin?

Fazla mı arada mesafe fazla,
Bil ki, ömür geçer cihanda hızla,
Çok kırdın efendim çok kırdın nazla
Neden ben yanarken bir köz edersin?

Ressam Halil, hayran bu aşkla kurban,
Yeter vurma hançer her yanı pür kan,
Böyle gitse devran geçecek kervan
Neden yolumuzu bir toz edersin?

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:48 PM
O Aşktır Dediler

Her nereye baktıysam senden bir güzellik;
Gördüm. Bu nedir? Dedim. - O aşktır, dediler...
Al yanakta rengarenk açmış türlü çiçek
Derdim. Bu nedir? Dedim. - O aşktır, dediler...

Seni özlerim seni olsam da yanında,
Bir canım var, kurbandır her çeşit gününde,
Sana gelecek nice belalar önünde
Durdum. Bu nedir? Dedim. - O aşktır, dediler...

Ne yaptıysam uğruna değilim hiç pişman,
Dökülmesin gözyaşın aman canım aman!
Sen gül, eğlen, mutlu ol bana kalsın figan
Erdim. Bu nedir? Dedim. - O aşktır, dediler...

Sevince güzelleşti bu alem sevince,
Bende mevsim sonbahar sense açan gonca,
Gönülden köprü yaptım göz göze gelince
Vardım. Bu nedir? Dedim. - O aşktır, dediler...

Seni ister bu yürek baharı solsa da,
Seninle sendir gönül bir gece kalsa da,
En şahane zamandır son nefes olsa da
Sardım. Bu nedir? Dedim. - O aşktır, dediler...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:48 PM
O Güzel Sen Misin ?

Seher yeli eserken; ruhuma haz gelir,
Gonca gonca açılan o güzel sen misin?
Ne kadar naz etsende aşığa az gelir
Yudum yudum içilen o güzel sen misin?

Kuçak açmış sahiller dalga dalga deniz,
Sarılarak hasretle öpülmekte gül yüz,
Al dudaklar gülümser süzülürken bir söz
Bal içinden seçilen o güzel sen misin?

Suya inmiş dolunay senin için suya,
Ne güzeldir o gece baksam doya doya,
Bir olduğumuz her an inan ki, bir rüyâ
Çiçek olup saçılan o güzel sen misin?

Bembeyaz şakaklarla gözdeki yaşından,
Kanat açtı periler bir aşkın başından,
Kafdağı’ndan öteye yol aldım peşinden
Boynu bükük göcülen o güzel sen misin?

Ressam Halil’e iştir cilveli nazlarin,
Bir efsunlu bakiştir denizden gözlerin,
Gönül içi nakiştir bal gibi sözlerin
Muhabbetle uçulan o güzel sen misin?

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:49 PM
Özümden Geçeni Yazdım

Ak kağıt üstüne harfleri döküp;
Gönlümden gözümden geçeni yazdım...
Cevap gelmez deyip boynumu büküp
Aşk dolu özümden geçeni yazdım...

Hasrette kalınca dar geldi cihan,
Yıl oldu geçmedi bir günlük zaman,
Sevdanla mevcuttur bir ateş her an
Yürekte sızımdan geçeni yazdım...

O bakış uzakta bir yıldız oldu,
Halimi görenler ağlayıp - güldü,
Vuslatı beklerken gam keder doldu
Göz yaşlım sözümden geçeni yazdım...

Küçük yaşta felek vurdu başıma,
Çileyi bal edip kattım aşıma,
Peri kızı girdi bu gün düşüme
Alnımda yazımdan geçeni yazdım...

Bir güldü gülüşü eritti beni,
Gönlüme gül yağdı arıttı beni,
Tutmayan ayakla yürüttü beni
Tepemden düzümden geçeni yazdım...

Güzel diye koştum seni sanarak,
Ressam Halil yaşar adın anarak,
Ömür geçti ömür sana yanarak
Baharla güzümden geçeni yazdım...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:49 PM
Peri Kızı Gelmemiş

Yüce dağ başında vardım pınara
Güzellerden Peri Kızı gelmemiş...
Kesilmiş telleri açılmış ara
Gönlümü şen eden sözü gelmemiş...

Gülistan haraptır bir garip gonca,
Açılmamış bahtı vakti gelince,
Hayat ne güzeldir kalpten sevince
Selamı gelmişte özü gelmemiş...

Yolları gözlemiş hayli zamanda,
Kırılmış dalları gönlü figanda,
Bin belâ gelmiştir başa cihanda
Kar boran kışında yazı gelmemiş...

Çilesi bir yumak bulunmaz ucu,
Aldıkça felekten bin türlü acı,
Vermemiş hekimler derde ilacı
Dumanı gelmişte közü gelmemiş...

Bozulmuş düzeni açılmış düşü,
Aşılmış zor olsa kartal yokuşu,
Uçtukça göklerde gönlümün kuşu
Şahini yol almış bazı gelmemiş...

Çok geniştir cihan sevmezse dardır,
Ressam Halil, üzgün ağlatan yârdır,
Sen gelince bil ki, her yer bahardır
Sesine hayranım yüzü gelmemiş...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:50 PM
Peri Yüzlüm

Seher vakti esen bahar yellerin;
Kalmış peri yüzlüm ben gelmeyeli...
Alyanak üstünde pembe güllerin
Solmuş peri yüzlüm ben gelmeyeli...

Yüklemiş üstüme aşkın sucunu,
Benden uzak yere etmiş göcünü,
Pare pare tutup altın sacını
Yolmuş peri yüzlüm ben gelmeyeli...

Mecnun hasret gitmiş hasret Leyla’ya,
Benzersin ey güzel gökteki aya,
Mutluluk isteyip derin deryaya
Dalmış peri yüzlüm ben gelmeyeli...

Çıkarçı olanlar alamaz bir haz,
Bana ettin dilber binbir türlü naz,
Terketmiş sevenler aşkımla yalnız
Kalmış peri yüzlüm ben gelmeyeli...

Ressam Halil, geğer bu ömür böyle,
Yaşadıkça kalpten iyilik eyle,
Içi kan ağlamış dışından şöyle
Kalmış peri yüzlüm ben gelmeyeli...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:50 PM
Periden De Güzel

Nasil sitem etmem ey güzel sana;
Bir gördüm aklimi başimdan aldin...
Degersin cihana şirinsin bana
Her gece gördügüm düşümden aldin...

Yazdigim şiirde en tatli sözsün,
Çizdigim resimde ender bir yüzsün,
Sanki gökten inmiş bir tatli gözsün
Her anim seninle, işimden aldin...

Bilmeseydim seni yaşardim boşa,
Benzerdim kanadi kirilmiş kuşa,
"Niye geldim?" diye sorardim haşa
Bahara döndürdün kişimdan aldin...

Sensin bu alemde en güzel peri,
Artiyor sevgiyle insan eseri,
Her saniye aşkla mutlu haberi
Verdin düşmanlari peşimden aldin...

O güzel goncaya dikensem eger,
Incitmem ey güzel bu sitem yeter,
Bir senin sevdandir bir ömre deger
Müjdeyi bir gönül kuşumdan aldin...

Ressam Halil, coşar, bayramdir bu gün,
Bayramdan çok öte kurulmuş dügün,
Ak sacin önemi yok ise sevin
Ey güzel, gözdeki yaşimdan aldin...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:50 PM
Periler İçinden Ben Seni Seçtim

Bir âleme daldım toplanmış güller;
Bir bade sundular aşk ile içtim.
Bembeyaz topuklar pamuktur eller
Sineme değince göğsümü açtım.

Yeryüzü kaymakta durmaz yerinde,
Gözlerim takılı kaldı birinde,
O bakışlar yara açtı derinde
Sarhoş oldum sarhoş kendimden geçtim.

Gözlerinde aşkın ateşi yandı,
Güzeller gülerek çevremde döndü,
Deli gönül tuttu bir kanatlandı
Kafdağı‘na doğru peşinden uçtum.

Takatim kesildi onlar gittikçe,
Düşmedim deryaya seven tuttukça,
Bir devran geçirdim kolda yattıkça
Dedim ki bu aşka gerçek muhtaçtım

Içince sihirli olan ilacı,
Gönül yurdu gördüm bir uçtan ucu
Başımda sevdanın al renkli tacı
Altın elmas alıp kızlara saçtım.

Ressam Halil, coştu aşk ile yandı
Ne yazık rüyâdan birden uyandı
Her neye göz atsa güzeldir sandı
Periler içinden ben seni seçtim.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:51 PM
Sar Beni Beni

Bir aşkin yüzünden kan aglar gönlüm;
Sendedir dermani sar beni beni...
Bir güzel ugruna geçmekte ömrüm
Nadir açan gülüm gör beni beni...

Üç günlük dünyada yas çekme güzel,
Egri bakip bana kaş yikma güzel,
Çok çile çektirdin yan bakma güzel
Ak çarşafa sardi kar beni beni...

Yedi dagdan geçtim uzaksin bana,
Şavkin vurdu boynu bükük cihana,
Mecnun edip adim yaydin her yana
Kafdagi’ndan öte sür beni beni...

Zannetme bu ömür defteri dolmaz,
Kibirlenme dilber sana da kalmaz,
Bil ki benden başka kimsecik almaz
Eger istemezsen vur beni beni...

Bir şair sözü bu gönlümün sesi,
Bülbülü aglatan aşkin busesi,
Ressam Halil, sana eder hevesi
Bu sevda dertleri yer beni beni...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:51 PM
Sayan Olmadi

Binlerce yanardag patladi birden
Nasilsin, halin ne diyen olmadi?...
Gözyaşlarim yagmur oldu göklerden
Söndürdü lavlari duyan olmadi.

Yalnizlik bir türkü çagliyor günde,
Sert eser rüzgârlar serttir her yönde,
Seviyorum desem dahi cihanda
Anlaşilir türde beyan olmadi.

Bir feryat ettim ki, gökler inledi,
Kafdagi’ndan öte herkes dinledi,
Sevdiğimden gayri cümle anladı
Her sözü yerine koyan olmadı.

Düşününce gelir güzel yakına,
Sevilen mutlaka varır farkına,
Girsede bu ömür hatta kırkına
Bu aşk urbasını giyen olmadı.

Örtemez cevheri bakar bir çift göz,
Uğraşmaz kabukla meselesi öz,
Tarihe kalacak yarına bu söz
Bilirim bu şiir ziyan olmadı.

Çiledir gönlümün süsü yarası,
Çok eser verdirdi kaşın karası,
Şairler içinde ilk başta sırası
Ressam Halil, seni sayan olmadı.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:52 PM
Selamsız Sabahsız

Gökyüzü bir başka renge büründü;
Selamsız sabahsız geçti periler...
Yakın sandığım çok uzak göründü
Habersiz yad ele uçtu periler...

Tan yıldızı inmez göklerden yere,
******* uzadı varmaz sehere,
Ne desem az geldi o nazlı yâre
Tam kavuştum derken kaçtı periler...

Mehtapta ay oldu o şirin yüzün,
Dudaklar bal şeker, bahardır gözün,
Hüzün bastı yine gönlümü hüzün
Aşkın badesini içti periler...

Ulu dağlar gibi bana yağdı kar,
Ne şartlar müsait, ne de derman var,
Sana dünya geniş, fakat zaman dar
Ufkumda çok perde açtı periler...

"Gül" dedim gülistan içinde gonca,
Dikeni bir bana batırdın önce,
Ölürsem üzülme bir gün duyunca
Kalbimi hançerle biçti periler...

Çile Ressam Halil, her günüm çile,
Her şeyimi verdim vefasız güle,
Son nefeste dahi ümit ver hele
Çaresiz bırakıp kaçtı periler...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:52 PM
Sen Buldun Yine

Çöktükçe yalnızlık hicran derdiyle;
Beni terk etmeyen sen oldun yine...
Yol aldım ufukta dağlar ardıyla
Yitirdim yönümü sen buldun yine...

Bin güneş doğsa da karardı günüm,
Tutmadı ayağım ağrır her yanım,
Al dudaktan düştü gönülden "Canım"
Muhabbet içinde sen kaldın yine...

Gül derdim gülistan içinde bir tek,
Onun için çarpar her zaman yürek,
Aşk uğruna ettim gönülden merak
Derin bir deryaya sen daldın yine...

Sevilmek ne güzel görmesem bile,
Düşürmezsin asla bilirim dile,
Onmaz derdim geçer bir gülsen hele
Selamı her yana sen saldın yine...

Cihan güzelleşir gelince bana,
Konuk oldum konuk bu gün ben sana,
Sevinçten haykırdım coşup her yana
Dur deyip gönülden sen aldın yine...

Ressam Halil, güle hayran gül diye,
Hakk‘tan bir nimet yâr olmuş hediye,
Seninle yaşamak sanki bir rüyâ
Yorumu hoş geldi sen güldün yine...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:52 PM
Sen Misin Acep?

Görsemde hicrani artacak olan;
Bir peri telaşi sen misin acep?..
Vuslati umutla tartacak olan
Gözde sevinç yaşi sen misin acep?..

Yazda donan yürek kişin isindi,
Bir hayal peşinde koşarim sandi,
Bilmem ki ne umdu, neye aldandi?
Sevdanin zor işi sen misin acep?..

Göz göze gelmedik kulakta sesin,
O efsunlu tarzda yaşiyor hissin,
Mutlaka ruha haz verir nefesin
Gönlümün aşk kuşu sen misin acep?..

Sevince uzaklar gelir yakina,
Cevherin bilenler varir farkina,
Birakma ey dilber dünya çarkina
Her şeyin ilk başi sen misin acep?..

Ne desem işlemez bir sözüm sana,
Dar ettin çok geniş cihani bana,
Bir gülü kirarak attin yabana
Her umudun düşü sen misin acep?..

Ressam Halil, meftun olmuş dilbere,
Nefis şiir yazar eşsiz bir yâre,
Sensiz girer bir gün o kara yere
Üstündeki taşi sen misin acep?..

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:53 PM
Senden Bir Haber Yok

Takvimden düşerken her gün bir yaprak
Senden bir haber yok, halin bilinmez...
Gönülde yaşarken gözden çok ırak
Yüce dağdan aşan yolun bilinmez...

Güneş renkli sacın gece mi şimdi?
Semadan yıldızlar şevk ile indi,
Bir sır oldu gitti, yok oldu kendi
Nerede yaşarsın ilin bilinmez...

Inmez oldu inmez pınara inmez,
Gül yüzlü periler bu yana dönmez,
Ne kadar su içse bu aşık kanmaz
Bülbül figan eder gülün bilinmez...

Sesin kaldı yalnız bizde aşina,
Karakış mı çöktü yoksa başına?
Kim boğdu gözleri hicran yaşına
Ne söylersin duymam dilin bilinmez...

Yollar uzak fakat gönül çok yakın,
Hoş dilekler eder hep sana akın,
Ayla güneş gibi sevgide farkın
Benden başka yerde balın bilinmez...

Ressam Halil, seni düşünür yine,
Hicran derdi düştü hep bizden yana,
Ayrılık ölümden ağırdır cana
Kırıktır kanadın kolun bilinmez...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:54 PM
Seni Düşündüm

Dolunay semadan mehtapta suya;
Dans edip girerken seni düşündüm.
Her zerremde mevcut aşk denen rüyâ
Hayatı sararken seni düşündüm.

Yüceler yücesi ulvi bir duygu,
Yâr uğruna duydum yürekte kaygı,
“Aşk” denen ilk önce insana saygı
Bu fikre ererken seni düşündüm.

Bir ümit peşinde kırk yıl koşarken,
Hayal edip yüce dağdan aşarken,
Sevgi verip garip kulla coşarken
Bir devran sürerken seni düşündüm.

Bir hasret çilesi giden her zaman,
Gül, eğlen efendim geçiyor devran,
Sevince şenlenir sevince cihan
Mutluluk sorarken seni düşündüm.

Bir gül yüz; periler kıskanmış onu,
Hicranla bitmesin bu aşkın sonu,
Gam keder içinde yanmasın günü
Sana gül dererken seni düşündüm.

Bir efsunlu bakış, bir mana gözde,
Ne şirin güzellik mevcuttur yüzde,
Ressam Halil, inan, bu yürek sizde
Ben seni ararken seni düşündüm.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:54 PM
Sevdim Mi Candan Severim

Çok müşkil diyorlar dostlarim bana;
Ama ben sevdim mi candan severim...
Hakk’ın kulu diye bakarım sana
Ama ben sevdim mi candan severim...

O endam o bakış dolunay yüzün,
Insana haz verir o şirin sözün,
Gönülden gönüle bir köprü gözün
Ama ben sevdim mi candan severim...

Sana kavuşmak zor, zordan da öte,
Yol vermez dağları gördüm arada,
Bu âlemde izin yoktur vuslata
Ama ben sevdim mi candan severim...

Sen hicran içinde hicransın güzel,
Güneşi solmayan cihansın güzel,
Gönlümü titreten tufansın güzel
Ama ben sevdim mi candan severim...

Değişmem verseler binlerce zihnet,
Rüyâ olsa bile kavuşmak ülfet,
Sensiz hayat Ressam Halil’e külfet
Ama ben sevdim mi candan severim...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:54 PM
Sevinçten Öter Bülbülü

Gül dalina konmuş bir bülbül gibi;
Yâr ugruna gözden akitir seli.
Hicranda yaktikça bir güzel peri
Sabir şerbetiyle sunuyor gülü.

Bölünür uykular bölünür gece,
Vuslat arzulanir vuslat bilmece,
Yâr bade sunuyor can hece hece
Sevinçten duramaz öter bülbülü.

Kader bir ilahi fermandir ferman,
Zaman bir girdapta dönmekte zaman,
Ögütür her şeyi dinlemez figan
Şendir insan olsa dosdogru yolda.

Bilmezsin ey "Peri" dolunay suda,
Yikandikça hoştur güzel duyguda,
Kar beyaz arzular mahur uykuda
Geçtikçe yerinden oynar gönülü.

Bir âlem mevcuttur aşikâr göze,
Güzellik her şeyde işlenmiş öze,
Bir nur gibi içten vurmakta yüze
Muhabbet edebi söyletir dili.

Ressam Halil, gaye gerçek bir sanat,
Süslenir güzelle - güzeldir hayat,
Bu yolda çekilen çileler servet
Aşk için yaşadim, dediler; "Deli."

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:55 PM
Sır İçinde Sırdır

Baktıkça âleme hayretim artar;
Sır içinde sırdır kainat bize...
Arifler insanı söz ile tartar
Aşk ile yaşamak bir sanat bize...

Muhtaç olan benim muhtaçlık Sana,
Söz alıp yolladın beni cihana,
Iman etmek gerek ardı bahane
Gerçeğe ulaşmak muhabbet bize...

Görmek ister gözüm önünde perde,
Koymazsın mazlumu Sen asla darda,
Şüphesiz bir kabul olmalı serde
Imansız bir hayat çok külfet bize...

Alimdir bir sırrı öğrense insan;
Bir mekânda yaşar belli bir zaman,
Sensin âlemlere eşsiz tek sultan
Rızanı kazanmak bir devlet bize...

Güzellikler mevcut güzel görene,
Helâl kazanarak hayat sürene,
Ressam Halil, güldür - gülü derene
Arzumuz Seninle bir vahdet bize...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:55 PM
Sir Misin Hâlâ?

Işittim sesini saklarim gizli;
Benim tek sevdigim der misin hâlâ?
Raziyim arkamdan gelsen de nazli
Arzuyla gönlüne kor musun hâlâ?

Uzakta bir dost var hem de irakta,
Mecal yok beklemez yâri durakta,
Mutlu olmaz kalsa gönlü kurakta
Aşk ile bekleyen sir misin hâlâ?

Sevinmek hakkimiz gülmek hayattir,
Sevgi varsa kalpte gerçek servettir,
Bir gülsen inan ki sicak ülfettir
Gönüller şen eden nur musun hâlâ?

Denizler durulur gökler durulur,
Dünyanin hesabi senden sorulur,
Seninle bir yuva candan kurulur
Diyerek bir daha var misin hâlâ?

Dolunay inerek göklerden yere,
Mehtapta ulaşir altin degere,
Seninle göç etsek uzak diyara
Başin bagli yoksa hür müsün hâlâ?

Ressam Halil, merak eder yüzünü,
Dünyayi kapladi derin hüzünü,
Muhabbetle açsam mavi gözünü
Yarami saracak yâr misin hâlâ?

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:55 PM
Solacak Diye Korkuyorum

Sana aşktan söz etmek istiyorum fakat;
Bir işiten olacak diye korkuyorum.
Benim yüzümden belki vermezler bir rahat
Kalpte yara kalacak diye korkuyorum.

Bir ince duygu mevcut yürekte tek sana,
Bir sen değersin bir sen belki bu cihana,
Bu yüzden mecbur oldum bu yüzden hicrana
Yedi diyar salacak diye korkuyorum.

Uzaktasın diyorlar kalbimde yaşarsın,
Ben seni arzu etsem hep bana koşarsın,
Uğrunda yanan benim niçin hep şaşarsın?
Gül getirdim solacak diye korkuyorum.

Dürbünle görmek çok zor bana gözünle bak,
Benim için âlemde kalpten başka yer yok,
Ne derler bu sevdaya edersen bir merak
Duysa cihan gülecek diye korkuyorum.

Savrulmuşum bir yaprak gibi esen yelde,
Ne varsa çaldım yere, bir şey yoktur elde,
Umurumda değildir destan olsak dilde
Aşk duygusu ölecek diye korkuyorum.

Ressam Halil, vakit var, gül açsın bu diyar,
Genişlesin gülistan olmasın yâre dar,
Sevdik diye etmesin Peri güzeli ar
Boşa zaman dolacak diye korkuyorum.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:56 PM
Şen Oldu Gülistan

Sizinle müşerref olduktan sonra;
Şen oldu gülistan şenlendi gönül.
Çare buldu derdim kapandi yara
En soguk bir günde canlandi gönül.

Karamsar duygular bir bir ayrildi,
Muhabbet kem sözden derhal siyrildi,
Bahtimin gemisi size dogruldu
Bir buse ile kirk yil dinlendi gönül.

Yürekte çözüldü asirlik buzlar,
Gün dogdu uzadi baharla yazlar,
Hoş geldi ettigin bin türlü nazlar
Bir baktin ki ömrüm yönlendi gönül.

Bir şair ümitvar yoluna bakar,
Engin bir su olur menzile akar,
Bir güzel yâr demez sözüyle yakar
Âlemde adimiz ünlendi gönül.

Her taraf kar dedin yollar kapali,
Düşmanlar nöbette eli sopali,
Sizinle köprüyü kalbe yapali
Bin türlü acilar sonlandi gönül.

Ressam Halil, Hakk‘ın kulunu sever,
Ne güzel yaratmış diyerek över,
Ver Allah‘ım aşkı her insana ver
Imanla her güzel şanlandı gönül.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:56 PM
Şirindir

Güzelligin, güzelin peşinde koştukça;
Bakin izi mevcuttur, sözümüz şirindir.
Rabb’im izin verince - ilhamla coştukça
Binbir eser yadigar yazimiz şirindir.

Meyletmeyiz âlemde meyletmeyiz pula,
Bir ömür vermekteyiz aşk dolu bir yola,
Bülbül olduk gülistan içinde bir güle
Yanyana bir gelirsek yüzümüz şirindir.

Boş yere ilkbahari beklemek boş yere,
Yoksa yürekte sevda açar korkunç yara,
Mutludur aşik, yârla gitse bir diyara
Hakk emriyle sevdikçe özümüz şirindir.

Ulu daglar üstünden yol aşirsam sana,
Ne güneşler şavk verir gün dogar bu cana,
Bir destandir bu sevda hatira cihana
Aşk ile bakan gönül gözümüz şirindir.

Güzellik her manada Allah’tan hediye,
Korkarım bir güzeli incitirim diye,
Sermayemiz şiirdir gördüğümüz rüyâ
Yorumu manevidir hazımız şirindir.

Bir Ressam Halil varmış, aşkla çile çekmiş,
Bir güzelin ardından kanlı yaşlar dökmüş,
O Peri gelir diye hep boynunu bükmüş
Aşk uğruna yürekte közümüz şirindir.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:56 PM
Şu Dünyanın Kahrını

Ben de şu dünyanın kahrını özden
Çeke geldim dostlar çeke giderim.
Aşk uğruna kanlı selleri gözden
Döke geldim dostlar döke giderim.

Görmedim ey güzel senden çok âlâ
Sohbeti çok hoştur sevmesi belâ
Her seher ümitle her yanda yola
Baka geldim dostlar baka giderim.

Hayran eder hayran gönlümü hayran
Geçmez ki âlemde sensiz bir devran
Vuslat olsun diye bir şirin cihan
Yıka geldim dostlar yıka giderim.

Hasretin yürekte onmayan yara
Vazgeçmem düşürsen sen beni dara
Aşk için gönlümü vermişim kora
Yaka geldim dostlar yaka giderim.

Türlü çiçek bezer baharda dalı
Can evinden feryat eder bülbülü
Yâr diye alarak eline gülü
Koka geldim dostlar koka giderim.

Çok dert ettik, bilmez güzel huyunu
Ressam Halil, içmez peri suyunu
Her sabah gelecek diye boyunu
Büke geldim dostlar büke giderim.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:57 PM
Taş Bastim Yüregime

Taş bastim yüregime sabrettim senin için;
Çok beklettin gelmedin, agladim için için...
Bal akiyor dilinden gülümsüyor gözlerin
Kavuşmayi beklerken niçin terkettin niçin?

Orkideler elinde şenlik ister ilinde,
Bülbül öter dalinda sitem vardir gülünde,
Bir garip mana almiş dudaktaki sözlerin
Gözden akan selinde mecnun etti yolunda...

Uzaklaşir hayalin her sabah ufka baksam;
Ben koştukça kaçiyor ne zaman yola çiksam,
Çok ettin - bıktırmadı diken dolu nazların
Gelir misin yoluna yaprak yaprak gül döksem...

Yorgumun çile çektim, gönül çoktan yaralı,
Vuslat derken sılamız bizden hayli aralı,
Beni bahtiyar eder gönlümdeki izlerin
O narin parmağınla derdime bez saralı...

Çok uzakta güzelsin, nadide bir çiçeksin,
Bana hayal olsan da gönlümdeki gerçeksin
Bir şiir yazdırmakta kalpte olan közlerin
Sen de benim gibi bu âlemden geçeceksin...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:57 PM
Tatlı Bir Belâ

Aldık başımıza tatlı bir belâ;
Güldükçe yüzünde güller açıyor.
Yol yarıyı geçti aşığım hâlâ
Gönülden sözünde güller açıyor.

Boyumuz yakındır yaşımız yarı,
Bana kar yağmıştır seninki sarı,
Sana kurban derler dokuz diyarı
Aşk dolu özünde güller açıyor.

Bir ince sevdadır yürekte yanan,
Al pembe yanağa busedir konan,
Seninle şen olur - şenlenir cihan
Baharda yazinda güller açiyor.

Benzer izi benzer gülde yapraga,
Ak topuklar meydan okur uzaga,
Tane tane vurur şevkle topraga
Yükselen tozunda güller açiyor.

Nasil tarif etsem, görmedim henüz,
Altin saçlarini örmedim henüz,
Kollar açip candan sarmadim henüz
Nur saçan gözünde güller açiyor.

Ressam Halil, çeker bir sana hasret,
Kavuşuruz bir gün gönülde elbet,
Cazip nevin mevcut vuslata sabret
Yanan aşk közünde güller açiyor.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:57 PM
Tek Benden Geçmesin

O güzel sesini duyduğum zaman;
Zannettim derdime dermanım vardır.
Şenlendi periler şendir gülistan
Gonca açan kalpte mekânım vardır.

Bir buse yanaktan şifadır bana,
Hoş bir hayat katar mutluluk cana,
Koşturdum peşinden ben yana yana
Hasretle çok yandım hicranım vardır.

Vuslat diler gönül yâr benden uzak,
Yola çıksam felek kurmakta tuzak,
Gel artık dayanmaz bu aşka yürek
Gözümde kanlı yaş figanım vardır.

Güneş inmiş gökten yerleşmiş yüze,
Türlü çiçekten bal katmıştır söze,
Sert baktın güzelim dokundu öze
Af dileyen gözde amanım vardır.

Kekik kokar kekik nefesin, sesin,
Farketmez dünya - kim ne derse desin!
Tek benden geçmesin benden hevesin
Aşk dolu hayatta irfanim vardir.

Bir çile tezgahi sarar dergahi,
Çektirir aşk ile kalpten eyvahi,
Sana kul, âleme hükmeden şahi
Ressam Halil gibi kurbanim vardir.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:58 PM
Varlığın Yalan Olur

Dev gibi dalgalar saldırdıkça denizler,
Boyun eğer karalar korkunç bir tufan olur...
Sallandıkça topraklar solar betler benizler
Kendi malın yaralar vaziyet yaman olur...

Kibirlenme dünyada mala, mülke, kuvvete,
Bindirirler vaktinde seni de çıplak ata,
Istemesen de veda edersin bu hayata
Viran kalır oralar varlığın yalan olur...

Zannedersin bastıkça oynar toprak yerinden,
Emin olursun emin mal, mülk ile yarından,
Huzursuzdur mazlumlar huzursuz kibirinden
Gönül dostu aralar bu servet talan olur...

Güzelleri inciten gönüldeki kaygı sen,
Deseler bu âlemin beyi, sensin, şahı sen,
Üç kıtaya fermanı geçen padişahı sen
Bir gün geçmez paralar hesabı soran olur...

Ressam Halil, uzakta, sözü gelir yakına,
Aşk yaşamaz nifakta güzel varır farkına,
Acı tatlı bir vakte sessiz girdik kırkına
Aransa da çareler yalnız tek iman olur...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:58 PM
Vuslat Gerek Söz Gerek

Aman efendim amam zaman geçiyor zaman,
Gülistanda bir gonca ağlar bülbül duyunca...
Hicran içinde hicran derman kaçıyor derman
Sevdiğim duyunca koşar mı bana gonca?

Ben yanmışım bir güle âlemde bir velvele,
Koptu, kan ağlar yürek aşka dayanmak gerek.
Düşürdün dilden dile sırrımı verdin ele
Vuslat gerek söz gerek sözde durmalı yürek.

Binbir türlü iş olur kalbe değen taş olur,
Sanki hayat bir rüyâ düşer ümitler suya.
Hasret gözde yaş olur dağlar aşan kuş olur
Yüz vurur soğuk suya biter burada rüyâ...

Pınar başında peri şen eder göğü, yeri,
Bir görsem derman bana Hakk‘tan bir ferman bana
Aşkla insan degeri yükselir bin eseri
Şiirde ferman bana yazdikça derman bana.

Tel tel örsem saçlari degse kalbe uçlari,
Zevkle koşturur beni şen eder kara günü.
Aşk doludur içleri gonca gülün taçlari
Süsler şevk ile günü candan coşturur beni.

O dudaklar al aldir döktügü nadir baldir,
Bir gül Ressam Halil‘e etme yeter bu çile...
Sana yanan bülbüldür - aşki söyleyen dildir
Şölen sana, bu çile gelsin Ressam Halil‘e.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:58 PM
Yalniz Seni Sordum

Kafdagi’ndan indi dün gece periler;
Güller alıp vardım, yalnız seni sordum...
"Güzeller güzeli bizimle" dediler
Yol üstünde durdum, yalnız seni sordum...

Sen baharsın gonca, ben yaklaştım güze,
Şartlar ayrı önce çizgi çektik yüze,
Aşk başa gelince gönül düştü köze
Çaresizdir derdim, yalnız seni sordum...

Bu gençlik çağında çeşmenin suyunda,
O hayal dağında periler oyunda,
Sevdanın bağında güzeller köyünde
Hoş izini gördüm, yalnız seni sordum...

Gül derdim taç yaptım sana vermek için,
Hayalini öptüm, hep ağlattın, niçin?
Ateş topu kaptım yükselsin sevincin
Muhabbetle sardım, yalnız seni sordum...

Boş kaldı yüreğim Ressam Halil beni,
Hayalin nakşetti göremedim seni,
Ağlattı hicranda dolaştım her yanı
Ümidimi kırdım, yalnız seni sordum...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:59 PM
Yarayı Gül Ettim

Gelmedik iş kalmadı başıma cihanda;
Bir sefa süremedim cefayı bal ettim...
Kara bir bulut gibi hüzün var her yanda
Her seheri ümide açılan yol ettim...

Aşkı aradım aşkı sıcak bir gönülde,
Içten söyledim sözü bırakmadım dilde,
Altın saçlar savruldu el vurdukça yelde
Yâr geliyor diyerek her yere tel ettim...

Kıskanıyor gökyüzü mehtapta o yüzü,
Altın eder denizi oynar suyla özü,
Hoştur cilvesi nazı kalbe işler sözü
Baktıkça mavi gözü sevince göl ettim...

Şendir olduğu belde hasret biter hasret,
Figan var bülbülde candan ister vuslat,
Sevgi mevcut her dilde bu âlemde maksat
Göz yaşımı aşk ile bir periye sel ettim...

En müşkil bir zamanda yâr dedim ben sana,
Iki elimde kanda zahmet versen de cana,
"Müjde" dedim o anda şevk geldi insana
Ne mesele mevcutsa hepsini hâl ettim...

Bekler Ressam Halil‘i bir dost var uzakta,
Ak mendil sallar eli yâr gözler ayakta
Zevk-ü sefadır dili kalsam da tuzakta
Hançer vursa kalbime yarayı gül ettim...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:59 PM
Yâre Diyemem

Herkese aşikâr görünse derdim;
Gizli sırlarım var yâre diyemem...
Bir güzele kalpten söz veren merdim
Kavuşmaya mevcut çâre diyemem...

Güzeller güzeli oldun sen bana,
Razıyım atsan da beni yabana,
Saracaksın bir gün canı canana
Bu kurban tam sana göre diyemem...

Sen bir "Peri Kızı" alması çok zor,
Bir gülümse bana gülmesin ağyâr,
Hasretin çekilmez, vuslatın yakar
Ben böyleyim, bahtım kara diyemem...

Düşünürken seni buldum seheri,
Var mıdır bu yaşta bu aşkın yeri?
Anlaşılır bir gün dostun değeri
Bir sorun var, o da para diyemem...

Sanattır işimiz, işleriz sözü,
Yazarız, çizeriz şahane yüzü,
Gönlümüze bakar o deniz gözü
Sürmesin bu güzel zora diyemem...

Ressam Halil, güle hayrandır güle,
Geçer bu dünyadan çekerek çile,
Aşkın çok asildir - "Gel" desin hele
Giderim yarına dura diyemem...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 07:59 PM
Yediveren Açar Gülümüz

Sira daglar gibi kolkola girip
Vatan diye koşar delimiz bizim.
Gönülde açilan yarayi sarip
Yedi derya aşar dilimiz bizim.

Daginik görünse bayiri düzü,
Güzellige diker her iki gözü,
Vatanin üstüne gelince sözü
Zincir gibi geçer kolumuz bizim.

Etmiştir atalar yurdu emanet,
Tarihi bilmeli tarihi elbet,
Türk gibi yetişsin her evde evlat
Şehitlerle coşar selimiz bizim.

Zengin bir kültürün mevcut elinde,
Birlik olursan gün dogar ilinde,
Nadide eserler olsun dilinde
Yediveren açar gülümüz bizim.

Dünyanin her yeri almiş eseri,
Süslemiştir Türkler vardigi yeri,
Türkiye - Türkistan nice diyarı
Doldurmuş asırla yılımız bizim.

Başkadır güzeli Türklerin başka,
Yiğidi düşürür gönülden aşka,
Ressam Halil, girmiş kalpteki köşke
Bin türlü şifadır balımız bizim.

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 08:00 PM
Yoksa Aşk Gönülde

Mağrur olma güzel bakıp zamana;
Yoksa aşk gönülde yaşarsın boşa...
Mazlumu çiğneyip "derdi bana ne?"
Diye dersen dilde yaşarsın boşa...

Hakikat önünde gerçeği anla,
El iki söylerse önce sen dinle
Geçmez ki bir ömür kibirle, kinle
Kalır gözün selde yaşarsın boşa...

Gül mevsimi gelmez her zaman yazda,
Tamah etme gözün kalmasın azda,
Zehirler olmasın dikenler sözde
Geçer bahar yılda yaşarsın boşa...

Ağlarken garipler şen şakrak olma
Gam keder dağılsın hüzünle dolma,
Harap edip bülbül feryatta kalma
Çileli bir yolda yaşarsın boşa...

Denizler rengini gözüne vermiş,
Tel tel olup güneş sacına girmiş,
Ressam Halil, gelip bir seni sormuş
Onu görsen elde yaşarsın boşa...

F.S.Mehmet1453
06-22-2007, 08:00 PM
Yürekten Isterim

Gözlerinde gördüm yine bahari;
Bülbüller şakisin güle diyordun...
Bir başka gülmekte mor ile sari
Muhabbet yeşille ala diyordun...

Kibrikler heyecan veriyor göze,
Bal mi kattin ne hoş geliyor söze,
Bin güneş yansimiş sanki gül yüze
Bir öpücük derken hele diyordun...

Ne efsunkâr inmiş dolunay suya,
Seninle güzeldir görülen rüyâ,
Daldikça hoşlandim güzel uykuya
Periler perisi gele diyordun...

Sevenler hasretle aşk ile yanar,
Gönülde bir mekân, yaylada pinar,
Bir baksan kem talih huzura döner
Düşmesin gözlerin sele diyordun...

Bir dilegim mevcut bir dilek sende,
Kavuşsam gül açar bil ki her yanda,
Ne arzu edersen iki cihanda
Yürekten isterim ola diyordun...

Hayalin gözünü nur gibi bürür,
Ressam Halil, sözü inceden görür,
Bir adim gelirsen koşarak yürür
Kiymetimi yârim bile diyordun...

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:55 PM
Aaaa

Bir Süleyman gördüm hiçbir yanı kımıldamıyor
Oturmuş bir iskemleye
Pek de oturmuşluğu yok iskemle ayaksız
O nasıl şey, bu adam soyut mu ne
Baksan bir ilgisi var elleriyle
Uzamış uzamış uzamış doğrusu elleri
Sevmeye domuzlanıyor gittikçe
Konuştum konuşmuyor
Dürttüm dürtülmüyor
Kızdım, bir bıçak salladım karnına
Aaaa!
Yok yahu bana mısın demiyor

Şaşırdım, yokladım kendimi iyice
Bir çağ mı değiştik sabah sabah ne
Artık ölüm insanlardan olmuyor.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:55 PM
Acaba

Dönelim
Döndürsün bizi
Kalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesi
Yağmursuz bir yağmura açılmış kapılardan
Ve akılda kalan bir yokuştan
Ve yalnız çocuklara özgü o sonsuz sinema koltuklarından
Ve çocukluktan
Dönelim
Dönelim mi biz
Gençlikten, oralardan
Mutluluğu bir kabuk gibi saran mutsuzluklardan
Dönelim mi acıya
Acıya, büyük acıya
Ve soralım mı acaba
Ey büyük yalnızlık insansan eğer
Bir kaya
Dalgalar yalarken onu
O bakarken kaskatı kalabalıklara
Ah, kalbin bulut bulut akan sesi.

Bütünüyle bir semte benziyor Ruhi Bey
Binlerce, on binlerce kedinin hep birden kımıldadığı
Kedilerden örülmüş bir semte
Ve soğuk bir tuvalde yerini bulamamış renkler gibi
Soğuk ve ayakta tutan çelişkileri
Bir görünümden bir başka görünüme kolayca sıçranan
Her şeyin, ama herşeyin çok dıştan farkedildiği
Eh belki de bir satır fazlalığı ya da bir satır eksikliği
Belki de genç bir şairden ödünç alınan.

Yürüyor mu, yürümeyi mi düşünüyor Ruhi Bey
Düşünmesi daha mı sonra koyuluyor yola
Nereye gidecek ama, nereye varacak sanki
Yoksa bir oyun tadı mı buluyor bunda
Oyundan atılmaktan korkmayan bir oyuncu gibi
Boşvermiş de sanki oyunun kurallarına
Üstelik son bölümde, perdenin kapanmasına
Azıcık vakit kalmış
Ya da vakit var daha. Ama ne çıkar
Gövdenin yazgıya başkaldırması mı
Ruhi Beyin
Başkaldırması mı yoksa

Vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
Vaktinde anlamanın sevinci mi
Ya da biraz geç kalmanın
O gereksiz tedirginliği mi
Hangisi

Ama belli ki sonundayız her şeyin
En sonunda.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:55 PM
Adını Funda Oteli Koy

Adını funda oteli koy
Aklından gelip geçen bir yazın
Ve akşam güneşlerinde orda burda
Bir deniz kıyısında, eski bir yıkıntıda
İnce ince gezinen turuncu adamların.

Adını funda oteli koy
Sevdamızın da adını
Ayakları dibinde gün batımının.
Ve ağzında binlerce güneşin tadı
Dilinin ucunda yalnızca kendi adın.

Çünkü sevdikçe beni sen kendini tanıdın.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:55 PM
Adsız Bir Çiçek

Rengini dünyaya ilk defa sunan
Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
Sevgilim
Bana "sen bir şairsin" dediğin zaman.

Yalnız sana yazıyorum bu şiiri
İstersen bir şiir gibi okuma
Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
Soğuklar başlayınca havalanıp
Millerce yol katettikten sonra
Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.

Ve yazmış olacağım bir de
Her dönemde her çağda
Sevdanın kendine özgü diliyle

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:56 PM
Alüminyum Dükkan

Bir göz atıyorum denize
Çın çın ötüyor balıklar
Bu bir giyilmiş ayakkabıdır diyorum
Bu bir sulanmış peynirdir diyorum
Bu bir haşlanmış patates elinizdeki
Bu insandaki ezgi
Bu insandaki akıl
Bu kanundur kanun
Çileğin çilek oluşu gibi.

İşte bu gerçektir diyorum siz de bilirsiniz gerçeği
Bu çivinin çakılışı
Bu ekmeğin sürülüşü
Bu aşkın, bu ayıbın, bu insanın bilinişi
Bu duymak, bu düşünmek, bu yüksünmek insanda
Bu toplum içinde, bu toplum dışında
Bu sizin durumunuz, bu tabiattaki iş
Bu akılsız çiçek
Bu bilgisiz ağaç
Bu düpedüz ileri görüş
Bu su, bu nehir, bu rüzgar
Bu taş, bu bulut, bu hava
Bu bilinen, bu bilinmeyen
Bu İsa'dan önce, bu İsa'dan sonra.

İşte bu yeninin yenisi insan
Dizilmiş kutu
Bükülmüş teneke
Alüminyum dükkan.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:56 PM
Anısındayım

Hafifçe ısırılmış bir elmanın dilindeyim
Elmanın kokusundayım
Anısındayım -kimbilir kimin-

Anılarda görünür, düşlerde görünmez insan
Düşlerde görünen anlamlardır
Özelliklerdir bir de belli belirsiz.

Ve
İnsansız anı yoktur. Var mıdır?

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:56 PM
Aşkın Radyoaktivitesi

Aşkı duydum mu bir başıma kalıyorum
Kasıklarımı ovuyorum bir güzel
En küçükleri var ya ayak parmaklarımın
İlk peşin onları görüyorum.

Bir çelik mavisi damar tam da çenemin üstünde
Çoğu zaman gün ışığında seçtiğim
Tıp tıp atıyor yüzümün kenarcığında
Saçlarım kapkalın geliyor elime.

Gündüzün, ama tam gündüzün oluyor bu iş
Kirlerim, pis kokularım bellıyken iyice
Soluyup dururken, birşeyler geçirirken aklımdan
Uzanıp kalıyorum ta pencerenin dibinde.

Yukarıyı düşünüyorum, bir aşağı katta oluşumdan
Dört duvar, bir buz dolabı, naylona benzer bir gök
Bütün o zehir gibiliği soğumus seylerin
Anlıyorum bir aşk akımıdır dolanıyor üstümde.

Durmadan aşklanıyorum ama hep böyle
Karanfiller gibi taze omzum, dizlerim, ayaklarım
Toplanıp gidiyor derken o deli fişek şey
Gün gibi parlıyor tırnaklarım.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:56 PM
Bakmalar Denizi

Bakmalar görüyorum bütün gün türlü bakmalar
Pencere bakması, sabahlar bakması, yeşil otlar bakması
Hepsi de beni buluyorlar, hepsi de bir yağmur uysallığında
Gördüm suyun ki yumuşak, gördüm ağacın ki katı
Gördüm ama şey, gördüm ama nasıl, gördüm ama bu kadar göz
Aynı bir gözler denizi, aynı bir o kadar canlı.

Bakmalar görüyorum, gök ortası gibi karşımda
Bulutta göz, uçakta göz, derinlikte göz
Göz oluyorlar birden, bu gözler de yatağa iç yapanları
Masaya üst yapanları bunlar, atlara atça parlaklık
Yılandan çöreklenmeyi, kediden uyuşmayı çıkaran bunlar da
İşte uzunlardan ayak, işte beyazlar beyazından kalabalığı
Bakmalar görüyorum durmadan göz olan bakmalar
Başlama gözleri, çocuklu, masallı, sinemalı.

Okşama gözleri vardı gel git eden parmaklarıma
Aşklardan gelenleri aşkı da bir kullanışlı yapan
Caz bakmaları, düğün bakmaları, dudaklar taşıyan bakmalar
Bakmalar, ateşte, suda havagazında
_Ateşten, sudan, havagazındandı gözleri-
Kar gözleri, soğuk -güzel,buğu gözleri hamamlarda
En harlısı bu: savaşlarda, en ışıksızı ölülerdeki
Bitti gözleri onlar bitti.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:57 PM
Başım Dönüyor İkimizden

Çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin
Ön dişleriyle belli belirsiz
Bir martı kalıyor gibidir hiç olmayandan
Çünkü biz ikimiz de çirkin değiliz
Evet mi hayır mı pek anlamadan.

Ne biçim bir sestir şu bizim dalgınlığımız
Bir tayın dişinde ince taflan
Az yaşlı bir kadında göğüs uçlarının
Yanarak sımsıcak bir kedinin ağzından
Dönüp iç çekmesine gece kuşlarının.

Sonra biz dağ başlarında apansız kurşunlanan
Süresiz baş dönmesiyiz çok garip adamların.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:57 PM
Başlangıç

Doğanın bana verdiği bu ödülden
Çıldırıp yitmemek için
İki insan gibi kaldım
Birbiriyle konuşan iki insan.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:57 PM
Belirsizlikler I

Bahçeme gelip bahçemi büyütüyor
Uzanıyor gölgesine ağaçlarımın
Görüyorum onu geceyle gündüzün ötesinde
Kuşkum yok Pan değil bu.

Bateri çalıyor havuzun dibindeki kadın
Belirsiz bir güne yaslanmış
Mağaralarından geçiyor balık sürüleri
Yetmiyor mu ki
Düşlerine ödünç veriyor kendini üstelik.

Bir tabak buzlu çileği şiire yerleştiriyorum bense
Gizli kalmasın diye belirsizlik.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:57 PM
Belirsizlikler II

Gölge dolaşır geceyle esmerliğin arasında
-Bir an- bakışların mavi denizle gök arasında
Bir uyumsundur sen -yazlar gezinir kış günlerinin içinde-
Sabahları bir şeyler noksandır, akşamları
Noksanlardan oluşan bir üzünçlük sende.

Ortalarda bir yerdesin -öylesin-
Bir kavşaksın nedense - birşeyle her şey arasında-
Günün her saatinde -duyuyor musun-
İmgeler birbirinden korkuyor.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:57 PM
Belirsizlikler III

Şöyle böyle bir günün kurcalanmasından
Bir tırnak izidir nehir -yüzümde akan-
Bulutlar bulutlar bulutlar -dudak izleri, beyaz-
Ötede bir köprü üstünden geçeceğim birazdan.

Ocaktaki çaydanlıktan bakıyor bana
Ekim ortalarında yağan karlardan
Ben köprünün üstündeyim şimdi -iyi mi-
Camların buğusundan yapılmış adam.

Geri çeviriyor bakışlarını ansızın
Ben köprüden geçtim gittim çoktan
Peki
Ne olup bittiydi var mı anlayan.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:58 PM
Belirsizlikler IV

O bir ilk yaz şikayetçisidir
Kat kat altındadır bir leylak esintisinin
Güneşsiz kuşsuz bir kayın ormanını buluncaya kadar.

Yitirmiş görünüşünü bu yüzden
Sevgi kadar bölünmüş
Ve parçalanmış (evet?)
Hiçbir duygu yoktur diyor.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:58 PM
Belirsizlikler V

Atlar atlar atlar
Geçtiler penceremin önünden
Buğulu cam, buğulu cam, buğulu cam
Geçtin penceremin önünden.

Attan, buğulu camdan, düşten..

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:58 PM
Ben Bu Kadar Değilim

Ben bu kadar değilim
Kışlada ölü bir zaman
Bir güzel at durdukça gider
Gittikçe döner bir bir güzel at durdukça
Askerim, benim ağzım kuşlardan.

Güneşi sormuyorum lekelenmiş dallardan
Dalları sormuyorum dallardan daha iyi
Yüzümü istiyorum bir süvari alayından
Ne yapsam istiyorum, ama istiyorum
Bir kişi bile değilim yalnızlıktan.

Bir kişi bile değilim yalnızlıktan
Gözlerim ormanlara asılı
Ağaçlar, kırlar ve şehirler geçiyor kaputumdan
O kadar geçiyorlar ki, sadece duruyorum
Bir an bir yerde ölümü tanımazlığımdan.

Ben bu kadar değilim
Kışlada ölü bir zaman.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:58 PM
Ben Ruhi Bey Nasılım

I

Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda
Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi
Büyük bahçelerin küçük içinde
Saksılardan birinde
Gördüm de
Uyurken uyandırılmış gibi
Beni bir sardunya büyüttü belki.

O ben ki
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.

Ne peki
Yere dökülen bir un sessizliği mi
Göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi
İşini bitirmiş bir org tamircisinin
Tuşlardan birine dokunacakkenki
Dikkati ve tedirginliği mi.

Bekler mi beni
Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen
Bir sürü yaz gününün içinde
Acaba bekler mi beni
Uykularım, o sonsuz uykularım
Yanmış bir limonluktaki
- Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde
Sesini hiç eksiltmeyen -
Ama bilmez miyim ben
Bilmez miyim hiç
Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine
Kısacık bir zaman olmalıydı elimde
Turfanda meyva gibi bir zaman
Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği
Geçerek erguvanların dönemecinden
Leylakların dörtyol ağzından
Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına
Acının dudaklarına ve geçmişin
Bir yaban gülü yaprağı gibi beni
Ama ne gezer.

Korkmuyorum artık solmaktan
Solmaktan ve solgunluktan
Gelmişim nerelerden böyle
Kurumuş bir dere yatağı gibi
Ya da pek kurumamış da
Baygın, hasta ya da cançekişen
Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında
Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini
Yorgun düşerek taşımaktan
Ve ne çıkar ayırmasam kendimi
Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.

Koylardan
Kapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları da
Eskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayan
Ayırmasam kendimi
Diyorum ayırmasam
Köhnemiş bir geminin -izine pek rastlanılmayan-
İçindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleri
Cepleri yüreği cepleri
Ayırmasam da ben
Kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni
Sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan
Oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan
Bu kımıltısız gövde
Görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi
Görülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşların
Ya da bir oda kapısını açtığınız zaman
O müthiş öğle sıcağında
Pencerenin önünde örgü ören birinin
- Örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi-
Görülmediği gibi
Ama var mıydı sanki görülmek isteyen
Var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.


II

Ve her şey hızla yetişti sonra
Sarı bir günün kahverengi yarınına.

Yıkılmış bir ağacın üstünde yıllarca oturdum da
Gözleri avına benzeyen bir avcıydım sanki
Ağaç da çürümüş zaten
Kazımış, oymuş bir yerlerinden gelip geçen onu
Ağaç mı, içi yıllarla dolu bir kutu mu
Çözmek için mi acaba içlerindeki bir gizi
-Gizi mi, bir giz gereksinmesini mi-
Yoklamışlar orasından burasından
Kim bilir.

Ama sessizlikten başka ne bulmuşlar
Önemsiz bir iki anıdanbaşka
Ya insan kılığında ya da bir dekor taşkınlığında
Sorarım ne bulmuşlar
Çoktan yeni bir umuda dönüşmüştür onlar da
Anılar.

Oysa bambaşka şeyler olmalıydı ağaçta
Kazılmış, oyulmuş yerlerinde ağacın
Buruk mayhoş, daha çok da bir zehir tadındaki
Bir şeyler olmalıydı. Ve sanki
Yıllar var ki saklamışım orda ben

Saklamışım anlaşılan
Odasında yapayalnız doğuran bir kadının
Dışa vurmak istemediği
Ya da pek gereksinmediği
O iniltiyi andıran
Duyurulmayan her şeyi.


III

Ve her şey dönüştü işte
Kahverengi bir çarşambadan
Sapsarı bir cumartesiye.

Ansızın bir rüzgar çıktı demin
Çölde yanıt arayan alaycı bir rüzgar
Kolalı bir örtü gibi acıtıyor yüzümü
Yakıyor gözkapaklarımı da
Toplayıp getiriyor anılarımı bir bir
Uzun yolları hiç sevmeyen anılarımı.

(Kaç türlü girilirdi anılardan içeri?
1 - İşte bir zambağın özsuyunun içilişi gibi
2 - Süt emer gibi bir memeden
Bütün renklerin ve bütün kokuların bir anda bilinişi
3 - Dibini kazıyor alanlar: dünyanın iç çekişi.)

(Ansak mı anmasak mı
Yeri mi şimdi değil mi
Bir tren yolculuğunda ve her yerde
Her şeyin ya da hiçbir şeyin hiç mi hiç çekilmezliğini
Bir hafta tatilini, bir öğle vaktini, belki bir pazartesiyi
Saatler iyi
Adamlar gülüyorlarsa iyi, gülmüyorlarsa gene iyi
Ve bütün yolcuların dalgın
Koparıp koparıp bir şeyler yediklerini
Görünüşte kararsız
Görünüşte üzgün, endişeli
Görsek mi acaba, görmesek mi
Açıp da kapalı gözlerini arada
Şöyle bir görünümü tek bir solukta
Yalandan, inatla içine çekenleri
Ya da bir köprüden geçerken, bir tünele girerken
Belirtip yüzlerinde çok görmüşlüğün izlerini
Bir tilki çevikliğiyle, acele
Katarak yolculuğa hiç yoktan bir gizemliliği
Bilmem ki, görmesek mi
Durunca tren bir istasyonda
Dudakları çatlamış, ateşli, hasta bir istasyonda
Dünyanın bütün elma satıcılarına bakıp
Bakıp da her şeyi ilk defa tanıyormuş gibi
Uzanıp pencerelerden sarkık gerdanlarıyla
Tutarak parmaklarıyla yalancı
Ve ucuzundan bir kolyeyi
Acaba görmesek mi
Bir treni ve dünyada tren olan her şeyi.

Ansak mı anmasak mı acaba
Yeri mi şimdi, değil mi
Sırasını bekleyen bir kadının, hasta
Gereğinden fazla abartılmış yüzünü
Besbelli iğrenirdiniz
Çevirirdiniz gözlerinizi yer tahtalarına
Bir duvar saatine ya da kapıya
Telefona bakardınız, tırnaklarını incelerdiniz uzun uzun
Kısaca
Kaçınmak isterdiniz o yüzden -ama bitmedi-
Gördünüz, görüverdiniz bir daha
Sıyrılmış acılardan ansızın
Sevecen, durgun, sade
O yüzü
Belki de, orda, acele
Karar verdiniz
Bir anneniz olsun isterdiniz böyle
Ve belki sarılıp öpmek isterdiniz onu
Her neyse...

Söylesek, yeniden mi söylesek şimdi de
Ben uzun yolları hiç sevmem
Doğacak bir çocuk gibi beklemeli anılar
Ansızın doğmalı, ansızın ölmeli saniyelerde.)


IV

Bırakıp gidiyor anılarımı rüzgar
Denize bırakılmış çöpler gibi
Yol kenarlarında birikmiş gereksiz eşyalar gibi
Geri veriyor ve çekip gidiyor usulca.

Bulanık bir havuzun yanında buluyorum kendimi
Bakımsız, taşları kırık bir havuzun yanında
İçinden koyu yeşil bir çocuğun baktığı
Çürümeye yüz tutmuş yaprak renginde
Ağlaması yağmurlu bir sundurmaya benzeyen
Kırık iskemleleri, çatlamış mermer masasıyla
Yağmurlu bir sundurmaya
Ve pencerelerde belli belirsiz bir kadın
Pencerelerde ve her yanda.

Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.

(Nerdeyim
Kelebeklerden dokunuşlar alan bir yaprak gibi inceyim
Para bozduranların az çok bildiği
Adres soranların gene bildiği
Bir sokakta bir aşağı bir yukarı
Saatlerce dolaşanların hemen hemen bildiği
Amansız bir güceniğim.)

Geri getiriyor bunları rüzgar
Geri getiriyor anılması kırmızı bir konağı da
İniltili, hasta bir konağı da
Çatısında baykuşların tünediği
Birtakım iplerin düğümlendiği tahtaboşlarda
Ve bütün konuşmaların tek bir cümlede toplanıp
Suskunluğu bir anıt gibi yükselttiği
Bir konağı ve konağın olanca görkemini
Geri getiriyor rüzgar.

(Konaksa yandı çoktan
Tertemiz bir asfalt ezip geçti onu
İyi biliyorum tertemiz bir asfalt
Ezip geçti onu
Kırmızı bir konak mezarı gölgesi bırakarak.)

Ve yıllar ve günler ve saatler ayarlandı
Caddeler, işhanları kahveler ayarlandı
Meyhaneler, genelevler
Pasajlar, dar sokaklar, geçitler
Soğuk biralar ayarlandı, soğuk her şey
Ve bütün ilişkiler
Birden yerini aldı.

Ve her şey yetişti gene
Sarı bir çarşambadan
Kahverengi bir cumartesiye.


V

Ben Ruhi Bey, nasıl olan Ruhi Bey
Nasılım
Bir yaz ikindisinden çıktım geldim
Diyelim bir pazartesiydi, biraz da şöyle geldim
Kapıyı iyice kapadım
- Kapadım mı, evet, kapadım -
Çitlenbik ağacının altından geçtim
Frenk üzümlerinden bir iki salkım kopardım
Dişlerimle sıyırdım
Sardunya renginde ve sardunya tadında idiler
Biri fotoğrafımı çekiyorkenki gibi durdum
Azıcık gülümsedim
Ve dünya bana gülümsedi
Çakılların üstünden yürüdüm
Yürüdüm ki, bir sese benziyordum sanki
Yüzyıllarca önce kırılmış bir kemik sesi
İyice duydum
Çıkarken bahçe kapısını açık bıraktım
- Çok yüksekti. Deniz dibi renginde ve demirdendi. Üstünde aslan başı
kabartmalar vardı. İki yanında çok yüksek iki duvar uzar giderdi.
Dışardan çam ğaçları görünürdü. Bir kırbaç gibi görünürdü. Ve
ağaçların üstünde kırbaç kılıflarına benzeyen ve evlatlıkların mavi
pazen giysilerini andıran kalınlaşmış bir gökyüzü dururdu -
On sekiz on beş trenine yetiştim
Geniş kadife koltuğa oturdum
Puromu yaktım - iki kibrit harcadım -
Akşam gazetelerinde pek bir şey yoktu
Haydarpaşa'ya kadar bulmaca çözdüm
İskelede saçları çok iyi taranmış bir kız bana baktı
Bakışından tedirgin oldum
Giyimsizdi, boyasızdı, bakımsızdı
Vapurla Karaköy'e geçtim
Tokatlı'ya uğradım
Köprüden aldığım Fransız dergilerini karıştırdım
Kirazla bir kadeh rakı içtim
Çıkarken boy aynasında kendime baktım
Oldukça yakışıklıydım
Gömleğim temizdi, beyaz ceketim
Tertemizdi ve ayakkabılarım
Pantolonum ütülü
Yelek cebimde ince altın bir zincir
Sarı ve ince bıyıklarım
Tam Ruhi Bey bıyığıydı
Ve iki parmağın arasında bir çiçek sapı
- Zakkum muydu, değil miydi, belki yazpatı -
Boynumda menekşe rengi bir papyon
Hafifçe sarkık
Dudağımda bitti bitecek bir sigara
Kenarında dudağımın
Dışarı çıktım.
Tünele bindim, Asmalımescit'teki Viyana lokantasına geldim.
Avusturyalı karı koca beni karşıladılar
İkisi de eğilerek ben dimdik durdukça onlar bir kez daha eğilerek beni
karşıladılar
Benden başka oldukça şişman iki adam daha vardı. Beyaz Ruslardandılar, gözleri
necef taşı gibi sert ve parlaktı
Tezgahta bir Leh Yahudisi votka içiyordu, yüzündeki ince damarlar fırçayla
çizilmiş gibiydi, bir silinip bir canlanıyorlardı.
Soğuk et getirdiler bana, omlet, bira filan getirdiler
Üstüne kremalı ahududu getirdiler, likörle kahve getirdiler
Çıkarken bolca bahşiş bıraktım.
Markiz'e uğradım, dört mevsimden süzülmüş bir konyak içtim
Düzeltip arada bir bıyıklarımı
Uçları hafifçe ıslak
Bir ara pencere camında kendime baktım
Baktım ki, ben Ruhi Bey
Nasıl olan Ruhi Bey
Daha nasılım.

Oradan Galatasaray'a kadar yürüdüm
Bir kadının pembe beyaz teni dağılıp uçuşarak
Gezindi ortalıkta bir süre
Ve durdum
Durdum bu güzel yaz ikindisinden çıkıp
Bambaşka bir sonbahar sabahını giyinceye kadar Nasılım.


VI

Nasıl olacaksınız Ruhi Bey
Bugün de erkencisiniz Ruhi Bey
Şarapla bira mı içiyorsunuz Ruhi Bey
Böyle sabah sabah Ruhi Bey
Akşam akşam Ruhi Bey
Akşam sabah Ruhi Bey
Cıgara alır mıydınız Ruhi Bey
Yakalım Ruhi Bey, yakalım
Böyle üşümüyor musunuz Ruhi Bey
Benim de ayakkabılarım su alıyor Ruhi Bey
Ne olur ne olmaz
Önümüz kış Ruhi Bey
Ee, daha nasılsınız Ruhi Bey
- İyiyim, iyiyim.

(Gelsem gelsem bir solgunluktan gelirim
Kızgın bir sardunyanın üstelik üvey çocuğu
Pembe pembe azarlanırım
O ölür ben azarlanırım
Kocaman bir konakta uzarım kısalırım
Ellerim tırnaklarım
Yeni kırpılmış bir koyun derisi gibi pespembe
Ve sıcak
Gözlerim, gözlerim benim
Denizi ilk defa gören bir çocuğun
Birdenbire yaşlanması neyse.)

Sizinle görüşelim Ruhi Bey
Vaktim yok, vaktim yok
Ruhi Bey, görüşelim
Vaktim yok görüşmeye kimseyle
Ruhi Bey
Kendimle bile, kendimle bile.
(Olmaz ki, kimse kimseyi sevemez
Ama hiç kimse.)

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:59 PM
Beyaz Atlar Sulara

Benim yüzümde her şeyler var
Üç dilim ekmek bunlardan biri
Annem bir taşa oturmuş bunlardan biri
Sur dışlarında hafif bir eskici olur
Olur ya bir kendil olur biraz da elleri
İnsan yalnız mı buna bir çare düşünmeli.

Dün biraz ağlamıştım bunlardan biridir şimdi
Çok gülünç bir şekilde kahveye giriyorum
Sorsam ya kapıdayken gözyaşı girilir mi
Girilmez, girilmez, bunu her mahmut biraz anlatır
Korkuyla anlatır, yüzünü baygın tutar anlatır
Kahveci, seni sevmiyorum bunlardan biri.

Bir deniz yandı gene, yansın ne çıkar sanki
İşte horoz öttü yüzümün yarısında
Yüzümde bir horoz var dünyanın biri
Seni sevmek neden mi, acı ve güzel
Geldikçe geliyorlar ellerinin elleri
Odalar! çıplak masalar! buna bir çare düşünmeli.

Bu da bir şarap olmalı şimdi boşluğu dolduracak
İçince bir korsan ağzıyla içmeli
Eskidir, yorgundur, akyıptır diye yüzler
Bir sinek sinek mi vurunca öldürmeli
Ve sinek oldu muydu hafif bir uzaklık olur
Olur ya, hem biraz dargındır hem biraz evli
İnsan sevdi miydi buna bir çare düşünmeli.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:59 PM
Biliş

VE HEMEN GİDEMEDİM
VE ARTIK GİDEMEDİM
VE SONRA HİÇ GİDEMEDİM
KURTULUŞ'TA, SON DURAKTA BİR TRAMVAY ÖLÜSÜ
SANKİ BEN
ÖYLECE KALAKALDIM

HEPİMİZ KALAKALDIK
ELİMİZDE TETİĞİ ÇEKİLMEYEN
NAMLUSU YÖNSÜZ BİR TABANCA GİBİ.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 06:59 PM
Bilmez Miyim Hiç...

Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki, kim yitirmiş evini, ya da
Hangi yitikle yok olmuş o yapı
Kimbilir
Vuruyorum yokuş aşağı, kıyıya
Bir taşın üstüne oturuyorum
Ben oturur oturmaz
Çıkıyor kuytularından bütün görünümler
Ve ufak bir oyun oynuyor bana doğa
Alıp alıp götürüyor gözlerimi bıkmadan
Kısalıp uzayan bir çift yılan balığını andıran gözlerimi
Güneşin şavkından yuvarlanan çakıllara
Tam o sıra bir vapur yanaşıyor iskeleye uzun sürecek bir sonbahar taslağı gibi
Denize yeni sürülmüs bir tarlaya benziyor, uyanık, diri
Ve işin tuhafı bense
Alışıyorum gittikçe
Her gün bir parça daha alışıyorum yalnızlığıma
Ürperiyorum bir ara arkamdaki ayak sesinden
Ve bu yüzden mi bilmem
Durup bir süre çevreme bakar gibi yapıyorum
Sürüyle kus havalanıyor defnelerin içinden
Sürüyle, evet, hatırlıyorum birden
Nicedir unutmuşum saymayı bile günleri
Dağılıp gitmişler herbiri bir yana
Kuşlar gibi, onlar da
Benimse ne gidecegim bir yer
Ne de özlediğim bir şey var
Öyleyse neden yazıyorum bu sözleri ona
Bu biraz sevdaya benzeyen, biraz da sevdasızlığa
Böyle gelişigüzel, böyle kırık dökük
Sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana.

Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat on iki
Dalıp gidiyorum, düsünüyorum da, saat on iki
Bir sigara yakıyorum, bir kağıda bir iki dize yazıyorum
Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha
Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da
Yani tam böyle birşeye benziyor zaman
Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan
Çıkageliyor sonra, saat on iki.

Anlıyorum
Yaşam elbette uzun biz duyabildikçe sevgiyi
Yalnızca bunun için uzun
Yani sevgiyle de sevebilir insan, sevdayla da
Örneğin
Bir sevgiyi yontup onarmak için
Döğüşmek de sevgidir
Ve benim bildiğim kadarıyla
Her şeydir bir insan, her şeydir
Yalandır kısalığı yaşamın
Ve özellikle insan dediğimiz şey
İnançli bir insan soyunun parçasıysa.

Sonunda başbasa kalıyoruz gene
Başbaşa kalıyoruz doğayla ben
İşte az önce yağmur da başladı, cumartesi günlerden
On temmuz cumartesi
Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:00 PM
Bir Ay Aldım Diyarbakırdan Tokatta Biri

Tokatlı diyorlar ya da bir atın başlangıcı
Eğilmiş, sakin, içkiler alıyor kalabalıktan
Şimdi o mor gözleri mor bir kadınla ilgili
Birazı namuslu iyi, birazı açıkça perişan
Ya da bir kadın bir kadını öper gibi
Hiçbir şey anlamıyor yaşamaktan.

Hiçbir şey anlamıyor diyeli anlamıyor
Ama bir yalnızlığı tamamlıyor durmadan
Askerler geziniyor, her yerde bu göz kahveleri
Ben bu gözlere Tokat'ta rastladımdı bir zaman
Hopalı biri vardı, hamalın biri
Daha hiç çıkmayacak karısının koynundan.

Bir kadeh olmalı ya da bir rakının başlangıcı
Ansızın bir göl Anadoludan
Bir yanda bir balıkçıl ne zaman istese ölür
Kocaman iz bırakır çılgınlığından
Sonra o adamlar ki çelimsiz, esmer, bıyıklı
Ve bütün gün sevişirler acılarıylan.

Tokatlı diyorlar ya da bir ekmeğin başlangıcı
Ezilmiş, sakin, onca bir yoksulluğu ödüyor durmadan
Bu kimin evreni, bu saçına bir el atma saatlerinde
Bu kim ki ölüyor, Tokatta ölüyor her zaman
Ya da bir erkek bir erkeği öper gibi
Hiçbir şey anlamamış yaşamaktan.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:00 PM
Bir Çiçek Sergicisi Der Ki

Bin dokuzyüz on iki miydi, bin dokuz yüz elli iki miydi
Güneşli bir öğle miydi, çiçekler gölgesiz miydi
Ellerim kirli miydi
Neydi
Çiçeklere su mu serpiyordum, bir karanfil çok mu uzaklardan gelmişti
Bilmem ki
Benim bütün yaşamımda hep karanfiller olmuştur
Her zaman hatırlarım
Sanki bir karanfilden sürekli doğmuşumdur
Bin dokuz yüz on iki doğumlu bir karanfili
Karım göğsüme takmıştı. Şimdi ben çok yaşlıyım
Şimdi ben nedense çok yaşlıyım
Herkesi ayrı ayrı tanımam
Ruhi Bey'i İçerenköy'den tanırım
İçerenköy'ü iyi bilirim de ondan
Kaç yıl önceydi, şimdi unuttum
Babasını da tanırım
Kaç yıl önceydi, bilemem
Üryani eriği gibi gözleri vardı
Çizmeleri, kamçısı
Ruhi Bey, benden çiçek alırdı
O zamanlar sokak sokak dolaşırdım
Çiçek alanları iyi bilirdim
Ruhi Bey de çiçek alırdı
Nedense benden alırdı. Çünkü ben çiçekleri çok biçimli tutarım
Kuşkonmazları sevmem, kullanmam
Çiçeklerin aralıklarına bakarım
Sanki ben onları hep yeniden yaratırım, yontarım
Bin dokuz yüz kırk üçde biri öldü
Boynu değil, bir karanfilin sapıydı, yana düştü
Düşünce öldü
Bir ölülük sindi ellerime
Bir ölülük bana sindi
Ona sergimde her zaman bir yer ayırırım
Kimseler bilmez
Ben işte gizli gizli onu sularım
Karanlık bir karanfilliği
Yoklukta bir karanfilliği
O gün bugündür bütün çiçekler
Karanfildir benim için.

Bir gün de bir demet karanfilim yandı
Bir demet karanfilin penceresi, kapısı
Nedense yandı
Önce giyinik bir ev görünümündeydi, öyleydi
Takındı kırmızılarını sonra
Süslendi
Bir boşluk edindi orda kendine
Hemen oracıkta bir boşluk
Açtı şemsiyesini ve gitti.

Ben şimdi oğlumun yanında kalırım
Onun kırmızı yapraklardan yapılmış
Bir zamandışılığı vardır
Beni anlamaz
Anlamaz, niye anlasın
Anlaşılmak -değil mi ama- sanki kimsenin olamaz

Ben kendime bir karanfil mezarı satın aldım
Beni oraya gömecekler
Ruhi Bey cenazeme gelecek
Ama hangi Ruhi Bey
Doğrusu biraz şaşırdım
İçerenköy'deki Ruhi Bey gelmez
Osadece karanfil satın alır
Ölümü pek beğenmez
Şimdiki Ruhi Bey ölümedaha yatkındır
Yaşamaya da
Ölümle yaşam arasında bunalır bunalır
Ben bu kadarını anlarım
O gelir beni kaldırır
Bir karanfil kalabalığına arrtık katılır
Geçen gün gördüm
Acımayı unuttum
Sevinmeyi unuttum
Ben her şeyi artık unutuyorum
Ama ogeçerken ne yalan söyleyeyim şuramda birağrı duydum
Ağrı da değildi belki, hani, nasıl
Gövdemi yeniden buldum
Acılar acılara eklenince ağırlaşıyor
Gövdem de ağırlaşıyor
Ruhi Beyle kocaman bir demet karanfil oluyoruz
Şu üstümdeki boşluk kadar
Bir demet
Yok artık pek konuşmuyoruz
Benim sözlerim eskidi
Onunki de eskidi
Zaten kelimeler sonludur
Öyledeğil mi
Donuk donuk bakışıyoruz
Ben ölüme iyice yakın
O yaşamaktan uzak
Öyle bir gök içinde durmuş gibiyiz
Karanfiller ölürken
Karanfillerden bir deniz.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:00 PM
Bir Genelev Kadını Ve...

Girdi
Sırtında eski bir ceket vardı
Bir yerlerden sızmıştı sanki, gün ışığı gibiydi
Sarışındı
Önce bir süre kapının önünde durdu durdu
Gölgelendi, inceldi, beni gördü
Pek önemsemedim
Baktı, hiç konuşmadı
Oysa bir İsa tasviri gibi uçumluydu, güzeldi
Yer gösterdim, oturmadı
Bir sigara yaktım, ona da verdim
Aldı
Sigarasını ben yaktım
Kısa bir gülümseme yürüdü dudaklarından
Benim dudaklarıma da geçti
Çocuklar gibi kızardım
Öteki kızlar gülüştüler
Ben kendimi sevdim, güvendim
Saçlarımı düzelttim, göğsümü biraz kapadım
Bana elini uzattı, ellerimiz birbirine değdi
Sıcaktı, inceydi, kıskanırım anlatmaya bu eli
Ağır ağır odama çıktık.

Girdi
Açık pencereyi kapadım
Perdeyi çektim
Arkamı döndüm, yavaş yavaş soyundum
Bileğimdeki saati çıkardım
Sigaramı söndürdüm
Tam o zaman..
Zaman da değildi belki
Önce korkunç bir gözyaşı seli
Sonra alabildiğine bir kayalık
Kayaların üstünde bir kertenkele
Ardından bir ormanın uğultusu
Binlerce kanat sesi
Sağ elinde bir bıçak
Yok, hayır, bıçak da değildi
Vuran, ezen, öldüren bir el
Ve eller
Ve dişler
Kendimden geçtim.

Bir daha gelmedi, hayır, bir daha hiç gelmedi
Ama onunla ben
Ne zaman istedimse o zaman yattım.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:00 PM
Bir Gün

O "bir gün"
Yuvalanmış sanki içinizde
Buğulu cam tıpkı
Hiçbir şey görünmüyor
Besbelli dışınızdan bakıyor size.

Yokuş aşağı, yokuş yukarı
Düzlerde, eğrilerde
Yansır ondan size her ışık
Bırakılmış bir bıçaktan döğüşte.

Beklemek, avuntu--bir silah patladı uzakta--
Yakında bir tel koptu
Durmanın durgunluğu--yeterse--
Sürsün bir süre böyle--ne çıkar--
Emzirsin içinizi o sonbahar bulutu.

Gelecekte, dediniz--ama ne zaman--
Kim bilir, belki de geçmişte
Yağmurlardan kalan kimsesizliğin
Saklıdır acısı o "bir gün" de

"Bir gün" buluşuruz--çok iyi--
:Bir gün" dü, hani nasıl--silinti--
Gerisi döküntü günler
Ola ki beslemekte "bir gün"ü hepsi

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:00 PM
Bir Mektup Atanın

Bir mektup atanın o mektubu attıktan
sonraki şaşkınlığı
İzlemekse bir bakıma
Yol aldığını mektubunun
Bakar dururum ben de ardından.
Sana söylüyorum yalnız
O ben ki her türlü bakışların tarihini
Öğrendim gözlerini hiç değiştirmeyen bir kaptandan.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:01 PM
Bir Meyhane Garsonu

İşte
Isınmış parke yolun kokusu
Demek ki ben mutsuzum
Tuhaf bir su içmişim de sanki içim görünüyor
Gözlerim buzdan
İçimde yaz kırıkları.

Eklemek gerek
Büyümesi gibi bir salyongozun
Yıllarla değil, yıllarla değil
Saniyelerle kıvrılmıştır kabuğum.

Aynalıpasaj'ı geçtim
Geçerken sağlı sollu aynalara baktım - her günkü gibi -
Vitrinlere baktım, düğmelere, fremuarlara
Yukardaki taş heykelciklere baktım
Bakmasam ne yapacaktım, açılıp kapanmaya başladı dudaklarım
Gözkapaklarım
Açılıp kapanmaya
Açılan kapanan çözülen
Ne varsa duyuyordum kendimde
Balıkpazarı'na saptım.

Ben balıkpazarı'na sapınca
Dünyada sayılmayan bir adamdım
Nasıl duruyorsa gökyüzü sayılmadan
Boylu boyunca bir duvar
Ve uzay nasıl duruyorsa
- Uzay ki mutluluktur
Ele geçmeyen bir sonsuzluktur uzay -
Ben masallara şunu bunu taşırdım.

Oldukçe dar bir sokağa gelince durdum
Karşıdan karşıya çamaşırlar asmışlardı
Mor, pembe, beyaz çamaşırlar
Kızgın yaz güneşinin altında
Hoşlandım
Anahtarı kilide soktum, bundan da hoşlandım
Çevirdim bir iki kez, kapı titredi
Ben de titredim
Dükkanı açtım.

Karşıki evler çoktan uyanmıştı
Hemen herkesi az çok tanırdım
İki kocakarı, levanten, dama oynuyorlardı gene camın önünde
Çinko balkonda bir kız çocuğu ağlıyordu
Oydu
Bir satıcıya sesleniyordu, oydu
Besbelli yeni uyanmıştı, saçları dağınıktı
Zayıftı, sürekliydi, değişmiyordu
Sesi inceydi, isterikti
Saate baktım dokuz buçuktu.
Ne yaptım da ben, daha sonra ne yapacaktım
Önce helaya girdim, bir süre helada kaldım
Terledim, adını bilmediğim bir kokuyla koktum
Mutfağa girdim
Patatesleri soydum yıkadım
Domatesleri salatalıkları
Soydum yıkadım
Muska böreği sardım kaldırdım
Bira kasalarını, boş şişeleri
Dükkanın önüne çıkardım
Camları sildim, ortalığı süpürdüm
Sonra bir iskemleye oturdum
Orda yüz binlerce cinayeti ben
Ve intiharı
Bir mutluluk gibi dışımda duydum.

Evet, gelirdi
Ruhi Bey mi dediniz, evet, gelirdi.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:01 PM
Bir Olay: Ruhi Bey Ve Gülcünün Ölümü

Bir kara parçası sanır insan
Düştü mü başı derde
Kendini açık denizlerde.

Şimdi bir kıyı bile değil
Bir ufuk çizgisi bile değil
Yalnızca ölü
Sabaha doğru yağan karın altında
Kıvrılmış kalmış
Besbelli tutunmak istemiş boşluğa
Kolları havada
Sıkmış avuçlarıyla bir demet gülü
Yayılmış gövdesine bir gülümseme
Ve çevresine
Taş binalara, karanlık pencerelere
Kefeni kardan ve gülden.

Polis arabası kapıya geldiği zaman
Giyimevlerini, mezecileri, postaneyi geçerek geldiği zaman
Arka sokaklardaki birkaç kiliseyi
Cenaze levazımatçılarını ve
Bin dokuz yüz yirmi sekiz modasına göre giyinmiş bir kadının bir anlık ölüsünü
Geçerek geldiği zaman
Bir kamyon et boşaltıyorken bir kasap dükkanının önünde, tam o zaman
Yüzü sabunlu bir otel müşterisinin elinde traş makinesiyle
Pencereden sarktığı zaman.

Polis arabasını görmeden önce
Her yanı aynalarla çevrili bir meyhanedeydim
Sırçaları dökülmüş aynalarla
Parça parça görüyordum kendimi
Dışarda kar vardı, kirli kar
Isınmak için konyak içiyordum
- Isınmak için mi dedim, tuhaf -
Dışarda kar vardı
Saat dokuzu on geçiyordu, Balıkpazarı'nın her günkü sabahı
Yıllardır hep aynı sabah
İri bir kayabalığının içbükey karnı
Ve binlerce, on binlerce kedinin hep birden
Kente hiç uymayan bir yaratık gibi kımıldandığı
O sabah.

Polis arabası kapıya geldiği zaman
Aynalıpasaj'ın düğmecileri, gömlekçileri
Yüzükçüleri, bilezikçileri, tuhafiyecileri
Dükkanlarını açık unuttukları zaman
Ve dükkanların üstündeki heykelciklerin
Bir yas törenine hazırlanır gibi
Anlatımlarını değiştirdikleri zaman
Balıkçıların balıkların karşısında en iyi durdukları zaman
Ayakta çay içtikleri zaman
Mermer masaların altından yorgun gövdeleriyle
Çıktıkları zaman serserilerin
Ve Pasaj temizlenmeye ve karlar kürenmeye başladığı zaman
Masmavi iki yengeç gibi bakmaya başladığı zaman gözleri garson Vasil'in
Tam o zaman.

Polis arabası kapıya geldiği zaman
Üç kişi siyah bir otomobilden indiler
Üçü de sivildi, ellerinde çantaları vardı
Ben meyhanenin penceresindeyim
İçerde ve kar içindeydim
Bir demet gül içindeydim
Güle gömülüydüm
Kana.

Polis arabası gittiği zaman
Demir kapının yanında ölü
Gökyüzünü dönemecinin altında
Ve yerde bırakmamak ister gibi sözünü
Elinde bir demet gülle
"Gül, gül" diye acı bir bağırtıyı uzattığı güllerle
Ipıslak saçlarıyla buzdan yatağına uzanmış.

(O zaman ıhlamur ağaçları kardan görünmezdi. Gözlerim azalırdı,
gizlenirdim. Babam koyu kahverengi çizmeleriyle karları ezer ezer
ezerdi çakıltaşlarının ayaklarının altında oynaştıklarını duyuncaya
kadar. Annem çatı katının yanındaki sivri kuleden gözlerini ayırmazdı,
yeter ki gök kanasındı beyaz beyaz ve kocaman bir alabalığın karnı.
Uşaklar bir köşeye sinerlerdi, hiç konuşmazlardı, bir kristal sürahi
rüzgardan ürperir titrerdi. İniltiye benzeyen bir ses yayılırdı.
Karanlığa yapışırdım, bir kapı karanlığına, bir duvar karanlığına, bir
yokoluş karanlığına. Ölüm çok uzaklardaydı, o zaman çok uzaklardaydı
ölüm.)

Sordu
Karla kaplı kirli bir cümle
Başında kimler vardı?
Bir, emekli postacı Hüseyin
- Çok adres bildiği için adı pezevenge çıkan -
İki, cenaze kaldırıcısı Adem
- Çıplak kafalı, ön dişleri çürümüş -
Üç, akordeoncu kadın
- Hemen hemen hiç konuşmayan, saçları oksijele sarartılmış, Bizanslı bir
kehribar taciri gibi şişman, yaşlı ve kızoğlankız -
Ve sonra ötekiler
Üç Horan Kilisesinin kapıcısı
Çingene çalgıcılar, bademciler
Lotaryacılar
Bir iki garson
En geride
Çengelli iğne satan bir kız çocuğu.

Ve onu kaldırdılar, ben gördüm
İkinci konyağımı içtim bitirdim
Demir Kapıdan çıkardılar ve gördüm
Morg arabasına koydular
Kapısını ittiler, kapı kapandı
Taraklar, istiridyeler açıldı kapandı
Çiçekler titreştiler
Bir balıkçı balık doğradı ve tarttı
Pencereden çekildim.
Günlerdir ilk olarak güldüm, gülümsedim
Yıllardır ilk olarak
Sanki ilk gözyaşının tarihini buldum, üstünü çizdim.

Ve sordu gene
Ölümle kaplı o kirli cümle:
Siz Ruhi Bey nasılsınız
Ben Ruhi Bey nasılım
Anladım anladım
Ve şimdi iyi biliyorum artık nereye.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:01 PM
Bir Otel Katibi

Anlamadığım şu
Ben neden bir otel katibiyim
Eskiyim, renksizim, kimsesizim
Yontulmuş kalemlerden, sosisli sandviçlerden iğrenirim
Papazlardan, homoseksüellerden iğrenirim
Kız kurularından ve saldırgan dullardan
Ve yaşlı adamların sararmış dudaklarından
Ve deli saraylılardan, onların aybaşı kokularından
Kendimden kendimden
Ve nedendir ki ben
Sararmış bir sürahide kirli bir su gibi bekletirim.

Günlerden ne? Pazartesi İyi bilirim
Ama gün nedir bilmem
Çiylerle çiçeklerle çamlarla doldurulmuş gün
Göğsü bir martı göğsü gibi denizlere değen
Parklarda bahçelerde göz dolduran gün
Bir çocuğun gözlerinden gözyaşı içen
Sesini bir ayin gibi uzaklardan duyduğum
Gün nedir.

Kokular vardı ayrı ayrı, ben unutmuşum
Hepsi şimdi bir otelin kokusu
Kullanılmış çamaşırların ve bavulların kokusu
Ve telefonların ve kapısı açık helaların
Ve hasta soluklarının, tozlu yer halılarının
Sabahlara kadar yanan ampullerin kızgın
Birbirine karışmış, değişmeyen kokusu.

Ruhunda kasvetin suyunu buldu
Kimdir
Olsa olsa bir otel katibidir
Bir otel katibi her yerde bir otel katibidir
Gözlüklü ve tedirgindir
Hiç yıkanmamış gibidir, parmakları sarıdır
Ön dişleri çürüktür, avuçları terlidir
Yıllar var ki bir kumaş düşler kendine
Ve bu yüzden olacak sanki biraz terzidir.

Sorarım - ki otel katipleri sorar - bir terlik nedir
Terliğin yenisi yoktur
Geçmişi yoktur, geleceği yoktur
Yeri ve kimliği zaten yoktur
Bir terlik bir terliktir o kadar.

Bilirim kötünün kötüsü bir oteldir burası
Odalarında hamam böcekleri, sinekler
Pis yataklar, lekeler, sararmış çatlak lavabolar
Peki bir insan nedir
Sorarım - ki otel katipleri sorar -
Bir gün gittikçe ufalıyordum
Düş müydü, gerçek miydi, iyi bilemem
Oturmuş bir küvete kuruyup kayboluyordum.

Şarkıcılar, sokak çalgıcıları gelir en çok
Sokak kadınları, serseriler
Evet, ara sıra Ruhi Bey de gelir
Kan renginde gelir, yolunu şaşırmış bir böcek gibi gelir
Sapından eğilmiş bir gelinciğin öğle uykusu gibi
Çocuksu hafif

Tam bizim otelliktir
Sanırım elbisesiyle yatar, ayakkabılarıyla
Sabah olunca erkenden kalkar
Ve kalkar kalkmaz başlar içmeye, doğrusu pek anlayamam
Uçak saatlerini sorar, lüks lokantaları sorar bir de
Pek anlayamam
Şu var ki, kendiyle eğlenir gibi sorar
Elinde vapur tarifeleri, kataloglar
At yarışı listeleri
Yanaşır pencereye, ışığa tutar birer birer hepsini
- Otel her zaman loştur -
Bakar bakar bakar.

Nemli bir havlunun yere bırakılışı gibi
Çöker bir iskemleye sonra
- Çoğu zaman böyle yapar -
Sokağa bakar aralıksız
Öyle bakar ki, sokakta bir şeyler olmuş sanırsınız
Sanki bir cinayet işlenmiş, biri parasını çarptırmış
Ya da terkedilmiş bir kadın yakalamış kocasını
Bağırıp çağırıyordur gebe karnını göstererek
Nerdeyse
Hani nerdeyse polisler gelecek
Nerdeyse
Hani nerdeyse polisler gelecek
- Gerçi her türlü olaya tanığızdır bu sokakta -
Oysa işte Ruhi Bey
Görerek bakmıyordur ki bir şeyler anlasanız

İçer bardağındaki son yudumu da
Topundan boşalan bir kurdele gibi
Sarı bir kurdele gibi
Çekip gider az sonra.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:01 PM
Bir Plak Gibi Dönüyor Gökte Mavilik

Bir plak gibi dönüyor gökte mavilik
Sesi aşağıda, çok aşağıda
Üstünde bir duvarın. Duvarsa
Dondurma yiyen bir çocuğun eli sanki
Taşmış akıyor
Öpüyor toprağı kanatan nar çiçeklerini.

Öpülüyorum bembeyaz çimlerinde yalnızlığımın
Sonsuzluk yarın.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:01 PM
Bir Su Yılı Denebilirdi...

Bir su yılı denebilirdi geldi geçti
Üstünde durmuyorum
Terledim, bulanık baktım
Ne varsa kendiliğindendi
Hemen hemen evden çıkmadım.

Sanki avuçlarımda sürekli
Yıkanmış, tabağa konmuş bir meyvenin ellenmişliği
Ola ki makyajı bir oyuncunun karışmış gözyaşlarına
Yeni kireçlenmiş bir duvarın kireci
Avuçlarımda sürekli
Bir su yılı denebilirdi üstünde durmuyorum
Kalmışsa kalmıştır bir çomak gibi
Kuru
Artık kullanılmayan bir demiryolu
Kararmış, kırık dökük
Üstünde bir yük vagonu.

Mavi bir araba kapımın önünde
Bütün yıl
Bir su yılı
Kapısını kimse açmadı
Açıp kapamadı hiç kimse
Aslında mavi de sayılmazdı pek
Balkıyıp duruyordu kırmızı bir şakayığın renginde
Yani sabah güneşlerini denizde
Günbatımını denizde
Severek yaşayan bir balık da denebilirdi ona
Çünkü düşler gerçekle
Gerçekler düşle
Anlayınca bir gün buluştuğunu
Geçirir her günceye kısa bir yolculuğu
Ama bir takı eksik gibidir bir sözcükte
Damağın dudağın alışkanlığına karşı
Kalbin atışlarıyla çok uyumlu bir de.

Hadi anlat deseler anlatamam
Bir yere gidiyorken cayıp bir başka yere gitmeyi
Yani bir kunduzu karşıdan karşıya yüzdüren sezgi
Nedir ben bilemem ki
Belki bir raslantıdır da ondan mı sevdanın yeri
En yakın yeri
En uzak yeri
Bitmeyen yeri
Bitecek yeri
Farkedilmez zaten anlaşılmış sevdanın
Anlaşılmaz sevda ile bütün ekleri.

Gözlerim sevdim seni
Köklerim gözlerimin
Suyunu benden içen ıssız bir kasaba gibi

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:02 PM
Bir Taş Atarsın...

Bir taş atarsın, taş nereye düşerse
Mutlaka bir köşebaşıdır
Çünkü yüreğin daralmıştır ve kıştır
Kullanılmamış bir sicim gibidir soğuk
İşte bak her kestaneciye sapsarı bir köşebaşı kalmıştır.

Şimdi bir şamandıra denizin yüzünde
Durulmamış bir anı gibi kendini salmıştır.

İçimizde birbiriyle konuşan yaprak bolluğu
Yalnızlık bir başına kalmıştır.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:02 PM
Bitti O Sevda...

Bitti o sevda kesildi çığlıkları martıların
Su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti
İtti kıyıyı adına deniz dediğimiz şey
Unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği
Kaybetti kumarda gözlerim
Kaybetti kumarda gözleri.

Bir koru rüzgarlandı göğüs boşluğumuzda sanki
Uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden
Yakınlaştı ağaçlar birbirlerine
Yani her soluk alıp verişimizde bizim
Bir mekik gibi kalbin
Bir mekiği gibi kalbim
İşleyip durdu bu yitikliği yeniden.

Ne kaldı
Farkında mısın bilmem
Gündüzler..
Gündüzler biraz azaldı.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:02 PM
Biz Bu Şafak Vaktinin...

Biz bu şafak vaktinin neresindeyiz
Öyle bir umut gibi gelip geçecek
Yalnızım, yalnızsın, bize kim gülümseyecek.

Ve onlar sevdasını söylemeden bir sokağa sapanlar
İçlerinde nane olan bir yerlerden geçecek
Bir soğuk yüreğe oyarak soğukluğu
Ya da onlar mı ki akşamlara dek bir bilardo oyuncusu
Biri bir zincirle ya da bir şapka kenarıyla özdeşleşerek
Birdenbire kaldırabilir ki eğik boynunu
Ne çabuk
Evet, ne çabuk, akşam oldu mu.

Arklardan yüze yüze geçen anılar
Toplasak, toplasak, neye benzetsek
Kilosu on liradan elmalar tam sıfıra düşecek.

Bir yanda yokluk içinde, bir yanda
Ey sonbahar, ey o büyük çiçek.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:02 PM
Borazan

Sizin bir çift göz olan o şeyleri taşıdığınız gibi
Bir borazan taşırdı, ta-tarata, ti-tiriti
O çalmıyor muydu, olanca görüntüler ayakta
Uzaklar, cins ülkeler onunla bir giderdi
Daha görmedimdi ben oldum bittim öyle yürek canlısı
Anılar mı, tez gelecek mi, en güzeldi borazandaki.

Kim sevdi, kim niye öyle, yansıtır dururdu bir eğleniyi
En çoğul gökler kıpırdar, en yaprağı bollar sevinirdi
O çalsın gözlere şenlik, akınıp giderdi başka dünyalar
Oralardan bir kızı ipince sevdirirdi.

Akşamları maviyi çalardı, bilmem ki bilir miyiz o koyu maviyi
Bir çıplaktı, ama görmeyin, bir gürültüydü sabahı tutturunca
Ya ne olaydı derseniz bendeki istek biraz garipti
Çıkıversin derdim en güzel olacakları dünyanın
Bir sevinç, bir mut dalgası, azların azı da bir sadelik
Sizin bir çift göz olan o şeyleri taşıdığınız gibi.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:03 PM
Bu Gemi Ne Zamandır Burada

Bu gemi ne zamandır burada
Çoktan boşaltmış yükünü
Gece de ölmüş, rıhtım da bomboş
Mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa
Arkada, güvertede
Ah, neresinden baksam sessizlik gene.

Yürürüm usuldan, girerim bir meyhaneye
İçerde üç beş kişi
Yalnızlık üç beş kişi
Bir kadeh rakı söylerim kendime
Bir kadeh rakı daha söylerim kendime
-Söyle be! ne zamandır burda bu gemi
-Denizin değil hüznün üstünde.

Belki yarın gidecek
Bir anı gelecek bir başka anının yerine.

İnsan bazan ağlamaz mı bakıp bakıp kendine.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:03 PM
Buz Gibi

Aşk iyidir bak
Duyumunu artırır insanın
Hele don gömlek sabahları
Tıraş olacağını duyarsın
Yeni gömleğini giyeceğin gelir
Bir yeni biçim eklersin insan olacağa
Masaya, merdivene, aynalı dolaba
Derken ardından sipin işi bir kahvaltı
Amanın dersin bu ne delice gidiş
Paldır küldür açar mıydı fıstık ağacı
İspinoz düşünür müydü
Deli olan kaşınır mıydı
Kolların upuzun Walt Whitman'ı okumaktan
Ağzın desen bir karış açık
Sokaklar yok mu, o sokaklar
Önce bir yeşile işkilli
Evlerde büyümeler, alıp başını gitmeler olacak
Kızıp duracaksın üstüne başına konan toza
Televizyondaki ise
Usanmak, hızını eksiltmek dendi mi
Cin ifrit kesileceksin birden.

Hey gidi duyumuna yandığımın dünyası
Alıp vereceğin olacak ille
Aşk maşk buz gibi yaşayacaksın.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:03 PM
Cenaze Kaldırıcısı Adem

Bir ölü nedir ki bir ölüm nedir
Acıyla kirlenmektir, acıya sevinmektir.

Siz bilirsiniz, isterseniz biraz gecikiriz
Gelmesine geliriz, birazcık gecikiriz
Ne kadar gecikirsek o kadar iyiyiz
Ben o kadar iyiyim.

Bir zamanlar hamaldım, çelenk taşırdım
En güzel çiçekleri ben sırtımda taşırdım
Caddelerden geçerdim, büyük vitrinlerin önünden
Serlerden bahçelerden güne damlardım
Renklere karışırdım, kentin ışıklarına
İçinden soyulan bir portakal gibi
Kendi içdenizlerimi öper okşardım
Süslenmiş gibi olurdum
Kokular içinde kalırdım.

Sonra bir gün çağırdılar
Sonra bir gün beni gene çağırdılar
Artık hep çağırdılar, dört kişi olduk
Dört kişi gerekliydi, dört kişi olduk
Ölüleri gördük, ölüler koltuktaydılar
Ölüleri gördük ölüler yatakta
Ölüler giyinik, ölüler çıplak
İşte biz dört kişi buna alıştık
Bizi alıştırdılar.

Omuzlarım kesik kesiktir, nasırlıdır
Her zaman bir ölü vardır omuzlarımda
O kadar ölü vardır ki her yanımda benim
- Ölüler içindeyim ölüler içindeyim -
Örneğin bir bardak su içsem bir ölü kayar şuramdan
Su içmeyen bir balık gibi kayar
Ölülere takılmış bir uçurtma gibiyim
Biraz öyleyim.

Ve otel müşterileri, onlar
En inandırıcı ölülerimdir benim
Her biri biri ölümü her gün yeniden yaşar
Camlara yapıştırılmış yüzler gibi
- Unutmak utanmaktır, siz bilirsiniz -
Hüzünsüz, anlatımsız, soğuk
Akşamüstü rengidedirler ve yorgundurlar.

Siz daha iyi bilirsiniz, Hıristiyanları soyarlar
Ölüleri çıplaktır onların
Ne yalan söyleyeyim görünce huylanırım
Yeni ölmüş genç kızlar yeni doğmuş çocuklara benzerler
Görünce huylanırım
Bunu karıma da anlatırım, su dökünürüm
Adım mı, Ademdir, iyi adamımdır.

Karıma anlatırım ya, size de anlatırım
Bir gün bir ölü kaldırdık, Aşkenazlardan
Heni şu Leh Yahudilerinden işte
Gözleri o kadar mavi olan, mavi bir suda yüzer gibi gövdesi
Saçları tütün rengnde
Her neyse, uzatmayalım, bir de baktık ki ölünün arka cebinde
Dolarlar, marklar, sterlinler
Önce paylaşmayı düşündük, yalan söylemeyeyim
Götürüp geri verdik az sonra
Götürüp geri verdik, yüz lira aldık
Hepsi hepsi yüz lira
Bir gün bir ölüye asılı iki torba
Torbalar kalçalara inmiş, askılar omuzlarda
İçleri altın dolu
Ölüyse bir okcakarı, Ermeni
Çoluk çocuğu
Elbette geri verdik altınları da.

Ve genç bir kız ölüsünden ametist bir kolye çıkardım
Doğrusu sakladım onu gizlice
Karımdan bile sakladım, karımdan
Niye mi sakladım, uğurdur diye.

Bir karım, iki çocuğum, dört kişiyiz
Kimseler bizimle konuşmaz
Mahallede kahveye çıkmam, anlarsınız
Giderek alıştım içkiye de
Demin de söyledim ya, iyi adamımdır
Benden kötülük gelmez
İnanır mısınız, bir gün gene bir ölüyü kaldıracağız
Tam kaldıracağız, birden farkına vardım
Adam düpedüz yaşıyor
Oysa raporlar filan tamam
Buzluğa girdi mi o anda işi bitik
Başında mirasçılar yas giysileri içinde
Dedim ya, birsden farkına vardım
Evet, o gün bugündür yaşıyor
Cihangir'de oturur, zengindir
Bir iki kez evine de uğradım
Beni pek sevmez.

Ne de olsa herkes biraz ölüdür
Otel müşterileri en önde gelir
Kendileri soyar kendilerini kendileri giydirir
Büyük kentlerin büyük tabutlarıdır oteller
Nedense işte onlar gökyüzüne gömülür.

Bu sabah on birde bitirdim işimi
Gidip uyuyacağım
Belki de
Ya karımla ya da
Bir başka ölüyle yatacağım.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:03 PM
Cüceler

******* geçmiyor ki, ağır ağır kalıyor
Hırçın! sızıyor camlardan deli
Cücelerse şarkı söylüyorlar mutfakta
Dillerini çatallarıyla yırtarak
Kandan ve sinirden ürpertilmiş şarkılar.

Yüzümü içime kırbaçlıyorum, korkunç yüzümü
Gülüyorum orda acıya
Gülmüyorum bile acıya
Çok kollu bir deniz hayvanı gibi
Çıldırtıyorum onu şehvetten
Cüceler şarkı söylüyorlar mutfakta.

İçelim ey cüceler, içelim
Vaktimiz var nasıl olsa
Doğacak yeni acılar için.Geldin mi, iyi
Yollarından yürüyüşler sızdıran sonbahar
Bir tenhalığı eskisinden çok sezmeyi
Bakımsız bahçeler mi olur, büyük ahşap boş odaları mı olur
Ne olur
Ey bana sevmeme gücü veren güzellik
Eski bir kadını eski bir park kanepesinde bırakan sonbahar
Aldatılmış bir yüzü yağmur oluklarında
O yüz ki bir denizin tekrar tekrar bittiği
Gece yarısı kokularında
Yosunlu bir kıyıda ancak
Dilinde çakılların ve derinliğin en son tadı
İşte
Bir vakit daha geçti, şimdi ne yapsak
Ne yapsak, bir vakit geldi ve geçti
Ey bana sevmeme gücü veren güzellik
Sonbahar
Sen mi kaldın bir
Yok birşey yapacak.

Bin dokuz yüz yetmiş bir yazı, ey unutulmayan yaz
Bıraktığın gibi mi kalsak
Bir çiçek milyon kere katılaştı eridi
Açtı dağıldı
Yaşamadı hiç belki
Bir ışık olsun yakmadı
Tuzlu ve ıslak bir ışık
Tankerler geçti kıyılardan gene
Suyu zonklataraktan
Gül koktu saçlarında taşıdıkları benzin
Senin saçlarında
Alnın üstünden kuzular inen bir tepe gibi eğildi
Boynun bir uçurumdan çekiliyormuş gibi gergin
Bitti o yaz, şimdi
Yerleşti çoktan
Bize sevmeme gücü veren güzellik.

Tenha bir meyhanede oturuyorduk sevgilim
İzmir'in eski rıhtımında
Bilirsin, severim çok İzmir'in eski rıhtımını
Hani bir çeşit kuşlar vardır bulanık denizinin
İnsanlar gibi konuşur o kuşlar bazen
Ve unutulmuş diller gibi pek anlaşılmaz ne konuştukları
Millerce yıl öteden bir tenhalığı sözlendirirler
Hatırla
Ne demiştim o gün ben sana
"Her tenha semtte kurulmamış bir saat yakışır"
Benim o bunaltılı günlerimden kalma bir mısra
Ve sense bana Aragon'un
-Parisli şair, yüzü aslan dolu-
Sımsıcak, dipdiri bir mısrasını anlatmıştın
Seninle ve parmaklarınla
Bardakta duran suyun bir akarsuyu
Nasıl kıskandığını anlatmıştın boyuna
Nasıl mı
Dedim ya, seninle ve parmaklarınla
Neden olmasın, yeni yakılan bir sigarayla da anlatılabilir şiir
Apansız bir yolculukla da
Bir karpuzu ikiye bölmekle, bir portakalı dilim dilim ayırmakla
Anlatılabilir
Ama bizim memleketimizde şiir
Yazık ki ölümle anlatılır biraz
Ölümle anlaşılabilir
Olsun, diyeceksin ne çıkar bundan
Biz hayatı şiirden
Şiiri hayattan özümlemedik mi
Ölümde girse araya
Sahici aşklar kurmadık mı seninle
Tertemiz, dosdoğru aşklar
İzmir'de
İzmir'in eski rıhtımında
Unutmak için şimdilik
Kolayca unutulmaz ya
İçimizdeki bin dokuz yüz yetmiş bir yazını.

Yeni bir yüzmüydü ne
Kuru bir bozkırı çıkarıp göğsünden
Yeni yazdığı bir şiiri düzeltiyordur Ahmet Oktay
Alnını dayayaraktan cama
Kalemsiz kağıtsız yazar çünkü Ahmet Oktay
İçinden geldiği gibi
Ve mısra çeker durmadan, hafifçe eğri sırtını doğrultarak
Nemlenir kimi zaman da gözleri
Şiir yürür, şiir sever, şiir içer mi
Şiir mi
Yürür de, sever de, içer de elbet.

Kocaman bir sevgi miydi ne
Dünyanın bütün zamanlarını dolaşan
Bastırıp göğsüne bozkırın
Ey, baksana, diyor, ne biçim kent bu
Geçerek caddelerinden
Dalarak meyhanelerine
Ne biçim kent bu
Bilmiyor ki nice insan kolsuzdur
Sevgisizliğe, bir sevgisizliğe kullanırlar kolu.

Hohlayıp siliyorum iyice
Gözlüğümün camlarını
Göğe bakıyorum gözlerimi kısarak
Güneye gidiyor bir leylek sürüsü

Yeni Caminin üstünde
Son bir defa daha süzülerekten
Erimeye yüz tutuyor kentin pembe kapıları
Günbatımı!
Günbatımı! yeni konuşmaya başlayan bir çocuğun diliyle
Kolumu tutuyor Fethi Naci, şu manzaraya bak, diyor
Tam Galata Köprüsünün üstünde
Diyor ya, biz alıştık, yüreklerimize bakıyoruz gene de
Uykusuz *******imize bakıyoruz: onurun uykusuzluğu
Susturulmanın
Ve gün batımıyla leylek sürüsü
Hüzünlü bir görüntüyü akıtıyorlar Naci'nin yüzüne
Kırılmak ama birlikte
Birlikte, ama kırılmamak
ve sanki kalplerimiz her yanı dökülen bir otobüste
Öyle
İşte son damlalarını da bırakıyor güneş
Karanlık bastıracak neredeyse
Tırmanıyoruz Yüksekkaldırımı
İyi biliyoruz, sevgimiz de öfkemiz de yalnız bizim olmamalı
Güneş çekiliyor iyice
Ne manzara kalıyor, ne göğün evlerindeki kızartı
Ak bulutlar kara bulutlar
Ötede bir bulut yavrusu
Bilinmeli, diyoruz yeniden
Yeniden başlamalı, yeniden
Dostum, görüyorsun ya işte
Bozuldu bir kere umudun ordusu.

Gelsene , diyordu İzmir'deki sevgilim
Son mektubunda
Kemeraltındaki kahveleri anlatıyordu
İnce belli çay fincanlarını
Kim bilir, belki de avutmak istiyordu beni
Unutup kendi mahzunluğunu
O kadar çabuk yeşerir ki, diyordu umut
Öyle çabuk çiçeklenir ki
Güçtür çünkü, herşeyden daha güç
Denize, göğe toprağa karışmış bir kalebentlik
Üstelik biliyorsun da
Öfkeliyiz, öfkeyse sonuçtur er geç
Bir aşk gibi yaşamak gerek öfkeyi
Sevginin ağıtıdır bir bakıma
Ve bir gün de gelebilir ki sevgilim
Kapkara bir davet olabilir kin
Zulmün ve tutsaklığın diyeti olabilir
Sen bunu bilemezsin
Bilsen de şairsin, havalar da, soğudu, kendine iyi bak
Ve sakın unutma: sıra öfkenin.

Bin dokuz yüz yetmiş bir yazı
Yok böyle bir sevgilim benim
Ama dayanıklı, ama gözü pek, ama umutla dolu
Olunca böyle bir sevgilim olsun isterdim.

Elimde bir çanta, şurda burda dolaşıyorum
Hep bir yerlere gideceğim sanki
Güvercinler konuyor saçlarıma bileklerime
Uçuşuyorlar
Bir çınar yaprağı düşüyor ayaklarımın dibine
Kupkuru
Elime alıyorum, çiziyorum üstüne kalbimi
Kalbim, diyorum
Yorgunsa da, yaralıysa da, hepimizin aşkına sevgili.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:03 PM
Çağrılmayan Yakup

I

Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup
Bunu kendine üç kere söyledi
Onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar
O kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım
Ben, yani Yakup, her türlü çagrılmanın olağan şekli
Daha hiç çağrılmadım
Biri olsun "Yakup!" diye seslenmedi hiç
Yakup!
Diye seslenmedi ki, dönüp arkama bakayım
Ve içimden durgun ve çürük bir suyu düşüreyim
Ceplerimdeki eskimiş kağıt parçalarını atayım
Sonra bir güzel yıkanayım da.
Ben size demedim mi.

Evet, kurbağalara bakmaktan geliyorum
Sanki böyle niye ben oradan geliyorum
Telaslı, aç gözlü kurbağalara
Bakmaktan
Bilmiyorum
Bilmiyorum, bilmiyorum
Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup
Bazen karıştırıyorum.

Bazen karıştırıyorum ya, çok uzun bir gündü
Sonra bu çok uzun günün sıcak bir günü
Kediler kırmızı alevler halinde koşuyordu
Onlar işte hep boyuna koşuyordu
Birileri çıkıyordu ordan burdan

Hiç çıkmamak halinde ve olgun
Birileri çıkıyordu
Geceden kalma bir lamba yanıyordu, açık
Bir pencerenin sokağa doğru içinde
Bu uyum korkunçtur Yakup!
Yakubun olması korkunçluğudur bu
Dünyanın insana doğru içinde
Yakup, Yakup!
Burdayım, yani ben.. evet, geliyorum
Lambayı söndürmesinler, geliyorum
Siz bütün lambaları yakın, evet
Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? hayır, Yakup
Bazen karıştırıyorum.

Ve kendine bilinmeyenler yaratan Yakubum ben, iyi ya
Durduğum bir gündü, diyorum, bütün ilgiler sizin olsun
Her türlü bir şeyler sizin olsun, ben artık
Hep böyle istiyorum, ayıp degil ya
Durduğum bir gündü, diyorum, yüzümü göğe doğurduğum
Bir gündü ve yaşar gibi kaldığım bir yaşama içinde
Ve yollarda ölü baykuşlar bulduğum
Bir ölünün günü boyayan renginde
Çürük evler bulduğum, içleri sonsuz kayalar
Kayalardan dondurmalar sorduğum
Ben, yani Yakup, Yakubun hiç çağrılmamış şekli
Kim bilir ne diyordum
(Kim bilir ne diyordu bir baykuş yaratıldığına
Bir baykuş tarafından
Ve bütün baykuşlar o bütün baykuşların arasında ne oluyordu
Ben ne oluyordum.)

Bütün iskemleler ağır ve hastalıklı
Bir gidip bir geliyordum kendime aptallaşarak
Bunu Yakup söyledi
Dedi ki, çünkü herkes Yakubu yaşıyordu, bense
Çöllerden ve kızgın güneşlerden icatlar yapıyordum
Kızgın kağıtların üstüne
Ve alevler halinde dünya bana dokunuyordu
Ve ayakta soğuk bir bira içmiş kadar bir anlamım oluyordu bazen
Ölüyordu ve bir de
Bir otobüse bindiğim, biletçinin bilet bile kesmek istemediği ben
Kendimi koruyordum
Bunu bana Yakup söyledi
Öyle bir Yakup ki bu, onca din kitaplarının sözünü bile etmediği
Kimsenin sözünü bile etmediği bir Yakup
Ben
Bunu hep biliyorum
Bunu hep biliyorum ve işte
Özgürüm, cezasız duruyorum.

II

Kurbağalara bakmaktan geliyorum
Dedi Yakup, bunu kendine üç kere söyledi
Telaşlı, açgözlü kurbağalara
Bakmaktan geliyorum. Ben sanki Yusuf
Ve Yusuf değil
Her gün bir tahtaboşta asılı duruyorum
Ve durmuyorum. Ben işte Yakup
Yok artık karıştırmıyorum.

Taş merdivenleri ağır ağır çıktım, bunu ben böyle yaptım
Eski taş merdivenleri. Yanımdan bir sürü adam
Geçti ve kolayca gittiler
Müzik aletleri renginde ve pırıl pırıl gittiler
Yanan güneşin altında
Onlar ki.. onlara benzer şeyleri ben çok gördüm
Ve onlar bir zamanı tamamladılar, öyle yaptılar
Ve sordum
Yakup daha başka nasıl bir Yakup olsun
Ve onlar daha başka nasıl bir onlar olsunlar ki
Yakup ve onlar nasıl olsunlar. İşte ben taş merdivenleri
Kurbağalara bağlayan taş merdivenleri
Durmadan kendimle karıştırıyordum
Kimse beni tutup çıkarmıyordu
Vıcık vıcık taşlar duyuyordum ayaklarımın altında
Anlamsız, yapışkan bir yığın taşlar
Yoruldum! bunu sanki biri söyledi
Yakubun biri
Ara katta bir pencerenin önüne ancak gelebildim
Kendime bir isim düşünerek
Birden ki bir isim düşünerek kendime. Hayır bu kimse değil
Ancak gelebildim

Aşağıda bir luna park kımıldıyordu. Ah kurbağalara bakmam gecikecek
Luna park kımıldıyordu, hem öyle değil
Bu uyum korkunçtur Yakup
Bir yokluğun kımıldamaya doğru içinde
Ve sen ki böyle tanımlanırsan Yakup
Yakuup!
Bir şey ki seni çağırıyor, o şimdi ne olmalı
Gene bir Yakup olmalı bu, Yakup
Kurbağalara bakman gecikecek, bunu ben nasılsa söylüyorum
Nasılsa ben bunu bir kere söylüyorum
Güneşe kırmızı top taşıyan bir adamın tahta bacağını cök yakıyordu ki
Adam içinden bağırdıkça dünya
Ters yonden yaratilıyordu, diyebilirim
Bir öğle üzeriydi adamın içindeki kalp
Kan kalp
Kırmızı top
Yakıcı dönüşümler çıkaran
Belli ki susmak yaratılmamış şekliydi dünyanın
Öyle değil mi Yakup
Hemen hemen öyleydi, Yakup bunu söyledi
İyi ki söyledi. Ara katta bir pencerenin önüne ancak gelebildim
Şimdi bir kurtarabilsem ayaklarımı
O benim ayaklarimı.. taşlardan
Bir kurtarabilsem
Saat on ikiyi gösteriyordu ki, ben nerdeydim
Bir zamansızliğın Yakuba doğru içinde
Saat on yediyi ve yirmi biri
Gösteriyordu ki, ben nerdeydim
Her saniyedeki ve işte her saniyedeki
Ben, yani Yakubun o dağılgan şekli
Nerdeydim.

Bilmem ki. Bir avukat benim ellerimi tuttu. Gözlüklü bir kadındı bu, iyi mi
Kim bilir bir çağın neresinden burada. Anlaşılması
Yoktu ki. Kendine özgü bir duruşu
Yoktu ki. Pek güçlü kolları vardı yalnız
Ne diyordum, ben işte Yakup
Çekiverdi beni taş hamurun içinden
Pek öyle gürültüyle değil
Bir başka yapışkanlığın içine
Çekiverdi beni
Göğüsleri pek hoştu, ipekli bir giysinin altındaydı onlar
Sonra elleri ve kalçaları pek hoştu
Kılların ve bütün oynak yerlerin ölümlere doğru içinde
Bacaklarıyla bir şeyler bir şeyler bir şeyler yapıyordu artık
Onu ben çok iyi görüyordum. Ama çarşaflar, öyle bir takım kıpırdanmalar
araya
giriyordu
Engelliyordu bizi
Ter içindeydik. Ellerimden çekiyordu. Ter içindeydik
Beni kurtarmak istiyordu, bir isim gibi Ben'i
Ter içindeydik
Terlerimiz üstümüzde duruyordu, yıkanmış yeni kaplar gibiydik
Üstümüzde olgun ve kararsız su tanecikleri bulunan
Biz Yakup
Biz gözlükten, taş hamurdan ve beyaz çarşaflardan
Ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış
Kurbağalara geldik.

III

Kurbağalara bakmaktan geliyorum
Dedi Yakup, bunu kendine üç kere söyledi
Masalarda oturmuşlardı. Ben oradan geliyorum
Yazı makineleri, kağıt sesleri
Ben oradan geliyorum.

Önce bir kenarda durdum, hiç kimse beni çağırmadı
Sonra bir yer bulup oturdum. Hadi bir sigara iceyim dedim
Olmaz, dedi mubaşir kıliklı kurbağanın biri
Belli ki yeni tıraş olmuştu, bana yakasından bir kopça eksik gibi geldi
Öyleyse peki, dedim, ayağa kalktım, şöyle bir duvara dayandım
Bu kez de duvarlarda sanki duvarca bir sözdizimi
Olmaz ki, Yakup!
Peki Yakup ne yapsın, bu aklımdan bile geçmedi
Herkesin durduğu bir yere gittim. Ben Yakup
Ya onlar kimdi
Aralarına aldılar beni. Artık ben hiçbir şey göremiyordum
Biri bir şeyler söylüyordu yalnız, yüksekce bir yere oturmuş
Onu ben duyuyordum
Duyuyordum, sesi başımın üstünden dünyaya yayılıyordu
Ve "Yakup" sesini ancak anlıyordum. Yakubun ötesinde
Birtakım sözler ediliyordu, onları ben anlamıyordum
Anlamıyordum ama, iyi sözler söylemiyorlardı benim için
Sonra bir sey daha vardı anlamadığım: yani ben neydim ki, ne yapmış
olmalıyım
Ben, yani Yakup
Dedim ki kendi kendime, insan ne söylerse söylesin
Ve ne yaparsa yapsın, öyle değil mi
Bütün bunlar bir bir kalacaktır yaşamanın içinde
Diye düşündüm ya ben
Ben, yani Yakup
Butun gücümle bunu bağırdım
Ben ki bağırdım işte, bütün kurbağalar bir olup beni dışarı çıkardılar
Bir odaya aldılar beni, ellerime gözbebeklerime
Daha başka yerlerime de baktılar
Sonra bilmiyorum ki, kapıyı gösterdiler bana
Ben, Yakup, beni hiç kimse çağırmadı
Sokağa çıktım, bir sürü yerlerden geçtim. Şimdi
Hatırlıyorum da, bir deniz kıyısında azıcık durabildim
Yosunlar, kumlar, şeytan minareleri
Ve kumlarda katılaşmış kıvrımlar
Bağırdım, bağırdım, bağırdım
Tanrının ayak izleri!
Tanrının ayak izleri!

IV

Kurbağalara bakmaktan geliyorum. Ben Yakup
Bunu Yakup söyledi
Yıkanmış çamaşırlar duruyordu odamın penceresinde
Gök işte bu beyazlıktan azıcık alıp veriyordu, diyebilirim
Bir kırlangıç onu kirletmese
Ki onlar o kadar çok siyahtırlar ki, ben
Onları hiç sevmem
Ve demek ki benim odamda hiç kimseler yoktur
Odamın düşünülmesi halinde bile
Kimseler yoktur
Biri sanki çarşıya çıkmıştır sürekli bir biçimde
Ve biraz da çarşılar
Ve durmadan satılan o kırık dökükler bitmez ki
Bitmesin
Çünkü bir gün bir boy aynası satın almak istiyorum ben
Kirli ve eski
Bir at arabasının aynaya doğru büyüyen içinde
Onu ben taşıtmak istiyorum, caddelerin
İntiharlara doğru büyüyen içinde
Ben, yani Yakup
Kurbağalara bakmaktan geliyorum işte
Açgözlü, mor kurbağalara
Akşama doğru bir dilim ekmek yiyeceğim belki
Bir bardak da süt içeceğim. Sonra
Bir güzel uyumak istiyorum, bütün gün çok yoruldum
Ben
Gözlükten, taş hamurdan ve çarşaflardan
Ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış Yakup
Uyumak istiyorum.

Ve sabah bunları bir bir kendime anlatacağım
Yakubun gene bir yokluğa doğru büyüyen içinde.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:04 PM
Çoğullama

Biz kadınız, bilmeden seviyoruz bu kedileri
Seviyoruz, bir sevilme içgüdüsüyle
Bu bizim yüzümüzde ufacık çizgiler oluyor - acaba?
Evet, çok değil konuşurken düzeltiyoruz
Orayı burayı topluyoruz, yeriyse çocuklarımızı öpüyoruz
Ama biliyorsunuz ki gene de
Hepimiz, işte hepimiz
Bitmenin, tükenmenin yorgunluğu içinde.

Gözler mi? Tavana dikili, hayır, pencereye
Yağmalar, sürgünler, yangınlar içinde
Çünkü bu boşluk; tüneller, çukurlar, kapkacak ağızları
Mağaralar, denizler, gökyüzleri değil de
Bu boşluk, o bir türlü dolduramadığımız, o
Orman, dağ, kısacası evrenle.

Biz bu lavanta kokularını bilmeden taşıyoruz
Biz bu tavana bilmeden eski rengine boyuyoruz
Bu bizim terliklerimizde ufacık güller oluyor - acaba?
Evet, çok değil, onları bilmeden hoşa gideriyoruz
Sormayın, ama sormayın, bilmeden aralık tutuyoruz kapılarımızı
Bilmeden bekliyoruz, bilmeden uyuyoruz sabahlara değin
Kim bilir, belki de biz
Tanrısıyız en olunmaz şeylerin.

Bu bizim en düzenli hareketimiz: olmak
Asılıp kalmışız sokak fenerlerine
Asılıp kalmışız öyle, görenler bizi görüyor
Görenler bizi görüyor ve gidip geliyoruz dikkatle
Doğrusu, niye saklayalım, hepimiz bunu yapıyoruz
Ama biz yaşıyorken de bunu yapıyoruz sadece
Cansız
Ve gidip geliyoruz dikkatle.

Biz bu kendimizi boşuna soruyoruz kendimize
Boşuna asıyoruz onları, boşuna öldürüyoruz
Bu bizim gözlerimizden ufacık şeyler geçiyor - acaba?
Evet, çok değil, bakışırken düzeltiyoruz
Biz ne garip şeyleriz ki; doluyuz, bazıyız, avuntuluyuz
Ve bizim en güzel öldüğümüzdür bu: yaşamak
Ben biliyorum, yalan mı, siz de biliyorsunuz.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:04 PM
Dipsiz Testi

Beni dinlersen Üsküdar'a gitme
İbrahim'i görme şiir yazma
Şu herkesin bildiği düzlük
Bu deli alacası çayır
Ardıç kuşu türkülü sokak
Senin için değil.
Sen yoksun
Çevrende kimseler yok
Zengin de olsan
Yoksulluğun gitmez.

Kaynak: Dirlik Düzenlik

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:04 PM
Dostlar

Fethi Naci'ye

Geldin mi, iyi
Yollarından yürüyüşler sızdıran sonbahar
Bir tenhalığı eskisinden çok sezmeyi
Bakımsız bahçeler mi olur, büyük ahşap boş odaları mı olur
Ne olur
Ey bana sevmeme gücü veren güzellik
Eski bir kadını eski bir park kanepesinde bırakan sonbahar
Aldatılmış bir yüzü yağmur oluklarında
O yüz ki bir denizin tekrar tekrar bittiği
Gece yarısı kokularında
Yosunlu bir kıyıda ancak
Dilinde çakılların ve derinliğin en son tadı
İşte
Bir vakit daha geçti, şimdi ne yapsak
Ne yapsak, bir vakit geldi ve geçti
Ey bana sevmeme gücü veren güzellik
Sonbahar
Sen mi kaldın bir
Yok birşey yapacak.

Bin dokuz yüz yetmiş bir yazı, ey unutulmayan yaz
Bıraktığın gibi mi kalsak
Bir çiçek milyon kere katılaştı eridi
Açtı dağıldı
Yaşamadı hiç belki
Bir ışık olsun yakmadı
Tuzlu ve ıslak bir ışık
Tankerler geçti kıyılardan gene
Suyu zonklataraktan
Gül koktu saçlarında taşıdikları benzin
Senin saçlarında
Alnın üstünden kuzular inen bir tepe gibi eğildi
Boynun bir uçurumdan çekiliyormuş gibi gergin
Bitti o yaz, şimdi
Yerleşti çoktan
Bize sevmeme gücü veren güzellik.

Tenha bir meyhanede oturuyorduk sevgilim
İzmir'in eski rıhtımında
Bilirsin, severim çok İzmir'in eski rıhtımını
Hani bir çesit kuşlar vardır bulanık denizinin
İnsanlar gibi konuşur o kuşlar bazen
Ve unutulmuş diller gibi pek anlaşılmaz ne konuştukları
Millerce yıl öteden bir tenhalığı sözlendirirler
Hatırla
Ne demiştim o gün ben sana
"Her tenha semtte kurulmamış bir saat yakışır"
Benim o bunaltılı günlerimden kalma bir mısra
Ve sense bana Aragon'un
-Parisli şair, yüzü aslan dolu-
Sımsıcak, dipdiri bir mısrasını anlatmıştin
Seninle ve parmaklarınla
Bardakta duran suyun bir akarsuyu
Nasıl kıskandığını anlatmıştın boyuna
Nasıl mı
Dedim ya, seninle ve parmaklarınla
Neden olmasın, yeni yakilan bir sigarayla da anlatılabilir şiir
Apansız bir yolculukla da
Bir karpuzu ikiye bölmekle, bir portakalı dilim dilim ayırmakla
Anlatılabilir
Ama bizim memleketimizde şiir
Yazık ki ölümle anlatılır biraz
Ölümle anlaşılabilir
Olsun, diyeceksin ne çıkar bundan
Biz hayatı şiirden
Şiiri hayattan özümlemedik mi
Ölümde girse araya
Sahici aşklar kurmadık mı seninle
Tertemiz, dosdoğru aşklar
İzmir'de
İzmir'in eski rıhtımında
Unutmak için şimdilik
Kolayca unutulmaz ya
İçimizdeki bin dokuz yüz yetmiş bir yazını.

Yeni bir yüzmüydü ne
Kuru bir bozkırı çıkarıp göğsünden
Yeni yazdığı bir şiiri düzeltiyordur Ahmet Oktay
Alnını dayayaraktan cama
Kalemsiz kağıtşiz yazar çünkü Ahmet Oktay
İçinden geldiği gibi
Ve mısra çeker durmadan, hafifçe eğri sırtını doğrultarak
Nemlenir kimi zaman da gözleri
Şiir yürür, şiir sever, şiir içer mi
Şiir mi
Yürür de, sever de, içer de elbet.

Kocaman bir sevgi miydi ne
Dünyanın bütün zamanlarını dolaşan
Bastırıp gögsüne bozkırın
Ey, baksana, diyor, ne biçim kent bu
Geçerek caddelerinden
Dalarak meyhanelerine
Ne biçim kent bu
Bilmiyor ki nice insan kolsuzdur
Sevgisizliğe, bir sevgisizliğe kullanırlar kolu.

Hohlayıp siliyorum iyice
Gözlüğümün camlarını
Göğe bakıyorum gözlerimi kısarak
Güneye gidiyor bir leylek sürüsü

Yeni Caminin üstünde
Son bir defa daha süzülerekten
Erimeye yüz tutuyor kentin pembe kapıları
Günbatımı!
Günbatımı! yeni konuşmaya başlayan bir çocuğun diliyle
Kolumu tutuyor Fethi Naci, şu manzaraya bak, diyor
Tam Galata Köprüsünün üstünde
Diyor ya, biz alıştık, yüreklerimize bakıyoruz gene de
Uykusuz *******imize bakıyoruz: onurun uykusuzluğu
Susturulmanın
Ve gün batımıyla leylek sürüsü
Hüzünlü bir görüntüyü akıtıyorlar Naci'nin yüzüne
Kırılmak ama birlikte
Birlikte, ama kırılmamak
ve sanki kalplerimiz her yani dökülen bir otobüste
Öyle
İşte son damlalarını da bırakıyor güneş
Karanlık bastiracak neredeyse
Tırmaniyoruz Yüksekkaldırımı
İyi biliyoruz, sevgimiz de öfkemiz de yalnız bizim olmamalı
Güneş çekiliyor iyice
Ne manzara kalıyor, ne göğün evlerindeki kızartı
Ak bulutlar kara bulutlar
Ötede bir bulut yavrusu
Bilinmeli, diyoruz yeniden
Yeniden başlamalı, yeniden
Dostum, görüyorsun ya işte
Bozuldu birkere umudun ordusu.

Gelsene , diyordu İzmir'deki sevgilim
Son mektubunda
Kemetaltındaki kahveleri anlatıyordu
İnce belli çay fincanlarını
Kim bilir, belki de avutmak istiyordu beni
Unutup kendi mahzunluğunu
O kadar çabuk yeşerir ki, diyordu umut
Öyle çabuk çiçeklenir ki
Güçtür çünkü, herşeyden daha güç
Denize, göğe toprağa karışmış bir kalebentlik
Üstelik biliyorsun da
Öfkeliyiz, öfkeyse sonuçtur er geç
Bir aşk gibi yaşamak gerek öfkeyi
Sevginin ağıtıdır bir bakıma
Ve bir gün de gelebilir ki sevgilim
Kapkara bir davet olabilir kin
Zulmün ve tutsaklığın diyeti olabilir
Sen bunu bilemezsin
Bilsen de şairsin, havalar da, soğudu, kendine iyi bak
Ve sakın unutma: sıra öfkenin.

Bin dokuz yüz yetmiş bir yazı
Yok böyle bir sevgilim benim
Ama dayanıklı, ama gözü pek, ama umutla dolu
Olunca böyle bir sevgilim olsun isterdim.

Elimde bir çanta, şurda burda dolaşıyorum
Hep bir yerlere gideceğim sanki
Güvercinler konuyor saçlarıma bileklerime
Uçuşuyorlar
Bir çınar yaprağı düşüyor ayaklarımın dibine
Kupkuru
Elime alıyorum, çiziyorum üstüne kalbimi
Kalbim, diyorum
Yorgunsa da, yaralıysa da, hepimizin aşkına sevgili.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:04 PM
Dört Güneş

Her şey o kadar anlamsızdı ki, yaz
Bunu bir daha pekiştirdi
Avuçlarımı sıcak tutar, bulundururdum
Sevgisiz ve gereksiz kalmak için
Öyle, kendime yorgun hazırlamışlar beni.

Şehir ki aydınlıktan görünmeyen birini
Açılmış iskambiller gibi bilerken
Orada, içimde şimdi
Dört güneş bir arada
Gözlerimde hiç bitmeyen bir deli.

Kaynak: Kirli Ağutos

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:04 PM
Düşlüyor Ölümünü Ruhi Bey

Niye ölmemeli öyleyse
Yaşamak mutlu bir devinimse.

Ölüsünü bekliyor Ruhi Bey
Bir yanda Ruhi Bey bir yanda ölü
Ve görmemek ister gibi ölüyü
Oturmuş bir iskemleye.

Ben ki bir ölüyü beklemekle geçirdim geceyi
Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini.

Getirdiler beni sayrılar evine bir sabah
Asansörle yukarı çıkardılar
Tertemiz bir yatağa yatırdılar - ben böyle istedim böyle oldu -
Oda numaran 283'dü aklımda doğru kaldıysa
Pencereden tepeler görünüyordu, bulutlar ve birtakım kuşlarla devinen tepeler
Yakınımdan geçiyordu bazı kuşlar da
Beyaz bir saat asılıydı duvarda. Duvarın her yerinden
Bembeyaz saatler asılıydı
Ve her şey o kadar beyazdı ki, ayrıntılar
Yılların eklem yerlerini gösteriyordu sanki
Ve bütün eklem yerlerinde koskocaman bir ölü
Ruhi Beyin ölüsü
Hepsi de ur gibi beni
Sarmıştı ur gibi Ruhi Beyi
O gün sigara içtim akşama kadar
- İkinci gün aldılar sigaramı -
Ve saatler biraz sarardı
Sarardı bütün ayrıntılar.

Ve otuz sekizin altına düşmedi ateşim
Yataktan kalkamadım
O gece uyuyamadım sabaha kadar
Koridorlarda ayak sesleri, bağrışmalar
Kapı gıcırtıları ve acayip sesler

Bilmem böylece kaça çıktı beklediğim ölüler.

Üçüncü gün kan şişeleri, tüpler, serumlar
Doktorlar, hastabakıcılar
Aralıksız girip çıkmalar
Gidip gelmeler
Tepelerden pencereye akan kuşlar
Pencereye sıvanan kuşlar
Ve benim mutluluğumun altında
Kararıp yitti bütün ayrıntılar
Bir daha görünmedi
Ve artık hiç görünmeyen
Şişeler, tüpler, serumlar.

Ve o gün ilk defa ölüsünü gördü Ruhi Bey
Soğumuşgövdesini gördü
Donuk gözlerini, durmuş kalbini
Gördü neye benzerse bir ölü.

- Ben Ruhi Bey nasılım
- Mutlusunuz Ruhi Bey.

Yarın gazetelerde çıkacak ilanlarım
Ruhi Bey öldü
Bu ölüm töreninde mutlaka bulunacağım
Bir daha görmek için ölümü
Çelenkler yığılacak avluya
Ki benim sayısız ölülerime
Yaldızlı yapraklarını kıpırdatarak bakacaklar
Sevgiyle
Ve babam elinde gümüş kırbacıyla
Bir başına bir ölü
Annem bir limon görüntüsünün önünde giyinmiş ölümlüğünü
Ölüler halinde duracak onlar da
Dışımdaki ölüler, içimdeki ölüler
Bir alaşım halinde, donuk güneşin altında
Ve benim mutluluğumun altında
Akıp gidecek bütün kötülükler
Ölümün armaları gibi
Akıp gidecekler en sonunda

Niye ölmemeli öyleyse
Yaşamak mutlu bir devinimse.


KORO

(Çiçek sergicisi, meyhane garsonu, meyhane patronu, kürk tamircisi Yorgo,
Hayrünnisa, genelev kadını, otel katibi, cenaze kaldırıcısı Adem, akordeoncu
kadın, emekli postacı, vb.)

Çelenklerimizle geldik, yoktunuz
Ara sokaklarda, pasajlarda aradık, yoktunuz
Meyhanelere baktık, otellere sorduk, yoktunuz
Nerdesiniz, Ruhi Bey?


RUHİ BEY

O kadar bekledim ki, geliyorum
Ölümümü bekledim, geliyorum
Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini
Bekledim geliyorum.

Ben Ruhi Bey, mutlu olan Ruhi Bey
Ölümü gömdüm, geliyorum
Bir sonbahar günüydü, geliyorum
Güneşler buz gibiydi, geliyorum
Ve bütün kötülükler
Ölümün armaları gibiydi
Size anlatırım, geliyorum.

Hepsini, hepsini gömdüm, geliyorum
Havuzun kırık taşlarını - siz bilmezsiniz -
Limonluğu ve kırmızı konağı - siz bilmezsiniz -
Aynalarda kendini seven Ruhi Beyi - siz bilmezsiniz -
Ve bildiğiniz Ruhi Beyi -ya da pek bilmediğiniz -
Gömdüm ben, geliyorum.


KORO

İyi biliriz sizi biz, iyi biliriz
Nerdesiniz Ruhi Bey.


RUHİ BEY

Gömdüm hepsini, geliyorum
Bütün ölülerimi gömdüm, geliyorum.


KORO

Peki ya sonuç, Ruhi Bey, ya sonuç
Biz sizi tanımaz mıyız
Siz ne yaparsınız bundan sonra, biz ne yaparız
Bir bütünün parçalarıyız, bir bütünün parçalarıyız.


RUHİ BEY

Sonuç mu dediniz, ne dediniz, ne dediniz
Sonuç hiç gömülür mü, geliyorum
Ben yalnız ölülerimi gömdüm, geliyorum.


KORO

Doğrusu anlamıyoruz Ruhi Bey
Her insan biraz ölüdür
Biz ki bir bütünün parçalarıyız, biliriz
Her insan biraz ölüdür.


RUHİ BEY

İnsan yaşıyorken özgürdür
Yaklaştım iyice, geliyorum.


KORO

Her insan biraz ölüdür
Biz de biraz ölüyüz.


RUHİ BEY

Ölüler ki bir gün gömülür
İçimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
İnsan yaşıyorken özgürdür
İnsan
yaşıyorken
özgürdür.

Kaynak: Ben Ruhi Bey Nasılım, 1976

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:05 PM
Ek

Silik bir izlenim gibi kalıyordum kendimde
Elimle filan bir şeyler yaptığımı görüyordum
Seyrek de olsa konuşuyordum, örneğin
Eski bir efsaneyi anlatıyordum birilerine
Ya da bir yerleri tarif ediyordum yüzümü buruşturarak
İçki de içiyordum, hem de sert içkiler içiyordum
Bazan bir iki bardak
Bazan da sabahtan akşama kadar
Durmadan içiyordum
Canım elbette, diyordum, nasılsa
Otel batacak, otel batacak!

En önemlisi de tanıştırılır gibiydim biriyle
Hiç kimselerin ilgilenmediği
Bazı olayların tarihçisi olarak.

Kaynak: Kirli Ağutos

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:05 PM
Ey

Bu böyle kimin gittiği? Sen dur ey!
Belki de ellerimiz mi? biraz ince, biraz da çok kelimeli!
Bu sanki niye durduğumuz mu? açıkken sevişme bölgeleri
Ay, pencere, göz! Siz git ey!
Kim bilir neyi saldığımız bu da, yalnızlığımız gel
Yırtıcı kuşları mı gözlerimizin, onlar mı bu sürüylen
Yoksa onlar mı işte seninle sevişme biçiminde
Oysa sevgimiz yerde, kara sevda sen uç ey!
Sen usul, ben yavaş, kime yaraşır bu sessizlik
Kim biner bu gemiye insandan kıyılar yapılırken
Yetmez mi dalgası vursundu azıcık gözlerimize
Gözlerin gözlerime, siz bak ey!
Su sen de olmasan insan çıldıracak mı
Hiç yoktan bir yerlere mi gidecek belki
Olsun neresi olursa, git karanlık ama git
Gecemizde duranı sen kal şey!
Benim bu çok elli, bu çok gözlü delişmen
Çok bildim sana yaraşır olmayı günlerce
Şunu sevdim, şuna özendim, şununla yetindim sonunda
Ben miyim şimdi nerede, ben çok ey!

Kaynak: Yerçekimli Karanfil

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:05 PM
Gelincikler

gelincikler tek tek göründü mü çayırlarda
işi iş kasabanın
su yüzlü çocuğun işi iş
bir de poyraza döndü mü hava
başlar masmavi damarlar fışkırmaya yanaklarından
faytonların turuncu tekerlekleri
yansır gaz tenekeleriyle çevrili bahçelerde
asılı çamaşırlarından bir tutam çivit kokusu alıp gider
gelincikler tek tek göründü mü çayırlarda.

saat onikilerde
postanede mektup yazan adamlara bakar bir semt delisi
durmadan bakar
ki o mektuplar nereye giderse gitsin
öylesine uzundur ki kasaba
gelinciklerden bükülmüş bir ibrişim gibi
gidip gelen mektup zarflarıyla tarif edilebilir ancak
içlerinde kar serpintisi
içlerinde bozkır
içlerinde herkesin bir güneyi olan
ve marangozlar upuzun kayıklar yaparlar bunun için
kesersiz, çivisiz, elsiz
sadece ruhlarından
o kayıkları içinde domates doğranan bir akşamüstünde yüzdürürler
canlanır suya değince hemen
bordalarındaki nakışlar
bir derya gülü alıp başını gider.

yeter ki görünsün gelincikler
önce tek tek görünsün sonra topluca
usta bir doğramacı gibi kırmızılar doğrar kasaba
gelincikler indi mi çayırlardan
su bardaklarına, berber dükkanlarına girdi mi
duvarlara sicimle tutturulmuş şişelere
girdi mi bir kere
-aynaları boğacak neredeyse
-taşlıkları basacak sel gibi
o zaman...
tam o zaman
marangozlar mis gibi rakılar içerek kayıklarında
konuştukça binlerce kayık
konuştukça binlerce köpük, binlerce kıyı olurlar
ve nedense bir vapur bizi alıp götürecekmiş gibi bakarız bir-
birimize
unuturuz sonra alıp başını gitmeyi de
yeter ki iki dudak arasına konsun gelincikler
ipince bir ıslığa yerleştirilsin
türküler süzsün tüveyçlerinden
kahveler eski renklerine boyanır yeniden
biralar ciğ ışıkta bile parlak
yıkanır tertemiz oluncaya kadar yaşamak.

gerçekte bir sevinç, bir mutluluk yok değildir yüreklerimizde
sevgiler umutlar yok değildir
öyleyse neden çabuk küseriz birbirimize
çabuk öfkeleniriz
durup durup böyle hüzünlenmemiz neden
anlamıyoruz da ondan mı yoksa
bir bütün olduğunu mutluluğun
umudun bir bütün olduğunu
seziyor muyuz yalnızca
baktıkça gelincik tarlalarına uzaktan
öyle bir arada güzel
yaşamanın lezzetini
kanımızı tutuşturdukça gün günden
buğusunu saldıkça
bir tütün dumanı gibi yaktıkça genzimizi.

Kaynak: Sonrası Kalır

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:05 PM
Gelmiş Bulundum

Ben mişim---neymiş?---su sesiymiş
Oymuş---cam kırıkları gibi gövdemi yakan---
Yanağında sardunya kokusuyla yazdan
Kimmiş o gelen ya giden kimmiş
Bir yabancı mı, yoksa bir ermiş
Değilmiş, bir çağrı bile yokmuş uzaktan.

Güneş mi batarmış bir özel isim bitirir gibi
Yanmış bir ağacın yaprakları mıymış kımıldayan
Ne kalmış bir önceden ya da bir sonradan
Kim koparmış dalından bu yabani incirleri
Ya kimmiş kıyıya çeken hayalet gemileri
Ne yazılmış nereye bu garip kargaşadan.

Yıldızlar, büyülü ülke, adımı unutturan
Bir kaya, bir ot, bir akarsu
Hangi yaz şarkıcılarının ürpertili korosu
Ki bütün ölüleri sığa çıkaran
Ve kenti bir ölüm derinliğine salan
Yani bir gül solarken bir gülün açma korkusu.

Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söylesin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:05 PM
Gidemeyiş

Güz ve kış ve ilkbahar geçti
Yaz çarçabuk geçti
Hepsi tekrar tekrar geçtiler
Bu bana uzun geldi

Gecem avurtlarım gibi çöktü
Ve çöktüm
Sabahım, sabahlarım
Kabından taşan sütler gibi büyüdü
Ve taştım
Gün güne taşındı, yıl yıla
Gitmedim, gidemedim

Ki dedim
Bana söz vermeliydi biri
Sesi uzaklardan gelen
Görünmez yıllarla ilgili.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:06 PM
Gökanlam (X)

ben büyürüm ne zaman her yerde hep deniz olana
yarısı kesik inceden bir parmakla
ondan ki yaslısıyım durup durup sevmenin
ondan ki çoraklarda büyüdüm bir dilim tatlı kavunla.

seni bir çare yaptım sana özendim
bazı şiirler yırttım yenilerini edindim.

geçtimse bir durumdan bir başka duruma hızla
kanla ölümle değil bir çeşit sokulganlıkla
artık ki güçlüsüyüm bir kişiden fazla olmanın
bir anıdır susmamsa bakınca kesik parmağıma.

açınca gözlerimi ipe çekilmiş güneşler varsın
mavi bir çocuksun aşkımız mavi bir ambarın ortasından bakarsın.

Kaynak: Kirli Ağustos

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:06 PM
Gözleri

Sanki hiçbir şey uyaramaz
İçimizdeki sessizliği
Ne söz, ne kelime, ne hiçbir şey
Gözleri getirin gözleri.

Başka değil, anlaşıyoruz böylece
Yaprağın daha bir yaprağa değdiği
O kadar yakın, o kadar uysal
Elleri getirin elleri
Diyorum, bir şeye karşı komaktır günümüzde aşk
Birleşip salıverelim iki tek gölgeyi.

Kaynak: Yerçekimli Karanfil

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:06 PM
Gül Kokuyorsun

gül kokuyorsun bir de
amansız, acımasız kokuyorsun
gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
dayanılmaz birşey oluyorsun, biliyorsun
hırçın hırçın, pembe pembe
öfkeli öfkeli gül
gül kokuyorsun nefes nefese.

gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
sen koktukça düşümde görüyorum onu
düşümde, yani her yerde
yüzü sararmış, titriyor dudakları
şakakları ter içinde
tam alnının altında masmavi iki ateş
iki su
iki deniz bazan
bazan iki damla yaz yağmuru
mermerini emerek dağlarının
şiirler söylüyor gene
ölümünden bu yana yazdığı şiirler
kızaraktan birtakım şiirlere
büyük sular büyük gemileri sever çünkü
ve odur ki büyüklük
şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
o zaman ölünce de şiirler yazar insan
ölünce de yazdıklarını okutur elbet
ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
yaşamanın herbir yerinde.

gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
bu koku dünyayı tutacak nerdeyse
gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün
herkes, hep bir ağızdan: gül!
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek
saçların, alınların, göğüslerin üstüne
yüreklerin üstüne
bembeyaz kemiklerin
mezarsız ölülerin üstüne
kurumuş gözyaşlarının
titreyen kirpiklerin üstüne
kenetlenmiş çenelerin
ağarmış dudakların
unutulmuş çığlıkların üstüne
kederlerin, yasların, sevinçlerin
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek.

bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
yıllarca esecek belki
ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
göreceğiz ki
biz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha
geceyi, gündüzü, yıldızları
görmemişiz hiç
tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.

öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
bu umutsuzlukları bırakın kardeşler
göreceksiniz nasıl
güller güller güller dolusu
nasıl gül kokacağız birlikte
amansız, acımasız kokacağız
dayanılmaz kokacağız nefes nefese.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:06 PM
Güzel Atomların Yaptığı Ayak

Bir menekşe duyuyorum ellerimsiz
O kadar güzel ki, Amerika bile güzel
Sen bile güzelsin bensizce
Atomlar bile güzel
Moleküller bile
Toplanıp ayak oluyorlar bende
Ağız oluyorlar biraz
Diş oluyorlar keskince
İki göz parlakça
On tırnak sivrice.

Bir menekşe duyuyorum ellerimle
Bir molekül duyuyorum
Bir atom
Korkunç
Birleşip ayak olmuyorlar bende
Ağız, diş, tırnak
Göz olmuyorlar
Hep birden,
Hep birden bir şey oluyoruz işte

Ağzı, burnu, elleri, kolları
O korkunç güzelliğe karşı.

Kaynak: Yerçekimli Karanfil

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:06 PM
Her Sevda

"Yeni aşk kelimeleri, yeni öğrenilen
incelikler öbür sevgiliye saklanıyor."
F.Scott Fitzgerald

Her sevda başlangıçtır bir yenisine
Öteki başkaldırır daha bitmeden biri
Biz isteyelim istemeyelim sürüp gider böylece.

Baksak ki unutmuşuz günün birinde her şeyi
Ne o sevdalar, ne ölümsüz sözler kalmış
Toplasak toplasak hepsini işte
Onca sevda bir sevdayı yaratmış
Döner durur başımızın üstünde
Gözlerden ağızlardan saçlardan
Ellerden omuzlardan yapılmış bir hâle.

Ve çınlar herbiri bir silahın yankısı gibi
Bir yaşam boyu biz tetiği çektikçe.

Kaynak: Sevda İle Sevgi

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:06 PM
Hiçbir Pul Hiçbir Zarfa Yakışmıyor

Hiçbir pul hiçbir zarfa yakışmıyor
Hiçbir zarf üçbeş satıra
Ne zaman yanyanayız işte o zaman
Doyamıyoruz tenlerimizin bitmez tükenmez sorgusuna.

Bırakmak bırakılmak demeyelim
Durmadan yer değiştiriyor anlamlar da
Ben ki bir boşluk kadar büyümüşüm bu yüzden
Sanki kış aylarında bir uçurumda.

Anlarım sedir ağacının dilinden
Ve usta bir aslan terbiyecisinin ruhundan da
Hiç anlamaz olur muyum öpüşünü de kalbimi
O öpen sensen bir de dalgaları çekiştiren bir kız çocuğuyla.

Hepsini biliyorum, hepsi aklımda
Hepsi de hiç kımıldamayan bir duman gibi havada.

Kaynak: Sevda İle Sevgi

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:07 PM
Horozla Merdiven

Yukarısı yukarda,aşağısı aşağıda biraz
Horozla merdiven ortada
Canım horoz! merdivende renkleniyor
Çocuğu çocukluyor bir düdüğün kırmızısı
Annemi çağırıyor on kulaçlık bir iplik
Başımı eğiyorum su kovasına
Ne kadar balık düşünüyorsam o kadar balık.

Kaynak: Yerçekimli Karanfil

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:07 PM
Ihlamur Bardağını...

Ihlamur bardağını yana itince
Başını kaldırınca ıslak saç kokusundan
Olgun bir kayısının içeriğidir sende
Senin gözlerin.

Dün akşam yere serili gölgen
Bu akşamki gölgenle üstüste
Cebinde bir avuç ayçiçeği
Geri donmuş dünden nasıl döndüyse.

Mutluluğun sana verdiği tatili yaşıyor
Bir açılıp bir kapanıyor kirpiklerin
Bilmem alınır mısın söylersem
Unutulmuş bir çirkinlikten başlıyor güzelliğin.

Kaynak: Sevda ile Sevgi

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:09 PM
İçerikler - II

KONUŞUYORUZ DESEM KONUŞMUYORUZ DA
AYRI AYRI ŞEYLER DÜŞÜNÜYORUZ ÜSTELIK
BİRBİRİMİZE BAKARAK
NE SEVİYORUZ NE DE SEVMİYORUZ BİRBİRİMİZİ
NE VARIZ NE DE YOĞUZ GERÇEKTE
İKİ LAMBA GİBİYİZ, İKİ AYRI YERİNDEN
AYDINLATAN ODAYI

DEĞİLSEK DE YAKIN BİRBİRİMİZE
UZAK TA SAYILMAYIZ BÜSBÜTÜN
GÖKYÜZÜNDE İKİ UÇURTMA BAŞIBOŞ
YANYANAYIZDIR SADECE.

HER ÇİÇEK BİR ÇOĞULLUKTUR GÜNÜNE GÖRE
YALNIZLIK ÇOĞULLUKTUR.
SANIRIM BİR GİZ DE YOK BU BERABERLİKTE

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:10 PM
İçinden Doğru Sevdim Seni

İçinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.

Yerleştir bu sevdayı her yerine
Yüzünde ter olan su damlacıklarının
Kaynağına yerleştir
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına
Gül taşıyan cocuğuna yerleştir
Ve omuzlarına daracık omuzlarına
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
Yerleştir bu sevdayı her yerine.

Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.

Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:10 PM
İki Kent

Dizlerinde kalırsın bir akşam vakti
Soluklarına uğrarsın, kısılmış gözlerine
Geçersin geçersin geçersin
Gökteki tek yıldızdan üşüyerek.

Görüyorsun değil mi
Ne kadar inceldi kent
Ansızın bir kent daha görünecek.

Bak işte, duyuyor musun
Öpüldün bırakıldın sanki
Bir değil iki türlü senin de soluğun.

Kaynak: Şairin Seyir Defteri

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:10 PM
İnfilak

Ben gidince hüzünler bırakırım
Bu senin yaşadığındır
Bir ev sıkılır kadınlardaki
Bir adam sıkılır kadınlardaki
Seni sevmek bu kadar mı
O benim yaşadığımdır.

Bazan da bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
İstesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.

Gitsem de her yerde biraz vardır
Hatırda zamansız bir plak
Bir otel kapısı, biraz istasyon
Vardır o seninle birlikte olmak
Buluşur çok uzaktan ellerimiz
Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.

Kaynak: Petrol

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:11 PM
İşte Bir Eklem Yeri Daha

İşte bir eklem yeri daha
Doğayla ben, benimle doğa.

Var, o kadar unutturacak şey var da
Neden bir o, bir söğüt ağacı
Sayısız yapraklarıyla karşımda.

Acı bir tütünden çıkardım bu şarkıyı
Kalbimde doğup batan güneşlerden
En çok da bir karanlığı bırakıp gittiler bana
Ve bu suskunluğu, bu karamsarlığı
Sözgelimi içimde hiç kımıldamadan duran bir çarşıya.

Var, o kadar unutturacak şey var da
Neden bir o, bir söğüt ağacı
Sayısız yapraklarıyla karşımda.

Kaynak: Sevda ile Sevgi

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:11 PM
Kaçışına Uğrayan Çiçek

Şurayı götürün dedim onlara
Buraya da, burayı da
Alın götürün dedim
Çimenlerin tirse buğusunun üstünden
Tirse bugünün düşlere değen üstünden
Düşlerin ayçiçeği giysilerinin üstünden
O zaman anlatırım dedim onlara
Pencere önümün niye uçtuğunu.

Evet
Dönüp geliyor az sonra
Kolumun altına yerleşiyor
Kendisiyle yer değiştirir gibi
İtiyorum onu, itiyorum, itiyorum
Bütün zamanlar bitti diyorum-anlasa'ya-
İki tek kiraz ağacı kaldı yalnız
İki tek kiraz ağacı
İlkyazlar ve bütün başlangıçlar bitti
Kiraz ağaçları? onlar da
Gözlerimin deli kırmızısını yıkamak için
Ağladıkları zaman

Ne vardı sundurmanın üstünde-ne vardı-
Anımsayamıyorum şimdi
-Pek şimdi değil, çoktandır-
Yağmurlar yağdığı zaman büyüyen
Geçmişi olmayan bir saksı mı
Yoksa
Bir sap çiçek mi-saksısız-
Kaçışına uğrayan bir çiçek
Neden olmasın
Yağmurlar
Yağmurlar yağdığı zaman.

Sular insanlar gibi geçiyor aklımdan
Mavi aklımdan
Sordular-anımsıyorum-
Bir gün
Neyle örtülürmüş ki su
Suyla demiştim -elbette suyla-
Ya yaşam
Bir başka yaşamla, bir başka, bir başka, bir başka
Oysa bütün yaşamlar bitti
İlkyazlar ve bütün başlangıçlar
Sular
İnsanlar gibi duruyor aklımda.

Dişlerimin arasından gösteriyorum ellerimi
Korkuyla kaçışıyor güvercinle karanfil
Dönüp arkama bakmıyorum
Odalar bitti çünkü, merdivenler de
Dışarsı var:şurası, burası, orası
Ve yağmur-yağmurlar-
Ah şu yağmurlar durmasa ya
Ne güzel ıslanıyor ilkyaz
Ne güzel ne güzel ne güzel
Denize zorla sokulmuş
Ağlamaklı bir çocuk gibi.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:11 PM
Kaktüs

Sonunu istemiyorum sessizliğin
Yokluğu istemiyorum bu akşamüstü çınlamasında
Yüzümü dizlerime dayıyorum, bitiştiriyorum
Kollarımı da
Bir kaktüs olmalıyım ben, dışıma yağan bir sağnak
Olmalıyım
Uçsuz bucaksız dünyada
Güneşin doğuşunu bekleyen.

Ufukta ansızın bir ışık çizgisi
Avuçlarımdayım belki.

Kaynak: Şairin Seyir Defteri

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:12 PM
Kavga

Sivridir ayakları bastıkça katı taşlara
Kadınlar memelidir-Ya viski içelim ya bira
Hayatta olmayan masalar vardır ya
Tam işte onlar içinde bir masa
Mike ile Jim'e söyle bu gece kadınlara.

Mike kadın sevmez, onu kahveye bırakırız ayrıca
Azıcık kağıt oynar açılır Okyanuslara
Hayatta olmayan adalar vardır ya
Tam işte onlar içinde bir ada
Bizi biliyorsun ya-göz kırpar-kadınlara.

Sivridir ayakları gökyüzü vurunca damlara
Bu kavga, bu işte yüzüncü katından bir kavga
Hayatta olmayan insanlar vardır ya
Sen misin Mike, Jim sen misin yoksa
Hadi aldırmayalım-içini çeker-bu gece kadınlara.

Kaynak: Petrol

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:12 PM
Kaybola

Sana her zaman söylüyorum senin yüzünde gülmek var
Bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa
Bir çiçek geliyorsun yer altı çevresinden
Bir kartal gidiyorsun çıplağın ayaklarla
Şimdi bir pembeyi kovuşturuyor
Omzundan yukarıya üç polis
Deli ediyor onları saçlarında
Bir karanfil çok
Bir karanfil azala azala.

En saklı yerlerinden en güzelliğin çıkıyor
Ansızın doğan hayvanlar gibi güzel
Bakınca bir şiir canlıyorum dünyaya
Yapılan bir şeydir şiir, yuvarlak, kırmızı, geniş
En genişi en kırmızısı o ezilmişler katında
Şimdi bir gizliyi kovuşturuyor
Gözlerinden içeriye üç polis
Deli ediyor onları mısralarımda
Bir karanfil az
Bir karanfil çoğala çoğala.

Bilmem mi ellerin vardır, umuttan yuvarlar çizerler
Bakılan bir şeydir el, boşluğu dengede tutan
Bir uzantıdır işte umutla insan arası
Bir yönüdür ne belli, görmekle anlaşılan
Geceden gün yapılan o sevişme yakınlığında
Şimdi bir sevdayı izliyor
Uluslararası üç polis
Deli ediyor onları sonsuzda
Çok isimli bir çay
Çok yuvarlak bir masa.

Sanki bir tarih içindeyiz, gunaydın minyatürler!
Üç köle uzanık bir dünyayı imzalayaraktan
Ansızın dört köşe, ansızın ehram
En duymalı yerlerinde bir sessizlik
Güneşin çok parladığı bir arka
Başları dünyadan dışarıya sarkıyor
Bozgunda çiçekler örneği duyulmaz bağırtılarla
Şimdi bir tarih sürdürüyor
Şimdi bir tarih sürdürüyor
Yüzünün gizlerinde üç polis
Deli ediyor onları Mısır'da
Bir insan az
Bir insan inana inana.
Duymakla atların çıngıraklarından duyduğunu
Bir ateş yakımını dağda
En korkulu cağ bu, onu altımızdaki şehirlerden çıkarıyoruz
Küflü ev süsleri, geyik durmalı bir hayvan
Bizi bakmaya zorluyorlar ayrıca
Şimdi bir aydınlığı durduruyor
Beyazlar giyinmiş üç polis
Deli ediyor onları boşlukta
Bir pencere az
Bir pencere kaybola kaybola.

Kaynak: Yerçekimli Karanfil

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:13 PM
Keklik Kokar

Keklik kokar üç ili birden duyurur
Amasya Nevşehir Bursa
Bursa'da tanımıştım seni ben
Adını hep başka söylediler kime sordumsa.

Dağ tavşanı hemen irkilir
Su adını duyunca
Erzurum'da kar yağıyor
Ben olsam da kimseler yok istasyonda.

Ay ışığında ayak izleri karda
Unutmanın başıboş kalbi
Günler, su tatları ve hepsi
Her şey, ama her şey çok alıngan bir çocuğun boyunda.

Ey hep o mevsimden artakalan sen
Akşam da değil sonbahar da.

Kaynak: Sevda ile Sevgi

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:13 PM
Kendime

Kimseye karıştım mı? hiç karışmadım
Bu ki bana tuhaf sayılmadı
Gözleyip sordum mu hiç? hayır sormadım
Bu ki bana yalan sayılmadı
Acımak isim miydi? hayır
Bir evden olmak kötü müydü? hayır
Zamana zamanla bakmak ne idi ki
Baktım

Tarlayı tarlayla ölçtüm
Meyvayı meyvayla ölçtüm
Denizi denizle ölçtüm
Göğü gökle ölçtüm
Zaten insanı insanla ölçtüm ki
Buruk bir tat mı duydum
Ve duydum
Her şey ki bir yorumdu, sonuç değildi
Sonuç ki zaten yoktu

Sen ki kim
Beni bütün bütün bırakma.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:13 PM
Kesin

Gözlerim bir balığın onu tutma denizlerinde
Gözlerim bir balığın
Bir balık ellerimde
Balıktan bir göz ellerimde
Kirpiksiz, tuzlu, diri
Bakışları günlerce.

Kaynak: Yerçekimli Karanfil

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:14 PM
Kesit

Gülleri, galyölleri ve pezevenkleriyle pasaj
Geçitlerin sinirli yerleri
Gizleniyorum orada
Kazılardan yorgun çıkmışım
Gözlerimde düş fosilleri.

Aşıyorum sevgiyi çılgınlık korkutmasa
Hiçbir şey korkutmasa
Kanatılmış duruyor ölümü bilmek için
Diş bir oğlanın ağzı
Çakılı bir dişbükey aynaya.

Kan, her şeyin aslı kan...

Kaynak: Kirli Ağustos

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:14 PM
Kırda Karanlık

Kırda metalsi bir uçurum kalınlığında
Hiçkimselerin geçmediği sesi
Orda burda yaşlı ışınlar. Ötede az
Bir korkuluk; ölümün kırçıl çiçeği
Saklı bir seyircini resim kalışındaki leke
Her evin bahçesinde bir lamba yanıyor sanki.

Gündüzler kimi yerde gecedir artık
Bakışım kumdan şimdi
Önce yaşlı ışınlar, sonra sonra karanlık
Avuçlarımı yüzüme kapatıyorum
Ben kapatır kapatmaz
Evet, biliyorum, iki kere karanlık.

Kaynak: Kirli Ağustos

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:14 PM
Kısa Bir Not: KONAKTA SON GÜN VE...

Ve yıllarca sonra kadının ölüsünü
Bir bulantı cenazesi gibi kaldırdılar içimden.

O gece konağın bütün lambalarını yaktım
Elimde bir içki şişesiyle ben
Sanki bir insan şehrayini vardı da, ben
Gecesiz bir sarışındım
Gecesiz bir sarışındım ve işte
Bütün kapıları açtım kapadım
Kırdım parçaladım elime ne geçtiyse
Biblolar mı olur, yağlıboya tablolar mı, kristal takımlar mı
Elime ne geçtiyse
Açtım pencereleri dışarı attım.

Durmadan atıyordum, eşyalar bitmiyordu ki hiç
Eşyalar bitmedikçe öfkeyle içiyordum
Ve kinle
İniltiler duyuyordum aşağıdan yukarıdan
Ve bağrışmalar
Ve çığlıklar duyuyordum bir de
Tanıdığım artık ve bildiğim iyice
Acayip hayvan seslerine benzeyen
- Konak ki bir şimşekti de, elle düzeltilmişti sanki bir yağmur öncesinde -
Uşaklar evlatlıklar birbirine giriyordu
Birbirlerinden çıkıyordular
Aralarına karıştım
Boşaldım boşaldım boşaldım
Ve bilirdim, biliyordum, süresiz bir sarışındım
Başkalarını da çağırdım daha sonra
Ve karşıladım.

Oramla karşıladım, en çok oramla
Kapıda karşıladım, düşümde karşıladım
Bir sürü adamlar geldi,o bir sürü adamla bir sürü kadınlar
Nerde kim varsa işte bir bir geliyordular
Mutsuzlar, umutsuzlar, uyumsuzlar
Ellerinde paketlerle geliyordular - neler yoktu ki -
İçkiler, çiçekler, pastalar
Küçük küçük paketler, büyük büyük kutular.

(Ah, ne de çok şeyleri vardır da, nasıl
Hep böyle yerinde harcar bu kentsoylular.)

Giysiler giysiler gene giysiler
Fiyonklar, boncuklar, payetler
Değerli - değersiz, sahici - yalancı
Türlü türlü iğneler, yüzükler ve kolyeler
Önce hep nasılsınızlar, lütfenler, oturmaz mısınızlar
Denenmiş iç geçirmeler, gizliden bakışmalar
Ve yaldızlı cümleler
Bu pazar ne yaptınız? Hangi pavyonda? Sahi mi?
İğreti kahkahalar, ucuzundan gülmeler
Bacak bacak üstüne atmalar, yerlere uzanmalar
Sigaralar içkiler
Sonra gene içkiler, hiç bitmeyen içkiler
Ve dudaklar ve gözler, ince uzun boyunlar
Memeler, kalçalar, kıçlar, falluslar
Ve yavaştan seviciler, ****ler
Poz kesen jigololar.

(Nasıl da vaktini bilirler her şeyin
Ve vaktinde girişirler herşeye bu kent soylular.)

Sabaha karşı duruldu her şey
Gidenler, gelenler, yeniden gidip gelenler
Duruldu konak
Denizanaları gibi açıldı kapandı
Sızanlar mı dersiniz, uyuyup kalanlar mı
- Elle düzeltilmiş bir yağmur sonrası mı acaba -
Bir ara yağma edildiydibütün kamçılar
Ne kalmışsa kırıp dökmediğim
Fırlatıp atmadığım
Yağma edildiydi gümüş şamdanlar
Saatler, konsollar, sehpalar
Perdeler, avizeler, halılar.

(Bilmezsiniz siz, bilemezsiniz
Görseniz nasıl ince
Nasıl da kibardırlar bu kentsoylular.)

Kanadı kanadı kanadı o gece bütün konak
Görkemli bir Kadın kaburgasını andıran konak
Bahçede acı acı bağıran tavuskuşları.

(Kim ne derse desin iyi bilirler kovulmayı da
Azıcık sırıtırlar, azıcık da şakaya filan alırlar
Ve usuldan ve bozmadan hiç durumlarını
Çıkarlar kırıtaraktan dışarı
Yalanla avunurlar, yalanla korunurlar
Bilmezler utanmayı hiç bu kokuşmuş kentsoylular.)

Yaktım konağı da o gece
Bir daha, bir daha yaktım
Yüzlerce, yüzbinlerce yaktım hiç usanmadan
Aklımda bunlar kaldı sadece.

Soluksuz sessiz
Gölgesiz devinimsiz
Bir Ruhi Bey olarak Ruhi Beysiz
Kentin içine kadar sokuldum.
Ağzımın içi zehir gibiydi
Tuttum bir sigarayaktım
Kravatımı düzelttim
Ayakkabılarımı sildim
Ve sordum:
- Ben Ruhi Bey nasılım
- Sahi siz nasılsınız Ruhi Bey
- İyiyim iyiyim.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:15 PM
Kirli Ağustos

O da var olanın ağır ağır yokluğu
Şurda bir gündüz kımıldamakta
Dağılmanın beyaz organı: tuz birikintileri
Gibi bir gündüz
Kalın kabuklarını kaldırır doğa.

Düşer bir balıkçının tersi olan şey
Kirli ağustos! beni ordan oraya götüren eşya
Aklımda üç beş otel ya kalır
Ya kalmaz üç beş otel aklımda
O da değil bir otelin kendisi
Yalnızlığın kahverengi organı: düş birikintisi
Bir de kahverengi alevlerden yapılma.

Başka değil, yokluğu görmek için
Kirli ağustos! gözkapaklarımı da yaktım sonunda.

Kaynak: Kirli Ağustos

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:15 PM
Kokmayı Paylaştım

Gül renginde basıyordum yere. Kaçırdım gözden
Küçük serüvenini su kuşunun
Bana kendini sundu sazlıkların arasından ve kendini okşadı,
Biraz da abartaraktan, gördüm bir ara
Köprüyü de gördüm, tarihle işledi beni ve yaklaştırdı
Orada bulunmayanların tarihini bana
Kokmayı paylaştım kır çiçekleriyle
Ve şaşırtıcı olmayı
Ve biçimlendirici bir de.

Portakal ağaçları, portakal ağaçları!
Unutur muyum hiç
Ellerim de sizsiniz, ellerim de.

Kaynak: Şairin Seyir Defteri

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:15 PM
Konyak

Bugün pazar eve kırmızılar taşıyorum
Amcamı arıyorum duvara bakıyor amcam
Duvarda ne var, ben de bakıyorum
Komşuları çağırıyorum onlar da bakıyor
Çağırsam önüne gelen duvara bakacak.

Sanki hiç biriniz duvar görmedik
En sevimli cinayetleri işliyorum
Çiviler çakıyorum, bir sivrilik uyumunda çiviler
Kutular, evler, gömlekler asıyorum üstüne
Asıyorum, asıyorum, asıyorum
Aşkın, amcamın, mavinin önünde.

Duvara bakıyorum duvarı çoğaltıyorum böylece
O da bana bakıyor, ben de ne var
Su götürmez bir gurültüyle
Gelin olmuş bir kadın tuhaflığıyla
Size anlatamam güneşi durdurarak.
Bu kaç kapılı bir konyak?

Kaynak: Petrol

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:15 PM
Koro Başı

Daha bir süre böyle
Silahlar eleştirecek sizi belki de
İşte siz
toplayıp susacaksınız içinizdeki ölüleri
Bakmadan geçeceksiniz o duvar diplerine
Gözleriniz olacak, yüzünüz, elleriniz
Ne korku, ne kin, ne de yenilme
Ve asıl günleriniz olacak, günleriniz
Duyup da bilmediğiniz, bilip de tatmadığınız
Dünyanın tekdüzenli renginde.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:15 PM
Kürk Tamircisi Yorgo ve Küçük Bir Olay

Tepebaşı'ndan Pera'ya girerken
Küçük bir alandan geçeceksiniz
Geçmeyin
Sağda ufak bir dükkan vardır, benimdir
Kapının üstünde KÜRK TAMİRCİSİ YORGO yazılıdır
İyi havalarda kapısı açıktır
İçersi biraz loştur
Loş olsun, ben severim, böylesi daha güzeldir
Ben, karım, bir de anjel
Biz üçümüz kürk kaplarız, kürk dikeriz
Anjel elimizde büyümüştür, iyi kızdır
Hemen hemen hiç konuşmayız - içersi biraz loştur -
Yoktur ki ne konuşsak yıllarca konuşmuşuz.

Ama baksak ki birbirimize arada
- Yorulunca işten bakarız da -
Sanki herkes yeni bir haber getirmiş gibidir
Öyledir öyledir
Yüzlerimiz ona göre kesilmiş
Ona göre biçilmiştir
Çünkü insan yalnızken katettiği yollardan
Ne zaman geri dönse yeni bir haber getirir
- Doğrusu kentlerden kentlere mektuplar da böyle sessiz gider
Ve dışardan biri geçse gözlerimiz ona dikilir
Çok görmüşümdür iş hanlarındaki terziler
Kapıları açık terziler de böyledir
Biri merdivenleri çıkmayagörsün
O çıraklar kalfalar yok mu
Dişlerinde iğneler, iplikler
Başlarını kaldırıp
Hepsi birden göz kulak kesilirler.

Her neyse
Biz karı koca masada çalışırız
Anjel yerde çalışır
Nedense hoşlanır bundan, yerde çalışır
Biraz da açık saçık giyinir - söylerim, dinlemez -
Kürkleri bacaklarının arasına sıkıştırır
Kızarsa donunu filan gösterir - söylerim, dinlemez -
Yeni evlidir, kocası burada yoktur.

Ruhi Bey derler bir adam vardır
Ne bileyim işte, böyle bir adam vardır
Cin gibidir, nereden geldiği bilinmez
Dükkanın önünde durur
Tam şurada dikilir
Git dersin gitmez
Bu kez de Anjel'e dönerim
Anjel, derim, bak kızım Anjel
- Söylerim, dinlemez -
Yeni evlisin, kocan ne der
- Hiçbir şey demez

Yeğeni vardır bir de Anjel'in
Şu karşıki dükkanda çalışır
On altı yaşlarında, çocuk
Bir gün yakaladığı gibi Ruhi Beyi
Tuttuğu gibi yakasından
Gerisini sormayın daha iyi
- Çünkü ben böyle şeyleri pek sevmem -
Hep birden karakolluk olduk
Bu olaydan tanırım işte Ruhi Beyi.

Gene mi
Evet, geliyor
Seyrek de olsa geliyor
Bakıyor bakıyor bakıyor yalnız
Anjel desen öyle
Bacaklarını dikmiş oturur
Aldırdığı bile yok
Ruhi Bey de artık fazla kalmıyor.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:16 PM
Masa Da Masaymış Ha

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.

Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.

Kaynak: İlk Şiirlerinden

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:16 PM
Meduza

Derin, sessiz, iyi böylece
Güz, ölülerini bırakan kuşlar
Yer kalmadı acıya ülkemizde
Derin, sessiz, iyi böylece
Gün ortası alacakaranlık bakışlar.

Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz
Biz o renksiz, o yalnız, o sürgün meduzalar
Asar söylediklerimizi çeker gideriz
Ülkemiz, toprağımız, her şeyimiz
Kıyısında camların bozbulanık rakılar.

Çizeriz yeryüzünü kaygısız ayaklarla
Yüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşer
Sonra pek anlamadan içkiler ne çabuk biter
Ne kadar konuşursak o kadar bir sessizlik olur
Adımızı sorarız birine, o bize adını söyler.

Kaynak: Yerçekimli Karanfil - 1957

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:16 PM
Mendilimde Kan Sesleri

Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla

Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı ıssızlıktır
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben -
Cigara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenleri
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da şimdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.

Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
işte o kadar.

Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:16 PM
Mesire Yerleri

Sonra yavaş yavaş siz de
Kırlara gömüldünüz
Yaşayan bir aleme doğru
Açıldı hafifçe şemsiyeniz.

Nasıl da kaynaşıyordu meydan
Değişmemişti kırların hali
Otlar fidanlar gibiydiniz
Uzakta şimdi.

Sıcakla beraber upuzun
Dereyle akıyordunuz
Yahut sallanıyordu rüzgarda
Başaklar gibi kollarınız.

Devam edin devam edin
Gittikçe otlar karıncalar gibi
İşte serçeler buğday sapları
Günün civcivli vakti.

Güneşle karışıvermiş
Kırın içinde ne varsa
Öyle gürültüsüz ferah
Sıcak sıcağına dünya.

Bir de şöyle düşünün
Otlar fidanlar uzanış
Arasında insanlar
Kaynayıp gitmiş.

Kaynak: Dirlik Düzenlik

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:16 PM
Muleta

Geçtikti bir gün hani
Ormandan ve aydınlıkların fısıltısından
Kenti görmeye gittikti yağmurda
Yürüdüktü dar sokaklarda saatlerce
Girdikte sonunda yanık yağ kokulu
Çinko tezgahlı bir meyhaneye
Göz göze geldikti sevimsiz bir papağanla
Demiştin o gün bana, anımsıyorum
Ah, acısız boğulabilir insan.

Eylüldü, mavi dönemiydi sanki Picasso'nun
-Denize inen atlılar-
Sonra sonra Guernica ve
"Chat et oiseau"
Yıl bin dokuz yüz otuz dokuz
Yas içinde bütün dünya
Şehirler yanmış yıkılmış
Gördüktü ne kadar yorgun
Ne kadar çaresizdi İsa
Ve demiştin bir gün, anımsıyorum
Mutsuzluk da boğabilirmiş insanı
Bir gün, akşama doğru, alacakaranlıkta.

Başını menekşeye koydu, uyudu
Bir güvercin çalılığın orada
Hani
Görmeye gittikti guneşli günde
Parkı ve ördekleri
Yıllarca sonra. Savaştan
Ekmek kırıntıları attıktı havuza
Bir elim omuzunda seyrettikti uzun uzun
Dünyayı ve çiçekleri
Nedense durgunlaşıverdindi bir ara
Çok değil, en fazla bir kaç dakika
Ve dedinki, mutluyken de boğulabilir insan.

İlkyazları sevmiyoruz artık, yaşlandık da ondan mı
Aşkımızı seyrediyoruz sanki uzaktan
Oysa yok biten bir şey aramızda, yok da
Hep aynı kalmıyor ki yakın duygular
Demiştin bunları bir bir, anımsıyorum
Mutlu da olsa insan mutsuz da
Her an yeniden yaratabilirmiş kendini
Demiştin, bir sabah, bir başka aşkla.

Sen ölüm !
Seni hiç düşünmeden yaşadık
Seni hiç düşünmeden yaşayacağız bundan sonra.

Kaynak: Ilk Yaz Sikayetcileri, Nisan 1984

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:17 PM
O Mavilik Derdi

Beni uykudan uyandırır uyandırmaz
Dünyanın bütün huyları yüzünde
Ben bunlardan birini seviyorum en çok
Sana bir nar kesip uzatıyor ya doğa
Tutsam tanelerini
Sevincin gözyaşları derdim buna.

Bir süre bakışıyoruz karşılıklı
Ben uykudan uyanır uyanmaz
Benimle şiir gibidir bu
Tam karşımda ama yazılmamış
Durmadan bileniyor aklımda.

Seni unutarak baktığımda bile
Dünyanın her yerlerinden geçiyorsun
Yayılıyorsun kalabalıklara
Yalnız yayılmak mı
Aşkın en büyüğü, en dayanılmazı demeli buna.

Özlenirsin, alabildiğine varsın da
Daha da var oluyorsun gün günden
Olgun bir meyva gibi güleceksin zamanla
Bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin
Bir kuş olsa mavilik derdi buna.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:17 PM
O Yalnız

O kadar ki, o yalnız
Ona ilk rastladığım bir şeydir aklım
Bir el sürer mavisini uzağa
Uzaktan daha uzağa. Ardından
Yetişir sayısızlığım.

Kuzeyde, ince bir kar dağıtımında
Çocukların oyun oynamadığı yerlerde
Bulunmaya hazır ve
Eski çağlara ait bir parayım.

Akşam, soyulmuş gün ışıkları
Bölüşülmüş insan yüzü gar
Sayısız beni toplar bakışlarım
Dört güneşten biri o. Kendimi tarif edemem
Güneşler ıslak, soluğum kalın.

Kaynak: Kirli Ağustos

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:17 PM
Oda

Gün günden odamın şeklini alıyorum
İşliyorum bu iniltili varlığı yeniden
Kimbilir, duyuyorum yazgısını belki de
Kuru bir dal parçasını içinden yiye yiye
Dal olan bir böceğin
O garip yazgısını

Ne ölüme benzer ne ölümsüzlüğe.

Kaynak: Kirli Ağustos

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:17 PM
Ona Bir Kolye Vermiştim...

Ona bir kolye vermiştim kendi sözlerinden
Sürekli bir gülümseyişle yüzümdeki
Görülmemiş bir ustalıkla acıyı ters yüz eden.

Elbette bir ustalıktır bizim sevgimiz
Mutlu bir yolcu gibi yol kenarlarındakilere el eden.

Bu kentin her yanını unuttuk
Kimbilir nerde daha bir postacı ölürken.

Kaynak: Sevda ile Sevgi

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:17 PM
Otel

I

Denizin alçalışıyla otel bir düştü
Binlerce kalıntı şehir değerinde
Sularla kaçışan ölümler türküsü
Sırdaş olan denizlerin diline
Taşlaşmış hayat ürpertileri ardından
Şekilsiz, oynak ve iniltili
Pembe, daha doğrusu bir çocuk gülüşü renginde
İzleri deniz hayvanlarının
Belli ki bir adı var onların, varsa da
Gezinir mi hiç mi hiç adı olmayan burada
Bir dirilişe bile ayak uyduramayan burada
Mevsimi olmayan mevsim sürüleri
Yumuşak yüzgeçleriyle dalgınlığımı yalayan
Anılar, anı sürüleri
Hep birden unutulmuşluğa dadanan
Hep birden, ama tek bir yaratık gibi
Çıkarak gözlerime yarı loş mağrasından
Görülmemiş bir şekilde intihar ederdi.

O zaman belki bendim, belki bir şekil bildirisi
Gibi o zaman işte çok değerli bir taşa
Bakar gibi ben
İstekli, sonra durgun, giderek düşünceli
Derdim ki -daha doğrusu yaşardım-
Mutluluk alışılmış bir kötümserlikti
Ki tarih aldatılırdı, korkardım
Gözü dönmüş bir kuşun göğsünü didikler gibi
Bağrını açar gibi bir azizin
Açardım ben de içimi - bu şehir kimin?
Kimsenin değil -
Baktıkça, baktıkça oaraya bakır
Ne düşerse içine zehir
Köpürür köpürür köpürür
Önce asit, derken bir doğa parçası gibi
Yaprak bir parça yaprak olana kadar
Su bir parça su olana kadar
Ben onlara su ve yaprak diyene kadar
Demek istediğim yaşamak bir parça yaşamak oluncaya kadar
Zamanlar, zaman sürüleri..

Bazı adamlar ki bu zamanlara
Dokunur geçerlerdi
Yani bir piyanya ve onun tek bir tuşuna
Dokunur gibi
Ses, o kalın ses, hiçbir şey umdurmayan
Doru bir at dilinde orman ve su
Korkuyu, sonra da yalnız korkuyu
Büyüten ordan oraya
Sayısız çeşitlendiren onu
Yani bir hayat olarak çıkaran karşımıza
Bir sesti bu
Sadece bşr ses idiyse, bir durup bir boşaldıkça
İçimize düşüren boynumuzu
Yerleşen bizi pek az tanıyan yüzümüze sonra da
İğrenmenin koşulu bir at gibi durduğu
Bir uzunluğu ya da bir alanı olmayan yüzümüze
Yerleşen
Sızdıkça sızan bir çay saati gibi içimize
Yani bütün bir burukluğu birden içeren
Ve soran birden sorusunu
Hanlarda denk saran yolcuların
Yağmura kuşkuyla bakan
Gözleri gibi
Ses, o büyük ses, desem ki
Sorardı bize durmadan
Sorardı ölümün bütün bildiklerini.


II

Ölüler dirilirdi. Çıkamazdım ki otelden
Ben otelden hiç çıkamazdım ki
Her şeyi bilen bir adam gibi gelip geçerdi
Kış
Ve hayaletler halinde kuş sürüleri
Gündüz ve gece
Gece desem gece, gündüz desem gündüz
Ve desem ki, sonuncu günü
Dünyanın insan eliyle yaratılmasının
Sonuncu günü
Koridorlardan geçerdim.

Koridorlar ki uzun desem uzun, kısa desem kısa
Aslında bana göre bir şekil
Bir monolog da diyebilirim buna, içinde bir konuşma ürpertisinin =
yer aldığı
Kelimeleri olmayan bir yazı türü belki de
Koridor
Ve benim çağrışımsız sesleri düşüren ellerime
Meyhanelerden gelen ve bir daha gelmeyen
Ölü sesleri
Sokaklarda karşıma çıkan ve bir daha çıkmayan
Ölü sesleri
Masa örtülerinin altına saklanan ve bir daha saklanmayan
Resim ve para sesleri
Ölülerin
Merdivenleri inerdim.

Merdivenleri inmek kolay desem kolay, kolay demesem gene kolay
Bir diyalog olduğu için değil, zaten bir diyalogdur merdivenler
İçinde insan uğultularının yer aldığı
Ve kimsenin kimseye bir şey sormadığı. Ne var ki
Ben onun yanından geçerken
O benim yanımdan geçerken
O döner dönmez köşeyi
Ben yere eğilir eğilmez
O dönüp bakarken gizlice
Ben cebime sokarken elimi
O gözetlerken beni köşeden
Ben başımı çevirirken ansızın
Bir anahtar sesi
Bir sigara gürültüsü
Yere düşen bir çakmak
Kırmızı bir benzin istasyonu belirtisi.

Güya Tanrının hep birlikte olalım diye çizdiği
Bir salon
Ben o salona varıncaya kadar
Tanrı yok -ne kadarda geçmiş aradan-
Salon ki otelin salonu yani
Ve dirilmiş ölüler ayakta
Bir ikon tasviri gibi
Ya da bir Bruegel tablosundaki çılgın
Belli bir zaman parçasını kımıldatıp da içinden
Sayısız zamanlara götüren
O birtakım adamlar
Ki artık ölü bile değil hiçbiri, değil de
Gelecek bir zamanı ısırır gibi
Kocaman dişleriyle
Avurtları, göbekleri ve falluslarıyla
Yani kaç yerinden delinmiş olmalı ki dünya
Dünya desem dünya
Değil desem değil
Yaralı bir hayvan gibi soluk soluğa.


III

O ben ki seviyordum beni yargılayan
Bir otel diye seviyordum oteli
Kendi yasalarıyla
Aslına bakılırsa kendimi dolaştırıyordum bir bir
Sokakları olmayan bir şehir için
Yaralı ayaklarımla
Alanları, parkları ve afişleri
Olmayan bir şehir için
Ben kimim -ki fülütler çalıyordum bazı-
Çenk ve santur sesleri düşürüyordum Tevrattan
Bir ot, bir çöl motifi
Bir kafatasını, bir h=96 kuşunun haykırışını =
düşürüyordum
Karışık ve acıklı çöpleriyle
Bir cellat ipi, bir korsan gemisi
Bir yargıç ya da bir idam gerekçesi
Zaten düşüyordu kendi kendine
"Çıt" diye bir şey oluyordu bazen de -sessizlik-
Diyelim bir ölü yer değiştiriyordu
Tam yüz "sene" daha atlayarak geçmişten
Yüz "sene"
Ama belki de
Issız ve sıcak duvarların ötesinde yaz
Sert ve ince bir kabuk gibi
Çatlayıp duruyordu gizlice
Gidip ellerimi yağ kandillerine sürüyordum
Nedense erimenin bu dıştan tadına
Bırakıyordum kendimi
Yukarda eski bir kule oluyordu, tahta
-Uyarılmış sürgünlüğüm benim-
Tahta desem tahta, değil desem değil

Ya da bir kırıntı bir boşluk canavarının ağzında
Oluyordu ki, bir rüzgar bile hiç yok
Yok dediğim bile hiç yoksa
Batırınca durgun göğsünü
Gök kendini kanatıyordu orada.

Fırtına, fırtına, fırtına
Ben ki en azından bir durgunluğa çağrılıyordum
Her şeyi bir bir yaşamış da..
Ve yanıtsız ve sessiz
Bana kalırsa:
- Yani o sular ki içinden
Peygamber yüklü bir yunus balığa çıkarsa
Hangi ilgi onu bir süre boşlukta tutacak
Canım elbette
Yunus batacak
Yunus batacak -


IV

Denizse her şeyi unutturan bir adam gibi
Gelecekti bir gün yeniden
Demeye kalmadı geldi
Sinirli bir gürültüyle yükseliverdi hemen
Ardından bir iki şey daha oldu - nasıl anlatsam
Kimse bunu daha yaşamadı ki -
Sanki bir akvaryumun içinde
Yapayalnız kaldım da ben
Yanımda başka akvaryumlar ve
İçinde başka birileri
Doğrusu müthişti bu, denizin icat ettiği bir mezarlık gibiydik =
başka değil
Hepimiz az çok kımıldanıyorduk çünkü
Hepimiz ağzımızı açıyorduk arada
Bir sesi dışından olsun yakalamak için
Ama nafile
Yoktu ses
Yok bile yoktu ki bir yerde
Kapıdaki bir yaylı arabayla
Süslü bir cenaze arabasına benzer bir arabayla
Solukların iniltili bir dram yaratmasa
Yoktu ses
Ve yaşlı barmenin başı tezgahın ardında
Saint Jean de Baptiste'in kesik
Kesik desem kesik, yaşayan desem yaşayan
Başı gibi sakin durmasa.


EK

Silik bir izlenim gibi kalıyordum kendimde
Elimle filan bir şeyler yaptığımı görüyordum
Seyrek de olsa konuşuyordum, örneğin
Eski bir efsaneyi anlatıyordum birilerine
Ya da bir yerleri tarif ediyordum yüzümü buruşturarak
İçki de içiyordum, hem de sert içkiler içiyordum
Bazen bir iki bardak
Bazen de sabahtan akşama kadar
Durmadan içiyordum
Canım elbette, diyordum, nasılsa
Otel batacak, otel batacak

En önemlisi de tanıştırılır gibiydim biriyle
Hiç kimselerin ilgilenmediği
Bazı olayların tarihçisi olarak.

Kaynak: Otel

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:17 PM
Öğle Sonu

Titriyor sazan balıkları
Suyun altında
Daha altında suyun saçları kesik
Bir kızın yürüyüşü
Gök bulanık ağlarken.

Kırlangıç tarlaya yaslanmış
Buğday giyinmiş duruyor
Tuğla yüklü bir araba
Geçiyor yoldan
Göğsünde kırlangıcın
Tuğlaların iniltisi.

Öğle sonu yaşlılıktır biraz.

Kaynak: Kirli Ağustos

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:18 PM
Ölü Bir Deniz Yıldızı

Ey sonbahar! ey düşsel yolculuk! seni
Dolaştım yaz sıcaklarında, bekledim
Duydum ki benim değildi artık, doğanın
Kalbiydi uçurumlar toplamı kalbim.

De bana, anlat bana, öyleyse neden hatırlıyorum onu
O fırtına kuşunu gölgesini yere düşüren
Gittiydi geldiği yere, uzaklığına
Döner mi bir daha dönmez mi bilmem
Yüklenip yittiydi gözden onca çırpınışları
Ne sevinç bıraktıydı içimde, ne keder, ne acı
Bir sen kalmıştın sen, ey sonbahar ilimi, dörtnala gelen
Bir atın kalkışı gibi kalkıp da gözlerimden.

Parlar ki şimdi arasıra *******i
Diplerde, derinlerde, yalnızlığımda
Ölü bir deniz yıldızıdır mutluluk
O nedensiz mutluluk, olsa da olur olmasa da.

Kaynak: Şairin Seyir Defteri

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:18 PM
Ölü Mü Denir

Ölü mü denir şimdi onlara
Durmuş kalpleri çoktan
Ölü mü denir şimdi onlara
Kımıldamıyor gözbebekleri
Ölü mü denir peki
En büyük limanlara demirlemiş
En büyük gemiler gibi
Kımıldamıyor gözbebekleri
Ölü mü denir şimdi onlara.
Suratları gergin
Suratları kararlı
Belli ki çok beklemişler
Kabuğundan çıkan bir portakal gibi gelen sabahı
Suratları gergin
Bir savaş alanına benziyor suratları
Dudakları nemli
Son defa kendi etini öpüp
Yani son defa gerçek bir insan etini
Hazla kapanmışlar öyle
Geçirmiyor gövdeleri soğuğu
Geçirmiyor sıcağı da
Ve ikiye ayrılmış bir nehir gibi bacakları
Akıyorlar sonsuza
Ölü mü denir şimdi onlara.
Kimse hüzünlü olmasın
Sırası değil hüznün daha
Bir gün bir şehrin alanında
Bir mermer yığınının gözlerine
Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı
Hüzünlensin yaşayanlar o zaman
Sırası değil hüznün daha.
Öylesine sıkılmış ki yumrukları
İyice sıkılsın yumruklar
Saklansın diye bir armağan gibi bu katılık
Öylesine sıkılmış ki yumrukları
Kimse hüzünlü olmasın
Kimse hüzünlü olmasın diye
Sırası değil hüznün daha.
Unutulsun bir gövdeye duyulan hasret
Unutulsun bu alışılmış duyarlık
O kadar sade, o kadar kalabalık ki
Unutulmaya değer onların insan gövdeleri
Ve unutulmalı mutlaka
Dolsunlar diye yüreklere
Dolsunlar damarlara.
Ölü mü denir
Ölü mü denir şimdi onlara.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:18 PM
Ölü Sirenler

Gerçekte duymadığım sesler bitti
Öğleye doğru bir gökgürültüsü yalnız
Karıştırdı ortalığı bir süre
Gök akıttı bir parça yağmurunu
Ve deniz kuşları umutsuz
Arıyorken kokularını gölgelerinde
Sıyırdı bir iki bulutu güneş de
Yığılıp kaldı yorgun
Denizin gözbebekleri üstünde.
Bir uyum muydu durgunluk, fırtınayı
Gökgürültüsünü de barındıran içinde
Duyuyorum o tanıdık sesi yeniden
Tiz bir çıngırağı andıran
Benzeyen zil sesine de
Daha önce unutmuşum gibi denizde
Yankılanıp durdu ara vermeden.

Hangi dili öğreniyordum? Mutluluk
İki tek ağustosu çarpıştıran
Sızdıran kanını bu yaz gününe
Yaşayan bir mutluluk? Ve işte
kaç yerinden kesilmiş ki ellerim
Bekletip durdu da acısını bunca yıl
Şimdi bir gülümseme gibi sindi yüzüme.

Görmüşüm daha önce de bir Lidya kralının boynunda
Bilmekti yazgısını ölümünü, gene de
Yıllarca beklemişti kendini
Yeşimden sapı olan bir kılıçla
Bense ne içimi yakan rüzgarı
Ne denizdeki yangını, ne gökgürültüsünü
Duymuş gibi olduğum sesleri de değil
Yaşamın gövdesini arıyordum yalnızca
Bir çürük dişle alnımdaki
İki üç kırışığı yedeğine takmış da.

Özledim ilkelliğimi dalgalarında
Buldum savaşı bitmez derinliklerini
karıştırdıkça bir kargının ucuyla
Gördüm, bekliyordu kendini de o da
Germiş de al kıskacını Lidya kıralı gibi
O turuncu ruh, değişken
İzledim onda ilk oluşumu sanki
Hafifçe kesilmiş gibi oldu dudağım bir yerinden.

İşledim payıma düşen her görüntüyü
Kamaştı gözlerim kıyıya varınca
Rüzgarın itişiyle kumlarda
Durmadan yer değiştiren
Sayısız siren iskeleti
Çın çın ötüyordu sessizlik kaburgalarında
Dedim, besbelli başıboş bırakmışlar da korkuyu
Tarihin onlara bağışladığı
Bu garip raslantıdan
Doğma bir rahatlıkla parıldıyorlar şimdi
Kemikleri som altından.

Sığındım çatısına bu yok olmuş şehrin.
Şehir ki herkesin bir şehir düşündüğü gibiydi
Tanrım! tunç bir kapı kilidi
Bronz bir sokak
Kumlar içindeydi. Ve bu çakıl taşı
Kimbilir kimin külrengi kalbi
Tanrım!
Neden herkes başka tarafa bakıyor
Neden herkes başka biriydi.

Yıkıntılardan geçtim, eski mezarlardan
Şimdi artık bir anımsamada yeri olmayan
Arı kümeleri taşların arasında
Ve yukarıda kuşlar yanmış kağıt parçaları gibi
Uçuşuyordu da
Ağır ağır yanıyordu da şehir
Yanmayan kadınlar gördüm
Nasıl görünürse dünya gözyaşının altından
Tam öyle, dönüp duruyorlardı bu cehennem oyununda
Ve büyümeyen adamlar gördüm, hiç şaşırmadım.
Konuşuyorlardı sırayla, ilgisiz
Ağaçlara asılmışlardı bir yandan da
Bir kapı kirişine asılmışlardı ve ufka
Ölüm müydü konuştukları? Ölümdü anlaşılan
Silince bir aynayı çıkıveren karşılarına
Bir ölümdü ki, işte bir muska asılı dururdu duvarda
Bir büyü gösterilirdi
Bir kuyu sezdirilirdi
Hiç yoktan bir zincir boşalırdı avluda.

Akşam geri verince bana gözlerimi
Şehir de kayboldu, denizin durgunluğu da
Bir anka kuşu yeniden karıyorken küllerini
Bir kaya oyuğu kendini alıştırıyorken boşluğa
Dedim, deniz de bendim, düşleyen de denizi
Ve sabah olur olmaz üstünde derinliğimin
Bir gülümseme gibi bulacağım kendimi.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:18 PM
Ölümün Konumu

Ölüsünün ağzında bir düzlüğün ölüsü
Ben kendimi isterim her yerdeki bir yerde
Ayak bileklerimin üstünde iki kıvrım
Unuttuğum bir şey var, onun içinde
Ve yadırgadığım. Ben kendimi taşırım
İçinde olmadığım bir güne
Bir yaprak biçiminde--boşluksa tırtıl--
Bir de işte tek kalmanın acısı, bir de
Nemli toprakta yüzükoyun
Yokluğuma kar biriktiren yazla birlikte.

İmgesiyim ölümün.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:19 PM
Öyledir...

Her sevda baslangıçtır bir yenisine
Öyledir, her yoğun günün sonu
Ezip geçer yalnızlığın burukluğunu.

Sen ki kendinden uzak binlerce tepedesin
Bir kentin alınışını seyreden, onurlu
Eski bir askerle içiçesin.

Kent alındı, gece, şehrayın
Uzandın bitkin yatağına
Sürüp dursa da dışarıda
Bıkkınsın, içindeki şenliği itersin.

Sürekli utkulardır mutluluk
Sustukça duruldukça yitersin.

Sabahtır sümbüller açmış çadırında
Ellerin bir başka kentin varışlarında.

Kaynak: Sevda ile Sevgi

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:19 PM
Pathetique

Sıcak sıcak sıcak
Oturmuştum otların üzerine
Eski tiyatronun ortasındayım
Saydam bir sarkaç gibi sallanıyorum durduğum yerde
Buhardan ve güneş kokularından.

Uzanıyorum toprağa yüzükoyun
Papatyalar sırtlarını dönmüş çançiçeklerine
Ne bir kımıltı var, ne bir ses
Ne de bir düşünce, bir anımsama işte
Diyorum, yaşamıma dadanan bir an bu
Sophokles Aiskhlos'a dargın belki de.

Kaynak: Şairin Seyir Defteri

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:19 PM
Patron Masaya Gelir

Ben patronum, şöyle böyle bir adamım
Bırakın konuşayım
Bir bira içeyim konuşayım
Kim ne derse desin kadınlara düşkünüm
Ne yapayım öyleyim
Kadın dendi mi sanki ben
Vişneli bir dondurmayı durmaksızın yalarım.

Ruhi Beyi pek tanımam
Yok, hayır, belki de iyi tanırım
Neden derseniz ben herkesi iyi tanırım
İşsizim, dülgerim, boyacıyım
Herkesle bir olurum
Kişiliksiz kalırım.

Günün herhangi bir saatinde çıkar gelir
Nasılsınız Ruhi Bey, derim
O her zamanki gibi: iyiyim, iyiyim
Şu köşedeki masa onundur
Başkası oturmuyorsa gider oturur
Şaraptan başka bir şey içmez
Bazen şarapla birayı karıştırır
Doğrusu sarhoşken hiç görmedim
Tersine çok incedir, derim ki biraz da soyludur
Nedense bulutlanır gözleri arada
O zaman kimseyi görmez
Uzaklara bakar yalnızca
Benimle konuşurken, gazetesini okurken
Ruhi Bey uzaklara bakar
Sanırsınız ki işte çok uzaklarda bir Ruhi Bey daha var
Bana öyle gelir ki durmadan geri çağırır onu
Ama durmadan
Ve alır karşısına - neden bilinmez -
Suçlu bir çocuktur da sanki o, gizli gizli azarlar.

Parası varsa verir
Yoksa hiç bir şey söylemeden çekip gider
Sonra bir cep saati vardır, arada çıkarıp bakar
Ama bilirim saatle filan işi yoktur
Zaten zamanla işi yoktur ki Ruhi Beyin
Hep aynı elbiseyi giyer
Yazın ceketini çıkarır
Kravatı ip gibidir, incedir
Ayaklarına hiç bakmadım
O kadar ilginçtir ki yüzü, ayakları bilmem var mıdır.

Bu meyhaneyi yirmi yıldır işletirim
Doğrusu Ruhi Bey gibisini hiç görmedim
Mısırçarşısı'nda baharatçı dükkanları vardır, bilirsiniz
Ruhi Beyi ben o dükkanlara benzetirim
Binlerce şeydir çünkü Ruhi Bey
Nanedir, ada çayıdır, zencefildir
Bu çevrede herkes onu tanır
Bana sorarsanız tanımaz
Şöyle ki, bir ayakkabı çivisi gibi kendine batar
Şarabıyla batar, uykusuzluğuyla batar
Gülmesi hüznüne
Konuşması susmasına batar.

Çok oturmaz, usulca kalkıp gider
Sıkılır da mı gider, pek anlamam
Anladığım bir şey varsa
Şu bardağı görüyorsunuz ya
Bardağa birayı boşalttığım gibi gider
Gitmeden önce biraz silikleşir
Sonra büsbütün solar
Gerçekte
Dört mevsimin karışımı gibidir Ruhi Bey.

Size bir olay anlatayım, çok kısa
Bir kış günüydü, kar yağıyordu
Gök sapından boşalmış papatya yaprakları gibi duruyordu
Kapıda Ruhi Beyi gördüm
Gözleri kıpkırmızıydı
Çiğnenmemiş karın üstünde
İki tek kokina gibi duruyordu gözleri
Beni birine gösteriyordu eliyle
Yanında kimseler yoktu
Birine yakınıyordu benden
Yanında kimseler yoktu
Bir adım daha attı
Eli bir bıçak ucu gibi sipsivriydi, uzundu
Ve nasıl olduysa oldu
Yitirdim bir anda gözden
Hani düş gördüm desem
O zaman sağ bileğim niye kanıyordu.

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:19 PM
Petrol

Bıkmıştım, kediler damlarda vardı
Adamlar geliyordu bir takım adamlardan
Ben, Henri, Alain, bir de Bob
Bugün hepimiz noksan.
Bugün hepimiz noksan.

Henri'yi tanıyoruz, kim der ki tanımıyoruz Henri'yi
O bizim musluğumuzdur, çok hızlı akar Avrupadan
Alain'se açlığımızdır, bir sürü kadınlar tanır
Günün her saatinde ayrılan.
Günün her saatinde ayrılan.

Yorgundum, uzakta güller vardı
Yeni bir gül oluyordu bir gülün oynamasından
Bir ay yeni bir ay yapıyordu odaya girdiğini
Biz Bob'u çok seviyoruz, Bob çünkü umutsuzun biri
Ölüler gibi yani, en çabuk akılda kalan.

Kim geçti bu leylaktan nedense anlaşılmaz
Karışık yüzler aldık bir takım çarşılardan
Ben, Henri, Alain, bir de Bob
Burası Avrupa bazan da şiir olan
Sizi anlıyorum
-Ne çıkar bizi anlamaktan.

Kaynak: Petrol

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:20 PM
Phoenix

Ben orda, akşamına ******lar dadanan
Camlarında pis sinekler gezinen, ben orda
Eskimiş bir tutuşla şarabını içiyor
Kadınlarda ölüyor kadınsız bakışlarla
Başıyla öne düşmüş yüreğiyle beraber
Ya Tanrıya inanır ya da isyana.

Kimseye vermiyor ki acılardan artarsa
Kuytular çıkarıyor sevişmeler onlardan
Bu nasıl bir bakış ki dünyaya intiharla
Ya da hep kar yağıyor da düşünmesi siyahtan
Öyle ya kim sevişirdi acıları olmasa
Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam.

Orası bir ölümdür şarabımı doyuran
Ölünen yüzler gibi bir bütündür adamlar
Vaftizi gün ışığında bir garip protestan
Tanrısıyla sevişir, herkes bilir sevişmeyi o kadar
Kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum
Yeniden doğmak için çıkardığım yangından.

Kaynak: Petrol

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:20 PM
Pusuda

Konuşsam uzun uzun - dinler miydiniz -
Lambayı söndürmeyin, böylesi daha iyi
Sabahları yanan lambalar
Örter gündüzü bir yandan
Uysal, dikkatli bir göz gibi.
Konuşsam uzun uzun
Nar ağaçlarından, kıştan
Bir atlı arabadan, çukurunun önünde
Onca yaz artığını yığan.
Konuşsam, sussam, tekrar konuşsam
Bir evi, mavi çam tokmaklı kapıları
Dinlenir gibidir orda bir orman
Uykuya dalmış kuşları, sincapları.
Konuşsam dinler miydiniz
Kırık dökük aşkları - ne kaldı şimdi -
Dibe çöktüler bir bir
Yavaş yavaş ıslanan
Gereksiz eşyalar gibi.
Konuşsam dinler miyim kendimi
- Yağmur kuşu içini çekti çalıda -
Böyle daha çok şey var
Katılmak için anılara.
Konuşsam uzun uzun
Ölüm var, beklemekte pusuda.

Kaynak: Eylülün Sesiyle

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:20 PM
Robespierre

Her gün biraz daha yalnız Robespierre
Ve Fransa biraz uğultulu
Yalnızdır akşamı yok edilen bir subay
Bilinmez ürkütülmüş atları ne çok sevdiği
Her yalnızlık biraz ihtilal.

Çok şeyleri kadınlar için yaptım, kadınlar
Onlar ki yokmuşum gibi sevdiler beni
Beğenmek, beğenilmek gibi ayrı kaldılar
Bir gün de akşamdı, ben o akşamı hiç unutmam
Her sessizlik biraz ihtilal.

İşte bir tanrı evi, kimler ki geçerken uğruyorlar
Sonra çılgınlar gibi kalabalığa
Belki de yarı kalmış bir sevgiye koşuyorlar
Belki de her boyun eğdikleri, her diz çöküş
Yavaşça bir ihtilal.

Kaynak: Petrol

F.S.Mehmet1453
07-13-2007, 07:20 PM
Ruhi Bey Anlatıyor: Bir Düğün Günü ve Sonrası

Kısacık bir gündü, bir iki dakikalık bir gündü
Çocukların günü gibi bir gündü
Kahverengi fotoğrafları vardı, bulanıktı
Hiçbir şey açık seçik görünmüyordu
Kocaman bir bahçe olmalıydı, orda burda
Tavuskuşları olmalıydı, herbiri
Öyle bir başına hiç kımıldamadan duruyordu
Saniyeler sümbüller gibiydi
Saniyeler sümbüller gibiydi dokunsam iki parmağım arasında akıyordu
Kısacık bir gündü.

Bir kişi bile yoktu
Hayrünnisa ile ben vardım
Seylan taşları ile işlenmiş bir iğne vardı
Yansıyan kırmızılık taranıyordu güneşte
Kan gibi parlıyordu
Şöyle böyle hatırlıyorum
Beni ölüme uğurlayan bir düğün günü
Babamı hatırlıyorum
Babamın ölümünü
Kırbacıyla birlikte bir çam ağacına gömülü
Annemsa odasında babamın
Hasta yatağında
Kımıldamadan yatıyor
Pencerede sapsarı bir limon görüntüsü
Duvarda rengarenk bir kırbaç koleksiyonu
Hatırlıyorum
Dişleri vardı Hayrünnisa'nın
Hatırlıyorum
Bir şeyler vardı, ortasından kesilir gibiydi
Dişleri bembeyazdı
Kesilen her şey bembeyazdı
O dişleriyle vardı, ben yoktum
Seylan taşlı iğnenin altındaydım, ben yoktum
Hayrünnisa vardı, ben yoktum
Üç gün üç gece geçti, ben yoktum
On gün daha geçti,sonra ben günleri unuttum
Bir kuşluk vaktini iyi hatırlıyorum
İçerenköy'deki tozlu bir yolu
Postacıyı
Terziyi
Oyanmış limonluğu
Çiçek satan adamı
Bir otobüs durağını iyice hatırlıyorum
O yoktu.

Ve bir sabah ben vardım
Koskoca bir konağı bir başıma soydum
Yer halılarını çıkardım, kalın kadife perdeleri
Maun konsolu, Çin porselenlerini, gümüş takımlarını
Hatırlıyorum
Mineli pandantifleri çıkardım, altın zincirleri, pırlanta yüzükleri
Büyük kristal avizeleri, sedefli koltukları
Bursa çatmalarını, Beykoz koleksiyonlarını, minyatürleri
Hepsini, hepsini bir bir çıkardım
Tutkuyla çıkardım, şehvetle çıkardım
Öfkeyle
Kanını akıtaraktan konağın
Hatırlıyorum
Konakta o gece konakla kaldım.