Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : Ercan Cengiz


Sayfa : 1 [2] 3

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:46 AM
Işığını Çocuğum

Işığını çocuğum
senin
gözlerindeki ışığı
yüreğime katıp
götürmek istiyorum
karanlığın
kırılacağı
noktaya kadar
taşımak çocuğum
taşımak istiyorum.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:46 AM
İçim Ağlıyor Bugün

Bugün de bulutlarda gözlerim
Yaktı kavurdu güneş
Bir çiselese diyorum
Hiç olmazsa bu yaralı yüreğime
Yoksa boşuna mı toplanırlar üstüme

Görmüyor sanki bereketin tanrısı
Toprak çatlamış işte
Filizlerse eğmiş boynunu
Önümüz kış
Ve bu topraklar örtününce
İki metre karla örtünür
Tipisi de cabası

Bugün de boş döndü gözlerim
Anlayacağın
Öylesine gidiyor bulutlar
Nerde kusarlar bilinmez
Kara kalem mi çalışıyorlar ne
Şekilleri kaldı ellerimde
Bu işleri bırakıp da diyorum
Resime mi soyunsam

Nerede bende o yürek
Göğsüm değmiş toprağa bir kez
Toprak çatlamış hıncından
Dilim kuru
Fırça mı tutar ellerim
Anlayacağın
Bugün de heba oldu
Toprakla bulut arasında
Gitti geldi gözlerim
Elimde değil
Ve ellerim bomboş
İçim ağlıyor bugün

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:46 AM
İçimdeki Seni Tutabilmek İçin

Bir sınırdan bilmediğin sınırlara uğurlarken
İki damla gözyaşında mı kalacak sanırsın
Damla damla yanaklarını okuyan hasretini
Titreyen el sallamalarında mı yoksa

Kurtarırsan kendini devin pençesinden
Yırtarsın sicili bozuk yazan fermanı
Bilmediğin yollara doğru uzanırsın
Hiç bir durakta bekleyenin yokken
Artık gözyaşları mı saklanır
Öte sınırlar aşılırken, kime ne?

Bir ayağım Selanik'te kalır
Hapiste,
Ekmek su gibi muhtacım
Bedenime bağlarken seni
Senden habersiz, sensiz
Zincirin bir halkası da senin
Bil ki seni tutabilmek içindir

Çam yarmaları görürüm
Avere dolaşmaktan elleri yosun tutmuş
Toprağın üzerine düşen çam yarmaları
Biri diğerinin buruşmuş birer kopyası gibi
Atina'nın ormanında Athena'dan habersiz
Uzaklardan gelen çam yarmaları...

İçimdeki seni sıcak tutmak için
Güneşe açılır, ezgilerimle içimi dökerim
Fırsat buldukça çam yarmalarından uzakta.

Tek başıma gezinirim, yüküm sırtımda
Kimbilir daha kaç yıl, yaşarım ben bu yürekle.
Bir çamın yeşilinde kalır gözlerim
Gövdesindeki yarıkla
Derisini geçmiş bir yaradan
Akan gözyaşlarındayım
İki çiviyle tutulmuş
Küçük bir kovaya
Damlıyorum senin için.

...

Kaç zamanlardır bilemem
Denenir ödenmemiş bedellerde
Gidiş yolları taranır taranmasına
Yaşam peşkeş,

Sınırlar aşılır iç çeke çeke.

...

Gecenin han ki vaktidir?
Yarı çıplak insanlar birikmiş metroda
Ciklet parasına açılır utangaç elleri
Bükreş'in ortasında Moskova'nın metrosu
Neden asfalt tutmaz bu sokağı,
Bu kent yorgun mu düşmüş?
Kendinden geçmiş bir iklim
Hoyratça esiyor bu kentlerin üstünde
Erkenden vurmuş saçlarına
Yüzler sararmış solmuş erkenden.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:46 AM
İki Adım Bir Açı

Sert bakışların üstünde
çatılmış kaşların oynuyor

yağlanan kaçıncı urgan
koca devin pençesinde
sallana sallana

kurbanını bekliyor.

Hasmının ciğerine
hançerini sapladılar

yüzbinler ayakta.

Kendi halinde bir adamdı
arananlar listesine girmeden önce
önce büyüttüler
sonra tepelediler.

Kılcalından değil diyor
bir yanı yosunlu dev

atar damarından yakalayın

sel olup akan kalabalıklar
tez elden durdurula

bu bir emirdir,
duyduk duymadık demeyin
devlere karşı konulmaz.

Koruması gereken yasası
ellerinin içinde

dini gereklere ne hacet
herşey ortada.

Karanlıklar kavşaklara
kavşaklar karmaşıklara
uzayıp gidiyorsa
o çıkmaz sokaklar...

an gelir çekilmez olur
emirlerini yırtıp atarlar

kocaman bir dev de olsan...

Ellerine vuran korkuları
çaresizlik içinde
birer birer kemirirken

sırıtırcasına

kendi yakanda duran
yosunlara mı yedirirsin..

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:46 AM
İki Bin İki Yüz (Güleceksiniz Çocuklar)

dağların yüksekliğine bakıp başı dönenler
eteğinden akıp giden bir kucak suyu bilmezler
bilmezler yaşamın damla damla damardan geçtiğini
duymazlar damlaları, görmezler
nasıl yola getirdiğini en sert kayaları

İki Bin İki Yüz (Güleceksiniz Çocuklar)

insanlığına bakın ki bu insanların
acı çekmesin diye atları
kafasına bir kurşun sıkıp bırakıyorlar yerde

sizler devralırken
kendi başına kalan yaşanmamış hayalleri
burkulacak içiniz belki
ve satırları yandan okuyabilir dudaklarınız
soğuyan alnınızdan akarken bir tarihin damlacıkları
belki yarım ağa ağzıyla gülüp geçenleriniz
kaçarcasına gamzesinden gülüşleri

anlamsız kavgaları okuyanlarınız
takılıp kalanlarınız olur ölü ruhlara
bir emirle yok olan yüz binler orada
boynu bükük, gözleri açık
gözlerinize bakıyor olacaklar

şiirler, romanlar okuyanlarınız
putlara konan kuşların kanatları altında
limoni resimlere dalıp çıkanlarınız arada bir
değişik dillerden dinleyenleriniz ezgileri
yüzyıllar öncesinden yarına bir köprü
açlıkla boğuşanları göreceksiniz her durakta
kelimeleri süslemeden, gözlerinizi kaçırmadan
kuru bir dille konuşacaksınız
ciğerinin yağını eriten aç gözlü mutlu azınlığın
çekip çevirmesine bu koca dünyayı

herkes kendine göre anlatırken her şeyi
herkes kendince de haklı prosedür gereği
çarpık hayatlarını göreceksiniz çocuklar
yersiz – yurtsuz kalanların ötesinde
‘haklılıklarının’ altında ezilen binleri
tadınız kaçacak tanıdıkça
bir off çekip kurtulmayı deneseniz de
büyüklerinizden kalma omurga ağrılarından
yüzyılları alacak temizlenmesi toprağın

limoni gülüp geçersiniz çocuklar
gücü yeten yetene bu diyarda
ele verdiler bütün ilkelliğiyle modern çağın kimliğini
hükmünü sürenlerin karnında

her gruptan, her renkten kanlar göreceksiniz
resmi tarihin ötesinde birbirine karışmış
her gözden akan gözyaşlarını okur gibi dizlerinize oturur
paylaşım yıkımlarından arta kalan karanlıklar
ve kayda geçilmeyen işkenceleri
kemiklerinden okuyacaksınız insanların
ve ırzına geçtikleri kızların mor bakışları altında
gaz odalarını göreceksiniz
gidenlerin ardından

sizler güleceksiniz çocuklar, bizim ağladığımız duvara
uyanık, doymak bilmeyen birkaç kişinin
dünyayı kirleten o iğrenç nefsine karşı
bir olamayışına insanlığın

belki açlık sorununuz olmayacaktır sizlerin
kapınızda kilit, bahçenizde duvar da olmayacak
bey gibi yaşayanlarınız, harem kuranlarınız filan
beyin gücünüzle avuç içine çevirdiğiniz dünyayı
tutarcasına kendi ellerinizle, soluyacaksınız

yürümek istediğinizde sınırlara takılmadan
şeytanlar, melekler ve daha bir yığın şey…
mayınlar, tanklar da olmayacak hayatınızda
tel örgüler, kelepçeler, göz bandajları
ve bunlara kulluk edenlere

ve bize yabancı gelen dillere örneğin
kapı komşunuzun diliyle konuşacaksınız annenizle
ve onlar anlayacaktır sizi
tanıdıkça birbirinizi, yıkılır aranızdaki duvarlar
insan gibi insan olmayı
verimli, verimsiz toprakları tanır gibi
soğuk, ılık iklimleri

büyüklerinizi andıkça güleceksiniz çocuklar
izleri donmayacak mimiklerinizde
büyüklerinizin küçüklüğüne ezilirken
size yabancı kelimeler olacaktır elbet
hikayeleri ‘yasaklanmış’lardan kalma

bizim de güldüğümüz şeyler vardı çocuklar
üstesinden gelemediğimiz acıların
kaynağına girip bin bir adla içtiğimiz…

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:46 AM
İki Göz Boşuna Bakmaz

Ele alınmayan dününden buğüne geldin
Çağlar ötesinden bir zıpladın pir zıpladın
Karanlıklara yatıp çelme taktın, laf çaktın
Küçük bir el aynası göndermişti kardeşin
Arkası sırlanmış mini cam parçasında
Belki işine gelir de kendini görürdün...

Kardeşin çizmişti resmini
Kara bir kalemle ak bir kağıt üstüne
Mimikler yapmıştı yanaklarına
Mimikleri anlamadım ya haydi neyse...
Gözlerin boşlukta, ellerin bir hiç uğruna
Karanlıklara gömülmüştü
Karanlıklar ki
Beyaz bir taşı siyah taşa benzetmişti
Ortasındaki yarıktan habersiz dururdu.

...

Geleceğimi mi sordun, yarısı gizlenmiş diyorlar
Bugünden yarını doğurmaya koşturur durur
Ilık esen rüzgarı düşlerine katmış yolunu sürer
Önünde kavisler çizen toz kümeleri dağılır gider.

...

Bitkinin gücü yetmiyorsa ayrığa
Hayra yormaya ne hacet var
Arsız olan ayrık otuysa eğer,
Aykırı düşersen yabancılaşmalara
Ve de kullanılmalara
Öyle uzun boylu sözler çıkmaz ağzından
Bu havalarda iki göz boşuna bakmaz...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:46 AM
İki Gözüm

biliyor musun
şu kırmızı toprağın üzerinde duran
kara taş gibisin bana
sevdasız
başıma vurup durursun

ak düşmüş sakalımdan
sözüm geçmez oldu kimseye
gerilip fırlıyor yıllar
iki gözün arasından

kavganın içinde
günü gelmiş arpacık
an dediğin
aşılmaz dağa dönmüş

portakal çiçeğinden çıkıp
girmek istiyorum sevdaya
müzik eşliğinde
haykırmak geliyor içimden

oy dedin / oy verdim
vergi dedin / vergi verdim
gel dedin geldim
git dedin gittim
ne büyükmüşsün sen baba
iki gözümsün devlet baba

ey Akdeniz
Toroslar
elimden tutup
kurtarın beni

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:46 AM
İki Karanfil Gülümsüyor

İhanetin gizeminde mi kalır
Pervasız izini sürenler
Hava sisli
Dumanın çökmesine kalmış
Yapılan o ince hesaplar
Tutmayabilir de

Beyaz Dağ'da iki karanfil
Güneşte,
Yağmurda
Rüzgarlara karşı
Baş başa vermiş iki karanfil
Bir başka mevsimdedirler
Dersim'in ak yüzünde
Gülümserlerken
Bakılmazdı
Dumanın kaplamasına
Ve ihanetin gizemine
Vura vura
Sabırla
Dağlara yüklenmiş
İki karanfil
İradenin zaferinde
Birlikte yoğrulurlar...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:46 AM
İki Yol Kaldı

iki yol kaldı onca yolun arasından
yaşamın cilvesi, gelip geçti işte
tutamadığın koskoca bir ömür
ellerinin altından kaya kaya gitti
...
kala kala iki yol kaldı önünde
etme bulma dünyası derken
bilirmiydin farklı bir seçeneği
birisi hala altında durduğun
duvarları çatlamış eski bir yapı
sıva üstüne sıva ile tutarlar
çatısında yarasanın yuvası
temeli sarsılmış eski bir yapı
...
seçeneğin diğeri yeni bir yapı
özene bezene yaparsan eğer
tepeden tırnağa duvar duvara
iyisi mi kötüsü mü yaparsın elinle
temelinde olmazsa ufak bir hile
tepesine çıkamaz elden ele.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:47 AM
İkilemin Böylesi

Kaplanlar o iri gövdeleriyle hızlı koşup
Bir kurt gibi de avını gırtlağından ısırarak
Cansız, nefessiz bırakan
Şu bildiğimiz kedigillerden olanlar,

En çok ta geyiği severmiş
Geyiğin gözleri ki...
Kardeşimi emziren Annem gibi...

Öyle gözüne, kaşına vurulduğundan değil
Etinin tadından, zararsız, temiz oluşundan...
Bizim oralarda bakmaya bile kıyamadığımız
Güzelliği ile dağlarımızı mesken tutup
Aşklarımıza işleyip doyamadığımız
Ve de kendi toprağımızda
Ne pahasına olursa olsun özgürlüğünü kısmadığımız
Kutsal saydığımız dağlarımızın geyiği,

Bir de domuzu severmiş, şu bildiğimiz yaban domuzunu
Bizim oralarda hiç te sevmediğimiz
Yüz vermediğimiz ve de günde on kez de görsek
Selamsız sabahsız geçtiğimiz domuzu severmiş,

Dinimizin doğuşundan beridir ki haram sayılmış
Açlıktan ölsekte yemediğimiz
Domuzu avlarmış yine bir kurt gibi.

Yine de kaplanlar avını da onurunu da
Çakallara teslim eden o korkaklar ki
Aç kaldıkları zaman
Hem de bunca domuz içinde
İnsan avına çıkarmış...

Bunlar, bildiğimiz sıradan,
Silahsız, savunmasız insanlar
O insanca yaşaması için
Kimliğine, rengine diline, dinine
Yerine, yurduna yurtsuzluğuna bakmadan
İnsanlık adına yol gittiğimiz
Çekinmeden can verdiğimiz
İnsanların etini, yerlermiş, aç bir kurt gibi.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:47 AM
İkirciklere Ağ Atarlar

İkirciklerin
İştahı kabarıyor
Yem gelirken
Orta yere.
İkircikler aç,
Kendinden uzakta,
Yabancı
On adım
Gerisindedir sözleri.
Yem
Açlıkları
Kendine çekiyor
Koştururlar
Şimdi
Suyun
Yüzündedirler
Yarış içinde...
Ağ atılır tümüne.

İnsanlaşmanın
Korkusudur
Donuk gözlerde
Yüzleri ürpek
Ağa tutunurlar
Namussuzca.
Korkaklar,
Kaçkınlar
Soysuzlaşmalar
O ağdadır.
Estetik işe yaramadı
Korkuluğa da
Yaranmadan
Kuruyacaklar...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:47 AM
İlk Sıralar

Öğrenmeyi
Öğreniyorum
a, be, ce, de, e...
Alfabenin gölgesi
Üzerime çöküyor
Annemle
Konuşuyorum
Gölgesiz sözlerinde
Sevmeyi öğretiyor
Annemin dili
Dikensiz güldür
Gökkuşağı gibi
Sevdikçe renkleniyorum
Öğrendikçe
Öğreniyorum
Doğayı tanımlayanlar
Adlarını ayrı ayrı
Yaşam tarzlarına bakarak
Bir çeşidine yılan
Diğerine kelebek diyorlar
Çıplak gözlerimle
Göre göre öğreniyorum
Yaşanılırlığını
Yaşanmazlıklarını
Bedelini
Diyalektik gelişimini
Yenilgilerini
Yengilerini
Türlerini
Özgürlük bilincini
a, be, ce, de, e...
Heceler gibi
Sayılar da
Gölgelidirler.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:47 AM
İmparatorluğun Böylesi

güneşin önündeydiler
o bereketli topraklarda
tutulduğunda güneş,
dünyaları kararmıştı birden
oysa akan kanın üstünde
ne de çok hesaplar yatardı
Medler, Persler adına orada
ay ödedi bütün hesaplarını
güneşin önüne attığında kendini
söyleyecek sözleri kalmadı
ne Medlerin, ne Perslerin
onlara kızmış olmalıydı bu güneş
durduk yere karartmazdı yeri gögü

güneş ki sığındıkları tek güçtü
günahlarının, sevaplarının
varlıklarının, yokluklarının
üzerinde yaşadıkları toprağın,
yüzünü güldürende o güneşti
şimdi kızmış ise kendilerine
görmek istemiyorsa yüzlerini
bu şerden olmalıydı, bu şerden
insan canına kıyan bu savaştan
başkada kusurları yoktu
belki vardı da bulamadılar
yer, gök şahitleriydi ki
toprağa akan kandan başka
gözlerinden düşen yaştan
daha mı büyüktü kusurları
diz çöküp yalvardılar güneşe

bir tarafta Medler
bir tarafta Persler vardı
kan candan çıktığında
toprak kanardı
onlarsa karşı karşıya
gögüs gögüseydiler hala
ellerini açtıklarında güneşe

savaşın ortası belki
ne uçakları vardı onların
ne de kimyasal silahları
güneş kapadığında yüzünü
gögüs gögüseydiler
hasmından çekip ellerini
güneşe açtılar
diz çöktüler güneşin önünde
yalvardılar,
kanı durdurmak için
ay araya giripde
tutulduğunda güneş
son uyarısı olmalıydı

güneşi anladıklarında
savaşı durdurdular
barış doğdu her iki yanda

Medler ki
İmparatorlukları boyunca
kendi dillerinde yazmak
dillerini geliştirmek yerine
diğer dilleri kullandılar
yazılı tarihlerinde
bir insan ömründen fazla süren
o imparatorlukları boyunca
bir şiir de mi yazmazdı insan
kendi ana dilinde
bir resim, bir heykel, bir roman...
imparatorluk çökmüştü bu yüzden...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:47 AM
İnceden İnceye Bir Halka

Kimi dalları kurumuş
İri gövdesiyle bir ağaçtı
Yaprakları solumuş
Omuzlarının altında
Bir kaç balta izi
İçten içe oyulmuş
Damarları bırakmış
Su taşımayı
Toprağa küsmüş

Sesi duyulmaz olmuş
Gücenir
Acırdın korka korka
Gölgesi hala ağırdır
Dibinde küçücük bir fidan
Ayağa kalkmış

Gökyüzünün mavisine çıkarsın
Sırtını kayaya verirsin
Gezinirsin durmadan gece boyu
İnce ince halkalar görürsün
Yıldızların arasında çekip gidersin

O iri gövdesiyle yaşama küsmüşcesine
Boyunu uzatıyor milim milim
Dibinde sessiz duran bir fidan
Aldırmadan güneş topluyor üstüne
O iri gövde tutamadı gölgesinde
Kıskanmadı, kıskanamıyordu ya da
Uzunca yıllar yutmuştu oysa
Yağmur, dolu görmüştü kar görmüştü
Dayanmıştı da buğüne kadar
Önceki yıllara benzemezdi huyu
Milim milim uzanırdı boyu
Öleceğini sezmeliydi kırışmış gözleri
Korkardın, elinden gelse altından
Çekip fidanı alırdın
Hele rüzgar vurmasın dallarına
Yapraklarını sürttükçe biribirine
Bu dünyanın haline yanardın
Artık damarları da nazlanmaya başladı
Zor bela tutuyor o kocaman gövdeyi
İçerlenirdi koca ağaç en çok ta damarlarına
Uyurdu başına güneş geldiğinde
Yorgunluğu bitmezdi
Sonunda dalları sırasıyla bıraktı kendini
Dalsız damarsız yığılıp kaldı
Fidan çaresiz kaldı
Kollarını açtı güneşe döndü...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:47 AM
İsteğe Bağlı

Ciddi ciddi Cenneti istiyorsan
Her şeyden önce
Bu cehennemi kurut
Senin sayende
Belli mi olur
Bakarsın ben de bu zulümden
Kurtulmuş olurum.

(3.k.)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:47 AM
İsyan

Sıkı sıkıya sarıldığın
Elini öpüp de başına koyduğun
Evinin direği değil, bilesin
Bu çarkın efendisidir o
Suyunu kesip ekmeğini aşıran
Ve sen sarıldıkça
Ezildiğin kar kalır sana
Bir ömür boyu
Döner durursun etrafında
Sürüne sürüne
O çarkın dişlerine...
İsyanım sanadır da
Bilesin

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:47 AM
İşte O Gün

Dağların oyuğunda kamufle olmuş çadırlar
Milletlerarası konup göçercesine
Gırtlakta düğümlenen dizeleri tutuyor
İnsanlığın çatısına gönderircesine.
Yanağına düşecek bir su damlası
Başını yerden kaldırıp doğrultur belki.
Nice şekiller çizerek kaçan bulutlar
Ardından üst üste yığılırlar
Uçuşur kuşlar kendi ahenginden öte telaşla
Ardı sıra bakarsın kanatlarına odaklanırcasına.

Sel kapılırken bulut kümelerine
Karartılarında kabarıp akardı,
Saklanırken bir geyik korku içinde
Meşenin oyuğuna
İki göz anahtar gibi
Demir kapılara açılırdı.
Görünmezdi ıslak dallara tutunmuş kuşlar.
Hikayemiz yollara akardı bu yüzden
Saçlarını okşayan yağmur tanesi
Selden sonrasına kalanları anlatır
Kırılmış ya da hırpalanmıştır
Kirlenmiştir de alabildiğine...
Dağlarda korurken sevdamızı
Rüzgara karşı tanımlamak içindi
Yeniden
Ve çatısına insanlığın elbet
Kendimizden birşeyler gönderebilmek,
Bilinmediğinden elbet
Çatılmış kaşlar akardı üstümüze.
Payımıza kalan dağlardı rüzgara karşı
Ufak ufak yağmur taneleri gelip
Kurumuş dudaklarımıza yavaşça inerdi
Örürcesine yaşamı, okşarcasına
Kuş olup kanatlanırdık maviliklere.
Korumak için kazanımları
Kazandığından daha fazla emeği
Sarfetmek gerekecekti...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:47 AM
İşte Taş İşte Çekiç

Sen bir duvar ustası
Ben bir amele
İşte taş, işte çekiç

İster evir, ister çevir
Bu taş başka taş
Bu taş dipsiz, bu taş tipsiz
Sivri yanlarına vurursan
İri yanları dağılır,

Korkarım ki elinde kalır

Bana düşmez söylemesi
Sen bir ustasın
Kafası serttir bu taşın,
Sert başa sert çekiç diyorsan
Ufalanmış hali de olsa yapıya katar,
Fazlalığını da bana yüklersin...

Kırılmaların sesi kulağındadır
Taş ta kırılır, kalas ta kırılır, demir de...
Ayrı ayrı kırılmalar, sana karşı birleşir.

Bu taş kirini çatlağına doldurur
Üstünden su akıp gitse de,
Kırılmış kokusunu arkasında bırakır.

Sesler incinir o derin sularda
Demir kızgın, girdiği suya alışır

Yontulmamış kalaslar var
Göze batan yanları alınır
İzleri kalır.

Bu ustanın sırrı, illa ki yapıya taşır...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:48 AM
İz mi Kaldı?

Hangi saltanatın rüzgarıdır ki
Böylesine kıvırtırdı dumanı...

Gözükara bir pulluk
Kararan yüzünde toprağın
Başına vurur karıncanın
Yuvası bozulduğunda
Altında mı kalır.

Kıvıra kıvıra kendini
Küllerinin üstünden
Yükselir duman,
Her biri bir yana
Bilinmezliğe savruldu sürü
Yuva dağıldı
İz mi kaldı geriye
Bir kaç karartıdan öte.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:48 AM
İzci misin

Şansın yine
yaver gitti
demektir
bu,
rüzgara
baksana,
senin
o
ayaklarının
izini
sildi
süpürdü.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:48 AM
Kaçak

Kaçak

mavisini içiyorum hayatın
özlemler, hasretler bir tarafa
zehir zemberek bir tat var ağzımda
tanımadığım güçlerden kalma
ve elimde duman
dilimde hala o yanık şarkılar

yollardayım şimdi dün gibi, yarın gibi…
yollardayım
kaç bahar sevdası bu
kaç köy kaldı arkamda, kaç şehir
kaç anımsamadığım isim
kaç lanetle andığım
ve suyu kuruyan derede
el sallayanım olmadı hiçbir zaman
bu nasıl dünya
belki dönmeyeceğim bir daha
belki…

ağırlığım kadar içiyorum mavi hayatı
ne gözlerimin rengi ne de attığım adımlar
bir tek mavisini içmek için yollardayım
ne dağların hüzün esen rüzgarı,
ne de ovanın o kavuran sıcağı
ne sınır,ne tel örgüler engel
ne kelepçeler, ne de zindanlar…
yol boyu çiçekler ve
etrafında kör arıların dolaştığı
kara bir zaman içindeyim

kim bilir, mevsimin kimden yana döneceğini
kim bilir, kimin kimden önce öleceğini
güç mü, para mı, zorba mı…
yoksa fakir fukara mı
söyle bana kim…
bir tek sen kalıyorsun anılarda
bir tek sen
yaprağı dökülen dalda
yuvası dağılan kırlangıç kuşu
ne olur sen ağlama

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:48 AM
Kaçıncı Bin Hanesindeydin Çocuk

Kirlenmiş bir atmosfer içinde
Çarkın dişlerinde boy verirken birileri
Güneş göremezdi ellerini.

Sekizinde bir çocuksun sen
Küçücük bir ışıktan yola düşmüş
Küçük adımlarla,

Sen ki çarkın dişlerinde boy verirken
Kendinden uzaktın.
Ve çocuk senden uzaktı,
Köşe taşı olmayacaktı karanlığa
Bekçiliğine de sermadedarların
Bakmazdı kirletilmiş ekmeğe
Vermezdi de emeğini.
Kır çiçeği olmak
Ve solumak için insanca...
Küçücük bir ışıktan yola girmişti çocuk.

Toprak yanar
Vadilere uzanırdı şarkısı
İnsanoğlu
Ayağa kalkardı
Kızıl kayalarda
Sözün bedeli candı
Ateşin şarkısı dillerde
Yaprak dökümünde
Tomurcuğun ilk yaprağı daha
Kolay düşerdi toprağa.

İnsan suretlerinin adı saklı
Pazarlık ettiler üstüne
Sessizce
Karanlıkta dolaşırken
Bu çarkın dişlerinde.

Kaçıncı bin hanesinden çocuk
Bulurdu resmini
Ve tam kafanın üstünden
Bir daire çizerdi kırmızı kalemle.
Çarkın dişlisi böyle beslenirdi
Efendisi gibi
Toprak yanardı çocuk senin adına
Şarkısı uzanırdı yollara.

Kır çiçeğinin sırtındaydı ölüm
Bundandır dönmezdi yüzünü
Dönen çarka.
Yağmurun gördüğü tohumdu
Yanan toprağın yüzünde dolaşan
Damlalar üzerinden düşerdi
Çocukların üstüne
Güneş görürdü çocuklar.

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:48 AM
Kaçıncı Yılın İzidir

Kaçıncı yılın izidir ki
Beton bıraktı demiri
Demir betonu bıraktı
Sözün ördüğü duvara
Ayrı ayrı vuruldular
Kendinden uzakta

Hangi yürek, hangi çırpınış
Çekip alabilirdi gözlerini

Cehennem dedikleri
O tezgahtaki adamın
Yalnızlığa oynamasıydı

Uzaktan masal gibi yaşanır
Candaki sancısını bilmiyorsa
Kafasına değen bir taşta olsa
Yılların izine imzasını atardı
Yürek bu
Yaşanılası bir rüya değil
Cehennem dedikleri
Karanlıktı her yer karanlık
Ararken kendini
Kaybedecek kadar karanlık
Toprağa girmemişse tohum

Gine de yeşermektir aldırma
Acının özlemin derinliğinde
Sevgiyle örtünmüşsen eğer
Yürek dolusu sıcaklıktasın
Demektir
Bulup çıkaracaksın renk renk
Ve çekinmeden yollara
Serpeceksin ışığını

Kaynağı bozuluyor suyun
Dudak büyüklüğünde
Küllenmiş yüreğinden uzakta mı

Kendiliğinden görünse de
Su boyu hayat buluyor ağaç
Bir kuş için neyse ağacın dalı
Ağacınsa sancısıydı kendi kurdu
Cehennem dedikleri çaresizlikti
Zamansız yaprak düşerdi dalından

Mezarlıklar görünüyor
Koç başlarından mezarlıklar
Kimi tarih deyip geçti
Kimi de taş duvarına kattı nedense
Kimi yalnızlıklar galiptir derken
Bu cehennemde kurşun mu erir.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:48 AM
Kadınlar Sekiz Mart'a

Haydin kadınlar Sekiz Mart'a
bugün sizin gününüz
bir ki, bir ki, bir ki
ısının, ısının, ısının
öyle bir rüzgar estirin ki
Mart dokuzuna karşı

Haydin kadınlar Sekiz Mart'a
bütün emekçi kadınlar
çocuklarınızla kol kola
ısının, ısının, ısının
bir ki, bir ki, bir ki
günlerinizi çoğaltın
sürekli ve sistemli

Haydin kadınlar Sekiz Mart'a
bugün sizin gününüz
ısının, ısının, ısının
yüreğiniz açılsın
bir ki, bir ki, bir ki
haykırmalısınız hep bir dilden
adaletsizliğe ve zulme karşı
sürekli ve sistemli
bir gün size yetmez ki

Haydin kadınlar Sekiz Mart'a
çoğaltmalısınız günlerinizi
aştığınızda Mart dokuzunu
kapınızdadır yirmi biri
ısının, ısının, ısının
bir ki, bir ki, bir ki
işte toprağa düştü cemresi
Mart'ın yirmi biri
ısının, ısının, ısının
siz ısındıkça toprak ısınır
çiçeklenir bahar gelir...
sizi karşılıyor olacağım
Bir Mayıs'ta
renk renk çiçeklerle
bütün emekçi kadınlar
gününüz kutlu olsun.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:48 AM
Kaldırım Taşları Görürdü

Dilinden düşürmeden
Üç sözcüğü büyüttü
Sokak sokak
Tam yedi sene.
Akranlarıyla mırıldanırdı
Oyun içinde
Kendi oyunuydu
Dosta da, düşmana da
Partizanca büyüdü tam yedi sene
Bıjı, her bıjı
Onurlu bir yaşama
Kaç dipçikle vurulurdu
Yaşına bakmadan.
Dikilirdi önünde körpecik bedeniyle
Dudağında üç sözcük
Sıkılı yumruk
Üç ateş kurşunu

Haykırırdı celladına karşı
Cellat makinalı, elleri kan içinde.

Kürdün inadıydı ateşte kavrulan
Gelişirdi bildiği üç sözcükle.

Olağanlaşmış, olağanüstünün mangası
Yanıbaşında yığılı
Sıra sıra
Gem tutulurdu fermana
Parelenirdi
Vücudu mermi gözeneklerinde
Yedi yaşında
Yumruk sıkılı
Haykırırdı inadına
Gözleriyle vururken düşmanı.

Metropol havası uzaktı kendine
Avuntuya boğulu
Çıksa da tek tek çıkardı sesleri
Sokak lambasına benzerdi aydınlanmaları.

Yedi senelik sözcük büyürken
Düşmezdi dillerden
Yedi yaşında bir partizan yığılırdı
Amed'in orta sokağında
Kaldırım taşları görürdü
Kurşun almış ağaç, inlerdi
Metropolleri duymazdı Anadolu'nun
Tek düzende...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:48 AM
Kalkan Olurmuşcasına

Doğrudan,
Asırların iz düşümünde
Doğudan yükseliyor çığlık
Dağların şafağına vuran renginde
Bir başka tad verirken güneş
Yitik kalbin ezgilerine
Ve yeniden
Yeniden yaratmaya süzülürken,
Asırların kirinden temizlenirdi toprak
Dağ, taş karker kanıyla
Uzun soluklu bağdaş kurulurdu.

Dumanın yükselişi kör,
Karanlık
Ve sağır,
Radyoda spiker
Sokak infazlarını verir
Metropol içlerine yayılırken
Fidanların çığlığı,
Ve geçerken
Üzerlerinden tayyere
Sıkı sıkı sarılırlardı biribirlerine
Başlarına düşecek bir top mermisine
Kalkan olurlarmış gibi...

Öleceklerse, hep beraber ölecekler
Şafağa vuran ülkenin
Bir başka mevsiminde...
Kızıl günlerden geçerken ora insanı
Tayyere,
Kobra,
Helikopterleri
Yenik düştüğünde kazmaya
Tonlarca bomba,
Yengisi olurdu karanlığın,
Dökülürdü.

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:48 AM
Kalsın O Eğilen Kelimeler

Mandal olmak istemiyorum
parlak, içi boş kelimelerin köşesine
yollara saçılan bunca kirli çamaşır varken
ve de ağzını açmış beklerken ulu orta
'seni seviyorum' demeye herhangi birşey
her nedense geviş getiren hayvanların
dudaklarını görüyorum yüzünde
sinek kovalar gibi salladıkları kuyruklarıyla
bir de boş boş bakan gözlerini
'seni seviyorum' dediğinde herhangi birisi

Yaşasaydın o sosyete meydanlarında
sihirli gibi görünen o iki kelimenin
ömrünün de kaç dakikalık olduğunu
ya çantasını alıp giderken çarpınca kapıyı
ya da ceketini sallayıp eline alırken
büyük ihtimalle görürdün en azından
pis kokuların tenine sinişini

Bu iki kelimeyi kullanma bir daha
harbi harbi beni seviyorsan, n'olursun
o kadar kirlendi ki özellikle de bu iki kelime
kimin, niçin sevdiğini anlamıyor insan
ya da nereye kadar seveceğini kestiremiyor
hangi çöplükte solacağını kim bilir ki

Seveceksen adam gibi sev
çırıl çıplak olsun fikirlerin, gözlerin
kaşların, saçların...
yüreğin gibi, farkında mısın bilmiyorum
bırak gözlerin söylesin ne halin varsa
hani geviş getirmektense sonradan
çırpınmaktansa bir hayvan gibi yerden yere
ordan oraya, onun bunun yanında
böylesi daha iyi bence
ortada kalmaz, kötülüğe sapmazsın
en azından diyorum, yani hiç olmazsa
o kelimelerin altında kalıp da ezilmezsin
suyunu içip, posasını atmazlar ötelere
ya da o kelimeleri boynuna takıp da
ulu orta, kıyı köşe, veya zulalarında
gezdirmezler seni
gezdiremezler de
bir sakız gibi çiğnedikten sonra
üstüne tükürmezler hiç olmazsa

hiç olmazsa 'aşk'ımız temiz kalsın
n'olursun aklama kirlenmiş kelimeleri
bir yerlerde bir şeyler duruyorsa hala
çiçek tozu da olsa konmasın üstümüze
bulaşır, mulaşır, neme lazım

anlamıyorsun değil mi, hala da anlamıyorsun
ya da ne taş yürekli adam bu, diyorsundur içinden
koca adam oldu romantik olmasını beceremiyor gibisinden
ne var yani iki kelime ile gönlünü alsa insan
diyorsundur, kıs kıs diyorsundur içinden
kuzuyu boğazlarken aç bir kurtun
kaslarını nasıl da gerdiğine bakmadan, diyorsundur
duydun mu yoksa kendi kulaklarınla
seni sevmiyorum dediğini aç bir kurtun...
bu yaşa geldin, onca yer gezdin gördün, vesselam
buyur söyle, işte meydan

ben duymadım açık açık söylüyorum ki
ben duymadım
kuzuyu boğazlarken aç bir kurtun
'seni sevmiyorum' dediğini
ya da
kuzusunu severken bir koyunun
ikide bir 'seni seviyorum' demeye
ihtiyacı olduğunu...
ne kuzunun, ne de koyunun.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:49 AM
Kamo

Sılli hona bıriya
Raira veciyi
Reçone merıko
Camura lıngona
Qute cırpoz

Ni sene mordemi
Cım tari yê cıke
Qunne hegai beqêşi
Deesqını

Beqes berbeno
Berbisa aqı bo
Xebera talı newano
Toxım dêna gıroto
Gaore dendaro
Wairere dendaro
Meberbo sebıkêro.

Zanaina çırpoz desqınê
Eyro cırpoz desqınê
Sodır hega wêsnenê
E kami benê bıbe i reçi
Bızane emegro xor seyrqenê
Bızane dısmenê genimi
Bızane dısmenê beqêşi.

K-14

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:49 AM
Kan Kardeşim

kanımdan değildin sen
eşim, dostum, akrabam...
kardeşim, arkadaşım hiç değil
omurgamın tam ortasında
bedenimin dik durmasını sağlayan
küçücük bir parçamdın sadece

bir gece vaktiydi
seni benden ayırdıklarında
sorgusuz, sualsiz
oysa ölesiye seviyordum seni
seninle omuz omuza
küçücük kan kardeşim

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:49 AM
Kanadı Kırık Kuş

Bir ülke, gökyüzü kaplıydı dumanla
Ama baykuş, ötmüyordu henüz
Gecenin melekleri dibine çömeli
Dipnotunu düşerlerken
Minnacık cep defterlerine...

Kanadı kırık kuş buruk kalbindeydi
Çatışmalar ortasında kalırdı,
Akbababalar konuşurlardı üzerine.
Gidilmezse bu yol,
Delinmezse gecenin karanlığı
Hiçbirineydi başlamaları...
Bir nehrin yatağından akarken
Toprağın ezgisi okyanusa doğru
Çağlayan sesleriydi vadilerden geçen
Yalınayaktılar gecenin melekleri...

Patladı patırtı, koptu tozu duman içinde
Zindan bakışlıydı gelenler
Yüreğine düşmüştü bomba
Patlarsa bir gün
O yüreğinden patlardı...
Balık bilinir, su bilinirdi
Gecenin melekleri bilinirdi
Dağın sesinde
Her geçen gün
Yenilenmiş umutları...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:49 AM
Kanatlarım Olsaydı, Uçsaydım

kanatlarım olsaydı, uçsaydım
salına salına süzülürdüm gökyüzünde
nereye kadar taşırdı beni
söyleyin, nereye kadar o kanatlar…
hepsi üç parça susuz tarla,
değil mi ki
el-ayağımı toprağa bağlayan

kanatlarım olsaydı, uçsaydım
rüzgarı yara yara…
gök mavisi alır mıydı yükümü
tomurcuğa duran dalları ağaçların
koparıp atar mıydı yoksa
elin toprağına varmadan

karış karış bellemişliğim vardı toprağı
toprağa kavuşturmak için tohumu
tohumdan önce alın terim girerdi o kara toprağa
o alın teridir, o alın teri ki…
kanayan yanımla, alnıma yazdı yazacağını
ne kaldı ki geriye, direnmekten başka

kanatlarım olsaydı, uçsaydım uzağa
o sahipsiz, o mevsimi değişen topraktan
gidip kara bulutlara vururdum kanatlarımı,
bunca çileyi sorarcasına
yoksa elin tarlasına mı düşerdi
yürekle, aşkla, inatla işlenen emeğim

kanatlarım olsaydı, uçsaydım nazlı nazlı
yine horlanır mıydı dilim
gökkuşağındaki rengime rağmen
hala bir ağaç bile, bir ağaç ne ki…
orman değil diyorum, bir ağaç hala
göğsünü açıp uzatmazken elini…
…..

//////////////////////////////////////////////////
(…gördüm, ağalar diyor ki hala
köpeklerimizi bağlamayız biz
onlar ‘sadık’ hayvanlarımızdır…)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:49 AM
Kanayan Yanımdır

Bu dağlar, bizim dağlar
Biribirine boy vermiş, sıralı dağlar
Nice padişahların fermanıdır ki
Bu dağlarda kırılmış.

Kanayan yanım, sancımdır
Özgürlüğüm, direncim
Yüce sevilerim,

Ali Boğazı,
Laç Deresi,
Binboğalar...
Gürleyip gelen destanı
Toprağında düşenlerin sesi
Alişer'den Zeynel'in kahkahasına değin...

Dağ başlarındaki seslerin keşişmesidir
Meşe diplerinden nehirlere uzanan çığlıkları
Bugünlere vasiyetidir
Ateşin kendi gelir gibi vadilerin yamaçlarına
Var olmanın kendi, adı ateş içindedir
Köklerinden gelen direngenliğinde
Nice fermanlar eskitir.

Kafeste keklik, tetik düşer sırtına
Demektir hala puşt uluyor kuytuluklarda
Hala işgalcinin potininde gezdirir dilini.

Nesiller boyu tanınmayanların payına
Göç, sürgün ve açlık kaldı
Kralda olsa, padişahta olsa tahtta
Dillerinden tanınmadılar nesiller boyu
Gözlerindeki ışığı yitirmeyen çocuklarsa
Zamansız esen rüzgarlar içinde savruldular
Adı anılmayan toprağın,
Adı konmayan ülkesinden parça parça.

Meşenin dibindedir kanayan yanım
Tipiye, kara dayanır
Acıya, açlığa dayanır
Hor baktın mı ama...
İç çekmeleri öncekilere bırakır.

Kanayan dilimdir meşe dibinde
Bağdaş kurulur öteden beri
Okşar gibidir,
Yağmurun çiselemesi
İnlemelerine derman,
Dağların sesinde meşale
Dağların sesinde ateş topu
Evleri oyulmuş kaya dipleri
Krişleri kenetlenmiş dağlardır.

Kanayan Kalbimdir
Kazandığından beri insanlığını
Elinde meşale
Babadan kalma mavzer
Kızıl bayraklarıyla...
Ateşin çevresinde halaydadırlar
Şimdilerde...
Zamansız rüzgarlardan korurcasına
Sıralı dağlar kenetlenmiş
Vadileri koyu yeşil
Binlercesini barındırırken kollarında,
Kendini bildiğindendir
Güzelleştiğindendir bu dağlar
Eksilmedi yamaçlarından
Karanfiller.

Kanayan yaramdır Munzur,
Kanayan yaram Dicle, Fırat
Öyle hırçın
Öyle mahsun
Bir uçtan bir uca
Delip geçerken sınırları,
Uygarlık adına kimyasal gazlarla dövülür
Ya dermanını sürecek yarasına
Ya da boğacaktır zalimi
Bu deryada
Hanki tank, hanki top
Paralı asker
Durabilirdi karşışında.

Kanayan yaramdır bu coğrafya
Bu coğrafyada dört mevsim
Meşenin dalından çalısına kadar ardıçın
İki mevsiminde kanatır yaramı
Her karış toprağında
Benzim sararır, üşürüm
Diğer iki mevsimi siper olur
Yol verir, gecenin meleklerine.

Kanayan yaramdır sürgünler
Aç, çıplak kalmış bedenleriyle
Kenar yollarda bağlananlar
Beş paraya kul ettikleri
Yaşanılmaz dedikleri toprağımda
Damla damla kanım damlar,

Bir bahar, bir bahar
Filize durur elbet.

Bu coğrafya, üzerine
Mevsimlerin tümünü alırken
Bir tarafında kış kıyameti varsa eğer
Diğer tarafında rengarenk çiçektedir ağaçları,
Fırtına esiyorken bir tarafından
Diğer tarafında buharlaşan Munzur'dur
Çevresini yeşile boğan
Acısını dindiren...

Çığlığımdır, bir yanım Zagros'lara uzanır
Çığlığıma çığlık katan Botan'dır diğer yanım
Koçgiri'den bugünlere akan,
Sancımdır
Karadeniz'den Toros'lara uzanan.

Kendi renkleridir çocukların gözbebeğinde
Kendi dillerinde oyunlarını kurarlar
Ölüm çekse de...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:49 AM
Kanım Aksın

kanım aksın damla damla
kanım aksın
iki karıncanın gözü kalmışsa ekmeğimde

bildiklerimi saklamışsam
horlamışsam fakiri
kanım aksın

boyun eğmişsem zorbaya
bir lokma ekmek
‘rahat’ bir yaşam için
hizmet etmişsem zalime
kanım aksın

kanım aksın
başkasının toprağında olduysa gözüm
başkasının diline vurduysam zinciri
ve korkmuşsam insanın kendini bulmasından

kanım aksın
özümden, sözümden kopmuşsam
paraya pula tapmışsam

bir kuşun yuvasını bozmuşsam
diz çökmüşsem işkence tezgahında
onursuzca yaşamak uğruna
satılmışsam peş paraya
kanım kurusun

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:50 AM
Kara Gözlüm

kara gözlüm
neler çektim senin için, neler çektim
zalime aman demedim, hayat dilenmedim
bu yüreğime sorarsan anlatır sana
ben nedeyim sensiz, hangi yola girsem
yol yuvarlanır da gider dağla buluşur
bilemem ki bu yüreği nerede tutsam
hangi sevdanın yücesinde bağlasam
her yer kapalı tel örgülerle çevrili
deli bir mayın olur da patlarsam bir gün
yer yarılırsa ne olur sanki
karanlıklar girer mi dersin kat kat yerin altına
ben solmadan uçupda gitmeden benzim
kara gözlüm senin için neleri ben
arkama attım, attım da dönüpde bakmadım
sabır taşı oldum da dilimden oldum
şimdi kalemini bırak diyorlar bana
kulağını kapat diyorlar
bilmezler ki kara gözlüm, bilmezler ki
ben bu kalemi senden aldım
sana kavuşmadan nasıl bırakırım
sazım sözüm bir de kalemim elimde
kara gözlüm, kara gözlüm
sabah akşam seni söylerim
gökyüzünde gurup
olurum yakamoz denizde
bir seni bilir, bir seni bilirim
mazlum, mahsun, benim kara gözlüm.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:51 AM
Karanfil Değdi Toprağa

Bir ışıktan
Bir yol boyu
Duvarın çatlağından
Çıkıp gitti
Meşe ağacına,
Bir sigara içimi
Yaslandı
Mırıldandı
Rüzgar karası
Bedenini saranda
Duyumsadı
Gökçülü kan deryasını
Islandı
Sırılsıklam
Kan çığlığında
Dağıldı ezgiler
Karanfil değdi
Toprak sardı gövdesini..

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:51 AM
Karanlığın Baharı Yoktur

Alınteri karanfil sıcaklığında
Suya da
Balığa da vurgun
Umut
Acı içinde doğarken bebek
Boğarcasına mazluk yüzü
Kara değer yüzüne.

Karanfil sıcaklığında doğa
Herşeye
Herşeye rağmen
Serpilirdi yollara gözbebeğinin çığlığı
Suya da balığa da vurgun.

Kara akar gözlerine
Döngülü uykuda
Toprak çoraktı
Bulanık sudaydı balık
Tuzlu suda
Tatlı sudaydı balık
Her şeye rağmen
Yollardaydı,
De ki şafağın bir yerinde...

Sular berraklaşırdı.

Alınteri karanfil sıcaklığında
Suya da balığa da vurgun
Gün içinde tarih
Gün içinde tarihin mirası
Sabırla beklerken toprak
İki mevsimini vermedi karaya,
Baharı yoktu karanlığın
Yazı yoktu.

Geldiler,
Geldiler ayrı ayrı hamurdan
Yoğruldular yumruk yumruk
Bir bilip acılarını
Sevinçlerini
Orta yere kattılar
Alınterini
Paylaştılar.

Ayrı ayrı hamurdan gelip
Yoğruldular
Çarkın dişlilerinden kopanlar
Bir başka mevsimde patikalarda
Sıraçtılar
Gecenin melekleri...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:51 AM
Kardeş Renkler

her şafak vakti gelip çattığında karanlığın kapısına
bir korku, bir telaş, bir koşturma başlardı karanlıkta
bağ bozumuna döndüğünde bütün hükmüyle
tek bir renge bürünen o kara mı kara yüzlerle
dile gelip seslenirdiler doğal renklerine doğanın:
'biz kardeşiz, kardeşler aldırmayın siz o hain şafaklara...'
'o şafaklar ki tüm renkleri seriyorlar gün yüzüne'
'biz ki tek bir renk,...... tek bir yürek... tek tek tek...'
'kardeşçe yaşamış da gelmişiz...bugünlere...'

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:51 AM
Kardeşliğin Şarkısıyla

Mırıldanırım, mırıldanırım makinanın başında
Tezgah tezgah dolaştırırlar mırıldanırım
Ötesi yasak bana, yasağı kırmaya
Sesimi zarfa koyup gönderirim
Kardeş halklar sofrasına

Varsa atalarımın bir çok eksiği
Ezilen halkların huzurunda sözümü bilirim
Savaşlar karşısında direnirken kardeşlerim
Sarı, esmer, kumral ve siyah tenli

Katılacaksan eğer kardeşliğine bu halkların
Varsa atalarından kalma baskı ve zulüm
Yanlış, eğri yanlarını koparacaksan eğer
Masa ortada bilesin
Gelecek güzel günler diyorsan insanca
Yanlışın üstüne yanlışla düzelmez bu dünya

Kardeş halklar sofrasında renk renk kültürler
Kendini doğurur büyütür özgür yarınlar
Sana mırıldanmak az gelir
Haykırmalısın yüksek sesle akan kana karşı
Ne fitne ne fesat ne de ırkçılıkla
Dinmez daha da artar gözyaşı bilesin

Haykırırım farklı farklı dillerden
Kadın erkek, yaşlı çocuk demeden
Aza çoğa bakmadan buluşmaların
Adilane paylaşımlara ulaşması yakın
Haydin insanlar kol kola dünya barışına
Kardeşliğin şarkısıyla yeşersin bu doğa

Eli kolu bağlı gözyaşlarına boğulmaktansa
Haksızlığa zulme ırkçılığa boyun eğmektense
Mırıldanın kardeşlerim haykıramadığınız yerlerde
Beşer onar, yüzer biner... milyonlara ulaşıncaya...
Özgürlük şarkılarını mırıldanın.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:51 AM
Kata Sêri

Reçi qute jübini
Ezo fıqarı kata sêri
Ji recı esta
Wane mara nejdiya
Qunnı dıma sonnı
Rocdı sonnı newênı
Taridı sonnı windıbonı
Araqê şaidı monnı
Kor pısman peyser enı

Adır quto zerre mı qızqeno
Hürindiya xodı tadinı

Qunnı rêca binıra
Ai dıma qi xellê sonı
Reçi qunne jübini
Serê mı tadino
Wesano zımıstano
Teqa mı bırina
Qes çinniyo
Raodı monı

Xetê mıdı qutiqi
Xete mıdı cınauri
Ez qı nabenra veci
İna jübinira beşi.

K-15

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:52 AM
Katiller Sevinsin

sevinin katiller
sevinin
öyle bir sevinin ki
sevincinizden çatlayıncaya
göbeğiniz büyüsün

kadehlerinizi kırarcasına bu akşam
fahişelerinizin koynunda
peş peşe tokuşturun...

babasını öldürdünüz çocuğumun
gözlerinin önünde hem de
yarimdi, yoldaşımdı benim,
bilesiniz
ben ağlayıp ta gözyaşı dökmüyorum
siz katiller sevinmeyesiniz diye

sevinciniz kursağınızda kalsın diyorum
ama o küçücük, bir çocuk daha
hem de gözlerinin önünde
arkasından vurdunuz babasını
cesaretiniz salyanızda

çocuğum ağlıyor babasının kanı üzerine
durduramıyorum
sevinin katiller, sevinin
sevincinizden göbek üstüne göbek
fahişelerinizin koynunda kadehlerinizi kırın
bu devran sizin...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:52 AM
Katkı Olsun Diye

Şimdi adını sormayın size sonra anlatırım
adamın biri işte
-cinsini de, cinsiyetini de
yazarsam yerinde durmaz-
katkı olsun diye standına kadar gitti
parasını da ödedi adama
imzasıyla bir kitabını aldı
çok sonra başkasından duydu ki
fazlasıyla parasını ödediği o kitapta
sülalesi topa tutulmuştu
eve döndüğünde kör pişman
kitabı eline aldı evirdi çevirdi
yine okumadı
önünde oturdu hıncını kağıtlardan aldı..

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:52 AM
Kayalar da Üşür

Gine de telaşsız doğuyor güneş
Gidip üşüyen kayaları sardığında
Sabah sabah ürküyor gölgeler
Hangi mevsimden korkmuşlar
Yoksa kaçkınlar zamanı mı
Çiğ taneleri toprağa yapışmış
Islanmış sözcükler yuvarlanıyor
Ağzının boşluğunda bir adamın
Gözünü kaçırıyor gözümden
Bu havalarda neye yormalı
Mevsim ağırlaşıyor üzerimde
Eli ayağı dolanmış bu adamın
Dilinin üstünden dağılıp gidiyor
Korkakca söylenmiş cümleler
Kendini kurtarır dudaklarından
Geceden kalma soğuk bir yüz
Baş başa doğrulmadan henüz
Yere çakıyor gözlerini
Gözlerimizin önünde
Bu topraklar yutar mı, işte
Bir mevsimin sonu kayalar üşümüş
Yarına kalmaz beyaz bir tül gibi
Bu dağlara da örtünür.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:52 AM
Kayanın Yarığında

Nice yolları, ağaçların içinden geçiyoruz
Yarı çıplak, kanayan, ayaklarımızla
Girip tepelere küçük tüneller açıyoruz
Yıllarımızı eskitiyoruz, surların eskidiği gibi

Kör zamanlarda kalıyor
Kısa mesafelerde vuruluyoruz.

Kaya yarığındaki nergizi buluyoruz
Yorgun düşen gözlerimizle,
Boynunu bükmüş yalnızlıktan
Işık boyu vadide,
Üstüne gölge uzanmış.

Kör zamanlarda yol gidip
Ayak izlerimizden vuruluyoruz

Soluklanıyoruz bir ceviz ağacının dibinde
Su akıyor akmasına, yarım parmak ancak
O da kendi kaynağında barınıyor gibi
Parmak parmak ancak dudaklarımızı ıslatıyoruz.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:52 AM
Kaybolan Düşler

sendin, tatlı ya da acı
eşkimsi
tuzlanmış düşlerinle gittin,
bir gören olmadı

sendin, kuru ya da sulu
ıslak, nemli
küflenmiş düşlerinle oturdun,
aldıran olmadı, kuru taştan öte

sendin, yanan ya da yakan
kanan, kandıran
ipe gelmeyen düşlerinle
uçtun, bir yaprak gibi
tutan olmadı

sendin, umutlu ya da umutsuz
canlı, cansız
kanlı, kansız
renkli, renksiz düşlerinle
bekledin yıllar yılı
sessizdin ve sakin
zamana doymuş olmalıydın
ya da zaman doymuştu sana
çan seslerini okurdun bu yüzden
'bugün de birileri ölmüş olmalı' diyordun
belli belirsiz seslerle

sendin, 'konuş' dediler, konuşmadın
bütün haklarını bıraktın ölmeden önce
ayrıca kemerini çıkardılar yerinden
ayakkabının bağını
zaman kavramını yitirmen için kol saatini
ceplerinde olup biteni...
saçını, sakalını, bıyığını...
imzasızdı herşey, mühürsüzdü
kimliksiz yüzlerden uzak
gömüldün seninle açılan mezarlıkta
kimin neyine

sendin, dişlerini sıktın gelen her darbede
yumruğunu görürlerdi...
sigarasız kaldığın zamanları biliyorum
bir de uykusuz geçen *******ini
al yazmalına gönderdiğin mektuplardan
haksızlıkların ortasında tek başına
yapayalnız kaldığını öğrendim
ve tüm haklarını bıraktığında elinde olmadan
en doğal haklarını
yaşam hakkını mesela
artık haksızdın
düşlerinin önünde duramadın diye

sendin, düşlerinle baş başa
kendi haline giden düşlerinle
her ne olduysa oldu işte
senden sonra da eğilmediler
bir yerlerde bir şeyler olmalı
alt-üst olur gibi bir şeyler
sen yoksun, düşlerin duruyor orta yerde
bıraktığın gibi olmasa bile
düşlerin büyüyor her gün doğumunda
ararcasına sevgini
ama sen yoksun...
kayboldun...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:52 AM
Kayıp Düşersin

işte yol ayrımına geldik seninle
tutar mısın yüreğindeki korkuyu
nereye istiyorsan gidebilirsin
içindeki korku değiştirir yüzünü

gölgeler yaklaşıyor bilmediğim
gölgeleri çeken senin korkundur
yollarda üst üste bindiklerinde
biliyorum senin ellerini bağlamazlar
başkasının peşinde bu gölgeler

bugün yoktur senin sayfanda
neden tutsunlar ki boşyere
dünden çoktan kopmuşsun
orada, beni bıraktığın gibi...
kurtlar sofrasına
yarına da çıkabilirsen
yarınlar vardır, dünden ayrılmayan

boşuna anlatma kendini
seninle aydınlanmıyor dünya
ve yoruluyorum seni dinlerken

ellerinle yaşamı koparıp
kendinden uzaklara attığında
zaten kaybolmuştun bile
şimdi ümidini kime bağlarsın ki
gün aşıldı, kalan kaldı bugüne

hal hatırla da olmuyorki bu işler
kime neyi soracaksan durma,
git onlardan sor, anlamazlar
senin dilinden

sözcükleri, gırtlakları ayrıdır onların
ara yollarda gezinir, çıkmaz sokakları bilirler
gözden kaçırırlar seni
iç dünyalarında yerin yoktur
ellerinden tutsalar bile
ayaklarını titretir, çeneni gevşetirler
tutunamazsan düşersin.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:52 AM
Kaynağında Ayrıydı Sular

Sular ayrıydı kendi kanyağında
Kendi yolunda akardı
Tatlı
Tuzlu
Bulanık
Ve safça
Durmak yok artık
Her şey orta yerde,

Küçücük bir fidan
Yolunu çizmiş suyun başında
Yara alır
Yeniden başlarken
Damar damar,
Damardan damara
Filiz vermeye...

Arefesi midir, nedir?
Karanlıkların karanlığa gömülmesi.
Her fidan ayrı ayrı
Ve de kendi tadında
Kendine has kuralları ile
Arıtıp içerken suyu
Damarlarından dallarına taşır
Doğası toprağı tutar,
Toprak onu tutar,
Bugünde saklı dünün
Yarını tuttuğu gibi.

Değil insan kamburu
İnsanlığın
Kısaca
Toprağın urundaki kara leke
Denk düşerken
Karanlık zamanlara.

Darbelenir fidan
Darbelenir, karanlık çağlardan beri
Karanlık yüzlerin elinde
Darbelenirde durur mu sanki
O bir fidan
Toprağı tutan köklerinin üstünde,

Yetiştirdin mi bir tanecik olsun
Nasıl da yüklenir damarına
Baktın mı
Filiz filiz, filizlenmesine
O toprağa kök salan damarlarından
Filizlenip güneşi aramasına
Filizinin güneşi bulmasına
Dal dal çiçeklenip güneşe
Selam durmasına...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:52 AM
Keban

Keban Keban olmazdan
kollarından topladığı enerjiyi
ayakları ile götürüp dağıtırdı
şimdi ayaklarını bağladılar
parmaklarının üzerinden gidiyor
gitmesine itirazım yok
kollarını unuttu, kaynaklarını
ya da unutturdular
kendinden uzaktakine tutundu
Keban Keban
unuttuğun bu toprağa bir bak
üstüne örtünmüşsün sere serpe
örtünmen de bir şey mi
taşı kumu toplayıp
bağrına gömmüşsün
yarın çekip gittiğinde
bu topraklar senin sayende
çöle dönmüş olacaklar
çölde ne yetişir sanırsın
buğday mı
elma mı
orman mı...
olan olmuş demeyeceksen
parmaklarınla da olsa git
seni sen eden
kollarını da gör Keban.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:52 AM
Kelebek

dur, gitme, vakti değil henüz gitmelerin
biliyorum en kıymetli hazinenin
zaman olduğunu senin için...
ama beride de o kadar çok karar var ki
senin arkandan kaleme alınmış...

dur, gitme, vakti değil henüz gitmelerin
çürümesini bekle istersen
bencileyin alınmış kararları
kanatlarına işlenmiş renklerle,
kendi gözlerinle gör, seni sevenleri
ne dersin
bakalım
düştüğünde kaç kişi
ya da kimler, ne adına
ardınsıra yollara girecektir...
bir parça aşk için,

ben mi
uçmayı becerseydim eğer
kuşkusuz koluna girerdim
şimdi soluksuz adımlarlayım
senin ardından tasasız...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:52 AM
Kemikleşmiş Kafa

dişim kemikleşmiş
gece gündüz dilimde
beyin kapalı, yürek saklı
dışarıdan değil kemik, içeriden
bakımsızlıktan
gıdasızlıktan, hastalıktan
eti çekilmiş dişlerimin

kurtcuklar diyor fırsat bu fırsat
yazık, çok yazık
oyup oyup kazımışlar kökünü

sallantıda, düştü düşecek dişim
kökü gitmiş başların emrine
ağrısına alıştım alışmasına
bu şişlik neyin nesi

doktor diyor ne yapsan faydasız
zaman değişmiş, doktor çaresiz
iş işten geçmiş, çekeceğiz diyor
çoktan işi bitmiş değişime kapalı
göreceksin diyor
ağrısı da bitecek, şişiği de

çok istersen yenisini ekeriz
eskisine benzemez yenisi
doktor diyor rahat ol
sıkma dişini
kendini bırak ellerime

doktaor diyor dinleseydin zamanında
birazcık anlamaya çalışsaydın hayatı
dişlerinin tümünü çekmezdik

başka yolu yok
kalıbı takacağım ağzına
alışıncaya kadar yeniliğe
ama diyor doktor
ulu orta bağırma
alışmışsın koyun gibi durmaya




(3.k.)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:53 AM
Kendi Rüzgarımla Vurulmuşum

o kadar iç içeydi ki duygularımız
o kadar masum
bir o kadar da karmaşıktı dünya

doğduğum toprağa doymamışlığımı
ne havasında aradım ne suyunda
öksüzlüğümmüş, dilsizliğimmiş sebebi
sürülmüşlüğümmüş diyar diyar
yalnızlığımmış meğer bana kalan
göçebe kuşların arkasında

(devlerin küçümseyen ağzıyla)
tembelliğimden değilmiş açlığım
toprağımdan hiç değil, bilirim toprağı
sırtımdaki yük duruyor hala, ne çare

ve yarasını göremeyen ellerim asıl
anlatmaya yetmiyorken derdimi
şu çarpık ayaklarım mı taşırdı iki hecelik adımı

elimde olmadan
kalbimi sıkan anılarla büyümüşüm
göz yaşlarım akıp gitmiş yanaklarımdan aşağı
közü örten kül misali
dinleye dinleye yaşamışım o günleri

tepeden tırnağa eskimişliği ondandır bu şehrin
hükümet konağına çıkan bir yolda
hala düğmesini ilikliyorsan ceketinin
ve şapkanı indiriyorsan devlet dairesinde

kelimeler kilitlenirken ağzında,
yüreğin yaşlanırmış meğer erkenden
bir zamanlar umutla dolaştığımız sokaklarda
şimdi yozlaşan kaldırımlar görünürmüş
derin bir yaradır içimde büyüyen

en içten cümlelerimizi bırakmıştık oysa
kulaktan kulağa sırlarımızı taşırken bir arada
en güzel yıllarımızı vermiştik korkmadan
dönüp bakmadan adım adım gittiğimiz yollara

kırılmış bir bir nakışladığımız seviler
bildiğimiz köşe taşları çoktan kirlenmiş,
dağılıp giden hecelerde kalmışız meğer
sahipsiz sözlerin arkasında

anlayacağın, kendi rüzgarımızla vurulmuşuz
sevdiklerimizin yüzüne çıkamayışımız bundan
sevdamızı gizlememiz bundanmış
bir bilsen, bilmem kaç nehirdeydi
hangi dağın eteğinde başarıdan saydığımız
zamansız gelen ölümü yenmişliğimiz vardı

şimdi, yaşadığımızı sandığım evlerin
çatısına çıkıp bağırmak şehir şehir
ve açlığımızı sormak geliyor içimden
yazabildiğimce de en büyük harflerle
‘yıkılmaz’ denilen yerlere…
‘yıkılıyorsun’ diyebilmek

koyun gibi sürüyle meleşmek yerine
bir ceylan olsaydım diyorum
bir ceylan gibi dağlarda dolaşıp
şu aç kurtları doyursaydım sessizce
bir de arkasından gelenleri
ne değişirdi? ...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:53 AM
Kendi Yolunda

Emeğin akmalıydı harcın demire aktığı gibi
Yoksa boğulurdu emek,karanlıklar içindedir.
Bir sevdanın başındasın, seni götürürse uzaklara
Durmaksızın, usanmaksızın.

Karanlıklar içindesin, mavzerden kopmazdı elin
Vadi sırtlarından gidilirken patika.
Bir yürüyüş kolunda, sen ve meşe ağacı
Yolun uzardı başın gövdesinde iken,
Gidip suyun başına bırakırdın yorgunluğunu.

Emeğin tutmalıydı harcı demir gibi,
Zorluklar içindesin, süzülürsün yoldaşca
Karanlıklar arasından giderken patika
Zamansız ayrılıklar gelip bulurdu erkenden
Sıkardın dişlerini, yumruğunu sıkardın
Gözden - arpacıktan düşen tetikle
Karanlıklardan kopan kurşunla
Kanına girdiğinde
Kaybolurdu gözlerin yoldaşca
And içilirdi ardından...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:53 AM
Kendine Benzetemezsin

Siluetimi çalamadın mı nedir
Karanlığın efendisi,
Benzetemedin de kendine
Oysa hortlakların önüne bıraktım
Emeğin öğretisinde çalınanda.

Siluetimi çalamadın mı nedir
Bu çarkın dişlisi,
Yabancılaştırılırken kendine, bir gün
Kuytularda gördün, buldun onu
İçkini de getirdi bir sahil boyunda
Her defasında
Pençem üstünde dedin ya,
Hangi taşı oynattıysan yerinden
İrkildiğinde
Hangisine gittiyse pençen
Usunu uçarken görürdüm...

Çalamadın siluetimi çarkın dişlisi
Benzemedim sana,
İsmim mezar taşındaydı
Fatihada eğildin, resmimden kaçtın
Bense doğacımda bir başka mevsim
Her gün çoğaldım,
Sancılandı Anam, gözden ırak doğdum
Esmer, kumral, sarışın, siyah tenli
Yayıldım toprak üstüne,
Ve şimdi, son ken diyorum ki sana
Çalamazsın siluetimi
Benzetemezsin kendine...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:53 AM
Kendini Doğuran Heceler

Işıldayan gözbebekleri
Çocukların ellerine geldiğinde
İnce bir gülümseme bile
Sevilerini çoğalttıkça çoğaltır

Başak başak
Sarı saçlı çocuklar da
Yakalandılar
Kara çocuklar gibi
Mart'ın dokuz'una
Ak saçlı bir adam
Neye anlatır ki
Bu kış günü
Mem-u Zin'in aşkını
Beko'ya mı yenildi
Kendi aşiretlerinde de
Hala onlarca Beko türüyorsa
Israrla neyi anlatıyor bu yaşlı adam
Beko'lar yoksulların nasırlaşmış yanlarıdır
Çaresizliklerine çare mi olacak
Kızlı erkekli gençlerin dilek tutup
El ele tutuşup
Ateşlerin üstünden hoplamaları.

Hece hece vurgularda
Ak saçlı yoksulların anlatısı
Mart'ın dokuz'una yakalanmazken
Bir avuç şairin şiirine mi sığacaktı
Ateş, su ve toprak
Yoksulların hayatında buluştuğunda
Elde avuçtakilerle de olsa
Çocuklar çabucak öğreneceklerdi.

Dehak'ın ünvanı zalimliğindeyse
Kawa yoksul bir demircidir
Döneminin en büyük devrimcisi
Çocuklar da yoksuldur
Yoksulluğun ne demek olduğunu
Acımasızca da biliyorlar
Sizler oturmuş Beko'lara bakıyorsunuz
Çekebildiklerini çektiler çocuklar
O gencecik insanlar, yaşlılar da
Hem Dehak'lardan
Hem Beko'lardan
Şimdi kurtulmak istiyorlarsa
Müstehaktır demelisiniz
Çocukluk düşlerinizin aşkına.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:53 AM
Kendinin Olman İçin

Zaman prangalara vurulmuştu
Acının gizemi karanlıklar içinde
Beyinlere oturtulmuş bir yelkovan
Eldeki kadehle tokuşurdu emeğin
Çaresizliğindir, yükündür
Kamburundur.
Ayağın sarp yollara düşerdi
Konuşmamanın,
Konuşamamanın ölçütü
Duyuramadığın çığlığındı
Karanlığın gizemi...
Katledilen doğacındı damar damar
Yayılmış acılarının bileşkesi,
Tarihin o acılardadır senin, sallanır
Kazınır dirhem dirhem.

Konuşamaman zamana kurulmuştu
Zaman prangalara vurulmuştu
Ürperirim ki
Boğuk sesin duyurmaz çileni
Acını, açlığını gidermez.

Karanlığın gölgesi yükselirdi,
Ağırdır
Vurunca da sırtından vurur
Uyan,
Uyan ki
Kendinin olman için...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:53 AM
Kervan - Devran

eşekler önde
develer arkada
tek sıra yürüyorlar arkasından
ve toz toprak içinde
eşeklerin izine saplanmış gözler

medeniyetle aralarına yatırmışlar
dondurulmuş bir yüz yılı
eşek olunca kervanın başı
dur durak mı olurmuş
eşekler önde, develer arkada
paslanmış ince teneke sesinden başka
kulak verirler mi dünyaya

sekiz kadını dul bırakan adam
nedense düşüyor aklıma
bıyıklarını büküyordu o zaman
şimdilerde saçlarını boyatıyor diyorlar
ve atları bağlamazlar diyormuş
atları bağlamazlar eşeklerin yerine

bir eli devlete çalışırmış
zamanında çark benim diyenin
dolup taşarmış yan cebi
komşusunun eşeğine yüklediğinde
beş teneke buğdayı
üstüne de kendi binermiş
ara yollarda

şimdi bir değirmen taşında diyorlar
döndürüp duruyormuş dünyayı
değirmen taşında görünce…
eliyle koymuş gibi bulmaz mı
üstüne oturup döveceğini

(..kırklarda topu dünyaya benzetip
poposuyla oynayan biri vardı
yarım asır önce
üstüne yığıldı dünya)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:53 AM
Kır Çiçeklerinin Aşkı Büyük Olur

Acıyla işlenmiş yaşam
Sevdalıydı ölesiye
Bilmediği yüzlerin yarınlarına
Yüreğinin sıcaklığını verirdi.

Dağlarda kır çiçekleri.

Ot bitmezdi
Dağlar beyaza kaplanmış,
Kış kıyametidir
Ölüm sessiz olur.

Dağlarda kır çiçekleri
Çığlık içinde
Karanlık çatlarken çığlıklarına
Sevilirdi kır çiçekleri,
Her defasında
Yenilirken ölüm
Gün içinde tarih
Kazınırdı.

Pusular atılır pusular
Patikalara pusular
Yürekleri parça parça
Yayılırdı
Ağrına giderdi toprağın vurulması,
Olmazın yasası kırılırdı
Gün içinde
Toprağın gülüşünde...

Çatırdıyordu altından üstünden
Karanlık çatırdıyordu
Bin yılların hükmü ile donatılmış karanlık
Çatırdıyordu.

Kılık değiştirse de ölüm mangası.

Şafak sabırsızdı
Şafak erken gelirdi dağlara
Dağlar
İnsafına gelmezdi zalimin
Ölüme ölümcül
Şafaklar karşılanırdı
Vururdu kır çiçeklerinin sancısı.

Bilmediği yüzlerin yarınlarına
Yüreğinin sıcaklığıyla
Dağlarda kır çiçekleri.

Yaşamak demekti kır çiçeği
Çalışmak demekti,
Alanı daralırdı karanlığın
Lokması küçülürdü efendilerinin.
Filizlenir gün be gün
Şafaklayanların mevsimi
Doğardı yeniden
Yeniden doğardı.

Karanlık çatlıyordu karanlık
Altından üstünden
Kolay değildi
Olmayacaktı da
Kolayın adına hiç bir şey...

Dağlarda kır çiçekleri
Damar damar
Gün içinde
Yaşamsaldı.

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:53 AM
Kırkıncı Yıldönümünde Che’nin

burjuva ideologları bugün
kırkıncı yıldönümünde Che’nin
Che'den söz edip
aşabiliyorlar sınırlarını
sosyalist demeye korksalar da henüz
bir devrimciydi O diyebiliyorlar
kırık dişlerin arasından

bin kez eğilip
uzamış sakalına yüzünü sürenler
koparılmış bir tutam sakalını Che’nin
kaça satacağını hesaplıyorlar bugün
anlıyorlar mı demeli
kırk yıl geçince aradan
imkansızı aşan yüreğin
şiirleşen yüzündeki gülüşü

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:53 AM
Kırmayın

Benim bildiğim ağaç
toprağını sevmeli,
benim bilmediğim ağaçsa eğer
toprağını da sevmiyorsa
sevmeye zorlamayın
meyvesi kurtlu olur
benim bildiğim bu toprak
onu kurutur.

Kuruyan bir ağacı
kızıp kızıp kırarak
yakmasanız da olur
o ağaç ki
kendi kendisine
yapacağını yapmış
meyvesiz kalmış
yanabildiği kadar da
yanmıştır.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:53 AM
Kısa Bir Açıklama

Şiirlerime ilgi duyan, okuyan, yorumlayan dostlara geç kalmış bir açıklamayı sunmak istedim.
Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap'ta yer alan (İstanbul, Nisan 2005, 1. Baskı) üç şiirim gerekçe gösterilerek (Cumhuriyet Savcılığı'na yapılan bir şikayet üzerine) şiirlerimin tümü 9-14 Mart 2006'da hiç bir bilgi dahi verilmeden pasifleştirildi. Belki bazı dostlar fark ettiler. Soruşturmaya uğrayan şiirlerim:
1- Arka Planda Dolaşırsa
2- Bakışın Ele Verir
3- Bir Hain Dolaşır Gözleri Donuk
Bu üç şiirimin de içinde yer aldığı kitap Türkiye'de ve Avrupa'da satılmaktadır.
Daha geniş bilgiyi Soruşturma sonuçlandığında sizlere ileteceğim.
Şu kadarını bildirmemde yarar var sanırım: Yazdığım her kelimenin, söylediğim her sözün, yaptığım her işin bugüne kadar arkasında oldum, bundan sonra da arkasında olacağım.
Bütün şiir dostlarına, okurlara ve hatta (önce tehdit sonra şikayet edenlere) önemle duyurulur...
Sağlıkla kalın....

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:54 AM
Kısa Sözler

katır inadı tutmasın adamı
çileden çıkarır insanı

-sabır-

katırın sırtından kazanırsan
eşekler çoğalır

-sabır-

katırın yükünü yükleme eşeğe
altında kalır

.....

fidan kesmek yerine
kalas taşısaydın

...

yüreğin ağrısını bilmeyen
demesin ki acı çektim

...

şakşakçılık yerine
düşünmeye ayırsaydın zamanı
kendine ait bir dünyan olurdu

...

bir dosttan da gelse acı bir söz
turşusunu kur acısını suya versin

...


ölmüş eşek, kurttan korkmuyor
ama,
uyuz kurt, kargadan da korkuyor.

...

yılan, suyun başını tutmuş
su içmek istiyorsan
önce yılanı örgütle

...

yalancıyı makaraya sar
yalandan yorulduğunda
makarayı ver kendine gelsin

...

kürsüye çıkmak için birilerini tepelemen mi lazım
otur oturduğun yerde kürsü neyine

...

köprü altında yankılanır ses
haydin gençler sesinizi yükseltin...
dünya sizi dinliyor...
aman dikkatli olun, iki tarafını tutmasınlar,
ay na sız lar...

...

siz, yaşlanmış insanlar
durmaksızın anlatın tecrübelerinizi
durmaksızın öğretin
hiç olmazsa torunlarınız karanlığa boğulup,
eğmesinler boynunu...

...

yaşıyabiliyorsanız çocuklar
doya doya çocukluğunuzu yaşayın
büyüdüğünüzde bir bir
erkenden yaşlanacaksınız el kapısında

...

zorla yerinizi alanlara yer gösterin,
zorun, zorunu görsünler

...

senin ateşinle yanmaktansa
kendi külümde pişerim

senin silahınla savaşmaktansa
kendi kalemimle ölürüm.

...

kapında el açmaktansa
kendi kapımda melerim.

...

kamburu sana yüklemenin zamanı
artık büyüdüm sayılır, yükünü çekemem.

...

delilerle çalışmaya akıl ister

...

akıl mı, delide sına da gör

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:54 AM
Kızılderiliden Beyaz Adama

Kalbindekini bilemezdim yabancı adam
Ne tenin benziyordu tenime,
Ne gözlerin ne de toprağa bakışın,
Tek bildiğim Beyaz Adam
Bu topraklara çoook yabancıydın,
Benim de bilmediğim yabancı adam
Uzak yerlerden gelmiştin.
Ekmeğimi paylaştım seninle
Bir konuk gibi de ağırladım
Daha da önemlisi Beyaz Adam
Toprağımda gezdirdim seni
Kısacası
Ayakta durmasını da öğrettim sana...

Benim toprağımdaydın Beyaz Adam
Öyle çaresiz
Öyle zavallıydın ki...
Toprağımda yaşamasını öğrettim sana.

Çok geçmeden
O demirden evlerinle
Tabur tabur girdiğinde toprağıma
Akınlar halinde
Göç eden bir sürüye benziyordun.
Bense,
Hem de senin korkundan
Ekili yerleri bırakıp dağlara çıktığımda
Barınaksızdım
Kendi toprağımda aç kaldım günlerce
Uykusuz, gıdasız...

Senin silahınla vuruldum eyy yabancı adam
Kefensiz gömüldüm
Ben ki ne gözümü çevirdim senin toprağına
Ne de ayağımı bastım.
İşte, hala kendi toprağımdayım
Kefensiz de gömülsem
Bu böyle biline ki
Babamın da toprağıydı dedelerimin de.
Biz kendi toprağımızda
Toprak olduk
Ot olduk, süt olduk
Doğayla içiçe
Kendimiz olduk bugünlere

Bu toprak, bu doğa ki
Bilesin ki Beyaz Adam
Kutsal emeğimizle örtünmüş
Vur, istediğin kadar vur
Kirlet
Ye
Tıkın
Tıkınabildiğin kadar...
Ama Beyaz Adam
Bu doğa
Bu toprak aç bırakacak seni
Her şeye aç kalacaksın
Hastalığın dermansız olacak senin
Korkunç alabildiğine korkunç
Hesap soracak senden,
Ne savaşı benzeyecek bizimkine
Ne de silahı...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:54 AM
Kin

anlamıştım
bir gün beni diri diri yakacağını
anlamıştım

dostlarımın yaptığı
mezara kadar sızıp
mezar taşını kurşunlayacağını
kestirememiştim

bir tek sebebim tutuyor beni
eğer buradan kalkıp peşine düşmüyorsam senin
ayakta kalanlar görsün diyedir
sazıma kustuğun kinini

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:54 AM
Kirli İzler

hangi ayaktır öne çıkan
kimin parmağı var demeli
ellerinin kirini sürüyorsa
çocukların yüzüne

tırnaklarda kurur mu
ayarsız fırça izleri

ayaklarının altında kalır
günü kurtarmanın derdi
dünü düne bırakanların
yarını mı olurmuş

beyaz atın nalını söksen
ne fayda
uzayan tırnaklarında
batıyor elinin kiri...

su kaldırır mı sanırsın
bunca olup biteni,
toprak kaldırır mı
güneş kaldırır mı
bu halk kaldırır mı...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:54 AM
Kontrol

Dur
kıpırdama lo
kımlığıni ver
cabuğ ol

lötfen

kimlik mi
hangüsini üsterdin
memor beğ

a sen miydun
pardon
çoğ pardon
affedersun efendum
önce tanıyamamışum da

boyrun efendum
boyrun
yolunuz açuk olsun
ğazanız mübarek...

Allo
allo
tum kekliklere
benü duyermısınız
nokta konişi
kendunuza
çek u duzen verun
böyük adam geli

ola ne deyi
ne deyi
insani catlatma
cabuğ söyle
gene ne oli

de konusma lo
dugmalarini kapat
silağıni da
duzgun tut
sağırmisun
duymisen
böyük adam geli
ağalarun ağasi.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:54 AM
Koparılan Dalın Kökleri

Gidilecek bu yol
Aşılacak bu dağlar
Çarpışa çarpışa zalimle
Çarkın dişlilerinde kalan ezgilerle.
Ülkede, Munzur'un eteğinde
Dere yatakları,
Vadiler
Seyreltili tepeler içinde...
Binlercesini barındırır bu dağlar
Çok şey var ardında heval
Çok şeyler...
Otuzsekiz'den de öncedir
Alıkonan toprağın metropol ayağı.

Toros'larda ırgat,
Toros'larda hamal,
Çukurova'da pamuk toplayıcıları
Dört bir yanında Anadolu'nun
Modern köleleri olmuş memur,
Varoşlarda köylü...
Avrupa'da temizlikçi...
Fabrika işçileri
Sokaklarında ise süpürgecidirler.

Her dalı bugün
Her dalı kökünü aramaktadır.

Asfaltlı yollardan patikaya düşer ayağı
Yitik kalbin ezgisiyle
Dağlarına ülkenin insanı
Tepelerine girmiş oyuk oyuk
Mevzide
Siperde
Patikalarda
Hain pusuda
Çarpışmalarda
Ölümüne
Zindan direnişlerinde
Yeni günü
Baharı yaratan
Ceylandırlar...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:54 AM
Koparılırcasına Sürüldüler

Uzunca yıllar, asırlar yaşandı
Hesapsız kitapsız akıp giden yıllarda
Vuruldular
Kimliklerinden koparılıp diyar diyar
Sürüldüler
Kirletilmiş sulara itildiler,
Soysuzca...

Toprağımdı, anne karnındaki bebekle
Cinsiyetine bahse girdiler ki
Kan emicileri.
Dersim'di, süngüdeki bir Ananın karnıydı
Biribirinden iki can koparıldı
Çarkın dişlilerinde ezildi yürekleri
Çığlıklar arasında
İki çığlık düştü evrene...

Bir kadın
Devletin biricik pilotuydu
Törenle gönderildi toprağıma
Törenlerle toprağımı ezdi
Yakıp yıktı törenlerle...
Kürdün üzerinden kusarken kinini toprağa
Bu çarkın dişlileri adına
Nesil kurutmaya yağdı bombalar...
Savunmasızdılar
Yitik kalbin ezgilerinde
Yalnız kaldılar
Kendi topraklarında
Becerileri kaldı aşiretleri içinde
Duymamasına Nazım'ın, görmemesine
Nasıl yanmam bu yaralı kalbimle...

Ekin başakları, harman hasadı
Körpe kuzu
Binbir kılıkla göz koydukları
Munzur'un sesidir
Yıllar geçti üzerlerinden
Ateşten yıllar
Hamidiyeler türedi
Türlü türlü oyunlar,
İnsan maketlerinden...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:55 AM
Kore'de

bir gazi tanıdım Kore'de ayağını
ülkesinde evini kaybeden,
anlamsız savaşı anlatmazdı
anlatınca da
sabahı bulurdu gözyaşları
dindiren olmazdı.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:55 AM
Korkak

bir korkaktan korktuğum kadar
korkmadım hiç bir şeyden
ne zaman zıplayıp ürküteceğini
koyunları
bilemezsin

(3.k.)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:55 AM
Korku

korkuyorum / korkar oldum
gecenin sessiz sessiz vuruşundan
dere boyu uzayıp da giden bir tılsım
mezarlığın içinden
geçirmez adamı

gece ve salkım söğütlerin altı
mecburi gitmeler yok mu
yeni yol keşiflerinin
gecenin karanlığı birleşir o zaman
suyun sesiyle
daha bir derinleşir dere / ağırlaşır

ruhumu sarmış / boğulacağım
bir duası olmalıydı mutlak bir yerde
bu yolları aştıracak bir yemini yada
bilemiyorum
dua etmedim ki hayatımda

sayenizde benim korkum
büyüdükçe büyüdü içimde
korkulara ihtiyacım mı var sanırsınız
yeterince yerleşmişler aha şuramda
destursuz

korkunuzu değil / onlara doymuşum
karanlıktan korkmamayı
cesareti öğretin bana
yapabiliyorsanız
yoksa nasıl kalkabilirim ki ayağa.

bu akşam / mezarlıktan geçiyor yolum
beyaz taşların üzerinde beliriyor adamlar
taş mı dersiniz bu aslan başlarına
ellerini açmış, üzerime üzerime yürüyorlar
beyaz örtülerle sarılmış
gözlerimi kapatıp sayıyorum içimden
bir, iki, üç...
ardından açınca gözlerimi
sade mezar taşlarıdır ölülerin başında duran
ve az sonra üzerime yürüyecek ölüler...
dua bilmiyorum
ne geçebilirim mezarlığı
ne de dönebilirim....

ölenlere ölmedin diyenler vardı
toprak kabarmış yine
ya doğuracak / ya da çekip alacak içine
yakamdan tutmuşlar ölüler
diri diri, üst başla mı gömecekler.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:55 AM
Korkuyorlar

korkuyorlar dost korkuyorlar, ellerini vermeye korkuyorlar
büyük bir aşkla yaşamaya, yaşamı ölesiye sevmeye

korkuyorlar dost korkuyorlar, dik duruşuna kalemin
yüreğinin sıcaklığından, gözlerinin pekliğinden

ezgilerinden korkuyorlar dost,
çiçeklenen ağaçlarda, arılarda, kuşlarda, sende
yüzünün gülmesinden korkuyorlar

kol kola girince, halaya durmaya korkuyorlar
berrak bir nehir olup denizlere akmandan

korkuyorlar dost korkuyorlar gün yüzüne çıkmaya
yürek yüreğe kaynaşmaya, insanca yaşamaktan

korkuyorlar dost korkuyorlar, barışı haykıran dilinden...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:55 AM
Koşun Efendiler Koşun

koşun efendiler koşun
sudan ucuz emeğimize
rakutak, rakutak, rakutak...
sizin ve efendilerinizin güvencesi
iyi bilirsiniz
sırtımızdaki bu kamburu
tik tak, tik tak, tik tak...
kamburumuz çıktıkça
efendiler siz
üzerine basa basa büyürsünüz

koşun efendiler koşun
hangi milad getirir ki bizi bize
Ekim mi, Ağustos mu
saat gibi işliyoruz sabırla
tik tak, tik tak, tik tak...
kim tutacak ki ellerimizden
sırtımızda durdukça bu kambur

muhasebenizi yapıyoruz efendiler
tik tak, tik tak, tik tak...
makinalaşmış bedenimiz
bilmiyor, duymuyor değilsiniz bu sesleri
holdinglerinizin sesine

rakutak, rakutak, rakutak...
göz gözeyiz sizinle diş dişe
en ucuz emek bizde
iştahınız kabarıyor değil mi
tik tak, tik tak, tik tak

koşun efendiler koşun, koşun
alınterimizin peşinden
rakutak, rakutak, rakutak...
üzerimize konuşsun makinalarınız

omuzlarımızda taşımıyoruz artık
kamburunuzu
bu sizin eseriniz
sol yumruğumuzun içinde
tik tak, tik tak, tik tak...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:55 AM
Kotideray

to kotideray, to dımıra
cıme mı mendê
rao olağodı ez sebıqêri
cı welı xoro qêri

nao usari qi ama
höyrü gurrenê
brusk erceno
cigeramı feqê mı dera

herd jibeno bıra
to kotideray
wengê xo bıdı
wengê mı serra be

höyne mı letı biyo
xof quto zerrê mı
neşqinı bıra neşqinı
beri lıngone xo ser

deste xo bıdı mı bıra
ezo fıqarı
deste mıdı taba çinno
deste mı gıradaisi bıra

bıra bıra, bırayimı
to kotideray
noğdadı to qı pê êşi
a qi mıre besa bıra

rao dı teyna isa
sodır nêbeno bıra
roj nau amo ma ser
qêetı dano ma

qiberê itayi qilıtıni
düaro xo zaf berci, qılerini
hem vırnidı hem peynidı
her daim pinnê bıra

bıra bıra bırayimı
wengê xo bıdı bıra
adır quto bononê ma
haylemo weseno bıra.

K-16

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:55 AM
Koyun ile Kurtun Hikayesi

Koyun:
toprağın yeşermesi
demektir ekmeğim benim
karnımı doyurur, kuzumu emziririm
hem yorgan olurum çocuklara
hemi de yatak
soğuktan korurum
sütümden de bir bardak içirebilirsem
gözümün içine bakan çocuklara
ne mutlu

Kurt:
ulumayı severim, dumanlı havayı da
yaz olur, kış olur fark etmez
toprak kuru yeşil, banane
kan içer dururum, ha senin ha başkasının
boğazlayıp boğazlayıp yerim
yavrumu da böyle beslerim
hilelerim, cilvelerim çoktur
tuttuğum toprak da yoktur
cilvelerime gelmezsen, hilelerime gelirsin

Koyun:
bilsem ki benimle durursun
sütümü, yünümü veririm
kuzumla da vedalaşırım ya...
var git sen, başka yerde eyleş.

(k.3)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:56 AM
Koyunları Kırpma Zamanı

koyunların içinde bir koç övünüyor yine
koyunlara geçiyor diye sözü,
büyüyor boynuzları
bilmez mi ki
fazla yaşayamaz koyunlar
ha uzun olmuş kuyruğu ha kısa

mevsim değişmiş olmalı
bir elinde yonca
diğerinde bir avuç tuzla
çağırıyorlar koyunları
yine kırpacaklar birer birer
kafalarını sokacaklar iyiden iyiye
kuyruklarının altına birilerinin
ve böyle hizaya geliyordu koyunlar
tek heceli meleşmeleri birleştirirdi onları
birkaç koyuna tattırınca bir deste yoncayı
onlar gelir diğerleri takılırdı kuyruklarına
böylesine zahmetsiz ve böylesine birlik içinde
vay başıma gelenler diyor iki tel sakalıyla
sürüyü yürüten keçi

koyunları kırpıyorlar meydanda
yünü birine gidecek, postu birine
ardından birileri doyacak yine
çobansa kuru ekmekle hala
öttüredurur kavalı

dili yok ki konuşsun, taşı oyuyor çoban
anadan doğma kamburmuş sırtı
taş mı sertti, çoban mı yumuşak huylu
oydukça büyüyor kamburu
birinde inat, birinde damar
biliyorlar hıncını

kafaya benzetince taşı
meradan çıkarırlar adamı
boş bir meydana dikerler
aç karnına koyunlar, olsun
birlik beraberlik içindeler
aç karnına toplanır meleşirler önünde

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:56 AM
Köleler ve Kralları

Piramitler Mısır'da kaldı
Nasca çizgileri Peru'da
İlim
Çözmeye çalışırken sırrını
Dört kitabın set'ine takıldı.

Yeryüzünün tüm nimetlerini
İmparatorlar yaşadı
Kölelerden yetiştirilirken
Düzenli ordular,

Ordularla
Gögüs gögüse
Çarpışmak için,

Kıldan ince kılıçlarının zaferi
İmparatorlara içirildi...

Mısır'da yükseldiğinde piramitler
Kanı pahasına binlerce kölenin
Şekillendiriyordu da
Bugünün kölelerini
Ellerinden zincirleri
Ayaklarından prangaları
Söküp
Beyinlerinden vurdular zincire,

Ne zincirlerin
Ne de prangaların sesi duyuldu
Kimseler görmeden...

Krallarsa
Taçlarını
Kalelerini geride bırakıp
Sermayenin kilidini
Baş yerine
Parmaklarına taktılar...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:56 AM
Köpeğin Sahibi ve Dönüşüm

gözde askeriymiş eskiden
yenilgiyi intiharla karşılayan komutanın
saçları dökülmüş, parlıyor kafası
eski moda bir şapka örtüyor kelini
//
tarlasını sürüyor işgale geldiği toprağın
karşı karşıya çarpışıp ölmektense
doğayla kucaklaşıp doyurmalı kendini
//
doğayla kucaklaşınca öğreneceği
yoksul bir halkın dilidir tanımadığı
sade, toprak yollu bir köyde
iki mevsim karla kaplanınca toprak
bozkurt cilvesine kanmıyor köpeği
//
sevgilisinin annesiyle tam on yaş
her bırakıp giden bir mektupla gönderirmiş
artık sevmediğini
bir odalı ev, bir ranza, bir soba
tütüyor tankı yenen dona karşı
ve küçük bir kitaplık başucunda
yapayalnız

köpeğiyle paylaşınca ekmeği
asmasız dolaştırırmış dışarıda
ve yüzde sekseni sudan oluşan insanın
dönüşüp kavuşması için toprağa
mezarlıklar fazla diyor

sonra ölüyor köpeği
açlıktan mı, yaşlılıktan mı bilinmez
bir tarafta kar, bir tarafta köpek
ortasında yenilmiş bir asker
toprağı eşip gömemiyor leşini

açlığı düşündüm diyor
her iradenin yenemediği
ve leşiyle de olsa bu köpeğin
kaç hayvanı doyuracağını
//
kuşlar, kurtlar parçalarken etini
pencereden izlermiş açlığın hayvana ettirdiğini
dişler geçmeyince kemiğe bırakıyorlar yerde
yıkanmışcasına kırkbir suda
//
odunla karıştırıp yakınca kemiği
hayvanı doyuran köpek, şimdi ısıtıyor kendini
tırnağına kadar dönüştürülmüş sadık bir köpek
ırkçı komutana götürüyor aklını
ve gaz odalarına yığılan insanlar
bir bir duruyor önünde
ve hala ölüm kokuyor hava
hala öldürülüyor insanlar

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:56 AM
Köprü

şu köprüyü diyor
ak saçlarını kına ile örten kadın
yapmasına yaptılar
ayakları niye havada kaldı,

üstünden geçmeye korkuyor insan

ayağımı koyar koymaz sallanması yok mu
iki tarafından tutup sallıyorlar gibi dünyayı
yüreğim ağzımda koptu kopacak sanki.

sevdiceğim, sen de olmasan karşı tarafta
inan bana, geçmeye kalkışmam,

şu köprünün haline bakın ki
barışa vesile olsun diye
'barış köprüsü' koymuşlar adını

bir de her iki tarafında
yere basan ayakları olsaydı diyor
sarsılmadan...
havada

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:56 AM
Kör ile Sağır

sesini yükseltmiş, yetişmiyor nefesi
heceler kekeli
ulaşıncaya kulağa kabız ediyor insanı

işlevsiz gözlerine yetişiyor elleri
uysal sözcükler dökülüyor ağzından
bir de yumuşak adımlar

karartılmış gözleri vuruyor
karşısında görmeyen gözleri
elleri turluyor havada
gerilmiş bir yay içinde fırlayan
ucu zehirli bir ok

nasıl anlaşırlar bilmem
biri kör biri sağır
yoksulun hakkı konunca masaya
yemeğe kapışırlar

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:56 AM
Körolası

yerin olmadı hayatımda
acı bir tuz kadar
yerin olmadı şu yüreğimde
körolası kahpe dünya

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:56 AM
Köşebaşlarını Tutmuşlar

Derdi alnındaki çizgilerde birikti
Gözü yollardaydı
Ezgilere dolmuşken yüreği
Yabancı sesler gelirdi kulağına
Haykırmasına gelmezdi bir allahın kulu
Köşebaşları tutulmuştu
Lüzumsuz satıcılar görülürdü sokaklarda,
Karanlığa bürünmüş bir şehir,
Kör ve sağır.

Sokak lambasında yükselirdi
İhanetin kendi kokusu,
Burun kemiğimi kırarcasına...

Belirgindi, ezgilerin derdi bundan aktı
Sesleri çabuk düşerdi toprağa
Sancılanırdı toprak, gebe kalırdı
Karanlığın hizmetkarına.

Belirgindi ezgileri
Emekçinin alnındaki çizgilerde
Birikmişti derdi
Kimseler farkında değilken
Bu toprağın sesinin

Çektiğinde pimini bir bomba gibi
Alnında taşıdığı

Gümbür gümbür
İnsanca yaşamanın hasretiyle
Bir gün dökülürdü sokağa...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:56 AM
Köy Öldüğünde Şehir Ölmüştür

En çok ta çocuklar ölüyordu
açlıktan, soğuktan, savaştan
arkasından anneleri ölüyordu
iki göz çeşme karaları bağlamaktan
sonra, sonra da babaları ölüyordu
bastırdıkları acıdan, kederden ahh u vahtan
çaresiz kalıpta birşeyler yapamamaktan
sonra akrabaları, tanıdıkları sonra...
sonra bir köy tamamen ölüyordu.

duyan duyduklarını, gören gördüklerini
bir sır gibi saklarken şehirlerden...

hiçbir tarihin yazmadığı
yazmaya utandığı, büyüdükçe küçülen
sınırlarında kazılı dipnotlarıydı bunlar...

aynı kaderi paylaştılar kasabalar
kaçanları da oldu direnenleri de
anneleri babaları ağlamaktan kurudular
bin defa ölmekten daha kötü

şehirler şehirleri izledi...
aynı kaderi paylaştılar öncekiler gibi
renkleri, dilleri, dinleri ne olursa olsun
ayırsalar da ayrılmadılar diğerlerinden
yanaklarından akan gözyaşları gibi
savaşlar, savaşlar, bir daha savaşlar
ölülerini kaldırmak içindi barış zamanları
arkasından daha bir hızla
dev binaları da yıkıldığında şehirlerde
sığınamadılar kasabalara, köylere...
sürgünler, göçler, sığınmacılar,
değiş tokuş edilen esirler...

bir farkla
duyanlar duyduklarını, görenler gördüklerini
kabara kabara anlatmaya başladılar
bu ara ilan edenler de oldu zaferini
tüm dünya duydu o zaman
bir ülke ki yerle bir olduğunda
yaralarını sarmak ne kadar da zordu
yetimler, gaziler, şehitlerle dolu...
kaç anıt dikilecekti ki savaş olmasın diye...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:57 AM
Kurbağaların Dansı

suya yakın olurmuş
kurbağaların dansı

alayda eğitilmiş
bir tabur asker
yorgunluğu atmak üzere
etrafında
kurbağalar öksürüyor
peş peşe

toprağın kokusunda
tıkanmış
bir tabur asker
mevzilerine dalıyor
gece boyu sürecek
bir kavganın içine

durmaksızın
öksürenleri tarıyorlar
cephaneleri bittiğinde
bir tabur askerin
sabahın ışıkları vuruyor

çaresiz kalıyorlar
kurbağaların dansına
bayraklarını indirip
teslim oluyorlar
'daha çok Vietnam'...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:57 AM
Kurbanlık

Doldu o sayılı günler
Gündü, döndü geldi ardı sıra
Ona kara, sana ak birgün
Gözlerini bağladın ya
Yere de yatırırsın birazdan

Çırpınmasına aldırma
Ellerinde çırpınadursun
Titresin yüreği, yalvarsın
Ayaklarından tutunca iki kişi
Boynunda bıçağın gezinsin
Sakın aldırma melemesine
Kurbandır nasılsa...

Bıçağın bileli akşamdan
Geceden almışsın dersini
Boynunda, bir ileri bir geri
Adettendir, peş peşe üç kere
Soğukluğunu hissettir kurbana
Gözlerini güldürsün

Besmeleye ne gerek
Gün günün arkasında
Geçip gidiyor zaman
Bastır bıçağını kan fışkırsın
Kanına batır parmağını
Alnına yapıştır kurusun

Görsünler
Kurban nasıl verilir...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:57 AM
Kurt Havası

sokağımla tanışık bir kurt
çalıp yiyor zamanı
ne izinde fayda gördüm
ne yüzünde bir ışık

sınırlar çiziyorlar
büyüsün diye karanlık
cilve üstüne cilve
bizim oynaşık çomara

uluyorlar, ulu orta
yılışmış kurt havası
karanlıkta parlayan gözleri
yere sünemiş kestirir
boğazlamayı

kurdun arkasında kurtlar
tıkınırlar durmadan
toz dumandır hava
tozu duman

yılışık hava, toz duman
koyun yok bu sokakta
dişine gelir koyun yok

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:57 AM
Kurt Uluyor, Kuyruğu Yerde

Güneşi kim yakalamış ki tutuklasın
Arada bir dünya ile arasına mehtap girer,

Aramıza sadece bulutlar girmiş
Kanatlarının rüzgarı dağıtabilir onları
Bulutların altında sis, duman vardır
Ve bir kaç kurt uluyorsa rengine
Dumanlı oluşundan mı havanın
Karanlıklara gömülmesinden mi
Varsın ulusun kendi kendine
Pirime ulumuyor ya...

Dinozorlar tükendi
Etle beslenirlerdi
Kime ne dinozorlardan
Kurtlar var arkasında

Kurt uluyor, kuyruğu yerde
Gözü kanda
Can mı dayanır kurtların ağzına

Masalı bıraktı kadın
Gidip pabucunu çevirdi
Verecek kan mı kaldı,
Kurtlar bilmezmiş gibi

Seslerinden ürküyor çocuklar
Zengin - fakir demeden
Çocuklar ki masallardan bildiler

Boz bir kurt mu yalnız
Dilini sarkıtır dişlerinin arasından,
Cilveden cilveye
Pusudan pusuya
Hangi cinsi ola ki
Zaman değişmiş

Kurt ki, ister uyuz
İster boz...
Ne farkeder, kurt olduktan sonra...
Uluyan seslerinden ürküyor ya çocuklar
Ben onu bilirim
Masallarda yazılmaz


(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:57 AM
Kurtulamadığım Bir Rüya

Bir rüyadır benim ki, o da arada bir
Ben beni bildiğimden beridir gelir
Ne tavuğun darısına benziyor düşünde
Ne karıncanın yuvasına, ne arının peteğine
Toprakta çoktur binbir türlüsü...

-sıradan kıytırıkları da vardır rüyaların
gözlerini açtığında bulamadığın-

Bir rüyadır benim ki, o da arada bir
Ben beni bildiğimden beridir gelir
İki yakamdan tutar gibi, kanatır
Savaş, savaş, savaş...
Savaşı savaşarak kazananlar
Savaşı savaşarak kaybedenler
Savaşı savaşmadan kazananlar
Savaşı savaşmadan kaybedenler
Kardeşi kardeşe vurduran savaşlar...

Bir rüyadır benim ki, o da arada bir
Ben beni bildiğimden beridir gelir
Allah Allah Allah diyorlar karşı karşıya savaşanlar
Barış demiyorlar, yaşam demiyorlar...
Çekilir silahlar akıtılır kanlar
Allah Allah Allah... savaşmaya güç ver...
Hepsi altı Kıta, sade dört Kitap'ta

Dört Kitap'ta birlik
Dört Kitap'ta dirlik
Dört Kitap'ta Mazlum'un yanında
Altı Kıta da okunuyorsa Dört Kitap
Biri Tevrat'tır Kitap'ların
Biri Zebur'dur Kitap'ların
Biri İncil'dir Kitap'ların
Sonuncusu Kuran'dır Kitap'ların
Dört Kitap'ta da yoktur
Zalime diz çöken bir hece
Dört Kitap'ta da Havva ile Adem
Bugün kaç milyar insan...

Bir rüyadır benimki, o da arada bir
Her kıtada bilmiyorum ki bu kaçıncı savaş
Her savaşta biliyorum kaybolur bir yanım
Yüz yüze bakan Dört Kitap
Yoktur içinde insana kıymak
Hele kıyarken Allah'a seslenmek...

-öldürüyorsanız yardım istemeyin
daha çabuk ölürsünüz...
yaşatmaya var mısınız
ömrünüzü uzatmış olursunuz...-

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:57 AM
Kuru Gürültü

bacakları arasında kuyruğu
bir sende gözü, bir yerde
kemiğine yapışmış karnı
sen nefes al, o peşinde

gidip kuyruğuna basmayasın
böyle onulmaz zamanda
it ittir, kuyruk uğruna diş geçirirse etine
sürüyle it toplanır başına

kuru gürültü çoğunun
bazen yalanır, bazen hırlarlar

kurt gibi uluyanları da vardır
dik tutunca kuyruğu
bir kemik atarsın önüne
alır gider başını

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:57 AM
Küfürden Haz Alanlar

meclisinin üslubu mu
yansıyor sokağa
uç noktalarda hayvan isimleri
dökülüyor ağzından
insanların koynuna

biri eşşek diyor birine
diğeri kalmıyor altında
köpek diyor, it diyor
iyice geriliyor sinirler

ne çaresizliktir ne düşmanlık
okumuşun da, okumamışın da
dilinden düşürmediği
bir garip diyaloğ sanatı

iki yolu vardır diyaloğa geçmenin
biri sokakta
biri okulda öğretilir

köpek bile doğururken
bir manga eniği
alıp veremediği ne ola
hayatta kalmak için mi
benzermiş sahibe

diğerleri de var hayvanların
koyun gibi peş peşe uçurumdan atlayan
geyik gibi kayalıkları mesken tutan
ve kurt gibi cilve yapıp boğazlayan

bir de çakal var ki
sürüsüyle dolaşır
aslanın altından çıkarıp alır leşi

inek gibi süt verenleri de vardır
otladığı yere dışkısını bırakır
tilki gibi tavuğa dadanan
ve fare gibi kemiren
yılan gibi soğuk olanları

ve bir de ataları var ki bunların
çakaloğlu çakal
köpekoğlu köpek
eşşekoğlu eşşek
itoğlu it... gibi kurt sürüsü

bu karmaşıklık içinde
suratın dönmemişse maymuna
iyice yıpranır sinirlerin

dil kurumları ne yapar bilinmez
hayvan severler de öyle!
hayvanı sever kürkünü giyerler,
doğayı sevenler de var
yetmişinden sonra resim yapanlara
ağzı açık bakarlar

hayvanlar elele verip kurtarmalılar kendilerini
insanların elinden, dilinden, fırçasından

hayvanlara bakınca da yarım ağız
biribirlerini parçalarken bile
anmıyorlar insanı

insan ayrıldı mı hayvandan
kim bilir
bildiğim birşey var ki
hayvan ayrıdır insandan

bunca korku varken içinde
ve bunca yürek yakan
nasıl defnedilir kötü sözler
dokunulmazlığı dururken dinozorların

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:57 AM
Künyem

baba yadigarı
hepsi dört hece
biri annemden, biri babamdan kalma
biri Er diğeri Can
iki hece buluştu
oldu Ercan

baba yadigarı
hepsi dört hece
dede toprağından
biri Cen diğeri Giz
iki hece Cen-giz

neyim varsa
o hecelerin içindedir
hepsi ama hepsi
benim yaptığımsa
layık olma çabası
kolay değil
baba yadigarı
başka birşey değil...

(sanırım gerekli)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:57 AM
Kürkçünün Dükkanı

kürkçünün dükkanında demokrasi mayası
vitrininde lambaları yanıp yanıp sönüyor
renk renk, ordan oraya
tuzlanmış kurtların postu gezinir
gözleri aç, sokak sokak bakınır
sokak sokak sürünür kuyruğu
kurtlardan korkuyor çocuklar

kürkçünün vitrininde
allı pullu lambalar
arkasında sancılı bir demokrasi
önünde tilki postu,
gelip geçen çocuklara çatıyor
arkasında sıçanlar, arkasında oyunlar

kuyruklarına rağbet var,
kurtların kuyruklarına
gözler üstünde 'demokrasi' geliyor
kürkçünün dükkanında
kesip kesip saracaklar boyuna

'demokrasi' usulünde yeni avlanmış hayvanlar
beş paraya satılmışlar, üst üste atılmışlar
tuzlayıp da kuruturlar deposunda kürkçünün

tuzlanmazlarsa ne olur
kemeri yılan derisi, bilirler ki çocuklar korkarlar
yılanların soğuk yüzünden
kurtların sivri dişinden
kürkçüler de bilirler
koktuklarında postlar kilidi vururlar dükkana
düşerlerse avcıların peşine
demokrasi oyunu, oyuncu değişir

hayvanları vurmasınlar deyi
ama hayvanların kuyruğu pahalı
kürkçülere ekmek kapısı
'demokrasi'

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:57 AM
Kütük ile Keresteci

olacağı buydu diyorlar
yerini yapmadan
uzanmış görünce kütüğü

bir adam, birkaç adam geçiyor
öylesine dolaşırken
göz ucuyla bakıp, çevirdiler yüzünü
alındı kütük, alınır harcadığı yıllara
ne nizami bir selam
ne de uygun adımda adamlar
ne olacak bu memleketin hali

kütüğün cinsini çözen adamın
keresteciye çıkıyor adı
çıksın diyor içinden
nasılsa tutmuş düğümlerinden
kütüğün

merkez noktasına bir arma
çevirme hızına iki
kafasına bir çarpı bırakıp
başlıyor boyunu ölçmeye

kütüğe yetiyor
bir metreye bir, iki metreye iki çizik
gerisi getiriyor hizaya

kendi soyundan olmasaydı,
o sarı zımpara kağıdı
nasıl çıkarırdı ortaya
en nazik hatları

rahatı bozulan kütük,
küçüldükçe büyük konuşur
konuşadursun,
kerestecinin elinde boyu posu
isterse çevirir bir kaşığa
gerisi çoktan sobalık

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:58 AM
Laf Kalabalığı!

içi geçmiş, öylesine duruyor ayakta
bir kelebeğin rüzgarı bile değse kendine
kalas gibi devrilecek yolun ortasına ya

yüreği bomboş, bilmem ki ne katmıştı
bunca zaman içerisinde kuru kuruya
ne bir heyecan, ne bir yaşama belirtisi

elleri desen yorgun mu yorgun
iş yapmaktan değil elbet yorgunluğu
bir işe gelmemekten elleri
öylesine gövdesine tutunmuş

dilini desen tutulmuş kara bir buluta
dokunsan mazide arardı kendini
ne kadar çok çook işler yapmışlardı

uyuyor gözleri ne renklerin ayrımında
ne sıcak ne de soğuk, tık yok havada
bomboş bakınır öylesine
ne masum ne de cani,

ayaklarını desen kendi de bilmez ya
nerede durduğunu ya da kimin için
nereye koyacağını da bilmez işin kötüsü

oysa geçmişte hararetliydi çoğu
alıntılarla büyütürlerdi (!) kendilerini
ezberinde olurdu noktası, virgülü
sadece ezberinde
nokta kaysaydı yerinden
sözler kayacaktı peşisıra
o kadar ki bilirlerdi alıntılardan beslenmeyi

bir gündü gelip çattı işte
yalnış bir adım alıp götürürdü çoğunu
ve iş başa düştüğünde kimseler yoktu
hayatla buluşturacaktı ya
bütün bildikleriyle kanıtlayacaktı kendini
korkunun gözü kör olsun
bir çırpıda unutuverdi herşeyi

ne kadar zaman geçmişti oysa
o kuru masa toplantılarında
karşılıklı tüterken cigaralar
boşaltmazlardı kül tablasını
ciğerlerinde gezinirdi dumanı
penceresini açsalardı odasının
kalkması gerekecekti yerinden birinin
sesleri duyulacaktı dışarıdan!

laf kalabalığı, çocukların sidik yarışı
o böyle demiş, şu şöyle demiş
sen ne demiştin be adam
ya da var mıydı bir diyeceğin
yaşama ve aşka dair...

osursalardı rahatlayacaklardı belki
ezberlemektense hayatı
hayatla alay edercesine

o büyük sözlerin altında kalıpda ezilmeselerdi
ya da bildikleri kadar yapsa, yaşasalardı
ya da yüreklerine birazcık dokunsalardı
ciddi durayım derken kasılıp oturmasalardı
bütün bunlar olmayacaktı belki
en azından içi geçmeyecekti
şimdi alıpda nereye katacaksın
içi geçen birilerini...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:58 AM
Lanetlenen İsimler

Çağırdı askerlerini Hitler, Mussoloni ile kol kolaydılar
Yerin yedi kat altından kaldırdılar başlarını
Yüzleri pislik içinde
Uzattılar ellerini ileriye, elleri kan içinde
Heil Hitler faşizm ileri, fethetmeli dünyayı
Dünyaya bedeldir Hitler'in askeri
Heil Hitler...

Sokak sokak dolaşın dedi askerlerine
Mussoloni ile kol kola
Renklerine, kafataslarına bakın dedi
Yakın, yıkın evlerini
Irkımızın dışında ırk tanımayın dünyada
Çoluk, çocuk, genç, kadın, yaşlı
Bakmayın dediler gözlerinin yaşına
Dünyaya bedeldir Hitler'in askeri
Var mı daha ötesi heil Hitler ileri
Uçaklar, panzerler katiller sürüsüyle

Baktı ki Hitler aldıran olmadı
Duyanlar tükürdüler yüzlerine
Avrupa'da lanetli
Dünyada lanetli adların ve ardılların
Irkçılığın ve kafatası hesabını
Dünyaya bedel askerlerine ödettiler
Heil Hitler, derine iyice derine
En alttaki katmanına toprağın
Bir daha çıkar mıydı yeryüzüne
Avrupa'da gömüldüğünde faşizm
Hitler çaresiz, lanetiyle yüz yüze.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:58 AM
Marifet

karanlığa yatmak mıdır marifet
içine girip dağıtmak mı karanlığı

zulme boyun eğmek midir marifet
tarihin karanlığına gömmek mi zulmü

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:58 AM
Maskeni Çıkar da Gel

Gelişin sinsidir, toz mu kalkar yerinden
Yapraklar düşer, fidanlar düşer
Aylarca iz sürüp dönersin etrafımda
Salyan paslanmış bin yılların kiridir
Isırdıkça ekmeğimi zehirini bırakırsın
Suyunu kaparsın çocuğun elinden
Mermiyi sürersin emek sahibine
Ezgili yüreklere karşıtlığını bilirim
İnsanların arasında böğürerek dolaşırsın
Donuk gözlerinle, masken olmayabilir
Kara gözlüklerin de
Bu biraz da bana, sabrıma
Bilincime bağlı
Maskeni düşürdüğüm orandadır bilirim
Cesaretin o maskenin arkasında
Binbir kılıkla saklanır
Üzerine pazarlıkla kendinden olmayan
Ne varsa emekten yana...
Her dokunduğun kirlenmiyor ama
Düşmüyor da her dokunduğun
Kirlettiğini alırsın yanına
Bir de keklik gibi düşürdüğünü
Bu topraklarda
Bilirim
Bilmeyen kekliktir ele verir neslini
Vurgulu yanık sesiyle öte durur
Çıplak tepelerde pusuya yatırır
Ulumaklı aç kurtlara özenir gibi...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:58 AM
Maşiya Nabenê Düyari

Ez maşiya nabenê düyariyo
icadı amo dina
icadı bonı gırs
gırs biyerdena mı
düyaronê nacay xodı qena gırs...

Deronê xoriyo nızonı
oykonê serdono nızonı
nı sılli zonı... nı torgı, nı worı
höyri, brusk mıra zaf düri
caro qöyxa mı nêbi maşiyona
herdra, bruskra, gurraisê höyrora
qöyxa mı nêbi...

Bêqi seba nairao
dero sera nêşiyo
til nêbiyo cemodı
nı cınaur, nı qi tazi
nızonı, nasnıqonı...

Ez maşiya car düyarono
car düyari mı genêpe
car düyari mı nasqenê
i car düyari qı mı serdı gırs benê
dorme mı carno i düyarone car koso
raye yolaxi qaponi mırê
ez maşiya car düyarono...

K-18

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:58 AM
Meberbê Domani Meberbê

meberbê domani meberbê
gulanı naha amê
herd wunno, roc wunno, astari wunnê
asmen qi wunnosa sıma dımıra...

meberbê domani meberbê
sıma berbisa benê gırssa
no herd herdê mao nê daranowê
bızane domani, şirinina xo bızanê
bıne zulmdıqı jibenêsa
zê piyê qalıqe xo, bêqi inora qi zedı
hento qı zulm beno zedı sa sıma serra
peyniya ni zulmi nejiqa rınd bızane

meberbê domani meberbê
wêci wırniya roci qellê xo bıbırnê roc bı roc
destonê sımadı reng bı reng çiçêği bıbe

meberbê domani meberbê
piye sıma, bırayê sıma gınocısa
wırniya cımone sımadı
des u dı qerşuni bıbesa serê jerriya sımadı
berbisa nıbeno, nıbeno bıra sımaqi zanê

meberbê domani meberbê
domaniqı serronê sımaderê
gereko meberbê
wesanira, tesanira, qêrşinora...
berbisa waxte xo meqedınê
solığe peyinıdı bımenêsa andi
hento qı wecino wengê xo berc qerê
no zulm zobi nê qedino bıra
destone jübinıdı negênê pesa
mawacê qı ni höyri tari
nalaisa, berbisa
herdê ma serra düri sonê...

K-17

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:58 AM
Mektup

elimde boş bir yaprak
durup bakıyor yüzüme
aklıma düşüyor babam
yazarsam uzunca bir mektup olacak

buruşmuş ama olsun
dert etmiyorum uçan rengini
kalemi görünce düzelir belki

kendimden anlatsam diyorum
öyle uzun boylu değil, kısa ve öz
sıcak bir selamımı taşıyabilse ne ala
benim için fazla

Annemi sorsam, ne der bana
ağlar mı gine, sevinir mi yoksa
uzağı seçiyor mudur gözleri
hani gırtlağa kadar dolmuşken

kardeşlerimi ansam kendi adlarıyla
Annemin başına mı toplanırlar
yoksa şımarırlar mı
Babamın gözlerinin önünde

neler yaşadıklarını bilmiyorum çoktandır
yazmalarını istesem Annemin dilinden

üşüyorlar mıdır, ayakları ıslak mıdır
erkenden tutuyorlar mı okulun yolunu
geleni gideni var mıdır akşamdan
üst başları nasıl yamalı mı yeni mi

bir ateş ki düşmüş içime yakıyor
yakınımdakiler bana çok uzaklar
uzaklarda bıraktıklarım yakınlar

sabırsızlanıyorum
yüreğim pır pır uçtu uçacak
postaya mı versem diyorum
kuryeye mi, bilemiyorum

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:58 AM
Memleketim Benim

memleketim benim
kavak ağaçlarının altında yetişen menekşede
dağlarında ateşle, ateşi görür
duman dumana kavuşur, ben yanarım
insan oluşuma yanarım

fazla gelmeyin üstüme
gezmişliğim orda azrail’in gölgesindedir
bilesiniz
yarım nefesle yaşıyorum yüzyıllardır
bir kaptan yemeklenmişliğim vardır komşumla
bir bardağı kullanmışlığım orada
horlanır da horlanırım
//
akan kanıma yol gösteren yağmur
asi ruhlarla mavi düşlerimi buluşturuncaya
durmasın, yağsın üstüme bütün bereketini
ister gök gürlesin arkamda, ister kararsın yeryüzü
utanacaksa zamansız ölüm utansın

nasılsa ateş görür ateşi, alev alevi
ayak izlerimden yükselen bu dumanı
kimse aldırmasa güneş görür nasılsa
biri birinden gizlenen gözyaşlarını
gizli gizli iç çekmeleri...
varsın yıldızlar kaplasın
boynu bükük damlamasın toprağa

ah’ıma binsin, acılar işlesin toprağı
utanırım ki kadınlardan, çocuklardan
çaresizce ağladığımı görmesinler
gözlerimde toprak demlensin asi ruhlar adına
kimden bekleyebilirim ki medeti

kim kellesini alıp da koltuğuna, bana uzatır ki elini
bura Kayışoğlu Yarması’dır memleketimin bir parçası
bakmadan gözünün yaşına peş peşe itilirler
ne çocuk, ne kadın umurlarında
süngü ve dipçikle hizaya getirenlerin…

artık kızıl kızıl akan bir pınardayım bugün
dilim, kimliğim, özgürlüğüm, memleketim benim
seni taşımaya yeminli bütün kahrı ve acısıyla
seni getiriyor seni, birbirine karışan nehirler
hala yaşadığının belirtisidir bunlar....

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:59 AM
Merhaba Çiçekçi

merhaba çiçekçi, merhaba
bu kaçıncı gelişim sana
her gelişimde bir telaş
ve başım duman içinde

bana bir demet gül ver çiçekçi
bir dostum var orda yatar yıllardır
mevsim bahar olunca
bahar kokan gül bekler benden

parası peşindir bilesin
hal hatır sorma n'olursun
her gün değişen bir adresin ne hali olur ki
işim acele ve yolumun üstü diken dolu

içlerinden bir tanesi beyaz olsun güllerin
Ana sütü gibi lekesiz ve sıcak
biri sarı olsun
suya doymuş, güneşe doymuş
olgunlaşmış buğday başağı,
besler adamı

diğeri kırmızı olsun güllerin
damarımdaki şu kan gibi
cana can versin,
bir kaç ta yeşilinden olsun ki
şöyle koyusundan
hani filize duracak cesareti olsun,
diğer renklerden de çevrele gitsin etrafını

siyahı sende de yok, ben de sevmedim bu siyahı
sana ne diyeyim ki, sen bir çiçekçisin allı pullu
ama mavisi bol olsun gülüşlerinin
gökkuşağı gibi bir arada
başını gökyüzüne kaldıran her gözü
sarsın, sarmalasın tanrıdan öte

ellerinle güzelce doku
en itinalı biçimiyle
görünmeseler iyi olur, sokaklar kirli
ve kem gözler kurutan cinsten
solmasınlar da

soru sorma bana
gözüme bakma öyle
n'olursun
İşim çok acele
ölürsem de çiçek getirme çiçekçi
hani bir cevizin dibi olsa
serin serin uyusa insan

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 10:59 AM
Meyveden Önce

-Meyveden önce çiçeği-

her ağacın
dalındadır meyvesi

sen onu budadın
bir sonbahar akşamı

yarın bahar geldiğinde
çiçeklenmesini bekleme

çiçeğe durmayan ağacın
meyvesi mi olurmuş...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:00 AM
Meyvedeyim Toprak Ana

Bir yandan doğuyorum
Bir yandan büyüyorum
Meyvedeyim toprak ana
Meyvedeyim de
Ayrık otu kapladı kökümü.

Akmasına akıyor deniz
Durgun görülse de yüzü

Kirlenen derenin yatağıdır
Munzur'un kaynağı değil

Bizimki tarlasını belliyor
Ark açıyor
Bizimki fidan dikiyor
Fidanlarla konuşuyor

İnsan sıfatının başı bulandı
Topraktan çekti elini
Efendisine eğildiği kadar
Sınıf kardeşlerine diklendi
En az efendisi kadar

Bombardıman
Sonrasında sır perdesi
Bitkinin yüzünde saklandı
İnsanın kafası değişti
Anlıyor musun

Ondandır alabilir ömrünü
Nehrin kaynağı
Kimi topraklarda dostum
Kokusuz çiçekler
Soluk renkler
Neyin başlangıcıdır
De ki yemek artıkları
Kompradorların
Toprağı inleten.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:00 AM
Moro Şür

Moro dı şür
cımo caqın
quto olağo
qucoqodı
darino wê.

Derde xo cıko
qes nêzano
amo ma ser
goni vazeno

xorte serê
jüroqerdenayisa
perso bıqerê
xo wera meqerê
dırbetıno sa
adır weqerê.

Moro dı şür
cım zengın
dıdane xo
tüj qerdaiye
nê lau lau lau
no mor tal niyo
pe ê ni moridı
more belêqıni estê
cıme xo qamidero
mara qami geno
onca elenga qami
waydeno
nê lau lau lau

Hele berê peser
peşti bıde jübini
xebera xo jüqerê
öyro sodıro
boya xo wecina,
sıma çüst fındere
cımone xo yaqere
qara xo dı seyrqere
peyser memone.

K-19

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:00 AM
Mozabı Mozıqa

Moza bı mozı qa
ame tê löu, amınaniyo
mozıqı mozara xulliya
moza serê mozıqıdı tadina

Şii amê qorto
mal hona gorridero
amınano
germê perrociyo
malê sıti arêşino
tışqi haylemo kayqenê
şane mali höyndero
quteqê xo dürridero...

Mozıqı areqê şaidera
vız ı vıza moza
wana tometı niya
mozıqıra goni gena,
mozıka dı bê carı
orte aminanidera
dılopa goni ena
angore tapula wenca
zondaina xo qi serra,
heybetonê mozara
nata bota dımoc sannara
benna dana peştiya xora.

K-20

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:00 AM
Muhabbet Olsun

(karşılaşma)
- helo hemedo, nasılsın?
- iyilik, sağlık ibo, bıraktığın gibiyim
ya sen?
- n’olsun, göründüğü gibi işte

(üçüncüsü geldi, ekip tamam)
- vay, siz ha, bu ne sürpriz
ikinizi gördüm ya artık ölmem
maşallah, iyisiniz iyiii

(koyulaşıyor muhabbet)
- ee, daha daha ne var, ne yok
- ne olsun abi, sürünüp gidiyoruz
işşş-güç, çala-çocuk derkennn
- ya sendenn mehmedo?
- valla, eski tas, eski hamam
koşturup duruyoruz iştee

(ikramlar başlıyor)
- içer misin?
- yoo sağol, ben değiştirmeyeyim
- yak bi tane, bişey olmazzz
- öyle deme abi, fena dokunuyor vallaaa

(etrafa bakışmalar)
-ee anlatın yahu
yediğiniz-içtiğiniz sizin olsunnn
-ne anlatalım abi, ortalığın hali belli
yükünü alan gidiyorrr
- ero boş boşşş

(akşam evde)
- biliyor musun bugün kimi gördüm?
- kimi, canımın içiii?
- bizim hemedo ile mehmedo yuu
- ee nasıllarmış?
- iyiler, iyiii
epeydir görüşmemiştik, hasret giderdikkk
- ne konuştunuz peki
- ne olacak hayatımmm, havadan-sudan iştee
- hııı, anladım, sohbetiniz koyu imişşş
neler kaynattınız bakim, hıı (? ! ; ,.)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:00 AM
Munzur'un İki Yüzü

Munzur'a patikadan gidilir hewal
hain pusular arkasında
nişangahlar,
tayyere, kobra
tank, top sesleriyle karışık

köy yerlerinde kaçışan çocuklar
ağıtlar arasında
erkenden büyüyenler...

diğer yüzünde Munzur'un
faşizmin o iğrenç kahkahası vardır
ihanete, bitirmeye
yol açılır
işbirlikçileriyle...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:00 AM
Munzur Dağı Konuşur

-konuşur Munzur
bir bebeğin gülüşünde
her bahar çiçeklenen dağında
alnındaki çizgilerinde bir yaşlının
bir diğerinin kamburunda-

istediği gibi esemiyorsa rüzgar
bil ki Munzur dağıdır orası
vurdukça geri tepen...
dağdan dağa, nehirden nehire
taşıyamıyorsa aşkı seviyi
el - ayakları bağlanan insanların
o savunmasızların dilinde

bir kaç dönümlük topraktada olsa
rızkı aranıyorsa çocuklarının
yüzünü süre süre toprağa
kanıyorsa gün görmeyen elleri
dağlarından süzen sızısıdır Munzur'un
karışıp Munzur'a akan

sana sorsam Munzur, seni yıllar ötesinden
şimdi yüzümü okşayan bu garip esintinin önünde
bilmem konuşur musun
hazır çekip gitmişken üzerindeki o kara bulutlar
ve gökyüzü mavi diktirirken gelinliğini

eyy Munzur, söyle
nereye kadar taşır senin bu suyun
dağlarından sızıp gelen sızının hıncını
söyle hangi kayalardan çıkarır
daha neye durursun,
bak ışıldıyor gözeneklerin, ve hala pırıl pırıl
taşıyor adını

doya doya avuçlasam diyorum
kaldırır mısın yüreğimdeki bu sızıyı
söyle bana söyle, eyy Munzur
erenlerin aşkına söyle
sana el açan kuşlar bugün
tüten meşenin içinde

damarının kaynağı akıtırken dermanını
söyle nerden yapışmış tenine
bu sahipsizlik, bu boynu büküklük
sırtında topladığın güneş ısıtırken toprağı
her bahar gülümseyip açan yüz çiçek
dile getirirken tarihini

eyy Munzur
üzerinde nice acılar, nice seviler doğmuş
anlatılamayan, birikmiş nice aşklar
ve o masum gözlerinde bebelerin
donakalışlar...
tutacak bir ele, sıcacık bir merhabaya
kendini bırakıp giden ayrılıklara
bakarken gözyaşları
koparılıp sürgüne uzanan yollarda
tanıkken dağların
uzaklara savrulan hasretin
yaşamı örüyor hala

duyulmaz mıydı acıların - sevilerin
bilinmez miydi söyle
hangi kendini bilmezin esaretidir ki
asalatinden koparıp adını
bağlamak ister kendine

eyy Munzur, erenlerin aşkına söyle
dağ yamaçlarında durdurulan zaman mı bu
karartılan sabahın mı...
kalan neyse geriye
sana yabancı ses ve ayak izlerinden öte
benden ince, içimdeki sen varsın
gün geçtikçe büyüyen
eyy Munzur
durma konuş, konuş artık
yerin, göğün aşkına...
sızını akıttığın suyun bile
nasıl canlandırdığını toprağı

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:01 AM
Mülteci

toprağından uzakta çalınan zamandır
ele bakan çocukların gözyaşlarındaki
hasret biriktiren annenin
kendi elleriyle büyüttüğü
çocuğunun gözyaşına eğilir başı

karavana yemeğinde bulunmaz
bildik damak tadı yemeklerinin
her lokma yutar gibidir zehiri
her lokmada uçup giden hayalleri
bir günü daha bırakır ardına

ressamlar yansıtsaydı
tablolarında mı kalırdı gözyaşları
bu hasret el yakar,
bu hasret göz yakardı
yollar kayıplar adresine gömülü

ondan mıdır bilinmez
gözbebeklerinde kaybolan
iki ışık damlası
nereye kadar akar, nerde dururdu
bilinmez

itişmeler arasında
kuru kuruya kalabalıklar yığılırken üst üste
daha az kullanılmış giyecekler aranır

aldıran olmazdı, duyan olmazdı
kaybolan hasrete
sade iki damla gözyaşı akardı
kahvaltı yerine sofraya
ve sözler düğümlenirdi gırtlakta

ve kuralsız telörgüleri arkasında
sıkışıp kalan yoksulluk
çaresizliğe çare mi
ordan oraya sürüklenen izleri

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:01 AM
N'olur

iyileştirmeye şu yaramı
dermanın yoksa elinde
boşyere neşter vurupda
incitme canımı, n'olur...
incitme artık
bırak kanasın kendi halinde
kanasın, kanasın, kanasın
...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:01 AM
Nakış

Çökmüşsün be kardeşim
elin işini görmekten
gün doğmadan göçmüşsün.
Sen de göçmüşsün diyeceksin
farkındayım be kardeşim
ellerim nasırlı olmasa da
senin ellerin gibi
farkındayım
ikimizin de ortak yanıdır
yıllara yenik düşmüşüz.
Ben sürgünde hasret dokurum
yıllardır nakış nakış
gün doğmuş, gün batmış
neyime.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:01 AM
Namluya Asılı Kaldı

kameraların önünde
iki metre ötede
delikanlı bir çift göz asıldı
alnına doğrulmuş namluya,
namlu demirden
asker emirden olunca
sorgusuz ölürdü insan

aykırı sesler susturulmuş!
dağıtılmıştı kalabalıklar
ve bir şehir boğulmuşken baruta
ne kedi karışırdı fareye
ne köpek koşardı ardından

bu şehrin neyine ötüşür
sabah yıldızını gören kuşlar
bu şehrin neyine ötüşür
sokaklar sessiz, sokaklar bomboş
gün doğar doğmaz bırakırlar nöbeti
ve hava ısınır yeniden
iyiden iyiye ısınır hava

herkesten habersiz
bir şair not düşse karanlığa
lekeli bir ay, irili ufaklı yıldızlar
altında kuşatılmış bir şehir bulur
ve namluya asılmış bir çift göz

ötede kuyruğunu saklayarak dolaşan
köşe bucak sahipsiz fırto,
kokusundan tanır silahı
artık sessiz ve ürkektir gece

bir müzisyeni anlatıyor sokaklar
gitarını sırtlamış
terk edip giderken bu şehri

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:01 AM
Narê

Narê Narê
wêy Narê
zeracay cıkay
qê tore Narê
camerdi ma torê
damis nedanê
nöu mermıqi wurnai
tai qi carnay wellê
hona amay çendinı
adıre tore Narê,
pore to hona şau
bıne lecegıdı aseno
cıme todı qam esto
name to weciyo
aqıle to koyti dero
deşinidı fındı Narê
qêniqi qêdı monê.

K-21

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:01 AM
Nasıl Anlatsam O Aynalı Yüzü

Uzaklardan gelirler kör topal
Kayıp adreslerin çocukları onlar
Ufak tefek adımlarla yürürler
Kabuklansın diye yaraları üstüne tütün basarlar
Umurunda mı dünyanın

Saçlarımı yolduğum akşamlardan kalma
Kurt ulumalarını duyarım hala
Bedenime söz geçirip de tuttuğun şu hücrede,

Parça parça biçtiğindim, kendi saçlarımdan bildim
Gözlerime yedirdiğin günleri tırnaklarımla temizledim

Meme uçlarında elektriğin izleri durur daha
Bilmem hangi dereden almış da gücünü,
Üzerimde deniyor kendini
Bunları öğrendiğimi anlatırsam anama
Sopayla inerdi dereye

Şimdi giydiriyorsun ya yeniden
Bedenime biçtiğin bu kaçıncı elbise
Çıplak da çıkılmaz ki sokağa
Olunca böylesi olmalı, medeni
Yerli – yabancı gözler bakınır
Bilsen de bilmezsin
Binlerce insan arasında yaşardım bu kentte
Dillerini bilirdim onların, tanırdım da
Hoş adamsın ve lakin!

Kül renkli yüzler geldiler düşe kalka
Arkasından çalı çırpı siler mi ayak izlerini
Üst baş yırtılmış, yanakları erimiş
Saç sakala bulaşmış o tozlu yollarda
Gözleri yarı açık, hüzünlerini örttüler alnıma

Eyy lengerli şapka, medeniyetin kopyası
Seni, sen gibi bilirler kim takar ki seni
Dil bilmez naz bilmez bir sal gibi ayarsız
Bol geldi bunca esmer kafaya

Memeye saldırınca bir bebek, olup bitenden habersiz
Yüzlerce insan yalandı kaş altından
Kar – kış dinlemedi yokluğum
Göğsünü açınca annesi
Açlığından utandı el kadar bebenin
Memesini tuttu ağzına, üstüne eğdi başını
Doyurmasa da oyalardı kendini

Gömleği dar kavuşmuyor ki iki yakası
Pantolonu kısa ama boldur beline
Ve de ütü mü sorardı bu yollar
Hangi anne doyururdu ki bebeği
Kendisi aç, süt mü gelirdi memeye
Bundandır kıvrıla kıvrıla giden bu yol
Uzadıkça uzardı kısalacağı yerde
Nazsız büyürdü kamburum

Ve de ayakkabı tanımadığım bir marka
Patlatırcasına vuruyor ayağıma

Gelenler ela gözlü esmer güzelidirler
Mangal yürekli ama dilsiz
Ne pahasına da olsa bahara çıkmalı
Yoksa geride kalır ki gözleri
Elleri uyuşur / ben gibi donarlar

Silebilirsin artık o gözünün yaşını
Ardından gelen hıçkırıklardır

Yüreğimi gömme sende kalsın
Fırtınadan, adı konmamış beladan
Gözlerimi bulursan bandajların ardında

Ey toprağına yandığım esmer güzeli
Korkma karanlık yüzlerden, artık korkma
Onlar dururken karşımda ve kuruluyken ölüm saati
Kemerle mi asardım kendimi
Kaçıncıyım bilemem şu daracık mekanda
Ölümle dansa kalkan...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:01 AM
Ne Dersin

Hay bağını sevdiğim kırmızı şarap

Dört kişiyi oturttun ya bir masaya

Dördünü de getirdin karşı karşıya

Dördünün de gölgesini sakladın

Yaptıkları yuvarlak masanın altına

Ta ki kendinden geçip de birisi

Çıkarmak istemez mi gölgesini

Gördün, dört kişiydiler üçe düştüler

Kayıptan mı sayarlar sırlarını dökeni

Ne dersin, çarpılmış olmaya sana...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:02 AM
Ne Dinleyeyim Ana

Ne dinleyeyim ki
şimdi
ben
Ana,
Görüyorsun ki
karanlıklar
tüm sokakları
kaplamış
Ana, Ana
göz
gözü mü görüyor
Ana, Ana
Dilini arıyorum Ana
dilini
sevgini
yüreğini
bir versen bana
diyorum ki Ana
bana yeterli
fazladır bile
Ana, Ana, Ana...
duyuyor musun
duyuyor musun beni
esirgeme benden
Ana, Ana, Ana
kurbanın olayım...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:02 AM
Ne Güzel Ne Güzel

sen şu dünyanın haline bak ki
daha dün karaydı her yer
renkler seçilmezdi geceleyin
gündüz, yan yana konmazdı üç renk
ya siyahtı dünya, ya da beyaz
bir tek ışıkla yarılırdı karanlık ki,
o da üstüne çekerdi bütün gözleri

dostluğu da, düşmanlığı da uzak olsun
kapımızı gözetleyen
bu sürüngenlerle kemirgenlerin
nerde, ne zaman, ne yapacaklarını
kim bilir, sahiplerinden başka
fırsatını kolluyorlar
kendi aralarında bitmeyen kavga
fırto'ya karşı birleştirirdi onları

bugün beyaz olmuş her yer
ve kar örtmüş toprağı, kokusu değişmiş havanın
ne sürüngen görünür oldu, ne kemirgen
inlerine çekilmiş olmalılar ki
ses, sedaları kesilmiş

sabahın beşi olmuş
tek tek gidiyor yıldızlar
sabah yıldızından başka,
kuşkusuz birazdan gün doğacak
ve o da gidecek
aç kurtlar bozmazsa havayı
mışıl mışıl uyur fırto
ne güzel, ne güzel...

(fırto: köpek ismi)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:02 AM
Ne ki Denge

Düşmek midir
Dört ayağının üstüne
Dörtnala vur gitsin atını
Kralların tahtı sarsılsın

Yoksa nedir ki denge
Durmak mıdır yoksa
İki teker üstünde

Uzun soluklu
Yeniden girmek mi birlikte
Telli dikenli yollara

Yoksa yapmak mıdır
Üst üste, durmadan
Yedirmek mi yaşama
.....

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:02 AM
Nê Pinnê

höyre tari topbi mı serdı tadine
nare saatona nê pinnı
roc nê qedino bıne sezıqıdı roniştena
cıme mı raodı monê
qowone bercora hata şuko rayi sone
cıme mı teydere, enê - sonê

vayi sodıriyo haylemo dano senê mıra
despera mı nêna qı vayi pegêri
destone xuya biyari peser lox qeri sero
xora düri,

höyri tari enê mı ser, höyri tadinê
roc eno, roc qi tadino
game dê wêronı höyrora
wa qi mı dıma qasbeno

naca qatê coreniyo qes çinno
cerdı höyre sıpi asenê serdı roc esto
neşqinı caverdi seri xorê cayi bıveni
hontoqı beno senıq decê zerriya mı

vao qı verdra pe gırotenı destonê xuya
ze dosegi nermi serdı meridinıra
höyre sıpi, roc, ji qi ez ebı derdona
va mıra çüst veciya poxê tora
wırniya cımonê mıdı tever tepi şi
höyri qêrdi vırniya xo gıroti berdi

bextê mıno ze to deca amo dina
waxht tengo, roci kılmi, herd gırano
savaci, zerre qami damistano qı
helbestona kiberê xo yakero

beno peroc to çinniyay, tici ena mı ser
tici topkonı pelgonê xuya, zê hengurı
tici topkonı

ax welat caro berbis qamıl beno serba to
rüyê to nê wunno, newêrdane qı buwuyo
cımat nanê cımat ser, fermani vecine to ser

höyre tari topbi haylemo ma ser tadine
wırniya qokumodı hontı zanaux
dı noxdone wêso niyane peser
name to gırano welat, herd gırano, roc gırano
berbis qamıl nê beno, iştiri marê monê

K-22

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:02 AM
Neden Kan Tutar ki Beni

Tenim karıncalanırdı tenim,
Bedenim
Benliğimdi göz koyulan
Hesapları ince inceye
Erirdim
Gökçüle yükselen dumandı
Damarımın içinden,
Ekin zamanıydı
Kara örtüye bırakırdı sarısını.

Medya kör,
Medya sağır
Renk cümbüşünde dönerdi medya
Üşürdüm,
Ekran karşısında üşürdüm
Karıncalar, ahh karıncalar
Neden?
Neden toplanırsınız ki üzerime? ...

Ölümün haberi akardı sayfalara
Sayfalardan kanıma girerdi
Şu kadar... ölü ele geçtiler...
Varır mıydı insan dili
Dili kırılacası spiker.

Tenim karıncalanırdı tenim
Başıbozuk bombalar damarımda oynarken
Canıma, kanıma, dalıma, damarıma...
Dilime göz koyulurken kendi yurdumda
Renk cümbüşünde dönerdi medya
Refahımın iyilik melekleri
Yüzünüze baktığımda
Neden kan tutar ki beni?
Karıncalar, ahh karıncalar
Neden toplanırsınız ki üzerime
Kalbim tutuşmuş,
Benzim solmuş
Daha ne?
Ne kadar sürecek ki? ...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:02 AM
Neler Yapılmazdı Neler

Neler yapılmazdı neler
Yürütebilmek için arkalarından
Nutuklar atılır vaatler verilirdi
Yüzlerce sayfa belki aynı nakarattan
Belki yüzyıllardır saklanırdı
Donuk yüzlerin ifadesinde
Yakın zamanlara gelindiğinde
Yeni yeni yüzlerle
Yüz hatlarına bakılırdı önce
Yalandan da olsa üst başa
Ve mimikleri de olmalıydı
Zoraki de olsa
Hoş sırıtan dişleri de görünmeliydi
Böylesi daha inandırıcı gelirdi
Sırlara gömülen donuk yüzlerde.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:02 AM
Neyini Seviyorum ki Senin

neyini seviyorum ki senin
zaman değişti karma renkler keşfedildi
ve şimdi uzaydan görüntüleniyor insan
atlar, atlılar öldü
ve evler yıkıldı bir bir
yuvaları dağıldı kuşların
uçup gittiler birer birer
izlerini rüzgar çaldı, nerede kusar bilinmez
kan kokusuna boğuldu hava
ve dalında kurudu yapraklar
yani, sözün kısası
ne gül, ne diken, ne meyve
eşeklere kaldı meydan
biri anırmasa diğeri anıracak
cepleri ağzında
kurtlarsa hala aç

neyini seviyorum ki senin
adım adım belliyorsun ya toprağı
ne açsın ne de tok
zulme açmıyorsun ya elini
fazladan bir ekmeğin olmuyor
ne yazar bir it çalsa kapını

bir avuç toprağı devralmışsın babandan
ekmesi biçmesi senin
çocukların büyüyor üstünde
sense boynu bükük
güneşe açıyorsun elini

ne yerinde saymaktır seninki
ne de kuru kuruya direnmek
bir tür karın doyurma işi
neye seviyorum ben seni
öte topraklarda olmuyor ya gözün

günler yığılmış üstüne
hava ağırlaşmış, beton tutmuş sokaklar
cücelerin ayakları altındasın
istedikleri yerden nasılda
vurup geçiyorlar buğday başaklarına

sen ki ufaktan sormaya yeltensen
çocukların ağlaşır senden önce
tutar çekerler eteğinden
çocukların boynuna asılı kalır gözlerin

ne tanrı yakındır sana ne de Hızır
dar günündesin
eşe dosta sığınırsın

direndim diyorsun ya, direnmek
rüzgarda kıvranan bir yaprak seninki
neyini seviyorum senin bir bilsen
şükrediyorsun ya ezbere
neye şükrettiğini bir anlasan
şeytanı kovarsın tarlandan

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:02 AM
Nifak

gülün dikeni de olsan
gülü hiçe sayıp şımardın
canımı incittin bir kez,
de ki
yerini mi beğenmedin
suyun mu az geldi

bu havada neyine senin
etle tırnak arası...

şimdi dinler miyim sanırsın
kırmızı gülün hatırına da olsa
açar mıyım kapımı

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:02 AM
Niye Tutmaz Bu Yapı

emeğe yabancı bir kaç haydut içinde kalırsan
emeğine konar beş paraya satarlar seni

bilesin onları, onların ayrıdır dilleri
yüreklerinden ayrı
üretmez, üretmesini bilmezler
emektarların emeğini tüketmekten
öğrenmeye olmazmış zamanı

yapının dışındadır gözleri
bildikleri, ağızlarında kalmış köksüz bir kaç sözle
öter dururlar seriye bağlanmış bir makinalı tüfek gibi
zamanenin süslü kelimeleri
iyi bir örtüdür kendilerine

yoksa niye çatırdıyor sanırsın şu içine girdikleri yapı
sanma ki bunların arasında iş kalıyor düşmana
ve düşmanın isteğinden de öte
hızla bozulurken yapı...

kim bulurdu bunları, bu yapılara kim katardı
bilsem de bilemezdim
bilmenin astarı pahalı bu zamanda
köşe bucak adamları var haydutların
göznuru emeğim kaybolur
bir kaç haydut içinde bu devasa yapılarda
ölürüm, duyan olmaz sesimi

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:02 AM
Noktalar Kaldı Aklımda

Söyleyecek ne kaldı, sen önde ben arkada
Tekrarlayıp durmadık mı yıllarca
Anlatılanların üzerinden zıplayıp da gittin
Kelimeleri parçaladın kendi ellerinle
Sahibini çiğnedin ayaklarının altında
Harfler dağıldı gitti
Noktalar kaldı bana, virgüller
Yığınla soru işaretleri birde

Neresinden başlarsan hayata
Bir yerlerde bir şeyler durmalı
Sel ki alıp götüremez ya her şeyi
Zulasında sakladığı bir taşı da olsa
Sırtını dayadığı bir şeyleri olmalı
Yatağı gibi derenin

Ne yana dönsen de izler karışmış
Yaş gelmiş kemale ermiş diyorlar
Koşmak istersen koşamazsın
Yürümeye kalkışsan az gelir nefesin
Giden gitmiş ardından baksan ne yazar
Yaşamadıklarından saysan gelip geçen günleri
Değmezmiş der durursun yaşadığına
Havada uçuşur o anlamsız kelimeler
Eğilirsin yerini bulmayan sözlere inat
Gülemezsin, somurtmak da olmaz ki
Yarını beklersin, çaresiz…

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:02 AM
Nuro'ya

Ayrı zamanlardı, iki karanfil buluştuğunda
Sıcak, çıplak tepe başında
Boylu boyunca düştüler, yan yana
Beyaz Dağ'ına Dersim'in,
Bir karanfil kendi renginde
Bedenine saplanmış kör bir kurşun...
Uzak diyarlardan adres sorulurdu
Ve saplanırdı bedenine, bir kurşun daha.

Son mermisiydi Beyaz Dağ'da
Çarpışmadan arta kalan
İndirmeden kirpiğini, onu da Hüseyin aşkına
Sıkıyordu karanlığın bekçisine.
Dizleri dermansız, doğrulamazdı yerinden
Son nefesine yakın, hayat bir film şeridi gibi
Ama bitmemişti haykırmalar
Ve mavzerini kırıyordu kayalara vura vura
Sonra, fırlatıyordu uzaklara
Parça parça,
Ki geçerse de ellerine kör kurşunun
Kullanılamaz halde geçsindi gaye...

Ayrı zamanlardı dağlarda iki karanfil buluştuğunda
Karanfillerle
Kör kurşundu yıkılası Eleziz sokaklarında
Saplanmıştı bedenine,
Kan anonsu geçilirken mahalle sakinlerinden
Sokaklara pusu atılmıştı
Korkaklardı, doymamışlardı kana
Karanlığın ortasındaydılar kana doymayanlar.

İlk kurşundu sırtından giren
Kalbinden vurup geçerdi
Ve nabzın son atışlarında çevirirdi gözlerini yoldaşça,
Yarasını kaparken bir eliyle
Sıcak gülümsemesine diğer eliyle
Pusuya yatanları gösterirdi.

Korkaklardı, doymamışlardı
Salya akıtır, kanla beslenirlerdi
Kabarırdı ulumaklı sesler
Eleziz sokaklarında...

Şimdilerde portreleri ellerindedir ora insanının
Duvarlara renk verirken gülümsemesi
Dağlar aşılırdı O iki karanfille,
Toprağa - güneşe - ateşe
Yağmurun çiselemesinde
Ayrı ayrı zamanlarda gülümsediler
Rüzgarın okşayışında inlerken çınar
Gülün rengine...

İki karanfil düştü ateşe
Bahara ton verdiler, daha da verecekler
Dersim'in dağlarında...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:03 AM
O Bir Üniversiteli

O bir üniversiteli
başaramadığı bir eylemin
mimarı diyorlardı
yaralı ele geçtiğinde
idamla yargıladılar
suçu kime ne...

Annesi hayattaydı
haberini aldığında
dizleri kırıldı
yığıldı yere kaldı
toprağı vura vura
ağladı, ağladı, ağladı...
hıçkırıklar arasında
belli belirsiz
söylendi durdu
aldıran mı oldu
-dayanamam
buna dayanamam-
diyordu
hıçkıra hıçkıra
hepsinden önce davrandı
gidip
kendini astı
suçlu muydu
kime ne...

O mu, bir üniversiteli
hala ayakta diyorlar
yaşıyor mu
bilemem ki...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:03 AM
Okyanusun İçinde Bir Balık

Kirlenmiş okyanus içinde balıktı
Derinliğine bıraktı kendini
Yer vermeksizin tereddüte,
Bir ucundan girdi karanlığın
Meydan okudu, sanki kök söktü
Ve balık bildi kendini.
Okyanus mavi gördü kendini, bildi ki
Yüklenirdi karanlığa olanca hıncıyla
Ki asırların kini - kiri yüklenmişti
Karanlığa.

Gemilerle geçtiler üzerinden
Ve rüzgar
Hep zamansız vurdu.

Serpilircesineydi akarsuların mozaiği
Balık çekilip yenircesine,
Köpüren dalgaların içinden geçti
Olmaz denilenine indi okyanusun
Kaptanlarından kopmuş gemi enkazları gördü
Fosillenmişti, hurda yığınları içinde.

Yaşanılacağını gösterirdi balık
Dosta - düşmana
İncinmişti, horlanmıştı gerçekliği
En olunmazıydı bilinenlerin içinden,
Öğretiydi...

Bulanıktı, kirliydi dere yatakları
Kirletilirdi de gün içinde.
Balık bir yer edinirdi kendine
Doğurur, büyütürdü güzellikler içinde
Emek verirdi amansız bir sabırla...
Sabrı bileyenlerdi birer birer
Daldılar okyanusa.
Karanlığın temsilcileri yakındı sahile
Avlanmaya geldiler
Yosunlanmış kaya diplerinde,
Yüzeye çıktı balık ışığın ardından
Akarsulara uzandı koldan kola...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:03 AM
Olikarşi / 1

bu olikarşi de nedir kurro
on bin yıldır burdasın bilirem
saç, sakal ağartmışsın belli
tanır, bilirsin sualim sanadır kurro

eh vallahi tam adamına gelmişsen
olikarşi nedir ki lo akıl sır erdiremisen
aha şu gar var ya, demirden evlerin gittiği
buraya kadar anlamışsen de ses ver
şimdi o gar var ya keko, o gara trenler geli bilisen
trenlerin başında bir, bilemedin iki de adam oli
biri treni kullani, biri adamlari sayi tıpkı koyin gibi
buraya kadar da tamam midir lo de ses ver
o trene binenleri bilisen tanıdıkların çoktur
rayları, garı, treni... onlar yapiler her bir şeyi
sonra nasıl olise ben de bilmirem
garda duran birileri onlari tek tek topli
ayri ayri vagonlara bindiri, bilmedikleri yerlere gönderi
bu kısmıni de anladın mi keko de ses ver
o kere trene koyin gibi binenler
garda duranlardan çoğ korkiler
görsen bir avuçturlar o gardakiler
ama bunca insani o kara trene bindirip gönderiler
bi koyin gibi binenler demiler ki nereye bele
gardakilerden çok ama çok korkiler, bilmirem
doğrusuni sorarsan zamanında korkutmişler
gardakiler de buni bililer, çok da mutliler
ola ki trene binmezse koyinlerden bi tenesi
hemen oracığda kurban ediler he vallahi
aha görsen kan bele fışkıri
diyacağsın ki tren nereye gidi
he vallahi ben o gara gitmemişem ama görmüşem
binmesinler diye koyinlere söylemişem
laf aramızda kalsın keko, beni dinlememişler
bilirem cennete diye götiriler amma
işi biteni de kurtlara atiler...
geç oldi kusira bağma, gene gelirsen anlatırım
yanlış getmeye aklın, daha neler var olikarşide...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:03 AM
Olikarşi / 2

o gara gitmediğimi söylemiştim değil
olikarşi ile tanıştığında babamın babası...
canıni zor kurtari bilisen
ovalari, yaylalari bıraği bu dağlara sığıni
o gün bu gündür keko anlayacağın
dağ adamına çığmış adımız
bağim bakışlarin değişti lo, ne oli
sen sorisen ben de anlatim adam gibi
diler ki olikarşinin panzehiri tam demokrasi
demokrasi olduğunda barış koşarağ geli
e vallahi barış dedinmi akan kanlar kesili
gözyaşları dinip kelebekler bayram edi
koyin kurtla kardeş olmi amma
kurt ta haddini bili diler
bağim yüzin gine değişti keko, suratın asıldi
o da ne postalinin baği çoğ farkli
aklıma köti köti şeyler geli ya
desem ki sen o gardan gelisen
olikarşinin diyarından
hafiyelik yapıp beni koniştirisen...
dünya alem konişi keko
beni susturmak mı istisen
de haydi işine lo, batmişen zaten batacağın keder.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:03 AM
Omuzumda Bin Yılların Ezgisi

Irmaktan okyanusa açılan suyum ben,
Toprağın katmanından çıktım
Kaya diplerinden toprağın ezgisini bin yılların
Olanca gücümle yüklendim omuzlarıma
Güneş inerdi berraklığıma
Karanlığı söken kızılca güneş,
Ak ederken yüzümü yıldızlar toplanırdı
Karanlığı yırtarcasına.

Dağların oyuğundan, vadilerden
Akardım kendi kanımda ezgilerle
Balık olurdum suya nehirlere açılırdım
Toprağın yüzüne çıktıktan sonra,
Akacağım yönü bilirdim...

Ayı da severdi balığı ve balık için
Suya inerdi, bir düşün ki
Ayı ki meşeye sürtünür gücü yetmezdi
Arıya...

Geçtiğim yerlerde uçurumlar vardı,
Derin vadilere gömülmüş ezgiler
Gözeneklerim vardı şarıl şarıl akan,
Ülkemin altın saçlı ak yüzü
Uygarlık beşiği, Mezopotamya...
Yoksundu günümüzden.
Kayayı damarlarıyla parçalayan meşe ağacı,
Yeşile boyanan vadi,
Birbirini kollayan dere yatakları...
Özgürlüğe yürüyenlerin patikasını bulurdu
Dört parçada ezgilerin kesişmeleri.

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:03 AM
Onlar

Onlar yaşamın içinde büyür
Onulmazlardan geçe geçe
Herkesin gözlerinin önünde
Yaşamı kurmaya çalışırlar
İnsanca
Küçük hesaplar onlardan uzaktır
Boş yere bakmayın çıkmaz sokaklara
Fabrikaların içine girin sorun onları
Tezgah tezgah dolaşıp görürsünüz
Yaya gittiğiniz yollarda,
Oturduğunuz evlerde...
Taşta olsa çekinmeyin sorun.
Yediğiniz her lokmadadırlar
Yaşanılası yerlerde dururlar
Hangi ülkesi olursa olsun
Renkleri, dilleri, dinleri...
Ayrı da olsa ne değişir ki
Karın tokluğuna çalışırlar
Toplasan bir ömür boyu
Onlar emeğini ucuza verirler
Ama bol bol çilesini çekerler
Arkasında kaldığında bir ömür
Bir tek çileye doyduklarını görürler...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 11:03 AM
Onlar Böyle Doyarlar

Yerlileriydiler insanları o toprakların
yabancıydılar alışılmadık o seslerin
doğurgan toprakları gibi, ağaçların
kuşların, türlü türlü böceklerin...
akreplerin, yılanların, hayvanların...
insanlarıydılar onlar o toprakların

yabancıydılar o alışılmadık seslerin
birer insandılar ufak tefek
kavgaları da olsa aralarında
kinsiz, topraklarıyla barışıktılar
çocuklarını doğurur lokmalarını bölüşürlerdi
yuvalarını kurar büyütürlerdi emeklerini

yabancıydılar onlar o alışılmadık seslerin
ne olduysa olmuştu uzaklarda biryerlerde
habersizdiler kuşlar, hayvanlar, insanlar...
sonra alışılmadık o sesleri duydular
sarsıldığında çiçekler, yapraklar
ne suyun sesine benziyordu o sesler
ne rüzgarın, ne dağın, ne hayvanlar aleminin,
ilk farkedenleri kuşlarıydı o toprakların
kanatlanıp uzaklara gittiklerinde bir tuhaftılar
şaşkın, yalvaran bakışlıydı hayvanları
ne yana gidecekleri bilinmeyen
kaçışmalar can telaşından
bir huzursuzluk yükselirdi topraklarında
bilinen bilinmeyen ayakların altında
ezilirdi küçükler büyüklerinin...

canlarına kıydığında o alışılmadık seslerin
ne açlıktan ne yokluktan ne de vahşi hayvanların
ne kar, ne tipi, ne de sele dönen yağmurun
hiç mi hiç benzemiyordu aralarındaki kavgaların
çığlıkları karışırken toprağa
ne varsa yaşam adına o toprakların üstüne
kazan kazan bombalar dökülürken gökyüzünden...
artık övünebilirsiniz uçaklar
ordular, savaşlar, timsah gözyaşları...
flamalarınız dalgalanıyor nasılsa

ölenler öldüklerince kaldılar
insanlar, hayvanlar, sürüngenler...
bağıra bağıra
doğayı öldürdünüz diyordu
ayaklarının üzerinde zor duran bir adam
gidenlerin ardından ağlıyordu
toprağınızdan kopmayın
toprağınızdan kopmayın çocuklar
onlar kendilerini böyle doyururlar
bilin ki bu bir tufandır, gelip geçer...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:15 PM
Ölüm Ne ki

uyandı uykusundan, kırmızı gül uyandı
gözlerine baka baka
doğrulup kalktı ayağa
boy verdi toprağına
yakanı tuttu mu bir kez
bırakıp da gider mi sandın

diyor ki korkularımı yendim
kabarıp giden sulara fırlattım
kuşlar gördü, ben gördüm
ne yapsan da faydasız
temeli sarsıldı çarkının

saltanatın bitti bitecek,
sen bittin bende
istersen öldür onu giderayak
ölüm ne ki
doğduğu toprağa
şerbetini vermişse o kırmızı gül

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:15 PM
Ölüme Yatırma Sevdanı

kendi elinle götürüp
ölüme yatırma sevdanı,
n'olursun bırak
bırak büyüsün, büyüyebildiği kadar
uzansın maviliklere

maviliklerde kanat çırpıp çoğalsın,
yayılsın kıta kıta
okyanuslardan geçsin
hiç bir sınıra takılmadan ayağı

dağlardan, patikalardan
süzülüp gelsin
üstü örtülmüş ne varsa karanlık adına
tarihimizin derinliklerinde
eşsin, eşebildiği kadar,

bırak maviliklerde dolaşsın
en gür ormanların adaletiyle pişsin
doya doya tüm renklerini içsin
doğanın tüm renklerini alsın
güneşin kollarından, alsın
içsin içebildiği kadar...

karanlıkların paslanmış zincirlerinden
kim, kim adına gelirse gelsin
hükümleri ne olursa olsun...
sevdandan kopma adından kopmadığın gibi

hükümdarların saltanatına da bağlatma
sen de bağlama sevdanı n'olursun
ne içerde ne de dışarıda
tutabildiğin kadar, yükseklerde tut adını

bırak güneş görsün,
ısınsın ısınabildiği kadar, çiçeklensin
bahar yağmurunu görsün
ıslansın ıslanabildiği kadar

kara bulutların çarpışmasını görsün ekim aylarında
paramparça olmuş zincirlerinden kopsun
yükselsin maviliklere,
yükselsin sevdan, yükselebildiği kadar...

n'olursun, ellerinle götürüp,
ölümlere yatırma adını
en olunmaz zamanlarında bile
bir tay gibi, varsın biryere sığmasın

varsın, bir sağa bir sola savrulsun,
ne çıkar ki bundan,
ama ölümün o soğuk gölgesini
yaklaştırma sevdana n'olursun

ölümsüzleştirmek olsun adın
kendi tadında üresin, üresin sevdan,
kendi tadında yayılsın, daha çok yayılsın
bir ahtapot gibi de tutsun
ölümün o soğuk nefesinden
ölümlerin ölmelerine vursun.

başarabilirsen eğer,
halklarına bu dünyanın
sevdana, sevdamıza dair,
armağanın olsun yarınlara
o eğilmez başınla
yüce sevilerinle
karanlıkları koynunda taşıyan
nice rüzgarlara karşı da
başı dik sevdan ayakta kalsın...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:15 PM
Ölürsem Akbabalar Sevinir

adsız fırtınalar esiyor
çiçekler eğmişse boynunu, sana düşer
hayatını ortaya koymak, alır gidersin başını
kendi ellerinle yaptığını yıkmak gibi bir şeydir bu
ne çığının olur sırtında, ne de tuttuğun kısa notların
yalnızsındır, yapayalnız

ötede direngenliği andıran illegal bir adın olur
ve yeniden en baştan başlarsın hayata
yeni isimler, adresler, sokaklar tanırsın…
yabancı yüzler, görülmemiş hileler içinde
sakalına düşmeye başlar kendini gösteren kar taneleri

hani ölsen bir köşede, kurtulursun ya
ne kalasa benzer ölümün, ne de kum tanesine
öylesine sahipsizsindir ki ve de gün görmemiş,
ancak akbabalar bilir yerini

aklından çıkarırcasına bunları yerleşirsin bir köşeye
kaçamaklara şahit olmuş bir yatağın da olur belki
ihanetleri yazan o eski ince duvarlar içinde
sen, seninle yüzleşirsin dayanmak adına
ne resmin vardır elinde ne de basılmış anıların

yaptıklarını yıkmanın zamanı gelir her devriye düdüğünde
izin sürülmüştür nitekim, kapın işaretlenmiştir geceden
atmacalardan öğrenirsin gizlice, neyse ki
keşfedilmemiş yolların vardır her daim cebinde
üşenmezsin, sen seni sevdiğin bir gündesin demektir bu
hoşça kal diyeceğin olmaz, sessizce alır gidersin başını
ne bir mektup bırakırsın, ne de adresin olur arkanda
şafak sökmeden kırıldığında odanın kapısı

göç yollarında ağrır ama kireçlenmez bileklerin
ne ellerin boş durur, ne de ayakların bir yerde
her hareketin yeni bir hareketi doğurur bağrında
ve kıymete binmiştir canın, senin bilmediğin
hiç bekleyenin olmasa da arkanda
kelepçe hazırdır küf kokulu hücrede öyle
bir ranza, bir yatak, bir yastık ve de battaniye
asla senin olmayan

bunları düşünür durursun geceyi gündüze çıkardığında
başını koymaya yer bulursan ellerinin üzerinde
ki küf kokusu midemi bulandırmıştır oldum olası
temiz hava, olmasa da yumuşak bir yatak
bir kefi, bir ağaç ve bir kuru taş ta olsa başımın altında
yıldızlara baka baka uyumak gelmiştir içimden
ve şafak sökünce de uyanmak…kuş cıvıltıları arasında

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:15 PM
Ölürsün Kısa Bir Komutla

Ne fark edecek ki
Bilinmezin içindesin
Birilerinin iki dudağının arasında
İster yanında ol
İster karşısında,

Ölürsün kısa bir komutla,
Ölürsün.

Ay ışığında ayak izleri
Potin seslerini geçiyor böğürtüleri
Birer emirdir komutları kısa
Düşürür eri ölüm makinasına,
Savaşın içinde
Elinde makina gözünde korku
Bilmezliği veriyor ele,

Giderdi barut kokusuna
Yanık tenin kokusu,

Emeksizdi
Kendine yabancı
Nedensizdi
Celladından çaldığı ölümü.

Ay ışığında dolaşırdı ayak izleri
Filmdekinden uzak,
Savaşın içinde gözyaşları
Gizleyemezdi kumaşın alası
Yitik günleri...

Zihin daralırdı potin seslerinde
Kulaklarda çıngırak sesleri,
Kısa komutlarda sıçrardı,
Ölümünde rengi vardı
Donuk bakışlar
Altında zulüm
Üstünde ferman
Uzanırdı...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:15 PM
Örümcek Ağı

İnce ince yaşamın çizgileri akardı örümcek ağından
Asırların kör düğümü mü çözülürdü bu manevralarla

Çıkarıp alırcasına geleceğini karanlığın içinden
Fazlalıktan yoksun bir karış toprakta aranırdı

Uzaklara sıcak iklimlere uçan kuşlarda mı bilmezdi
Kanayan yarasıyla setlere takılıp kan kaybedenleri

İklimleri farklı, ninniler ağıtlar ayrı ayrı
Komutlar, komutanlar farklı da olsa savaş savaştır
Aynı tarama seslerinde kaybolurlar

Savaşanların yükü ağlayanlara bindiğinde
Gözyaşları kurur, analık inerdi döl yatağından

Çarpışırlardı barikatların gerisinde
Ve bir tek katilleri bilirdi düştüklerini

Ölümün hücresindeki kayıplar
Uzaktan alınan görüntülerle seçilemezler

Can telaşından yollarda ezildi insan seli
Kurşundan önce bir ağrı girdi göğsüne
Kurşundan ağır ve kurşundan hızlı

Kalem tutan elinde aydınlanırdı gece
Ardından sözcükler akardı birer birer
Tarihinden ağır rengi uçmuş kağıtlar üstüne

Cehenneme çevrildikten sonra tüm renkler
Çıplak yürekleriyle baş başa kaldılar
Örümcek ağlarıyla...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:15 PM
Ötesi Berisi

Ne isteyebilir ki meleklerden
Son sözlerini tutarken içinde
Genç ya da yaşlı bir insan
Ötesi berisi var mıdır
Kapısına gelmişse ölümün

Kalası tutan çiviyse
Çiviyi tutan da kalastır
Ölünce de birlikte ölürler
Bulurlar nasılsa yenisini
Kalas mı yok dünyada
Değiştirirler eskisiyle

Atlar da ölür tankların önünde
Pörtü böcekler ezilir paletlerin altında
Kirlerini akıtınca denize doğru
Yollar da eskir
Su da kokar

Deniz ki dalgalıdır kir tutmaz
Yüzmesini bilmeli bir balık gibi
Yaşamasını iklim iklim
Üç günlük dünya
Şansa bırakılır mı bu işler
Derin suların yüzeyidir
Rüzgar ve güneşle örtünür

Fazla ağlamazlar çocuklara
Cennetin kapısı açıktır diye
Resmedilirler bu yüzden
Meleklerin koynuna

Yaşlılarsa görmüş geçirmiştir diye
Cehennemden kurtulmayadır işleri
Kalan dualarını verirler ölmezden önce

Delikanlılar mı
Aralarında kalırlar
Çocuklarla yaşlıların
Çıkar inerler bulutların üstüne

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:15 PM
Ötesi Var mı

Bırakmazsan bırakma, yeter be, yeter artık
İlla ki takım elbise mi giymem gerekir
Sana yalvaracak değilim ya
Diz çöküp ağlayacak zaman da geçti
Yeter artık, senden çektiklerim
Dediğinde, bıyığı yeni terlemiş, bir delikanlı
Yol mu yoktu sanki, denizlere ulaşmaya
Seni aşamam mı sanıyorsun, dün gibi
Dağlar sağ olsun, patikalar var olsun
Vadilere giripde nehirlere ulaştım mı
Farz et ki denizdeyim
Sen, bunu anladığında
Ben villamda ayak ayak üstüne oturuyor olacağım
Ve etrafıma toplananlara
Bir bir anlatacaklarım da olacaktır elbet
Kim bilir, belki de puro da içerim
Bıyık altından da gülerim sana, kim bilir, söyle bana
Ötesi var mı, zalim...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:15 PM
tüşünce Kuşlar Susarım

Konuşmanın zamanı, ırmak coşmuşken
Ve cıvıl cıvılken dört bir yanım
İçimi okşayan bir esinti var bugün
Aşk üzerine sözleşir
Yan yana sevdalanmış iki göz

Kokusunu sulara bırakan balıklar
Nice ırmaklardan geçtiler
Ant içtiler okyanuslar üstüne
Yüzlerce kez vedalaşarak sevileriyle

Eskidenmiş geçmiş yıllara bağlanmışlıklar
Köşe bucak infazları ellerimizin
Utangaç gözyaşları, ağıtlar…
Şimdilerde renklerine vuruyorlarsa
Kozasından çıkan kelebeklerin
İnadına sevdim güle avuç açmış iki güzel eli

Yüreğim dolmuşken ağzına kadar
Kalemimi fırlatacağım en sivri taşlara
Ne uçaklar yapmıştım o kısa notlardan
Gözyaşına, kana, kurşuna karşı..
Nice gemiler yüzdürmüştük seninle

Adımlarım ileri gitti diye
Yazdırmışlar fermanımı ajan(da) larına
Aymaz kuşlar konuşur olmuş dilimi
Yıkık bacaları dinlerken, yarım kalan sevdaları
Kanat vurup uçmuşlar, yağmur çeken dağlara…

Mavi gülüşlerine susuyorum
Her renkten çocukların, kuşların, kelebeklerin
Ellerine batmasın diye
Etrafını çevreleyen telden dikenler, susuyorum! ...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:16 PM
Öyle Dolmuşum ki

Öyle dolmuşum
öyle dolmuşum ki buğün
gırtlağıma kadar,
yüzüstü yere kapanıp
hıçkıra hıçkıra
uyuya kalıncaya
ağlayacağım
yüzünden düşercesine

gıdıklamaya çalışma baba
az önce bağıran sendin.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:16 PM
Özgürleşmeyen Yürek Esarete Çeker Adamı

sözümüz var bizim, sözümüz
hece hece okuduğumuz
ne altın sarısı, ne dolar yeşili
ne de kurşun ağırlığıdır...
göğsümüzün kafesini parçalayan
bir avuç kadar yüreğimizden
yüreklere serptiğimiz sevilerdir
utanmazların suratına, suratına vuran

sözümüz var, onurla
günbegün büyüttüğümüz
en ağır, en çileli günlerimizdir
elekten eleğe arınıp da gelen
bugün dayanmışsa eğer
laftan anlamayanların çatısına

sözümüz var gururla
renklerine, dillerine bakmaksızın
sınırlarına, yasalarına takılmaksızın
umutla, aşkla, yoldaşça
ilmik ilmik ördüğümüz yarınlara
bir parça şerbete dönüştürüp içirmek için
anı anına büyüttüğümüz

sözümüz var sevdaya
en çaresiz, en umulmaz zamanda
kimseye dinletemediğimiz
ve kuşatılmışken dört bir yanımız
ağız dolusu gülüp, kırdığımız çemberin
savruluşunu izlerken

sözümüz var çocuklara
onlar ki, çocukluğunu yaşasın diye
ezilmesinler diye el kapılarında
ele bakmadan boy versinler
kardeşçe, bir arada, özgürce
ve horlanmasın renkleri
kendine yabancı bildikleri
o kem gözlerin altında

sözümüz var kadınlara
başlarına örülü tabuları yıkıp
kalkabilsinler diye ayağa
koltuk değneklerini kırsınlar
ve kölelikten ve alt kölelikten
ve utanmazların utancından
yüzyılların
kurtulsunlar diye

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:16 PM
Özgürlük Anıtı

Özgürlük Anıtının gölgesinde
tutsaklığım duruyor

Özgürlük meydanının bile
özgür olmadığı
bir ülkenin çocuklarıyız

özgürlüğümüz için
kol kola giriyoruz
özgürlüğümüz için
alanlara iniyoruz
birazdan bu meydanda
başımıza geleceklerden
habersiz..

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:16 PM
Parmak İzi

Ha bir kalıp buz, ha bir adet bıçak
ikisi de kesiyor ya

farkını sordun, anlatayım

Ha bir kalıp buz, ha bir adet bıçak
ikisi de kesiyor ya
birinde bulamazsan
izini parmağının
ötekinde ararsın...
ça-re-yi.

(3.k.)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:16 PM
Parola

düşmanımın düşmanı dostumdur!
ordu gelse ne çare
yarasaların içinde bir yılan
ve ana-baba günü ortalık

Parola

ne davul, ne teneke sesidir
ne zurna, ne düdük ötüyor
‘ileri! ’ diyen boru da yok,
komutan, başkomutan da
kim tutacak sokakları
gün doğmadan
ne silah, ne sırt çantası
ne de ordu var savaşmaya

sadece gök gürlüyor bugün,
doğal dengeyi bozmadan
arkasından şimşek
ve kendini gösteren yağmur
bir bir ayaklanıyor yengeçler

bir başka hırçınlaşmış gök boşaltırken içini
biri birinden sabırsız yengeçler
boşa çıkarır gibi çapraz ateşi
dalıyorlar yollara…
ne komutan, ne başkomutan

ezber bitmiş olmalı, pratik zamanı
beşer, onar fırlarken yuvalarından
yaşam kanallarına açılıyorlar
bir kolu denize, bir kolu karaya
çekincesiz veriyor kendini

leş kargaları topluyor
teslim olmadan ölenleri

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:16 PM
Patika

Aykırıca geçtiğin yollardı
Patika dediğin
Alıp bilinenin dışına götürür seni
Zorluklara, bilinmeyenlere doğru...
Hışmınla terkedersin metropolü
Koşarak küflenmiş sokaklarından
Yağmura yakalanırsın vargücünle
Yüklenirsin dağlara sesini verirsin.

Sokakların kiri ulaşır mı patikalara?
Bilemem, sen de bilemediğindendir
Omuzlarına yüklersin çaresizliğini
Ellerinin beceriksizliğini,
Korkaklığını ayaklarının,
Gözlerinin görmezden geldiğini...
Yüreğini katamazsan dağlara
Çiçeğine, kokusuna,
Sevdasına, suyuna,
Dikine giden yamaçlarına,
Ormanına, çalısına, kayasına...
Geçit mi verirler sanırsın...

Mavi gökyüzünden kara yüzleriyle
Umutlarımıza dalan savaş uçakları
Gülmelerimizi dilimlediler bir daha.

Ho Chin Minh'den öğreti
Savaş uçakları değil, güzellikler kalır
Patikalara uzanıp boy verdikçe vadilere
Şehirlere nefes olacak güzellikler...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:16 PM
Payından Fazlası Düştü

Bizim dağların yamacındayım Daye Daye
Islanmış kayalara sırtımı vermişim
Dalmışım bir kartalın kanat vuruşuna
Dağın sesi vermiş kendini suyun sesine
Birlikte vadilere vururlar Daye Daye
Piran'lara vururcasına.

Gidip meşeye yaslandığımda dallarını gösterir
Kırılmış, yaprakları kurumuş Daye Daye
Gövdesindeki mermi yuvasından
Yaşamı akarken toprağa,
Yalnız değilse bile kederli
Sancılı bir toprağın ağacıdır, sancısı ağır.

Bülbülü bulduğumda gökyüzünü gösterdi
Dağları duman örtmüş kara bir perde gibi
Kurumuş ağacın dalında ötse de yalnızdır.

Ceylansa yorgun, ceylan ürkmüş
Ve hala yanık kokusu tüterdi ormanda
Aşamayacağına yanardı bu dağları
Geçemeyeceğine Fırat'ın karşı yakasına
Yaralıydı de lo lo lo.

Boydan boya bir vadi dilini tutmuşcasına
Ne ağladı ne de güldü benimle
Bekliyordu ki sonu gelsin, artık bitsin
Dallarını sarmalayan bu ateş ve duman.

Yağmur, yağmur dillenirken bu topraklarda
Suyun sesine, dağın sesine vurulmuşcasına
Toprağımın sesine katmışken kendini
Herşeye payından fazlası düştüğünde
Ezilirdi sanki bu kara bulutların altında.

Ya sabır dendiğinde, uzun yolculuklara olsa
Toprağını bilir, kendini bilirdi insan
Ancak kök salıp gidenle yol gidilirdi bu topraklarda
Dağlar, bizim dağların sesi var ya şimdi
Toprağın ve suyun sesi ile buluştuğunda
Görebildiğince adamakıllı göreceksin ki... de lo lo lo.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:16 PM
Pêrs

Meyitê ma
Serê tepıkoderê
Kam kami serro
Zaninımı
Qemera xoqı çinnibo
Dare dê xo qi esto
Ni mezêliqı
Feqê deroderê
E kami
Bewairi
Beqêşi
Qes nezano
Xêxe ma wanê
Roce ena
Nina itara
Urcenêra
Caro
Serê meyitora
Rai sona.

K-23

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:16 PM
Posta

yazıyorum kendi ellerimde
gözlerim, yüreğimle
küçücük sade bir not

Kendi ayaklarımla götürüp
elektronik postaya veriyorum,

daha kendine gelmeden
yerini bulmadan
onlarca noktada durdurup
senin, benim adıma
sorgulanıyor,
sadeliğinden olsa gerektir
onlara postasını koyup
hiç bir şey vermeden
aralarından sıyrılıp
yerine gidiyor.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:16 PM
Prof Buyurdu

önlüklerini çıkarsınlar çocuklar
'kızlar' gelinlikleri
'erkekler' de damatlıklarını
giyinsinler

önlüklerinizi atmayın çocuklar
anneleriniz yıkasın onları
ütülesin, katlasınlar
çocuklarınıza saklasınlar

önlüklerinizi çıkarın çocuklar
atın gitsin kalemi defteri
biribirinize sarılın
Prof Fes Sör buyurdular
İlahiyat Fakültesi'nden

önlüklerinizi çıkarın çocuklar
karıştırmayasınız sakın
'kızlar' damatlıkları
'erkekler' gelinlikleri giyip de
attırmayın kafamın tasını

önlüklerinizi çıkarın çocuklar
'kızlar' örtünsün
dört tanesi müstehaktır 'erkek'lere
büyük olmamak koşuluyla
dokuz yaşından
'erkek'ler de en fazla on iki yaş
Prof Fes Sör buyurdular
evlenin, evlenin, evlenin
evcilik oynarsınız beraber
köle değilsiniz ya
yirmi birinci yüzyılda
size de bu yakışır
buyurdu Prof Fes Sör.

(zaman: şimdi, daha yeni izledim haberini...)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:16 PM
Rayê

xontoqı pet verêno ra no wâxht
neşqinayqı waderê ji mordemi
dı hire şüqi jürrê rıcinê ma ser
roca tengıdı mordemi serra til bena sona jiyanoqı vane

xontı röyi fetêlino ji mordem
i lıngonênê xüyi tersınıqona
ni rayo serdı gırs biyena gınnowaro
gınnowaro urcenora, wesan u tesan

rayi qı benê dergsa derdê xoqi zedinê
qes nızanoqı nızano tecelê mawo
kancin umıdê mordemiyo qı vertê şêridı mono beno dı letı
meseladı gırana, bınê bari heninıdı mondêqı ni hermê mı

çiyo qı vane zanimı, xori qı seyrqê
nezanayina xora pers danê
wertê xora düriyosa zerrê mordemi
kam geno xo serqı welatira dota
peynidı çiyoqı eştê xo dımıra ina monê serê rayodı
pıroşinê lıngone mordemiraqı pinnê
helê key gınovaro deyi weşinira

herd, asmen bewayir meno a waxht
savaco mordem
yaxut çepina xo raşta kam cızano
kamoqı xo nızano a hala bıne ni barira urcenora
heta nızanayina ser sonê feqê xo kerdê ya bırrenê xebêri
watena mı aaqı weşina mordemona quta bıne lıngo
pe xeberodı xo daranewe i maxluqati
hürindiya naxıri bı mordemona wuriya
tayini mordemo wecenayisa ortê inora

mordemi qı rayodı, yolaxoderê
bewayirinı, bekêsini esta i rayo serdı
key waxtê xo bi qı, dar ber rono xo dımıra
weşina xo qedina rayo serdı
kam wazenoqı baxcê cicego weco ortı
hontı rêtiqi ni cicego serdı qeşi watênı
höynê kamiyo kam cızano, cend cayura letı biyo
mêşi hegmeni qı bars danê qurfinê warıra düri sone
to wanay iştironê cımone xo werdênı xo dımıra

indi waxtê jiyani sono bınê lıngone mıra
zê derê dı qılerini waxht wêreno sono
bıwaci qı bıperri ni herdi serra, hêdi hêdi qı bıperri
o asmeno bewayir, no herdo şa...sebıqêri
höyre şayi qı tadinê mı serra i höyri
brusk brusk serra newecenosa kinê xo
çıqêre beno qı
hem cı mono qı peynirê serba watênı
mordem zê wayi xêxi bıbo qı kamirê cı
rayê dergi benê bar mordemi serra
mordemo qı mordemo bınê i baridı jibeno

to serba jibayişi amay na dina
zobi taba çinniyo serba to...gerêqo
mordemo qı waco zerrê xora hêni eno
weng eno gula mordemi dı şikino
fındenay icadı^, fındenay
na rayi wecina qoti
pers kerdênira mordemi nêwenay...
kamira persqerê...^

K-24

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:17 PM
Rengim, Şeftalinin Çekirdeğinde

Zindanlarından dağlara doğru
Bir başka mevsim olurum
Dağlarından zindanlarına...

Yaşam tutkusuna örtünür damarım
Yükselen dumana bakmaksızın
Güneşin gülümsemesiyle,
Yeniden çıkıp
O küllenmiş toprağın içinden
Filize dururum.

Sevisi ölesiye bağlı,
Sevdasında güneşin sevileri,

Bir kardelen, nasıl ki verir rengini
Meydan okurcasına
Güneş,
Nasıl tat katarsa
Rengine,
Tadına,
Şeftalinin, çekirdeğine değin,

Bu kara toprağın ezgisi de olsa
Renklenir, dillenir...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:17 PM
Resim

Aynı odanın içindeyiz
Seninle ben
Sen bir duvara yaslanmışsın
Ben de bir duvara
Yıllardır
Karşı karşıya oturmuş
Gözlerimizle anlatırız
En alımlı bakışlarımızla
Küçücük birer çerçevede,
Yüz yüzeyiz seninle
Göz göze geldiklerimize
O sıcacık gülümsememizle
Yürekten yüreğe girer
Ellerinden tutar gibi oluruz.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:17 PM
Resmine Bakınca Dururum

Dalga dalga açılmış kolların
Denizin güleç yüzündesin
Bakıp bakıp nehirlere uzanırım,
Sırtlarda sabahın güneşini bulur
Dalgalar boyu giderim ardından.
Bir rüzgar eserdi saçlarına
Gözlerindeki yarınları yayarcasına
Fırsatın yoktu hoşça kal demeye,
Adalarda martılar yükselmişti
Bir çıngırak sızmıştı meşenin dibine
Bakışını kilitlemiştin de üstüne
Yüreğindeki sızıyı neye saklardın.

Dalgalarda kaldı gözlerim
Resmin ışıldasın diye nehirlerden
Dalgaların koynuna
Gölgelere vursun diye gözbebeğin
Yanaklarınden akıp gitsin diye
Anlındaki terin
Gömleğinin yakasına.

Sensizde bekledim, kaldım yollarda
Dalgalar içinde deniz yüzünü aradım
Dalgaların üstüne vuran gülümsemeni
Sorgulayan gözlerini süzünce durdum
Anlında biriken çilenin
İnce çizgileri uzandı omzuma doğru
Bak gine dalgalandı saçların
Denizin rengine gidercesine
Demek bu baharda nehirlere müjdelendi.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:17 PM
Rocê Ena

Rocê ena
senê hala bu
ezi qi mıronı
tıxêqê mı
ezi qi mıronı

xona
mordemini estasa
zedı nê
ji bostê
yaxut
angorê lesa mı
hêrdi qi wênê sa
icara tepa benê
qenê bınê herdê şayi,

to nê mırenay
tıxêqê mı
to nê mırenay
qedırê xo bı zanı,

ez qı ezo
merdenêra qi
nê tersonı
bı zanı qı
qudretê to rau
xo wira me qı...
tıxêqê mı.

K-25

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:17 PM
Rü Şa

Tore sa waci, rüye to şao
Serrona qı emêg to dê
Zonnı qı emego tıp u talo,
Karı ra düray
Ârı qi nê zanay,
Dıjdıni kenay
Son do wenay
Perso danay
Hetê dı perşi, hetê dı sondi
Ortı dı monay
Se qenê bıqerê
Dılope araq neno carê to.

Sanıqa qı rüye tora
Tariyina to nê bena
Qam sa wano waco
Xellê todı niyo
Name to qı wecino
Qedıre to qi bırino.

To xelê mıdı niya
Waxte to qi niyo
Sanıqa qı rüye tora
Bara dı zerre mına
Mıre xebera berca,
To qi bı zanı qı
Sanıqa rüye to
Xelê mı dera
Tore sa waci
Be ar u rü şa.

K-26

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:17 PM
Sabah Yıldızıyla Bir Merhaba (Anneme)

bir insandan bir insana
varsa sıcacık bir merhaba,
ışık hızıyla ulaşır

bekler dururum göndermek için
Alp’lerden Munzur’a
ılık ılık esecek bir rüzgarı

ne bulutlar gözledim bu yüzden
ne yağmurlar, günlerce,
bir it gibi ıslandığım oldu
birer, ikişer döküldüğünde
elimde tuttuğum karanfil çiçeği

ne fırtınalar gördüm diş dişe,
göğüsledim Dersim, Dersim
yönlerini çevirip uzansınlar diye
bekledim
ılık ılık esecek rüzgarı
Anneme sıcacık bir merhaba için
her sabah, her sabah nefesimi tuttum
diz çöktüm güneşe
her sabah açtım iki elimi, içimi döktüm

her gece, görsün diye mehtapa
onca yıldıza baka baka...
tam karşısına durup
üşenmeden göz yaptım ona
ardından
duysun diye kulak
konuşsun diye dil verdim
belki gördü, belki duydu
belki, belki..., ama konuşmadı dilimden

her ne olsa, inadına inadına,
katlandım
uykularımı bölüp, ranzadan fırladım
ne resimler yaptım, şiirler yazdım üstüne
geceye ayrı, gündüze ayrı renkte
okuya okuya bıraktım nehire
gözükara dizelerimi uçurdum gökyüzüne
bir ben bilirim, bir sabah yıldızı
bir güneş, bir de mavi mavi gülüşü
Annemin

kaçıncı günündeyim, bilmiyorum
sabah yıldızını karşılayışım
bir o, bir ben, farkında değil kimse

kırılmasın diye ılık esecek bir rüzgara,
dilimizi yuttuk, gözlerimizle konuştuk
tek kelime etmedik bugüne değin
ince ince bakışır, bakışır
vedalaşmadan çekilir gideriz her sabah
sabah yıldızı ve ben

‘burdayım’ deyinceye güneş
karanlığın kirini serinceye, ayaklarımızın altına
artık, rüzgar almasa bile
temiz bir avuç su ulaştırırdı selamı

hiç, ama hiç ayrılmadı gözlerimiz
bozgunluk da girmedi aramıza
sabah yıldızıyla ben
ve Annemin mavi gülüşü

arada dolaşan bu kara bulutlar da olmasa
ikiye bölünmezdi yüreğim

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:17 PM
Salıncak

yoruldum anne
burada korka korka
sallanmaktan

bu salıncağı durdur
sallanmaktan düşersem
tutamazsın anne.
burası karanlık
bak salıncak ta gıcırdıyor
koptu kopacak halkası
yüreğim ağzıma gelmiş
beni tut kucağına al, sarmala
karanlıktan korkuyorum anne.
basamak basamak
yukarı, yukarıya
daha daha yukarıya taşı
maviliklere çıkar beni
yıldızlara götür
sallamak istiyorsan
iki yıldıza bağla ellerimi
sonra
sallayabildiğin kadar salla
ellerim kopar diye korkma
koparsa da kopsun
bunca yıldızın arasında
bu gök mavisinden
düşer miyim dersin
yeryüzünün karanlığına...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:17 PM
Sana Gelirken

Ayak sesleri gelirdi kulağıma
Rap rap ayak sesleri arasında
Mermi cıvıltıları...
Üşürdüm Heval,
Arka taraflarda görürken kara bulutları.
Kirlenmeden derdim hep,
Sana gelirken
Kirlenmeden sesim.

Kara gözlüklerinin arkasındaydılar
Yol boyu kuytuluklarda
Gitmediler
Elimdeki karanfilleri görmüşlerdi
Ve senin yıldönümünde sessizce
Yanıbaşına uzanmak ta vardı...

Çetenin ayak sesleri giriyor beynimin ucundan
Ayağından bağlayıp kobraya
Gezdirirler
Kilitlenir sesim,
Yenik düşer haykırmalar
Son damla kanı taşırım damarımda,
Toprağa düşmeye
Bırakır beni.
Söküp atarlar bir meydana
Ve sonra
Yoldaşlarımın omzunda
Gelirim sana.

Gözlerim kapalı, ellerim yitik orman içinde
Toprağıma yayılırım
Köküme ulaşmak için,
Uzunca bir yolculuktan sonra
Buluşurken seninle
Kanla temizlenmiş toprağımızda
Onurluca
Ve de özgür olarak
Geride kalanları gözlerken
Toprağın katmanından filize...
Yeniden, yeniden
Yeniden filize durmak için
Seninle Heval.

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:18 PM
Satranç Oyunu

karşı karşıya iki şah, ne eksik ne fazla
yanında birer vezir, ikişer fil
birer çift at, birer çift kale
hepsinin de önünde uygun adımda piyonlar

vezir pervane gibi şahın etrafında
vezirle şahın etrafında filler ok gibi,
şahın vezirin fillerin etrafında
atlaya atlaya giden birer çift de at,
şahın vezirin fillerin atların etrafında
bir uçtan bir ucu gören iki çift kale
gerilmiş birer yay gibi dururlar,
şahın vezirin fillerin atların ve kalelerin önünde
uygun adımda yürüyen can feda piyonlar,
içtima anı geldiğinde herkes yerli yerinde
vukuat yok, kayıp yok henüz

düz giden piyon önündekini değil de
çaprazındakini düşürür çelme takmasın diye kendine,
iki adet fil durur onlar da çapraz gider çapraz gelirler
kendi piyonu varsa önünde durmak zorundadırlar,
at hoşlanmaz bundan zıplayıp gider üstünden
varsa bir tehlike geri döner hoplaya hoplaya,
kale dümdüz gider dümdüz gelir dozere benzer yol gidişi,
vezirse şahın sağ kolu olduğundan olsa gerek
istediği gibi gider istediği gibi gelir
tehlikeyi sezdiğinde kendisiyle şahın dışındakileri
bir bir kurban ederken kendine, ama
kendi piyonu varsa önünde o da durmak zorunda

satranç dediğin bir savaş oyunu mu
ama masanın üstündedir bütün kozları
strateji ve taktikleri deriden çantalarındadır
hamleleri, manevraları neleri varsa artık
geri çekilip savunmaya geçmeleri de dahil
ve uygun bir anı kollarlar karşılıklı
kim ki kimin açığını yakalarsa zamanında
o başlar saldırmaya
bir tek amaçları olur
burnu kanamadan şahın karşısına dikilip
şah deyip mat edebilmek...

karşılıklı gövde gösterilerinin ardından
peş peşe düşmeye başlar piyonlar, filler devrilirler karşılıklı
atlar düşer, kaleler yıkılır, vezirler ölür birer birer
gögüs gögüse yiğitce çarpışa çarpışa
ne kan akar ne de gözyaşı
mertlik kokusu gelince oyunun içinden...
avare dolaşmak olmaz bu oyunda
aşkın da yeri olmaz, zaman da yoktur aşk için
birşeyler yiyip içmenin de
biribirini düşürüp savaş dışı bırakmaktan başka

iki şah kalırsa baş başa
bunca piyon
bunca fil, at, kale
ve bunca vezir heba olduktan sonra
oyun pata mı olacaktı
kim koyduysa bu oyunun mantığını
şahların yüzü de kızarmaz...
haydi geri dön sil baştan ordunu kur
kansız savaş oyununu oynamak için...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:18 PM
Selin İçindeki Çakıl

Çakıl taşları sele kapılmış
Tokuşa tokuşa yuvarlanıyorlar
Derenin yatağı, kesildiğinde sel
Kırılan yanlarını bulamazlar
Parçalanmış kum taneleri

Kar tümden erimemiş
Güneşin ışığını yansıtıyor
Kirlenmiş sularda bir korku
Selin heybetine kapılan çakıl
Oturmaktan mı yorulmuş
Yuvarlanıyor takur tukur.

Dere boyunda sel dindiğinde
Biriken atıkların suyu süzülür
Dağlara doğru gidildiğinde
Göğün öfkesi toprağa biner

Yaşanmazlıklardaki günler mi
Aç sofralarda yutulan insan
Tepe başlarındaki sis duman
Çıplak gözün seçemediği
Karartılar

Sel suları çekiliyor yuvalarına
Dere boyu izleri kalır
Merasim sonrasının suskunluğu mu
Bir kaç bot izinden kalan karartı
Yitik bir ömrü arkasına alıp gider
Yeri gelir taşlar da kırılır.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:18 PM
Sen Bir İnci Olsan

Sen bir inci olsan kem göze gelsen
Ben bir kabuk olur korurdum seni

Sen deryada olsan taş altında kalsan
Ben bir balık olur çıkarırdım seni

Ahvalini yazsam dünyaya duyursam
Sen kalemin ucu yazar mıydın beni

Şu fani dünyada dertten kurtulsam
Bir aşkı sevdada tanır mıydın beni

Sen senin aşkına yakar idin beni
Ben senin aşkından küle dönerdim

Behey zaman olur kervanlar durur
Kaş ile göz ile yollardım seni

Aşkın mecalinden öldüm dirildim
Nice yollar geçtim şerbetin içtim

Sen bir nar olsaydın ben dalında dikenin
Kem gözle bakanın gözüne batardım

Sen benim hasretim sen benim gökyüzüm
Şu koca dünyada bir tek senin için

Kavgalara girdim.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:18 PM
Sen ki Adını Yazamadığım

acıkınca insan, normaldir
doyurmak ister kendini
yemeği hazır, suyu hazırdır
tadını çıkara çıkara, parayla
doyurur kendini
sen ki düşünürsün
nasıl doyurabileceğini kendini
hem yalnız değilsin
hem yollar kapalıdır o gün
an olur
bir lokma ekmeğe verirsin canını
an olur bağlanır kalır ellerin

sevince insan, sevdiğine
sarılmak ister doyasıya
olağan şeyler der geçersin, ne mutlu
sevgisini ortaya koyupda
kapısını sonuna kadar açana,
sen ki düşünürsün
incitmeden sevmenin yolunu
gözlerin ışıldar, mimiklerin gösterir kendini
anlarım, yüreğinin göğüs kafesine sığmadığını

ağlayınca insan,
ya derdi var derler
ya çaresizliktendir ağlaması
bebek mi ki canı acıyınca ağlasın
ya da acıkınca memeye…
sen ki düşünürsün
daha büyük acıya hazırlanır gibi
gözyaşlarını bırakmamak için
düşmanının önüne

gülünce insan
gülmek istediğindendir derler deliye
tuzu kuru olanın işi ne
iğne batmaz ki eline…
sen ki gere gere göğsünü
siper etmişsindir zalime
gülünce de kahkahalarla
gülüşüne katılır kelebekler
kuşlar ötüşür

sen ki adını yazamadığım
sen ki damarımdan akıtılan
ilk damlası kanımın
canım, can yoldaşım
bugün senin için
toprağı okşuyor yağmur
bekliyorum
bekliyorum, cömertliğini toprağın

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:18 PM
Sen ki Karanlıktan Beslenirsin

İnsan kobay oldu senin elinde
Hücre hücre
Sen ki karanlığa gömülü
Karanlıktan beslenensin.
Muğlaklığını seversin havanın
Bir de kan kokusunu,
Ulumaklıdır yol göstericin
Binbir kılıflıdır,
Ve yemin billah insan üzerine
Gözden ırakta
Kadeh de tokuşturursun.

Karanlıktan beslenirsin
Sen ki leş kargası,
Sarılmış tepe başlarında
Sise gömülü,
Heybende kelle taşırsın üstlerine.
Korkaksın,
Teninin kokusunda
Burun kemiği kırılır.
Leş kargasısın sen
Kokundan tanırım seni,
Sesinin çıkmaması
Gözümü bağlaman nafile...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:18 PM
Sen Nisan Yağmuru

sen Nisan yağmuru
sen toprağın neşesi
sen ki kire düşman
kirlenmeye düşman

sen Nisan yağmuru
o kadar kirlendi ki
sen yokken bu sokaklar
bilesin ki, bile bile kirlettiler
kara kışın şakşakçıları

sen Nisan yağmuru
sağanarak yağıyorsun ya
sorgulaya sorgulaya
sen çiftçinin umudu

sen Nisan yağmuru
gel beni dinle bu bahar
söyle, seni dinlerler
akıpda geldiğin o bulutlar
söyle onlara çarpışsınlar
inatla bu kışın zaferine
ateşe dönüp düşsünler
gördüğün sokakların üstüne...

sen Nisan yağmuru
inan ki bırakıp kaçarlar inlerine
kışın zaferiyle donanan
şu sokak şakşakçıları

sen Nisan yağmuru
şimşek şimşek giriver şu sokaklara
sağanarak salıver bereketini toprağa

sen Nisan yağmuru
sele dönüp akman illaki
kirden görünmüyor sokaklar
silip süpürmen gerekir ya
haydi durma, bir gözümde sende
kurtar beni bu yosun kokularından.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:18 PM
Sen O'sun

kah koyun postuna
kah kurtun postuna
soyunup da giriyorsun
ödeneğin örtülü
biliyorum, biliyorum ki
o postuna girdiklerinin
etini yemiş, kanını içmissindir
sallana sallana gelişinden
adımını atışından da belli
tanırım seni, senin gibileri
sen... sen değilsin
sen... sen... O'sun
senin için kan
senin için can gerek
ben ağlamışım
ben sızlamışım
ince uzun bir taşı
çocuğum diye
bağrıma basmışım...
senin umurunda mı
sen... sen değilsin
sen... sen... O'sun.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:18 PM
Sen, Ben, Yarış

sen otobandasın
ben patikada
yarışalım diyorsun
anlamıyorum
niyetin patikaya gelmek mi
beni de yanına çekmek mi
sen tunelleri geçeceksin
bense aşmalıyım dağları
sen otobandasın
ben patikada
senin yolun düz gider
benim yolumda engeller
engebeler anlayacağın
sağ çıkamamakta var
bu yollarda...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:18 PM
Sende Kalsın

Al, sende kalsın
Bu benim sırt çantam
Yıllardır taşırım
Ne silah var içinde
Ne de metelik
İçindekiler
Dizelerimdir
Ağırlığına bakıp aldanma
Üst üste binmişler
Ondandır belki
Ama olsun
Sen bunları
Kaldırabilecek güçtesin
Görmek istediğim
Sırtında taşıyamayacaksan eğer
Benim gibi
Bulutsuz bir havada
Ağzını açman yeterli gelir
Onlar da biliyorlar
Alıp başımı
Uzaklara gideceğimi
Hepsinden önce onlara söylemiştim
Bir yolunu bulup
Bakarsın benden daha erken
Gidecekleri yerlere giderler
Çocuk değiller ya.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:18 PM
Senin Eğlencene

Senin eğlencene denirdi
Balık da olsa
Yani
Nehirdeki balık, Okyanustaki...
Meşe diplerinden, kayalardan fışkırıp
Toprağın yüzüne çıkan
Su içindeki balık...

İçtiğin sudaydı balık
Boğazına duracak.
Sofrandaydı,
Tabağındaki yemekte...

Sudaki balık,
İsmi diline geldiğinde
Kendisiydi tepende duran
Ecdadının aklı almadı,
Bilirim ki senin de almaz...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:18 PM
Senin Gözlerinle Anne

Gözün arkada kalmasın
senin gözlerinle görüp,
bakmasını öğrendim anne.

Tezek kokan ellerini
şimdi, kusursuzca
öpebilir miyim anne,
öpüp te başımın üstüne
koyabilir miyim.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:19 PM
Senin İçin

Bugün oturmak istemiyor canım
İster kalem ister kitap tutsun elim
Ne şu kadar yayını televizyon kanallarının
Ne de dışarıda hasretine yağan yağmur
Artık durduramaz beni
Çıkıp ıslanmak istiyorum sırıl sıklam
Ve yalnız başıma
Ne sokakların gürültüsünü kaldırabilirim bu saatte
Ne de yolumu kesip kimliğimi soranları.

Bugün oturmak istemiyor canım
Ne odanın sıcaklığı - soğukluğu
Ne de koltukların yumuşaklığı - sertliği
Yerimde tutamaz beni

Çıkıp koşmak istiyor canım
Terimin kokusu yağmurla buluşuncaya kadar
Sonra kıvrılıp kuru bir ağacın altında
Üç sarımlık kaçak tütünü, aynı seninle beraber
Tüttürdüğümüz gibi rüzgara karşı
Tüttüre tüttüre acımı içmek istiyor canım.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:19 PM
Serçeden Öğren

civciv yumurtadan, yumurta civcivden
öncelik kimdeydi, siz tartışadurun

serçenin bir yuvası, içinde beş yumurtası
insan eli değdi diye uğramaz oldu
yumurtalar soğudu, yuvası dağıldı
serçe görünmez oldu.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:19 PM
Sesin Duyurmaz mı Çektiğin Acıları

Zaman prangalara vurulmuştu
Acıya durulurdu
Kamburun tokuşurdu eldeki kadehle
Acın tutuşurdu tutuşmasına
Nedendir, bilinmezdi de
Ayağının sarp yollara düşmesi.

Konuşamaman zamana kurulmuştu
Uzun uzun kahır çekilirdi
Ayaklarının üzerinde taşıdığın beden
Karşı duramazdı zalime
Ürperirdi insanoğlu.
Karanlığa yükselirdi ezeli yüklü komut
Dirhem dirhem kazınırdı bedenin,
Sesin duyurmazdı acını
Boğuktu
Bitmezdi, tükenmezdi açlığın
Çilen bitmezdi...
Köy köy
Mahalle mahalle
Ev ev
Sokak sokak
Gizemidir devranın kendi
Bundandı karanlıkta boy vermesi...

Midede tutuşurdu kadeh
Açlık
Acı içinde sürüklenirdi özü
Demiyorsan bir süre daha eğer
Al kadehi vur yere...

Zaman prangalara vurulmuştu
Karanlıklar içinde acının gizemi
Beyinlere oturtulmuş bir yelkovan
Eldeki kadehle
Tokuşurdu emeğin
Çaresizliğindir
Yükündür
Kamburundur.
Ayağın sarp yollara düşerdi
Konuşmamanın
Konuşamamanın ölçütü
Duyuramadığın
Çığlığındı
Karanlığın gizemi...
Katledilen doğacındı damar damar
Yayılmış
Acıların bileşkesi,
Tarihin o acılardadır senin
Sallanır
Kazınır dirhem dirhem.

Konuşamaman zamana kurulmuştu
Zaman prangalara vurulmuştu
Ürperirim ki
Boğuk sesin duyurmaz çileni
Acını
Açlığını gidermez.
Karanlığın gölgesi yükselirdi
Ağırdır
Vurunca da sırtından vurur
Uyan
Uyan ki
Kendinin olman için...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:19 PM
Sesine Vurulduğum Keklik

Sesine vurulduğum keklik,
Gelen ben
Kandığım keklik ölen ben,
Öldüren ben
Birlikte ağıtlar yaktık arkalarından
Yine geldik.

Türümüz yayıldıkça denendik
Keko, peko dedik guguk kuşuna
Dağ-taş düştük yollara
Ağaçlara yaslandık, ağladık yapraklara
Gizledik ağlamaklı yüzümüzü
Sesimizi verdik rüzgarlara
Efsanelerle geldik her bahar
Öldük, öldürdük.

Nasılını bilmem,
Geldik yan yana
Sesine vurulduğum keklik,
Ötmemeyi deneseydin bir kerecik
Kanmamayı bir kerecik

Kandırmamayı...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:19 PM
Sevda Sıcak Olur

Sevda nerede
Kimin hangi sınırında
Telörgülerle çevrelenir de
Zincire vurulur
Yorgun mu düşer sanırsın
İçinde büyürken devrimin
Yolun neresinedir pusuların
Kimin fermanıdır ki
Boynunda taşırsın
Yıllardır
Hücrende asılı durur
Hangi kapının anahtarı ki
Durmadan uslanmadan
Sürgünlere yol verir
Sevda sıcak olur
Bilmez misin
İpe mi gelir sanırsın
Kurulu düzenine mi.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:19 PM
Sevdada Kökleşirsin

Emeğini yoğururdu
Kan tarlasında
Ekmek, su için
Hürriyet için yıkanırdı
Kendi kanıyla
Temizlenirdi.

Öyle bakmayın,
Bu sevdanın kendidir.

Sevdanın şarkısını
Düşürmezdi dilinden
Kor ateşte de olsa
Yaşamın içinde büyürdü
Emeğini yoğururdu
Sevdada kökleşmek için.

Bilirdi, sevdalı yaşamanın
Dakikası bile
Alanlarını daraltırdı
Kan emicilerinin
Sonu olacak kadar da
Derinliğine
Emeğin yoğrulmasında
Tarihi yaratılırdı...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:19 PM
Sevdam Benim

bir bahar daha geldi baharların üstüne
dimdik ayaktaydın sen çiçeğe durduğunda doğa
doğa büyütüyor ya aşkını, sevdamın yüceliği ondan
dimdik ayaktasın ya, yaşıyorsun ya dimdik
bu kaçıncı sözümdür sana sözlü sevdamın
ölüm geldiğinde bana dimdik ayaklarımın üzerinde
dimdik durmak isterim son nefesimde de olsa
kimseler olmasa da yanımda
güneşe bakıyor olacağım
senin baktığın gibi de umutla...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:19 PM
Sevdiceğim

Elindeki nasır olaydım yüreğindeki neşe,
Bastığın toprak olaydım ayağının altında
Boyundan kopmayan gölge
Sevdiceğim, ne diyeyim ki daha
Şimdi sevdiğimi söylesem sana
Takibe uğrarsın diye öyle bir korkuyorum ki...
İyisimi sen gözlerime bak
Ve dinle yüreğinin sesini.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:19 PM
Sevgi

Ben ben olalı
bu karadenizin
sıcak
akyüzlü insanlarını
sevmeye doyamadım.

Oldum olası
bu akdenizin
soğuk
yüzükara insanlarını
sevemedim gitti.

------

'denizi kurutursanız
balıkları yakalarsınız'

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:20 PM
Sevgiye Dair

ben bir sevgi ağacıyım
dallarımla güneşi, damarlarımla suyu
toplar, toplar içerim

güvercine de kartala da açıktır kapım

toprağıma bağlıdır özsuyum
rengarenk çiçeklenişim bundan
birbirinden görkemli
meyveye dönüşüm bundan

ben bir sevgi ağacıyım
yan dallarım, ana dallarım var benim
sizin atar, toplar damarlarınız gibi

bir can taşırım, can damarıma bağlı
toprak ananın bağrındayım
çatlamışsa gövdemdeki kabuğum
o da benim derdim

ne rüzgarlar gördüm, ne tipiler atlattım
tozu duman içinde
neler çektim neler
bir ben bilirim


(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:20 PM
Seviyorsan Seymenler Parkı'na!

iki genç kol kola, kol kola iki yaşlı
dördünün de gözlerinde damlaları sevginin
ne kullanmaya müsaitler ne de kandırmaya
ne geliyorsa içinde onu yaparlar o anda
öpmek istiyorsalar mesela sarılıp da öpüşürler
sokak mı, tren mi, çarşı pazar mı
sevileri mi değişir
başkent Bern olunca kime ne

.....

iki genç yan yana, arka arkaya iki yaşlı
dördünün de gözlerinde yakalanma korkusu!
gençler vuruyorlar yola Seymenler Parkı'na doğru
Meclis binasından geçecekler
Cinnah'a çıkacaklar
cadde boyu konsolusluk binaları
gizliden göz ucuyla bakarlar
el ele tutuşmak yasak
ya bir gören olursa korkusu!
varıncaya kadar ağaçların altına
Seymenler Parkı'nda Ankara'nın
ver allahım ver
Yargıtay binasından geçmişler
biribirini böylesine sevenler!
sevilerini ispatlıyorlar ağaçların altında
gözcüleri de vardır alim allah
diğer ağaçların zulasında

sevileri böyle olunca
nefretleri nasıl olurdu, bilemem...
bilenler beri gelsin.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:20 PM
Seviyorum İşte

Diyarbekir'in karpuzunu, Munzur'un alabalığını
Antep'in fıstığını, Ordu'nun fındığını
Zonguldak'ın kömürünü, Batman'nın petrolünü
İstanbul'un boğazını, Taksim Meydanı'nı
İzmir'in zeytinini, incirini
Antalya'nın denizini, kumsalını
Çukurova'nın pamuğunu, portakalını, limonunu
Ankara'nın keçisini, Kızılay Meydanını
Afyon'un lokumunu
Ararat'ın yüceliğini
Seviyorum işte
Bebenin emeklemesini
Sokağa yürümesini
Onurlu yaşamayı onur bileni
Seviyorum işte
Ölesiye...
İnsanların gülebilmesini...

Sevmiyorum işte
Zoraki sevdirmeleri, arkasından vurmaları
Statükocuların hiç birini
Doğayı katledenleri, ağlatmayı marifet bilenleri
Yosun tutan hücreleri, donuk bakan yüzleri
İnsanlığı bilmeyenleri
Sevmiyorum işte...
Korka korka yaşamayı...
koyun gibi güdülmeyi
Geleceği ipoteğe almayı...
Tek perdeden sözleri...
Karanlık yüzleri...
...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:20 PM
Sevmesini de Bilmeli

Sevmesini de bilmeli bir karınca da olsa
Yurduna, yuvasına bağlı ya
Varsın boyu küçük olsun
Cesaretli

Sevmesini de bilmeli bir kuş ta olsa
Gideceği bir yolu var ya
Bir amacı ve de kendinin özgücü.

Bilmeli, tek gözün bile kaç karınca boyu ettiğini,
Emeği kutsal bilip korumasını da bilmeli
Kirletmemeyi sevmeli.

Karınca gibi sevmeli yaşamı
Karınca gibi doyurmalı, ya hep ya hiç
Boy mu, uzamasa da olur
Gam değil.

Karıncalar kollektiv yaşarlar
Başarılarının sırrı burada yatar

Övgülerden uzak durmalı
Ne ola ki toprağın kırmızıysa rengi?
Her zaman büyüktür yükleri
Kuru gürültüden uzak, kendileri küçük mü?
Merasimleri büyük, adımları yumuşak mı?
Gözleri kolaçan,

Bense her gördüğümde yol veririm,
Sadece saygımdan.

Sömürüden alabildiğine uzak,
Uzak durur yolları,
Ne yoksuldurlar biribirlerinden
Ne de yemeklerinde kalır gözleri,
Patikaları ortaktır, şatoları ortak.

Ne patronları var, ne de tüccarları
Tefecilere düşmez yolları
Ne sınırları var, ne de bayrakları
Ne orduları var, ne de bombaları...
Ne lordları var, ne de kapıcıları...
Aklı selimdirler, yiğittirler
Meydan okur, meydana gelirler.

Karıncalar olmasaydı emeksiz, sevgisiz...
Nasıl olurdu bu doğa?
Tanklardan, kimyasal silahlardan,
Coplardan kalma morartılarla
Delinmiş atmosferin sonrasına.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:20 PM
Sewusen

Yemek içmek için de olsa
kendi elimin altında
ne bir bardağım oldu
ne bir tabağım
Dersim'in 'delisi'yim ben
can'lar sağolsun
gitsem de, gitmesem de
o sıcacık evlerine
sofralarında yerim vardı

yatmak, kalkmak içinde olsa
akşamdan akşama
bir evim de olmadı
Dersim'in 'deli'siyim ben
can'lar sağolsun

zamanım olmazdı
üst baş almaya
alamazdım da
parayla hiç ama hiç
aram olmadı ki
can'lar sağolsun
Dersim'in 'deli'siyim ben
tepeden tırnağa giyinirim
uğrasam da uğramasam da
neler çektiğimi biliyorlar
Sewusen'im ben
Dersim'in 'deli'si
Sewusen'im, Sewusen

zalim felek kapımı son çalışında
bir parkta uyurken hem
hem de bir öğretmen eliyle
canıma kıydığında sen
çocukları(mı) düşündün mü
onlar ki yüzümü görmüşlerdi
divaneye döndüğüm yollarda
öğrettiklerini öğrenirler mi sanırsın
Sewusen'im ben Sewusen
Dersim'in 'deli'si...

-Sewusen'e 'deli' diyen öğretmen
canlarının sevgisini hor görür
Sewusen'i vurur da vurur
bir deli raporu alır, kurtulur...-

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:20 PM
Sınır

bu kaçınca gelişim senin ülkene
usulunca olsun diye
tuttuğun bu kapıyı kullandım
pasaporta baktın, yüzüme de
şimdi kalkmış
kimliğimi de istiyorsun

kimliğimi sana veremem ki

onu kazanıncaya kadar
neler çektiğimi bir bilsen
belki utanır bu sınırları kaldırırsın

istersen
Amerikan marka bir paket sigara var çantamda
işini görmez mi

...

akşam oldu, karanlık bastı senin ülkeni
işte gidiyorum geldiğim gibi
toplasan birkaç günün yarısı bile değil
senin ülkende yaşamışlığım
ben aynı ben

unuttun mu
bu kadar mı çabuk değişirdi insan
değişen sen misin yoksa
şimdi kalkmış didik didik aranıyorsun
ne aradığını bir bilsem
oramda buramda
artık ellerini çeksen diyorum
üzerimden

ahh Amerikan marka bir paket sigara...
vize yerine geçiyor burda

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:20 PM
Sırdaş Oldum Munzur'dan Toros'a

Dağlarıyla çevrili ülkemde
Newroz günleridir,
Govenddedirler
Yetmişine dayanmış ak saçlılar.

Bir kaç atımlık çay, şeker
Bir kaç sarımlık tütünle giderken
Sırdaş olup geceye,
Orta yere koyarlar yüreklerini
Bıyığı yeni terlemiş delikanlılar.

Kürdün kadını hewal,
Arsızca doğurur
Ve toprağa değen
Her damla kanla
Asırların iz düşümünü bulur
Ülke ülke
Toprağın ezgisinde
Seyit Rıza'nın özlemi
Kenetleşir...

Çukurova'da serpiliyorsa toprağa
Toros'tan Munzur'a
Uzunca bir yolculuktur
Ata külleri kavuşur
Biribirine
Dicle'ye, Fırat'a, Kızılırmak'a...
Filize durur
Nehir yataklarında
Ve hewal'in sıcaklığında
Ayrışıyorsa
Munzur Çayı'na
Munzur welattir hewal
Karadeniz dağlarından
Toros içlerine
Çivi gibi de saplanır
Metropolün köşe taşına...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:20 PM
Simge Oldu da Ne Oldu?

Toprağa dikildi bir zeytin ağacı
Etrafındaki üç kazıkla tutuldu
Simge oldu da ne oldu?

Anlayacağın üç kazığın arasında kaldı
Kazığın biri arabulucu, tarafsız göründü
Diğerleri karşı karşıya barışa oturdular.
Zamansız rüzgara karşı o zeytin ağacı
Çaresiz bu üç kazığa bağlandı.

Dillere destan barışın simgesi o zeytin ağacı...

Büyümesine büyüdü, gün oldu kazıkları çürüdü
Kazıkları da tutan bir güç vardı ki metaldendi
Zeytin ağacını da o metal tutardı burada...
Gün buğündür deyip asil görevine soyundu:
Etrafını sardı, yakaladı, sıkıp suyunu çıkardı,
Sonra da... teslim ol diye ölüsüne seslendi.

...

Kuru sıkı bir havadır zeytin ağacının etrafında
Anlamını yitiren o kazıklardan sonra sancılandı
O eski hali kalmadı, rengi değişti tadı bozuldu
Sorsan olmazdı, kabuğundaki metal görünmezdi...

Sancısı yakalarken en zayıf yanını söylemedi
Halden anlayan bir çift göz gelir de bulur diye
O sancı ki çekip aldı damarından özsuyunu
Sararıp solunca da dalı yaprağı, ölüm yapıştı.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:20 PM
Simitçi Çocuklar

Yer başkent
Yenişehir Postahanesi'nin önü
İki çocuk duruyor
Biri tezgahının başında simit diye bağırıyor
Diğeri köşede zabıtaları gözlüyor
Simitleri bittiğinde üç kişi toplanacaklar
Kazancını ikiye bölüp
Adilane! oturup paylaşacaklar
Bir parçası iki çocuğa
Bir parçası da sokaktaki yeri bulana
Yani sahibine...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:20 PM
Sinevizyon

Işığını saça saça yıldızlar geçti geceden
Kutup yıldızı, terazi, samanyolu...
Bulutlardan bir çizim geldi adı ülkesiz
Balkanlar üzerinden başını alıp gittiler.
Yere uzanmış çama geldi bastonun ucu
Gövdesinden girip sırtından çıktı
Bir yıldız kaydı filizlenen toprağa doğru
Haritalar çizen bulut damarına su verdi
Çamın kuruyan dallarını yaktım da ısındım
İçi kofmuş gövdesinin utandım
Su toplayan dallarının tıslayan dumanını
Alev olup üstümden kovdum.

İç içe girdiklerinde o iri cüsseli çamlar altında
Fidanlar kaybolup giderdi
Akşam üzeri gine serin bir esinti
Bu tepe başında kulaklarımı çekiyor
Aşağıda
Denizi kaplamış gurup gönlümü çalıyor
Aramızdan geçip giderken bulut kümeleri
Yol haritasını çizmiş, resimlerini yapmış
Önümüze koyuyor
Ve bakardın selvi boylu ağaçlara
Dallarını açmışlar göçmen kuşlara.

Bulutlar karardılar işte
Gine yığıldılar üst üste
Gurup görünmez oldu
Denizden öte
Yükselen dağlara
Teğet geçtiler.

Gidin bulutlar hızlı hızlı gidin
Şehrin kirlenmelerine doğru
Kayaların sivri uçlarına vurun
Neden topladığınız tozları
Evirip çevirip yüzüme vurursunuz

Dalganın köpüğü kabarıyor
Yalnız başına değil kabarması
Üstünde resim yapıyor bulutlar
Yorulmaksızın
Yaşlı bir adama bakıyorlar
Neden taş duvarın dibinde
Boyaya fırçaya dokunmadan
Resmini yapıyorlar bulutlar.
Şimdi çocuklar çiziyor resmini
Katıyorlar dağları bulutların altına
Dağ yamaçlarına veriyorlar evleri
Sıra sıra dizilmiş ağaçları
Dikiyorlar su boyu
Ve solda baş köşeye de
Hepsine değecek kadar
O gülüşlerinden kopamadıkları
Güneşi alıyorlar
Ak bir kağıdın üstüne
Kurşun karası kalemle.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:20 PM
Siz Gördünüz mü O Kuralsız Ölümleri

ölürsem kuralsızca ölürüm / ellerim bağlı olur arkamdan
ağzım bağlı, iki gözümde kurumuş iki damla acı ki
yere / göğe anlatır kendini
ve kulaklarımda zonklayan o zamansız ayrılıkların tınısı
koca bir şehri yıkmış gibi üstüme demiri harcı ile
verdiğim onca sözün altında ezilmişliğim kar kalır

keşfe çıkarıyorlar robotlarını nehrin iki yakasından
karşı karşıya kestirenler, boylarını da ölçüşürler kaş altından
biliyorum / benden önce gidenlerden biliyorum ki
çoktan hazırlanmış o kuralsız ölümler birazdan kusacaklardır üstüme

yüzedursunlar nehrin içinde kırmızı pullarıyla o ışıldayan balıklar
altımda sallanan bu daracık köprü yıkılmasın dayansın
ve gökyüzündeki bütün yıldızları görmek istiyorum bu gece
saçlarım gibi dağıtılmış o bulutlar toplansın istiyorum
haberdar olsunlar yere düştüğümde yeşil bir yaprak gibi
rüzgara takılmasın kollarım

yine çiselemeye başladı bu yağmur
nezaketle toprağın kokusunu sürüyor tenime
öleceğim kesin gibi
kararmış bir gökyüzü durmadan sallanıyor başımda
bu kuralsız ölümü karşılarken yalnızım / yapayalnız
yine de üzülmesin dostlarım
…..
‘asmayalım da besleyelim mi’
‘netekim’
‘asalım ki öbek öbek / beslenelim göbek göbek’
(gözlerinizi açmalısınız görmeniz için gözlerinizi)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:20 PM
Sizin İçin Çocuklar

Bir dünya kuruyorum size çocuklar
bütün renkleri barındırıyor içinde
öyle bir dünya kuruyorum ki size
Özgürce
yan gözle bakan olmaz size
doya doya yaşıyabileceğiniz bir dünya
yaşıyabileceğiniz kadar yaşıyasınız diye
çocuklar, ahh çocuklar...
hiç bir şeye
ama hiç bir şeye aç kalmadan
doya doya
kendi gözlerinizle görebileceğiniz
istediğinizde
kendi ellerinizle tutabileceğiniz
bir dünya kuruyorum size
doya doya yaşayın
sizin o masum gözleriniz için
kırbaçlana kırbaçlana
ömrüm boyunca
kendi tırnaklarımla söke söke
sizlere, geleceğim için bir dünya
kuruyorum çocuklar...
durmayın
doya doya
insanca yaşıyabildiğiniz kadar...
yaşayın çocuklar
sizler yaşayın...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:21 PM
Sizleredir Bu Sözüm

Bir ağa ne kadar korursa
Marabasını
Ne kadar doyurursa…

Kapısındaki itten sonradır yeri

Bir patron
Ancak o kadar sevebilir işçisini

Sizler ki, sizler
Ekmeğini sırtında taşıyanlar
İşçiler, köylüler…
Birini tanımasanız da onların
İkisini tanımışsınızdır
Karşınızda durduklarında
Yan yana...ya da arka arkayadırlar onlar

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:21 PM
Sokak Kahkahası

gecenin bir yarısı
sarhoş naralarına teslim olmuş sokaklar

uyuşturuyorlar kederlerini
içi geçmiş insanlar

ana caddelerde gizlenmiş yüzleriyle
yarı yırtmaçlı hanımlar göz kırpıyor geceye

bir andır gelip gidiyor işte
dünden kopup yarından elini çekenler
ayak izlerini mi bırakırlar ardına

insan seline dönmüş metropol sokağı
elleri boş, gözleri boş bakınır
öylesine sallanıyor bedenleri
havalanıp gitmiş saçlarının rengi
tırnak olmaktan çıkmış tırnakları
zaman dönmüş modaya uymuş

sokaklarda sarhoşların kahkahası
kaybolan tarihin askıya aldığı umutlar mı

üst üste yığılan çöplerin üzerinde
geceye uzanmış bir adam yatıyor
kirpikleri donmuş
sabaha siyahlarla örtünecekler
cenazenin arkasında bir kaç insanla

insanlar sel olmuş akıyor sokaklarda
kahkahalarda karışmış renkleri
bilinen o ki yürekleri saklı
yansıtmıyor içindekileri

neye güldüklerini unutmuşlardır çoktan
kişneyip geçen atlar gibi
sokak kedilerini ürkütürler

ölen ölmüştür nasılsa
ne gam, ne keder
erkenden süpürecekler
bütün sokağı boydan boya

ekmek parasına bir kaç adam
bu sokağın yakasını mı tutardı

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:22 PM
Solgun Renkler

........
bir yanı karanlık,
bir yanı çırpınır durur hala
karanlıksa kara, aydınlıksa aydın
eyy çatlayan damarı yurdumun,
neden doğurdun ki beni
kayıp giden yıldızın altında
tepişip durur yarasalar
ve yalnız kalan bir papatya
rengini bırakıyor elinden
döllenmek için kaçıncı
arıyı bekleyen çiçek…

karanlık kokuyor hava, nafile
bir adım ileri, iki adım geri
fırtınalara çekilince bayrak

bodur, çelimsiz bir ağaç
kafa tutarken poyraza
görünür, görür keskin vadiler
sert kayalarla örülmüş, nazik
ve ard arda dizili dağlar

şehir görüntüsünde bir yer
gitme der gibi, gitme, ve sonra
takılıp kalıyor ayaklarına
durdurulamayan adam duruyor işte
kurulu sofraların önünde,
renk yok, ses yok

solgun yüzler oturmuş baş başa
konuşur, kiminin kırış kırış hatları
içlerinde bir iki tanıdık
kıçlarını kaldıramıyorlar yerinden
başları öne eğik, ellerinin arasında
kaybolan gelecek
gözleri, gelmemek adına göz göze
sonra görüşelim diyor biri, sonra
cılız, yenik düşmüş bir ses,
kör bıçak gibi oturuyor kalbime
diğerlerinde meraklı yüzler
saldırıya geçen kobra yılanı

bir sokak beliriyor ötede,
etrafında yangın kurusu ağaçlar
siyah taşlarla örülmüş kaldırımı
hafif rampalı, göbeği çıkmış iki yanından,
biri birinden kopuk eskimiş duvarlar
söküp atmışlar sıvasını
ve camları dökülmüş pencerelerinde
paslanmış demir parmaklıklar
hala korkusunu tutuyor içinde
yönetenlerin

donuk yüzlerinde onların
ne dün, ne bugün, ne yarın var
ölmeden ölenlerin rengidir bu
kanı çekilmiş, mimiksiz
suratsız, korkak… iş kaçkını…
kıl bakışların altında
fırlatılan kaçamaklara siper etmiş kendini

bura nere, bura kimin yurdudur
ekmeğe muhtaç, özgürlüğe muhtaç
yurtsuzlarla dolup taşmış sokaklar
gülmesini unutan insanlar
kuru mu kuru gururlu
gözyaşını yediremezler kendine

köpekleri havlamıyor, bu şehrin
anıran eşekleri de yok gibi
ne yabancısı, ne yerlisi belli
bunlar, kulağı kesik cinsleridir
bunlar, desem ki doyurmuşlar önceden
desem ki uysallaştırıp besliyorlar
kuru yalan
işte, sıkışınca hırlıyorlar bir ağızdan
.......

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:22 PM
Son Yolculukta

son yolculukları da olsa
tabutlarını bile ayırdılar
zengine ayrı, fakire ayrı tabut
ve ayrı imam okurdu arkasından

sebepli sebepsiz ölümler gördüm
biribirini 'unutturan' acılarda pişmiş
mezarı bilinmeyenlerin
derdi boğardı insanı

'yaşamış, görmüş' derlerdi
döşeğinde ölenlere
ölmeden önce dinletirlerdi kendini

topluca katledilenlerin arkasından
ayrı bedende olsa da yürekler
aynı acıdan ağıtlar yükselirdi
ve iç içe girerdi gözyaşları

ölümün şekli bile aratabilirdi ölümü
gençken ölmek daha da ağırdı
elinde kırmızı bir elma ile
'uğurlanırdı'

paralı, parasızlar
kefenli, kefensizler
ve mezar taşları parçalanan
'aykırı' yaşamış insanlar

ölenleri de ayırdılar
iki çeşit tabutla
ayrı ayrı kaldırdılar

tabutların biri omuzdan omuza
yoksulları taşırdı

diğerinin yeri ölümden de ağırdı
sadece paralılara sığındı...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:22 PM
Sor Uç Dur -ma

-bununla kurtarırsan
diyordu Annem
'geldiğinde başıma bir bela'
sanki sigara içmişsin oğul-

sor uç dur ma ma ma
tarihlerini bırakıyorum tarihçilere
derin derin sor uç dur ' sunlar
olmaya ki işsizlerin işi ola
köşe başı kapmaca
para lar gelir ardından
kimbilir, paralamalar da olur
kırmızı kaplı kitapsa yazdığın
içeriği kime ne

sor uç dur ma ma ma
nerede kaldı o yasaklı kelimeler
kitapların kapağı mı değişti ne
kızıl olmasa da ona yakın renkler
ya da andıran birşeylerde olurdu
kara bandajlı ak sayfalarda
tabulara mı takıldılar dersin
dokunmadan ürktüğün sor ma lar

sor uç dur ma ma ma
en önde devşirme sesler
devşirme ellerin elinde diyorsun
balkanlar üzerinden bir şivemi türedi
ne kazandıkları bilinmeyen
yerli halklar üzerinden ma ma ma
hop hopa mı gelirdi bir halk
halk dedimse halklara, daima
uzanıpda giden ince bir yol vardır
kırmızı mırmızı bulaşan bir renk mi
karanlıktaysa kara görünür, korkma
diğer renkler gibidir doğada
kanının rengidir, göze gelir.

sor uç dur ma ma ma
neme lazım diyorum ya adamın birine
haydi sende diyor bana,
boğaları saldırtmak mı niyetin
diyorum söz arasında ona
adam diyor ki bana,
akılsızdır boğalar
rengin peşinden koşturmaktansa
sırtından akıtılan kanlara dönseler
burnundan solumazlar belki de
kırmızı mırmızı, her neyse, karıştır biribirine
öfkelerindendir, öfkelerinden
bir adam yüksek sesle diyordu bana
şakşakçıların arasında olduklarından mı bunca öfke
nefessiz kalacaklarını öğrendiklerinde...
geçde olsa diyebiliyor ya...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:22 PM
Sosyete

tüm kıtalarda köşegenleri vardır
benzemezler sokak çocuklarına
şehrin en işlek caddesinde
ayak parmaklarına basarak yürürler

kol kola görünür, zoru bilmezler
sağa da sola da sırıtır, duvarlarına el sürerler
bir türlü gülmeyi beceremezler,

kıcıklığına orak dermeye götürsen
kırmızı halının üstünde döner koltuk isterler...

kol kola oldukları kadar da
kopukturlar özlerinden
her biri ayrı bir diyarın efendisi...

yemek pişirmesini bilmezler
azarlamasını severler
partileri kaçırmaz, yan düşüp yan kalkarlar

yapış yapış dansa kalkar
modaya uyarlar
eğlenmek adına kendinden geçip
anlık beğenilere yarışırlar

inceltebildikleri kadar inceltirler
gözleri kızardığında şişen dillerini
hepten çekilmez olur yüzleri

ellerinden gelse tırnak uçlarından
bir tırnakla kaşığı, öteki ile kadehi tutarlar
ellerine batacakmış gibi...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:22 PM
Söyle Bana

Sen benim gözyaşımsın
damla damla, kor yüreğimden
yanaklarıma süzülen iki damla

Senin gözlerinde yağmura dönüp
Munzur'a mı aksam
söyle bana Dersim
hangi bulut taşır beni
yaslandığın dağlara
tutunduğun toprağa
Anayurduma getirir
yoksa nasıl gelirim
yollar kapalı.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:22 PM
Söyle Emmi Söyle

Daha kaç kez girmeli ki bir insan
Bilensin o derin sularda
Dağlar desen engebeli
Koparıp da eritir kelepçeyi

Bu can benimdir dersen alır gidersin başını
Enseni kaşır durursun buluncaya dermanı

Ölüm değil mi alt tarafı karanlığa boy verse küçülür
Al senin olsun der beklersin
Başını eğmez vicdanın

Cesaretin varsa yaşarsın ölüm bakadursun yüzüne
Kurt – çakal keskin dişler, gülüşüne işlemez senin

Söylemekten vazgeç acını
Eloğluna varmadan çıkar at o bej gömleği
İçimiz yangın yeri

Sabret emmi sabret kim anlar ki dilini
Asıl sular durulsun da gör, fidana sarılan yılanı
.....

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:22 PM
Söyleyin Bana Canlar

hele dağlar dağlar dağlar, söyleyin bana dağlar
ağzım dilim kurumuş, su vermiyor bulutlar

hele yollar yollar yollar, söyleyin bana yollar
kaybolan bir şehirde, nasıl bulam sokaklar

hele çanlar çanlar çanlar, söyleyin bana çanlar
bugün de kimler ölmüş, neden susmuyor çanlar

hele dostlar dostlar dostlar, söyleyin bana dostlar
duman tütmez evlerde, baykuş öter ha dostlar

hele canlar canlar canlar, söyleyin bana canlar
bu yüreğim sızılar, neden durmaz ha canlar

güle sordum gülmüyor, bülbül derdin bilmiyor
çile üstüne çile, dert mi keder mi bitmiyor

hele dağlar dağlar dağlar, hele yollar yollar yollar
hele çanlar çanlar çanlar, hele dostlar dostlar dostlar
söyleyin bana canlar canlar

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:22 PM
Söz Niyetine -şiir değil-

Dünya yuvarlaktır güneşin etrafında dönüyor
Sen de biliyorsun ki bu söz benim değil
Karşı çıkan da yok artık yuvarlak oluşuna dünyanın
Bu sözün sahibi bedelini ağır ödedi.
Bir tarafı karanlıktır bu dünyanın bir tarafı aydınlık
Bunu da bildiğini düşünüyorum
Söz dönüp dolaşır sahibini bulur
Bu söz de benim değil
Söz yerinde ağırdır
Bildiğini varsayıyorum.
Hiç durmaksızın gidebilirsin artık
Dünya yuvarlaktır
Sözünü bilirsen özünü korursun
Özünü bilirsen sözünde durursun
Şimdi kollarını sıva bakalım
Sınırlar ötesine git dünya dönüyor
Saatlerin farkını gör yerinde duran yok
Güneş nereden doğuyor nereye batıyor iyi bak
Zulüm nereden doğuyor nereye batıyor göreceksin
Dünya yuvarlaktır
Aya gidenler yeni gezegenlerin peşine düştüler
Bu söz üzerine
Üzerine bunca yıl geçti ama atmosfer de delindi
Deli deme bana sakın hiç olmazsa diyorum
Bir tarafı düzgün olsaydı bu dünyanın
Çözülmedik sırrı mı kalırdı sanırsın
Baskı mı olurdu insanlara
Yoksul mu kalırdı bunca insan
Mesela insanlar aç mı olurdu bunca varlığın içinde
Cinsler mi ayrılırdı karşı karşıya
Zora, zorla savaşa gerek mi kalırdı
Kimi gıdasızlıktan kimi aç gözlülükten
Ölür müydü buğün bunca insan
Söyle bana dünya yuvarlaktır
Yok olup giden sadece insan mı
Dayanamıyorum artık, gerçekten dayanamıyorum
Sözün 'ö' harfini çıkarıp çocuklara veriyorum
Gözlerini alıp içine katıyorlar sözünde durması için
Sonra da gözlerimin önünde güler bir yüz yapıyorlar
Mimiklerinin ortasına
Gelin çocukların dünyasını karartmayalım
El ele verelim ki doya doya birer insan gibi
İnsanca yaşasınlar.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:23 PM
Sözün Bilimi

Sen mi / kimden saklarsın yüreğini

Yüreğin mi / kimden saklıyor seni

Nedendir

Kim eğitir seni / seni kim yönetir

Nerdesin

Eğiten mi yönetir seni

Yöneten mi eğitir seni

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:23 PM
Sözün Bittiği Yerde

Güneşe secdeye duruyor
Sarı
Yeşil
Ayçiçeği.

Sen
Kararta dur dünyayı
Tarihin karanlığına gömülen
Zulmünle,

Kimin ışığını
Çalabilirsin ki
Kendi zulmünde
Boğulmaktan öte.

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:23 PM
Sözün Yeri Olmalı Göz Gibi

Yitip gitti gözden, ışığı azalan yıldız
Öndeki izlere katamadan kendini.

Kutup yıldızına yakın, terazi yıldızı durdu
Karanlık içlerinde, etrafında binlerce yıldız.

Çemberdeydin
Küme küme şafak söktüğünde
Isınırdın
Bir şahini görürdün dağın yamacında
Kanatlarını gerdirip daldığında.

Kendinden uzağa gitmezdi
Söz söyleyenin gözünde ise
Vururdu da insanın bir gözü
Hiçbir silahın vuramadığını.

Yürek ısıtırdı yılları
Ve de yüzyıllar
Bir söze bağlanabilirdi binbir göz
Sahibini buluncaya,
Mezarda da olsa bedeni
Ağırlığınca kalırdı.

Yürek sözün özünü ısıtırdı
Işıltısını göze verdiğinde
Yürekliyse sözünü pişirirdi
Gezdirip oturturdu da yerine
Kurşundan da ağır karanlığa girerdi.
Bir söz, bir göz, yıldız olabilirdi gecede
Fırtına olup kopabilirdi de
Sözün yeri varsa kalamazdı havada
Gözün önünde bulut kalmazdı
Kurşun kalamazdı...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:23 PM
Statüko

-büyü bozuldu
statüko yıkılıyor-

kendini dayatıyorlarsa
dayatsınlar
dayanacakları dal kalmadı

statüko parçalanıyor
statükocular aralarında
birer birer
yere atsalar da kendilerini
altındaki toprak gidiyor

statüko yıkılıyor
statükocular birer birer
eskimiş birer gömlek gibi
yama üstüne yama da vursanız
artık yama da tutmuyor
yama üstüne yama ile
bugüne kadar geldiler
kokuşmuş kirleriyle
gelip geçti bir ömür

statüko yıkılıyor
statükocular birer birer
öyle bir gömlek ki
temizlemek isterseniz
yüzyılın kirini
çitilemeniz gerekir
statüko dağılıyor
statükocular bir bir

öyle bir eskimiş ki
öyle bir kirlenmiş ki
kumaşı görünmüyor
öyle bir hantal ki
statüko
elinize alırsanız gömleği
elinizde kalır
suyu sabunu
iğnesi ipliği
cabası...

statüko ölüyor
statükocular birer birer
o kumaş eskidi
alıcısı da öldü
boşa rahmet dileme
toprak kabul etmedi
karanlığa gömüldü...

...

şimdi kendi toprağında
kendi ellerinle yapmalısın
en güzel kumaşı
öyle bir yapmalısın ki
ne dar gelmeli üstüne
ne de bol durmalı
tam ölçüsünde olmalı ki
yaşayanlar gün görmeli...

(yeni çalışmamdan)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:23 PM
Suçu Bende mi

Senin yarattığın
besleyip te üstüme saldığın
canavarlardır bunlar
iplerini elinde sanırdın,

bana doymuş olmalılar
koparmışlarsa iplerini

şimdi sana döndülerse
en keskin dişleriyle
yani atasını da yiyorlarsa
ki doğası da böyledir
bütün canavarların,

suçu bende mi ararsın.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:23 PM
Suya Kalır Berraklaşması

Yağmurla,
Güneşle,
Buluşan toprak
Herkese yettiği kadar gülümser.
Şafağa vuran ülkenin ezgilerinde.
Nasıl ki veriyorsa güneş sıcaklığını
Şeftalinin çekirdeğine değin
Rengini
Nasıl ki veriyorsa toprağa
Gülümsemeyi
Ve yayıyorsa dört bir yana,
Rüzgara kalır taşıması
Yağmura kalır okşaması
Suya kalır berraklaşması...

Toprağa cemre düştüğünde
Newroz'dur
Hazreti Ali'nin doğumuna
Mazlum'un eylemine
Denk gelir
Güneş gülümseyerek bırakır
Kendini toprağın üstüne,
Katline koşan serserinin
Bilmezliği ne? ...
Yaprağından
Dalından dökülen
Külün üzerinden
Girmek için toprağın bir ucundan,
Filize durup yarınlara
Bir dal, bir fidan...
Ve bükülmeyen Çınar
Ape Musa doğdu
Bu topraklarda...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:23 PM
Suya Sabuna Dokunma

Suya sabuna dokunma
şehvetli bunca aşk perisi
dolaşıp dururken üstünde
senin ne işine...
oh, ne hoş, ne hoş
hayallerin sarmaş dolaş.
Hoş dokunacak suda kalmadı
sabunda köpükten ibaret
buralarda parayla satılırlar
yasaların altında saklanmış
tümü birer irindirler
derin mi derin altında bir güç yatar
üstünde başka bir şey.

Suya sabuna dokunma
İşin içinde başka bambaşka işler dönüyorsa
senin aklının almadığı görünmeyen bir elin
kirlenmiş gölgesi gibi akabilir üstüne
derin mi derin işin aslı kanayan yaran.

Suya sabuna dokunma
onlar 'kağıttan kaplanlar'ı besliyor
git Munzur'a dokun
sen sormadan sana anlatacakları
yüzyılların üstüne kapandığı
artık karataşların bile dayanamayıp
çatır çatır çatladığı
ahları var gögsünün kafesinde
bir çırpıda anlatırlar, inan
çırılçıplak girebilirsen Munzur'a.
Suya da sabuna da dokun
suçluysan Munzur'un üstüne
ya da Zap suyundan kalma
harami flamalar altında taşıdığın
bir 'günah'ın varsa eğer
bilmem dokunmanı nasıl karşılar
barındırır mı arındırır mı
yoksa içinden söküp atar mı
sabunun kirlettiği suyla birlikte
Munzur bilir, ben bilemem.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:24 PM
Sükunetten Uzaktı Ortadoğu

İlk cemresiydi daha toprağa düşen
Karanlığa inat bir cemre
İlk silkinişleri şimşek oldu beyinlere.

Çocuklar kurbağa toplardı
Arı kovanları etrafında dolaşamazdı yabancılar
Vietnam özgürlük savaşçılarının tekniğinde
Toprağa cemre düştü alnındaki yıldızdan,
Orada karanlığı döverdi bir başka mevsim.

Sükunetten uzaktı Ortadoğu
Kabullenmeyen bir ülkenin gerçekliğine
Onlu yıllarla darbeler bağlanırdı,
Kurulurdu sokaklara idam sehpaları
Tedirgindi çorlu toprak.

Bir başka mevsimin en uzun *******i
Newrozlaşırdı günler karanlığa inat
Isınırdı meşenin damarı,
Toprağa cemre düşerdi
Kabullenmeyen bir ülke içinden
Alişer'in sözü gelirdi torunlarının kulaklarına
Sırdaştırlar, toprakla sözlü ezgileri,
Gelirdi gecenin melekleri
Giderdi gecenin melekleri
Newrozlaşan günlerdi ilk cemreden kalma.

Toprağın yüzü gülerdi hasat zamanı
Çatırdardı karanlık,
Yağmuru çekerdi toprağın yüzü
Çorlu toprak tedirgin.

Sükunetten uzaktı Ortadoğu
Hesap kitap içindeydi tüm dünya
Yürekler dağlanmıştı kor ateşinde
Alınteri ezilmişti çarkın dişlilerinde
Açlıktan kazınırken karınları
Sonbahar yakılırdı,
Kış kovulurdu ülkeden
Newrozlaşırdı günler.

Şafağa vuran bir başka mevsim
Bahardı, yazdı Mezopotamya
İnsanı yaratmaydı insanlığa
Toprağı kaplarken ezili alınteri...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:24 PM
Sürü

Kendini sürüye katanlar
Onun ayağıyla da yürürler
İster önünde olsunlar
İsterse ortasında,
İster en arkasında dursunlar
Onun gözüyle görür
Onun kulağıyla duyar
Onun ağzıyla da konuşurlar
Kendini sürüye katanlar
Sürüyle bir olurlar
Sürüleri kadar bilir
Bildikleri kadar da büyürler...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:24 PM
Sürüsünü Dağıtan Kuşlar

iklim bozulmuş
küçük gruplara ayrılmış kuşlar
süpürüp götürürler izlerini

sürüsünü dağıtan kuşlar onlar
barınıp doymak için
öte iklimlerde araşırlar
konacakları bir yeşil dalı

ceviz ağacı izlesin gurubu
çiçeğini bıraktı badem
ve geldi gidiyor bahar

iklim değişmiş
bir yandan sular yükselmiş
yıkıp süpürür evleri,
bir yandan kuraklık, çekip alır özsuyu

ve petrol hala derinde
kuyu kuyu, tecavüz ederler toprağa
itibar parada hala, itibar zorbada

hastalığa yakalanmış gibi
kırma renkleri çıkarırken toprak
göğe yükselirdi toz kütleleri
kime ne elden gidiyorsa mavi

iklim değişmiş
tank yok, top yok ki ellerinde
mışıl mışıl uyuyakalsın insanlık
ordular vururken şafağı

tazele barmen, tazele
güzelliği çağrıştıran Nataşa
'fahişe' mührüyle şimdi...
dünyayı konuşturur göğüsleri
birde diz kapağına dayadığı
şu sivri, şu yüksek topuklu çizmeleri
ezip ezip, üstünden geçer ordunun…

iklim değişmiş, bilemem
uzatır mı boyunu bu çizme
kapatır mı o ince, o çıplak belini
….

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:24 PM
Şafak Çıplak, Dil Çıplak

Akan gözyaşlarının hesabını
Yarana tuz basararak yaparlar.
Çocuklar kalem kıran ellerde
Kan yutan parmaklarla sayıldılar
Teni, dili farklı olmuş... ne yazar.

İşkencelerden kalma
Aylar, yıllar geçse de
Yollara sığdıramadığın
Kemiğindeki sızıyla...

Kızıl kayalara gözyaşların damlıyorsa
Tamamlanamayan hesabın sancısıdır,
Ve bir ömür nişangahlarda da kalsan
Tadılmayan sevilerle büyüttüğündür.

Emeğin kendi rengi yükselirken güneşe
Şafaklar giyinip kuşanır
Çıplak kalan dilini.

Üstü örtüldüğünde öldürücü gazların
Duman kaplıyorsa her yanını
Daha dün gibi Halepçe dururken yerinde
Bugün çıplak şafaklara açılan kapılarda
Bebekler doğdu yanakları kül rengi
Kıyamet sonrasının bebekleri
Omuzlarında asırların yükü sırlanmışken
Seviye hasret yanaklarında gözyaşları erirdi.

Eyy kemiğin rengine, dilin ahengine göz koyanlar
Dinleyin toprağın derinliğinden gelen sesleri
Şafak çıplak, dil çıplak, yürek çıplak
Bu topraklarda umut kendi ellerindedir
Artık ne boşuna bir adım atılır bu topraklarda,
Ne de ah-u vah çekilip ömür tüketilir...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:24 PM
Şairler Fanidir

Şiirler değil şairler fanidir
be hey gafil
bunun içindir ki
diyeceğim kendime
güvendiğimden
daha fazla şiire
şiirin gücüne
tarihi mirasına güvenirim
bu arada çaktırmadan
nacizane şiirlerime de
güvendiğimi söylersem
sakın ha gülmeyin bana
inanın
inanmıyorsanız
bana değil yazılanlara bakın
onurlu insanların
bir avuç toprağın üzerinde duran
mezar taşlarına eğilin
eğilin de bakın
ya da her yıl dönümlerinde
toprağın koynuna düşenlerin
anıldıkları ilanlarında
şiirlerini bulursunuz
şairlerinden habersiz...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:25 PM
Şehirde Bir Gece

Silah seslerinden koptu gine
Bu şehrin ışıkları
Sırtlardaki karanlıklara mı vuracaklar
Şimdilerde bizim kadınlar
Erkenden ayaktalar
Yolları tutulmuşta olsa geceden
Güne inecektir karanlığın suçları
Şehrin insanı gecenin yarısında.
Asıl bittiğinde bu gece
Kirlenmeleri güne kalacaktır
Hangi sancıların düğümüdür gözyaşları
Ahlarına yükledikleri çığlıklar yükselir.
Birinin sakladığı deniyor karanlığa
Diğerinin üstünde boy verecektir
Gün doğmazsa
Kendi dilinden bebeğinin kulağına
Çatışmalardan kalma hikayesini anlatır
Ninni değil
Hangi bebek ninni isterdi ki
Annesinin gözyaşlarından.
Bilmem kaç mil öteden düğümlenir
Kimindir bu gelen ayak sesleri
Gece boyu esen rüzgar
Sesleri götüreceğine
Düşenlerin ağzını kapatır
Belkide bunun içindir
Yeni doğmuş ezgiler yollara taşınır
Henüz duyulmamışken bu şehirde
Sokak sokak o bebeğin çilesi de saklıdır.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:25 PM
Şeytan Diyor ki…

Şeytan diyor ki dinleme sen sen ol, gözden ırak dur
yol uzun, atla trene git, mavi gök, yeşil toprak gör
fırsat bu ötesi son olacak

toprak almadı kimseyi tutan tutsun hesabı
göğe çıkan da olmadı inen de
kardan yağmurdan öte
Mehmet miydi, Memed mi
Memo mu öldü erkenden
kimin toprağıydı

Şeytan diyor ki körlüğü bırak
yaprağa bakıp da al dersini
sınır komşusu toprağın fidanı
ihlalden yiyecek kurşunu

şeytanlar diyor ki şeytana şapka çıkar sağına
oy avcısı dişlerini göster, gülümse
inen insin, sen inme burada
gelen durakta pencereyi arala el salla onlara

renkler karıştı Memo, vatan neresi Mehmet, Kazım
uşağum bu hangi duraktur, kimin sofrasıdır yerde kalmış
karnım mı acıkmış, toprak mı…
siz mi, onlar mı, kim Memed

işim kaldıysa şu zamane şeytana
denizi görmemem bir şey mi
susuzluktan ölürsem bu yollarda
gayri musalla taşına da koysalar
bir ayağını kaldıran itler korkarım cesedime işerler

şeytan diyor ki neme lazım
kavganın içinde bilenirse insan
bir pırlanta gibi ışıl ışıl nefes alır
ses verir yollara…

şeytanların arasında kalmışım
tek celsede, tavana asmışlar aklımı
gözlerim kör olmuş, kulaklarım sağır
artık duymuyorum hiçbir şeyi…
cennet, cehennem nerede

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:25 PM
Şifreli Demokrasi

bir ülke daha diyorlar, dünyanın kaçıncı harikası
tam girecekken demokratik yarışa, şifresini unutur
hak, hukuk, eşitlik derken, terazisi bozulur adaletin
haklarını bekleye dursun çocuklar, kadınlar, insanlar
ve hatta hayvanlar, ayağa kalkmışken doğa
özürlülerine de yollar açılmışken, öyle bir yaşam ki
dedikleri kadar da varmış, şifreli olunca her bir şeyi
arada kalsa da bir kişi, rengi, dili, dini her neyse de
özgürce ifade edecekti kendini, kendinden emin ise
hak, hukuk, adalet içinde, yuvarlanmasaydı tepe taklak
ve gelmeseydi göze o yuvarlanma sahnesi ile birlikte
bir ülke daha diyorlar girecekken demokratik yaşama...
şifresini çözenleri demokrasi adına tıkmasalardı ya zindana
kan çıkmayacaktı belki atar damarından insanın
kimbilirdi ki, belkide komşumuz, ya da başkasıydı
en uygar ülke olurdu ya bu topraklar, kaç zaman dilimi
bir kaç aslanı doyurmak zorunda kalmasaydı bunca insan
yoksa nereden bulacaklardı ki önüne atmak için
her bir aslana ortalama kırk kilo kadar taze camus etini...
camusu bulmak da zor iş ya bu topraklarda
kim girmek isterdi ki durup dururken bir camusun yerine
mesele de bu ya... aslanları doyurmak mı asıl mesele
kim bakardı ki camusun haline, camus olmasaydı o da
kartal olsaydı mesala, ya da bir serçe...

(k.4.)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:25 PM
Şilan

it burnu, kuş burnu diyorlar ya sana
aldırma
çekemediklerindendir
sen, benim şilan'ımsın
ne kar, ne tipi indiremiyor ya yemişini
ben ona bakarım
beyazın üzerinde tap taze
kızıl mı kızıl
dilimi ısıran kızıl içi beyaz şerbet
dikeniyle beraber
mideme iniyorsun ya...
kaç gündür açtım
açlığı bilir misin, kaç gündür karla yetindim
bugün karşıma çıkmışsın
kızıl mı kızıl, kıpkızıl
gözlerime ışık, dizlerime derman oluyorsun ya
sen benim şilan'ımsın
ne it burnusun sen, ne de kuş burnu,
dikenine aldırmııyorum varsın kanatsın ellerimi
yaşadığımı hissettirdin ya
yeniden doğmuş gibi bir nefes oldun ya bana
ben ona bakarım
sen benim şilan'ımsın..
ne it burnusun sen ne de kuş burnu.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:25 PM
Şimdi Bahardır ve Aşk Mevsimi

şimdi bahardır ve aşk zamanı
gözlerinin ısındığı mevsimdir
karşı karşıya geldiğin
yarı baygın gülüşler olur
taşkın sulardan çıkmış gibisindir
buluşurken nisan yağmuruyla

kışın zaferini arkasına atıp da gelenler
şimdi filizleniyorlarsa yeniden
her ağaç kendi kabuğuyla kapatır elbet
kırılmış dallarının izini

şimdi bahar, toprağın güldüğü mevsimdir
silkelendiğini bilmeli ellerini bağlayanlar
o ekşimiş sözler, o hırsız bakışlarla
aşk adına da olsa çalmasınlar kapımı

yorgunum, sararmış bir yaprak kadar
oradan oraya savrulurken
kimin umurundaydı hangi ağaçtan koptuğum
eğlencelik kırık havalardan kalma
parça parça
yatmışlığım da vardır kar altında
çaresiz teslim olmuşken kara kışa

şimdi bahar mevsimi ve sular şarıl şarıldır
kendi zaferine yenilmiş karlar
akan suya bırakıyor kirini
yaşadığımı anlıyorsam her bahar
ve kanım kaynıyorsa kıpır kıpır
bir nedeni de aşktandır yar

söyleyin bulutlara uzak gitsinler
benden alabildiğince uzak,
bir yolunu bulup da söyleyin onlara
bir daha örtmesinler üstümü
akşam olunca
yıldızlar altında sarılıp da yarama
mışıl mışıl uyumak geliyor içimden

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:25 PM
Şimdi Meydancı

O şimdi tam bir meydancı
ne nöbet tuttururlar ona
ne de silah verirler eline
zimmetine verdikleri
bir tulum, bir kürek
bir de süpürge

bir, bilemedin iki tulumla
o da bitirecek bu süreci

buraya gelmeden önce
kralın yasalarına isyan etmekten yedi
tam yirmi yıl hapsi

o şimdi kışlada
askerlerin arasında
tek tip kıyafetleri askerlerin
yeşil miydi renkleri...

kışlada ağaçlar
tip tip ağaçların
kireçlenmişti gövdeleri.

o kamburu çıkmış bir meydancı
solmuş ağaçların altında
yapraklarını topluyor
izmaritlerini de bulursa askerlerin
onları da eğilip almak zorunda...

içtima saati gelip çattı
günlerden bir hafta sonu
günlerden cumartesi
sıra sıra dikili ağaçlar
hep orada, yerli yerinde
gelip geçen boy boy askerler
şimdi kol hizasında
manga düzenindedirler
bölük bölük, tabur tabur

nöbetçiler sayılı, yerleri belli
dış nöbette
cezalı bir tankın başında
tam teçhizatlı bir asker de var
iç nöbette
koğuş, tuvalet
mutfak derken
hepsi de silahsız
iki asker de
kamburu çıkmış o meydancının
başındadırlar

tekmil hazır
meydancı da gözlerinin önündeyse

çavuş başçavuşa
başçavuş bölüğe
bölük tabura
bu kadar nöbetçi
şu kadar geri hizmetli
kalanı vukuatsız

emrinize amadedir
komutanım...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:25 PM
Şu Ellerimin Ettiğine

Bakın hele,
Hala konforlu bina yapıyorum
Kalbimin yitik ezgisinden
Emeğimi çalanlara,
Tabii ki kendimin olamadığından ellerim.

Ama yok elimde, ellerimden başka bir şey.

Suçu büyüktür ellerimin,
Suçu, kendinden de büyük
Değil nasır, değil kambur...
Değil
Potin dibinde ezilmek,
Satırla doğramak illa ki
Ya da,
Bir çivi ile tabelaya...
Benzin döküp yakmak var,
Ya da
Sınır boylarında,
Zulada,
Kurşunlanmak...
Mezarsızların yanında
Tutmak...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:25 PM
Şükürler Olsun ki

Kurbanın olayım eyy toprak ana
Bu sivrisinekler neyine
Bilirsin ki kan emiciler,
Bizde verecek kan nerde?
Vızıltısına bile bu yaratıkların
Dayanamazken en güçlü sinir sistemi,
Üstüne üstlük destursuz gelirler
Tenimizde tepine tepine
Kanımıza yarışırlar...

Şükürler olsun ki doğaya bir kez daha duydu bizi
Dağlara kar verdi
Arkasından gönderdi soğumuş havasını
Bu yaratıkların
Bu kan emicilerinin üzerine üzerine...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:25 PM
Tan Vaktinde

kuşlar ötüyor dallarında
kuşlar ki bir arada düzen içinde
öyle bir orkestra kurmuşlar
tan vaktinde bugün bu mevsimde

kuşlar ötüyor bir arada
tan vaktinde, suyun sesine yakın
bir şahadetin ardından
akşamdan okunan şiirin rotasında

kuşlar ötüyor bir arada
Che'nin bahçesine dağılan kuşlar
evlerini örüyorlar bu mevsimde
malzemesi Che'nin ağaçlarından
ölümsüz büyük bir aşkla işçiliği
günün ortasındayken bugün
sızmasın diye sürüngenler
yeşil dallarındadırlar şimdi
çiçeklerinin arasında ağaçların

havada dönüyordu bir kuş
kendini bırakmışcasına havasına
yolunu mu arıyordu
yuvası mı bozulmuştu ötelerde
bir uçuş denemesi mi yoksa sıradan
rengarenk çiçeklenen
ağaçların üstünden bu mevsim
şairin şiirinden habersiz
uçuşuyordu küçücük bir kuş.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:25 PM
Tanrıça Şehri

Akdeniz'i görürsün mavi,
dağların var senin yeşil
eyy Tanrıçalar şehri
dağlarında gezinen bir ben miyim?

istediğin kadar vur yangılı yüreklere
yıldızlara bakıp mırıldanacağım ******* boyu
çam kokan dallarının altında

tanrıçaların hışmında, bakarsın
bir bir dökülür bu şehrin anpülleri
karanlıkların üstüne

uyuya kalırsın bir fırtına öncesi
ansızın dalabilirim sokaklarına

eyy Tanrıçalar ülkesi, bir ben miyim
bu yollarda ülkesiz dolaşan
bir ben miyim sana yabancı

ışıklarından bulurum seni
sokak arasındaki meşaleden
seni, insan teriyle yoğrulmuş Akropol
çözebilirim çamlık tepelerinde
düşebilir de bir çift sözüm
dillerine o gencecik bedenlerin.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Tanrım, Bu Ne Sevgi

Daha yeni tanıştık bir ay mı, bir yıl mı desem...
gel gör ki karşılıklı bir sevgi
hiç kimse böylesine sevmedi
beni yakıp küle çevirdi
yıldırım çarpmış gibi
sevmeye kıyamıyorum

saçlarına vuruldum Akdeniz gibi dalgalı
alev alev yandım

-saçları takmaydı-

şu gözlerinin rengine bir ceylan gibi,
şu kaşlarının duruşuna dersin kalemle çizilmiş

-gözlerindeki lensti kaşlarını da almıştı-

burnunun güzelliğine sütun gibi duruyor
dudakları bir içim su öyle de uymuş ki yüzüne
özene bezene yaratılmış

-burnunu yaptırmıştı yüzünü gerdirmişti
gözaltından yanaklarına oradan gerdanına kadar,
dudaklarına da slikon yerleştirmişti-

bu ne güzelliktir tanrım bu ne sevgi...
gömleği, eteği, çorabı...pabucuna sığmayan
o ince parmaklarının tırnağındaki boyası...
tepeden tırnağa her bir yanı diğer bir yanına
ne de güzel oturmuştu
hepisi birden şu çaresiz kalbime

-tepeden tırnağa herşeyini
parasına kıyarak yapmıştı-

aşk dedikleri bu olsa gerek
galiba ben de aşık oldum
liseli gençlere taş çıkarırcasına
onlardan yegane farkımsa
ince, narin...sırıl sıklam oluşum
nereye gitsem yanımda,
nereye baksam karşımda,

yıldırım çarpmışa döndüm
sevmeye kıyamıyorum
...
-aşk dediği suni aşktı-
...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Tarif

Hesen Ağa
sen kamil adamsın
yol yordam bilirsin
şu mahkemenin yolunu
göstersen diyorum

ondan kolay ne var

önce şu kapıdan çık
düm düz git
düm düz gidersen onlara
onlar seni alır
düzdirekt
mahkemeye götürür.

.............

Tarıf

Hesen Ağa
to kamıla
rao zana
raya na mehkemı
mıre vana

raya mehkemı
reeta

raver ni qiberra veci
rapı raşt so
rap ı raşt sona sa
direq
to genno
benno
qibere mehkemi.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Tavşan Kaç, Tazi Tut

hey sen, buraya gel
buyur ağam geldim
burdan bir tavşan geçti mi
yok ağam, görmedim
tilkiyi de mi görmedin
onu gördüm ağam, arkasında kurt vardı
onun arkasında çakal
çakalın arkasında kaplan
onun arkasında aslan
....
şimdi de sen geldin ağam
elindekiler yeni mi ağam
fiyatı kaçadır bu silahın
işlerin yolunda sanırsam
sen ki koskoca bir savaş ağası...
yarın sıra kimde...
...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Tay'a Nasıl Anlatmalı

dört nala bir kısrak gidiyor
bir önde, bir arkada gözleri
ardından dört nala bir tay
deli dolu

yaprak oynamıyor yerinden
yaprak oynamıyor bugün
sarı sıcak, bunaltan bir hava
ve yelesine yapışık kısrak sineği
tayın dikkatini dağıtır durmadan

mera geniş, dağlarla çevrili her bir yanı
çoktan çekip gitmiş karın suyu ve rüzgarı
arkasından bıraktığı bir kaç kurumuş dere
akreplere teslim olmuşcasına, çaresiz
ağzını açmış göğe, yağmur bekler gibi
hava güneşli ve açık, mavi bir gökyüzü
tay'a kalsa kış görmemiştir bu toprak
kenarından kenarından dört nala gittiği
uzun sarı saçlı bu buğday tarlası

bilmez ki kışın esaretini bu coğrafyanın
ve geçit verilmediğini yılın altı ayı

dört nala bir kısrak gidiyor
bir önde bir arkadadır gözleri
belli ki yavrusunda kalır yüreği
güneş iyice yükselmiş tay habersiz
ve dikine saçıyor sıcağını

ağaçların gölgesine sığınmak mı
yanıbaşında şarıl şarıl akan bir pınar
berrak ve serin,
önde tay arkasında kısrak
birde
taydan kısrağa, kısraktan taya
durmaksızın yer değişen
bir kaç kısrak sineği

beslenme zamanı gelir tay için
kısrak durur, tay saldırır memeye
pınarın buz gibi suyunu içmektense terli terli
önce terini soğutmalıydı annesi

yakasından düşürebilseydi sinekleri
huylanmazdı ne tay ne de kendi

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Terimiz Soğumasın

iyisi mi çalışalım
alnımıza ter gelsin
sen bir yandan
ben bir yandan
öyle bir çalışalım ki
yarınlar bizim olsun
sırtımıza vursa da
kendini bilmez bir rüzgar
terimiz soğumasın

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Terörist Örümcek!

mürekkep mi yaladın dirsek mi çürüttün
sınırların ortasında örmüşsün ağını
çözemedim desem seni
senin o ağ örüşünü
mimar mısın, mühendis misin
nesin tanrı aşkına
kimin adına örersin o ağları
bir de niçin ördüğünü söylesen
kime karşı bunca denklemin
kalemsiz, cetvelsiz, pergelsiz
terörist mi beslersin ağında
çözemedim seni, çözemedim
nereden başladığını bir bilsem
dedi kara bir sinek
yakalandığında ağına...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Tersinden Bakış

dilinden anlamıyorum
ne dişini göster bana
ne de kuyruğunu salla

alışamadım sana
gayri sen bilirsin
ister kes yolumu
ister arkamdan koş
aldırmıyorum
ne soyuna ne huyuna

köşe bucak saklanıp
hırlama boşuna
ben doyuramam seni
Haydar doydu it mi kaldı

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Tıpış Tıpış

Arap atı zincirini kopardı
Arap atı çayırı da bıraktı
Arap atı elinizden kaçtı
telaşlanmayın hemen canım
kaçıyorsa kaçsın
bırakın biraz da o oynasın
dört nala koşup yorulsun
arada bir çifte de atsın
oynamak onun da hakkı
sizinle oynamıyor ya.

Siz, bir avuç tuza kıyıp yaygan bir tabağa koyun
tabağı sallaya sallaya arkasından sallana sallana
tasalanmadan gidin.
Arkasından gidin dedimse kastım hedi hedi demekti
koşmanıza da gerek yoktu
tuz deyip geçmeyin
Gandi'den kerametini öğrenin
Arap atının damağında tuzun tadı hala duruyorsa
ya da o tadı siz verdiyseniz zamanında kendine
kaygılanmayın boş yere.

Sizin için olmasa da damağındaki tadın aşkına
-yeşil otun üstüne de ne de hoş gidiyor ya-
tuzun hatırına da olsa
o şanlı bir Arap atı
oynaya oynaya dörtnala
arada bir çifte de atsa
burnundan da solusa
tıpış tıpış kendi ayağıyla da olsa
ayağınıza gelecektir.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Timsah

şu timsahın ettiğine nasıl da örnek oluyor diğerine
bir sürüngen mi, hayvan mı
suyun başındaki nöbetçi mi...
dişlerini geçirdiğinde avına aldırmıyor can telaşına
o kadar güveniyor ki kendine
yuvarlana yuvarlana
ne sağına, ne soluna dönüpte bakmıyor bile
sindiremediği ne ola...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Todı Fındero

Mı destra bigi, todı fındero
na sellaqa fiqrê mına
seronau peştiya mı derê
nı tıfang esto ortıdı
nı qi qurese perı...

Ortıdı helbêsti este
te wer - te pi fındenê
gıraniya xo esta jübini serdı
gıranina inora me tersı
pelgi, qute jübini ayrau beqi
vacımı heni bo
hento qı qudrete to esto
şikinay herdra waderesa...

roce ena
neşqinay berê sa peştiya xodı
ze mı
waxto qı asmendı höyri nebi sa
a waxttı feqe canti yaqı beso inore
haadı qı tenê vaye hetê ma estosa
ina qi zane
raya mı xelle düriya
heta ica mıronı, monnı kam cızano...
sere xo genê sone raya xo dımıra
tedinira raver inore mı vatibi xora
ina qı helbêsti, ina qı destê mıra weci
sene hala bo raya xo wecene
seyr qenay mıra röy sone
cayo qı ma pers do cı
ouqa zelalı, asmeno paq, astari
roşta dina...
heta ica sone
domani niyi ya...

K-27

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Tohum Acı İçinde, Aç Kalırsın

Tohum kavrulurdu acı içinde
Bir başka mevsime girerken,
Filizlenir de, sofrana kadar gelip
İşlenir de, yüreğine parça parça.

Toprağın sancısı bu
Tohuma düşerdi
Bundandır, acı olurdu ekmeğin
Aç kalırdın
Acıdan uzak her şeye...

Düşmeye görsün tohum
Sancının üstüne,
Filize durur ki acısı
Yutamazsın
Yüreğine düşer ki
Kor ateşi gibi.
Bırakmaz seni, seninle,
Kavurur
Sessiz ve sakin,
Ölesiye...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Tokat

meşe ki bir gün seslendi baltaya
'sen beni kesemezsin
kesemezsin amma
sapın benim soyumdan'

eğildim meşenin önünde
eğildim, eğildim, eğildim
öyle bir tokat vurdu ki bana
sonunda
hala kendime gelmiş değilim...

gelirsem eğer kendime
bir daha da eğilmem
meşenin önünde bile...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:26 PM
Toparlanma

Bir yaprak gibi
oradan oraya
savrulup duruyorsun

olanları kuruttun
dikili
bir ağacın bile yokken

ahh şu yapraklar
sen de görüyor musun
hala üstünde duruyor
kurşun ve parmak izleri

hava öylesine ağır ki

kendini kaptırmışlar
deli bir rüzgara
nasıl da havalanıyorlar

merak ta mı etmiyorsun

rüzgar birazdan dindiğinde
tekrardan
toplanacaklar mı dersin
düştükleri
o kuru dalların üstüne...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:27 PM
Toprağa Sarısını Verirken Üşüdü

Karanlığın dehşetidir, çilenin pençesi
Kara bir bulut yapışırdı
Toprağın yüzüne.
Çaresizlikti köylünün elinde
Babasından kalan miras
Açarak ellerini allaha yakarırdı.
Yağmur yağacaktı
Yağmur yağacaktı
Yağmur,
Serpilen kımıldı oysa
Deli bir rüzgarla
Çoktan sarmaladı ekini.

Gün hesabındaydı hamile bir kadın
İlk bebeğine
Düşüyorken aydan
Gün be gün
Bir yaprak daha duvar takviminden
Koparırdı akşam vakti.

Zamansız tutulut sancıya
Doğuramazsa Anası gibi
Ana olamamak vardı,
Beyninde kurt kemiriği
Benzi soluk
Karıncalanırdı teni...

Titreşimi neydi yarı kentlinin
Pamuk üretirdi,
Üşürdü ekin başakları
Sarısını verirken toprağa.

Kaplumbağa sabrıyla bir demirci
Yapardı sipariş gelen orağı,
Hava karardığında ikindi vaktiydi
Bedenini saran karanlık,
Sırtından girmişti
Soğurdu bedeni
Kara bulutun ardında...

İklimi değildi bu ülkenin,
Bu coğrafyanın iklimi değil
Bir yanda düşünürdü
Ak saçınan
Kor ateşe damlardı
Soğumuş teri...

Bir ömür gelip geçerdi
İnadına
Çile yüklenirdi sanki,
Kendi toprağında ağzı dolu
Gülemezdi insan...

Bir ömür geçerdi
Babadan kalma miras
Bir adım büyütmez,
Bir gün götürmezdi
Babadan bilme yaşardı
Bir ömür
Sınır geçmez
Yol geçmezdi
Çilesini yüklenirken omuzlarına...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:28 PM
Toprağım Gökkuşağı

Bilinmeyenin bilineninde dolaşırım
Rengimle, emeğimle
Görülmeyenin görüleninde gökkuşağıyım
Toprak benim alınterimde öyle
Boyu nesiller boyu
Oynanır üzerimde.

Toprağım benim, gökkuşağım
Bir can daha koparıldı bugün
İnsan pazarından
Yüzünü görmek istemediklerin hem de
Tetiği sırtından düşürdüklerinde
Gökkuşağım benim
Kurşunlar yağdı Çınar ağaçlarına
Kendi renklerinde halaydaydılar
Kana boyananda...

Kıyamete durulduğunda, yatıldığında kıyamette
Büyüdüğün asi, büyüttüğün asidir senin
Belki de bundandır kimin neyine
Gökkuşağım benim, toprağım
Damarların aşınır nesiller boyu
Karanlığın karası sarmışken dört bir yanını
Nasıl uyulur kulak tınlarken
Sokaklarında boy boy ihanet dolaşırken.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:32 PM
Toprağın Koynuna Girdiler

Bir uçtan bir uca, kenetlenir birbirine
Toprağın ezgisiyle düşenler
Düşenler ki kanlarıyla yarını gösterdiler
Seyit Rıza, Alişer...
İbrahim, Deniz, Mahir...
Mazlum, Hayri, Ağit, Kemal...
Bütünleştiler
Çarkın dişlilerinden kopan ezgilerle
Munzur'da, Fırat'ta, Dicle'de
Maltepe'de Cevahirle
Bütünleştiler... toprakla, suyla...

Tank, top, idam sehpalarındaki
Zayıflıktır zalimin gücü,
Yetmedi çağlayışına, yetmeyecek hewal.
Ayak altındaki beden silkiniyor artık
Doğrulup silkinmesi karanlığı ürkütür.

Ölümün izi vardır derin uykularda
Yaşamanın sırrı bugünlerde belirir
Çarkın dişleri arasında kalmış
Bir ezgili yürek
Çekip alır rengini zalimin elinden.
Fırat'ın çağlayışına kattılar seslerini
Küllerinden doğanlar...
Süzüle süzüle patikalardan geldiler
Toprağa yayılıp kapladılar suyu
Berrak sular içinde halklar sofrasına
Yarınlara...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:32 PM
Toprağın Sevinci

Şu ağaca düyorum doğanın kaçıncı gücü
toprağını böylesine begenir,
daha bir kaç yıl oldu gözenin altına dikeli
ne çabuk açıldı, seçildi dal budak verdi üstüne

Temmuz'un ortasında otururduk dibinde
ne de güzel severdik dikine gelen güneşin
yapraklarından yansıyarak soframıza inmesini

Şu ağaca diyorum huyundan mıdır, suyundan mıdır
kuşları dallarına bizi gölgesine alması
anlamadım gitti
üstten dalları, alttan damarları
kendi başına, bir parmak suyu sahiplenmesini

Topu topu bir kök ağaç
korkarım gözeden unutup giderse bizi
hani kuşlar da yararlanıyordu desem
buz gibi suyundan en az bizim kadar
ağaç ta görüyordu
ne zorlukla içtiklerini kuşların damla damla suyu
su ki aynı su hayata bağlıyor insanı,
derinliğine bırakırsa kendini
bir başka katmanında toprağın
aramaya başlarsa yolunu...
dağılır mı, kaybolup gider mi yoksa
gözlerimizin önünden

Bu işin sırrı bir ustanın elinde
suyun dilinden anlayan nasırlı elleriyle
ağaç ta yerini beğendiğine göre
bize söz mü düşerdi
su da yoluna girecekti nasılsa
biz mi, toplandık etrafına ustanın
o ağaca da seslendik
toprağın yüzümüze gülmesini
bir kez daha selamladık
dilimizden anlayan türkülerimizle...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:33 PM
Toprak Çatlardı

Yarı çıplaktır çocuklar, üşürler
Masala, ninniye gidemez düşleri
Külün içinde aranırlarken minnacık elleriyle,
Ahlarını yüklediler kendi dilinde ezgilere.

Açlıkları büyürdü ellerinden
Elleri açlıklarından çekerdi

Yine de gelişirdi bedenleri
Bedenlerinden ağır yük altında.

Su yataklarının baş ucuna uzanmış
Kayaların oyuğunda kalmıştı kafatasları
Meşe diplerinde bir sırdı bağdaş kurmaları
Kürdün evladıydı acıda, açlıkta kıvranan

Nasıl üşümesin ki çocukları...

Atadan kalma evleri harebeler içinde
Ayak izlerini ararken çıplak gözlerle
Dilini bilmediği topraklara uzanırlar.

Kendine kalan yitimlerden başka
Ne kalmıştı ki torunlarına,
Kendi renginde ezgilerle yanmaktan öte...

İçinde dilden dile asırların taşıdığı ezgilerle
İçinde çağlayan suların öfkesi, kini saklı toprağıyla
Nasıl taşınırdı atasının aşkı Newroz ateşi içinde
Bütün olunmazlıklara, haksızlıklara karşın
Bitmeyen yaşama inancı ve inadında
Dinmeyen özgürlük kavgası,

Kendi toprağını çatlatıyordu.

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:33 PM
Tor

-Bu Tor Munzur'a Akan
bir Dere'de Yapılmıştır-
Kırmızı Pullu Alabalıklar İçin.

Sen yenisin, ikimiz beraber çalışmalıyız
önce gidip bir yer bulmalıyız seninle
bizi fazla zahmete sokmayacak bir yer olsun
ortasında küçük bir gölü de bulunsun
içinde yüzerken O Pullu Alabalıklar
al al pulları gözlerimize ışıldasın

Duvarını gölün iki kıyısından öreceğiz
uzatıp Akan Suya bir yön vereceğiz
bir tarafı kuma bakmalı Duvarın
Bu Derenin Suyu toplanıp
ördüğümüz o iki Duvarın arasından
o Beyaz Salı geçene kadar
tüm hızıyla tora akıtmalıyız

bu Su, ördüğümüz Duvarlardan sızmalı
ama O Pullu Alabalıklar sızmamalı
bu Derenin Suyu tora akmasına akmalı
birikmeden orada, tordan süzülüp gitmeli de
unutma, toru tor yapan süzgecidir
şimdi sıra Duvarlarında...

Duvarlarını Su'dan yükseğe çıkarmalıyız
üzerinden atlayamayacakları yükseklikte
sonra kenara çekilip
şu küçücük tepenin başındaki ağaçların altında
yüzükoyun yere uzandıktan sonra
Bu Alabalıkların oyununa dalmalıyız
ellerini oynatırsan görürler
konuşursan duyarlar
Al Al Pullarıyla Onlar Birer Alabalık
her Suya girip te böylesine yüzmezler...

İşte görüyor musun, zamanı geldi
Gölün içinden öncü gücü çıktı bile
gitti gitti, gidiyorlar iki tanesi
Ördüğümüz Duvarlara doğru
şimdi boydan boya gidip
keşfini yapıp dönecekler
dönebilirlerse...

İkisi de tora yaklaştı, görüyor musun
ne de hızlı akıyor Bu Derenin Suyu
ellerimizle koyduğumuz Bu Beyaz Taşın üstünden
biri anlamalı ki hızla döndü geriye
diğeri daha ilk turunda geldi tora.

hemen yerinden kalkma dur, bekle
kurtuluşu yok oradakinin
kaçacak delik bulamaz, etrafı örülü
biraz zıplar duvara vurunca durur
asıl, Dönen yerine ulaşsın da, sen gör...

İşte Göle kovuştu bile
toplandı Alabalık Sürüsü, görüyor musun
şimdi gövde gösterisini yapmanın zamanı
Al Al Pulları üst üste ışıldıyor bu Alabalıkların
yüzüyor yüzüyor yüzüyorlar
yığınlar halinde Yüzüyorlar
dosdoğru torun içine...

Gine bir tanesi kurtuldu, görüyor musun
o Öncekilerdendi, ondan temkinli
Duvarı tuta tuta yerine gidiyor
karışma gitsin, daha anlamadın mı yoksa
O, Bize çalışıyor...

-O Dere hala kurumadı
daha da hırçın akıyor-

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:33 PM
Torê Masalla

Porê mı bi sıpi
xona
ra a ni mehkemi nê zonı
tore masalla
masalla qı torê
xona nama yi wiştini
corra cer tedıni
ama tedıni
nas qenay...

K-28

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:33 PM
Torê Savaci qı

Torê savaci qı guna to megêri
qunnay qı cımat xebera xo bızanı
xebera xo qı nezanay
uskut uskut ronisı
gos sernı.

Gosê xo rınd yakı
qam qı savano til mebı
dıma qi meso.

Torê savaci qı guna to megêri.

Angorê aqıle xoya
peşti danay qami sa
peşta xo herdra nêdarinawe
nai to rınd zanay.

Baqılay hasa, hasa qı hasa
ronistana to hêtêdera
ravistana to hêtêdı
xora sa benay
tore savaci qı

guna to torê bo
rocê ena senê hala bo
na baqılina to
elênga ma waydena ya...^

Guna to megèri
çepıqorê estay
tengıdı çinnay
teyna qı menday
zırcenay
zobi sê qenay
ez torê savaci
guna to torê bo
to vacı.

K-29

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:33 PM
Tuzak

tuzak kuruyorsunuz ya
boz ayılar için
kendinizin de
düşebileceğini
bir gün o tuzağa
gözde tutun derim
ne olur, ne olmaz
boz ayılardır ki
çift canlıdır diyorlar
benden söylemesi.

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:33 PM
Umut

Kendimi bildiğimden beri
seni de bildim, anlıyorsun değil mi
içli dışlı olduk seninle
çalıştım, çabaladım bir ömür
elimden geldiğinden de fazla
en ağır bedelini de ödedim
düştüğüm de oldu arada bir
her seni gördüğümde ayağa kalktım
çünkü sen vardın, biryerlerde sır gibi
hoş, elimden tutmadın değil
buğüne kadar ezildimse
senin yüzünden
olsun, yüreğimdesin ya.
Ben, seni eskitmeden
buğüne kadar getirdim
iki elimi açıp ta yalvarmadım
ne kendim adına ne de başkasının,
demir kapıları zorladığım oldu ama
karanlıklarda avaz avaz bağırdığım da
pekala biliyorsun bunları
bildiğini varsayıyorum,
işte şimdi zamanı geldi
yazdan dönen baharın zamanı
gidiyorum, gözü kapalı
seni gördüm ya
emekleyip duruyordun hepten
haydi doğrul yerinden
doğrulda bizi uğurla...
hayatımızı karartan
bütün sonbaharların
kışların inadına kalk yerinden
kalk ta kendini göster
yazdan dönen baharlara...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:33 PM
Ustaya

Sen bir duvar ustası
Ben bir amele,
Sen kurduğun iskelenin üstündesin
Bense altında,
Sen marifetini nakışınla işlersin
Çatısını attığın evlerin köşe taşına
Bense senin de sayende
Taş duvarın içinde
Göze gelmeyen küçük bir taş parçası,

İkimiz de biliriz ki be usta
Elimizin değdiği yapılardayız,
Sen beni tutarsın o yapılarda
Ben de seni.

Senin işin
Bir ömür duvar örersin be usta
Çekiç sesleri altında
Bir ömür verirsin
Yapının içindesin,
Beş para sana verirler
Üç para da bana.

İkimiz de biliriz ki be usta
Ne sen oturursun o evlerde
Ne de ben be usta
Sen de ölürsün ben de,
Ölürüm
Sen ustasın benim ustam
Yapı ustası,
Senin ismin kazınır mermer taşına
Benimse toprağım kapılır yağmur suyuna,
İşte böyle bir dünyadayız be usta
Kara derili atalarımızdan sonra,
Bize kalan acınılası bir dünya.

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:33 PM
Usulüne Göre

adım adım kodluyorum zamanı
tesbih taneleri, başında imame
büyüklüğünü gösterircesine

yol gitmektir benimkisi
iz sürmek değil, sürte sürte burnunu
kaderime yanayım
bir imam, bir şeyh
bir de muhtarsa öncüllerim

tartar olurum ölümü
iki dudağın arasındayım
ucundayım bir parmağın
ne zaman ölse bir insan
durduk yere! ...

bırakıp gitmez ki azrail
etrafa serpilmiş boş kovanlar
toplaması an meselesi

ölen ölmüştür allah rahmet eyleye
sözün sahibi imamdır artık
işini bilir imam
vadesi dolmuş deyip çıkıverir içinden

tartar dururum ölümü
ölümün böylesi düşman başına
üç insan arasında
bir yanımda cellat
bir yanımda tabutçu
tam karşımda bir imam

işe yarıyor olmalı ki ölümüm
ekmek kapısıyım üçüne birden

öleceğimi bile bile teraziye vuruyorum kendimi
bir kefesinde ölüm diğerinde kalbim durur

toprak düşüyor aklıma bir de qurbestık

tabuta koyarlarsa cesedimi
zorundalar da, avlusuna kadar taşımaya
beni kaldıran bir caminin
ben benden habersiz döndürülmüş olurum kıbleye

ve imam, üç kere soracaktır cemaate
usulden tam üç kere ey cemaat diyecektir
nasıl bilirdiniz meftayı
helal ediyor musunuz hakkınızı

cemaat çoktaaan hazırlamıştır kendini
diyeceklerdir de arka arkaya
imam gibi de tam üç kere
helal olsun hakkımız! ...

tabutun çivisi çıksın tahtaları dökülsün bir bir
hakları varsa üzerimde azrailden öte! ...

azrail mi çift şarjörlüdür bu ara
usulünce de dolaşır oldu sallaya sallaya elini

silahları yasaldır, kovanları illegal
herşey kitabına göre...

(qurbestık: ölüm ile beslenen bir yaratık)

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:33 PM
Uyandığında

her sabah uyandığında
gülmeyecek gibi duruyorsun çocuk
yaşın kaç başın kaç daha
senin, senin gibilerinin
adı mı çıkardı çarşıda,
oysa ne kadar da yakışırdı sana
senin gibilere gülmek ağız tadı ile
çocuk, çocuk
gel inadı bırak, gülmeyi dene
bir kerecik açsın o yanakların
doya doya gülüp de
farzet ki
çocukca oynamayı sokaklarda
ne var yani, şimdi
bir iki taş değmişse eğer
saraylarının camına...
para mı yoktu saraylarda
çocuk, çocuk
baklavayı mı çekti canın
al sana, al sana, al sana
demezler mi be çocuk
şimdi git yat doya doya
düdük sesi ile uyandığında
toplanmış olmalı yatağın,
annen gelemez çocuk
anneni bırakmazlar yanına
yoksa biliyorsun anneni
uyandırmadan önce her seferinde
öper idi yanaklarından
elleriyle okşarken saçlarını,
yatak toplamak da mı şimdi
sana düştü çocuk...

Ercan Cengiz

GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:33 PM
Uyandırın Silkinsin

Uyandırın, beceriniz de varsa
Ellerinden tutup kaldırın ayağa
Karanlığa yatanı
En güzeli de olsa uykusunu,
Koysun yılanın koynuna.
Uyandırın derdine kadeh kaldıranı
Ellerinden tutun
Kadehini kaldırırken de birileri
Hizmet etmektedir ona.

Uyandırın,
Elinden çalınan ekmeğin kavgasına
Beynine girmeden korkunun duvarı
Uyandırın silkinsin.

...

Uyandırın yoğurmak için emeğini
Kan deryasında kaybolmadan izi,
Yük kaçkınları türemiş gezinirler
Gözlerini açıp parmaklarınızla gösterin
Ağırlaşır yükü bu sevdanın altında.

Ellerine bakarsın ateşlenmiş kalbinle
Yılların öfkesini çıkarırcasına yuvasından
Sevdası büyür ellerinin yükü de büyürdü
O nasırlı ellerin...

Geleceğini küçük adımlarında mı görürsün
Atamadan üstünden yük kaçkınlarının yükünü
Nesiller boyu gitmek istersin ya kök köke
Dedene kadar ancak, gözlerinin ışığı...
Bırakırsan olduğu yerde yük kaçkınlarını
İsyanındır, çığlığındır der kulak veririm
Sevdanın şarkısında dile gelen sesine...

(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)

Ercan Cengiz