Tam Sürümü Görüntüle : Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:33 PM
Uyuma
Beni uyutmaya kalkmayın
asırlardır ayaklarınızın altında
fazlasıyla uyumuşum
bunu bildiğimdendir ki bugün
uyumuyorum
ne sözünüz sözdür sizin
ne de yüzünüz yüzdür
asırlardır değişmeyen
bir çehrenin sahibisiniz
beni uyutmaya kalkmayın
ayağa kalkmışlığım yeni sayılır
daha dün gibi
belki de bugün, az önce uyanmışımdır
beni uyutmaya kalkışmayın
bir uyursam sizin o kanlı ellerinizde
bin yıl da geçse üzerinden
topunuz da gelse
kendiniz için bile olsa
bir daha da uyandıramazsınız
beni duydunuz
durmayın, vuracaksanız vurun
bir uyanmışım ki bugün
uyuyacak yüreğim yok artık
yakacaksanız yakın diri diri
ister gaz odalarına tıkın
tıpkı atalarınız gibi
ister köy evlerinde yapın
bütün silahlarınız bunun üzerine
ölüme, değil mi...
vurun, öldürün beni
her defasında
yüzünüze tükürüyor olacağım...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:33 PM
Uzadıkça Uzayan *******imde
Gözüm kapalı olurdu, gözüm kapalı, yorgun
Giderdim bilmediğim adreslere doğru
Ömrümün gel-gitlerinden koparcasına.
Ekilmemiş tarlalardan geçerdim
Dönüp onları ektiğimde, zaman akıp giderdi üstümden
Yeşerip boyumu geçerdi ellerimle serptiğim o tohumlar
Saniye saniye akarken zaman, yetişemezdim
Ve ben onların, serptiğim tohumların arasından giderdim
Zor bela değiştirirken adımlarımı
Toprağa, kendi toprağıma batardım.
Batardı ayağım toprağa, yürüyemezdim.
Açılmazdı gözlerim kuytu karanlıklarda
Açılsa da gözlerim yıldızları göremezdim, seçemezdim
Bir karanlık içinden, rengarenk kuşaklardan
Işıklar gelirdi gözbebeğime
Kalkardım ayağa, o ışıkların ardından
Yoksul insanlar görürdüm yol boyu harebelerde
İnsanlar yoksulluk içinde ve hala umutları yükseklerde
En çok aradıkları evse başını koyacakları
Evler yapardım onlara renklerine bakmaksızın
İşse istedikleri çalışmak için kendi topraklarında
Üretmek, birşeyler var etmek içinse asıl
Doyurmak içinse kendi kendilerini, diğerleri gibi
Kendi işlerini kurardım onlara kendi efendileri gibi.
Uzadıkça uzayan *******imde yalnızdım
Çoğunlukla da öfkeli, çılgındım
En yükseğinden dağları arardım
İhanetler görürdüm en alçağından
Teslim alınmalar en korkağından
Teslim olmalar kendini bilmezlerden
Diri diri ölürdüm o uzadıkça uzayan *******imde
Ölürdüm de
Yüzüm gülsün isterdim inatla bu karmaşada
Yüzümün ifadesi anlatmalıydı yaşanılanı
Her şeyi ama, herşeyi taşırmalıydı yarınlara
Sonra yumruğum, ezgilerimin dili olmuş yumruğum
Hep tetikte olmalıydı bu havalarda
Öyle ki, bir çok insan toplanmalıydı üzerime
Çözmek için yumruğun gücünü...
Uzadıkça uzayan *******imde yalnızdım
Dağda da öyle, köyde de, şehirde de
Kimsenin duyamayacağı kadar yapayalnız
Çabuk öfkelenirken hem karanlığın bu hükmüne
Öfkem içimde kalırdı ve tüm dünya,
Tüm insanlığın gözleri üzerimde gibi
Gidip ağlayanların ellerinden tutardım.
Uzadıkça uzayan o *******imde, yaşlılar
Bu toprağın açları
Ve çocuklar çoğunlukla ellerinden tuttuğum
Bu çileli toprağın umutları
Desem erkenden yaşlanmışlar bu ak saçlılara
Daha doğru ya...
Yolum bitmezdi ömrümün tümünde
Ömrümün tümü, tüm renkleriyle gelirdi
Bir kaç saniyeden kısa bir zaman diliminde,
Yorgun düşerdim doğrulamayacak kadar yorgun
Dünyanın tüm derdi sanki dünden bugüne
Sanki omuzlarımda yükselmiş sıra sıra dağları
Oysa habersizdi dünya varlığımdan bile habersiz
Yalnızdım uzadıkça uzayan *******imde
Yapayalnız bir bilsen sevgili yurdum.
Ne evler yapardım köylerde o yıkılmış köy evlerinden
O terk edili taşlardan, ağaçlardan
Nice havuzlar o sahipsiz tarlaların üstünde
Ne ağaçlar dikerdim sıra sıra su yolunun ağzına
Ve sanki tüm meyvelerini bu dünyanın
Öteden beri bu toprakların o kendi cennetinde
Sonra kurumasınlar diye o ağaçlar
Ne arklar açardım bir bilsen, taş, yamaç demeden
Ve o uzadıkça uzayan *******imde ben
Ömrümden uzun o yapayalnız *******imde
Boş kalmazdım sevgili yurdum boş kalmazdım
Gözlerimi kapadığımda bir yıldız bulamazdım
Aydınlık değildi her yer bu zamanlarda
Karanlık ta değildi bilmez misin
Bir adım atardım öteden beri
Bir adım atardım ki
Otobüsün onbeş saatte gittiğini ben bir kaç adımla
Hem baka baka yollarına
Tadını çıkara çıkara, bu doğanın seyrinde
Tüm ayrıntılarıyla hem de o derin virajların
Gelmelerin, gitmelerin, akarsuların içinden
Kaza - belaların hepsini görürcesine
Uzadıkça uzayan *******imde, bir adım atardım.
O uzun *******imde yalnızken bir ağaç gibi
Yılmazdım o kasırgalar karşısında
Hep birşeyler çekerdi beni öteden beri
Kolumdan tutup çeker gibi
Öyle anlatamayacağım kadar sıcak bir o kadar da soğuk
Bir ömür gittiğim - geldiğim yerler
Bir ömür çilesini çektiğim sebepli sebepsiz
Açlık, yokluk en çokta hasret içinde
Saniyelerden kısa zamanlarda giderdim
Ölenler, o herşeyi erkenden tadanlar, yitirdiklerim
O güler yüzleriyle daima karşımda gülüşürlerdi
Gülüşleri sıcak, gözlerinde yıldız, yüzlerinde mavi
Yanaklarında çocukluk düşlerinden kalma mimikleri.
Uzadıkça uzayan o uzun *******imde
Sen habersizken benden
Çıkarıp atamazdım içimdekileri
O en karanlık zamanların bir olup vuruşlarını bile
İşkence tezgahlarında, kemiğimden sökemezdim.
Uzadıkça uzayan o uzun *******imde
Uzamış beyaz sakalıyla bastonsuz gezerdim diyar diyar
O kendi haline kalmış, habersizce kendi yolunda akan
Akarsuların üstünden geçerken bitmeyen *******imde.
Dönüp bentler kurardım de lo lo lo
Çatlamış toprakları Babamın elleri gibi
Sürerdim Babamın ellerine melhem sürercesine
Ömrümü kısaltan o saniyeler içinde.
Uzadıkça uzayan o uzun *******imde
Çıkıp dağların başına
Yalnız kalmış bir ağacın dibinde oturup
Toprağımı süzerdim senden, diğerlerinden uzakta
En keskin, en alımlı bakışlarımla
Ömrümü kısaltan o saniyeler içinde
Ömrüm uzardı bir anlasan, anlayabilsen bir
Kimseler duymaz kimseler görmezdi
Dikili bir kaç ağaç kol açarken diğerine
Ötede topraktan fışkıran bir parmak su
Ve gökyüzü mavi öteki iklimlere açılan kuşlarla dolu
Nerde olursam olayım oraya giderdi ayağım
Uzanırken de hep o ceviz ağacının altında
Sararmış otlar üzerine uzanır kuş sürüsüne dalardım
Dinlenirdim uzandıkça uzayan o *******imde
Bir kaç saniyeden kısa mavilikler içerken
O kuşların kanadından
Yeniden canlanırdım erkenden doğan bebek gibi.
Uzadıkça uzayan o uzun *******imde sen
Dinlenir sanırdın beni
Oysa ben ömrümce yorulmadığım kadar yorulurdum
Bir kaç saniyeden kısa zaman içinde
Farkına olmadan geçerken zaman
Yiyecekler tükendiğinde anlardım
Bir ömür akardı benden uzaklara o saniyeler içinde.
Çocukluğumdan hatırladıklarımla
En çok ta çocukluğumu severdim, nedendir bilmem
Hala da öyledir çocukluk hayellerim, mavi.
Hala bıyıklı birini gördüğümde
Benden büyük bilirim..
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:34 PM
Uzaklara Gitme
Elin eli mi değdi toprağa
Dağları gine sis kaplamış
Akan sular bulanmış
Kuş sürüsü dağılmış
Kuşlar gruplara ayrılmış.
Sahte yüzler gözden kaçmış
İç çekmeler mi kalır dostlara?
Gözler yorgun, sözcükler yorgun
Dil dudağın çatlağında gezerken
Düşen dişten mi sormuş dişin yerini?
Kaç zaman hikayesidir ki bu
Cürümünü vurup durur devrana.
Kaç kişi mangal yürek taşırdı? ...
Bu havalarda toruna kalacak gibi
Kırılan yüreğin yazamadığı
Diğçiği yanmış bir tüfekte
Odasının baş köşesinde asılı...
Göze gelirdi.
Dil kanmasaydı
Bağlanmasaydı
Gözü kulağı insanın
Bu geçiş zamanlarında
Kendinden uzağa mı düşerdi? ...
Zifiri karanlık, sular bulanıktır
Akmaz mı yüzünün boyası,
Düşmez mi maskesi
Duman, sis perdesi...
Yoksa, elini mi koyardı omzuna
Kanına girmezden önce? ...
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:34 PM
Üç Günlük Dünya
gün gelir dost, gün gelir
fazla uzak değil döneceği yer
öyle bir gün gelir ki dost
tokmakların sesi de kesilir
üç günlük dünya deyip de geçtiğin
ayak izlerinin ardından
dönüp bakarsın, suya yazmadıysan adını
ya da alıp götürmediyse birileri, sen yokken
bir gün yaşadıysan ne ala
şu üç günlük dünyada, ordan oraya
savrulduysan sararmış bir yaprak gibi
çileyle geçtiyse ömrün
ve hala hasretsen çocukluğun gibi
insanca yaşamaya...
elinden gelse durdurmak istersin zamanı
durdurup sil baştan her şeyi
ama her şeye yeniden başlamak için
gün gelir dost, öyle bir gün gelir ki
her şeyini dökersin ortaya
bir gün daha yaşamak pahasına da olsa
insanca
buğday ekmiştin oysa insanlar doysun diye
arpa ekmiştin atların için
çayır çimen biçmiştin koyun, keçi, inek için
sen onlara bakınca, onlar da sana bakardı ya
şimdi ne olmuştu da her şeye hasret kaldın
kendi toprağında bir ekmeğe muhtaç...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:34 PM
Var Git Turnam, Var Git
var git turnam, var git
toz-duman içinde hava
ne atın izi, ne iti sor
çemberi yarma zamanı
sıra sende
oxuro xer, oxuro xer
içi çürümüş ağaçtan bil
öylesine söylenen sözleri
o anlamsız bakışları da
bekleme boy verir diye
gövdesinden kopan dalların
var git turnam, var git
teslim olmadan mevsime
mevsim ki düşkün
mevsim ki kanatır kanadını
üşürsün
sen üşürsen, ben donarım
var git turnam, var git
tekrarını kır bu ezberin
dağılsın sahte gülüşler, dostluklar da
parmak ucundan dokunmalar
iki yüzlü, tutmalar elini
olmaz olsun
var git turnam, var git
siyah-beyaz değil dünya
burda karanlık sarmış her yanı
aşınca bu şehri görünür dağlar
ve yıldızlar altında uzanan deniz
kucaklar seni, mavi gülüşlü
şehir ki köylünün elinde
köylü imamın önünde el-pençe
imam bildiğini bir ömür
kazıtmak için benliğe
tekrarlayıp duruyor sözünü
var git turnam, var git
yeni doğumları muştula yarına
yarın
iki kanat vuruşun kadar
yakındır gözlerine
gözlerinde bebek gülüşü
gözlerinde ışık, gözlerinde umut bebeğin
toprağa düşen bir buğday tanesi gözlerin
damarından beslesin başağı
var git turnam, var git
bekleyip öldürme zamanını
bir beyin fermanı ağır gelir burda
de ki
ayakları üstünde duramayanın
yıkımdan öte olmaz ki işi
var git turnam, var git
bir şafak vaktinde birgün
güneşi karşılayan yıldızın altında
küt küt atınca yürekler
gelir bulurlar izini
var git turnam, var git
bu şehre büyük geldi kanadın
bu şehre ağırsın sen
ezikliğim, suskunluğum bundan
bilesin turnam, bilesin
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:34 PM
Ve Tanrı Ağlamasını Öğretti
birkaç kişi vardı yan yana
doğurduklarında tanrıyı
önce koruma, sonra elçileri oldular
bir edip uçurduklarında
henüz keşfedilmemişti gökyüzü
emirlerini bıraktıkları yerlerde
dönüp paylarını aldılar
görünmez görünür olduğunda
gür ormanın örttüğü
en yüksek dağları seçilirdi
sayıları çoğalırken atlıların
sınırları ayrılırdı ortadan
karışmasın diye çıkarları
ve erkin korunması adına
ordudan orduya gidildi
ordular, karşı orduları beslediğinde
boğaz boğaza kılıçları biçildi
iktidar adına
bezlere semboller çizildiğinde
kiminin sınırları daralır
kiminin ordusu büyürdü
işle ev arasında dönüp duranlar
erkin önünde koşulsuz diz çöktüler
diz çökmeyenlerin kellesi
bir bir tanıtılırdı meydanlarda
böyle geliyordu yasalar
korkuyla büyürken nesiller
kurallara, kuralları bindirdiler
daha ince dokunmuş
ayrıntılar hesaplanmış olarak
ne olduysa asilere
kanatlandırıp uçurduklarında
uçaklar, füzeler yoktu henüz
tanrı, kula ağlamasını öğrettiğinde
kul yalvarmasını öğreniyordu
güneş, gülmesini öğretirken doğaya
su, arınmasını günahlarından
ve toprak, bütünleşmesini insanın
ve insan, bencilleşiyordu durmadan
törelerinden kalma hastalıklarıyla
tanrının önünde zenginler boy verirken
kıt kanat geçinen yoksullar
sınırlarını dinamitliyordu onların
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:34 PM
Ve Tanrı Azrail’i Öğretti
Azrail de bir melekti
kocaman iri gözleri
ve kanatları vardı bembeyaz
keskin bilenmiş
o ışıldayan tırpanlarıyla
ve hançerleri vardı onların
resm’edilmiş
gözlerini getirdiğinde gözlerine
ya son nefesindi senin
ya da ona yakın bir yerde
ortadan parçalanırken kalbin
senin Azrail'in benim diyordu
dolmuştu vaden, dolmuştu
ne yaşının önemi
ne yaşayışın anlamlıydı
güçlü parmaklarıyla bedenden
koparıp alırken canını
arkasında safa duranlar
tanrının kulu demekten
ve helal etmekten başka hakkını
ellerini açıp
yüzlerine sürerdi ellerini
ve Azrail çekip giderdi o zaman
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:34 PM
Ve Tanrı Cehennemi Öğretti
gidenlerin gelmediği
demir parmaklı kapısının açık
ve büyük kazanların kurulduğu
ateşten yerlerdi
cehennemin yolunda düşenler
düştükleri yerde kaldılar
kaldıran olmadı
kapısında bir zebani, asırlardır
elinde mızrak
ve pos bıyıklarıyla
dişlerini sıkıyordu
son kontrol noktasında
ve inceden inceye sorgularken
kabaran dosyaya düşüyordu notu
ve üst üste yığılan suçlular
ateşi gürletirdi durmadan
yeri bilinmez, gizli bölmeleri vardı
mutlu azınlığın elinde
iki metre derin…
ve bereketli topraklardan
uzak mıydı kim bilir, yoksa yakın mı
karanlıkta kalırdı
dönüp geleni olmazdı kapısından
su görmezdi yoluna döşenen taşları
dumanı tütmeyen ateşin…
ve büyük, ve alevden çukurları vardı
yandıkça dibini eşen
zindana benziyordu kapısı
ve zindan başının işi
tanrıya sadık kalmaktı
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:34 PM
Ve Tanrı Cenneti Öğretti
hurilerin dört gözle beklediği
çift kanatlı, şifreli kapısı vardı
tanrının sadık kullarına açılmış
bolluk, bereket içinde
türlü türlü meyvenin olduğu
tadına doymaya dikilmişti
niyet edenleri ılık suda
temizlemeye çalışırdı bir mılla
gidenler dönmedi
Adem ile Havva’nın dışında
bol güneşli diyorlardı
sarı-yeşil başaklar
ve anadan doğma yürürdü insan
dünyadakinin aksine
kavgasızdı yemişlerin altı
uzun sarı saçları
ve renk renk gözleri vardı
huzura erişenlerin
ölüme yakınlaştıkça kulları
üst üste binen günahları
bir bir indirmek için sırtından
keşfedilmemiş yollara girdiler
ve huriler
içinden mi seçilirdi gidenlerin
yerlileri miydi, bilinmez
erkenden sıraya girenler
çeşit çeşit rüyaları hayra yorar
içi buruk, dualarını okurlardı
günahlarının farkına varanlar
gizli gizli yalvarırlardı
ulaşmak için cennetin yoluna
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:35 PM
Ve Tanrı Meleği Öğretti
iyi haberlerini versin diye
gökyüzünün derinliğinden
tanrının eliyle
ve melekler kanatlı görünürdü
iyi ve kötü huyluydular
sağ ve sol omuzlarda
ve kanatlarında beyaz
ve pürüzsüz yüzleri vardı
kimsenin dil uzatamayacağı
seslerinde bir doyum
her dilden anlaşılan yüceliğin
kayıtsız, şartsız tılsımı
yola getirmesini bilirlerdi
ve melekler bebelerin yüzlerinde
mazlumca gezinirdi
ki bebek iken ölenler kavuşmak için meleğe
günahsız deyip gömülürdü toprağa
ve arkasından
mavi uçmak için gökyüzünde
sel olup akardı gözyaşları
annelerinin
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:35 PM
Ve Tanrı Parayı Öğretti
para güç demekti
tanrının gücünün toplanması
hakim eller altında
tanrının iktidarını yapardı
kanunu doğuran paraydı
parayı doğuran kanun
besleyedurur silahı
tanrı, kanun ve para
madenin izini sürsünler
sınırları aşıp gittiklerinde
açtılar, doymak için kana
arkasında nizami ordularla
yerlilerini öldürüyorlardı bir bir
ve toprak bilmiyordu tecavüzü
işgalcilerin nefesini tanıyıncaya
ne silah, ne para, ne zulüm…
toprak görmemişti tanrıyı
su görmemişti, güneş görmemişti
yeni ‘değer’ kazanınca toprak
tanrının elindeydi kitabı
ve yerlilerin kesilen başlarından
toprağa damlarken kanı
tanrının cennetinde doğan zulmü
cehenneminde bir başka yakıyordu insanı
asilerin sırtına indikçe kırbaçlar
keşfedilirdi cehennem
ne cennet, ne cehennem
bilmezdi insanın dışında yaratığı
ne kurt, ne çakal… bilirdi
hayvanlara kapalı iki kapı
kullara açıktı
ve cehennem – cennet arasında
gidip gidip gelenler, hurileri seçtiler
huzur bulduklarında yemişlerin altında
üst üste gömülüyordu ölenler
bozulmasın diye ‘huzur’
bekleyedursun zebaniler
cennette huriler bekleyedursun
cehennemde iktidarı tanrının
ve yıkımdan sonrası paranın yaptığı kapı
ne yandan çalsan açılırdı tanrıya
tanrı parayı öğrettiğinde kolluyordu erkini
para yasayı doğurduğunda tanrının eline
yasa besliyordu parayı
masumiyetini kaybeden ellerde
sıkışıp kalınca tanrının kilidi
huriler ki cennet yerine
iktidar olsalar cehennem kapısında
ve zebaniler gitseydi hurilerin yerine
uzansalardı bol yemişli ağaçların altına
tanrının hesaplamadığı… bir başka dünya
adım adım tanımlardı her şeyi
elinde para satın alınca cennet meyvesini
cehenneme kesmek için bileti
zorbalar uzatırdı demetle parayı
....
Ercan Ceng
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:35 PM
Ve Tanrı Şeytanı Öğretti
günahlarının kuramcısı
yönlendiricisi olduğunda
ve ateşleyicisi olarak karanlıkların
sivri uzun boynuzlu görünürdü
rüyalarının derinliklerinde
onların
sayfalarına inerdi çekinmeden
şeytana uyanlar
yıkadıklarında kanlı ellerini
artık çekilmişti karanlıklar
ve birkaç taş attıklarında
alnının çatısına diye şeytanın
aklanırlardı huzurunda tanrının
ve şeytan bir melekti
kimine rehber, kimine hedef olmuş
ve böyle örtünüyordu suçları
zavallı insanların
şeytana uymuştu
bilinirdi ki her mecliste
şeytana uyma evlat
denirdi
denirdi de kim dinlerdi
şeytana uyanlar
temizlemek için günahlarını
sıra sıra girerlerdi sıraya
tanrı görür, duyardı onları
nasıl hizaya geldiklerini…
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:35 PM
Vedalaşmadan Gidenler
vedalaşmadan gidenleri gördüm
elleri bağlanmış arkasından
yüreklerinde gömülü sırları
bir yaprak gibi rüzgara kapılmış
ordan oraya savrulan
vedalaşmadan gidenleri gördüm
doyasıya sarılmak istercesine yaşama
yüreğini çıkarıp verircesine yuvasından
gizlemeye çalışırken gözyaşlarını
gırtlağında düğümlenen söylenmemiş sözleri
vedalaşmadan gidenleri gördüm
bakışları arkasında kalmış
tutuklanmışcasına gözleri
nereye varacağı bilinmeyen
ismi konmamış yollarda yalpalayan
vedalaşmadan gidenleri gördüm
gözleri dolmuş tutulan yaşlara
hıçkırıklara boğulan nefesleri
sarılıp öpmesi neyse de
el sallaması bile yasaklanmış
vedalaşmadan gidenleri gördüm
kara bulutlara hapsolmuşcasına
izleri kaybolmuş parmaklıklarda
o daracık hücrelerde tek başına
sorgulanırken sorgulayan gözleri
vedalaşmadan gidenleri gördüm
bombardımana tutulmuş topraklarda
kir tutmayan o minnacık ellerin
koyun koyuna can verişlerini
iki büklüm kıvrılmış toprağa uzanan
vedalaşmadan gidenleri gördüm
fermanlar çöplüğünde başkaldıran
.......
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:35 PM
Vura Vura Düşülmez Bu Toprak
Bu mevsimde vadilerin sesi gürleşirdi
Bir gerillanın kopan dizkapağında
İrkildiğinde meşenin damarı
İki dalını verirdi, sedye için...
Yaşanmazlıklar
Tarihin karanlığında kalırdı
Meşe ağacı, su, güneş ve ezgiler
İç içe gireli derin vadilerde
Ve kıymet bileli Munzur,
Fırat, Dicle, Ararat'ın eteği...
Çağlayandı yataktan yatağa
Nehirlere
Uzayıp giderdi suya değen kan
Kaçışırdı çiyanlar bu toprağın sesinden.
Miladı yazan günden öncesinedir
Soysuzlara yenik düşmeler,
Laç Deresi,
Ali Boğazı,
Kutu Deresi...
Karış karış değmiş toprağa
İnsan kanı
Ayağa kalkmanın bedeli olmuş
Bu kan
Çığlık,
Bu diriliş
Milad olmuş diğer yandan.
Dağlar oyulmuş dağlar
Yüreğimi saran ezgilerle
Vietnam tünellerinden öte
Gözden göze
Beyinden beyine
Elden ele
Taşınırken yarınlara
Yıldızları toplarcasına
Patikalar gidilirdi.
Dağlar oyulmuş dağlar
Asırların biriktirdiği ezgilerle
Ülkenin bir ucundan diğerine
Destanlar yazılıyor destanlar
Kimsenin tanımadığı ellerde.
Vura vura düşülmezdi toprak elbet
Dövmekle bu toprağın ezgilerini
Tükenmezdi
Paramparça olmuş bedenlerde
Nice ölümler yenilirdi
Yükselirdi güneşe bu toprağın ezgisi
Kurtarmak için onurunu.
Bir başka mevsime dururdu toprağın ezgileri
Her şafak vaktinde vurulurken meşe ağacına
Bir başka mevsim doğardı doğacında
Mevsim bozgunlarına karşı.
İnsan maketleri türerdi nice topraklar üzerinde
Yaşadığımızdan öte
Çarkın kolları gibi
Yenik de düşülürdü karanlığa
Son damla kanda
Daha da gür
Filizlenirdi de meşe ağacı
Kendi damarından.
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:35 PM
Welê dı Mıro bo
Gım ı gımma, herd zerrifino
Tıfangi pekênê rao dı, koo dı
Wesani tesani
Wey wey wey...
Maa xo sebıqêro
Cı wellê xoreqêro
Non çinno, sıt çinno
Rüti repali, kınci çinne
Rao dere jibenê
Xegai xo wesenê
Bono xo wesenê
Domani, weyweqi
Ceniqi, mormeqi
Adır verra remane
Welgora remane
Wey wey wey
No cı zulmo
Xort dırbetıno
Naleno
Qes çinno
Beqêso
Wele de mıro bo
Wey wey wey
Naleti sero fıkariyi
Naleti sero beqêsini
Naleti sero kotiyini
No cı halo
No cı derdo
No cı pukko
Astari çinne
Roj çinno, ro çinno
Maa xo sebı qero
Cı welle xore qero
Pukeleka
Domani sıt vazene
Sıt çinno
Non vazenê
Non çinno
Berbenê
Jibene
Wele dı mıro bo.
K-30
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:35 PM
Welê dı Torê Bo
Welê dı tore bo qı
Cımone welgona
Qutay orte ma
Baqılıni niya...
Welê dı tore bo qı
Cımone welgona
Amay xoncıka ma ser
Cımone welgona
None ma wenay,
Wacımı pize to
Wesanira taseno, hasa
Wacımı cıme to
Xoncıkıre wesano, hasa
Welê dı tore bo qı
Raodı ji miyonay
Serê xo rocra daranaywe
Qarı dı peyderay...
Nau bi serrı werdı serrıra
Dı qemerê to namê pêser
Feqe xo qı kenay ya
Noğdê xami vecinê
To dımıra
Domani piye xore wane qı
No merıq cay zırceno
Welê dı tore bo
Na hala, zırcaisa
Amay qutay orte ma
Ma sewacı mı
Ji xeberı zanimı qı
Hewalina to zede nesona
Cay le ma deray to zanay
Welê dı tore bo qı
Zımıstan nao ama
Tengıdêri mı
Xerê to mare çinnibi ya^
Derde to qi quto zerre ma
Zerre ma wêno derdê to
Wacımı qı cıme ma
Mısaybı kılaute to
Welê dı tore bo
Remais remaisa
Cay dısmeni werra fetelinay
Cay recone ma dıma enay
Wela şurı dı tore bo qı
Serê bonodı domani qute zeüto
Zeüto qenne to dımıra
İ zeüti qı mara düri serê
Pıroşine lıngone tora
Wela şurı dı tore bo...
K-31
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:36 PM
Xebera Qılmeqı 1
Cım cımo qı zengınosa, wırniya xo nêwêno
Zon qı be wayir mono, gosono xo werdeno.
Xebera qı nesona, hürindiya xo nêwena
Bena darê dı usk, adıre şüridı qız bena.
K-32
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:36 PM
Xebera Qılmeqı 2
Xöyno koti
Camêrdo
Rai ra
Ne qeno.
Xebêra koti
Camêrdo ser nena
K-33
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:36 PM
Yağmur Altında
Rüzgarın kanadında ürperti
Acının kendi değilse
İnceden inceye ilk damlaları akınca
Toprağın kokusuna
Ve insan ile yağmur tanesi
Yollarda kalırsa
Kalp atışı, dudak titremesi
Çatlamış toprağa
El yurdudur her şey katmerli
Ve yürek son çırpınışında
Kafası koparılmış martı
Suya doyurulan tohum yeşerdi
Sardı tarlayı süpürürcesine
Hain bir bulut arandığında
Gökyüzünde
Tohum toprağını sormazdı
Ninni masal gelirken bebeye
Hoş kılınır peri masalları
Ve büyüdüğünde asıl
Yağmur altında uçurumlar
Dibi görünmesede belirir
Bileşkesi olur felekten çalınan günün
Asıl kopuşlar özünden kopmaya başlar
Puslu havalarda
Su ve yağ
Bir kapta da olsa ayrı durur
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:36 PM
Yağmur Yağıyor
Yağmur yağıyor yağmur
kurumuş toprağın kalbine dermanını sürercesine
yağmur yağıyor yağmur
ateşe verilmiş evlerin üstüne
yağmur yağıyor yağmur
gök gürültüsüz uçak sesleri altında
bir kısrak sahipsiz kalmış
dört ayak üstünde yağmuru dinliyor.
(3.k.)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:36 PM
Yakışır mı
koltuğu kapmış sere serpe oturuyorsun
ayaklarını da uzatmışsın ki
göbeğin çıkmış ortaya
oh ne güzel, ne güzel kaşıyorsun
dünya alem dinliyor seni
güzel çirkin
sana bakıyor sam amca
ama bak dilini de uzatmışsın
yakışır mı finoya...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:36 PM
Yalancı Ayna
hele yüzeyden kurtul
hele dibe daldır kafayı
hele gör ayakları nasılda dikilir göğe
de ki o bir kuğu
ne zürafa, ne kartal
boynu uzun, kanatları büyük
Yalancı Ayna
İstanbul’da bir kadın
yağlı duvara gülen aynanın önünde
sarıya boyadı saçlarını
yüzlerin içinde kaçıncı kayıp
kaç açıyla çıktıysa aynaya
her birinde bir başka göz
vurup çevirdi yüzünü
filmlerdeki sözlere tutundu
yutkundu çaresiz
süzülüp gitti camların önünden
sokağın havası bir başka
laf atan atana
yolunu kesen bir kavşakta
dört yola takıldığında bacağı
taranmış saçları karıştı
arka arkaya döküldü kavşağa
ezbere yuttuğu sözler
nasılda avutmuştu kendini, nasıl
kendi icadı kırma formülle
eğri duruyordu ayak üstünde
kimsecikler anlamazdı kadını
günlük maceracılardan öte
giysisi saklar mı uçan rengini
dile gelen elbise yabancı ellerde
bir başka giydirilirdi bedene
Beyoğlu’nda bir patlama sesi
ter ve parfüm kokusu dağıldı
‘aşkı’ kaçtı, kız çakıldı kaldı yere
ardından buruştu, hükmü eridi ezberin
koptu gitti kısa devreli ‘aşk’ zinciri
ayna döndü sırtını, uyudu
...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:37 PM
Yansıma
Saraylarının içinde toplanıp hükmümü verenler
Saraylarının dışında hükümsüzdürler,
Korumasız adım atamazlar
Saraylarının önünde dik duran muhafızlar
İçerde masabaşındaki hükümdarlarının
gerilmiş o asık yüzlerini alırlar
Kazara, ola ki birgün
Hükümdarlarının hükümlerini bıraksalar da
Kapılarının önüne
Başı dik gezemezler,
Kendi yüzlerindedir hükümdarları.
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:37 PM
Yara(r) (sa)
Dedi amaliyat masasında
Kanımı al
Sivrilmiş sineklerine ver
bari bir içim olur
yara(r) sa(ya)
bizde para ne arar
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:37 PM
Yargıla ma
dosyası bayağı kabarık
uzun boylu bir sanık yargılanacak
sessiz olun, dinleyin
...
sanık ayağa kalksın
iliklesin ceketinin düğmesini
hazırola geçsin, beklesin
...
evet sanık sen misin
öylece dur karşımda bir put gibi
şimdik ellerini önünde birleştir
başını önümde eğ suçlular gibi
...
doksan derece dönersen
salondakiler de görür yüzünü
...
karar verilmiştir
bu maddenin, şu fıkrasının..
(a) bendi gereğince...
sanık doksan derece döndü
bu iyi bir hal
başını önüne eğdi
bu kötü mü kötü
besbelli bu sanık azılı suçlu
...
sizler de gördünüz ahali
...
nöbetçiler, koluna girin götürün, atın içeri
aklını başına devşirinceye
bu bina burada durduğu sürece
gardiyanlar, ömrü yetmese de
gözünüz üzerinde olsun...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:37 PM
Yarına Hazırlanıyorum
Dün geçti, ama iyi ama kötü
Karamsarlıklar hatırlanmayacaktır yarın
İyi şeyler yapmalı bugün
O güzel günlerin hatırına
Konuşmalı insan hiçte tanımadığı biri de olsa
Okumalı yeni yeni kalemleri
Görmeli başka birinin gözünden
Karalamalardan uzakta durup
Dikine akmalı tükenmezin mürekkebi
Bugün hafta sonu
İyi bir gün olmalı çalışanlara
Kafesten çıkmışcasına
Yazanlar yazdırıyorsa
Ha dün ha bugün ne farkeder
Konuşanlar da konuştururlar ister istemez
Kötü mü
Parmaklarla dudakların birliği
Bugün de geçtiğine göre
Yıldızların önünde duran o kara bulutlara rağmen
Nasılsa yarın da geçer diyorum
Denemek gerek herşeye rağmen
Bir farkı olur belki bugünle yarının
Arasında kalmışsa bir insan
O dönen döngünün
Benim olmayacağımı kim bilir
Yada sol yanımdakini
Tam karşımdaki de olabilir bu
Hayat o kadar ucuz ki
Bir o kadar da acımasız
Olmayacakların arasında
Yarın...
Dünden gelen bir gün
Bekliyorum
Öyle bir susamışım ki seviye
İyi şeyler duymak istiyorum bugün
Ne olursa olsun
Yarın ayakta kalanların olacaktır...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:37 PM
Yarışıyorlar
Eskidendi, çook eskiden
kapılarında besledikleri köpekler(in) e itici
uyduruk isimler verdikleri,
Herşeyin değiştiği gibi zaman da değişti
onlar da zamanını buldular
neye alamettir, kestirmesi hayli zor.
kapılarında besledikleri köpeklerine yarışıyorlar
alıyorlar, eğitiyorlar saldırtıyorlar
öyle de isimler takıyorlar ki...
'köpekler, sahiplerine benzerler'
diyorlardı ak saçlı insanlar
diyorlardı da inanmazdım
peşime düşünceye kadar türlü türlü köpekler...
-izimi sürmelerinden korkmuyorum
Urfa'nın bir avuç isotu varsa elimde
kendi etrafında dönmelerine yetiyor-
şimdi hapşıracağım dilimi ısırıyorum, nafile
adım gibi biliyorum ki
etrafımı saran, bu köpeklerin hepsi
ama hepsi bir ağızdan ama öyle, ama böyle
ama gayri ihtiyari ne derseniz
ama utanmadan ama sıkılmadan
dönüp dönüp bana 'çok yaşa' diyecekler...
nasıl yaşıyacaksam böyle demekle
anlamıyorum, anlamıyorum
anlamam için şifrelerini çözmeye çalışıyorum
her biri bir yanımda dişlerini geçirmişken
çekiştiriyorlarken aralarında
bakalım hangisi bedenimden, daha büyügünü
daha çabuk kapacak ta parçalara ayıracaklar beni...
yarış onların yarışı...
-çoban köpekleri alınmasınlar
onlar ki dostunu, düşmanını biliyorlar...-
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:37 PM
Yaşamasına Yaşarsın
Bugünün dünden kalma
Yarının da öyle olacak gibi
Bu ayak, bu el, bu gözle,
Çekilip bir kenara otur
Baharındaysan eğer
Çiçeklenmiş bir ağacın altında
Yüzünü çevir, ellerini ver güneşe
Yaptıklarını düşün
Ve de
Yapamadıklarını
Geleceğinse eğer
Yarınlara akacak olan
Özgürlüğünse
Bugünden yarına...
Senin ellerinin içindedir
Senin sevdanla filizlenir
Bak düne bugüne bağlandı
Bugün de yarına
Yarınsa yarınlarına...
Dün de, yarın da
Yaşadığın bugünde saklı
Düşün,
Düşün ki ağırlaşıyor yükün
Düşün ki
Kolların taşımazsa bir gün
Ve de belirginleşirse
Omuzlarındaki kamburun
Gün geçtikçe
Öyle de olacak gibi
Hala doğana ters
Hala doğanın gel - gitlerinden bihaber
Hala eğri büğrü bir yaşam mı
Hala...
Hem de ezilmiş ve de yorulmuş
Nasıl olur? ...
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:37 PM
Yaşıyorsan
yaşıyorsan, ses vermelisin sesime
yoksa, nasıl anlarım ki yaşayıp ta yaşamadığını
sesini kestilerse eğer diğerleri gibi
peş peşe öksürmen yeterli
ben anlarım anlayacağımı
başın dertte mi, değil mi...
şairlerden iyi dost olur diyorlardı
yoksulların arasında bizim oralarda
inancımı sarsma n'olursun
yaşıyorsan, boynunu eğme
ne olursa olsun dimdik dur ki ayakta
çiçekler solmasın, umutlar kararmasın
sen mırıldanabilirsin kendi dilinde ezgilerini
yarın orkestralarda duyduğunda notalarını
inan bana kanatlanıp ta uçasın gelir
hala yaşıyorsan şair, o günleri de görerek
bu dar günden yola çıkacaksın
adımlarını da ona göre sapasağlam atacaksın
sakın, rüzgarın yönüne kanıp ta değiştirmeyesin yolunu
sen bir uçurtma değilsin ki
ama içinde onu da tutan sağlam bir yüreğin var senin
ne zaman, nerede eseceğini sen kendin belirleyeceksin
kötü bir havada yol almışsan eğer
toy bir rüzgara kaptırma kendini
götürüp te bir çukura atabilir de seni
yaşıyorsan, yaşadığını göster de sesini ver sesime
yoksa kararsın mı istersin aydınlık gelecek güzel günler...
(yeni)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:37 PM
Yazacaksan
yazacaksan
Hitler gibi adamakıllı
yazacaksın kitabını
yazmasan da yazdıracaksın
eli kalem tutanları bulup
kafasına vura vura
yazdıracaksın...
bu dünyanın dili böyle
zorla mı diyeceksin haşa,
bilimini atacaksın dışarı
Hitleri tıkacaksın içeri
kapağını da çelik kaplı
yapacaksın ki onun gibi
işlemeye yağlı kurşun...
sonra çıkacaksın ortaya
yazacağımı yazdım
yapacağımı yaptım
bilmem ne için...
oh olsun diyeceksin ardından
öyle bir oh olsun diyeceksin ki
çelik yelek giymiş gibi...
Hitler'in woswosunda
el sallıyormuş gibi askerlerine
öyle güvenli öyle konforlu ki...
tam da istediği adam olursun
Hit Hit Hit Hit Hit Hit 'lerin
sonunu bilmem, bilemem
Hitler'ler ler ler ler bilirler...
ben masumum.
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:37 PM
Yazmıyayım Diyorum
Yazmıyayım diyorum, artık yazmıyayım
bir yandan gece, bir yandan kabuslar
aşkı öldürüyorlar beraberce
çıkıp gitti korkular, korkuları ezdi gece
ne kelepçe, ne zincir, ne falaka...
ne de ölüm
artık umurumda mı sanıyorsun
Yazmıyayım diyorum, artık yazmıyayım
ne gözlerim bırakıyor ne de kulaklarım
ellerim kırılsın, ellerim kırılsın ki
barış dedikçe ellerim
inim inim inleyip de ölüyorum
Yazmıyayım diyorum, artık yazmıyayım
savaş uçaklarının rüzgarı alıp da götürüyor
ne Filistin'dir burası ne de Nikaragua
ne terörist dedikleri Arafat'tır başında
ne de otuz yıl hapis yatan terörist Mandela
Türkçe yazdığıma bakmayın sakın
dünyanın bütün dillerinde yazabilirim bu söylediklerimi
bir uçtan bir uca dünyanın kahrıdır anlattıklarım
ne annelerin gözyaşları, ne de çocukların
erkeklere yasaktır diyorum size ama biliyorsunuz ağlamayı
anlıyorsam köle olayım, ağlamazsa bir insan
gülmezse, gülmek için uğraşmazsa
onurlu bir barış için bu zalimlerin dünyasında
ne önemi kalırdı ki insandan sayılmanın
terörist olmayı da göze almazsa Mandela gibi
o sömüren, o kendini bilmezlerin karşısında...
Yazmıyayım diyorum, artık yazmıyayım
kalemleri toplayın, yasaklayın o beyaz sayfaları
güneşi karartın gözüm görmesin yüzünü
ne o her sabah her sabah, uyandığımda uykumdan
ve çıktığımda huzuruna boynu bükük bir şekilde
usanamadan, bıkmadan yeni umutlar seriyor önüme
ha bugün, ha yarın, dayan yüreğim dayan...
dokumaya benziyor bu aşk işi
ilmik ilmik dokumaya, iğneyle kuyu kazımaya benziyor
kemiğime oturan bıçağın karası, gecenin yarası
Yazmıyayım diyorum, vallahi, billahi, tillahi
ne diyorsanız artık, bitsin, bitsin bu keşmekeşlik
oturmak istiyorum artık, anlamıyor musunuz
kaçmaktan, koşmaktan, kovalamaktan yoruldum artık
şarıl şarıl akan bir çeşmenin başında oturmak istiyor canım
oturup da suyun sesini dinlemek,
kurşun vızıltılarını unutmak istiyor canım
Yazmıyayım artık, yazmıyayım istiyorum
akan kanı, çalınan emeği, kuş gibi çarpan yüreği
emeğini çaldırmasın diyorum bütün emek sahipleri
uyumasın, yazmasa da olur elleri
ama gözleri, hırsızların üstünde olsun gözleri
elleri yakasında, bu karanlık sistemin...
(k.3.)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:37 PM
Yılda Bir Gün
yılın oniki ayından sade bir gününü istiyorum
dünyanın bütün yoksul ve sokak çocuklarına
paranın hükmünün kırıldığı birgün olsun
aşağılanmanın, horlanmanın kalktığı bir gün
yılda sade bir gün, bunca çocuk için
kıyamet mi kopar...
üçyüzaltmışbeşgünün içinden
sade bir gün istiyorum sokak çucukları için
boynu bükük bakmak yerine
binip dolaşabilmeleri için
ata, arabaya, trene, uçağa, gemiye...
para vermeksizin, itilmeksizin...
lunaparklarda oynasınlar mesela
sokaklar, lokantalar, mağazalar...
sinemalar, tiyatrolar, konserler...
parasız bir gün de bu çocukların olsun
yesinler, içsinler, eğlensinler
kırıp döksünler de ne çıkar
dünyanın bütün sokak çocukları
bir gün olsun, sade bir gün
beş kuruş vermeksizin hem de
dünyanın haritasını önlerine koysunlar
nereye istiyorlarsa uçup gitsinler
yaşadıkları yerlere bir de yukarıdan baksınlar
dünyayı sahiplenen bunca insan...
sahipsiz sokak çocuklarına
yılda bir gün de olsa
paranın gücünden kurtarsalar ya
buna uygun yasalarını da yapsalar ya
yatlar, limanlar, villalar açılsa da
oniki ayda sade bir gün
bu sokak çocukları
kuş tüyü yataklarda uzansalar
gömme banyolarda yıkansalar...
çöp yığınlarının etrafında kıvrılmaktan
sokak sokak horlanmaktan
çöplüklerde ekmek kırıntılarını aramaktan
bir gün olsun, yılda sade bir gün
dünyanın bütün sokak çocuklarının olsun
insan olmanın ne demek olduğunu
üçyüzaltmışbeşgünün içinden
sıradan bir gününde bile anlasalar
dünyanın sokaklarında bunca çocuk
kıyamet mi kopar...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:37 PM
Yıldız Kondu Bere'me
******* ağır mı ağır
Mehtapsa ısıtmıyor kemiklerimi
Ahh yıldızlar ahh
Sizde olmasaydınız
Tümden çekilmezdi
Bu karanlıklar.
...
Tan vakti geldi işte
Artık
Çekilebilirsiniz üslerinize
Güvenli bir şekilde
Kayıp vermeksizin.
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:38 PM
Yoksun
yoksun;
beden ağır gelir, şu küçücük yüreğe
seninle anlam kazanan dünya
daralır; daraltır göğsümü…
nefes almak zorlaşır….
yoksun;
özlemler sorgulanır; hayaller çekingen,
beklemeler hayal…
zaman ve mekan olduğu yerde
ben kayıp ….
yoksun;
ağır bir nefestir yokluğun
her solukta ciğerleri kanatan….
yoksun;
kalpte kangren büyür….
yoksun;
alkol uyuşturmaz
ardı ardına yakılan sigara dumanı
azaltmaz yokluğunu….
yoksun;
küskün bükülen dudaklar
çocuk öfkesiyle hırçınlaşan bakışlar
hayata çatışlar anlamsız …
yoksun;
her şey seninle var olmuşken
hissetmişken yürek kalp atışlarını
tutunmuşken sesinle yaşama
defalarca tekrarlanan bir dua gibi
çağırırken seni…..
sen; yoksun…..
(alıntı, şiir: Esengül)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:38 PM
Yol
bu kadar mı çabuk geçerdi bu zaman
bir kaç şehir yığılır gibi üstüne kaldıramazsa bir insanı
saniyelerin üzerinden hoplayarak gider sanki bir ömür
bu kadar mı hızlı yürürdü bir insan o ürkek adımlarla
büyüye büyüye bu yollarda, düşe kalka, aç, perişan
yolları mı uzardı dertleri mi artardı, bilinmezde bilinmez
hangi umudun çarpışmaların arasında kalıp da ortadan ikiye ayrıldığı
kestirmesi hayli zor bir mesele, hayli zor bir yükün altında omuzlarım
en bildikleri bile bilinmezdi aslında, derin derin baktığında meselenin köküne
sürgündeyse bir insanın yüreği nereye sığardı ki toprağından başka
arkasında koparıp da attığı bir kaç hayat birden dururken ortada
ayaklarına dolanmış beklerken düşmesini
yer, gök sahipsiz mi demeli o zaman
ya da tersi mi daha doğru...
hangi kendini bilmezdir ki altından kalkardı bu yükün
uzardı bilinmeze doğru ağzını açmış kelimeler bağıra bağıra uzardı
göçebe bir insanın hayatıdır ayaklar altında sözkonusu olan
insanlık söyleminin arkasına gizlenmeyin sakın siz yaratıklar
yerleri değişmiş gibi duruyor insanlarla hayvanların
bir avuç insanı saymazsan eğer
hangi durakta durup da ağaç dikmeye zamanı olurdu ki
yollarda hırpalanan böyle bir insanın
ya da bir gül bahçesini yetiştirmesi, kim bekleyebilirdi ki kendinden
o kadar kolay mı gelirdi bu sıradışı insanlara
hangi hayalin pençesidir, kimin rüyası, kim bilir kaç parça
arıların oğul verip de göçüp gitmesi...
sanırsın gözyaşı mı bırakırdı arkasından
şimdi zaman akıyor ayaklarımın altından
kirletilmiş bir nehir gibi zaman akıyor durmadan
uçmak istesem bu toprakların üzerinden yavaş yavaş uçmak istesem
o sahipsiz gökyüzü, bu yer, üzerimde deli deli dolaşan bu kara bulutlar
şimşek şimşek üstüne kusmazsa kinini neye yarar
hem söylenecek ne kalırdı ki geriye
deli bir rüzgar olsan ki ne yazar...
yol uzadıkça yük binerken yüküne, ezildikçe ezilirsin sen o yükün altında...
sen bunun için mi doğdun diyesi gelir insanın
gırtlak düğümlenir ses vermez insana...
durursun oracıkta durursun
bu yol nereye çıkar diye soracak bir insanı bulamazsın...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:38 PM
Yol Boyu Dost
Eyy şimşek yürekli dostum
Gözbebeğin nerede
Zalimin üzerinde mi
Dostların arasında mı
Yoksa zamana mı yükledin
Saçlarına giren yel gibi
Eyy dost
Alnında kızıl yıldız toplayanım
Sakalındaki kar tanesi
İki hainin arasında mı kaldı
Eyy şimşek gözlüm
Ezgili sesim, tenim soğudu derken
Kimin kulağında tınlıyorsun
Eyy sevdanın yücesine vurulan dostum
Sevdan sevdalarda mı bir yıldız gibi
Karanlık içlerinden ışıldarken
Tuttuğun ellerde büyümez mi
Hoş geldin şimşek gözlüm
Hoş geldin yürek nakışım
Gün yakınlaştı mı dersin
Tohum çatlattığında toprağı
Savrulduğunda ayrık otları
Eyy dost
Ker**** duvar arasından sızan ışığım
Gülüşünde bir karanfil dostum
Sokağın başında şafağa durduğunda
Çocukların mazlum gözlerindesin
Gözbebeğini bulurum sesini duyarım
Aşıp giderim dağları birer birer
Acılarımı bir soğan içinde
Meşenin dibine bıraktığımda
Yanıbaşımda seni görür müyüm.
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2.Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:38 PM
Yol Gitme Kuralı
Yollar hızlandı mı sağdan gelenleredir
Asfaltlı olur, rahat, aniden durma yeter
(Arkandaki bindirir)
Dönemeçler solundur dökülenleri toplarsın
Çamura bata çıka durma da, ne yaparsan
(Oturmaya yer yok)
Dört yol ağzında tabela
Patikalar da görünür ki toz duman içinde
Atlı mı, yaya mı bilmezsen
(Alkışlarsın olur)
U dönüşü serbesttir şimdi elenme zamanı
Gösterişsiz gün mü olur
Siyasi trafik buyurur ki
(Demokrasi herkesin)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:38 PM
Yolundan Etmemiş, Umut Bellemiş
İşgal edilmiş bir ülkenin toprağında
Kaplamış duman gökyüzünü,
Henüz baykuş ötmüyorsa eğer
Bil ki manga manga gecenin melekleri.
Dağlarına ezgileriyle sırdaş olmuşlar...
Bir ülke paramparça edilmiş ezgileri ile
Soyguncu, talancı, zindancılarla çevrili
Boydan boya kana bürünmüş
Boydan boya kül içinde kalmış toprağında
Yakılmış, yıkılmış evlere gömülü gözyaşları,
Viraneye dönmüş köylerde kurumuş ağaçları
Ve sürgünlerde
Açlığa terk edili bir ülkenin ezgileri...
Gecenin melekleri, dağların birleşmiş sesinde
Ağıtlar arasında şehitlerine söz verenler
İntikam ve özgürlük yeminlerinde,
Karanlığa-talancıya-soyguncuya karşı ayağa kalkanlar
Zindanlarla birleşmiş yüreğini saran ezgilerle
Dağ dağ, oyuk oyuk tüfek çatmışken...
Çoktan sevdalanmış gençleri toprağın ezgilerine
Gecenin meleklerine,
Yaşlıları asırlardır ağıtlar yakmış ardında
Çıkınlar hazırlamış yol yorgununa,
Ama, yolundan etmemiş ezgili yürekleri
Sırrına alıp rüyasına katmış umut bellemiş.
Yeşermiş vadileri, dağlar seslenmiş
Sararmış başakları ekinlerin bu topraklarda
Bolluk bereket görmüş hep,
Ekmeğini kazanmış bin beladan sonra
Şehit düşmüş, tutsak edilmiş, ve sürgünlerde onyıllarca
Ve arkasından toprağın ezgisiyle gelenler
Zincirleri koparıp vurmuş celladının suratına
Özgürlük ve insanca yaşam yeminlerinde,
Güzelliklere, toprağın sesine koymuş kalan ömrünü...
Analar, şehit Anaları
İntifadada büyütmeye çalışırken ezgileri
Çocukları eğitirken okullarında
Gelinleri dağın sesini almışken bir kez
Melek soyunu bilmişken ezgili yürekleri
Gece sırdaşını görmüş, konuşmuşken
Yüreğini katmışken büyüsün diye çocuğu
Yitik ülkenin ezgilerinde çoğalmış...
Gecenin melekleri, dağların birleşmiş sesi
Yeni insana vermişken elini ezgili yürekleriyle
Kendi kurtuluşuna yolunu bilemişken
Çilesini anlatmışlar ceviz ağaçlarına.
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:38 PM
Yolunuzun Üstü
yolunuzun üstündedir evleri gidince karşınıza çıkarlar
bakarsanız sol yanınıza orada göreceğinizi görürsünüz...
bir uğrasanız diyorum yine de transit geçmeden önce
önyargılarınızı kırmaya da olsa birazcık eğleşseniz diyorum
birşeyler atıştırsanız oracıkta tadına bakmak için de olsa
yolunuzdan çıkmazdan öte çıkanları görseniz adınıza...
onlara demokrasi ekseniz özgürlük tohumlarıyla
adalet götürseniz...
bir de barış yüzü görseler sayenizde
yeter de artar bile onlara,
size söylüyorum size asıl
hak-hukuk-sevda uğruna canını ortaya koyan canlar
bu topraklar bizimdir diyorlar arılar
bu topraklar bizimdir diyorlar ceylanlar
bu topraklar bizimdir diyorlar karıncalar
ve de kelebekler...
ömrümüzün kısalığına bakmayın diyorlar bir de
hem başka işiniz mi yoktu sizin...
toprağımıza göz koymaktan başka...
kim bilir nerelerden geldiniz...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:39 PM
Yön
sağını solunu anlaman için dost
netleştirmelisin yönünü
her şeyden önce girdiğin yolu bilmelisin
görmelisin de kuzeyden esen
o sert rüzgarları
gün yirmidört saat
iki adım yetiyor güne
bir ileri bir geri
biri senin biri benim için
biliyor musun dost, bilmezsen ne olur...
görmezsen, duymazsan
yol gittiğin yönler karışır
yönler karıştığında herşey karışır...
sen başka, ben başka olurum
gün gelir sıçrar da insan
ha bir tümsek, ha bir su bendi
kanatlanıp uçamaz bir kuş gibi
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:39 PM
Yurtsever
toprak gülüyorken yüzüne
arılar da çiçeğe doymalı
çiçek bala, bal da söze
kucaklaşıncaya su ile güneş ile
kirinden arınmalı insan dediğin
berrak sularıyla yıkanmalı
üzerinde yaşadığı toprağın
ne kurşun, ne bıçak, ne de gözyaşı
kemiklerine güneş girmeli
yüreğine aşk,
yeşertmek için toprağı bir boydan bir boya
özgürce doyurmalı demokratik tohumları
karanlığa bırakırsan bütün bunları
dünyan kararır, sönersin
sen de biliyorsun ya toprak sana gücenir
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:39 PM
Yutkununca Balıklar
balıklar da öpüşürler sandınız dudak dudağa
ağlarınıza takılıp da o kirli ellerinize düştüklerinde
ve siz onları
onların akıllarından bile geçirmedikleri bir tarzda
ve zorla, işkence ede ede
dudak dudağa getirdiğinizde o iki balığı...
o iki balık ki
şarıl şarıl akan bir nehrin içinden gruplar halinde geçerken
pusuladığınız ağlarınıza takılıp da kaldılar yara bere içinde
ve şimdi çaresizce o kirli ellerinizde olduklarını bile bile
hem de sizin o donuk yüzünüzdeki kanlı gözlerinizin önünde
yutkunuyorlarsa çırpına çırpına
-başka da ne yapılırdı ki yutkunmaktan öte-
sizler kafa kafaya verip de keyif çattınız beyler!
dudak dudağa öpüşüyor diye balıklar!
sulara attınız boy boy resimlerini...
tepine tepine iç içe girdiniz ardından
o konforlu yumuşak yataklarınızda
beşer onar birleştiniz hayvanca...
son nefeslerini verinceye kadar da izlediniz o iki balığı
ardından meze yaptınız doymak bilmediğiniz o sofralarınıza...
(yeni)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:39 PM
Yüreğin Irmaktı
Karanlıklar içinde ırmaklar bulanmıştı
Kolayca bulunmazdı kendinden parçalar
Ve o gündür
Irmağa götürdüğünde gözlerini
Yılanlar sokardı.
Işığına yandığım gözlerinde okurdum
Gün ortasıydı
Yağmur taneleri gelirdi yüzüne
Sıcak sözcükler akardı yüreğine
Yüreğin ırmaktı
Okyanusa açılırdı yüreğin
Kır çiçekleri görürdü içtenliğini
Karanlıklar içinden süzülür
Emeği bilirdin
Demirin harcı tutması gibi de yoldaşça...
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:39 PM
Yürek İşçisi
Bir devrimcinin silahı
kılıfsız kıldığı yüreğidir
devrim mi
büyük bir aşkla bağlanarak
çıkarıp ta ortaya koyduğun
o çıplak yüreğinle
şerbet ederek sevgini
birer birer içirdiğin
çatlayan o dudaklarda
gülümseyen o yüreklerdedir
hiç bir rüzgarın silemediği
gökkuşağındadır renklerin
bir devrimcinin iki gözü vardır
senin benim gibi
biri karşısındakine diğeri kendine bakan
sade, iki çıplak göz
ve en büyük savaşı bir devrimcinin
kendi kendisiyle olanıdır...
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:39 PM
Yürek Yangını
Çetindir
Yaşama sevincinin kendi çetin
Ölüm kadar da ağırdır bedeli
Bu çarkın dişlerinde toprak bulanırken kana
Özgürlük isteminde ülkemin sıra dağlarında
Munzur'da, Fırat'ta, Dicle'de...
Elbet kendini bilecekti balık
Tatlı, bulanık, tuzlu sudaysa eğer
Asırların kirinden, pasından koparılmış ezgilerle
Bir yürek yangını
Bu toprağın sesinde yanıyorsa
Nasıl ayrışmasın ki saf suya...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:39 PM
Yüzün Soğuktur
Sen bir makinasın
iki ayak üstünde
yürüyen
bir ölüm makinası,
Senin
gözlerinde ışık
yüreğinde
sevgi mi olur,
sen bir makinasın
gülemezsin
ağlayamazsın
çoktan ölmüşsün sen
Yüzünün soğukluğu
ondandır, ondan...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:39 PM
Zalim
yeryüzünün zalimi de olsan
gün olur yaşlanır
yenilirsin bir bebeğe
utanacak yüzün kalmışsa
saklanarak da olsa ağlarsan bir gün
ağladığına yanmam
günyüzü görmesem de bir ömür
gülmem de bilesin
zulmün bite zalim
adın şanın kavrula
bu ne zulüm
kahkahalarla gülüyorsun,
bense hıçkıra hıçkıra ağlıyorum,
zalım, zalım, zalım
kendi külüne gömülesin emi...
(3.k)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:40 PM
Zalim Oğlu Zalim
öyle bir gün gelecek ki
kendi gölgenden kaçacak
yaptıklarından utanacaksın
biryerlerde kalmışsa hala birşeyler
ama ben gülüyor olacağım
bana çektirdiklerini unutmadan
zalim oğlu zalim...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:40 PM
Zaman Durduğunda
zaman durmuştu
kim ne derse desin
zaman donmuştu o sabah
haberi çabucak yayıldı
toprağa düştüğünde Nuredin
...
'söylenecek son söz
kahramanca olmalıdır'
...
diye yazdıklarında
baş ucunda dikilen mermerin üstüne
zaman durmuştu oracıkta.
su durmuştu, hava durmuştu, rüzgar durmuştu
bir tek insanlar yürüyordu mezarının başına
doğum tarihi vardı bir tek
yanında da üç adet nokta sıralıydı
ölüm tarihini yazmadılar / yazamadılar
ölmemiş gibi / yazamadılar işte
bir resmi de vardı o mermer taşında
o kadar sıcaktı ki gözleri
o kadar içtendi ki bakışları
yüzündeki gülümsemeye
ölüm tarihi mi düşerdi şimdi
hangi yürek sahibi yapardı ki bunu
güleç yüzlü insana
oldukçada ağır gelirdi o tarih
kazanlar kurulduğunda
kırk gün geçmişti aradan
gelenler, gidenler...
bunca seveni olunca insanın
baharında vururlardı insanı
bu köy ki köy olduğundan beri
bunca insanı getirememişti bu köye
ne düğünler, ne kavgalar görmüştü oysa
annesinin sesi gelirdi derinden
'urcı Nuredin urcı ' / kalk Nuredin kalk
'meymane to ame ' / misafirlerin gelmiş
'xerame wacı inore ' / kalk karşıla onları
'waxte rakurdeno Nuredin' / uyumanın sırası mı Nuredin
uzayıp giden bir ağıt, her birinden birer parça söker gibi
kim durabilirdi ki önünde
zaman durmuştu, donmuştu zaman...
Ercan Cengi
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:40 PM
Zamanında Doğrulamadı
Karanlığın dehşetine gömülü eli
Emelinden söküp almak için
Yoktu bir allahın kulu
Gövdeden edinmiş damarı yayılı
Kolları ürkek, kolları korkak
Daha da uzağa yurdundan sürülerek
Savrulan her biri damar da olsa
Kendinden uzaktakini yakacak sıcaklıktadır
Bilirim yeşilin alevin sarısından geçmesini
Kızıl ateşin kendini bulması bilinir...
Rüzgar, palamut götürürdü külün üstüne
Damarının, renginin uzanan koluna
Direngenliği ülkemin yitik kalbinde
Filizlendikçe buldu, bulur da kendini.
Ülkemin mevsimi bir başka güne doğduğunda
Ateşin sıcaklığında baharlaşırdı
Kışı yok, insana yaraşmayana gelmezdi
Yayılırken karış karış toprağın ahengine
Tililiye durdularsa yenilmezler.
Cellat siste, cellat dumanda türediğinde
Korkusunu apoletlerle kapatır
Kurbanını seçtiğinde manga manga
Yüzlerin arasından geçtiğinde
Donuk bakışından kaçardı çocuklar
Ahını çekerdi kadınlar... ve de
Kederine güneşlenen ak saçlı adam
Doğrulamazdı zamanında
Doğrulamazdı, yarası bir daha kanardı.
Sudan ucuz silahşörleriyle doğanın renklerini çaldıklarında
Tabur tabur uzaklardan gelmişlerdir
Füzenin ucunda boyunca kirleriyle
Asırların paslarıyla üzerine üzerine
Damarına yeltendiğindendir Piran'ların yakınlığı
Tomurcuğundan duman geçtiğinde meşenin
Üşürdü, ürperirdi çıkaramazdı sesini
Ezili bir yürekten öte de duyulmazdı
Bu çarkın sesi
Kül rengi duman kapladığında toprağın yüzünü
Ve son hamlesine yüklenirken yılanın soyu...
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:40 PM
Zamanıymış El Ele Vermenin
yine gök gürlemiş olmalı sizin oralarda
biryerlerde birşeyler yolunda değil demekki
taşlar çarpışıyordur dere yataklarında
hava da bozulmuştur iyiden iyiye
nadasa ayırdığını söylememişmiydin
susuz tarlanın birini
besbelli dinlendiğini sanıyorsundur toprağın
koşulsuz teslim olmuşken yaban otlarına
karabulutlar mı çarpışıyorlar yoksa...
zamanı gelmiş olmalı kara kara düşünmelerin
sağlı - sollu koklaşmaların
birleşmelerini duyar gibiyim
yeni yeni fermanlarını, sağlı - sollu it-ti-fak-ın
dinozorların ağzından dökülenlere bakınca
ürpermiyor değil insan
alim allah bir daha kalkarlarsa ayağa
elden gidiyor dedikleri şeylerin hatrına
sıra sende fasulye, şanslı zamanın olmalı
ince uzun boyunu göstermelisin cümle aleme
dolana dolana sıkıca, dikine dikilen sırığa
hazır canlı yayındayken sen de
kameraların karşısında birşey olmamış gibi
dişlerini gösterip gülümsemen gerekli
sırıtırsan eğer büyüsü bozulur her şeyin
şimşekleri üstüne çekersin...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:40 PM
Zehirinizi Kendinizde Deneyin
Toprağımızı bombalayan zavallı adamlar
yine kimin adına yüklendiniz de geldiniz
bağıra bağıra söyleyin, size ne yaptılar
ekininizi mi çiğnediler, ateşe mi verdiler
İlla ki kavga diyorsanız
mertçe olmalı be zavallılar
Yüzümüzü gördüyseniz eğer
suyumuzu da içmişsinizdir
dörtnala duran atlarınızla beraber,
sahi atlarınıza ne yaptınız
ayaklarını kırıp kafasına mı sıktınız
zulmden zulme koşturup çatlattınız mı
Toprağımızı bombalayan zavallılar
yüzünü görmediklerinizin
iğneleri battı demeyin sakın,
sizin uçaklarınızın sesi
nallarınızın sesini de geçti
zehirli mi zehirli...
zehirinizi kendinizde deneyin,
bize ilaç, bize kalem lazım...
(k.3)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:40 PM
Zeynel Abidin'e
Gözleri bağlı, kelepçedeydi elleri
Gecenin sessizliği üstüne çökerdi
Vurulurdu el kapılarında
Dolaşırdı bedeni elden ele.
Kara kaputlu kurt uluması
Karanlığın dibinde yatardı
Bir komut yeterdi cellada
Cılıklaşmış havada kükrerdi.
Zifiri karanlıkta it sahibini ararken
Ankara'da Ceylan'dı
Dal'ın hücresinde yapayalnız
Kör olmuş Anadolu'nun başkenti
Sağır, dilsiz
Sesini duyuramazdı
Ses zindan içinde...
Tehlike sinyalleri çoktan vurmuştu
Dibini boşaltırdı cuntanın
Kendi de bilirdi
Ve dört koldan
Zindanlarına güvenirdi.
Karanlığa tutsak
Ankara'da Ceylan'dı
Hücrede
Ve bu sessizlikte
Ellerinde kalırdı
Bu dirençle de çıkardı ellerinden
Arkasından gelecek bir kuşağa...
Ceylan'dı damla damla
Damarındaki kanını verirdi
Karanlığa
Sırrını vermezdi
Bundandır
Son buluşları gelirdi
İşkence tezgahlarına...
Kokuşmuş bir düzende
İşkenceciler gelirdi
Bozkurt ulumasıyla
Kalır mıydı ellerinde
Ceylan'dı
Ve karanlık
Bir daha baskın gelirdi
Kendi evinde...
Damarda durmayan
Kanıydı damla damla
Karanlığın ortasına
Damlardı...
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:40 PM
Zılgıt
Zılgıtlar içinde şahin bakışlar yatıyor
Zılgıtlar içinde ağlayan çocuklar
Annesinin eteğine yapışmış titriyor
Zılgıtların dışında çakal sesleri
Çocukların sesini mi bastırır
Teninden mi çocuğum
Renginden mi
Köşe başlarını yabancılar tutmuş
Parolasız bir kadın dalıyor sokağın içine
Şafak söker sökmez
Sokakta kan izleri, boş kovanlar
Kırılan taşlar serpilmiş akşamdan
Köşe başlarını yabancılar tutmuş
Ve çakallar böyle zamanlarda
Karınlarını doldurmaya gelmişler
Zılgıtlarda şahin bakışlı
Zılgıtlar ateş topu
Göğe doğru yükselir...
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:40 PM
Zindan Sokağı
tabeladaki isimlere aldanma
onlar karışmasın diye sokakları
öylesine oracıkta tutturulmuşlar
yabancılar umutlansın diyedir
bu sokak direkt zindana çıkar
bu sokak önüne kadar gider
bu sokak arkasından zindanın
bu sokak yanında durur...
tabeladaki isimlere aldanma
hepsi de birer çıkmaz sokaktır
adını değiştiriver istersen
zindan bir, zindan iki, zindan üç...
kendi gözlerinle göreceksin ki
değişen birşey olmayacaktır...
tabeladaki isimlerinden başka.
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:40 PM
Zindanlarda Yenilen Ölümdü
Gezginliğimin patikasına girmiş
Bir ucundan diğerine ülkemin
Her karış toprağında çizilmiş güzergahları
Olunmazdan geçilmiş yolu
Patikalarla
Vietnam tunellerinden gelen
Ho Chin Minh'nin öğretisi.
Güneşi kucaklamaya ustaca, hepsinden önce
Güneşe kaldırırlardı kollarını
Ezilmiş yürekleriyle bin yılların
Beşer-onar
Gruplar halindeydiler...
Ustaca kalkılırken güneşi selamlamaya
Günüydü bir başka mevsimin günü
Sıkılırken yumruk, haykırılırken
Sabırlı adımlarla katılırken diğerine,
Tereddütsüzce...
Ve karanlıktan koparıp almak için geleceğini
Şafak boyu sürecekti, hücre hücre
Söküp alıncaya
Uzayacaktı da patika,
Parça parça olmuş ülkemde.
Patikadan sesler yükselir toprağın yüzüne
Çağın yaratımı kaplarken ince bir esintiyle
Ölümün üstünü
Diyarbakır zindanında yenildi
Ölümün kendi,
Ölümün donuk yüzüne de diz çökülmezdi
Aman dilenmezdi asırların kirine,
Pasına da
Dosta-düşmana öğreti
O yüce dirençle
Okşanırken Zeynel'in kahkahasında
Vadileri Dersim'in,
Akarsuları ve toprağın ezgisi.
Ve patikadan sesler yükselirdi suyun sesine
Dirençli yüreklerle taşınıp
Tarihe damgasını vuran,
Yaşatan bir ezgi
En amansız zamanlarda,
Yaşanılmazlığı
Çarkın ihanetinden çıkarıp
Yaşanılır kılandı.
Çarkın dişlerindeki ezili yürekleri
Ve ateş içinde kavrulmuş
Yitik kalbin ezgisiyle
Sıkılı yumruk.
Yaşamın kendiydi ezgilerde,
Sevdanın kendi
Direnciydi
Meşenin inadındaki damarın
Yüreğiydi-ruhuydu
İradesi...
Suya doymuş toprakların
İnsana ait ne varsa,
Yaşanılır kılan
Yaşanmazlıkları,
Çağdaş Kawa'nın öfkesiydi,
Zindandan yükselip
Karanlığın üzerine düşen
Bu toprağın ezgisi
Üç kibrit,
Patikalardan coğrafyalara taşırken
Ayak izlerini
Suyun sesi,
Dağın sesi gelirdi kulaklara
Ve inançlı yüreklerde dokunurken
Yarınlar kalırdı
Yarınlar ezgili yüreklerde...
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:40 PM
Zonê To Şirino
Dayê, Dayıka mı
zone to şirino
noxdê to gêrmi
tore savaci
sebıqêri qı Dayê
heqa to bıdi,
Dayê, Dayıka mı
destê tora
xona
boya tezego ena
zone to dı ro esto
zone dı insani
xontı şirin beno
Dayê, Dayıqa mı
no senê zono
boya tezego
çarneno cicego...
K-34
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:41 PM
Zorlama Şiirin Boynu Bükülür
Gine bulmuşsun yuvarlak kelimeleri
rampadan rampaya sürüyor gibisin
bu kimin dağıdır böylesine heybetli
kelimeleri çıkarmaya korkuyorsun.
Rampa yukarı kelimeleri zorladın
dizeden dizeye taşırım diye
beni soluksuz bıraktın
desteksiz tırmanamıyorlar işte
düştü düşecekler, düşmeleri neyse de
mürekkep yutan kağıtlar da
kendileriyle yuvarlanırsa
korkarım yetimler altında kalır diye.
Ha bire dikine, rampa yukarı
hangi türküyü çağırırsın bilmez misin
kır atın sırtında da olsan yorulursun
bırak kelimeleri yarışadursunlar
dizelere taşırıp zoraki uçurma.
Zorlama şiir kan kaybından ölür
ölürse ölsün deme n'olursun
şiiri öldürdüğünde şairi de öldürürsün.
Sazın sesini dinledin mi
en azından denemelisin bu akşam
kara düzen de olsa kulağını vermelisin her bir teline
öyle bir an gelir ki göreceksin
bir perdeye yapışır parmağın
sazın nefes alır, perde dinlenir
kendine gelirsin.
Ercan Cengiz
GooD aNd EvıL
07-27-2008, 05:41 PM
Zöyiti
Ni zöyitê ê kami
qutê ma dımıra,
şimı qoti sa
pêsayu peruc
pıroşinê lıngonê mara,
tainonê binora qi eşiyo pê
ji ez niyo,
nai rınd bızanê.
K-35
Ercan Cengiz
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.