Tam Sürümü Görüntüle : Komik Yazı Ve Hikayeler
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:38 PM
GERÇEK DOSTLUK BÖYLE OLUR
Çok samimi iki dost ve arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi. Bir gün kurnaz olan arkadaş , diğer arkadaşın yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına verir. Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok
beğendiğini ve kendisine vermesini ister. Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez.Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez, nişanlısını arkadaşına verir.
Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir
ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek arkadaşının iş yerine gider
ve kendisine çalışması için iş vermesini ister. Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yinede arkadaşına kızamaz. Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir. Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır.
Saf adam artık zengindir. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir. Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister. Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri alır karnını doyurur, Kimsesi olmadığını
öğrendiği kadına; Kendisinin de yanlız olduğunu söyler ve bu evde birlikte
yaşıyalım sen evin işlerini ve yemekleri yaparsın der, yaşlı kadın hiç
düşünmeden kabul eder. Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine, kendine
uygun bir kız bulup evlenmesini söyler. Bizimki böyle bir kızı nasıl
bulacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler.Yaşlı kadın ona uygun bir
kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler. Görüşmeler
sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır. Bizimkisi
kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yinede unutamamıştır. Biraz da
geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir .
Düğün günü gelir çatar. Saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek
isteğiyle mikrafonu alır ve başlar yaşadıklarını anlatmaya; Eskiden çok
sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi. Çok üzülerek onu da kendisine verdim . Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim. işlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi. çok üzüldüm, ama yinede arkadaşıma kızmıyorum .çünkü biz gerçek dosttuk. Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha
fazla dayanamaz mikrofonu eline alır ve başlar konuşmaya;
Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı.
İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi.
Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek nişanlısını da verdi. Nişanlısını
istememin nedeni o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı (Hayat kadınıydı)
Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu
şekilde kurtardım.İşleri bozulduğunda gelip benden iş
istedi, Arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim.
Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı. Babam ölmek
üzereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım. Evine gelen dilenci kadın benim annemdi.Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim. Şu anda evlenmekte olduğu kız de benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim. Değerli misafirler, işte biz böyle dostuz.
Dostlukla ve Sevgiyle kalın.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:38 PM
Eğer günün birinde "Artık işimden bıktım, nefret ediyorum"
şeklinde bir ruh haline düşerseniz şunu yapın :
Akşam işten eve dönerken bir eczaneye uğrayın, ve Johnson & Johnson marka bir MAKAT TERMOMETRESİ satın alın. Eve vardığınızda tuüm kapıları üstünüze kilitleyin, perdeleri kapatın, üstünüzü değistirip rahat bir şeyler giyin ve yatağa uzanın...
Hah.. Bu arada cep ve ev telefonlarınızı kapatın ki;
bu terapi sırasında sizi kimse rahatsız etmesin...
Termometreyi ambalajindan çıkarıp başucunuza koyun, kırılmasın...
Akabinde kutunun içindeki prospektüsü açıp okumaya başlayın, orada küçük harflerle yazılı bölümde aşağıdaki ifadenin var olduğunu göreceksiniz :
"Johnson & Johnson fabrikasında üretilen her makat termometresinin kalitesi denenerek kontrol edilmistir" ! ! ! ...
Sonra gözlerinizi kapatıp aşağıdaki cümleyi en az beş defa
içinizden söyleyin :
"ŞÜKÜRLER OLSUN Ki ; JOHNSON & JOHNSON FABRiKASINDA KALiTE KONTROL ELEMANI OLARAK çALIşMIYORUM..." ....
Unutmayalim ki, her zaman DAHA KÖTÜ işi olan birileri vardır.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:38 PM
Aslerlik Anısı
Sayili gundur gecer. SIk disini. beterin beteri var unutma.
Ben askerligimi ankara etimesgutta pek kisa donem olarak (6 ay) yaparken ve cuma gununden evci cukarken bile mutlu degildim. Ama allahin sopasi yok ki.
Birgun bize kurtulus dizisinde rol alacagimiz soylendi. Konu memleket meselesi olunca tabii, sahsi cikarlarimizi bir yana birakip senaryoyu okumadan kabul ettik teklifi.
Sahnelerin polatlida cekilecegini soylediklerinde icime biraz kurt dusmedi degil. Polatli topcu okuluna bir geldik ki, belene kampindan farksiz bir yer. 2000 kisiyi cole saldilar ve cadirlarinizi kurun dediler. Ertesi gun bir kismimizi kuvay-i milliye bir kismimiza yunan ve diger gavur askeri kiyafetlerini dagittilar. Tabii bizim kuvay-i milliye kiyafetleri yirtik pirtik. Ayni kiyafetle cekim yapip, yatip kalkip yasiyoruz. Sabah bir matara su veriyorlar ve bir matara suyla her turlu :))) ihtiyacimizi karsiliyoruz.
Saat 08:00 de otobuslerle sete gidiyoruz. Set dediysem yanlis analasilmasin YildizTepe. Sakarya meydan muharebesinin gectigi yer. Rivayete gore (resmi tarihte boyle bir bilgi yok) tepe daha once bizimmis. Bizimkiler yeterince startejik gormeyip birakmislar ve Yunanlilar aldiktan sonra da caymislar ve tepeyi geri almak icin taaruza gecmisler.
Savasmak pis bir is. insanin ustu basi batiyor. tepenin basinda bir komutan. Asagidan pire gibi gorunuyor ve asagida biz yani 2000 asker. Komutan megafonla hucum diye bagiriyor ve biz Allah Allah nidalariyla gavurun ustune yildirimlar gibi cakiyoruz.
Tabii bu sirada birilerinin olmesi gerekiyor ve herkes daha az kosmak icin olmek istiyor. Ölume talep cok olunca komutan (cakmak cakmak bir tegmen-ruh hastasi) bu isi siraya soktu. Bu sefer kim olecek diyince herkes elini kaldiriyor. Ama bizim bir kisa donem var. Her defasinda siyatik, dalak sismesi, kroner kalp yetmezligi gibi hastaliklar bahane ederek olmek istiyor ve adamin tum saydigim ve sayamadigim hastaliklari icin raporu var. Komutan kim olecek diyince herif her defasinda bir rapor ibraz ediyor ve olme hakki kazaniyor. En sonunda komutan ulan ne bicim herifisin be, sen zaten olusun oglum? diyerek ona her cekimde olme hakki tanidi.
Bir keresinde de ben olmeye hak kazandim. ve olme yerim de yunan siperine 5 metre kala. Yaklasik 300 metre tirmanmamiz gerekiyor yani. neyse hucum emriini aldik ve allah allah allah... Tirmanmaya basladik, tabii ben savasmayali yillar olmus biraz hamlasmisiz. nefes kesiliyor. Buffaloda top kosturmaya benzemiyor. Benim olme mekanima daha cok var ve benim gozum karardi ve artik bacagim cekmedi. Ben erken olmeye karar verdim. ve yandim allah diyerek goge yukseldim, silahimla havada bir yay gibi gerildim ve koca bir dag gibi devrildim ve en yuce kata erme serefine nail oldum. Buraya kadar olayin butun hamasi yonu bir anda traji-komik bir hal aldi.
Tabii olduk ve devrildik ama Yildiztepe dik bir tepe hafiften. Ölduk ama basladik yuvarlanmaya. Her taraf tas kaya cakil. oramiz buramiz yirtiliyor. Zaten elbise dedigin caput parcasi. Yirtiklardan filan don paca geziyoruz. Ben bir taraftan yuvarlanirken bir taraftan tutunmaya calisiyorum . Tufek bir tarafa, matara ve diger techizatlarim bir tarafa, ben bir tarafa yuvarlanip duruyoruz. Durmak mumkun degil. Guya olduk rol icabi ama can tatli tabii. Velhasil olsen bir turlu olmesen bir turlu.
Ertesi gun biz yunanli olduk. ve temmuz sicaginda bize kaşe elbiseleri giydirdiler. Uzun donemlerden biri tutturdu ben yunanli olmam diye. Abi ben yunanli olursam koye donemem, anamin babamin yuzune nasil bakarim? diyor. Olum ulan rol icabi bisey olmaz dedikse de dinletemedik ve herif istimaya cikmadi. Tabii bizim bolukten biri yunan olmayi kabul etmeyip cekimlere katilmadigi icin ceza yedik.
Bu ara tuvaletleri cukur acip bez paravanlarla insaa ettik. Gece bir ruzgar cikiyor, colun ortasinda comelmis yuzlerce ay parcasi ortaligi aydinlatiyor.
Yunanli oldugumuz gun yine yayilmisiz ortaya hucum emri bekliyoruz. Hucum emri geldi ve basladik taaruza bu sefer gavur olarak. Ve bizim boluk salak gibi yine allah allah nidalariyla saldiriyor. Tepeden yakin cekim de yaptiklari icin son derece dikkatli olmak gerekiyor. Aksi taktirde cekim tekrar ediliyor ve bir cekimin hazirligi 3 saat filan suruyor. Ulan dedim ?manyakmisiniz olum biz yunanliyiz ne allah allahi?. Demez olaydim.
cekim devam ederken bizim boluk durdu. Oradan biri peki ne diyecegiz diye ortaya son derece kritik bir soru atti. Boluk konuyu tartismaya basladi. Bu arada arkadan yuzlerce at yanimizdan gok gurultusu halinde geciyor. ortalikta bombalar patliyor. Gurultuyu ve arbedeyi anlatamam. Diger yunan bolukleri de yanimizdan allah allah diye geciyorlar ve gecerken bizim boluge bakip ulan bunlar ne yapiyo savasin ortasinda diye anlamsiz anlamsiz bakiyorlar.
Olum birakin tartismayi hic birsey demenize gerek yok kosun yeter diyorum ama bomba sesleri ve at kisnemelerinin arasinda beni pek sallayan yok. Dallamanin teki bir dakika diye kukredi, ben buldum "makarios" diye bagiralim dedi. Bu olaganustu fikir de bir sure tartisilmaya deger goruldu ve sonuc tahmin ettiginiz gibi sahne yeniden cekildi. Cunku yukaridaki kameralar bizi ayna gibi cekmisler. Savasin ortasinda bir grup yunanli ve hararetli bir sekilde tartisiyor.
Bu arada mayinlarin daha iyi patlamasi icin at pisligi koyuyorlarmis ve bunu kimseye soylemediler. Daha ilk cekimde basladik kosmaya ve yanimizda sagimizda solumuzda bombalar patliyor. Ortalik bir anda bok gibi kokmaya basladi ve gokten basimiza at boku yagiyor. Ensemizden at boku oldugu gibi iceri. herkes durdu ve uyuz gibi elini sirtina sokup basladi kasinmaya. Sonuc yine tahmin ettiginiz gibi. cekim sil bastan...
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:39 PM
Ülkenin batısındaki küçük bir mahallenin bir sokagının neredeyse tamamı ressamlardan oluşmaktaydı. Bu mahallede, üç katlı bodur bir tugla yıgınının tepesinde iki kız arkadaşın stüdyoları bulunmaktaydı. Alt katlarında ise yaşlı bir ressam otururdu.
Günlerden bir gün genç kızın arkadaşları zatürreye yakalandı. Genç kız günden güne eriyordu. Bir gün, arkadaşı resim yaparken o da yatagında pencereden dışarı bakıyor ve sayıyordu...
Geriye dogru sayıyordu;'Oniki' dedi, biraz sonra da 'on bir'; arkasından 'on', sonra 'dokuz'; daha sonra, hemen birbiri ardına 'sekiz' ve 'yedi'. Arkadaşı merakla dışarı baktı. Sayılacak ne vardı acaba?
Görünürde sadece kasvetli, bomboş bir avlu ile altı yedi metre ötedeki tugla evin çıplak duvarı vardı. Budaklı köklerinden çürümüş, yaşlı mı yaşlı bir asma, tugla duvarın yarı boyuna kadar tırmanmıştı.
Dönüp arkadaşına 'Neyin var?' diye sordu. Hasta kız fısıltı halinde 'altı' dedi. 'Artık hızla düşüyorlar. Üç gün önce nerdeyse yüz tane vardı. Saymaktan başım agrıyordu. Ama şimdi kolaylaştı. İşte biri daha gitti. Topu topu beş tane kaldı şimdi.' 'Beş tane ne?' diye sordu arkadaşı. 'Yapraklar, asmanın yaprakları. Sonuncusu da düşünce, bende mutlaka gidecegim. Hissediyorum bunu.'
Arkadaşı ona saçmalamamasını söyleyip içmesi için çorba götürdü. Fakat o; 'İşte bir tane daha gidiyor. Hayır, çorba falan istemiyorum. Bununla geriye dört tane kaldı. Hava kararmadan sonuncusunun da düştügünü görmek istiyorum.. Ondan sonra bende gidecegim.' diyerek cevap verdi.
Genç kız uykuya daldıgında arkadaşı da alt kattaki yaşlı ressama ziyarete gitti. Bu sırada yaprak olayını da anlattı yaşlı ressama. Yukarı çıktıgında arkadaşı uyuyordu. Ertesi sabah hasta kız hemen arkadaşına perdeyi açmasını söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yagan yagmur ve şiddetli esen rüzgardan sonra, bir asma yapragı hala yerinde duruyordu.
Sapına yakın tarafları hala koyu yeşil kalmakla birlikte, testere agzı gibi tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürümenin sarı rengi gelmiş olan yaprak, yerden altı yedi metre yükseklikteki bir dala yigitçe asılmış duruyordu.
'Bu sonuncusu' dedi hasta kız. 'Geceleyim mutlaka düşer diye düşünmüştüm. Rüzgarı duydum. Bu gün düşecektir, o düştügü an ben de ölecegim.' Agır agır geçen gün sona erdiginde onlar, alacakaranlıkta bile, asma yapragının duvarın önünde sapına tutunmakta oldugunu görebiliyordu.
Derken şiddetli yagmur tekrar başladı. Hava yeteri kadar aydınlanır aydınlanmaz, genç kıza hemen perdenin açılmasını istedi. ASma yapragı hala yerindeydi. Genç kız, yattıgı yerden uzun uzun yapragı seyretti. Sonra arkadaşına seslendi; 'Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan oldugumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yapragı orada tuttu.
Ölümü istemek günahtır. Şimdi bana biraz çorba verebilirsin' dedi. Akşam üstü gelen doktor ayrılırken; şimdi bir alt kattaki hastaya bakmam gerekiyor. Yaşlı bir ressammış sanırım. O da zatürree.
Yaşlı adam çok agır bir durumda, kurtulma umudu yok ama daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldırılıyor' dedi.
Ertesi gün doktor;'Tehlikeyi atlattınız, siz kazandınız' dedi.
O gün ögleden sonra arkadaşı, iyice iyileşmiş oaln arkadaşına alt kattaki yaşlı adamı anlattı. Yaşlı adam iki gün hastanede yattıktan sonra ölmüş.
Hastalandıgı günün sabahı kapıcı onu, odasında sancıdan kıvranırken bulmuş. Papuçları, elbisesi baştan aşagı sırılsıklam, her yanı buz gibi bir haldeymiş. Öyle korkunç bir gecede nereye çıktıgına akıl sır erdirememişti kimse. Sonra, hala yanık duran gemici feneri, yerinden sürüklene sürüklene çıkarılmış bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine karışmış sarı, yeşil boyalarla bir palet ve saga sola saçılmış bir kaç fırça bulmuşlar. O zaman o son yapragın sırrı da çözüldü. Rüzgar estigi zaman bile yerinden oynamayan yaprak, yaşlı ressamın şahaseriydi. Yaşlı ressam, son yapragın düştügü gece oraya bir yaprak resmi yapıp yapıştırmıştı...
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:39 PM
Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi.
Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı.
Hemen bir not yazdı, yolladı. Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğlen yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı.
Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Aksam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe basında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.
Fakir adam öyle ama öyle minnettar oldu ki. İki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti. Karnını ilk defa doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titresen köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi.
Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha kadar koşuşturdu. Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı. Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle
bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı.
Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılar. Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk
bile maliyeti olmayan bir tebessümün sonucuydu.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:39 PM
YENI DOGMUS BEBEGIN GUNLUGU...
1. gün
böylesi kötü bir başlangıç beklemiyordum. oha hortumumu bile kesmişler! meme diye, süt diye birşey varmış. nerden nasıl bulunur bu ya? hayattan daha 1. günden soğutacaklar beni.
2. gün
meme buldum ama bundan süt gelmiyor, emiyorum allah emiyorum, tık yok, süt başka yerde mi? neyse biraz daha emdim geldi, fazla abanınca meme sahibi kişilik bağırdı, ne bağrıyosun açım ben! çok yalnızım be gunluk. hayır bişi değil içerdeyken de yalnızdım ama yediğim önümde yemediğim arkamdaydı en azından, bak yine aklıma geldi, hortumu bile kestiler yaa!
uykum geldi yine. zzzzz!
3. gün
memeyi sevdim, bu dünyadaki tek dostlarım bu iki meme. iyi ki varsınız.
4. gün
bugün bir sürü olaylar oldu, gürültü yaptılar, başka biryerlere gittik galiba. memeden ayrılınca bağrıyorum geri geliyor, sonra uyuyorum, uyanıyorum bir bakıyorum meme yok, neyse ama tekrar bağrınca geri geliyor nasılsa. s.çmak da zevkliymiş be, eskiden yapamıyordum.
5. gün
bugün 15 kez kaka yaptım, rekorumu geliştirmeliyim. dikkat ettim de her yaptığımda temizliyorlar, bunu sevdim. dikkatimi çeken bir noktada şu ki, amma koca kafalıyım be arkadaş, ağır mı ağır tutamıyorum şerefsizim, pat o yana, pat bu yana, dikkat etseler bari de çatlatmasak daha ilk günden.
6. gün
avucuma ne verseler hemen tutuyorum, tik gibi birşey, maalesef farkettiler, herkes parmağını veriyor avucuma, mecburen tutuyorum, alemin maymunu oldum iyi mi?
bu arada ne çok uyuyorum ya arkadaş, atamadım şu yorgunluğu, daha çok süt içeyim en iyisi. hayır içtikçe de yoruluyorum o da ayrı, nerde o eski günler, hortumdan geliyordu ne güzel, şimdi em allah em, bak yine aklıma geldi, şerefsizler kesti hortumu yaa.
7. gün
bugün solaryuma girdim, sarılık mı ne ondanmış. yine uykum geldi.
8. gün
biraz daha iyi hissetim kendimi, daha çok süt içiyorum artık. kaka yapma işini de tam alt açma anına denk getiriyorum ki etraf pislensin, eziyet olsun. naapayım ama alt açıkken daha rahat roketleyebiliyorum. kaka yaparken başka birşey daha yapıyorum galiba, anlamaya çalışacağım bakalım.
9. gün
çok fena hıçkırık tutuyor, geçsin diye nefesimi tutayım dedim onu da beceremedim, neyse ki süt içince geçiyor. bu süt her derde devaymış, bugün bunu gördüm.
10. gün
sütten başka birşeyler verdiler, var ya, yeter artık be, tam alışıyordum yine dayadılar başka birşey, hayret bişi ya, vitaminmiyiş neymiş.
bu arada memelerin arasından dün gördüğüm lavuk gündüzleri piyasada yok akşamları geliyor sadece, hadi bakalım hayırlısı.
11. gün
al işte, başladı yine bir arıza. sütten sonra çok feci karnım ağrıyor, böyle gaz gibi bişi, eğilip bükülüyorum, binbir şekile giriyorum çıkaracağım diye. sırtımı falan sıvazlayın bari be kardeşim.
12. gün
bütün gün gazdan kıvrandım arkadaş ya, bela oldu başıma, yaygarayı bastım ben de. uyutmadım, diktim bunları da hazır asker. sonra bir saldım ki evlere şenlik, akabinde uyudum hemen gerisini hatırlamıyorum.
13. gün
annemin suratına s.çtım. tamam utandım biraz da insan bebeği g.tünden öper mi yaa. ayıp oldu di mi? naapıyım abi, neyse fazla kızmadı herhalde.
14. gün
anneme kırmızı renkli birşeyler içiriyorlar, o zaman süt daha bi randımanlı oluyor sanki, böyle tadı da hoşuma gidiyor, şu memelere bir rating aleti taksalar da hangisini sevip hangisini sevmediğimi söyleyebilsem.
15. gün
topuktan kan alıp duruyorlar, metin olayım çok ağlamayayım diyorum ama canım yandı be arkadaş, hayır ondan sonra da hemen süt verince sakinliyorum, kızgınlığım geçiyor, ağız tadıyla asabiyet yaptırmıyorlar, şu memelere karşı biraz daha dikbaşlı durabilsem.
16. gün
şu memeleri çok sevdiğimi bir kez daha anladım, çok seviyorum onları, onlardan ayrılınca içimi bir huzursuzluk kaplıyor, en iyisi onlardan uzaklaştığım anda yaygarayı basayım ben. bugün benden biraz büyük biri geldi yanıma, sevme amaçlı olsa gerek bir geçirdi başım dönüyo hala. sonradan öğrendim kuzenmiş, neyse yazdım kenara intikam alınacak.
17. gün
etrafı daha net seçer oldum, ama el ve ayak koordinasyonu hala zayıf, memeyi kavrayabiliyorum ancak. bir de bu eller ve ayaklar bana mı ait tam olarak emin değilim, sallıyorum öyle, zevkli birşey. yüze ve gözlere dikkat etmem lazım ama, tırnaklar tehlikeli. diğer yandan annem bugün onları kesmeye çalıştı ama huysuzluk ettim, etmeseydim daha iyi olacaktı galiba, bak çizdik tam gözün altını yine.
18. gün
elime torbalar taktılar, kafaya çarpınca artık acıtmıyor, yara bere de yapmıyor. sanırım onlar da beni seviyor, iyiliğimi düşünüyorlar. aslında hala çıktığım yeri özlüyorum, geri girme imkanım olmaz mı acaba?
19. gun
nihayet o adamin neden eve sadece ak$amlari geldigini anladim megerse bana ve anneme bakmak icin gunduz cali$iyomu$.. aferin gozume girdi $imdi bak!..
20. gün
tabii ya, annemin karnındayken de duyuyordum o adamın sesini sık sık.
ona da ilgi alaka gösterdim, bağırdığımda bazen o alıyor beni kucağına, meme vardır diye saldırdım ama vermedi. bir ara meme açıkken kıstırdım ama emme olayından bir randıman alabilmiş değilim, meme yüzeyi bayağı bir farklı.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:39 PM
19.Yüzyılda Mora'da doğup büyüyen ve divanındaki bir şiirden Moralı Süleyman adlı bir şeyhin müridi olduğu anlaşilan Sümbülzade Vehbi, hece ve aruz vezniyle yazdığı şiirlerle tanınır.Vehbi, divan edebiyatı türlerinden "rücu" şiirleriyle ün yapmıştır."Rücu", mesajın ilk satırında tahmin edilenden çok farklı olduğunu ikinci satırda anlatan bir sanat tarzıydı.
Rivayete göre, padişahın "bana öyle bir beyit söyle ki, ilk satırın "cellat!"diye bağırırken, ikinci satırın sonunda sana bir kese altın vereyim"emri üzerine Sümbülzade Vehbi'nin hazırladığı divan edebiyatının en güzel ve en eğlenceli rücu orneğini aşağıda bulacaksınız
Sözlük
Rücu:Dönmek(sözünden dönmek)
Bezm:Toplantı
Zer:Altın
Drahsan:Süslü
Nevcivan:Genç kiş
Dest:Ayak
Sahtiyan:Kuzu derisi
Nagihan:Aniden
Saduman:Mutlu, sevinçli
*****************
Bezm-i hamam edelim, sürtüşürem ben sana,
Kese ile sabunu, rahat etsin cism-ü can
******************
Lal-u şarap içirem ve ıslatup geçirem,
Parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahsan
******************
Eyil eyil sokayım, iki tutam az mıdır ?
Lale ile sümbülü kakülüne nevcivan
*****************
Diz çökerek önüne ilik ilik akıtam,
Bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan
*****************
Salınarak giderken,ardından ben sokayım,
Ard eteğin beline, olmasın çamur aman.
*****************
Kulaklarından tutup dibime kadar sokam,
Sahtiyandan çizmeyi, olasın yola revan
****************
Öyle bir sokayım ki kalmasın dışarda hiç
Düşmanın bağrına hançerimi nagihan
***************
Herkese vermektesin, birde bana versen,
Avuç avuç altını, olsun kulun saduman
***************
Eğer arzu edersen ben ağzına vereyim,
Yeterki sen kulundan lokum iste her zaman
***************
Sen her sabah gelesin, ben Vehbi'ye veresin,
Esselamü aleyküm ve aleykümselam
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:40 PM
İnternet'de dolaşan bir başka mail daha, Türklere özgü hastalıklar
1-Kardan adama tekme atma veya bozmaya çalışma hastalığı,
2-Yeni atılmış betona basma ve isim yazma hastalığı,
3-Gazete ve dergilerdeki resimlere sakal, bıyık ve gözlük yapma hastalığı,
4-En iyi arabayı ben kullanıyorum zannetme hastalığı,
5-Kar topunun içine buz veya taş koyma hastalığı,
6-Cep telefonu kullanımının yasak olduğu ortamlarda illede görüşme yapma hastalığı,
7-Belediyenin duraklara koyduğu saatlerin yelkovan ve akrebini sökme hastalığı,
8-Kumsalda Deve güreşi yapma hastalığı,
9-Şahin model arabayı, Doğan görünümlü yapma hastalığı,
10-Ağaçlara ve parktaki banklara kalp ve isim baş harfi kazıma hastaligi,
11-Derslerini çalışıp sınıfını geçenleri inek sanma hastalığı,
12-Mesleğimizdeki ünvanımızı ingilizce olarak söyleme hastalığı,
13-Tiki olan insanların tikleri ile uğraşma hastalığı,
14-İskambil kağıtlarından kule yapan birinin kulesini bozmaya çalisma hastalığı,
15-Cep telefonu ile bağıra bağıra konuşma hastalığı,
16-Reklam için duvarlara veya panolara yapıştırılan afişleri yırtma
hastalığı,
17-Tuvalet duvarlarını defter sanma hastalığı,
18-Otobüs duraklarına "Ateşli sevişirim beni ara" yazma hastalığı,
19-Trafikte bizi geçen bir aracı mutlaka yakalayıp onu geçmeyi ilke sayma rahatsızlığı,
20-Sinyal verir vermez şerit degiştirip, kazaya sebebiyet verdiğimizde sinyal verdik görmüyon mu deme hastalığı,
21-Ara yollardan ana yola çıkacak araca yol vermeme hastalığı,
22-Ünlü birini gördüğümüzde, ne kadar yakınımızda olursa olsun, ona el sallama hastalığı,
23-Ünlü birini gördüğümüzde onunla fotoğraf çektirip çok samimiyiz havası verme hastalığı,
24-Yaşamadığımız bir deneyimi yada olayı yaşamış gibi anlatıp ona kendimizi inandirma hastalığı,
25-Otobüs durağa yanaştığında illede ön kapıdan inmeye çalışma hastalığı,
26-Otobüs koltuklarını yırtma ve üzerlerine acayip acayip yazılar yazma hastalığı,
27-Minibüs şoförüyseniz beğenmeseniz bile mutlaka kral fm dinleme
hastalığı,
28-Trafikte kirmizi isikta dururken, yesil isik yanar yanmaz kornaya basma hastaligi,
29-Trafikte kirmizi isikta dururken burun karistirma hastaligi,
30-Kimsenin herhangi bir konu hakkinda bilgisi olmadigini anladigimiz anda o konu hakkinda atip tutma hastaligi,
31-Elektrik,su,dogalgaz,vergi,trafik cezasi vb.. faturalari son gününde ödeme hastaligi,
32-Kar yagdiginda eve bolca ekmek alma hastaligi,
33-Grup halinde bir meydana konan güvercinlerin üzerine kosup onlari kaçirmaya çalisma hastaligi,
34-Evli olanlarin bekarlara sakin ha evlenme demesi hastaligi,
35-Ayni filme giden insanlarin filmden çiktiktan sonra filmi birbirlerine anlatmalari hastaligi,
36-18 yasina geldigi gün bara gitme hastaligi,
37-Eline silah geçen birinin hemen o silahla saka yapma ihtiyaci duymasi hastaligi,
38-Arabayla yolda giderken tanidik birini görünce arabayi sakadan onun üzerine dogru sürme hastaligi,
39-Takim elbise giyince elini cebe sokma hastaligi,
40-Tuttugu takim galip gelince havaya silah atma hastaligi,
41-Meslek arkadaslarina mesleki sakalar yapma hastaligi..
42-Şehirler arası yollardaki levhaları hedef tahtası olarak kullanıp
tabanca ile kevgire çevirme hastalığı
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:40 PM
Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi.Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce, bir yarışma düzenlemeye karar verdi.
İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyecegini söyledi.
Yarışma günü, insanlar akın ettiler.
Bazıları en güzel arabalarını,
bazıları en güzel elbiselerini getirmişti: Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri getirmişti.
Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu.
Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerinde hepsi aynı şikayette bulundu:
Yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlastırıyordu.
Günün sonunda yalnız bir yolcu da bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzatti:
"Yolculugum sırasında, yolu tıkayan tas ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı."
Kral gülümseyerek cevap verdi:
"O altınlar sana ait delikanlı."
"Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı."
"Evet" dedi kral. "Bu altınları sen kazandin, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü, yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir ! "
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:40 PM
Herkesin (haksız bir şekilde) kullandığı bir ifadedir "Angut".
Birisi bir salaklık yapınca, bi laftan anlamayınca, böle boş boş
bakınca hemen "Angut'musun" der günümüzün insanı.. .
Angut'un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir ton "Angut!" var ülkemizde.. Angut kuşu'nun eşi öldüğü zaman (yanına o anda başka bir
yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi) gözlerini bir dakika bile
eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun baş ucunda
bekler...
İşte bu canlının yaptığı en büyük"Angut"luk budur.. Ayrıca bu olay
bütün Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen birşey
değildir.. Çok ürkek bir hayvan olmalarına rağmen eşinin ölüsünün başında bekleyen Angut kuşuna elini uzatsanız dahi oradan kaçmaz..
Hani derler ya "Angut gibi bakmasana lan".. keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine..
Bundan sonra bazılarına "Angut" demeden önce bir kere daha
düşünün.. Bir "Angut" bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde...
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:41 PM
Sevgili torunum Yilmaz,
(Bizim yasadigimiz donemde cocuklara dedelerinin adini koymak gibi adet vardı bu aliskanlik hala suruyorsa, bu isimde bir torunum olabilir ama ben bu gelenegin bitmis olmasini umarim, zira sirf dedesinin adi Şuayip diye hayati kayan yavrucaklar var.)
Sana bu mektubu iki bin yilindan yaziyorum. Gazeteden istediler. Sen simdi gazete nedir, diye sorarsin! Biz bu yillarda haberi kagitlara yazip dagitiyoruz. Kabul ediyorum, cok zor ve cok ilkel bir yontem ama o kadarda kotu durumda degiliz canim, gecen gun deden buyuk bir fiyakayla internette chat yapti.
Henuz geyik muhebbetinde kullaniyoruz bilgisayari ama olsun. Ayrica ben senin yasindayken buyuk buyuk dedemin bana yazdigi mektup iki ton agirligindaydi! Magaranin duvarina kazimis,
getiren arkadas az kalsin gocuk altinda kaliyordu. Yani beterin beteri var Yilmaz'cigim.
Aslinda bu mektubu sana biraz da ozur dilemek icin yaziyorum. Benden once yasamis cok akilli ve huzunlu bir Kizilderili'nin soyledigi "bu dunya bize atalarimizdan kalmadi, cocuklarimizdan odunc aldik" sozunu anlamasina anladik, hatta bir suru kartpostal da
yaptik, cok guzel grafik tasarimlarla yazdik bu akilli adamin lafini ama yine de herseyi berbat ettik. Enerji lazimdi ve tepemizde gunes bazen on saat cayircayir donerdi ama biz kendimizi bir golgeye atip nukleer salakliklarla ugrasirdik. Yani su anda okul arkadaslarinin bazilarinin uc tane kulagi varsa bunda hepimizin sucu var.
Ama sen benim torunum olduguna gore mutlaka yapmiyorsundur ama sakin o cocuga "kulagini ac da beni iyi dinle" turdunden kulak memesi kivaminda sakalar yapma. (Mektubun bu acikli bolumunun aynisi buyuk buyuk dedemin bana yazdigi mektupta da vardi
maalesef. Umarim senin yazacagin mektup da boyle bir bolum olmaz.)
Evet iklimi de degistirdik. Kitaplarda ya da bilgi kaynagi olarak ne kullaniyorsaniz iste onda yazanlar dogrudur. Bir ara dort mevsim vardi. Mesela bunlardan bir tanesinin adi bahardi ki inanamazsin butun insanlarda hatta hayvanlarda bile asik olma ihtiyaci uyandirirdi.
Tabi bu durum kimi kazalara da yol acmiyor degildi ama yine de omrun en guzel mevsimiydi. Sonra yaz... O muhtesem kamasma... Ama hala anlamiyorum ayni yerde hem iseyip hem nasil yuzdugumuzu.
Sevgili Yilmaz , iki bin yilina gelene kadar cok aptalca seylerle mucizevi isleri birarada yapmis insanogullarindan sadece birisi olarak ve buyuk deden olma sifatiyla sana soylemek istedigim sudur: Ben bilimkurgu sevmem.
Bizde gelecegi duslerken abartma adeti vardir. Inanmazsin benim cocuklugumda Uzay 1999 diye bir televizyon dizisi vardi
ve orada anlatilanlar gercek olsaydi benim gecen sene Jupiter'deki yazligima tasinmam gerekiyordu ama su anda en buyuk numaramiz yukariya binlerce uydu gondermis olmamizdir. Antenin hallicesi iste...
Ben yuz yil sonra isinlanmayi bile becerse insan, insan kalacaktir diye dusunurum.(Isinlanma bizim bilimkurgucularin buldugu bir laf, alay edeceksin onlarla, et)
Sevgili Yilmaz, ucan arabalara bile binsen, onur her insana lazimdir. Onurunu ve asik olma yetenegini asla kaybetme. Buyuk deden bunlara dikkat ederdi. Gozlerinden operim. Haa bu arada 2071 yilinda saniyorum buyuk bir tantanayla Turkler'in Anadolu'ya girisinin bininci yili kutlanmistir. Merak ettim Malazgirt'in yolu da yapildi mi?
Deden Yilmaz Erdogan
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:41 PM
Bir helpdesk kardeşimizin bir başka helpdesk in başına gelenlerin hikayesi:
Mesaj: "Tüketici hakları konusunda Müşteri her zaman haklı mı? sorusunu irdelerken çeşitli çlkelerdeki mahkemelik olayları arastırmışlar ve buldukları belgelerden birisi. Olay gerçek...
WordPerfect (Bilmeyenler için yazıyorum, bilgisayarı -elektrikli- daktilo gibi yapan bir programın yapımcısı)... Bu şirketin müşteriye yardım hattında banda alınmış bir telefon konuşmasını okuyacaksınız: Bu konusma sonrası WordPerfect görevlisi işinden kovuluyor. Kovulan görevli WordPerfecti kendisini "Gerekçesiz" işten çıkardığı için mahkemeye veriyor. İste bu konuşmanın deşifresi.
-WordPerfect yardım hattı, buyrun, nasıl yardımcı olabilirim.
-WordPerfect`te bir sorun oldu.
-Nasıl bir sorun?
-Yazı yazıyordum, birden bütün kelimeler gitti.
-Gitti mi?
-Yokoldu!
-Ekranda şu anda ne görüyorsunuz?
-Hiç bir şey.
-Hiç bir şey mi?
-Yazdığım hiç bir şey ekrana çıkmıyor.
-Hala WordPerfect programında mısınız yoksa programdan çiktınız mı?
-Bunu nereden bileyim.
-Ekranda bir "C" harfi görüyormusunuz?
-Bir "hece" mi..
-Boşverin. Ekranda yanıp sönen bir çizgi var mı?
-Söyledim ya hiç bir şey yazmıyor.
-Monitor üstünde yanan bir lamba var mı?
-Monitör ne?
-Ekranı olan yer, televizyon gibi.. Çalıştığını gösteren küçük bir lamba var mı?
-Bilmiyorum.
-Monitörün arkasına bakın, oraya bir elektrik kablosu giriyor olması lazım. Görebiliyor musunuz?
-Evet.
-Harika, o kabloyu takip edin duvarda elektriğe bağlı mı bana söyleyin.
-Bağlı.
-Harika. Monitörun arkasına bakınca baglı olan tek kablo mu gördünüz, yoksa iki tane mi?
-Görmedim.
-Tekrar bakar mısınız, ikinci bir kablonunda bağlı olması lazım.
-Evet buldum.
-Tamam, şimdi onu takip edin bilgisayara bağlı mı diye bakın.
-Kabloya ulaşamıyorum.
-Ulasmayın, bağlı mı diye bakabilir misiniz?
-Olmuyor.
-Bir şeyden destek alıp eğilip bilgisayarın arkasına baksanız...
-Eğilmek dert değil, karanlık oldugu için bakamıyorum.
-Karanlık?
-Ofisin işıkları kapalı, pencereden gelen ışık yetmiyor.
-Ofisin ışıklarını yakın.
-Yanmaz.
-Neden?
-Elektrikler kesik.
-Elektrikler mi kesik. Tanrım..! (kisa bir sessizlik) Bilgisayarın kutusu, kitapları herşeyi duruyor mu?
-Evet dolapta.
-Şimdi bilgisayarı sökün, aynen aldığınızdaki gibi paketleyin ve aldığınz dükkana iade edin.
-Durum bu kadar kötu mü?
-Korkarim öyle!
-Peki tamam. Onlara ne diyeceğim?
-"Ben bilgisayar kullanamayacak kadar aptalım" diyeceksiniz. işte böyle, kolay gelsin....."
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:41 PM
Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan çocuklar, büyüklerin değil kendi kafalarının, çocuk dünyalarının tanımladığı, büyük bir güven duyup, büyük bir umutla bağlandıkları "çocukların tanrısı"na bir dolu mektup yazmışlar.
Eric Marshall ve Stuart Hample adlarında iki yazar da bu mektuplar arasında uzun bir çalışma yapıp bazılarını kitaplaştırmışlar. Çoğu inanılmaz saflık ve ciddiyet içinde. Ama yine de ister istemez gülümsetiyor insanı. (Lütfen bunları sadece küçük çocukların yazdığını unutmayın, kesinlikle dini herhangi bir yön aramaya çalışmayın.)
- Sevgili tanrı, geçen hafta Newyork'a gittiğimizde Sen Patrick Kilisesini gördüm. Bayağı güzel bir evde oturuyorsun (Frank).
- Sevgili tanrı. Eğer ben tanrı olsaydım, bu kadar iyi olmazdım. Bunu aklından çıkarma (Michelle).
- Canım tanrı. Kucaklaşmayı sen mi buldun? Çok güzel bir şey (Brenda).
- Sevgili tanrım niçin hiç TV'ye çıkmıyorsun? (Kim).
- Sevgili tanrı öğretmen günlerin önce kısaldığını, sonra uzadığını söyledi. Artık bir karar vermelisin (Mindy).
- Sevgili tanrı. Eğer öldükten sonra yaşayacaksak, niye öldürüyorsun?
- Sevgili tanrı sen zengin misin, yoksa sadece ünlü mü? (Steven).
- Sevgili tanrı bu soğuklar ne işe yarar? (Rodaw).
- Sevgili tanrı yeni öyküler yazamaz mısın? Yazdıklarının hepsini okuyup, bitirdik ve yeniden başa döndük (Terry).
- Sevgili tanrı yağmur yağdığında ne kadar süreceğini nereden biliyorsun? Kitabını okudum ve beğendim. O kadar fikirler nereden aklına geldi? (John).
- Doktor olmak istiyorum. Ama o aklına gelen nedenden değil (Fred).
- Niçin daha sonra yeni hayvanlar bulup göndermedin? Hâlâ eskileri ortada dönüp dolaşıyorlar (Johny).
- Şu her gün ezip durduğum karıncaların umarım sence bir önemi yoktur (Alis).
- Gönderdiğin bebeği geri almazsan, odamı temizlemem (Joy).
- Kiliseye sözüm yok, ama kuşkusuz daha iyi müzikler yazabilirsin. Umarım yazdıklarıma kırılmazsın (Dostun Barry).
- Eğer hiç kimse bilmeyecekse, iyi olmanın ne yararı var? (Mark).
- Sevgili tanrı hıncımı aldım, teşekkürler (Raymond).
- Ne olur beni kuş yap. Söz veririm senden uzun süre bişi istemiycem (Lee).
- Bi kere kar yağdırdın okul kapandı. Bi daha yapsana (Guy)
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:42 PM
Fransa McDonald's personel danışmanlığını yapan DHR firmasına yapılan ''gerçek'' bir iş başvurusu.
1) Adınız Soyadınız: Herve JANCQUEUR
2) Yaşınız: 28
3) Şirketimizdeki hangi pozisyon için başvuruyorsunuz?
Mümkünse yatay bir pozisyon için. Eğer daha ciddi bir cevap istiyorsanız, ne iş olsa yaparım. Şart öne sürebilecek durumda olsaydım, burada olmazdım.
4) Düşündüğünüz ücret:
Yıllık 800 bin Frank maaş artı şirketin yüzde 3 hissesi Eğer bu mümkün değilse, siz bir ücret önerin, ben size evet yahut hayır diyeyim.
5) Eğitiminiz:
Var!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
6) Son İşiniz: Sadist bir şefin deneme tahtası olmak.
7) Son ücretiniz:
Hak ettiğimin çok altında.
8) Önemli başarılarınız:
Arakladığım kalemlerden muhteşem bir koleksiyonum var; evde sergiliyorum.
9) İşten ayrılma sebebiniz:
Bak soru 6.
10) Size ulaşabileceğimiz saatler:
Fark etmez.
11) Çalışmak istediğiniz saatler:
Pazartesi, salı ve perşembe 13.00�15.00 arası.
12) Öne çıkan özellikleriniz var mı?
Olduğunu söyleyenler var . Ama bunu bir fast-food'da değil de, daha romantik bir yerde konuşsak......
13) Şimdiki işvereninizle görüşebilir miyiz?
İşverenim olsa burada olmazdım dedim ya....
14) Fizik durumunuz 20 kilogramdan fazla taşımanıza engel mi?
Belli olmaz, ne taşıdığıma bağlı...
15) Otomobiliniz var mı?
Evet, ama soru yanlış sorulmuş. ''Çalışır durumda bir otomobiliniz var mı?'' diye orsaydınız, cevabım farklı olurdu.
16) Daha önce bir yarışma veya bir madalya kazandınız mı?
Madalyam yok ama lotoda iki kere 3 tutturdum.
17) Sigara içiyor musunuz?
Otlanacak bir enayi bulabilirsem.
18) Beş yıl sonra ne yapmayı hayal ediyorsunuz?
Bana tapan, zengin bir fotomodelle Bahama Adaları'nda yaşamayı. Bir yolunu biliyorsanız bunu beş yıl beklemeden de yapabilirim. 19) Yukarıdaki bilgilerin doğruluğunu taahhüt ediyor musunuz?
Hayır, ama sıkıyorsa aksini iddia edin. 20) Sizi bu başvuruyu yapmaya iten gerçek sebep nedir?
Birbiriyle tutarsız iki cevabım var:
* İnsan sevgisi, hümanizm ve tüketicilerin iyi beslenmesine katkıda bulunma arzum.
* Gırtlağıma kadar borca batmış olmam..
Sonuç: Herve Jancqueur işe alındı.. 1980'li Yıllar
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:42 PM
30 #49818 Zeytinbey Jun 04 10:45:00 2004, Subject: kampuscell
muhtemelen okumussunuzdur ama okumamis olanlar vardir mutlaka..
19 MayIsta 1 Gun boyunca cekilen SMS ler bedava idi.
Bu bedavalIk icinde kampuscellciler arasInda dolasan mesajlar. :))
-el mesaju nafileten minel keyful alemel kampusu insallah,biukril turkceline alel bayramul genclikiyye fi amelul cazibeten
Gonderen:ARAPCELL
-SayIn abonemiz bugun de bedava sanIp attIgInIz tum mesajlarIn kontorleri sizden soke soke alInacaktIr.Vay ben duymadIm,yok ben bilmiyordum demeyin.(SurprizCell)
-Yavru maymun annesine sorar:Anne biz neden bu kadar cirkiniz annesi der ki ah yavrum sen bu mesajI okuyanI gorsen halimize sukredersin.
-Bok yaz bosluk bile bIrakmadan 222'ye gonder bedava mesajIn bokunu cIkar
-Gunumuz toplumunda homoseksuellik oldukca normal ama tamamiyle kabullenilmis degil buna destek vermeliyiz!sende benim gibi yap,bu mesajI bir i*neye gonder
-Siz sutlac kadar tatlI,lahmacun kadar sIcak,cig kofte gibi yakIcI, dolma gibi cekici,bulgur pilavI gibi asil,asure gibi karIsIk ve icli kofte gibi mukemmelsiniz.
-Surun! Olunceye kadar surun ailende surunsun yedi sulalende surunsun hep surunun olunceye kadar surunun.Surun kolanyalarI...
-yarIn tum yurt genelinde ogle namazIna muteakip turkcell icin sukur namazI kIlInacaktIr, tum kampuscelllileri bekliyoruz...
-ellerin semaya gonullerin duaya uzandIgI ve kampuscellliler icin tum mesajlarIn bedava oldugu bu mubarek 19 mayIs genclik ve spor bayramInI kutlarIm...
-gelecek ramazan, kurban, cocuk, genclik bayramInI, kandillerini, dogum gununu, babalar gununu, dunya aids gununu, trabzonsporun kurulus yIldonumunu, ampulun, telefonun icadInI... falanI flanI simdiden kutlarIm...
-HABERCELL - parmak felcinden hastahaneye kaldIrIlan bini askIn ogrenciye mesaj sendromu tanIsI kondu, turkcellden acIklama bekleniyor...
-saat 23.45 itibariyle 2349 tane mesaj attIgInIzI tespit edilmis ve ne kadar belesci oldugunuz anlasIlmIstIr, aboneliginiz iptal edismitir, turkcell abone merkezi...
-KAMPUSCELL - gencler size bi iyilik yapalIm dedik a.. koydunuz yeter artIk mesaj cekmeyin bugunun yarInIda var intikamcell cok yakInda turkcell de...
-2266 - sayIn kampuscell abonemiz, isin .okunu cIkardInIz bi daha yaparsak iki olsun, ayIp vallahi yaptIgInIz...
-TURKCELL MUSTERi HiZMETLERi - sayIn abonelerimiz kIsa surede bu uygulamanIn ... koydugunuz icin uygulama sona erecektir, bayram diye zktiniz sebekeyi...
-TURKCELL - sayIn abonemiz bedava mesajlarda gormemislik sInIrInI asmIs bulunuyorsunuz, bundan sonraki her mesajInIz icin 8 kontor dusecektir, saygIlar...
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:43 PM
Sesini duydugunuz anda avuclariniz terlemeye kalbiniz deli gibi carpmaya ba$liyorsa...
Bu a$k degil HO$LANMAKtir
Ellerinizi ondan cekemiyor surekli dokunmak sarilmak istiyorsaniz..
Bu a$k degil ARZULAMAKtir
Yaninizda bir tek o oldugu icin onu istiyorsaniz....
Bu a$k degil YALNIZLIKtir
Herkes onunla olmanizi bekledigi icin onunlaysaniz...
Bu a$k degil SADAKATtir
Size sicak, yakin davrandigi icin onunlaysaniz...
Bu a$k degil KENDINE GUVENSIZLIKtir
Uzulmesini istemediginiz icin onunlaysaniz...
Bu a$k degil ACIMAKtir
Ona deger verdiginiz icin hatalarini ho$goruyorsaniz..
Bu a$k degil ARKADA$LIKtir
Butun gun ondan ba$ka hicbir$ey du$unmediginizi soyluyorsaniz..
Bu a$k degil KOCA BIR YALANdir
Onun iyiligi icin kendinizden cok $ey feda edebiliyorsaniz...
Bu a$k degil YARDIMSEVERLIKtir
O uzgunken sizin de kalbiniz aciyorsa...
I$te bu A$Ktir
Tarif edemediginiz bir cekim yuzunden ondan bir turlu kopamadiginizi
du$unuyorsaniz..
I$te bu A$Ktir
O herkese guclu gorunmesine ragmen icindeki zayifligi hissedebiliyorsaniz..
I$te bu A$Ktir
Ba$kalarini da cekici bulmaniza ragmen hic pi$manlik duymadan onunla kalmaya devam edebiliyorsaniz..
I$te bu A$Ktir
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:43 PM
Yönetim dersleri 1:
Bir gün bir tavşan, ağaç dalında boş boş oturan baykuşa sordu:
-Senin gibi bütün gün boş boş oturabilir miyim?
-Tabii, neden olmasın.
Tavşan da öyle yaptı. Birdenbire bir kaplan ortaya çıktı ve tavşanı yedi!
Boş boş oturmak için çok çok yüksekte oturuyor olmanız gerek...
---------------------- o ----------------------
Yönetim dersleri 2:
Hindi: Şu ağacın en üst dalına çıkmak istiyorum ama hiç gücüm yok..
İnek: Neden benim dışkımdan biraz yemiyorsun? Onlar besin
deposudur.
Hindi bir parça dışkı yedi ve gerçekten bunun İlk dallara
ulaşacak kadar enerji verdiğini farketti.
Ertesi gün biraz daha yedi ve ikinci dala ulaştı Birkaç gün sonra ağacın en üstüne çıkmayı başardı. Aniden bir çiftçi ağacın tepesindeki hindiyi farketti ve onu vurdu.
(Afedersiniz)
Mok yemek sizi en üste çıkartabilir.
Ama orda kalmanızı sağlayamaz...
---------------------- o ----------------------
Yönetim dersleri 3:
Vücut ilk kez bina edildiğinde hangi organın müdür olacağı tartışması başlamış. Beyin, vücudun bütün işlevlerinin kendisine bağlı olduğunu, o olmazsa vücudun yaşayamayacağını söylemiş. Ağız, yemek yemezse vücudun açlıktan öleceğini söylemiş.
Eller, dışarıdaki bütün işi yapanın kendisi olduğunu söylemiş. Birden Döt ortaya atlamış ve müdürün o olması gerektiğini söylemiş.
Bütün organlar ona gülmüş. Buna kızan döt faaliyetlerini durdurmuş.
Bir gün, iki gün derken organlar artık dayanamamışlar. Ve döt müdür olmuş.
Müdür olmak için beyne sahip olmanız gerekmiyor. Herhangi bir döt bunu yapabilir.
---------------------- o ----------------------
Yönetim dersleri 4:
Küçük bir kuş kışı geçirmek üzere güneye gidiyordu.. Hava çok
soğuktu ve kuş donarak yere düştü. Yerde öylece yatarken bir inek geldi ve üzerine bir parça dışkı bıraktı. Donmak üzere olan kuş dışkının sıcaklığıyla ısındı.
Çok mutlu oldu, neşe içinde şarkı söylemeye başladı. Ordan geçmekte olan bir kedi kuşun sesini duydu. Onun nerde olduğunu keşfetmekte geçikmedi. Kuşu dışkıdan sıyırdı ve yedi!
1. Üzerinize mok atan herkes düşmanınız değildir!
2. Sizi moktan kurtaran herkes dostunuz değildir!
3. Mokun içine düştüyseniz çenenizi kapalı tutun!
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:43 PM
Dünya nüfusunu, mevcut halkların nispetlerini muhafaza ederek,
100 kişilik bir köy kadar küçültebilseydik bu köy şöyle olacaktı:
57 Asyalı,
21 Avrupalı,
14 Amerikalı (Kuzey,Orta,Güney) ve
8 Afrikalı.
Bunların 52'si kadın, 48'i erkek olacaktı.
30 beyaz, 70 beyaz olmayan,
30 Hristiyan, 70 Hristiyan olmayan,
89 heteroseksüel, 11 homoseksüel.
6 kişi, bütün servetin % 59'una sahip olacaktı ve bunların hepsi ABD kökenli olacaktı.
80 kişi kötü evlerde yaşayacaktı,
70 kişi okuma-yazma bilmeyecekti,
biri ölmek üzere, biri de doğmak üzere olacaktı.
1 kişi bilgisayar sahibi,
1 kişi de (evet, sadece 1 kişi) üniversite mezunu olacaktı.
Şimdi şunları göz önünde bulundurun:
Eğer bu sabah hastalıklı değil de sağlıklı uyanmış iseniz, bir hafta
sonrasını göremeyecek olan bir milyon insandan daha şanslısınız.
Bir harp tehlikesi ile, işkence görmek ihtimali ile,aç kalma Korkusu ile
karşı karşıya değilseniz, 500 milyon insandan daha iyisiniz.
Buzdolabınızda yiyeceğiniz, üzerinizde elbiseniz ve başınızı sokup uyuyabileceğiniz bir eviniz varsa, dünyadaki insanların %
75'inden daha zenginsiniz.
Bankada ve cüzdanınızda para varsa,dünyanın en imtiyazlı%8'iarasındasınız.
Birisi sizi düşündü ve bunu gönderdi,ve çünkü okuma yazmabilmeyen 2 milyar kişiden biri değilsiniz.
Paraya ihtiyacın yokmuş gibi çalış.
Kimse seni üzememiş gibi sev.
Kimse seni seyretmiyormuş gibi danset.
Kimse seni dinlemiyormuş gibi şarkı söyle.
Bu mesajı dostlarına gönder.
Göndermezsen hiçbir şey olmaz.
Gönderirsen, belki bunu okuyan birisi gülümser....
....
Veya...
....
Veya sen gene her zaman yaptığın gibi nereye olduğunu bilmeden,kan ter içinde koşmaya ve hayattan şikayet etmeye devam et!
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:43 PM
Bir varmış....
Uzun yıllar önce tüm insani duyguların yaşamakta olan bir ada varmış.
İyimserlik,üzüntü,bilgi,gurur....
Ve diğer duygular gibi sevgi de.
*****
Günlerden birgün bütün duygulara adanın batacağı bildirilmiş...
Bunun üzerine herkes gemisini hazırlayıp adayı terketmiş.
*********
Sadece sevgi son ana kadar beklemek istemiş.
Ada batmadan önce sevgi yardım istemiş.
**************
Önünden lüx bir gemiyle geçmekte olan zenginliğe sormuş:
"Beni götürebilir misiniz?"
"Yapamam.Gemim altın ve gümüşlerle dolu.Sana yer yok!"
********************
Sonra önünden şahane bir gemiyle geçmekte olan gurura sormuş:
"Benim götürür müsün?"
Gurur:"Seni götüremem.Gemim kusursuz.Benim mükemmel gemimi bozabilirsin!"
****************************
Sonra yanından geçmekte olan üzüntüye sormuş:
"Üzüntü lütfen beni götür"
"Ah sevgi!O kadar üzüntülüyüm ki, yalnız kalmalıyım.
************************************
Sonra yanından neşe geçmiş.
Fakat halinden o kadar memnunmuş ki,sevginin kendisine seslendiğini bile duymamış...
*******************************************
Aniden bir ses:"Gel sevgi seni götüreyim"demiş.
Bu konuşan kişi yaşlı bir duyguymuş.
Sevgi o kadar mutlu ve müteşekkir kalmış ki, ismini sormayı dahi unutmuş...
*************************************************
Kurtulduğu zaman herşeyi bilen bilgiye sormuş:
Bana yardım eden kişi kimdi?
Bilgi "zaman" demiş.
************************************************** *****
Sevgi:Neden bana yardım etti?
Bilgi:"Sadece zaman sevginin hayatta önemli olduğunu anladığı için!!!"
************************
Nice insanlar vardır,zengin.
Ne yazık ki,zenginliği ve bencilliği yüzünden dostları olmaz.
Ancak ölüm vakti gelirken aklına gelir,
Sevginin hayatta önemli birşey olduğu.
Nice insanlar vardır,geniş evlerde,büyük otomobillerde yaşar.
Ne yazık ki geriye kalan bir avuç topraktır.
****************************************
Bu sayfayı bir dostuna gönder.
Gönder ki,
Onların senin için ne kadar önemli olduğunu anlasınlar.
Tüm dostlarına gönder.
Göndermiş olduklarına da gönder.
Sana geri geldiğinde çevrendeki arkadaşlarının gerçek arkadaş olduğunu anlarsın.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:44 PM
Bir aceminin Azerbaycan maceraları
Aşağıdaki yazıyı kimin yazdığı meçhul ama gayet ilginç...
(editor notu : maillistlerde dolaşan bir metindir. burda da olsun istedim.)
Azerbaycan'ın adını işyerinde telaffuz etmeye başladığımızda yani 1992-1993 yıllarında, orası bizim için kapalı bir kutuydu. Azerbaycan, çok çok eski olan Rus cihazlarından oluşan haberleşme ağını yenilemeye, köylerine, kasabalarına telefon hizmeti götürmeye çalışıyordu. Tabii dünyaya pencerelerini açtıktan sonra da ilk iş olarak; dil, kültür, din birliği olan kardeş ülke Türkiye'den yardım istemişlerdi. Bizler de Türkiye'nin en önemli iki telekomünikasyon şirketinden biri olarak güzel projeler yapmak için kolları sıvadık.
İlk defa Direktörümüzün Azerbaycan ile telefon konuşmasına şahit olduğumda şok oldum. Konuştuğu kişi dönemin Haberleşme Bakan Yardımcısı' ydı ve bizim patron, hiçbir samimiyeti olmamasına rağmen "sen" diye hitap ediyordu. Azerice'de "siz" kavramı yoktu. Görüştüğünüz kişi Bakan da olsa "sen" diye konuşabiliyordunuz. Birinci dersimizi aldık.
Karşılıklı görüşmeler için Bakü' ye gittik. Havaalanında dakika bir, gol bir hatamı yaptım. Üniformalı birini göstererek, Azerice'de benden daha tecrübeli bir arkadaşıma "bu adam subay mı?" diye sordum. Arkadaş: "sus, adamı peşimize mi takacaksın, burada subay bekar demek" dedi. Bizdeki "subay" ne demek söylemedi.
Bizi karşılayan Azeri arkadaş, arabaya binerken kendisinin dalda (arkada) gideceğini benim de kabaga (öne) oturmamı söyledi. Otelin önüne gelince şoför; "abla sen burada düş, ben arabayı saklayıp gelirim" dedi. Yani ben ineceğim, o da park edip gelecek. Sonra düşmenin inmek yerine her yerde kullanıldığını "merdiveni boşver, gel asansörle düşelim" dediklerinde daha iyi kavradım. Ama bunu bilmeyen arkadaşlarımız Azerbaycan Havayolları ile yaptıkları bir uçuş sonunda, Bakü' ye beş dakika içinde düşecekleri anonsu ile hayatlarını film şeridi gibi bir-iki saniye izleme fırsatını bulmuşlar. Bir diğerimiz de Bakü' ye telefon edip montaj ekibimizin varıp varmadığını öğrenmek istemiş, telefondaki Azeri: "uçak Bakü üzerinde fırlandı, fırlandı, Sumqayit' e düştü" demesiyle feryat figan ortalığı birbirine katmıştı. Anladık ki uçak Bakü' ye inememiş, bir iki tur atıp, başka bir şehre inmiş.
Azeriler çok misafirperver. Herhangi bir ikramı reddetmek çok ayıp. Sizi ağırlamak için paralanıyorlar. Altı saat boyunca yemek yenilebiliyor. Bizi o dönemin gözde bir lokantasına götürdüler. Adı Gülistan. Ordan burdan konuşulurken, çok değerli bir şairlerinin başka bir ülkede rahmetli olduğunu ve sümüklerini Bakü'ye getirmeye çalıştıklarını söylediler. Biz yine anlamsız anlamsız bakınca, sümüğün kemik anlamına geldiği ve Türkçe sümüğün karşılığının da "burun suyu" olduğu anlaşıldı. Sonra bana sümüklü et (pirzola) sipariş edildi. Şu anda Bakü'deki Migros yani ???????? Store'un camlarında "sümüklü et şu kadar, sümüksüz et bu kadar" ilanlarını görmek mümkün. Bu arada garson yanımıza yaklaştı ve yan masadaki adamların arkadaşımızı Sefer Bey'e okşattıklarını söyledi. Tabii okşanmaya maruz kalmış arkadaş da kolay kolay okşanacak bir tip değil. Bıyıklı ve iri cüsseli olan arkadaşımız acayip bozulup, "kim okşatmış beni, bu da ne demek" şeklinde horozlandı. Okşatmanın - benzetmek olduğunu zar zor anlayarak rahatladık. Rus kızların dansları ve "Ada Vapuru Yandan Çarklı" şarkısı eşliğinde yemeğimizi bitirdik. Ertesi gün seherde bizi otelin kabağından aparacaklarını söylediler. Yani sabah, otelin önünden alınacaktık.
Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses acayip rağbet görüyordu. Bir de o zamanlar Cuma akşamları TRT'de yayınlanan "Bir Başka Gece" programı çok seviliyordu. Hatta Cuma *******ine denk gelen düğünlere "Bir Başka Gece" programı süresince ara veriliyor, düğün ahalisi TV salonuna geçerek hep birlikte programı seyrediyordu. Sonra düğüne bırakılan yerden devam ediliyordu. Daha da enteresanı önemli bir iş toplantısının ortasında üst-makamın ofisinin (genelde her ofiste irice bir TV var) kapısı tık tık çalınıyor, departmandaki sekreterler sessizce kenara diziliyor ve sabah saatlerinde verilen Brezilya dizisi hep birlikte seyrediliyordu. Tabii bizim toplantı devam ediyordu etmesine ama Azeri yöneticisinin gözleri de sık sık televizyona kayıyordu. En zevklisi Azerbaycan-Türkiye futbol maçını Azeri televizyonundan, Azeri spikerin anlatımıyla seyretmek: Türk Milli Yığma Komandoları. Türkiye Milli Takımı anlamında. "Türk kapıcısı (kaleci) topu gapı aralığından depti, yirmibirinci dakka olmasına rağmen maç heç heç (0-0) devam etmekte" gibi sevimli cümlelere rastlıyorsunuz. Ya da bir Amerikan filmini Azeri dublaj ile seyretme şansını yakaladıysanız Robert Redford'un "men yahsiyem, istemirem. Sen nicesin?" şeklinde konuşmasına gülmekten kırılıyorsunuz. (Bu arada Arap ülkelerinden birinde iş için bulunan arkadaşım bir filmde: R. Hudson'a barmenin ne içeceğini sorduğunu ve onun da elhamdüllah oruçluyam dediğini söyledi. İnanamadım, yazmış da olabilir). Bu arada bizler de onları Türkiye'ye davet ettik. Hatta bir yöneticinin eşi rahatsızlandı ve doktora götürmek görevi bana düştü. Amerikan Hastanesi'nden randevu aldık. Kadın; "oynaklarım, sümüklerim, kıçım ağrıyor, derman yuttum geçmedi" dedi. Doktorda Hakan Şükür bakışları oluştu. Yani "eklemleri, kemikleri ve bacakları ağrıyor ve ilaç almasına rağmen geçmiyor" dedim. Neyse tahliler filan, derman bulundu.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:44 PM
Dünyanın kimi ülkelerinde ama bilakis de Amerika ve Avrupa'nın bazı ülkelerinde siyah tenli insanlara argo niyetine RENKLİ diye hitab edilir. Hani tenleri kara olduğundan "renkli" insanlar yani.
Bunun üzerine Afrikanın küçük bir köyünde, küçük bir toprak evin duvarında şöyle bir yazı okunur. (Elimden geldiğince bizim dile çeviriyorum)
Ben doğarım, siyah
Büyürüm, siyah
Soğukta, siyah
Sıcak ta, siyah
Ölürüm, siyah
Sen doğarsın, pembe
Büyürsün, beyaz
Soğukta, mavi
Sıcak ta, kırmızı
Ve ölürsüz, boz
Bir de utanmadan bana renkli dersin.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:44 PM
amerikan: hey dostum burda bir problem mi var ?
turk: noluyo lan burda ?
amerikan: nasil gidiyor mike
turk: nabiyon lan
amerikan: korkarim seni oldurecegim
turk: salavat getir lan
amerikan: oov dostum hic cool olmamissin
turk: bu ne lan d.tume benzemissin
amerikan: hey steve , neden kendine bir icki koymuyosun
turk: la suleyman , kap iki bira gel bakim hemen
amerikan: lanet olsun sana christine !
turk: allah belani versin nurcan !
amerikan: tanri askina brad kes sesini artik.
turk: allahim sabir ver, sus lan yeter
amerikan: aman tanrim simdi napicaz.
turk: ha t*ktir mictik.
amerikan: help me please..
turk: baksana lan !!
amerikan: ne derler bilirsin jack , hayat beklenmedik suprizlerle doludur
turk: valla oglum bi soz var hani , kaderde varsa duzulmek neye yarar uzulmek
amerikan 1 : dante nin bu kitabini okudun mu micheal
amerikan 2 : aaa evet , gercekten edebi degeri olan bir calisma
turk 1 : abi da vinci sifresini okudum super
turk 2 : lan birak ! iyice entel dantel oldun basimiza
amerikan: hey jery gel pizza ye dostum..
turk: jery gel lan buraya mis gibi menemen yaptik
amerikan: fbi.. bir kac soru sorabilirmiyim?
turk: polisim ben nerdeydin lan dun esek?
amerikan: (ses cikarmadan el i$aretiyle) sen oraya sen buraya sessiz olun
turk: daliyoruz haydaaaaaaaaa !!!
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:44 PM
Çok uzun sure araba kullandıktan sonra küçük bir kasabada ihtiyaç
molası vermiştim. Şirin sevecen bir yere benziyordu.
Dinlenme tesisinin tuvaletine girdim tüm tuvaletler dolu gibi
görünüyordu. Sonunda sonlara doğru bir tuvalet bulup oturmuştum tam keyifle tuvaletimi yapacakken yan tuvaletten selam naber diye bir ses duydum.
Tuvalette böyle konuşmaların olmayacağını düşünürken birden bire
ağzımdan iyilik senden naber lafı çıkıvermişti bile. Yandaki ses ee
neler yapıyorsun dedi.
Ben de doğuya doğru gidiyorum dedim biraz şaşkındım bu tuhaf
diyalogdan dolayı. Taaki yandaki adamın aşkım ben telefonu kapatıyorum yan tuvaletteki geri zekalı benim sana sorduklarıma cevap veriyor dediğini duyana kadar ...
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:45 PM
SİGARA
- Sigara, sokak kadını gibidir.
Sebepleri:
Her köşe başında bulabilirsiniz.
Genellikle keyif için değil, ihtiyaçtan veya bağımlılıktan içilir.
İçtikten sonra izmariti atar gidersiniz. Kimse arkasına bakmaz.
Her sigarayı sadece bir kere içebilirsiniz.
Yerlileri ucuz, yabancıları pahalıdır.
Yabancılarının daha güzel olduğu söylenir. Ama arkadaş ısmarladıysa yerli yabancı farketmez.
Tek içimlik olduğu için her nefes önemlidir.
İçinize çekmediğiniz durumlarda bile kendi kendine yanıp biter. Ulan ben bundan bişey anlamadım paraya yazık oldu dersiniz. Sonra bi tane daha yakarsınız.
NARGİLE
- Nargile, genelev kadını gibidir. Sebepleri:
Sokak ortasında içilmez, belirli mekanları vardır.
Mekan ne kadar iyise çeşit o kadar çoktur.
Mekana girer oturursunuz, nargile ayağınıza gelir. İçtikten sonra alıp götürürler. Sizin zahmet etmenize gerek olmaz.
Aynı nargileyi defalarca kullanabilirsiniz. Ancak bir dahaki sefere kadar, (ağızlık değişse bile) başkalarının o nargileyi kullandığını bilmek rahatsızlık verir.
Sigaraya göre içmesi daha uzun sürer. Ama çok abartırsanız mekanın sahibi "hadi kardeşim kalk da yeni müşteri gelsin artık" der gibisinden pis pis bakar.
Acemiler için ilk seferi kafa döndürücüdür. Adamı fena çarpar.
PİPO
- Pipo ev kadını gibidir. Sebepleri:
Sakin kafayla, evde rahat rahat içilmesi gereklidir. Sokakta veya işyerinde içilen bişey değildir.
Sizden başka kimse o pipoya elleyemez, içemez.
Yeni alınan bi pipo öyle hemen pofur pofur içilmez. Ahşabın açılması, iç bölümün ateşle kavrulması gerekir. En azından 10-15 içimden sonra düzgün bir şekilde yanar hale gelir. O zaman bile keyifli bir içim için 5-6 ay geçmesi gerekir.
Pipo hergün hergün içilen birşey değildir. Bir kere kullandıktan sonra bir iki gün dinlendirmek gerekir. Hergün içmeye kalkarsanız ağzınızda acı bir tat bırakır. (içerdeki katran+nikotin karışımı kurumadığından)
İçmeden önce hazırlaması uzun sürer.
Tütünü düzgün bir şekilde yerleştirmek ve yaktıktan sonra közün düzgün bir şekilde oluşması için tecrübe kazanmak gerekir.
Her piponun ayrı karakteri vardır. Birinde yaptıklarınız öbüründe işe yaramayabilir.
Yaktıktan sonra da çile bitmez. Ateşin sönmemesi için ateş arada bir alınan düzenli nefeslerle devamlı körüklenmelidir. Söndüğü zaman tekrar yakılabilir ancak ağızda nahoş bir tat bırakır. Eğer sönmüşse o gün için içmeyi boşvermeniz ağız tadı açısından daha mantıklı olacaktır.
Sigara veya nargile gibi her nefes içeri çekilmez. Bir ateşe (ateşi canlı tutmak için) bir bana şeklinde içmek gerekir. Duruma göre iki (veya üç) ateşe bir bana da olabilir.
İçip bitirdikten sonra da çile bitmez. Güzelce temizlemeli ve baş köşeye kaldırılmalıdır. Yetirince nezaket göstermez, iyice temizlemezseniz, intikamını bir sonraki içiminizi zehir ederek alacaktır.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:45 PM
Sevgili günlük, Bu sabah Hürriyet´in Kelebek ekinde sigarayı bırakmanın vücuda yaptığı olumlu etkileri anlatan bir haber okudum. Bu tarz haberlerden oldum olası tiksinmeme rağmen nedense coşup sigarayı bırakmaya karar verdim. Kararım kesin, sigarayı bırakıyorum. Bu kararımın vücuduma etkilerini gösteren tabloyu başucuma astım. İçimin zehirden temizlenmesini tabloya bakarak daha rahat hissedeceğim. Şimdi masanın üzerindeki dolu sigara paketini buruşturup çöpe sallıyor ve sağlıklı gürbüz bir kişi olma yolundaki ilk adımımı atıyorum.
SEKİZİNCİ SAAT
Sevgili günlük,
Tabloya göre sigarayı bıraktıktan sekiz saat sonra tansiyon ve nabız normale dönüyormuş. İnanır mısın, bunu hissediyorum sanırım. Tamam, tansiyon ve nabzımın bundan sekiz saat önceki halinde de anormallik hissetmemiştim,ama normale dönmesi iyi bir şey herhalde. Coşkumu paylaşmak için Teoman´ı aradım, sigarayı bırakmama "geçici Ubeyd Korbey sendromu" adını taktı. "Oğlum" dedim, "bak tam sekiz saattir sigara içmiyorum, tansiyonum ve nabzım cillop gibi oldu".
Bunu söyleyince kendi nabzının ve tansiyonunun da harika olduğunu söyledi, meğer sekiz saattir uyuyormuş. Yavşak işte, ben ne diyorum o ne diyor. Yalnız laf aramızda, kafama takıldı gerçekten, demek ki günde sekiz saat uyuyan bir sigara tiryakisinin tansiyonu ve nabzı da günde bir kere normalleşiyor. E peki, tansiyon ve nabız günde üç kez normale dönemeyeceğine göre benim kazancım ne bu işten? Demek ki, savaşı erken bırakmayacaksın. Yoksa Teoman itinden ne farkım kalır? Onun tansiyonu da normal, benimki de.... Neyse, bakıcaz....
ONUNCU SAAT
Sevgili günlük,
Sigarayı bırakırken başlangıcın çok zor geçtiğini duymuştum. Hiç de değilmiş. Az önce yemek yedim, iştahım açılmış, yemeklerin tadını daha iyi aldım. Yıllardır ilk kez yemeğin üzerine sigara içmeyeceğim.
ON BİRİNCİ SAAT
Acaba azaltarak mı bıraksam? Sadece yemeklerden sonra içsem mesela? Yok yok, dayanmam lazım. Kuruyemişçiye gidip kabak çekirdeği alayım, oyalanırım.
ON ÜÇÜNCÜ SAAT
İki saattir aralıksız kabak çekirdeği yiyorum. Ve bir de yıldıran dejavu: "abi bu çekirdeğe elini sürünce bırakamıyorsun."
ON DÖRDÜNCÜ SAAT
Kabak çekirdeğini bırakınca yemekten sonrakine benzer bir sigara içme isteği uyandı. Çöpe attığım sigara paketini ararken telefon çaldı, Teomanmış. "Sağlığında yeni düzelmeler var mı?" diye sorup kahkaha attı .Vay ayı vaaay, sigarayla mücadelemde başarısız olmamı bekliyor demekki. Bu beni sinirlendirmekten çok kamçıladı. Ulan Teoman, görüşürüz bakalım. İlk işim sigara paketinin olduğu çöp torbasını evden atmak
ON YEDİNCİ SAAT
Sevgili günlük,
Kendimden utanıyorum. Az önce kapıdaki çöp torbasını geri almaya karar verdim, kapıcı götürmüş. Kararsızım, sigarayı bırakanların sinirli olmaya başladığı ve kilo aldığı söyleniyor. Şişman ve sinirli biri olup Hüseyin´e benzemeyeyim sakın?
YİRMİ DÖRDÜNCÜ SAAT
Sevgili günlük,
Biliyor musun, sigarayı bıraktıktan 24 saat sonra kalp krizi riski yüzde 25 azalıyormuş. Fena değil ha, ne dersin? Teoman´ı aradım az önce, sana en fazla 15 gün veriyorum dedi. Kalp krizi riskinin azalmasından sözettim, güldü. Gül bakalım Teoman efendi, gül... Gidip kabak çekirdeği alayım.
İKİNCİ GÜN
Sevgili günlük,
Dün çok kötü geçti. Kuruyemişçiye gidip bir kilo kabak çekirdeği aldım. Gazeteleri çıkmadan okusaydım keşke, Hıncal Uluç köşesinin yarısını "kabak çekirdeğinin cinsel güce katkıları"na ayırmış. Allahım, ya kuruyemişçi de okumuşsa yazıyı? Ulan yüz gram al çık, bir kilo niye alıyorsun? Bundansonra o dükkanın önünden geçemem.
ÜÇÜNCÜ GÜN
Sevgili günlük,
Çok güzel bir gündeyiz. Sigarayı bırakmamın üzerinden 72 saat geçti, yani sinir uçlarım bugünden itibaren yenilenmeye başlıyor. Daha da güzeli, sevgilim geliyor. Bugün biraz sinirli gibiyim, kızın yanında arıza yapmasam bari...
DÖRDÜNCÜ GÜN
Sevgili günlük,
Dün ne güzel başlamıştı hatırlarsın, ama korktuğum başıma geldi ve sevgilimle kavga ettim. Her şey iyi başlamıştı halbuki. Bir ara dışarı çıktık, ben sosisli sandviç almak istedim, hanımefendi karşı çıktı. Neymiş, yürüyerek yemek yenilmezmiş. Durduk yerde kavga çıktı. Sonunda dayanamayıp karşıdaki lokantaya gittim ve patlıcan musakka söyledim. Garson tabağı getirir getirmez hatunun yanına koştum ve "yürüyerek yemek öyle yenmez böyle yenir" diyerek elimde tabak yürümeye başladım. Bir yandan da musakkayı yemeye çalışıyorum. Kız kaçmaya başladı, ben de peşinden koşuyorum. Bir ara ağzımdan köpükler çıktığını farkedince durakladım. Elimdeki tabağı çöpe atıp eve döndüm. Sevgilimin telesekreterine not bıraktım, umarım arar.
BEŞİNCİ GÜN
Sevgili günlük,
Bu sabah İstikbal´den çek-yat gelecekti, öğlene kadar bekledim, ne gelen var ne giden. Birden sinirlerim tepeme çıktı, elimde odunla beklemeye başladım. Hayır, niye sözünde durmuyorsun kardeşim? Sabah dediysen sabah getir. Adamlar saat üçte geldiler, ben odunla kapıya çıkınca tedirgin olup kaçtılar. İstikbal´i arayıp siparişi iptal ettim, Seray´ı var Mobella´sı var canım, banane yani...
ALTINCI GÜN
Sevgili günlük,
Sevgilim aradı, bana çok kızgın olduğunu söyleyip bir çuval zır zır yaptı. zaten ona moralim bozuk, bir de Teoman gelip karşımda fosur fosur sigara imesin mi? Dumanı suratıma üflediğinde çaktırmamaya çalışarak içime çekmeye çalıştım. Ulan özlemişim be...
YEDİNCİ GÜN
Sevgili günlük,
Kabul etmem gerekir ki bugün çok sinirliydim. Gevşemek için televizyonu açıp belgesel izlemeye başladım. Discovery Channel´da Timsah Avcısı diye bir lavuk var, 10 dakika dayanamadım herife. Eline bir yılan almış, yılan çıtır çıtır ısırıyor, bu gevrek gevrek gülüyor. Neymiş, yılan zehirsizmiş.Ya arkadaşım, zehirsiz diye ne bu yani? National Geographic´I açıyorum, zürafalar var, daha iyi. Ama zürafalardan, Mary ve ailesi diye söz ediliyor. Allah belanızı versin hepinizin. Süt içip uyumaya karar veriyorum, süt şişesinin üzerine "lütfen çalkalayınız" yazmışlar. Çal-ka-la-mı-yo-rum. Mecbur muyum lan sizin şişenizi temizlemeye. Para almasını biliyorsunuz eşşoğlueşşekler sizi be! Akşam arkadaşlarla bira içmeye gittik. Buinsanlarne kadar anlayışsız var ya günlük, aklın oynar.Ulan zaten sigarasız bira içiyorum, beynim sulanmış, hala üzerime geliyorlar. Masada ideolojik hadise çıktı, dışarı kadar uzadı. Tartışma sorun değildi de "sigarayı bıraktığındanberi kilo aldın lan kocagöt" deyince dayanamayıp kafa attım Teoman´a. Yapmasam iyiydi.
SEKİZİNCİ GÜN
Sevgili günlük,
Teoman arayıp bir daha benimle görüşmek istemediğini söyledi. Çok umurumdaydı lavuk. Gereken cevabı verdim zaten. Bu arada, gazetede okudum yine. Sigarayı bırakmanın çeşitli yöntemlerinden bahsediyordu. Azaltarak bırakma ve marka değiştirerek bırakma maddeleri ilgimi çekti. Acaba? Ama yok yok, bu kadar dayandım, gerisini getirmek lazım.
DOKUZUNCU GÜN
Sevgili günlük,
Sana ne zamandır sevgili günlük diye seslenmediğimi farkettim. Oysa sen bu dünyada beni anlayan tek varlıksın, tek dostumsun. Bugün ne oldu biliyormusun, sevgilim beni terketti. Alçak kadın, Manyaklaştığımı söyleyip ayrıldı benden. Bu arada kabak çekirdeğinin bokunu çıkardım, her tarafımda sivilce çıktı.
ONUNCU GÜN
Sevgili günlük,
İki gün önce, sigarayı bırakmanın çeşitli yöntemlerinden sözetmiştim. Ben iki yöntemi birleştirip hem marka değiştirdim hem de azalttım. Günde üç tane yemeklerden sonra Parliement içiyorum. O kadar zaman sonra ilk içilen sigaranın bir güzel kafası var, şaşırırısın.
ON BİRİNCİ GÜN
Sevgili günlük,
Kendime bir iyilik yapıp sigarayı beşe çıkardım. Ha üç, ha beş. Eskiden günde bir paket içiyordum, şimdi beş tane içiyorum. Yine kazançlıyım yani...
ON İKİNCİ GÜN
Sevgili günlük,
Bugün gazetede Amerika´da yapılan bir araştırmayla ilgili haber okudum. Habere göre günde 10 taneye kadar sigaranın çok fazla zararı yokmuş. Üstelik sigaranın markasını değiştirmekten falan da bahsedilmiyordu. Madem öyle günde 10 tane Camel içebilirim.
ON ÜÇÜNCÜ GÜN
Sevgili günlük,
Sevgilimi ve Teoman´ı arayıp özür diledim. Sevgilim, bir süre daha görüşmek istemediğini söyledi. Ağzımdan köpükler çıkarken koşturduğum sahneyi unutamıyormuş. Haklı kız, bir şey söyleyemedim. Teoman aramızda geçen hadiseyi sigaraya yordu, ona göre yavaş yavaş sigara içmeye başlayınca beynim tekrar faaliyete geçmiş. Neyse barıştık ve yarın akşam buluşmaya karar verdik.
ON DÖRDÜNCÜ GÜN
Sevgili günlük,
Teoman´la ocakbaşına gittik. İçtiğim sigaraları saymadım. Teoman´ın da dediği gibi, sigaranın zararlarını bilerek içiyorum, kime ne? Sana da soruyorum günlük, sana ne?
ON BEŞİNCİ GÜN
Sevgili günlük,
Püfür püfür içiyorum sigaraları. Bir de, "sigaraya tekrar başlayınca ne olur" tablosu yapmaya başladım. Sevgilim de bir daha sigarayı bırakmayacağım sözünü verince geri döndü. Elveda günlük, bir daha işim olmaz seninle.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:45 PM
Babası bir gün çabuk sinirlenen çocuğuna biraz çivi ve bir tahta verip:"Bak yavrum , sinirlenip çevrene zarar vereceğini anladığın an, sinirini yenip bu tahtaya çivi çakacaksın "dedi.
Çocuk ilk gün otuz çivi çaktı. Zaman geçtikçe çaktığı çivilerin sayısıda azalıyordu. Daha sonra ise hiç çivi çakmamayı öğrendi. Bunun üzerine babası; "Kendini tutabildiğin her gün bir çiviyi sökeceksin,"dedi.
En son çivi söküldüğünde tahtda pek çok çivi izi vardı. Babası, "Bak çocuğum "dedi. "Bu tahta artık eskisi gibi olamayacak. Sinirlendiğin ve kırıp geçirdiğin her an karşındakilerde böyle gönül yaraları oluşur. Ne kadar tamir etmeye çalışsanda dil yarası iyileşmez.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:45 PM
Malumunuz Başıbüyük isimli bir semtimiz var. İşte bu güzide semtimize yapılan dolmuş seferinde yaşanan,semt sakinleri için normalleşmiş olsa da biz acemiler için dumura uğratan bir diyalog...
Dolmuştaki son koltuğa kim oturacak diye beklerken yaşlı bir bayan kapıdan şöföre sesleniyor:
-Kaptan,başı büyük mü(!)
-Evet abla
-Hemen kalkar mı?
-Sen bin hemen kalkar(!)
:))
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:46 PM
Kizilay civarinda vitrinlere bakarken gusel bi bayan, ki
fistik gibi denebilir. Mini etegiyle, mini mini yanima geldi, o da
vitrine bakiyo.
E tabi biz de goz ucuyla suzduk. O sira vatanin degerli abilerinden biri bakmayi fazla abartmis olacak ki;
bayan,
"Ne bakiyosun okuzun trene baktigi gibi?" diye bagirdi.
Hazir cevap abi sakadanak yerlestirdi cevabi:
"Trene onden mi yoksa arkadan mi binsem diye bakiyorum."
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:46 PM
ASK ARITMETIGI
akilli erkek + akilli kadin = ask
akilli erkek + aptal kadin = iliski
aptal erkek + akilli kadin = evlilik
aptal erkek + aptal kadin = hamilelik
OFIS ARITMETIGI
akilli patron + akilli eleman = kar
akilli patron + aptal eleman = uretim
aptal patron + akilli eleman = terfi
aptal patron + aptal eleman = fazla mesai
ALISVERIS ARITMETIGI
Bir erkek kendisine gerekli olan urunu almak icin 1 liralik urune 2 lira oder.
Bir kadin kendisine gerekmeyen urunu almak icin 2 liralik urune 1 lira oder.
GENEL GEÇER FORMULLER VE ISTATISTIKI VERILER
Bir kadinin gelecek endisesi evlenene kadar surer.
Bir erkegin gelecek endisesi evlenince baslar.
Basarili bir erkek esinin harcayabileceginden daha fazla geliri olandir.
Basarili bir kadin boyle bir erkegi evlilige ikna edebilendir.
MUTLULUK
Bir erkekle mutlu olabilmek icin onu cok iyi anlamak ve az sevmek gerekir.
Bir kadinla mutlu olabilmek icin onu cok sevmek ve anlamaya calismamak gerekir.
UZUN YASAM
Evli erkekler bekar erkeklerden daha uzun yasar ama daha erken olmek isterler.
DEGISIM ORANI
Bir kadin kocasinin degisecegi inanciyla evlenir ama erkek degismez.
Bir erkek karisinin degismeyecegi inanciyla evlenir ama kadin degisir.
TARTISMA TEKNIKLERI
Kadin bir tartismada her zaman son sozu soyler. Bu sozden sonra erkegin soyleyecegi hersey yeni bir tartisma konusudur.
"EVLEN ARTIK" VIDIVIDISI NASIL KESILIR
Her dugunde yaniniza gelip sizi minciklayarak "Artik sira sende" diyen yasli akrabalara, cenazelerde aynisini yaparsiniz bir daha evlilik lafini agizlarina almazlar.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:47 PM
Bir Ingiliz ailesi yaz tatillerini geçirmek üzere Almanya'ya gitmisti. Bir gezinti sirasinda çok güzel bir kir evinde kaldilar. Gelecek tatillerini böyle bir evde geçirmek istediler. Evin bir papaza ait oldugunu ögrendiler ve içini de gördükten sonra hemen gelecek tatil için anlasma imzaladilar. Ingiltere'ye döndükten sonra birden evin hanimi, ziyaretler sirasinda WC'ye rastlamadiklarini hatirladi. Merakini yenmek için papaza bir mektup yazdi:
"Sayin Bayim, ben sizin kir evinizi kiralayan bayanim. WC'nin nerede bulundugunu acaba bana yazabilir misiniz? Saygilarimla."
Mektubu alan papaz, WC'nin ne anlama geldigini anlayamamis, Almanya'daki Anglican Kilisesinin "White Chapel" sözcügünün bas harfleri oldugunu sanmisti. Ayrintili bir mektupla yanit verdi:
"Sayin Bayan;
Basvurunuzun yüce bir duyguyla ilgili olmasindan dolayi memnunluk duydum. Ilgilendiginiz yerin evden 12 km. uzakliginda bulundugunu bildirmeyi seref sayiyorum. Oraya sik sik giden birisi olarak bunun biraz zorluk yaratacagini bildirmek istiyorum. Sik sik gitme durumunda, isteyenler yemegini de beraberinde götürebilirler. Oraya bisikletle, araba ile, ya da yürüyerek gidilebilir.
Ancak oturacak bir yer bulabilmek ve baskalarini rahatsiz etmemek için biraz erken gitmekte yarar vardir. Söz konusu yerde soguk hava düzeni bulunmakta ve çok hos bir etki yapmaktadir. Çocuklar büyüklerinin yaninda oturmakta ve hazir bulunan herkes birlikte sarki söylemektedir. Giriste size bir kagit parçasi veriyoruz. Geç kalanlar yanindakinin kagidini kullanabilirler.
Ayni kagidin birkaç kez kullanilmasina olanak vermek için çikista herkes kullandigi kagidi iade eder. Faaliyetlerin ürünleri yoksullara dagitilmak üzere toplanmaktadir. Öte yandan yapilanlarin disaridan da duyulabilmesi için içeride gelismis bir hoparlör sistemi bulunmaktadir.
Müdavimlerin çesitli pozisyonlarda disaridan da izlenebilmelerini saglamak amaciyla özel cam bölmeler vardir. Verdigim bilgilerin açik ve yeterli oldugu düsüncesi ve bu kadar önem verdiginiz yerde sik sik bulusabilmek umuduyla en içten saygilarimi sunarim."
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:47 PM
Okuduğum en güzel eleman arama ilanlarindan biri
ARANIYOR !...
Paylaşmanın kendini azaltmak olmadığını,
Diğer çalışanların öcü olmadığını,
Yüzyüze konuşmanın arkasından konuşmaktan daha etkili olduğunu,
"Günaydın !" demenin borç para vermek olmadığını,
"Lütfen !" demenin utanılacak bir şey olmadığını,
Yönetici olmanın emir vermek olmadığını,
İşyerinde şark mırıldanmanın suç olmadığını,
Astları ile aynı asansöre binmenin asansörü düşürmeyeceğini,
Saygının el pençe divan durmak olmadığını,
Geç gelenler listesinin erken gelmeyi sağlasa bile başarıyı arttırmayacağını,
Bol bol toplantı yapıp fırça atmanın yöneticilik olmadığını,
Kahkahalar ile gülmenin laubalilik demek olmadığını,
Saygı duyulacak iş, saygı duyulmayacak iş diye bir ayırımın olmadığını,
Yöneticiye duymak istediğini söylemenin iyilik olmadığını,
Eğitimin dinlenme olmadığını,
Iletişim kurmanın sadece konuşmak olmadığını,
"Özür dilerim !" kelimesinin yasak olmadığını,
Yaşamda sevinçler kadar hüzünlerin de olduğunu,
Mutluluk maskelerinin satılmadığını bilen
Kendisi ve bütün dünya ile barışık olan,
Ve bunları tüm çevresine anlatıp aşılayacak kişiler
ARANMAKTADIR..
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:47 PM
Bu kesinlikle bir fıkra değildir.Yaşanmış gerçek bir hikayedir...
Bir tır şöförü yolunda ilerlerken bir üst geçide yaklaşıyor. Böyle yerlere yaklaşırken belli bir mesafe kala o yerin yerden yüksekliği yazar. Bizim ki de yaklaşmakta olduğu üst geçidin yüksekliğini okuyor ama kullandığı tırın yüksekliğini bilmediği için ve bunlarla uğraşamayacak kadar acelesi olduğu için herhalde geçerim diyerekten yoluna devam ediyor.
Daha sonra tabi beklenen oluyor ve tır üst geçidin tam altından geçerken sıkışıyor. Olayı görenler hemen polise haber veriyorlar.
Olay yerine gelen polis aracından bir polis inip tır şöförünün yanına gidiyor ve şu soruyu soruyor: "Ne oldu birader.Tırın üst geçide mi takıldı?"
Böyle soru mu olur lan diye düşünen tır şöförü bütün fırlamalığıyla cevap veriyor:
"Yok be abi ne takılması. Üst geçidi götürüyordum da benzinim bitti!"
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:47 PM
SERHAN:slm naber millet hişş!kimse yok mu
MEHMET:ben varım serhan nasılsın
SERHAN:ya iyi kardeş napalım işte
MEHMET:valla ben de iyiyim işte bi chate girdik kimse yok
SERHAN:ben varım ya kardeş ikimiz konuşalım
MEHMET:sağol nerden
SERHAN:istanbul sen
MEHMET:ben de istanbul
SERHAN:ee iş okul ne yapıyorsun
MEHMET:okul sen
SERHAN:iyi iyi ben de okul
MEHMET:lisedemi okuyon ben lisedeyim
SERHAN:bende lise bu sene öss ye gircem işte
MEHMET:bende kardeş
SERHAN:kardeş senin sohbetine de doyum olmuyo az konuş be lise sondun dimi
MEHMET:hee derslere çalışıp duruyoz işte başka bişey yok
SERHAN:zaten bu öss insanın sinirini bozuyo dimi
MEHMET:ben de sıkıntıdan kurtulmak için buraya girdim
SERHAN:bende
MEHMET:sen nerden mezun olmuştun
SERHAN:ben lise son dedim ya kardeş sen salakmısın
MEHMET:pardon ya kardeş biraz güneşte kalmışımda özür herhalde başıma güneş geçti
SERHAN:önemli degil kardeş
MEHMET:kız buldunmu bari
SERHAN:yok yaw nerde sen
MEHMET:ben buldum istersen sana satem ha ha ha
SERHAN:yok sağol parayla saadet olmaz
MEHMET:şaka yapmıştım zaten
SERHAN:zaten ben farkına varmıştım
MEHMET:sizin sınıfta güzel kız yok mu
SERHAN:olmaz mı hepsi çok güzel
MEHMET:en güzeli hangisi
SERHAN:en güzeli aylin ben de ona aşığım
MEHMET:aylinmi bizim sınıfta da var aylin isimli güzel bir kız başka kimler var
SERHAN:selen var birde
MEHMET:tesadüfe bak bizde de selen var başka başka
SERHAN:bi de buket var
MEHMET:yok artık olum sen hangi okuldasın
SERHAN:kadıköy anadolu lisesi
MEHMET:hangi sınıf
SERHAN:ya napcan
MEHMET:söle sen
SERHAN:11/b
MEHMET:ana!
SERHAN:noldu yaw niye şaşırdın
MEHMET:olum sen benim sınıftasın adın ne len senin
SERHAN:adım serdar
MEHMET:olum serdar ben ahmet len tanımadınmı sıra arkadaşın len tüh senin kalıbına ulan yanındaki arkadaşını tanımıyon be ne işin var len bu odada olum biz senle beraber cafeye gelmedik mi
SERHAN:evet geldik
MEHMET:arkamda oturmuyon mu
SERHAN:evet oturuyom
MEHMET:olum benle niye konuşuyon
SERHAN:sen başlattın len
MEHMET:hadi len bundan sonra aynı sırada oturmucem senle
SERHAN:ben de senle oturmucem
MEHMET:ulan kızlara sarkıntılık yaptığını sigara içtiğini annene sölücem gör bak
SERHAN:ben de senin içki içtiğini sölücem görürsün
MEHMET:hadi yaw!bende senin paralarını nereye harcadığını sölücem
SERHAN:ulan bende senin terbiyesiz yerlere gittiğini sölücem görürsün
MEHMET:hadi yaw!sen en iyisi söleme kardeş bak ben seni çok severim
SERHAN:yok sölücem
MEHMET:dur ya ben sölemicem
SERHAN:cidden sölemicenmi
MEHMET:valla sölemicem
SERHAN:iyi o zaman ben de sölemicem
MEHMET:iyi anlaştık canım arkadaşım
SERHAN:iyi çıkalım ders başlayacak söz ama sölemicen dimi
MEHMET:olum söz dedik ya 5 yıllık arkadaşına güvenmiyonmu
SERHAN:iyi hadi çıkalım
MEHMET:bye
SERHAN:bye
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:48 PM
İki Soru İki Cevap
Zamanın birinde ünlü bir bilgeye iki soru sormuşlar.
Birincisi ; “İnsanoğlunun seni en çok şaşırtan davranışları nedir?”
Bilge tek tek sıralamış :
Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler.
Ne var ki çocukluklarını özlerler...
Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler.
Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler...
Yarından endişe ederken bugünü unuturlar.
Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar...
Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler...
Sıra gelmiş ikinci soruya ; "Peki sen ne öneriyorsun?"
Bilge yine sıralamış;
”Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır…”
”Önemli olan; hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır.”
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:48 PM
TURK USULÜ BASARI FORMULU
Ise Baslamadan Once........................... INSALLAH
Ise Baslarken......................................... BISMILLAH
Sasirirsak........................................ ......ALLAH ALLAH
kendimize Guvenirsek........................... EVELALLAH
Azmedersek........................................ ...ALIMALLAH
Isten vazgecersek.................................. EYVALLAH
Sonuna Kadar Gitmek Istersek.............. YA ALLAH
Canimizi Sikarlarsa.................................FESUPHA NALLAH
Ise Cosku ve Heyecanla Sarilinca......... ALLAH,ALLLAH,ALLAH
Isi Basariyla Bitirince..............................MASALLAH
Eger Isi Basaramazsak...........................HAY ALLAH.....:)))
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:48 PM
Bir zamanlar, büyük ve güçlü bir ülkeyi yöneten kralın dört eşi varmış.
Kral en çok dördüncü eşini sever, bir dediğini iki etmez, her şeyin en güzelini, en iyisini ona verirmiş.
Kral üçüncü eşini de çok severmiş. Bu güzelliğin bir gün kendisini terk edebileceğinden korktuğu için, onu çok kıskanır,üzerine titrermiş.
Kral ikinci eşini de severmiş. Kendisine karşı her zaman iyi ve sabırlı davranan eşi, ne zaman bir derdi olsa daima onun yanında bulunur, sorunun çözümünde ona destek verirmiş.
Kraliçe olan birinci eşiymiş kralın. Onu en çok seven, karşılık beklemeden seven,sağlığına ve hükümranlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen, kral bu eşini hiç sevmez ve onunla hiç ilgilenmezmiş.
Bir gün kral ölümcül bir hastalığa yakalanmış.
Yakında öleceğini anladığı ve öldükten sonra yalnız kalmaktan çok korktuğu için, eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını kendisi ile paylaşmak isteyebileceğini öğrenmek
istemiş.
En çok sevdiği dördüncü eşine, "Ölüm yolculuğunda bana eşlik etmek ister misin?" diye
sorduğunda, aldığı yanıt kalbine bir bıçak gibi saplanan, kısa ve net, "Mümkün değil!" olmuş.
"Hayatim boyunca seni sevdim, sen benimle birlikte ölmeyi kabul eder misin?" sorusunu üçüncü eşi, "Hayır, hayat çok güzel. Sen ölünce ben yeniden evleneceğim." diye yanıtlamış ve kral bir kez daha yıkılmış.
"Her sorunumda, her zaman yanımda olan, bana yardim eden sendin. Bu sorunumda da bana yardımcı olur musun?" sorusuna karşı, ikinci esinden, "Bu sorunun için bir şey yapamam. Olsa olsa sana mezarına kadar eşlik eder, güzel bir cenaze töreni yaptırır ve yasını tutarım." karşılığını almış.
Büyük bir hayal kırıklığı yaşamakta olan kral birinci eşinin sesiyle irkilmiş:
"Nereye gidersen git, seninle olurum, seni takip ederim."
"Ah!" diye inlemiş kral; "Keşke bir şansım daha olsaydı..."
=============================================
Aslında gerçek Yaşamda hepimiz dört eşliyiz...
Dördüncü eşimiz "vücudumuz"! Onun güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım, öldüğümüzde bizi terk edecektir.
Üçüncü eşimiz "sahip olduğumuz servet ve statümüz"! Ölür ölmez başkalarına yar olacaktır.
İkinci eşimiz "ailemiz ve dostlarımız"! Tüm sorunlarımızı paylaştığımız bu kişilerin en son yapabilecekleri şey, bu dünyadan gözleri yaşlı bizi uğurlamak olacaktır.
Ve birinci eş... "ruhumuz"!
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:48 PM
1.Evli erkeklerin psikolojisi arkadaşlarla lokantaya gitmeye benzer.
İstediğin yemeği sipariş edersin sonra yanındakinin istediği yemeği
görüp:
-"Keşke onu isteseydim"
dersin.
2.Bir davette bir hanım arkadaşına sorar:
-"Alyansını yanlış parmağına takmıyor musun?"
Diğer hanım cevap verir:
-"Evet yanlış adamla evliyimde ondan"
3.Bir adam evlenene kadar eksik sayılır evlenince tam bitmiş olur.
4.Bir genç babasına sorar:
-"Baba evlenmek kaça malolur?"
Baba cevap verir:
-"Bilmiyorum oğlum,ben hala ödüyorum."
5.Adam anlatıyormus:
-"Evlenene kadar mutluluğun ne olduğunu bilmezdi, sonra da geç oldu."
6.Yeni evlenmiş bir adam mutlu ise nedenini hemen anlarız.
On yıllık bir adam mutlu ise nedenini merak ederiz!
7.Evliliğin ilk yılında adam konuşur kadın dinler,
İkinci yılında kadın konuşur adam dinler,
üçüncü yılında her ikiside konuşur,komşular dinler.
8.Bir kavgadan sonra kadın kocasına bağırır:
-"Seninle evlendiğimde tam bir aptalmışım."
Adam cevap verir:
-"Evet çok aşıktım farkedemedim."
9.Bir adam gazeteye ilan vermis:
-"Eş arıyorum"
Ertesi gün yüzlerce mektup almış.
Hepsi aynı şeyi söylüyormuş
-"Benimkini alabilirsin."
10.Bir adam karısına arabasının kapısını tutuyorsa emin olabilirsiniz:
Ya arabası yenidir,ya da karısı!
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:50 PM
ERKEKLERIN KADINLARI MUTLU ETME SIRLARI!
1.Saçlarini oksa
2. Yücelt
3. Simart
4. Gözlerinin
içine bak,
5. Gelecege ait planlar yap,
6. Dil dök
7. Yalvar
8. Destek ol
9.Yemege götür
10.Akmerkeze götür
11. Tekneye bindir
12. Güldür
13. Zeka oyunlari yap
14.Müzik dinlet
15. Tesvik et
16. Teskin et
17. Affet
18.Hayran kal
19.Banyosunu hazirla
20. Güven ver
21. Kapiyi tut
22.Asansörde kat dügmesine bas
23. Arabasinin kapisini aç
24. Isit
25. Saril
26.Öp
27. Ona hasta ol
28. Kulagina fisilda
29. Ayaklarina masaj yap
30.Televizyonun kumandasini ona ver
31. Konsere götür
32. Onu her yerde ve her zaman bekle
33. Tanriçan yap
34. Onunla birlikte rejim yap
35. Onunla birlikte spor yap
36. O uyumadan uyuma
37. O uyanmadan uyanma
38. Ne istedigini önceden anla
39.Günde yedi kez özür dile
40. Sürekli onu dinle
41.Arkadaslarina katlan
42.Yorgani çekince ses etme
43. Yorgani titretme
44. Sporaraba al
45. Saat al
46. Yüzük al
47. Küpe al
48. Maçin sesini kis
49. Tras ol
50. Saç seklini degistir
51. Kareli gömlek giy
52. Serbest piyasa kurallarini unut
53 Köpegi gezdir
54. Yemin et
55. Dayan
56. Katlan
KADINLARIN ERKEKLERI MUTLU ETME SIRRI
1. Soyun yeter!
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:50 PM
Adamın biri hastalanıyor. O gün canı, işe gitmek istemiyor.İçinden Allah'a şöyle bir dua edeceği tutuyor:Allah'ım, her gün işe gidip 8 uzun saat boyunca evim ve eşimin rahatı için çalışıyorum. Eşim ise sadece oturuyor. Ne olur, bir gün benim yerime geçip, ne kadar zor bir hayat yaşadığımı görmesini sağla.
Hikaye bu ya, birdenbire adamın dileği yerine geliyor. Ertesi sabah , karısının bedeninde uyanıyor. Hemen yataktan fırlıyor. Eşinin kahvaltısını hazırlıyor. Çocuklarını uyandırıyor. Elbiselerini hazırlıyor. Onların da kahvaltılarını yaptırıyor. Beslenme çantalarını hazırlıyor. Çocukları okula götürüyor.
Eve dönüyor. Evi toparlıyor. Yıkanacak bulaşıkları ve çamaşırları hallediyor. Temizleyiciye götürülecek olanları eline alıp telefon faturasını ödemek için bankaya gidip sıraya giriyor. Faturayı ödedikten ve temizlikçiye uğradıktan sonra, akşam yemeği için alışverişe gidiyor. Eli kolu dolu bir vaziyette eve dönüyor. Bu arada öğlen oluyor.
Evi süpürmeye başlıyor. Eşyaların tozunu alıyor. Mutfağı siliyor. Çocuklarının okuldan gelince yiyeceği keki pişiriyor. Eee artık çocukları okuldan alma zamanı da geliyor. Yolda onlarla sohbet ediyor. Okulda olanlar konusunda akıl fikir veriyor. Eve geldiklerinde derslerini kontrol edip, çalışma masalarına oturmalarını sağlıyor. Süt ve kek getiriyor.
Bu arada yıkadığı çamaşırları ütülemesi gerekiyor. Ütü bittiğinde ancak akşam yemeğini hazırlayacak kadar vaktinin kaldığını fark ediyor. Hemen patatesleri soymaya başlıyor. Salataları yıkıyor. Pilav için pirinci ıslatıyor. Etleri çıkartıp, fırın için hazırlıyor.
Kocası eve geldiğinde, onu sofraya tabakları yerleştirirken buluyor. Akşam yemeğinden sonra, önce eşinin kahvesini pişiriyor. Masayı topluyor ve bulaşıkları hallediyor. Eşinin ve çocuklarının ertesi gün giyeceği kıyafetleri kontrol ettikten sonra çocukları yatırıyor. Onlara hikaye okuyor.
Televizyon seyretmeye ve biraz da gazete okumaya salona dönüyor ki, eşi onu yatak odasına çağırıyor. Ne de olsa , adamcağız bütün gün onlar için çalışıp, yoruldu, şimdi rahatlaması ve gevşemesi gerekiyor. Bu da zaten onun görevi.
Ertesi sabah uyandığında hemen Allah'a yalvarmaya başlıyor :Allah'ım özür dilerim. Ben ne dediğimi bilmiyormuşum. Karımın hayatını rahat zannetmekle ne halt ettiğimi şimdi anladım. Lütfen beni eski halime döndür.
Allah cevap veriyor : Evet, dersini aldığını görüyorum.
"Herşeyi değiştireceğim ama maalesef 9 ay beklemek zorundasın çünkü dün gece hamile kaldın"
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:50 PM
Merhabalar...
Muzur user ile Forum yoneticisinin arasinda gecen hayali diyaloglar
Forum yoneticisi: Arkadasim bu konu daha once verilmisti. Forumu aramadan niye konu aciyorsun.
user: arama emrim yoktu arayamadim ehuehueheu
Forum yoneticisi: Banned !
user: Haci bak hele
Forum yoneticisi: Evet
user: Hani derler ya , film yildizi olmanin yolu rejisorun yatak odasindan gecer diye.Forumlarda yonetici olmak icin buna benzer bir uygulama yok degil mi ehuehuehuehu
Forum yoneticisi: Banned !
user: Hocam actigim konuyu kilitlemissin ya
Forum yoneticisi: ee
user: Bizim bir arkadas icerde kalmis , ustune kilitlemissin konuyu, bi aç da cikiversin ehuehuehu
Forum yoneticisi: Banned !
user: Haci program isteklerimizi burada mi yapiyoruz.
Forum yoneticisi: evet
user: O zaman siradaki program sevip de kavusamayanlara gitsin ehuehuehu
Forum yoneticisi: Banned !
Forum yoneticisi: Arkadasim konuyla alakasiz basliklar acmayin demedik mi!
user: Biz forumla alakasiz yoneticilere karisiyok mu ehueheuehu
Forum yoneticisi: Banned !
User: Haci sen ne is yapiyon ?
Forum yoneticisi: Bir Forumda ust duzey yoneticiyim.
User: oldu
User: Bir zamanlar hor gorup de banladigin , repsiz ama gururlu bir user vardi ya
Forum yoneticisi: ee ?
User: Yok yani abi bani artik kaldir da foruma girelim diyiciydim
User: Abi forum yoneticisi forumda ne yapar?
Forum yoneticisi: Yanlis yere acilmis konulari tasir, kurallara aykiri mesajlari siler vs..
User: Getir gotur isleri yani, hani ofislerde calisan ofisboylar gibi , baska bir deyisle forumboy da diyebilir miyiz?
Forum yoneticisi: Banned !
Forum yoneticisi: Arkadasim bu konu daha once açılmıştı !
User: Konu çok fazla rağbet görünce bi tane de biz açalım dedik ehuehuehu
Forum yoneticisi: Banned!
User: Hocam bi dakika bakar mısın ?
Forum yoneticisi: Ne var lan üser
User: Hocam windows bölümünde bir soru sormuştum.Kimse cevaplamamış.Çok acil hocam ya bi cevaplasan diyordum.
Forum yoneticisi: Ben anlamaz windowzdan kurban
User: ee iyi de sen windows bölümünde moderatorsun
Forum yoneticisi: ha o mu? Admin bizin halaoğlu oli.Sağolsun bizi kırmadı, beni de moderator mu ne diyin, işte ondan şeyyettirdi
User: Hönk !
User: Haci ben avatar olarak babamin resmini koysam olur mu?
Forum yoneticisi: Bana ne kardesim ya , istersen git dedenin resmini koy! Hatta gel benim yerime sen yonetici ol, ben intihar etmeye gidiyom!
User: Haci bizim bi arkadas foruma uye oluyor.Hani kayit olurken referans yazilan bir bolum var ya
Forum yoneticisi: ee?
User: Oraya belediye meclisinde encumen uyesi olan dayimin ismini yazsam olur mu diye soruyor
Forum yoneticisi: jilet verin lan banaaaaaaaa!!!!
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:53 PM
1. -houston, ahmet kalemimi aldı vermiyor.
2. -houston, abi uykum kaçtı ordaysanız muhabbet edelim.
3. -houston..
-evet?
-deniyorum abi orda mısınız diye. yok bi şey.
4. - hüsto abi ruslarla kenetlenme olayı vardı ya.
- evet canım vardı, burda yazıyo raporda.
- hah işte mehmet ruslara nah yaptı camdan, herifler kenetlenmeyiz diyo.
- aferin canım.. ben arıyorum konsolosu.
5. -houston, amirim diyo ki bi kişi daha yollıcakmışsınız.
böyle okey oynayamıyomusuz.
-tamam raporunuzda belirtin siz.
6. -deneme 1..2.. deneme.. puff pufffff
-yuzbaşı volkan napıyorsunuz?
-bi karışma be güzelim. benim dayıoğlu tesisatcıda çalışıyo. biliyoruz da yapıyoruz.
7. -hüstiiiinn, lan biz hakkaten uzayda mıyız şimdi?
-apollo 31, onaylandı.
-ba mına koyim teknolojiye bak bee.
8. -houston we have a problem
-nası guzelim? neyini kurcaladınız yine aletin? ellemeyin arkadaşım her yerini. bana zimmetli alet ben ugraşıcam sonra.
9. -houston gemi kontolden çıktı. ne yapmam gerekiyor şimdi.
-orda ana panelde kırmızı bir düğme var görüyor musun?
-evet gorüyorum.
-o düğme sana girsin. ahahah
10. -houston, fener maçı kaç kaç
11. - hauston
- yine ne var
- ne güzel ismin varmış senin be. hey allahım be..
12. - hauston, kına gecesi ne zamandı
13. -apollo 31 napıyosunuz orda bu duman da ne?
-mangal yakıyoruz güzel kardeşim. hapla olmaz ki bu beslenme işi bilememişsiniz siz.
-karbonmonoksitten zehirlenme ihtimaliniz var, derhal söndürün.
-hışşşşş. delikanli adama bi şey olmaz
14. - hauston, çekirdekleri nereye atayım
- sağda bi boşluk var
- oeaehae yok oldu bu hauston. david copperfield gibi it oğlu it.
15. - huston..abi oyun yok bu alette ?!?
- anlaşılmadı kaşif 12..
- yok abi haşim diil.. şevki ben.. hani tanışmiıştık kokteylde..
- ne diyosun kardeşim ?
- oyun diyorum abi.. af buyur kıçıkırık telefonlarda bile snake var, raket var.. ayıp valla.
- çıkıp istop oynayın siz, anca keser.. hadi bakim..
16. -houston, sanırım koaksiyel ateşleme sisteminin duplikasyon bölümünde yakıt sıkışmasından kaynaklanan bir hata var.
-gemi gidiyor mu genç?
-onaylandı houston.
-devam et o zaman devaaam.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:53 PM
Bir Zaga Programı...
Müslüm Gürses: Ben şimdi düşünebildiğime göre varım tabi.
Okan Bayülgen: Bunu birisi daha söylemişti baba
Müslüm Gürses: Olabilir, bizden duymuş söylemiştir mümkündür,
o da bizim kardesimizdir.
--------------------------------------------------------------------------
Seren Serengil: Ay çok güzel söylediniz, yani kendimi jiletleyesim geldi.
Müslüm Gürses: Ne jileti, milenyuma girdik
--------------------------------------------------------------------------
Bir konserinde fanatik hayranlarından biri aynen şöyle bağırır;
Müslüm baba anamı mikte senin gibi evladı olsun!
--------------------------------------------------------------------------
Müslüm Gürses'in zamaninda onlarca hayrani varken o donem pavyonda çalışan muhterem nurla evlenmesini idrak edemeyen bir muhabir ve Muslum Baba...
Muhabir: Neden evlendiniz?
Muslum Baba: "Yalnizlik allaha mahsustur!"
Muhabir: Hayir! Yani beklenmedik bir anda evlenmistiniz! Onu sordum!
Muslum Baba: "Tasin kalbi yoktur. ama onu da yosun sarar"
Muhabir: !??!!* Eee.. iii... sey... yani neden Muhterem Nur?
Müslüm Gürses: "Muhterem hanim nur gibi muhterem bir kadindir!"
Muhabir: ?!!?? eeooo...
--------------------------------------------------------------------------
Reha Muhtar: Muslum bey, van kedilerine sizin muziginizi dinletiyorlarmis. yorumunuz nedir, efenim?
Müslüm Gürses: Eeee, burdan butun van kedilerine selam ediyor onlari opuyorum.
Reha Muhtar: Hangi takimi tutuyorsunuz efendim?
Müslüm Gürses: Besiktas, yok yok fenerbahce
---------------------------------------------------------------------------
Muslum Gurses ilk sahneye ciktigi kiyafetinin renginin lacivert oldugunu iddia eder, karisi duzeltir mordu diye:
cevaben : - Canim ha lacivert ha mor, ne farkeder?
--------------------------------------------------------------------------
Bir konserinde "Paramparca"yi soyledikten sonra seyircilere:
Yaw kasedim cikali daha iki gun oldu hepiniz ezberlemissiniz parcayi helal diyerek milleti gulme krizine sokar.
---------------------------------------------------------------------------
Hakan Tasiyan ilk ciktiginda "arabeskin yeni peygamberi benim" diye bir aciklama yapar.
Muslum Gurses'e de bu aciklama hakkinda ne dusundugunu sorarlar.
Cevap: Ben oyle bir peygamber gonderdigimi hatirlamiyorum...
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:54 PM
Mitolojide tanrilarin içkisi olarak kabul edilen sarap, Tevrat, Incil ve Zebur'da kutsal içki olarak anilir.Sarabin ilk ortaya çikisi ile ilgili çesitli efsaneler anlatilagelmistir.Anadolu'da anlatilan en yaygin efsane ;
Nuh peygamber bir gün Agri Dagi'nin eteklerinde dolasirken son derece neseli bir keçi görür. Keyifle hoplayip ziplayan keçinin nesesininin kaynagini merak eden Nuh peygamber keçiyi takip eder ve keçinin iri taneli bir meyveyi yedigini görür. Bu meyveyi çok begenen peygamber üzüm suyunun tiryakisi olur. Nuh'un keyfini fark eden seytan, onu kiskanarak yakici nefesiyle asmalari kurutur.
Ancak, Nuh bu duruma çok üzülüp kederlenince seytan merhamete gelerek, asmayi kurtarmak için 7 hayvanin kaniyla sulanmasi gerektigini söyler. Nuh, onun dedigi gibi aslan, kaplan, ayi, köpek, horoz, tilki ve saksagandan olusan 7 hayvanin kani ile asmayi sular ve asma yeniden canlanir.
Iste bu yüzden o günden beri üzümün suyundan ya da bu meyveden üretilen içkiyi içenler, ya aslan gibi cesur, ya kaplan gibi yirtici, ya ayi gibi kuvvetli, ya köpek kadar kavgaci, ya horoz gibi gürültücü, ya tilki gibi kurnaz, ya da saksagan gibi geveze olurlar.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:54 PM
Lise son sınıfta okuyordum. Sosyoloji dersinden sınavımız vardı. Tabii bende çalışmamıştım sınava. Napayım falan derken bari kopya çekeyim dedim. Sıraları duvarları dolduruyorum. Elime de kopya yazayım bari dedim ve doldurdum avuçiçimi. Bu arada hocamızda çok komik birazda saf bir adam. Neyse sınav başladı bende hemen icraate koyuldum.
Elimdeki kopyalara falan bakarken hoca geldi yanıma. Elini aç dedi, bende acmam dedim. O aç dedikçe ben diretiyorum. En sonunda açmadım ama sınavdan da olduk yani. Sıfır puan aldım. O dersin 2.sınavına girecektik tabii benim baya bi kasmam gerekiyordu geçmem için. Çok çalıştım sınava .İlk sınavda hoca beni rezil etmişti tüm sınıfa, bende öcümü alayım bari dedim. Sınava çok az kalmıştı.
Elime 1-2 bişeyler yazdım. Hoca sınıfa geldi ve beni öğretmen masasında sınav yapacağını söyledi .Bende eyvallah farketmez hocam dedim. Sınav başladı. Tabi ben bütün soruları hemen bitirdim. Muziplik olsun diye elimi açıp bakıp duruyorum hoca çaksın olayı diye.
Hoca gördü tabi bunu,hemen yanıma geldi aha yakaladım işte seni dedi. Aç elini dedi bende actım tabii. Hoca elimin içine bakıyor ama okuyamadı elimi. Arkadaşı çağırttı ve sesli sesli okuttu. Elimde aynen şu yazıyordu:
HOCAM PAPAZ HER ZAMAN PİLAV YEMEZ!
Biz koptuk o anda.Ne sınav kaldı ne de ders.Ama ben geçtim sonunda o dersten. :))
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:56 PM
Kadinlar Ne Zaman Vermez!!
1- Saf Bi Adam Oldugunu Anlarsa Namusluyum Ayagina Vermez, Surundurur
2- Arkadas Ayagina Vermez
3- Kankine Vermistir Vermez
4- Paran Yoktur Vermez
5- Isin Yoktur Vermez
6- Isin Coktur Ilgilenmezsin Vermez
7- Iyi Davranirsin Vermez
8- Fazla Ustune Dusersin Vermez
9- Icirmezsen Vermez
10- Fazla Icirirsin Veremez (kusar Musar Saga-sola)
11- Eski Erkek Arkadasini Hatirlar, Esir Alir, Vermez
12- Istemezse Vermez
13- Hastadir Vermez
14- Ustadir Vermez
15- Ilk Gun Vermez (seviyorum, Cikiyorum Olayina Girilmisse)
16- Ev Kalabaliksa Vermez (oyle Arka Odada Falan Kasar)
17- Bodrumdayiz (mugla'da Olan) Verir Sanirsin Vermez
18- Ayakustu Vermez
19- Yagmur Yagar Vermez
20- Sular Akmaz Hic Vermez
21- Deprem Olur Korkar Vermez
22- "annemler Gelecek" Der Vermez
23- "annenler Gelecek" Der Vermez
24- Uff Der Vermez Puff Der Vermez
25- "gobegin Var" Der Vermez, Eritsen De Vermez
26- O Buna Verdi Ben Bu Salaga Vermem Der Vermez (ayni Kefeye Konma Olayi)
27- Ailecek Tanisiyorsunuzdur Vermez (filanca ******ymus Olayi)
28- Icine Abuk Bi Camasir Giymistir Rezil Olacagiz Der Vermez
29- Burcunu Begenmez Vermez (aslanlar Sadik Olmazlar Olayi)
30- Kedini Sever Vermez, Kopegini Gezdirir Vermez (sivisma Yollari)
31- Kasardir Vermez
32- Koy Kizidir Vermez (2+2=4 Etmez Hali Bu Iki Durum Icin Gecerlidir)
33- Ozel Olmazsa Vermez
34- Aramazsin Aramazsin Icap Edince Ararsin: Anlarsa Vermez
35- "arkadasima Yaziyosun" Der Vermez
36- "niye Aramadin" Der Vermez (en Klasik Alisilagelmis Hal)
37- Guldurmezsen Vermez
38- Guldurursun "yavsak" Der Vermez
Kisacasi Kardesim, Bu Kadin Milleti Vermeyecegi Varsa Vermez...
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:56 PM
Kelimeler ve bilmediğimiz anlamları
Aşk : 1 sesli, 2 sessiz ve 2 aptaldan oluşan sözcük.
Nanosaniye : Trafikte ışığın yeşile dönmesi ve arkadaki hayvanın
korna çalması arasında geçen süre.
Futbol : Kadinlarin kocalari yerine bilmeden evlendikleri eğlence.
Hardware : Bilgisayarın software arızası nedeniyle bozulması
durumunda yumruklanan kısmı.
Ekip çalışması : Bütün suçları ekibin geri kalanına yüklemeyi
sağlayan çalışma biçimi.
Doktor: Hastaliginizi ilaçlarla iyilestiren, sonra da sizi
faturalarla öldüren kisi.
Patron: Geç kaldiginizda ise erken gelen, erken geldiginizde geç
kalan kisi.
Gözyasi: Erkek gücünün, kadin gücü karsisinda bozguna
ugratilmasina yarayan hidrolik güç birimi.
Söylenti: Ses hizindan bile hizli dagilan haberler.
Sözlük: Bosanmanin, nikahtan önce geldigi tek yer.
Evlilik: Erkegin lisansini yitirip, kadinin master (lisans üstü)
oldugu bir sözlesme.
Baba: Doganin bize armagani olan banka.
Gülümseme: Pek çok seyi bir dogruya ceviren egri.
iyimser: Kazayla nehre düstügünde banyo yapmaya baslayan kisi.
Diplomat: Size cehenneme gitmenizi öyle bir dille anlatir ki, bu
yolculuk için can atarsiniz.
Ofis: Gergin bir ev hayatindan sonra gevsediginiz yer.
Komite: Kendi baslarina hiçbir sey yapamayan ve birlikte hiçbir
seyin yapilamayacagina karar vermek için bir araya gelen insanlar.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:57 PM
- Mısır yağı mısırdan, soya yağı soyadan, ayçiçeği yağı ayçiçeğinden, zeytin yağı zeytinden elde ediliyorsa; bebek yağı neyden elde ediliyor?
- Süper yapıştırıcılar madem her şeyi yapıştırabiliyorlar da kendilerinin içinde bulundukları tüpün iç cidarlarını niye yapıştırmıyorlar?
- Yanlış çevrilen telefon numaraları niye hiçbir zaman meşgul çalmaz?
- Sadece 'tek heceli' kelimesini söyleyebilmek için niçin dört hece kullanmaktayız?
- Neden insanlar gökyüzünde 400 milyon yıldız var denildiğinde inandıkları halde, 'yeni boyalı' yazan yüzeyi elleriyle yoklarlar?
- Niçin limonlu gazozların içerisinde bir sürü suni tatlandırıcı varken bulaşık deterjanında 'gerçek limon suyu' kullanılmaktadır?
- Evli insanlar gerçekten daha mı uzun yaşamaktadırlar, yoksa öyle mi hissetmektedirler?..
- Işık 300.000 km/sn hızla yayıldığına göre karanlık hangi hızla çökmektedir?
- Işık hızında giden bir arabada oturduğumuzu varsayarsak, farları (ışıkları) yakınca ne olur?
- Niçin fare kokulu kedi maması yok?
- Teflona hiçbir şey yapışmadığı halde teflon, 'tavaya' nasıl yapıştırılmıştır?
- 24 saat açık denen benzin istasyonlarının kapılarında neden kilit vardır?
- Eğer uçağın karakutusu kaza anında parçalanmıyorsa neden bütün uçak bu kutunun üretildiği maddeden yapılmamaktadır?
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 09:58 PM
-imparatorum emriniz üzerine çin seddini bitirdik efendim
-ulan manyak mısınız.. ben sizinle dalga geçmiştim o kadar duvar
örülür mü hiç denyolar
-ben sana set yapamazsın demedim , duvarcı ustası olamazsın dedim
-.......
-oha felan oldum abi ya
-anaaa dalmışız örmeye kaç metre olmuş bu be?!
- yanlış olmuş yıkın!
- ne ne neeyyy?
- ehuhehe şaka lan şaka
- ulan imparator diye başımıza getirdiğimiz adama bak.ne pis bi
insanmış bu ya
-fazla mı gaza geldik lan, uzun oldu sanki..?!?
-ustabaşı : yüce imparatorum dünyanın en uzun duvarının yapımını
tamamladık.
-imparator : aslında işlevi önemli.
- abi o kadar yaptık acaba uzaydan görünür mü?
- o ne ki?
- bilmem içimden geldi öyle.
- keşke daha derli toplu bir şey yapsaydık. fotoğraf makinesine
sığmaz bu.
-olm ilerde taklit etmesinler bunu?
-oha, yok daha neler?
-berline de duvar falan yaparlarsa ya?
-berlin neresi be?
-ne bilim budha sööletti heralde...
-şimdi ben bunu yaptım ama bi sor bakalım neden yaptım.
-neden yaptın abi?
-yapamazsın dediler.
-aaa? duvarı dışardan örmüşüz, biz nası gircez lan içeri ???
- abi biz bu seddi yaptık ama türkler göç etmiş be abi..
- hasssssss...
- korktuğumuz çok belli oluyomudur acaba?
(oluyor canım, uzaydan görünüyor.)
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:33 PM
Uluslararasi ölçekte bir kadin arastirmasi yapan sosyolog, dünyanin çesitli ülkelerinde kadinlara bir soru sormus. Kocanizi baska bir kadinla yakalarsaniz ne yaparsiniz???
Soruya ülkelere göre verilen yanitlar ise söyle olmus:
Isveçli : Neyimi begenmedigini sorarim.
Rus : Evi terk ederim.
Fransiz : Sesimi çikarmam, sevgilime gider beni teselli etmesini isterim.
Italyan : Kadini vururum.
Ispanyol: Kocami vururum.
Yunanli : Her ikisini de vururum.
Türk : Benim kocam yapmaz!
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:37 PM
Zeka testi
Bir kağıt kalem al ve yanıtlarını not et, ve her
soruya bir defa
bakmaya çalış oldukça ilginç bir zeka tesi... :))
1. Bazı aylar 30, bazıları 31 çeker; kaç ayda 28 gün
vardır?
2. Doktorunuz size 3 hap verir ve bunları yarımşar
saat arayla almanızı tavsiye ederse, ilaçların
tamamını bitirmeniz
ne kadar sürer?
3. Gece saat sekizde yatıyorum ve yatarken guguklu
saatimi sabah dokuza kuruyorum kaç saat uyurum?
4. 30' u yarıma bölüp 10 eklediniz, kaç etti?
5. Bir çiftçinin 17 koyunu vardı. Sürüde salgın
hastalık oldu, dokuzu ağır hastalandı, diğerleri
öldü. Çiftçinin kaç koyunu var?
6. Sadece bir tek kibritiniz var, içinde bir gaz
lambası, bir gaz sobası, ve birde mum bulunan
karanlık ve soğuk
bir odaya girdiniz... Önce hangisini yakarsınız?
7. Adamın biri dikdörtgen biçiminde ve her cephesi
güney manzaralı bir ev inşa ediyor.
Evi kocaman bir ayı ziyaret ederse bu ayı ne renk
olur?
8. 3 elma vardı ikisini aldım. kaç elmam var?
9. Musa gemisine her hayvandan kaçar adet aldı?
10. Chicago' dan hareket eden 43 yolculu bir otobüs
kullanıyorsunuz. Pittsburgh'da 7 yolcu binip, 5 yolcu
indi.
Cleveland' da 8 yolcu indi, 6 yolcu tuvalete gidip
geldi ve 4 yeni yolcu bindi. 20 saat sonra
Philadelphia' ya
vardığınızda şöförün adı neydi?
Şimdi Yanıtlar:
1. Hepsinde, tüm aylarda 28 gün vardır.
2. Bir saat
3. guguklu saatler gece gündüz ayrımı yapmadığı için
1 saat.
4. 70 eder, yarıma bölmek 2 ile çarpmak demektir.
5. 9 canlı koyun
6. Kibriti
7. Ayı beyaz olur. Evin her cephesi güneye baktığına
göre bina kuzey
kutbundadır.
8. 2 elma
9. Sıfır, gemisine hayvan alan Nuh idi.
10. Şöför sizdiniz.
Değerlendirme:
10 doğru : Einstein seviyesi
9 doğru : Toplumla uyuşamayan psikolojik bozuk vaka
8 doğru : Mühendis
7 doğru : Üniversite öğrencisi
6 doğru : Lise öğrencisi
5 doğru : İlkokul öğrencisi
4 doğru : ilkokul öğretmeni
3 doğru : lise öğretmeni
2 doğru : Üniversite Profesörü
1 doğru : Milletvekili
0 doğru : vatandaş
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:37 PM
1. -houston, üşüdüm olm ben güneşe yaklaşıcam biraz.
-apollo bu cok tehlikeli yapma. gemiye zarar verebilirsin.
-hey mına koyum ne değerli geminiz varmış mkicem yaa.
2. -yuzbaşı volkan geminin yuzeyinde napıyorsun durumunu bildir hemen?
-hoca daraldım gezinmeye çıktım biraz.
-dikkatli ol en ufak hatada gemi yüzeyinden kopabilirsin.
-ooo iyice cocuk yaptınız hoca siz de bizi. olmuyo böyle.
3. -houston, usta telefon çekmiyo mu burda? hatuna msg atıcaktım söz vermiştim.
-olumsuz apollo.
-ya arkadaşım çekmiyo de, telefonun bozuktur de. olumsuz ne oluyo öyle. ben seni biliyorum sen beni biliyosun. ayıp yani.
4. -alo hüston. kible ne tarafta kalıyo şimdi ?
5. -yüzbaşı volkan ne yapıyorsunuz!!??
-cam açıyorum abi sıcak oldu çok burası
-cam açtığınızda basınçtan oluşan girdap moleküllerinize ayrılmanıza neden olabilir.
-haaa doğru.
6. -hüztin, şimdi bu alet ışık hızına çıkabiliyo mu. zaman makinası tadı yasayabiliyoz mu bununla? hani diyorum 2-3 at yarışı falan yapsak
-hayır zaten öyle bir şey mümkün olsaydı bile buna izin vermezdik, zaman kırılması olurdu.
-baba neyi kırdıysak öderdik parasını. şimdi kesin olmuyor mu o olay?
-olumsuz.
7. -houston su jupiter warya
-eeeeeee??
-sana girsin ohaohahah , kızdın mı
-yooooo
-o zaman satrün de girsin uhe uhe uheheheh
8. -houston?
-söyle güzelim?
-güzelim diyen dillerini yirim ben senin!
-demiyim şu halde..
9. -höstun..
-arkadaşım uzaya gittin hala oğrenemedin ama olmuyo bak. hüstın diceksin, hüstın.
-hüston.
-hay mikiyim senin dilini yaa. ne var söyle ?
10. - huztin..ehhe siz varya keksiniz
- dikkatli konuş
- milyonlarca dolar harcayıp uzayda yazı yazabilmek için tükenmez kalem icat ettiniz ya
- evet.. çok gururluyuz
- ehehe mehmet kurşun kalem getirmi$, onla yazıyo ehehh hehehe
11. -huso. kopyalıyormusunuz?
-ne var be ne var ?
-abi biz sirius beşteyiz
-bizde caddebostandayız ne var?
-abi bişey diycem ama kızmayın.
-naaptınız lan yine
-abi eşli king oynadık alien'larla. bizim gemiyi kaybettik
-lan hasta mısınız taş toplayın diye yolluyoruz bi de ütülüyorsunuz.
-abi bi de yedekte bi gemi daha getirin beraberinizde
-o niye o ?!?
-ya kingde kaybedince borcu kapatalım diye kalkış yarışı yaptık yörüngede, onu da şeettik
-dıt dıt dıt dıııııııt dıt dıt dıt dııııııttttt
-alo hüso?
12. -turkship 1a!, motorları kapattınız, bi sorun mu var ?
-yok be hostoncığım jupiter çekiyo zaten bosa aldım fazla yakmasın alet
13. -la huson
-söle kardeşim
-ulan inanmazsın bundan 5 sene önce bi manita yapmışım kemancıda sabaha kadar tepişmiştik yengenle
-kayıtlara geçsin tamam
-geçsin tabi kafayı yedirttiniz bana. 2 muhabbet edecek adam yok. zaten bu i.nelere gıcığım atacam musili sularına eşşek sıpalarnın
-aman mahmut abi yapma gözünü sevem projeyi yakma
14. - alo houston..
- ye what?
- hastir bunlar ingilizce konuşuyo oolum...
15. - alo houston lan, imambayıldı lekesini çıkarmak için naapmak lazım?
16. - alo hustoon
- sööleee
- baba benim bi cep telefonu vardı
- eee
- bi arayıp bizbizecelle geçirtsenize onu buradayız konuşamıyoz bari sabit ücretten girmesin
- lannn senin bizini.....cellini..
- hadi be abi bee, kapının arkasında pantolonun arka cebinde kafa kaadı onunla bi arayip ben haydar diyin geçirtin bee
- peki anam beki canım geçirecem ben sen devam et
17. -breyk breyk houston, şampuana ayrı sac kremine ayrı zaman mı?
-anlaşılmadı apollo, tekrar edin lütfen.
-ehiehi yok hoca bi şey takılın siz.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:37 PM
CIKOLATA,ERKEKTEN DAHA IYIDIR; CUNKU:
1. Ne zaman istersen mutlaka bir cikolata bulursun.
2. Cikolata yumusamisken bile seni tatmin eder.
3.Araba kullanirken ayni anda cikolatani yiyebilirsin.
4.Cikolatayi aylarca ayni halinde muhafaza edebilirsin.
5.Annenle babanin gozlerinin icine baka baka cikolata yiyebilirsin.
6.Cikolatayi biraz sert isirirsan sana NAPIYOSUN BEE diye bagirmaz";)"
7. Ayni cikolatayi paylasan iki insana, ister biri kadin biri erkek
olsun, kimse "ayy sapik" demez.
8. Cikolata ona bagimli olmandan korkmaz.
9.Cikolatani masanin ustune koyup yersen is arkadaslarin sana"aramizda bi manyak var"der gibi bakmaz.
10. Tanimadigin birine cikolata ikram edersen PAAAT diye tokadi yemezsin.
11. Cikolata yemek daima zevklidir, dolayisiyla yerken zevk aliyormus
gibi yapmana gerek kalmaz.
12. Cikolata seni hamile birakmaz.
13. Cikolatayi ayin her gunu yiyebilirsin.
14. Iyi cikolata bulmak kolaydir.
15. Ardarda diledigin ce$itte cikolata yiyebilirsin.
16. Kimse cikolata yemek icin fazla genc/fazla yasli degildir.
17. Gecenin korunde kom$ularini uyandirmaktan korkmadan rahatca
cikolata yiyebilirsin.
18. CIKOLATANIN BUYUKLUGU VE UZUNLUGU ONEMLI DEGILDIIIIR..
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:38 PM
KIYAFET
Bundan böyle herkesin aldiği maaşa göre giyinmesi
önemle rica olunur... Ofise Prada ayakkabılar ve
Gucci çantalarla geliyorsanız, maddi durumunuzun
yeterince iyi olduğu görüldüğü için maaşınıza zam
yapılmayacaktır.
Sıradan ve ucuz yerlerden giyiniyorsanız elinizdeki
parayı yeterince iyi idare edebildiğiniz görüldüğü için
maaşınıza zam yapılmayacaktır.
Bazen marka bazen sıradan yerlerden giyiniyorsanız,
herhangi bir sorununuz olmadığı görüldüğü için maaşınıza
zam yapılmayacaktır.
HASTALIK DURUMLARI
Herhangi bir hastalığıınız durumunda doktor raporu artık
kanıt olarak kabul görmeyecektir. Doktora kadar gidebilen,
işine de gidebilir.
İZİN GÜNLERİ
Her çalışanın senede 104 izin günü vardır.. Bunlara Cumartesi ve Pazar denir.
WC KULLANIMI
İş gününün büyük kısmının tuvaletlerde harcandığı tespit
edildiğinden, bundan böyle tuvalet kabinlerinde kalma süresi
3 dakikayla sınırlanmıştır.. 3 dakika bittiği anda alarm çalacak,
tuvalet kağıdı otomatikman içeri toplanacak, kabin kapısı
açılacak ve yukarıdan otomatik bir fotoğraf makinesi inerek
resminizi çekecektir. Bu durumun üstüste iki kez başınıza
gelmesi durumunda resminiz şirketin karalistesinde yayınlanacak,
resimde sırıttığı tespit edilenler yönetmeliğin "aklı dengesizlik
durumu" maddesi kapsamında değerlendirilecektir.
ÖĞLE TATİLLERİZayıf personelin ögle tatili süresi 30 dakikadir.
Normal kilodaki personelin ögle tatili süresi, dengeli beslenip
formlarını korumalarına yetecek şekilde 15 dakikadır .
Kilolu personelin ögle tatili süresi 5 dakikadır, bu da zaten bir kutu
Diet Cola içmek icin gayet yeterlidir.
İlginize çok teşekkür ederiz.
Müdüriyet.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:38 PM
Kavga sahnelerinde, eğer ortalıkta bir havuz görünüyorsa, grup ne kadar kalabalık olursa olsun, kavga bütün kötü adamlar havuza atılana kadar sürer...
Havuzun gerçekten de kötü adamlar üzerinde nihai bir etkisi vardır. Havuz yakınında kalabalık bir dövüş cereyan ettiğinde, kötü adamlar kahramanımız tarafından defalarca yere serilseler bile kalkıp yeniden saldırırlar. Ancak havuza atılan asla havuzdan çıkıp tekrar saldırmaz.
Tabancalı çatışmalarda; kurtulmak için fotr şapka giymek yeterlidir. Bu kesin bir tabudur: Fotr şapka takan birinin, şapkası vurulur...
Ormanda dövüş sahnelerinde, polis tam iyi adam kötü adamların hepsini alt eder etmez gelir. Kahramanımız son yumruğu atınca, birden bire orman yolunun ortasında arka arkaya dizili iki ya da üç trafik polisi arabası belirir.
Polis baskınlarında, kaç polis arabası olursa olsun, hepsinin kapıları aynı anda açılır. Öndeki arabadan iki tane pardösülü ve fotr şapkalı sivil polisle iki tane üniformalı polis, arkadaki araba ya da arabalardan da dörder tane üniformalı polis çıkar...
Silahlı çatışma sahnelerinde, en kötü yer tavandır. Tavanlarda kötü adamlar durur ve hepsi tek tek vurulup aşağıya düşer. Tavandaki adamın yapabileceği en kötü şey, arkası donuk olan kahramanımıza nişan almaktır. Çünkü tam o anda, kahramanımızın arkadaşı tarafından vurulur...
Eğer başta kötü adamın elinde bıçak varsa korkuya gerek yoktur. Çünkü bu durumda, kahramanımız kötü adamın kolunu bükerek bıçağı elinden düşürür. Ancak elinde bıçak görünmeyen adamlar tehlikelidir, çünkü son anda çıkarıp esas kız ya da esas oğlanın karnına saplayabilir...
Kahramanımız eğer dayak yiyor ise yerde kum olamasa da ne yapar eder bir avuç kumu kötü adamın gözüne atar ve o sahneden itibaren kötü adamı dövmeye başlar.
Kalabalık kavgalarda filmin kahramanını yenmenin en pratik yolu, kafasına bir çuval geçirip, çuvalın etrafını iple sarıp, dört bir yandan sopayla vurmaktır...
Kötü adamlar kahramanımızın üzerine kurşunları boşalttıkları halde, kurşunların hiçbiri isabet etmez. Ama kahramanımız bir kurşun ile iki hatta üç kötü adamı öldürebilme yeteneğine sahiptir.
Kahramanımız intikam yeminleri edip baş kötü adamın bulunduğu binaya gittiğinde binanın ilk üç katı kötü adamlarla doludur fakat baş kötü adamın bulunduğu dördüncü katta tek bir kötü adamın izine rastlanmamaktadır.
Yine kahramanımız intikam yeminleri etmekte ve baş kötü adamımız korku içinde bulunması gerektiği binanın dördüncü katında beklemektedir. Madem baş kötü adamımız korku içinde hazin sonun kendisine doğru geldiğini hissedip bütün adamlarını bina içinde toplamaktadır, neden başka bir binada kahramanımızın ölümünü beklememektedir. Acaba o kadar zenginlik içinde başka binası mı yoktur?
Bütün kavgaların sonunda polis gelir. Sanki bütün filmi televizyondan izlemiş ve kimin haklı kimin haksız olduğuna karar vermiş gibi kötü adamları tutuklar ve kahramanımıza teşekkür ederek olay yerinden ayrılır. Yerde dayaktan pestili çıkmış adamların iyi adamlar olmadıklarını polis şip şak anlamaktadır
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:39 PM
Birrinci Vazifen Bulasik,camasir Ve Kocana Sahip Cikmaktir.
Mevcudiyetinin Yegane Temeli Budur.
Kocan En Kiymetli Hazinendir.
Seni Bu Hazineden Mahrum Etmek Isteyecek Kaynanan Ve Gorumcelerin Olabilir.
Bir Gun Evliligini Kurtarmak Mecburiyetine Dusersen, Vazifeye Atilmak Icin Bulasik Ve Camasiri Dusunmeyeceksin.
Bu Durum Elektrigin Ve Suyun Kesildigi Anda Ortaya Cikabilir. Evliligine Tecavuz Etmek Isteyen Kaynanan Ve Gorumcelerin Hayatta Emsali Gorulmemis, Bir Galibiyetin Mumessili Olabilirler.
Hayatta Kilibik Kocan Zor Bir Ihtimalde Olsa Baska Karilara Goz Dikmis, Olabilir. Aileniz Fakru Zaruret Icinde Harap Vebitap Dusmus, Olabilir.
Ey Asil Turk Kadini Iste Bu Ahval Ve Serait Icinde Dahi
Vazifen Yuvani Kurtarmaktir. Anasinin Kuzusu Olan Kocani Adam Etmek Senin Elindedir.
Ihtiyac Duydugun Merdane Dolabin Sol Ust Kosesinde Saklidir.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:39 PM
KADIN ve ERKEGIN GUNLUGU...
Kadının Günlüğü:
Bugün üç yıl bitti. Onun karşısına gelinlikle
çıktıgım günkü kadar mutluyum.
Tanrım, onu ne kadar seviyorum. Mükemmel bir
erkek, cazibeli, yakışıklı, anlayışlı, sevecen, her şey var.
Bugün Cumartesi, bıraktım arkadaşlarıyla eglensin. En sevdigi yemek olan pastırmalı kurufasulye ile pilav yapıyorum. Pişti, demleniyor.
Banyo yaptım, en sevdigi kıyafeti giydim. Yemekten sonra, şöminenin karşısına bir şişe kırmızı şarapla uzanacagız..
Eve geldi sonunda. Beni öpüşü biraz soguktu, aklı başka yerde sanki.
Aman Tanrım, yoksa? Tüm cilvelerime ragmen, bana saldırmadı.
Arkadaşlarıyla ne yaptıgını sordum, agzında bir şeyler
Geveledi.
Yemekte biraz keyfi yerine gelir gibi oldu, ama hala dalgın, hala
uzak, hala kabuguna çekilmiş. Herhalde *ötekini* düşünüyor.
Benden genç mi acaba? işyerindeki sarışın pazarlama temsilcisi
olmasın?
şöminenin karşısında şarabımızı yudumlarken, artık
dayanamadım "neyin var?" diye sordum. Gülümsedi, zoraki bir
gülümseme, acı dolu, uzaklık dolu.. "Yok birşeyim" diye geçiştirdi.
O gürül gürül yanan aşkın bu kadar çabuk bitecegine inanamıyorum, daha dün bana ebediyete kadar benimle olmak istedigini söylüyordu.
Bugün aramızda iletişim kopuklugu başladı bile.
Belki de kilo alıyorum. Çok mu vır vır yapıyorum? Elini tuttum.
Elimi okşadı, ama eller hissiz, parmak uçları soguk...
Stepe başlasam?
Çocuk istesem? Yalan, yalan, yalan. Kendimi kandırmaktan başka bir
şey degil bunlar.
Bitti...Bittti...Bitti.
Tanrım, ölmek istiyorum. Kendimi son kez onun kollarına attım.
Aglaya aglaya uykuya dalmışım.
-----------------------------------------------
Erkegin Günlüğü:
Öf be, Fenerbahçe yine yenildi.. Ama, kuru fasulye güzeldi.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:40 PM
-baba, yeni aldigin ayakkabilarim ne renk?
-kahverengi yavrum.
-peki baba, kahve ne renk?
-....?!
---------------
hamile bi kadina : sen çocugunu niye yedin?
-----------------
-anne bu ne ?
- buzdolabi yavrum.
- neden ?
------------
anne baliklar su içer mi ?
------------
-eniste bu ne?
-çakmak
(1 dakka sonra)
-eniste bu ne?
-çakmak
...
-eniste bu ne?
-çakmak, Bahadir
...
-eniste bu ne?
-gazoz kapagi
-olur mu o çakmak!
------------
anne, baliklar terler mi ?
-------------
anne ben kurt olsam ablam da ormanda kuzu olsa
o zaman benden korkar mi?
--------------
-oglum çik yukari babaannenden biraz yenibahar iste.
(kardes küçüktür daha 4 yas civari, merdivenlerin yarisinda döner
ve..)
-anne yeni bahar yoksa eski bahar istiyim mi?
-(anne gülümser) oglum eski bahar diye birsey yok sadece yeni
bahar vardir
-niye ama anne, yeni bahar varsa eski bahar da vardir hem olmasaydi niye yeni bahar desinler ki?
-öyle demisler iste oglum, o bir baharat
-nasil yani? simdi gerçekten eski bahar yok mu? niye yok? bidi bidi
-(anne delirme noktasina varmak üzereyken) Mahmutttt çik yukari
babaannenden yeni bahar al da gel hemen! ciyakkkk
-------------
anne, pirincin üzerinde neden çizgi var?
-------------
-kedi mamasi yesem kedi olur muyum anne?
-olmazsin kizim
-peki kedi benim yemegimi yerse insan olur mu anne?
--------------
anne, devlet ne zaman bana da imza vericek?
ne zaman benim de imzam olucak?
--------------
-bunu kiriyim mi?
-hayir.
-bunu kiriyim mi?
-hayir.
-bunu kiriyim mi?
-hayir.
.......
-bunu kiriyim mi?
-kir tamam kir.
-neden?
----------------
-bizim kasimizi gözümüzü kim yapti?
-allah yapti
-neden?
-------------
-topekli tacimi gordun mu?
-cik. kayip mi ettin?
-yook topekli, gordun mu?
-ha evet guzelmis.
-gordun mu?
--------------
- anne ben nerden geydim?
- eeö... karnimdan çiktin sayilir yavrum... sezeryan ile dogurmustum ben seni...
- petiiiii oraya nasil dirdiiiiim?
---------------
-anneeeee
-efendim yavrum?
-allah yemegini yedikten sonra bulasiklari napiyor
anne??
-eeeeuuu......
------------
-teyze bu ne?
-uçak
-o uçak degil bi kere, helikopter!
---------------
-anne ben babami mi daha çok seviyorum seni mi ?
----------------
-ablaa.. insanlar niye evleniyo da, hayvanlar çiftlesiyo?
----------------
-anneee, bu kedinin kuyrugu niye uzamiyo?
-ne?!
-cekiyorum ama niye uzamiyo?
-----------------
-baba
-efendim kizim (bisey geliyor, du bakalim)
-aksam olunca biz uyuyoruz ya
-eee?
-sabah kalkacagimizi nerden biliyoruz?
-!!?
----------------
-anne ne zaman olacak bu yemek
-ha deyince olmuyo
-o zaman ne deyince oluyosa onu de ki olsun
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:40 PM
Amerikan filmlerindeki ortak ilginç özellikler vardır.
İşte bunlardan en bilinenleri
Polis araştırmaları sırasında en az bir kez bir striptiz salonuna uğramak şarttır.
Amerika'daki bütün telefon numaraları 555 ile başlar.
Biri sizi sehirde kovalıyorsa, senenin hangi günü olursa olsun, genellikle kalbalık bir tören alayına karışırsınız.
Butun yataklarda L şeklinde çarsaflar bulunur ve bu çarsaflar kadının koltuk altı hizasına kadar uzanırken onun yanında yatan erkeğin bel seviyesine kadar uzanır.
Bütün market alışverişi çantalarında en az bir somun Fransız ekmeği bulunur.
Kontrol kulesinde konuşabilecek birini bulan herkes bir uçağı indirebilir.
Herhangi bir binanin havalandırma sistemi mükemmel bir saklanma yeridir. Sizi orada aramak kimsenin aklına gelmez ve siz de hic bir güçlükle karşılaşmadan binanın herhangi bir bölümüne gidebilirsiniz.
Silahı yeniden doldurmanız gerekiyorsa, daima muhimmatınız bulunur... daha önce hiç taşımıyor olsanız bile.
Şehriniz tabii bir felaket ya da bir canavar tarafindan tehdit ediliyorsa belediye başkanının ilk endişesi turistler veya yakında açılacak bir sergidir.
En tehlikeli yaralarla yaralanan biri gıkını bile çıkarmaz, ama bir kadın yaralarını temizlerken inler. (Bu özellik türk filimlerinde de var.)
Bir pencere camı bariz gözüküyorsa, az sonra oradan biri dışarı atılacaktır.
Taksiye ödeme yapmak icin cüzdanınıza bakmanıza gerek yoktur; elinize gelen ilk parayı çıkarıp uzatın, tam ücret kadar olacaktır.
Mutfaklarda elektrik düğmeleri bulunmaz. Geceleyin mutfağa girdiginizde buzdolabının kapısını açmanız yeterlidir.
Kelime işlemciler asla cursor ekranı gostermez. Onun yerine hep "Şifreyi giriniz" yazar. Bilgisayarlar her tuşa basildiginda bip sesi çıkarırlar.
Ayrıca yanlış şifre girdiğinizde DANA KADAR puntolarla ACCESS DENIED yazar :)
Anneler her sabah yumurta, salam vs den ibaret kahvaltı sofrası hazırlarlar, ancak baba ve çocukların kahvaltı yapacak zamanları hiç olmaz.
Kabustan uyanan biri daima dimdik oturur ve hızlı hızlı solur.
Elektronik zamanlama gereçlerine sahip bütün bombaların üzerinde bombanın ne zaman patlayacağını bildiren büyük ekranlar vardır.
Ziyaret ettiginiz binanın tam önüne park etmek daima mümkündür.
Bir detektif bir davayı ancak askıya alındığında çözebilir.
Bütün uzaylılar Amerika'ya iner.
Bir çok laptop bilgisayar, istilacı uzaylı uygarlıklarının iletişim sistemlerini bozacak kadar güçlüdür.
Dövüş sanatları içeren bir kavgada dusmanlarınız sayıca ne kadar çok olurlarsa olsunlar etrafınızda dans ederek dönüp dururlar ve öncekiler nakavt oldukca sırayla kavgaya girerler.
Biri kafasına yediği darbeyle baygın düşse bile asla bir beyin hasarı veya travma geçirmez.
Polis departmanları memurlarını kesinlikle zıt karakterlileriyle eşleştirmek icin onlara kişilik testleri uygularlar.
Yalnız başlarına kaldıklarında yabancılar Ingilizce konuşmayı tercih ederler.
Her ihtiyaç duyduğunda elektrikli testere bulman mumkundur.
Bir kağıt atacı veya bir kredi kartıyla her kapı açılabilir; tabi,bu kapı içinde bir çocuk bulunan ve yanan bir evin kapısı değilse.
Hiç bir araba kilitlenmez camları dahi örtülmez. Dünyanın arabası calınır ama bunlar hariç.
FBI, CIA'in bilgi sistemleri birileri bize girse de pat diye cevap versek tarzında çok misafirperver calışmalar içindedirler.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:40 PM
Bir zamanlar, her seyden sürekli sikayet eden;
Her gün hayatinin ne kadar berbat oldugundan yakinan bir kiz vardi
Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savasmaktan, mücadele etmekten yorulmustu.
Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çikiyordu karsisina.
Genç kizin bu yakinmalari karsisinda, meslegi asçilik olan babasi ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi. Bir gun onu mutfaga götürdü.
Üç ayri cezveyi suyla doldurdu ve atesin üzerine koydu.
Cezvelerdeki sular kaynamaya baslayinca, Bir cezveye bir patates, digerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu
Daha sonra kizina tek kelime etmeden, beklemeye
basladi.
Kizi da hiçbir sey anlamadigi bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karsilasacagi seyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabirsizdi ki, sizlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya baslad?.
Babasi onun bu israrli sorularina cevap vermedi.
Yirmi dakika sonra, adam cezvelerin altindaki atesi kapatti.
Birinci cezveden patatesi çikardi ve bir tabaga koydu.
Ikincisinden yumurtayi çikardi.
Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana bosaltti.
Kizina dönerek sordu:
- "Ne görüyorsun ?"
"Patates, yumurta ve kahve" diye alayli bir cevap verdi kizi.
"Daha yakindan bak bir de" dedi baba , "patatese dokun."
Kiz denileni yapti ve patatesin yumusamis oldugunu
söyledi.
"Ayni sekilde, yumurtayi da incele". Kiz, kabugunu
soydugu yumurtanin katilastigini gördü.
En sonunda, kizinin kahveden bir yudum almasini söyledi.
Söylenileni yapan kizin yüzüne, kahvenin nefis tadiyla bir gülümseme yayildi. Ama yine de bütün bunlardan bir sey anlamamisti:
"Bütün bunlar ne anlama geliyor baba? "
Babasi, patatesin de, yumurtanin da, kahve çekirdeklerinin de ayni sikintyi yasadiklarini, yani kaynar suyun içinde kaldiklarini anlatti.
Ama her biri bu sikinti karsisinda farli farkli tepkiler vermislerdi.
Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumusamis ve güçten düsmüstü.
Yumurta ise çok kirilgandi; disindaki ince kabugun içindeki siviyi koruyordu. Ama kaynar suda kalinca, yumurta sertlesmis katilasmisti.
Ancak kahve çekirdekleri bambaskaydi. Kaynar suyun içinde kalinca, kendileri degistigi gibi suyu da degistirmislerdi ve ortaya tamamen yeni bir sey çikmisti.
"Sen hangisisin" diye sordu kizina.
"Bir sikinti kapini çaldiginda nasil tepki vereceksin?"
"Patates gibi yumusayip ezilecek misin? "
"Yumurta gibi, kalbini mi katilastiracakcaksin ? "
"Yoksa, Kahve çekirdekleri gibi, basina gelen her olayin
duygularini olgunlastirmasina ve hayatina ayri bir tat katmasina
izin mi vereceksin "
Siz Hangisisiniz.........?
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:41 PM
Bu ilk kez olacak.
Çok heyecanlı ve gerginsiniz.
Uzandığınızda kaslarınızın gerilmiş olduğunu hissediyorsunuz.
Bir bahane uydurup onu bu işten vazgeçirmek geçiyor içinizden.
Ama size yaklaşırken cok kararlı görünüyor.
Size korkup korkmadığınızı soruyor ve cesur olmanız gerektiğini söylüyor.
Korkulacak hiçbir sey olmadığını.
Çok tecrubeli görünüyor.
Fakat parmaklarının sizde doğru yeri bulduğu ilk an bu sizin için.
Dikkatlice daha derine girerken vücudunuz cok gergin.
Fakat söz verdiği gibi çok yumuşak davranıyor.
Gözlerinizin ta içine bakarak ona güvenmenizi söylüyor.
Bunu daha once çok kez yaptıgını.
Rahatlatıcı gülümsemesi ile siz de kendinizi daha rahat bırakıyorsunuz.
Ve daha çok açıyorsunuz girişini kolaylaştırmak için.
Acele etmesi icin yalvarıyorsunuz.
Ama o canınızın fazla yanmaması için yavaş ve dikkatli.
Daha derine girdikçe onu her bir hücrenizde hissediyorsunuz.
Acı tum vucudunuza yayılıyor ve o devam ettikçe,
Bir kac damla kanın akışını hissediyorsunuz.
İlgiyle size bakıyor ve çok acıyıp acımadığını soruyor.
Gözlerinize yaşlar dolmuş ama başınızı sallayarak devam etmesini
söylüyorsunuz.
Tekrar hareket etmeye başlıyor becerikli bir şekilde.
Fakat artık acıyı hissedemeyecek kadar duyarsız hale gelmişsiniz.
Bir kaç hızlı hareketten sonra,
İcinizden birşeylerin koptuğunu hissediyorsunuz.
Ve onu içinizden çıkarıyor.
Bittiği için mutlu uzanıp kalıyorsunuz.
Size sıcak bir gülümsemeyle bakıyor ve muzip bir biçimde size
Çok inatçı olduğunuzu ama yine de en ödüllendirici deneyimi olduğunuzu söylüyor.
Gülümsüyor ve dişçinize teşekkür ediyorsunuz.
Herşeyden öte bu ilk diş çektirme deneyiminizdi,
Siz ne olduğunu düşünmüştünüz ki?
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:41 PM
"Nerelisin?" sorusuna cevap aldiktan sonra otomatikman "içinden mi?" diye sormak.
- Amca, hala, dayi, teyze, görümce, kayinço, eniste, elti, bacanak, kaynana, kayinpeder, baldız, yenge, amcaoglu, halaoglu, dayıoğlu, vb. gibi akrabalik terimleri.
- Sigarayı çoraba veya kulak arkasına koymak.
- Dügünlerde, eglencelerde, toplantilarda, vb. içip içip olay çıkartmak.
- Yabancı dil ögrenirken önce küfürleri ögrenmek, yabancılara Türkçe ögretirken önce küfürleri ögretmek.
- Yolculuk esnasinda yanındakine "Yolculuk nere hemserim?" diye sorarak muhabbete baslamak.
- Mektuplarda "büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden" öpüp, "kestane kebap, acele cevap" beklemek.
- Kendini tanıttıktan sonra digğr yarışmacı arkadaşlara başarılar dilemek.
- Japonları kastederek "Adamlar yapmıs abi!" demek.
- Ortaokul ve lisedeki anı - hatıra defterlerine yazarken "bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için..." diye baslamak.
- "Bizim askerdeyken bir çavus vardı..." diye baslayan askerlik anılari.
- "Kim o?" sorusuna "Ben!" diye cevap vermek.
- Telefonu açan kisiye kendini tanıtmadan "Orası neresi?" veya "Sen kimsin?" gibi sorular sormak.
- Neredeyse herkese, herseye takma isim bulmak.
- Misafir gelince hemen çay suyu koymak.
- "Senin paran burda gecmez!" deyip karsıdakinin eline sarılmak.
- Dügün, lokanta, vb. gibi yerlerde masaları birlestirerek oturmak.
- Dügünlerdeki takı merasimleri.
- Otobüs, uçak, hastane, vb. gibi cep telefonu kullanmanın yasak oldugu yerlerde gizli gizli cep telefonu ile konusmak.
- Yüzsüzce rüsvet istedikten sonra abartıp "Helal et!" demek.
- Daha neleeer neler....
- Biz, bizi tanıyormuyuz ?
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:41 PM
-Alo, çocugun elimizde
-Eee napiyim
-Hani fidye falan diyodum
-Yok öle bisey
-Alo, çocugun elimizde
-Yanlis numara
-Pardon
-Alo bayan, çocugun elimizde
-Ah yavrum *******i üstü açik yatar o bi zahmet kapativerin üstünü, bide terlemesin çabuk hasta olur...
-Ya abla bi git ya
-Alo, çocugun elimizde
-Dur o zman digerinide gönderiyorum
-Yok yok merak etmeyin die aradik biz
-Alo, çocugun elimizde
-Ee
-Fidye isteyecektikte hani
-Ha tam buldun adamini zaten alacaklilar pesimde;ev kirasi,bakkal borcu ....
-Pardon abi ben çocugu yolluyorum simdi cebine harçligini koyup
-Alo, çocugun elimizde
-Aldigin yere birakiyorusun o çocugu
-Pardon abi arkadaslar çocugu karistirmis
-Alo, çocugun elimizde
-Hangisi?
-....
-Alo, çocugun elimizde
-Çok pisman olacaksiniz
-Alo, biz az önce de aramistikta çocugunuzu geri almak için ne kadar istiyorsunuz acaba
-söylemistim
- çocugunuz elimizde..
- napiyim..
- sey diyoruz hani.. fidye falan..
- ne fidyesi kardesim.. sen onu kaçiran besinci adamsin her seferinde kurtuluyor.. önce agzini bagla ki çenesi dursun. sonra zincirle onu siki bir yere bagla kaçamasin.. ha bi de adresinizi verin de nüfus cüzdanini da göndereyim..
- ........
- çocugun elimizde..
- hadi be.. yemin et..
- valla billa.. fidye vermezseniz onu bi daha göremezsiniz..
- de get nan.. çocuk karsimda oturuyor sen hala benimle kafa bulmaya çalisiyon..
- alo bakkal abi bir kilo domates göndersene..
- fidyeniz elimizde.
- tamam çocugu vericem.
- parkta bulusuruz hadi.
- çocugunuz elimizde.
- tamam ne kadar fidye istiyosunuz?
- 2.000.000 dolar
- eski dolar mi, yeni dolar mi
-alo çocugunuz elimizde
-söle ona hemen gelmesse kulagini çekerim
- anneeeee
- recep olm
- kaçirdilar beni fidye istiyolarr
- eh iste lafimi dinlemessen olcaa bu kal orda aklin basina gelsin
- aloo hanim abla duydun çocugu
- sagir dilim kalsin sizde akillanir belki
çat...
-...........
-çocugun elimizde fidye isteriz
-çocugu 2. gün içinde getirmezsen fidyenin yüzünü bidaha göremezsin. sakin polise basvuriim deme
-tamam abi nasi istersen yeter ki zarar vermeyin fidyeme
-Çocugunuz elimizde
-Hadi ya sizin çocukta bizim elimizde
-Ulan fikriye ben demedimmi kariyer yapmadan çocuk yapmayalim diye
-Çocugunun elimizde
-O çocuk benden degil
-kimin çocugu bu
-ne biliyim resatmiymis neymis adi
-resatmi Oglum canim oglum benim
-Çocugun elimizde
-çocuk degil nan o
-çocuk iste basbaya cocuk
-cüceyis nan biz kocam o benim
-alo çocuun elimizde
-herkesin elindeki kendine
-alo çocugun elimizde
-yanlis numara kardesim
-alo çocugun elimizde
-elinizde tutun sakin birakmayin ben geliorum
-alo çocugun elimizde
-utanmionmu küçücük çocuu kaçirmaya!!!!!!
-alo çocugun elimizde
-eee
-e'si eger onu bir daha görmek istiyorsan 100.000 dolar hazirlaman gererkiyor
-Istemiyorum kardesim ben onu defterden sildim bidaha banada ondan bahsetmeyin
-yeni aldigim manken metresime sarkiyomus..
- ama o paraya ihtiyacimiz vardi
- Alo
- Kimsin ulennnn?
-Iii seeey abi çocugun elimizde diyecektim.
-Ne bittiniz ulan siz
-Dur abi hemen kizma ben merak etme diye aramistim. Nereye birakmamizi istersin
-çocugun elimizde
-sebep?
-çocuun elimizde
-tamam adresi verin ben esyalarini getiriyim
- ...
-yanniz çis problemi var altina bi laylon serin!
- ...
-bide uyur gezer dikkat edin gezeken isemesin..
- ii sey biz fidye için aramistik
-tamam paranizi vericem ama çocuk sizde kalsin
-...
-alo cocuk elimizde
-Allaaaaaah hanim sampanya falan patlat
-alo anlamadim
-yok evladim sana demedim
-siz cocugu tutun ben istediyiniz paranin 2 katini vercem yanliz siz baglayin geri gelmesin
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:42 PM
İçkiyi Yasaklamaya Çalışanlara...
İçki yasaklanabilir, mahsuru yok ama
rakı asla...
Takunyalılar öyle zannedebilir amma
aslında içki değildir rakı.
Yurt sevgisidir örneğin.
İki tek attın mı “ne olacak bu memleketin hali”
demezsin aksi olsa...
Tıp bazen çaresizdir, o ilaçtır.
Gurbete bile iyi gelir...
Kontörsüz muhabbettir.
Büst gibi oturan adamın bile çenesini açar,
gülümsetir.
Botoks’tur bir nevi.
en kaknemi bile bir başka görünür gözüne.
Çirkin kadın yoktur, az rakı vardır...
İçilir, güzelleşilir...
Herkesin gençlik hatası olabilir. Bira içersin.
Sonradan para kazanıp tenise başlayınca,
Şarap içmeyi matah zannedersin.
Amerikada tır şoförlerinin içtiği
viskinin dublesine,
Etiler’de tır parası ödersin. Ayrı.
Ama kürkçü dükkanıdır.
Döner gelirsin...
Orhan Gencebay dır. Müslüm Gürses dir.
Entel barlarda söylemeye utanırsın.
Ama hepimiz biliriz ki ezbere bilirsin...
Örgüttür.
Ama bölücü değil birleştirici.
Türkü de içer, Kürdü de, Lazı da...
Sor bak Ermenisi de, Rumu da, Yahudisi de...
AB’cidir.
Çünkü rum öyle bir meze yapar ki,
helali hoş olsun,
Kıbrısı veresin gelir.
Madem ki yasaklayacaksın rakıyı...
Neden balık avlıyorsun o zaman?
Şerbetle mi yiyeceksin çipurayı, levreği.
Ne anlamı var deniz börülcesinin,
rokanın, radikanın, cibezin?
İnek miyiz biz?
Şakşukayı şarkı mı zannediyorsun sen?
Yanlış şiir okuyorsun, hapse giriyorsun...
Oku bak ne diyor dünya güzeli Orhan Veli;
ŞİİR YAZIYORUM
ŞİİR YAZIP ESKİLER ALIYORUM
ESKİLER VERİP MUSİKİLER ALIYORUM
BİR DE RAKI ŞİŞESİNDE BALIK OLSAM...
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:43 PM
TERCİHEN İNGİLİZCE BİLEN
Yapacağınız işle bir ilgisi yok ama, bu sıra herkes ingilizce bilen eleman arıyor. Bir bildikleri olmalı.
ARAŞTIRMACI, ÖĞRENMEYE AÇIK
O kadar işin arasında sizi eğitecek ne paramız, ne de zamanımız var. Mesleğinizle ilgili gelişmeleri iş saatleri dışında kendiniz araştırıp öğrenmek zorundasınız.
İNİSİYATİF SAHİBİ
Üstlerinden habersiz iş yapabilecek, ancak başarısız olursa canına okunmasına katlanabilecek..
SİSTEM OLUŞTURABİLEN
ISO çalışmalarına başladık. Yazılacak 78 adet prosedür var.
SORUMLULUK ALABİLEN
Vergi, sigorta müfettişleri bir usülsüzlüğü yakaladığında ? valla üstlerimin bu işlemlerden hiç haberi yoktu, onlara danışmadan kendim yaptım..." diyebilecek saflıkta olan.
ERKEK ADAYLARIN ASKERLİĞİNİ YAPMIŞ OLMASI
Bayansanız askerlik yapmış olmanız gerekmiyor yaani.( ne yaa, israil mi burası .)
BİLGİSAYAR KULLANABİLEN
Valla geçen gün arkadaşın aklına uyup bir bilgisayar aldık ama.
KARİYER OLANAKLARI SUNAN ŞİRKETİMİZ
Başlangıç ücreti olarak piyasanın altında veriyoruz, ama burada gece yarılarına kadar çalışıp yöneticilerin de gözüne girerseniz sizi terfi ettirebiliriz.
SEYAHAT ENGELİ OLMAYAN
Altınıza bir araba vericez, o şehir senin, bu kasaba benim deli dana gibi dolaşacaksınız. Evliyseniz sorun olabilir, isterseniz eşinize bir danışın.Ya da hiç danışmayın, bu sizin için iyi bir fırsat olabilir. Artık ona siz karar verin.
İNSAN İLİŞKİLERİNDE BAŞARILI
Şirketimizde herkes birbiriyle kavgalı, kimse kimseyle geçinemiyor. Bir de sizle uğraşmayalım. Üst yönetimin hoşuna gidebilecek şeyleri yapabilen, yalakalık becerileri gelişmiş.
PREZENTABLE
Eli yüzü düzgün, hatta kendine baktıracak güzellikte olun. (İçimiz açılsın)
İKNA KABİLİYETİ OLAN
Müşterileri kalitesiz ürünleri daha pahalıya almaya razı edebilecek.
ANALİTİK DÜŞÜNEBİLEN
Ne bütçeyi tuturabiliyoruz, ne de muhasebe hesaplarını. Herşey arap saçına döndü. Biri bizi bu durumdan kurtarsın.
TERCİHEN YÜKSEK LİSANS MEZUNU, İNGİLİZCEYİ ANA DİLİ GİBİ KONUŞABİLEN, KONUSUNDA EN AZ ON YIL DENEYİMLİ, ASKERLİĞİNİ YAPMIŞ, 30 YAŞINI AŞMAMIŞ."
Oha demeyin, aslında ne istediğimizi biz de tam bilmiyoruz, bu özelliklere sahip aday bulabilir miyiz onu da bilmiyoruz. Ama patron yazalım diyor, ilan havalı oluyormuş.
B SINIFI SÜRÜCÜ BELGESİNE SAHİP
Size araba vericez ama şoför vermicez. Uzun yola alışıksınızdır umarız.
TERCİHEN MUHASEBE VE / VEYA İNGİLİZCE BİLEN ( Valla gerçek !)
Şimdi sizi tam olarak nerede kullanacağımızı bilmiyoruz. Ne kadar çok vasfınız olursa o kadar iyi... Hele bir siz işe başlayın. Gerisini sonra düşünürüz.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:43 PM
BAROMETRE ILE BIR BINANIN YUKSEKLIGI NASIL OLCULUR?
Kisa bir sure once, benden bir fizik sinavi puanlamasinda hakemlik yapmami isteyen meslektasimdan cagri aldim. Meslektasim fizik sinavindaki bir soruya verdigi yanit nedeniyle ogrencilerinden birine "sifir" puan takdir etmisti. Ogrencisi de "eger puan yontemi adil olsaydi, en yuksek puani alacagini" iddia etmekteydi.
Meslektasim ve ogrencisi sonunda verilen yaniti, tarafsiz bir hakeme puanlatmak icin anlasmaya varmislardi. Hakem olarak da beni secmislerdi. Arkadasimdan cagriyi alir almaz, kendisine ugradim ve sinavda sorulan soruyu okudum:
"Barometre yardimiyla yuksek bir binanin yuksekliginin ne sekilde saptanacagini gosterin."
Ogrencinin yaniti da soyleydi: "Barometreyi binanin en ust katina cikaririz. Barometrenin ucuna bir ip baglar ve yukaridan caddeye sarkitiriz. Tekrar ipi yukari ceker ve ipin uzunlugunu olceriz. Ipin uzunlugu bize binanin yuksekligini verir."
Yanit cok ilginicti, fakat ogrenciye bunun icin puan verilebilir miydi? Ogrencinin, soruyu tam ve dogru bicimde yanitladigindan, bu sorudan tam puan almak icin guclu bir nedene sahip oldugunu anladim. Diger taraftan ogrenciye tam puan verilecek olursa, ogrenci fizik dersinden yuksek bir notla gececekti. Yuksek bir not ise ogrencinin fizik dersiyle ilgili davranislari kazandiginin gostergesiydi, fakat sorunun yaniti onun fizik bildigini ortaya koymuyordu. Bunun uzerine ogrenciye ayni soruyu bir daha yanitlamasini onerdim. Anlasmaya vardiktan sonra, ogrenciye soruyu yanitlamasi icin 6 dakikalik bir sure tanidim ve yanitin icinde onun fizik dersinde kazandigi davranislari ortaya koymasi gerektigini soyledim. Bes dakika gecmesine karsin, ogrenci hicbirsey yazmamisti.
Baska bir sinifta dersimin baslamak uzere oldugunu soyleyerek yanit vermekten vazgecip, gecmedigini sorudum; fakat ogrencinin cevabi: "Hayir vazgecmedim" seklindeydi. "Bu soruya verilebilecek pek cok yaniti oldugunu, bunlardan en iyisini secmeye calistigini" belirtti. Karistigim icin ozur dileyip, soruyu cozmeye devam etmesini soyledim. Bir dakika sonra ogrenci yanitini verdi:
"Barometreyi binanin en ustune cikaririm ve cati katindan asagi egilerek barometreyi birakirim. Birakir birakmaz kronometreyle zaman tutmaya baslarim. Barometre yere carpaz carpmaz kronometreyi durdurur ve
"S= 1/a.t2 " (S esit bir bolu iki a t kare) formulu ile binanin yuksekligini hesaplarim."
Bu yanit karsisinda, meslektasima devam etmek isteyip istemedigini sordum. Meslektasim ogrenciye hak ettigi puani verecegini soyledi. Tam yanlarindan ayrilirken ogrencinin "pek cok yaniti bulundugunu" soyledigini hatirlayarak, diger yanitlarin neler oldugunu sordum.
"Evet, barometre yardimiyle yuksek bir binanin yuksekligini bulmanin pek cok yolu vardir" dedi. "Ornegin, gunesli bir gunde disari cikar, hem barometrenin golgesini hem de barometrenin boyunu, daha sonra da binanin golgesini olcerek, basit bir oranlamayla yuksekligini bulabiliriz."
"Cok guzel, diger yontemlerin nedir?" diye sordum.
"Cok basit bir yontem daha var ki onu siz de begeneceksiniz. Bu yontemde, barometreyi elimize alir ve binanin merdivenlerinden en ust kata dogru tirmanmaya baslariz. Merdivenleri tirmanirken barometrenin boyu kadar duvar boyunca isaretleyerek ilerleriz. Daha sonra isaretleri sayariz ve isaretlerin sayisi bize barometrenin birimi cinsinden binanin yuksekligini verir. Bu yontem dogrudan olcmeye ornektir."
Daha karmasik bir yontem isterseniz, bunun icin barometreyi bir ipin ucuna baglar ve sarkac gibi sallamaya baslarsiniz. Boylece en alt katta ve binanin en ustunde "g" degerini saptayabilirsiniz. Bu iki g degerinin farkindan ilke olarak binanin yuksekligini bulabilirsiniz."
Sonunda ogrenci sozlerini su sekilde tamamladi: "Eger cozum icin, fizikle bir sinirlama getirmezseniz daha pek cok yanit bulunabilir. Ornegin, barometreyi alip alt kattaki kapicinin odasina gidersiniz. Kapiciya eger binanin yuksekligini size soyleyecek olursa barometreyi ona vereceginizi bildirir ve binanin yuksekligini ogrenebilirsiniz."
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:43 PM
Sırada beklerken önünüze birinin geçmesi durumuna alternatif Felsefi Yaklaşımlar...
KLASİK TEPKİ: "Sıraya geç kardeşim"
NEOKLASİK TEPKİ: "Şeker kardeşim sıraya geçiver"
REALİST TEPKİ: "Sıra var"
SURREALİST TEPKİ: "Sallandıracaksın bunlardan ikisini kızılay'da bak bir daha yapabiliyorlar mı?"
ROMANTİK TEPKİ: "Beyefendi galiba sırayı görmediniz"
NATURALİST TEPKİ: "Sırana geç"
MODERN TEPKİ: "Efendim insanımız eğitimsiz. Halbuki Avrupa da"
POST-MODERN: "Sırana geç lan ayı!"
UZLASIMCI: "Acelesi olmasa öne geçmezdi; üzmeyin garibi"
DEVRİMCİ: "Alt yapı sorunları çozülmeden halkımız sıraya geçmez. Devrim olunca herkes hizaya gelecek"
KADERCİ: "iki dakika fazla beklesek kıyamet mi kopar? Kısmetse hepimizin işi görülür"
FELSEFECİ (septik-kuşkucu): "Ön ve arka kavramları gorecelidir.O tarafın ön taraf olduğuna kim karar verdi? Öne geçtiğini zanneden, aslında arkaya geçmiş olabilir"
KANT'CI: "Efendim algılanmayan şeyler yok demektir. Bakmayın o tarafa,adam yok olur"
KOTÜMSER VAROLUŞCU: "Herkes bir gun ölecek. Onurlu bir şekilde bekleyin. Bir gün o adamda ölecek"
İYİMSER VAROLUŞCU: "Sıkmayın canınızı,su anın tadını çıkarmaya çalışın. Bakın ne güzel hayattasınız ve birileri önünüze geçebiliyor"
HUMANİST: "İnsanlık bir bütündür. Birimiz hepimiz hepimiz birimiz için. Dolayısıyla birimiz öne geçince,aslında hepimiz öne geçmiş oluyoruz."
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:43 PM
7 Ocak Perşembe
Bugün gene Klark Kent kılığında işe gittim. Bu salak Klark'ı oynamaktan bıktım artık. Sen kalk koskoca Süpermen ol, ondan sonra otobüsle, dolmuşla işe git. Otobüste sıkışık sıkışık giderken fordçunun biri arkama geçti, ağzı da leş gibi sarımsak kokuyordu. Şeytan dedi ki sok şu herifin ağzına elini, parmaklarını gözünden çıkar. Otobüsün lastiği patladı. İşin yoksa yürü babam yürü. İşe de geç kaldım. Bir de üstüne fırça yedim. Kahve makinesinden kahve alırken üstüme döktüm. Luis her zamanki gibi dalga geçti. Öğle yemeğinde çorbamdan sinek çıktı. Yemekten dönerken Süpermen kılığına girip düşen bir uçağı kurtardım. Millet yine "çok yaşa Süpermen" diye bağırdı, ben de onlara şirinlik yapıp el salladım.
8 Ocak Cuma
Bıktım artık bu dünyada yaşamaktan. Yok arkadaş ben bu dünyaya alışamadım. Bugün gazetedeki arkadaşlarla beraber öğle yemeğine Meksika lokantasına gittik. Hay gitmez olaydım. Yemekte Meksika usulü kurufasulye yedik. Sen misin yiyen. Akşama kadar gazdan geberdim. Gaz mesele değil bilader, -afferdersin- ossurunca geçer. Ama ya ossuramayınca? Midemde atom bombası patlasa birşey olmaz ama bu Meksika fasulyesi acayip birşey. Süperbağırsaklarım birbirine dolandı sandım. Şimdi hafiften ossursam binalar yıkılacak, ossurmasam geberecem. Evrendeki kötü güçlerin başedemediği süper kahraman Süpermen'i bir uyduruk kurufasulye oldurecek. Tuvalette üstümü değişip uzaya gideyim dedim, benden önce herifin biri girdi, tam iki saat çıkmadı. Ne yaptın bilader iki saat yıllık mı sıçtın. Yuh be. Sonunda Süpermen olup uzaya kaçtım. Uzayda bir güzel zangır zangır ossurdum. Ooohh bee, dünya varmış. Acayip rahatladım. Bu arada yanlışlıkla arkamı Ay'a dönüp öyle ossurmuşum, benimki süperossuruk Ay'ın yörüngesinde iki derecelik sapma meydana geldi. Neyse onu da yörüngesine oturttum. Bundan böyle kurufasulyeyi de kriptonit gibi zararlı maddeler listesine koyuyorum. İnşallah düşmanlarım bu durumu öğrenmezler.
9 Ocak Cumartesi
Bugün tatil. Deyli Planet gazetesine gitmedim, çok mutluyum. Can sıkıntısından geberdim. Sonra bizim Betmen'le Örümcek Adam aradılar. Akşama kadar ellibir, yanık, pişti falan oynadık. Okey de oynayacağız ama bilader dünyada üç tane süperkahraman var, olmuyor.Okeye dördüncü kahramanı dörtgözle bekliyoruz ama nafile. Herkes bizim gibi dünyanın derdiyle uğraşacak kadar enayi mi arkadaş.
10 Ocak Pazar
Canım sıkılınca şöyle bir şehri dolaşayım dedim. Çok güzel bir hatun gördüm. Süperüfürüğümle hatunun eteğini çaktırmadan havaya kaldırdım. O ne be? Meğer karı içine don giymemiş. Onu öyle görünce acayip azdım. Boş bir telefon kulübesi bulup üç saniyede oniki posta otuzbir çektim. Anca rahatladım. Bu yaşa geldik hala otuzbir çekiyoruz. Şu Luis'le evlensek de abazalıktan kurtulsak. Ama olmuyor bilader. Şu babamın yaptığı keleği de kimse yapmadı bana. Beni dünyaya gönderirken yanıma bir de kız çocuğu koysaydı, biz de dünyada böyle sap gibi dolaşmazdık. Onunla bir güzel evlenip çoluk-çocuğa karışırdık. Peki babam ne yapmış? Yanımıza bir Kripton malı şişme bebek koymuş. O da 5 yıl önce bir azgınlık zamanımda patladı. Dünyadakilerde benim hızıma dayanamayıp eriyor. Benim kaderimi yazan eller kırılsın, ne diyeyim..
11 Ocak Pazartesi
Yine mesai basladi. Yine ayni patirti. Yine ayni kosturmaca. Yine ayni salak Klark. Yine ayni ukela Luis. Yine ayni felaketler, Yine ayni "cok yasa Supermen" laflari. Yine ayni numaradan siritmalar. Hic degisen bisey yok. Milletin keyfi keka. Istedigini ye-ic, istediginle yat-kalk, kilikdan kiliga girmene hic gerek yok. Oh ne guzel. Millet de keske Supermen gibi olsak der. Hadi ordan. Bu dunyada Supermen olacagima keske Kripton'da çöpcü olsaydim. Ah gurbet ah. Kendi derdim yokmus gibi bi de elalemin derdiyle ugras. Herkesin derdine care bulmaya mecbur muyum arkadas? Hadi buyuk felaketleri, dunyanin basina bela olan zibidilerle ugrasmayi anladik, bir de ivir-zivir islerle ugrasiyoruz. Bilmem kimin kopegi kaybolmus gel Supermen, su borusu patlamis gel Supermen. Gel Supermen, git Supermen. Babanizin usagi mi var? Gecen gun birinin kicinda sivilce cikmis bana sunu bi patlat diyor. Bu insanlarla iyice yuz-goz olduk bilader,suc bizde. Bunlara bu kadar yuz vermiyecektik. Bak Betmen'e, adamin yanina kimse yaklasamiyor. Hem de acayip zengin. Biz de karin tokluguna kahramanlik yapiyoruz. Dunyayi kurtaran adammisiz. Hay siciyim dunyanizin icine.
12 Ocak Salı
Bu gun cok kotuyum. Bir-iki gundur kabiz olmustum. Bu kabizlik da benim icin hersey gibi buyuk dert. Zaten bu dunyada bana rahat-rahat sicmak bile haram arkadas. Cocukken koyde idare ediyorduk. Orasi genis arazi. Pek farkedilmiyor. Ama ya koca Metropolis'te. Sehrin gobeginde olmuyor. Mesela Arizona krateri aslinda benim marifetimdir. Metropolis'e ilk geldigimde normal insanlar gibi ben de tuvalete gitmistim. Biraz zorlayinca benim Superbok tuvaletin betonunu delip dunyanin obur tarafindan cikmisti. Zaten bosuna dememisler "azimle sican betonu deler" diye. O zaman buyuk olay oldu. Ama kimse bunun benim marifetim oldugunu anlamadi. Bu azimli bir vatadasin isidir deyip olayi kapattilar.Zaten o zamanlar boyle meshur da degildim. O zamandan bu yana rahatlamak icin uzaya cikiyorum. Ilk baslarda iyi oluyordu. Rahat rahat isimizi goruyorduk. Bu uzay arastirmalari falan ciktigindan bu yana artik uzayda da rahat yok arkadas. Zaten dunyanin yorungesinde -afferdersin- boktan bir uydu yapmistim. Bu insanlar beni burada da rahat birakmadilar. Ben de Ay'i tuvalet olarak kullanmaya basladim. Ay yuzeyindeki bir cok krater benim eserimdir. Ama ne care, insanlar oraya da gelmeye baslayinca bu sefer Mars'a gitmeye basladim cok iyi oluyordu. Hem orasi kayalikda bir yer. Kicimizi taslara siliyorduk. Cok iyi gunlerdi onlar. Sonra insanlar oraya da uydu bilmem ne gondermeye basladilar.Oraninda tadi kacti. Bir gun Mars'ta rahat rahat isimi gorurken birden bir seyin kicimi yokladigini hissetim. Benim bildigim Mars'ta hayat yok, arkama baktim insanlarin dunyadan gonderdigi robot kicimi inceliyor. Tabii aynen yamulttum robotu. uzuldum ama ne yapalim bilader bizim de kendimize gore bir imajimiz var. Ondan sonra butun dunyaya "iste Supermen'in supergotu" diye yayinlayacaklar. Dunyanin maskarasi olacagiz. Daha onceden de dunyanin yorungesine sicarken NASA astronotlari bilmeden fotograflarimi cekmislerdi. Onlari NASA'dan rica edip almistim. O olay oylece kapanmisti. Bu sefer herifler Internetten canli yayin yapiyor arkadas. Sonra diger gezegenlere, Jupitere, Saturn'e gitmeye basladim. Bu insanlar orada da rahat birakmadilar. Gunes sisteminin her yerini uydularla doldurdular. Nereye gitsem karsima ya bir uydu, ya da bir sonda falan cikiyor. Bir sefer gunese gidiyim dedim, az daha kestaneyi kebap yapiyordum. Ben de artik Gunes Sistemi'nin en uzak gezegeni Pluton'a gidiyorum. Orasida cok soguk, adamin seyi donuyor ama ne yaparsin iste,gurbetlik.
Iste neyse gecen gun acayip kabiz olmusum. Iyileseyim diye 10 kilo mushil aldim. Vay sen misin alan. Bu sefer de ishal oldum. Bu ishal beni mahvetti. Mesela gazetede calisiyorum, zart, kriz geliyor. Hemen tuvalete gidip kilik degistiriyorum ondan sonra ver gotunu -pardon- elini Pluton. Bir guzel rahatliyorum. tekrar donup yerime oturuyorum, iki dakika sonra bir kriz daha. Hadi bir daha ayni seyler. Tam 1643 defa Pluton'a gittim geldim. Bir iki seferde Pluton'a varamadan donumuza ettik. Pelerin-melerin hepsi batti. Allahtan Pluton'da bir miktar buz var. Buzlari supergozlerimle eritip ustumu basimi yikadim.
Hadi.....eyvallah.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:44 PM
Abi hayirdir?
Sabahin altisinda Bosch bayiinin önünde napıyosun?
Bilader sorma bende ERKEN BOSCH ALMA olayi var.
Allah düşmanıma vermesin
Hihoha!
--o--
Abi kızı çok istiyom babası vermiyor.
Oğlum babasını naapcan?
Kız versin yeter...
--o--
Bilmece: 4 Travesti bir sandelyeye nasıl oturur...
Cevap : Sandelyeyi ters gevirip otururlar...
--o--
Kadinligin 4 mucizesi;
1- Kanarlar yaralanmadan
2- Islanirlar suya dokunmadan
3- Süt verirler ot yemeden
4- Kafa mikerler, mikleri olmadan
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:44 PM
Yazarı belli olmayan Internet'de dolaşan bir hikaye. Açıkcası okurken çok eğlendim. sizinde beğeneceğinizi düşünüyorum.
- Oğlum hadisene ya! Bul şu peyniri.
- Tamam Hocam ya tamam! Bulucaz dedik, ne acele ediyorsun?
" Hızlı giden atın boku seyrek düşer " diye boşuna mı söylemiş atalarımız? Acele etme, bulucaz.
- Allahım ya Rabbim ya! Ben ne günah işledim de başıma böyle salak bir fare musallat ettin? Lan alt tarafı labirentin içine girip,lanet olası bir peyniri bulacaksın, bu kadar zor mu bu ya? Anasını satayım, elin adamındaki fareler iki dakikada buluyor bu peyniri de sen nasıl bulamıyorsun? Lan yoksa sen sırf beni gıcık etmek için mi böyle yapıyorsun?
- Ne gıcıklığı abi ya! Bulamıyoruz işte! O kadar kolaysa gel de sen bul. Ulan hem boğaz tokluğuna çalışıyoruz, hem de tutmuş geri zekalı bir doktorun dırdırını çekiyoruz, bizimki de iş yani.
Varsayalım ki peyniri bulduk, ne olacak? Başın göğe mi erecek? Hayır yani, peyniri bulunca ülkedeki enflasyon ya da işsizlik
sona erecek diyorsan hemen bulayım da, yok öyle bir şey yaa! Bunlar hep boş muhabbet hocam! Sen şimdi karşındaki fareyi çıplak gösteren bir gözlük yapabiliyor musun,bana ondan haber ver.
- Ya Koçum siz fareler zaten çıplak geziyorsunuz, ne işine yarayacak fareyi çıplak gösteren gözlük . Manyak mısın nesin ya! Bak şimdi, ben sana cazibeni vahşi ve dayanılmaz boyutlara ulaştırabilecek bir koku yapayım, ha ne dersin?
Hem bu sayede dişi fareler arasındaki popülariten artar, hem de fareler aleminde bir numaralı Playboy olursun. Ama önce gel de bul şu peyniri. Hadi koçum.
- Yok Hocam ya! Ben zaten bu alemdeki en çekici fareyim. Kızlar benimle birlikte olmak için sırada beklerlerken ne diye böyle salakça bir anlaşma yapayım ki?
- Hadi lan Soytarı! Sen gel de onu benim külahıma anlat. Yatağımın altındaki Playboyları yürütüp gizlice okuduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun? Bana bak, şimdi bu Kazanova ayaklarını bırakıp peyniri bul yoksa birazdan seni moleküllerine ayıracağım.
- Ya sen deminden beri bir peynirdir tutturdun gidiyorsun abi. Bi sor bakalım acaba ben peyniri seviyor muyum? Hadi sorsana. Bak abicim, şimdi sen oraya bi duble rakı koy da bak nasıl hemen buluyorum. Valla o zaman beni değil bu kutu gibi labirentin içine,İstanbul 'un ta göbeğine bile bıraksan, on saniyede
bulurum o peyniri.
- Allahım! Biliyorum, biliyorum. Bu bir imtihan. Evet evet! Bu kesin bir imtihan. Bana böyle salak bir fare vererek dayanma gücümü ölçüyorsun, biliyorum. Ya oğlum! Sen maymun musun fare misin anlamadym gitti ya! Lan daha dün, suluğuna yanlışlıkla alkol damlattık diye sapıtıp, koskoca kediye tecavüz etmeye kalkan
sen değil miydin? Ne çabuk unuttun.
Zamanında fark etmesek geberip gidiyordun lan, şimdi tutmuş ne rakısından bahsediyorsun bana? Sende hiç utanma yok mu ya? Hem, sen içkinin insan sağlığına ne kadar zararı olduğunu biliyor musun haa, biliyor musun? Söyle bana, pis ayyaş!
- Ya hocam! Şimdi ben sana içkinin insan sağlığına olan zararlarını anlatmaya kalksam bir ansiklopediyi dolduracak kadar bilgi toplarım da, bundan bana ne? Yani ben insan değilim ki! Alt tarafı bir fareyim. Anlatabiliyor muyum? Sen bir bilim adamı olarak bana kolaylık göstereceğine bağırıp duruyorsun. Ama olmaz
ki! Olmaz ki be anam, biz de ana evladıyız,değil mi ya?
- Ya sen şimdi şu peyniri buluyor musun, bulmuyor musun?
- Ya tamam bulayım. Bulayım bulmasına da , bende klestrofobi var abicim. Kapalı yerlerde öldür Allah duramam, neden anlamak istemiyorsun ya? şimdi ben nasıl girerim o daracık labirentin içine? Bi dakka ya! O elindeki bıçak ta neyin nesi oluyor. ???!Gelme, gelmee! Bana bak seni uyarıyorum, ben çok feci şekilde
karate Bilirim.
Bak gelme, bak fena yaparım ona göre. Aloo! Ben kime diyorum?
Aah! Gelmesene lan üzerime. Bak gelme diyorum fena olacak şimdi. Aaah!
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:44 PM
Bir asansörde yolculuk yaparken diğer insanların sizden tiksinmeleri için yapabileceklerinizi sıraladık. Buyrun okuyun :
Birisi asansöre girip çıkarken araba sesi çıkarın.
Burnunuzu kağıt mendile sümkürdükten sonra mendili sağınız solunuzdakilere gösterin.
‘ Şimdi okullu olduk’ şarkısını ıslıkla soyleyin.
Traş olun.
Çantanızı veya cüzdanınızı açıp ‘Burada yeterince oksijen var mı?’ diye söylenin.
Köşede arkanız dönük öylece durun ve asansör durduğunda da inmeyin.
Birisinin üzerine eğilerek ‘Kimlik kontrolu’ deyin.
Tai Chi egzersizleri yapın.
Kendi katınıza geldiğinizde kapı neden açılmıyor diye sinirlenip bağırın. Otomatik olarak açıldığında utanmış gibi yapın.
Yeni binenlerin suratına pişmiş kelle gibi sırıtarak ‘Çoraplarımı yeni değiştirdim’ deyin.
Binenlere vaaz verin.
Belirli aralıklarla miyavlayın.
‘Akasyalar açarken’ şarkısını mütemadiyen sözleri değiştirmeksizin söyleyin.
Biri asansörden inerken alkışlayın.
Binenlerle dilinizi burnunuza değdirebileceğinize dair iddiaya girin.
Geğirin ve sonrasında ‘Mmmm, çok lezzetliydi.’ deyin.
Midenizi tutun ve ‘Ögg, beni asansör tutar da’ deyin.
Binen her kişiye inmek istediğiniz katı söyleyin.
Yüzünüze maske takıp binin ve insanlarla o şekilde konuşun.
Asansör her katta duruşunda ‘Ding!’ sesi çıkarın.
Düğmelerin bulunduğu panelin önünde durun.
Yanınızda sandalyenizi de getirin.
Ağız armonikası çalın.
Steteskopla asansörün duvarlarını dinleyin.
Haydi hep birlikte şarkı söyleyelim deyin.
Sandviçinizden bir ısırık aldıktan sonra yanınızdakine ‘Biroz da sen
almoz musun, mmm’ deyin.
Yanınıza akciğer rontgen filminizi alın ve kısa aralıklarla öksürüp
durun.
Veya rontgen gözlukleri takarak etrafınızdakileri şüpheli gözlerle inceleyin.
Başpartmağınıza bakarak ‘Hımm, her geçen gün büyüyor’ deyin.
Yere tebeşirle bir kare çizin ve diğerlerine burasının size özel olduğunu söyleyin.
Bir battaniye alıp sıkıca sarılın.
Birisi bir düğmeye bastığında patlama sesi çıkarın.
Asansör tümüyle sessizken yanınızdakine döüp ‘Çalan sizin cep telefonunuz muydu?’ diye sorun
Diğerlerine varsa bir yaranızı gösterip, enfeksiyon olup olmadığı konusunda görüşlerini sorun.
Bu ne işe yarıyor acaba diyerek, alarm düğmesine basın.
Şeytani bir ses tonuyla ‘Bugün kendime daha uygun bir vücut bulmalıyım’ deyin.
Elinizdeki kutuyu kapının ortasına koyun.
Çevrenize bakınıp ‘Acaba kim osurdu?’ deyin.
Asansöre binen herkesin elini sıkıca sıkarak ‘Hoşgeldiniz’ deyin.
İnerlerken de sarılıp öperek ‘Güle güle’ deyin.
Binen her yolcuya onlar için istedikleri dügmeye basabileceginizi söyleyin.
Gölge boksu yapın.
Ağzınızdaki sakızı alıp elinizle uzatıp durun.
Yolculardan birisine gözünüzü dikip bir süre baktıktan sonra ‘ Sen, sen de onlardan birisin’ diye bağırarak asansörün uzak noktasına kaçın.
Cımbızınızı çıkarıp aynaya bakarak kaşlarınızı alın.
Gene aynaya bakarak sivilcelerinizi sıkın.
Asansör her kattan ayrılışında ‘Yuppi! Atta gidiyoruz’ diye bagırın.
Asansör kapısı önünde durun ve kapı kapandığında ‘Eyvah, organım kapıya sıkıştı diye bağırın’
Asansördekilere asansörde sıkışıp kalan veya asansörün aşağıya düşmesi sonucu ölen tanıdıklarınıza dair hikayeler anlatın.
Ağda yapın
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:44 PM
Elektronik posta (e-mail) adreslerinde dolaşan "Mutluluğun 40 Şartı" adlı mail, sanal dünya tutkunlarından büyük ilgi görüyor.
Anonim olduğu tahmin edilen ve kullanıcıdan kullanıcıya geçerken büyüyen mailde, okuyucuya mutlu olmak için sağlıktan, alışkanlıklara, evlilikten iş hayatına kadar pek çok konuda tavsiyelerde bulunuluyor.
40 maddelik mutluluk reçetesinde, "Sadece aşk için evlen" tavsiyesi yer alırken, "Eşini çok iyi seç. Çünkü bu seçim mutluluğunun veya bedbahtlığının yüzde 90'ını oluşturur" uyarısına da yer veriliyor.
Sanal ortamda, insanlara verilen 40 maddelik mutluluk reçetesi şöyle:
- Ucuz araba kullan, ama alabileceğin en güzel evi al.
- Adam gibi üç fıkra öğren.
- Sevinçlerini sakın erteleme.
- Eşini çok iyi seç. Çünkü bu seçim, mutluluğunun veya bedbahtlığının yüzde 90'ını oluşturur.
- Her gün 30 dakika yürüyüş yap.
- Her yemekten önce şükret.
- Bir arkadaşının sırrını açıklamadan önce iki kere düşün.
- Maaş çekini imzalayan kişileri asla eleştirme.
- Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork.
- Gözünün önünde hep güzel şeyler bulundur.
- Çocukların, adet kelimesini duyduklarında seni hatırlayacak şekilde yaşa.
- Dinine ait kitabı tam anlamıyla okumak için kendine bir yıl süre tanı.
- Kendini ve başkalarını affetmesini bil.
- İlkyardımı öğren.
- Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.
- Her gün altı bardak suyunu içmeyi unutma.
- Seni seven insanları koru.
- Zor da olsa ailenle tatil yapmak için herşeyi dene. Bu tatildeki anlar, hayatının en değerli anlarından biri olacak.
- Kendine yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi başkalarına yapma.
- Başarıya, iç huzura kavuştuğun, sağlıklı olduğun ve sevildiğin zamanı değerlendir.
- Başarılı ve iyi bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu unutma: "Doğru insanı bulmak. Doğru insan olmak"
- Ebeveynlerini, eşini ve çocuklarını eleştirmek istediğin zaman dilini ısır.
- Sevimsiz olmayacak şekilde ayrı fikirde olmayı öğren.
- Cesaretli ol, hayatına geri baktığında yaptıkların için değil yapmadıkların için üzüleceksin.
- Çok mükemmel bulduğun bir fikri başkasının engellemesine izin verme.
- Keyifsizliklerini açığa vurma.
- Nasıl bir duygu olduğunu öğrenmek için 24 saat kimseyi ve birşeyi eleştirme.
- Evliliğini güzelleştirmek için her gün birşeyler yap.
- İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini asla küçümseme.
- Çocukların hakkında başkalarına iyi birşeyler söylerken, bırak onlar da duysun.
- Güç, sahip olduğun mallarla ilgili değildir. Unutma.
- Çocuklarını anlamaya çalış, yargılamaya değil.
- Kalem ve not defterini daima yanında taşı.
- Zaman ve kelimeleri boş yere harcama. İkisi de çok değerli.
- İnsanların yaptıkları olumsuz şeyleri değil, ileride yapacaklarını düşün.
- Senden az ya da çok parası olanlarla, paran hakkında konuşma.
- Birşeyi elde etmek için çok çaba sarfettiysen, tadını çıkarmak için zaman ayır.
- Birisinin kahramanı ol.
- Neyi ve kimi desteklediğini insanlara söyle.
- Sadece aşk için evlen.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:45 PM
Date: Fri, 28 May 2004 09:48:24 GMT
From: SMC-A.Ş.
To: undisclosed-recipients: ;
Subject: KABIR BAKIM ve ORGANIZE HIZMETLERI (0216-4919790)
VEFAT EDEN YAKINIZLA SON SEVGI BAGINIZ..!!!!!
ONLARA KARSI SON GOREVINIZI YAPTINIZMI?!!!!!
HIZMETLERIMIZ
-KABIR BAKIM HIZMETLERI
-OZEL HIZMETLER
-MEZAR BASI ANMA ORGANIZASYONU
-CICEK YOLLAMA HIZMETI
-KABRISTAN KORUMA VE GOZETIM HIZMETI
NEVER SEND SPAM. IT IS BAD.
GooD aNd EvıL
08-20-2007, 10:46 PM
Neden ilkokulu zor bitirmis bazi isadamlari,unlu profesorlerden fazla para kazanirlar?
Bakin nasil?
Birinci hukum:Bilgi guctur
Ikinci hukum:Zaman paradir
Simdi bu iki hukme itiraziniz var mu? YOK O zaman devam
Fizik bilminde kanıtlanmistır ki: guc=is/zaman
Simdi Bilgi=Guctur birinci hukme gore
Zaman=para ikinci hukme gore
Bunlari denklemde yerine koyalim Bilgi=is/para olur
Buradan parayi cekersek... Para=is/bilgi bu formulde bilgi sifira yaklasirsa para sonsuza dogru uzanır
Sonuc: ne kadar az bilirsen o kadar cok kazanirsin ya da Sabit bir para,bir maas alabilmek icin,bilgin ne kadar fazlaysa,o kadar fazla is yapman gerekir
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:18 AM
BU YILINIZI İYİ GEÇİRDİNİZ Mİ?
Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?
Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz *******inde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?
Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?
Çimlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl?
Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?
Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl?
Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?
Kimseyle barıştınız mı bu yıl?
Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez farkettiniz bu yıl?
İyi bir yılın, bunlar gibi bir çok küçük şeye bağlı olduğunu
hiç düşündünüz mü bu yıl?
Yeni yılda düşünün!
Baharda hemen yayılın çimenlerin üzerine...
Acele edin, er veya geç; çimenler yayılacak üzerinize...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:18 AM
Bir sürü erkek
başarısını ilk karısına borçludur.
İkinci karısını da başarısına
Jim Backus
Her başarılı erkeğin arkasında,
onunla gurur duyan bir karısı
ve bu işe şaşakalmış
bir kayınvalidesi vardır.
Brooks Hays
Evlilik geleneksel olarak
kadınlara sunulmuş tek gelecektir.
Bir çok kadın ya evlidir,
ya bir zamanlar evlilik geçirmiştir,
ya da evli olmadığı için acı çekiyordur.
Simone De Beauvoir
Erkekler kendilerini yorgun hissettikleri için,
kadınlar ise meraktan evlenirler.
İkisi de hayal kırıklığına uğrar.
Oscar Wilde
Bekar erkekler kadınlar hakkında
evli erkeklerden daha çok şey bilirler.
Eğer bilmeselerdi
onlar da evlenmiş olurdu
H.L.Mencken
Erkeklerin aklı,
ev kadını arar,
ama kalbi ve hayal gücü başka özellikler peşindedir
Goethe
Kadın peşinde koşmanın zararı yoktur.
Zararı veren onları yakalamaktır.
Jack Davies
Erkekler yaşlanır,
kadınlarsa değişir.
Goethe
Erkek hissettiği,
kadın göründüğü
yaştadır.
Moltimer Collins
Kesinlikle evlen!
Karın iyiyse mutlu, kötüyse filozof olursun
Sokrates
Niye evlenecekmişim ki?
Evlenirsem başıma gelecek en iyi şey boynuzlanmamaktır ki evlenmezsem bunu çok daha emin yollardan elde edebilirim.
Sebastian Chamfort
Bir kadın
kısık sesle konuşuyorsa
birşey istiyor demektir.
Sesini yükseltiyorsa
bilin ki istediğini elde edememiştir...
Anonim
Bir erkek ölürken
kıpırdayan son yeri, kalbidir. Bir kadınınsa dili.
George Chapman
Kadınlara büyük saygı duyan ve
onları herşeyin üstünde tutan erkekler, kadınlar arasında popüler olmayı nadiren başarabilirler.
J.Addison
Kadınlar
güçsüz olana kendini bir ödül,
güçlü olana bir eşya gibi sunar.
Cesare Pavese
Bir erkek
karınızı elinizden aldığı zaman karınızı ona bırakmaktan daha
büyük bir intikam yoktur.
Sacha Guitry
Bir erkeğe göre “erkeğin iyisi” ile,
bir kadına göre “erkeğin iyisi”
aynı şeyler değildir.
Ortega Y Gasset
Erkekler şaraba benzer.
Geçen yıllar kötülerini ekşitir, iyilerini olgunlaştırır.
Cicero
Cömertlik, erkeğe yakışan erdemdir.
Goethe
Erkekler,
hayatlarının bir devresinde evlerinin tam hakimidirler.
O da doğdukları günden
üç yaşına kadar oldukları zamandır.
Gaston Paces
Erkek evlenene kadar eksik bir erkektir.
Ve evlendiğinde artık bitmiştir.
Zsa Zsa Gabor
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:19 AM
Bizim tarihte hicbir sey icat etmemis oldugumuzu soylemek hem ayip hem gunahtir.
Biz az sey icat etmedik tarihte. Istanbul'a ilk elektrigi vaktiyle Satie Sirketi getirdi.Uzak semtlerde elektrik alan tek-tuk evlere her ay tahsildar gondermeyi gereksiz buldugu icin, bu evlere birer kumbara koymustu. Yirmi dort saatte bir kumbaraya, o devrin halk dilinde "manda gozu" denilen, nal kadar yirmi besligi attin mi, elektrik kendiliginden yanardi. Yilda birkac kez de Satie Sirketi'nin adamlari bu evleri dolasarak kumbaralari acar, paralari alirdi. Icerenkoy'deki bir evin kumbarasindan hic bir sey cikmiyordu. Sirket ozel arastirmalarla evin elektrik kullandigini saptamisti. Ancak kumbaraya hic bir sey atmadan nasil calistiriyordu elektrigi, onu cozememisti. Sonunda ev sahibini sirkete cagirdilar:
- Hileni bize acikla, sana bedava elektrik verelim. Yalniz bu ustun bulus ortaliga yayilmasin, dediler.
Ev sahibi gulumseyerek anlatti; gazoz siselerinin kapaklarina su doldurarak bunlari buzdolabinda donduruyor, sonra da yuvarlak buzlari yirmi beslik niyetine elektrik kumbarasina atiyordu. Buzlar mekanizmayi calistiriyor, arkasindan eriyip aktigi icin, hic bir iz birakmiyordu. Elektrik fiziginde Edison'dan sonra en buyuk ve en yararli kesif boylece bize ait oluyordu. Satie Sirketi, bu buyuk mucidi odullendirerek, ona elektrigi bedava verdi ve kumbaralarin yapisini degistirdi.
* * *
Eski havagazi saatlerini ters calistirmak icin bisiklet pompasiyla, gaz borularina hava basmak da, yine bize ait ozel bir bulustur. Kac metrekup havagazi harcamissan, bisiklet pompasiyla ters yonde hava bastin mi, saatin yazdigi rakamlar geriye dogru silinir. Bu bulusun da sahibi, dalginlikla gereginden fazla hava basarak, havagazi sirketinden alacakli ciktigi icin enselenmisti. Adi bu yuzden unlu mucitler tarihine gecemedi.
Musluklari su saatinin yazamayacagi kadar az acip, iplik iplik akan sulari yirmi dort saatte kovalara doldurmak da, yine o devrin ilginc buluslarindandi.
Bir sure elektrik saatlerinin rakamlarini miknatisla geriye cevirmek de epey denenmis, o nedenle saatlerin rakam gosteren mekanizmasi, miknatisin oyununa gelmesin diye, kursundan yapilmaya baslanmisti. Butun bunlar hep bizim yaratici beyinselligimizin urunleridir.
* * *
Son yillarda ise daha ince buluslara yonelinmistir. Ornegin disariya gidecek iscilerin saglik muayenesinde saglam raporu almalarini saglamak icin, mikroskop kontrolunden gecmis findik buyuklugundeki temiz kakalar bes liradan kiraya verilmektedir. Cis siselerinin kirasi iki bucuk, tansiyon dusurucu sarimsakli su ise tutturabildiginedir. Tababetteki bu asamalar o kadar ust duzeydedir ki, henuz dunyamiza mal olamamistir.
Kirmizi biberin icine kiremit tozu karistirmak, kuru uzumle harmanlanmis kucuk keci boku ihrac etmek, zeytinyagi yerine kellik yapan parafini dayanmak hep yerli buluslardir. Viski siselerinden enjeksiyonla viskiyi cekip yerine cay suyu doldurmak, disaridan ithal edilen ayakkabilarin sol teklerini Izmir, sag teklerini Istanbul gumrugune getirterek, sonra da kimsenin sahip cikmadigi bu yuzlerce tek ayakkabiyi ihalelerde ucuza kapatip, arkasindan birlestirerek piyasaya surmek tarihsel ve anitsal zeka mucizelerimiz arasindadir.
Bize ozgu fikir ozgurlugu yasakli demokrasimiz bile, bu tur bir bulusun sonucudur.
Kim demis ki biz tarihte hic bir sey icat etmedik? Bunu iddia etmek hem ayip, hem gunahtir...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:19 AM
99 Öğüt
1. Sık sık seni seviyorum ve sana ihtiyacım var demeyi unutmayın.
2. Aşk şiiri yazın.
3. Yağmurda el ele yürüyün.
4. Radyodan onun için şarkı isteyin.
5. Ruj ya da traş kremi ile aynaya "seni seviyorum" yazın.
6. Çantasına, cüzdanına ya da yastığının altına küçük aşk notları saklayın.
7. Kahvaltıda kalp şekilli tostlar yapın.
8. Gazetenin kişisel bölümüne aşk notları yazın.
9. Şehir içinde fayton gezintisine çıkın.
10. Süpriz haftasonu tatili hazırlayın.
11. Sevgilinizin ufak tefek gündelik ev işlerini yapın.
12. Ajandasındaki uzak tarihlere ikiniz için randevular yazın.
13. En sevdiği restorana reservasyon yaptırın.
14. Gidilecek filmi seçmesine izin verin.
15. Ona ayak masajı yapın.
16. Kalp şeklinde bir kitap ayıracı yapın ve okuduğu kitabın arasına koyun.
17. Romantik müzik CD'si koyun ve dans edin.
18. Sadece ikiniz için sürpriz parti düzenleyin.
19. Sevgilinize pofuduk oyuncaklar alın.
20. Birbirinizin falını okuyun.
21. Birbirinizde en çok sevdiğiniz 10 özelliğin listesini yapın.
22. Bu listeyi göze görünecek bir yere koyun.
23. Onun adını vücudunuza dövme ile yazdırın.
24. İkiniz için bir fotoğraf albümü hazırlayın.
25. Birlikte kampa gidin ve sadece bir uyku tulumu alın.
26. Bir şişede, balonda ya da sandwichte aşk notu gönderin.
27. Sevdiğini bildiğiniz bir çizgi film karakterini taklit edin.
28. Birlikte duş alın.
29. Işıkları loşlaştırıp kanepede tv izleyin.
30. "Özür dilerim" deyip, öpüp barışan taraf olun.
31. Birbirinize masaj yapın.
32. Gün boyunca her saat başı öpüşün.
33. Bir sepet dolusu şirin hediyeler gönderin.
34. Banyo aynasındaki buhara "Senin için deliriyorum" yazın.
35. Kocaman bir kurdele ile yatağınızı paketleyin.
36. Onun benzin deposunu doldurun.
37. 18 yaşında gibi davranın hatta piercing yapın.
38. Sebepsiz yere bir buket çiçekle çıkın karşısına.
39. Birlikte scrabble oynayın, kullanabildiğiniz kadar aşk kelimesi kullanın.
40. Ona köpük banyosu hazırlayın, etrafına mumlar yakın.
41. Parkta piknik yapın.
42. El ele tutuşun.
43. Evde mum ışığında romantik bir yemeğe giden yolu gül yaprakları ile donatın.
44. Bir hayır kurumuna sevgiliniz adına bağış yapın.
45. Onun kıyafetlerini yerden kaldırın ve ona bu konuda hiç birşey söylemeyin.
46. Eski siyah beyaz filmlerden seyredip patlamış mısır yiyin.
47. İlk randevunuzu yeniden yaşayın.
48. Bir oyun ya da maç bileti alarak ona sürpriz yapın.
49. Beklenmedik bir anda onu kucaklayın.
50. Üzerinde hiç düşünmeden, ani bir hediye alın.
51. Sadece "Seni düşünüyorum" demek için mail gönderin.
52. Eve kocaman bir balon buketi getirin.
53. Kahvaltısını yatağa götürün.
54. Yılbaşı ağacı için ikinizin resmi olan bir süs hazırlayın.
55. Elim sende oynayın.
56. Arabasını yıkayın ve konsoluna aşk notu bırakın.
57. Birlikte bir çiçek dikin.
58. Telesekreterine sevimli bir mesaj bırakın.
59. Bir geceliğine otelde kalın.
60. Karın üzerine melek resimleri çizin.
61. Her "merhaba" ve "hoşçakal" ı kucaklayarak ya da öperek mühürleyin.
62. Şehir dışına doğru kısa bir araba gezintisine çıkın.
63. Geceyi yıldızları seyrederek geçirin ve birlikte dilek tutun.
64. Yer ya da mekan umursamadan ara sıra ona göz kırpın.
65. Birlikte komik hayvan isimleri düşünün.
66. Birbirinize şiir okuyun.
67. Doğumgünlerinizi birlikte kutlayın.
68. İkinizin güzel bir resmini cüzdanınıza koyun.
69. En sevdiği kitabı ya da CD'yi sebepsiz yere ona hediye edin.
70. İş yerine şeker, yiyecek, resim ve aşk notları ile dolu bir moral paketi gönderin.
71. Bir gece dışarı çıktığınızda insanlara balayında olduğunuzu söyleyin.
72. Kırda yürüyüşe çıkıp birbirinizin baş harflerini ağaca kazıyın.
73. Sizin için yaptığı ve sizin sıradan kabul ettiğiniz herşey için küçük teşekkür notları yazın.
74. Şömineyi yakın ve şeker pişirin.
75. En sevdiğiniz TV şovunu kaydedin ve geceyi konuşarak geçirin.
76. Bulaşıkları birlikte yıkayın, sonra birbirinizin ellerine krem sürün.
77. Ona bir aşk mektubu yazın, sonra da onu yap boz parçaları gibi kesin.
78. Gizli işaretler belirleyin ve kalabalık içindeyken bunları kullanın.
79. Takviminize sadece ikiniz için hafta ortasırandevusunu düzenli olarak işleyin.
80. Çamaşırları birlikte yıkayın.
81. Romantik Tiyatro: Haftasonu birbirinizin en sevdiği romantik sahneleri canlandırın. Cumartesi sizin, Pazar onun günü olsun.
82. Onu işyerinden arayın ve randevu isteyin.
83. Sanki birbirinizi bir aydır görmüyormuş gibi davranın.
84. Özel birşeyler yapmak için yazılı davetiye gönderin.
85. Birbirinize kitap okuyun.
86. Penceresinin önünde durun ve romantik bir şarkı söyleyin.
87. En sevdiği şekeri montunun cebine saklayın.
88. Sesinizi kaydettiğiniz bir kaseti arabasındaki teybe yerleştirip açık bırakın ki arabayı çalıştırdığı anda çalmaya başlasın.
89. Açık hava sinemasına gidin.
90. İkiniz de yatağa girdikten sonra açık kalan ışığı söndürün.
91. Fırtına çıktığında birbirinize sıkı sıkı sarılın.
92. Ölümsüz aşkınızı telgraf ile açıklayın.
93. Romantik bir yemek hazırlayın ve en iyi porselenlerinizde servis yapın.
94. Boynuna kocaman bir öpücük kondurarak onu şaşırtın.
95. Beklenmedik iltifatlar yapın.
96. Bir külah dondurmayı paylaşın.
97. Salonun ortasında piknik yapın.
98. İkinizin aptal bir fotoğrafını çekin ve çerçeveletin.
99. Okuduğu derginin içine aşk kartları saklayın.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:19 AM
İLK 3 AY
*Sabahlara kadar bilgisayar başından kalkılamaz...
*İlk girilen siteler(her ne kadar kimse kabul etmesede)daima porno siteleridir.
*Chat ve mesajlaşma had safhadadır.
*Bu mesajlaşma zamanla forward denilen gönderilen mesajı tüm yazışılan kişilere iletmeye dönüşür...
*İnternetin en faydalı olan yanı bilgiye ulaşma harcanan toplam sürenin ancak yüzde biri kadardır...
İLK 3 AYDAN SONRA
*Bünye,******* boyu uykusuz kalmayı kaldıramaz.Okul,iş,sağlıkta yaşanan sorunlar ve alınan heves,sabahlama sayısını azaltır.
*Porno siteler artık sıkmıştır,bu sitelerden kapılmış olan virüsler yüzünden ciddi sıkıntılar çekilmektedir.
*Yükselen telefon faturaları yüzünden internete giriş saatlerinde mecburi bir azalma yaşanır.
*Chatin pek bir anlamı kalmamıştır,karşı cinsle tanışmak için internetin iyi bir yol olmadığı anlaşılmıştır.Forwardçını arkadaşı forwardçı olur mantığı artık kavranmış aynı mesajın 10 kere gelmesinden bıkılmış ve forward işine son verilmiştir/verdirilmiştir.
*İnternetten akıllıca faydalananlar,kendilerine özgü yeni bir dünya yaratmışlardır,anlamayanlar içinse yapacak bişey yoktur.Bu kişiler sayesinde internet hızla bilgi çöplüğüne dönüşmekte,her gün mail kutuları defalarca boşaltılmaya çalışılmkatdır.Edilen ve yenen küfürde çabasıdır...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:19 AM
Yalnızca %30
İnsanlar, beyinlerinin sadece yüzde onunu kullanabiliyormuş. Yalnız Einstein kapasitesinin yüzde otuzunu kullanabilen bir insanmış. Adam onca icadı yüzde otuzla yapmış. Yani tamamını kullansak ohooo... Gerçi bilim adamları, "O zaman da deliririz" diyorlarmış.
Mars Projesi
2010 yılında dünyaya dev bir meteor çarpacakmış ve herkes ölecekmiş. NASA bu yüzden Mars Projesi üzerindeki çalışmalarını hızlandırmış.
Yıldız Savaşları
Bize Mars'tan diye gösterilen görüntüler aslında film stüdyosunda çekilmiş. Yoksa Amerika zaten yıllar önce gitmiş Mars'a. Hatta ileride, "Yıldız Savaşları"nda kullanılmak üzere Mars'ta koca bir üs inşa etmişler bile.
Karanlık YüzMalum, aya 25 yıldan beri gidilmiyor. Aslında gidilemiyor demek lazımmış. Çünkü ayın arka tarafta kalan karanlık yüzüne uzaylılar üs inşa etmiş, dünyalıları aya sokmuyorlarmış.
Soğuk Ateş
İngiltere'de küçük bir araştırma şirketi "soğuk ateşi"i keşfetmiş. Bu tamamıyla gerçek ateş gibiymiş, yani onun yapabildiği herşeyi yapabiliyormuş. Sıcaklığı ise sadece 4 dereceymiş. Çok güvenli bir şeymiş yani. Yalnız çürük kivi gibi koktuğundan şimdilik piyasaya sunmuyorlarmış.
Kayıp Kıta Mu
Atatürk kayıp kıta Mu'nun bulunması için uzmanlardan bir ekip oluşturmuş. Ama erken gelen ölümü üzerine ekip tam sonuca ulaşacakken dağılmış. Bu konuda sir sürü de kitap çevirttirmiş. Kitapların hepsi Anıtkabir'de gizli bir odada saklanıyormuş.
domates
Uzmanlar hala domatesin meyve mi yoksa sebze mi olduğu konusunda anlaşamamışlar. Bu konuda bilimsel toplantılar düzenlenip tartışmalar yapılıyormuş.
Noel Baba
Noel Baba'nın bugünkü imajını Coca Cola yaratmış. Onun için öyle kırmızı-beyaz giyiniyormuş meğerse.
Chevrolet
Chevrolet Nova marka arabalar Meksika'da hiç satılmıyormuş. Çünkü İspanyolca'da "No-Va", "Asla yürümez, gitmez" anlamına geliyormuş. (Gerçekte ise 'nova' İspanyolaca'da yeni demekmiş.)
Pepsi
Latin Amerika'da Pepsi pazarın tek lideriymiş. Coca Cola'nın esamesi bile okunmuyormuş. Çünkü bu ülkelerde "Coca" uyuşturcu, "Cola" ise g.t demekmiş.
Bill Gates
Eğer Apple Powerbook marka dizüstü bilgisayarların hard diskinden çıkan sesleri kaydedip mors alfabesiyle çözerseniz sürekli şu cümlenin söylendiği ortaya çıkıyormuş: Bill Gates aptalın tekidir!
Şofer Olmak
Londra'da taksi şoförü olmak isteyenler bir yıl boyunca kentin sokaklarında bisikletleriyle dolaşmak zorundaymış. Daha sonra uzmanlar tarafından sınava alınan şoför adaylarına, "Freedom Street'in köşesindeki ayakkabı mağazasının adı ne?", "Judgement Street'te kaç tane sokak lambası var?" gibi kazık sorular sorulurmuş.
Amerikan Özgürlüğü
Amerika'da siyahlar 2007 yılından sonra oy kullanamayacaklarmış. Siyahlara seçme ve seçilme hakkı 1965 yılında Başkan Lyndon B. Johnson zamanında verilmiş. Ama 1982'de Başkan Ronald Regan yasayı, "Bu hak 25 yılla sınırlıdır" diye değiştirmiş.
İstatistik
1940 yılında ABD'deki liselerde ençok ceza verilen disiplin suçları sınıfta sakız çiğnemek, yerlere çöp atmak, gürültü yapmakmış. Ancak 1995'teki istatistiklerde ilk üç suç, okulda uyuşturucu kullanmak, silah taşımak ve arkadaşına tecavüz etmek olmuş.
Kırkayak
Grönland'da kırkayağa tapılan bir din varmış.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:20 AM
ARAPÇA FUTBOL TERİMLERİ
*Halife-i gol: Gol kralı
*Taarruz-u beleş: Ofsayt
*Vaziyet-ul madara: Hezimet
*Ne şeker-i şam, ne sima-i Arabiyye, sulh-u salah: Beraberlik
*Vahşet-i seyr-ül hareket-i beşeriyyen umumiyyet: Holigan
*Akibet-ül hüzzam: Elenme
*Arafat-ül safha: Devre arası
*Cihat-ül Kuvvayi Milliye: Milli maç
*Cemaat-ül mahşer-i cümbüş: Tezahürat
*Cenaze-tül mefta-i kürre: Ölü top
*Darbe-i abes: Faul
*Şut-ül minare: Hava topu
*Müsabaka-i hicret-ül gurbet: Deplasman maçı
*Darbe-i müstehcen: Elle oynamak
*Taarruz-ül aleykümselam: Kontratak
*Zam-ül zaman-ı ıvır zıvır: Uzatma
*Def-ül felaketiyye aman yarabbi: Atlatılan gol tehlikesi
*Mühendis-i kurre-i muallim: Teknik direktör
*Cabbar-ül kümbet: Geri dörtlü
*Ekip-ül riyaset-i cumhur: Takım kaptanı
*Rakip-ül azrail: Korkulu takım
*Harp-ül adem-i ademiyye: Adam adama savunma
*Gaflet-i delaletiyye ve hatta hıyanetiyye: Şike
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:20 AM
Aşk üç harften ibaret değildir. Aşk yaşanmadıkça bilinmez kesinlikle bir tanımı yoktur. Bazısına göre onun için herşeyden vazgeçmek bazısına göre ölmek bazısına göre kendini kaybetmek. Aslın da aşk bunların hepsi ama hiçbirisi!
Aşkın bir özelliği acıdır Acısız aşk olmaz. Olur diende hayatında aşık olmamıştır. Aşkın içinde acı olmalı ki aşkı tadıyla yaşayabilelim.
Aşk cesaretde ister. Karşınızdakine aşıksanız onun hiçbir kusuru sizin için önemli değildir. Tabi bu illa fiziksel olmayabilir geçmişte yaşanmış acı bir anı ya da bir hata... Eğer AŞIKSANIZ sizin yeryüzündae sadece o vardır.
Sihirli bir gücü vardır aşkın. Aşıklar ayrı kaldıklarında mutlaka bir gün buluşacaklardır. Buna inanmak yeter.
Şu anda eğer sevdiğiniz biri varsa hemen onu arayıp onu çok sevdiğinizi söyleyin eğer yanınızdaysa elini tutun ve bırakmayın bazen biz bile farketmeden su gibi akıp gidebilirler.
SEVGİLİMİZ BİZİM İÇİN ALTIN KADAR DEĞERLİDİR AMA TEK FARK O BİR FANİDİR.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:21 AM
Sürekli burçalarin iyi yönleri dile getirilir. Oysa her burcun kendine göre kötülükleri de var. Yazımızda özellikle ilişkileriniz için önemli ip uçları bulabilirsiniz...
KOÇ
- Sana kalsa dünyada herkes aptal bi sen akıllı dimi !!! Millete öğütler verir ukalalık taslar, önüne yemek koysan beğenmez... allah düşmanların başına vermesin...
BOĞA
- Sen ayrı bi panel konususun... kafayı iş yapmakla bozmuş sanki dünyayı bu kurtaracak.... inatçı mı inatçı, dik kafalı... komünistsin sen yaa!!!
İKİZLER
- Sen hızlı ve pratik düşünebiliyorsun, ama insanlar seni bunun için diil bisexuel olduğun için seviyolar.. kendinden çok şey verip karşısdakinden az şey bekliyorsun yani salaksın... ayrıca çoğu şizofrenin de ikizler burcundan çıktığı söyleniyor, bilgine...
YENGEÇ
- Sen sempatik ve başkalarının problemleriyle ilgilenir görünmeye çalışan son derece yapmacık birisin, ama biz bu sahte şirinlik numaralarını yemeyiz... Bu arada akıl hastanelerindekilerin %90'ının yengeç burcu olduğu söyleniyor! Haberin olsun!
ASLAN
- Sen kendini dünyanın zirvesindeki kusursuz insan sanmaya devam et, ohoooo millet senle ne dalga geçiyor haberin yok... Eleştiriye hiç gelemeyen, kendini beğenmis zavalli aslan parçası, sen kendini bir odaya kapat ve hayatının geri kalanını aynada oranı buranı seyrederek geçir bakalım....
BAŞAK
- Sen pek aklıbaşında otoriter biri olduğun için dağınıklığı pek sevmezsin di mi? Ama senin her tarafı didik didik kontrol etme huyundan millete fenalık geldi! Amma soğuk, ruhsuz tipsin yaa sen, zaten sevişirken uyuyakalabilen birinden başka ne beklenir ki?
TERAZİ
- Sen sanatçı ruhlu olduğun için apayrı saçma salak bi boyutta yaşıyorsun... Böyle aklı bir karış havada gezen adamın iş bulması da pek muhtemel değil, ömrünün sonuna kadar aylak aylak gezersin, sonunda da her büyük sanatçı gibi "kimse beni anlamadı" diye çıldırırsın yarım aklın da gider
AKREP
- Sen hele sen! Berbatların içinde en berbat olan! İçten pazarlıklı, kıskanç, ahlak anlayışı sıfır! Çoğu Akrep'in eninde sonunda korkunç bir cinayete kurban gittiğini duymuş muydun?
YAY
- Sen herşeyin iyi tarafını gören şenşakrak bir tipsin, kendini buna alıştırmışsın ne de olsa yeteneksizliğini ve şanssızlığını başka türlü örtemezsin değil mi? Çoğu Yay burcu zaten alkoliktir. Seni adam yerine koyup bu kadar yazanda kabahat...
OĞLAK
- Sen tutucu ve risk almaktan kaçan birisin. Böyle biri dünyada ne diye yer işgal eder ki! Şöyle bir etrafına bak bakalım hangi kayda değer insanın Oğlak burcundan çıktığı görülmüş?
KOVA
- Sen güya çok atak birisin ya, birşeyi elde etmek için her türlü yalanı söylüyorsun, ama yalanı bile beceremiyorsun. Aynı hataları döne döne yapıyorsun çünkü kafasızsın. Ne sinirleniyorsun? Doğruları söyleyince kabahat oluyo di mi...
BALIK
- Senin maşallah hayalgücün pek gelişmiştir. Sürekli FBI'dan ya da CIA'den birilerinin peşinde olduğunu düşüne düşüne sonunda kafayı yiyceksin. Ama sen en iyisi hayallerinle başbaşa kal, nasılsa arkadaşlarının arasında en ufak bir dikkat çeken tarafın yok, kendine güveni olmayan öyle sessiz sedasız bir tipsin işte...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:21 AM
Bazılarımız belki de hiç görmedi bu çizgi filmleri ama en azından ismini duymuştur herkes diye tahmin ediyoruz. "zuxxi" tarafından yazılan bu yazının bazı bölümleri muzır neşriyat yasasını delecek nitelikte olmasına rağmen çok başarılı bir yazı.
www.zuxxi.com kendisi asker olduğu için şu sıralar yayında değil.
Clementine
Fantastik, nefis bi çizgi filmdi. Bi kız balonla değişik diyarlara yolculuk ederdi. Clementine'in seyahatlarına aracılık eden bir kız vardı. Öyle güzel çizmiştiki namussuzlar, ben hasta olurdum ona. Rüyalarımı süslüyodu. Sonra büyüyünce çizgi kızların düdüklenemediğini öğrendim. Ama seyahat acentası sahiplerine olan ilgim hiç bitmedi.
Musti
Toplumsal bir hataydı. Musti diye abuk sabuk bi çocuk vardı. Yerli ve ucuz yapımdı. Çok fazla kare çizmezdi çizerlerimiz. Musti'nin bi tek kolları oynardı. "Peki baba peki" felan derdi kolları ileri geri sallaya sallaya. Lan ne skim şeydi. Sinirlendim bak. Musti aslında yerli yapım değilmiş. Bir okuyucu tepkilerini dile getirdi. Olsun. Gene de berbattı. Her berbat şeyin altına biz imza atacak değiliz ya.
Vikingler
Bu güzeldi. Çocuk acayip akıllıydı. Herşeyi planlıyor salak ebeveynlerini ve kavmini refaha taşıyordu. Fatih Sultan Mehmet gibi gemileri karadan felan yürütüyodu. Ama biz bu fikrin padişahımıza ve bir Türk'e ait olduğunu biliyorduk. Onurlanıyorduk.
Voltron
Şu zamanlardaki antin kuntin bilimkurgu çizgifilmlerin babasıydı. Bizleri saf dünyamızdan alıp savaşçı diyarlara götüren ilk çizgifilmdi. Her pazar saat onda başlardı. Hemen kalkar seyrederdik. 5 tane aslan vardı. "Voltran, Voltran, Voltran" deyince koskocaman robot olurdu. Ama bunlar kocaman robotu oluşturmadan önce illede tek başlarına savaşmaya çalışırlardı rakipleriyle. Sonra baktılar olmuyo direk Voltron oluşturulurdu. Madem teknoloji mevcut, baştan oluştursanıza şunu karaktersiz herifler.
Hepsi birleşiyo ama en son, o en acar olanı "BEN DE BAŞINI OLUŞTURACAĞIM" demiyormuydu? Diyordu valla. Hey gidi günner heeey. Voltrancılık oynarkene uuraşmazmıydık hep "başını oluşturan" olmak için. Aslanlar birleşirken söyledikleri abuk sabuk lafları hatırlatmak isterim: İç kılıç sistemi hazır, dainoten bağlantıları açık, infra hücreler tamam, mega iticiler açık. Voltron Voltron Voltron.
Yıllar ilerleyip de lise sıralarında eski voltron'lı günler yadedildiğinde mutlaka aynı esprinin "Ben de s.kini oluşturacağım" şeklinde tekrarlandığını hatırlatmadan geçemeyeceğim. Hatta bu düzeysiz abaza esprisine uzun ve abartılı bir şekilde gülünmesinin ardından, "eğer olsaydı Voltron'ınkinin ne büyüklükte olacağının" tartışması olur, olay bir kızın yaklaşmasıyla son bulurdu.
He-Man
Acayip çizgi filmdi canım. He-Man denen yaratık gerçek yaşamında Clark Kent misali takılan Edım adında bir prens oğlandır. Şaklabanı Orko ve kendisi kadar tırsak kaplanı Titrek ile beraber Eternia Sarayı'nda gününü gün eder.
Ne zamanki ülkede işer ters gider, bir kahramana ihtiyaç duyulur, bu Edım; "Abi ben bi sigara alıp geliyorum" gibi bahanelerle dağlık taşlık bir araziye gider, kılıcını yukarı kaldırır ve şu efsanevi cümleyi söyler: "Gölgelerin gücü adına. Güüüç bende artık." Gücün daha önce kimde olduğunu asla söylediği görülmemiştir. Kendisi süper bir savaşçıya, titrek ise yüzünde maske olan deli bir kaplana dönüşür. Artık Edım, "Hi-Man"; Titrek ise "Atılgan" olmuştur.
Kaplanda neden maske olduğu sorusuna cevap verebilen bir kişi o dönemde çıkmamıştır. Ülkedeki huzursuzluğun sebebi mutlaka, illede, herzaman İskeletor'dur. Çok ünlü bir karakterdir kendileri. Dilimize yerleşmiş olan "****tor" kelimesinin bile buradan türemiş olabileceği rivayet edilir. He-Man İskeletor'u her bölümde paso hırpalar, tartaklar. Bir kerecik de o eşşek gibi kılıcı kafasını uçurmakta ya da bir tarafına monte etmekte kullanmayı akıl edemez. İskeletor da her bölümde uzağa bırakılan kedi gibi maceraya döner.
Her bölüm, sonunda Orko'nun çıkıp; "Bu bölümde tam bir dallama gibi davrandım. Generalin sözünü dinlemedim, başımız bitten götümüz sitten kurtulmadı" deyip günah çıkarması ve mesaj vermesi ile son bulur. Hepimiz nefis bir yarım saat geçirmenin verdiği mutlulukla televizyonun karşısından ayrılıp, odamıza gidip, kapıyı kapatarak elimize bir cetvel alır, yukarıya kaldırır ve o özlü sözleri söylerdik. Annemizin cart diye kapıyı açması ve "Aman da benim oğlum Hiimen olmuş" demesiyle kahramanlık karizması sıfıra iner, mal gibi yemeğe oturmaktan başka çaremiz kalmazdı.
Şeker Kız
Ah eski çizgi filmlerden Şeker Kız Kendi'yi hatırlayan yok mu? Hani kimsesizdi de evlat edinildiği evde gayda çalıp etek giyen Antoni'ye aşıktı. Sonra Antoni ölmüştü, nasıl ağlamıştık, ilk aşk acım gibiydi. Bi de güzel jenerik şarkısı vardı: Hoten baytarua raişüti- hüritti küritti raişüti - vataşiva vataşiva kendi.
Yakari
Amanın ne idi o ole yaa!! Siyu kabilesinden olduğunu sandığım bir veled, kendi köyünde ne olduğunu değil çocuk halimle şimdi bile anlayamadığım abuk bir olaydan dağlara ovalara çıkar hayvanlar alemi ile, at,kuş,kartal neyim ve tüm börtü böcek ile sohbet ederdi. Asıl önemli olan oradan bir ders mutlaka çıkardı. Yahu bir kartala neden bilmem birşey soruyor ve kartal; "kuriku kukiruku kukkuriku" türünden laf ediyor ve sonuç toplumsal bir kural çıkıyodu.
Yakari hayvanların dilinden anlayabilen ermiş bir kızılderili şoparı idi. Bu Yakari'nin bir de atı vardı. Fakat atın kişneme seslerini bizim seslendirmecilerden biri "Aaaiiii, Aaaiiii" şeklinde yapıyordu ki, beni en çok sevindiren bölüm bu idi!
Ne dedigini anlamak mümkün degildi. Ana avrat küfür de ediyor olabilirdi. Bir tek cümlelerin sonunda YAKARİ adı geçerdi. O zaman anlardık. Bi de garip bi cıngılı vardı. "...tendu yakari" diye biterdi.
Uykudan Önce'nin sonunda çıkardı. Bi kızılderili çocukcağızdı, atının kişnemelerini tercume ederdi falan. Bi de bi kız arkadaşı vardı. Ortada konu falan da yoktu iyi mi!! Tam Uykudan Önce yani!
Tonton Ailesi
Bunlar da bi garip aileydi. Şekline asla anlam verilemeyen yaratıklardı. Şu anlarda başımıza peydah olan Aymar yaratığı büyük ihtimal buradan esinlenerek yaratılmıştır. Bıngıl bıngıl, gerektiğinde yuvarlanmasını bilen güzel şeylerdi. Bu ailenin bireyleri; "Hop hop hop. Değiş Tonton" diyerek değişirlerdi. Bunlar ata, böceğe değişseler gene iyi. Otobüse, oturma grubuna bile dönüşebilirlerdi. Mesela ailecek pikniğe gidecekler ama taşıtları yok, hemen baba minibüse dönüşürdü. Evin oğlu da "Liselim" çıkartması haline gelerek babasının kıçına yapışırdı. Keşke modern zamanlara da taşınabilselerdi. Ayran yapmak isteyen ev hanımının "Blendır"a dönüşmesini zevkle seyrederdik.
Biberleyelim
Süper bir şeydi. Sadece tek bir hikayeden oluşan, devamı falan olmayan bir çizgi filmdi. TRT akşamüstleri bişey bulamadığı vakit cart diye bunu sürerdi ekrana. Bir beyzbol topunun hayatı işlenirdi. Beyzbolcular "Haydi şunu biberleyelim" diyerek bu topu birbirlerine atarlardı. Zaman zaman canı yanardı minik topun. Çok önemli bir maçta çok önemli bir oyuncu tarafından sahanın dışına atılması ve imzalanıp özenle saklanması ile biterdi. Çok severdim çok. Okulda bizden daha zayıf kişileri ele geçirmek ve "Şunu biberleyelim ha ha ha" sesleriyle birbirimize atmak gibi ayıca bir eğlence sağlamıştı bizlere. Seni hiç unutmayacağız minik top.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:21 AM
Kalsaydınız bişeyler yerdik...
Vallaha sarıda geçtim memur bey...
Kazanmak önemli diil mühim olan yarışmaya katılmaktı...
Dünya ahiret bacımsın...
Şuan 65 milyon bizi izliyor...
Bu son sigaram...
Bütün kadınlar güzeldir...
İki saat kapıda bekledim, açan olmadı...
Seni düşünmekten bütün gece gözüme uyku girmedi...
Sen bi de beni gençliğimde görecektin...
Ağlamıyorum... Gözüme bişey kaçtı...
Yemezsen arkandan ağlar...
Seni leylekler getirdi yavrum...
Akşama erken gelicem...
Bu aldığım en güzel hediye...
Bi oturuşta iki büyük devirirm...
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için...
Ağzıma sigara sürmedim...
Ben almiyim rejimdeyim...
Eee ne zaman gidiyoruz içmeye?...
Kadınlar en çok kel erkeklerden hoşlanır...
İşim bitsin ben seni ararım...
Bir kez olsun yüzüm gülmedi...
Hayatımda hiç ilaç almadım...
İhraç fazlası bunlar...
O elinizdeki tek kaldı, başka yok...
Bi`tanem...
Seni Seviyorum...
Beni seçerseniz size...
Ben de tam seni arayacaktım...
Bi şey olmaz...
Ben eski yüzücülerdenim...
Bizi davet ettiler ama gitmedik...
Valla bu size çok yakıştı...
Senin annen bir melekti yavrum...
Bana yan bakan daha anasının karnından doğmadı...
Merak etme hayatım sekreterimi görsen çok çirkin....
Büyük ikramiyeyi kazanmak istemiyorum önemli olan alın teri...
Merhaba karıcım, mesai yeni bitti de...
Üzülme sevgilim evlenince anneni yanımıza alırız...
Evi boşaltın! Almanya`dan oğlum geliyor...
İki gözüm önüme aksın ki...
Kilolarımla barışığım ben böyle mutluyum!
Formu doldurun biz sizi ararız
Bu sene üniversite soruları çok basitti, keşke sınava girseydim...
Ben her bahar aşık olurum...
Gerçek aşkı sende buldum...
2 saat bekledim...Gelmedin!
Üşüyosan ceketimi alabilirsiniz...
Seni anlıyorum.
Hatırası var, bunu sana veremem...
Arkasından değil, burda olsa yüzüne de söylerim
Her bedene uyar bu...
Gol atmayı sevmiyorum.Asist yapmak daha çok hoşuma gidiyor.
Senin eline kimse su dökemez..
Öğretmenin vurduğu yerde gül biter
Şöyle bir arabam olsun milyarlarca borcum olsun...
Benim için önemli olan ruh güzelliği
Hediye olmasa inan verirdim.
Bi arkadaşa bakıp çıkıcam, istersen kimlik bırakayım...
Mektup gelmedi mi? Ama ben kendi elimle postaya attım...
Belki biraz sıktı ama hiç merak etmeyin kullandıkça açılır...
Kitaplarıma bir daha bakayım ama kitabı sana verdiğimden eminim...
Onun için bişeyler yapmayı çok isterdim... Ama malesef... Elimden bişey gelmez...
Sensizlik canıma tak etti...
Ben hiç yalan söylemem
Akşam elektrikler kesildi, dersimi yapamadım...
Bunun garantisi biziz abi...
Telefon şehirlerarasına kapalı
Ben zaten böyle olacağını biliyordum...
Bi kereden bişey olmaz.
Biz sadece arkadaşız.
Kuran çarpsın bu son sigaram
Son biletler bunlar
Hiç acıtmayacak.
Daha önce hiç kimseyi böylesine sevmemiştim.
Sizin mutluluğunuz bizim mutluluğumuz...
Sayısaldan para çıksa, önce kimsesiz çocuklara sonra da yaşlılara bağışlarım...
Haaa bi de okul yaptırırım...
Abi kızı görücen bi içim su...
Adem Bey şu an toplantıda... Kim arıyodu?
Sizden iyi olmasın bi arkadaşım vardı...
Kuru ekmek bana yeter... Yeter ki huzurum yerinde olsun...
Dış transferleri 15 gün içinde bitiricez....
Aradım... Çaldı çaldı açan olmadı...
Dünyanın en mutlu çifti olucaz...
Devletimiz güçlüdür..........
Failleri en kısa zamanda yakalanacak......
Enflasyon düşecek.......
Bu kış komünizm gelecek.......
Memuru enflasyona ezdirmeyeceğiz......
Bu konuda elimizden geleni yapıyoruz......
Benim işçim, benim köylüm, benim memurum...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:22 AM
birgün üniversiteye giden minibüse bindim. Tabi minübüs tıklım tıklım dolu. Biraz gittikten sonra polis minübüsü durdurdu.
Kapıyı açtı ve şoföre :
yahu bu ne hal üst üste bindirmişin bunlar insan değil mi?
şöför sakin bir şekilde bunlar öğrenci dedi.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:22 AM
Internet'de sık karşılaştığım yazarı belli olmayan pek eğlenceli bir evlilik ve bilgisayar hikayesi.
Kime: Teknik Servis Birimine
Konu: Yazilim Problemleri
Gecen yil, Kizarkadas 7.0 programindan Hanim 1.0 programina sistemimi upgrade ettim ve gordum ki yeni program beklenmedik cocukca surecler baslatarak cok fazla yer ve sistemimin kaynaklarinin gereginden fazlasini kullanmaya basladi. Bu olay urunun brosurunde soylenmemisti. Hatta Hanim 1.0 programi kendini butun programlara install ediyor ve sistem kapanip acilirken otomatik olarak calismaya basliyor ve tum sistem aktivitesini kontrol ediyor.
Poker Gecesi 10.3 ve Cocuklar Gecesi 2.5 ve Cumartesi Futbolu 5.0 artik calismiyor, bu programlar calistiginda sistem otomatik olarak cokuyor. Hanim 1.0 programinin arka planda calismasini istemiyorum, aksi takdirde diger favori programlarimdan vazgecmem gerekecek, Kizarkadas 7.0 programina geri donmeyi dusundum ama Hanim 1.0 uninstall etmiyor.
Lutfen bana yardim edin.
Tesekkurler.
Sevgili Kullanici,
Yasadiginiz problem butun beylerin sikayet ettigi bir problem olmakla birlikte cok yaygin bir yanlis anlama dayaniyor.
Pek cok kisi Kizarkadas 7.0 programindan Hanim 1.0 programina gecerken hanim 1.0 programinin sadece bir oyun ve eglence programi oldugunu dusunuyor. Oysa Hanim 1.0 programi aslinda bir Isletim Sisitemi olup tum uygulamalari uzerinde celistiracak sekilde tasarlanmistir. Yani Hanim 1.0 programindan vazgecip Kizarkadas 7.0'a donmeniz pek mumkun olamayacaktir.
Gizli uygulama programlari, Kizarkadas 7.0 programinin Hanim 1.0 gibi calismasina neden olacagindan pek bir sey kazanamayacaksiniz. Bu isletim sistemini silmeniz, formatlmaniz veya uninstall etmeniz olasi degildir.
Kizarkadas 7.0 programina geri donusunuz de pek olasi gorunmuyor cunku sistem geri donus olacak sekilde tasarlanmamistir.
Bazi kisiler Kizarkadas 8.0 ve Hanim 2.0 programlarini denemisler ama baslangictaki programlarinin kat kat fazlasi ile karsilasmislardir. Kullanma kilavuzundaki "Uyarilar-Cocuk olma Durumu" kismini dikkatle okumanizi tavsiye ederim. Hanim 1.0 programini muhafaza edip durumu idare etmeniz yarariniza olacaktir.
Hanim 1.0 programini hazir kullaniyorken "Genel Ortaklik Hatalari" GOH'ler kismini dikkatle incelemenizi tavsiye ederim. Butun hatalat ve problemlerin sorumlulugu size aittir, nedeni her ne olursa olsun.
Bu tur durumlarda C:OZUR DILERIM komutunu kullanmaniz en akilci yontem olacaktir. ESC komutunu pespese kullanmaniz bir sure sonra C:OZUR DILERIM komutunu etkisiz hale getirebilir. O nedenle ESC (Kacis) tusuna fazla basvurmayiniz.
GOH'lerin tumunun sorumlulugunu almaniz durumunda sistem yumusak bir sekilde calsmasina devam edecektir. Hanim 1.0 cok buyuk bir programdir ama bakiminin surekli tam olarak yapilmasi gerekmektedir. Hanim 1.0 programinin performansini artirmak icin Cicekler 2.1 ve Cikolatalar 5.0 programlarini ayrica kurmaniz ve sIk sIk calistirmaniz yararli olabilir.
Asla ve asla Mini Etekli Sekreter 6.9 programini install etmeye kalkmayiniz. Bu program Hanim 1.0 sisteminin desteklemedigi bir program olup isletim sistemine geri donusu olmayan zararlar verebilir.
Iyi sanslar,
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:23 AM
-su anda uzerinde ne var hayatim
*-ciplagim canim banyodan ciktimda
-lan iki dakka fantazi yapacaktim sctin icine be
- şu anda üzerinde ne var aşkım ?
* üzerimde bisiklet yaka yavruağzı bi badi var. altımdada gri streç taytım var. şindi taytı bileklerime kadar indirdim...
- niye ki ??
* s..çıyorum...
- vaay bende diyorum ses niye yankı yapıyo...!
- şu anda üzerinde ne var hayatım?
* haydar var.
- nee..?
* bizim site bekçisi haydar canım,bişey yok sevişiyoruz.
- .......
* alo alooo... ses gitti...
-şu anda üzerinde ne var emre ?
* üzerimde bi ağırlık var canım.
- nasıl yani ?
* bilmiyorum hayatım.çok kötü gazım var. osursam rahatlıycam ama...
- hayvansın emre!!
- şu anda üzerinde ne var timur?
* aşağıdanmı başliym, yukardanmı...?
- aşağdan başla.
* kahverengi çoraplarım var. hani topukları incelmeye başlıyan, gerçi lastikleride biraz sıkıyo ama....
- dıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı ııı ıııııııııııııııııııt
* kapattı..
- şu anda üzerinde ne var canımm....?
* kırmızı saten geceliğim vaar
- başkaa
* siyah jartiyerimi giydim.
- onun altında
* onun altında g-stringim var
- pekii onun altında ne va... aaa! hass...tir!!! köntür bitti...
-Su anda uzerinde ne var askum??
* Çatı var niyeki?
-şu an üzerinde ne var hayatım..
-çok kalın bir mont var ..
- sıcak olmasın çıkarsana ..
-ne çıkarcam manyak mısın be Sibiryadayım ..orası çok sıcak galiba?
- şu anda üzerinde ne var hayatım..?
* siyah bi helikopter var.
- ne işi var orda helikopterin yaa...
* bilmiyorum bişey göremiyorum üzerime parlak bi ışık tutuyolar..
- hiiii.....kaç aşkım hemen ordann. çabuk koş koşş
* şaka yapıyorum kızım ne helikopteri, pijama var üstümde
- çok kötüsün aşkım yaa
* sende salaksın ben sana bişey diyomuyum
-şu anda üzerinde ne var? bitanem
-koyunlar var aşkım
-ne ??
-uykum gelsin diye onları sayıyom be aşkım
-haaa..
-şu anda üzerinde ne var tatlım
-hemen sayayım
-yards tan aldığımız hani geçen sen aldığımız mavi kot
-mavi den aldığımız tsort
-pazardan aldığın beyaz çorap
-içimdekleride sayayımmı
-sus artık
-ama sen say demiştin
-hiç romantik değilsin işte
-fatma ne var üstünde kız
-yok hüseyin bişey
-belli oluyor çıplak çıkmışsın kız, lan rezil ettin beni cümle ahaliye, çabuk gir içeri
-ama sen demiştin hüseyin, soyun diye ya
-Şuan Üzerinde Ne Var Hayatım?
-Kıllarım Var
-aLLah beLanı Wersin
-Şuan Üzerinde Ne Var Hayatım?
-paçalı don
-oooww deme ne kadar seksapel olduğunu hayal edebiliyorum
-Şu an üzerinde ne var hayatım?
-Boğazlı kazak,kotum,montum.Niye ki?
-Çıkarsana onları.
-Niye ya?Deli misin...Anladım ben ,anladım.Sen ben hasta oliim evde yatıyım istiyosun.Sen dışarda kızlarla geziceksin dimi
-Ee pes valla...Hayalgücüne hayranım canım
-şu anda üzerinde ne var
-hiçbişey yok bebegım ama keske sen olsaydın
-ayyy aşkııımm
-üst rafa boyum yetmıo bılıomusun..kitabımı alacamda o bakımdan
-hayvansınnnn
-biliyorum
-şu anda üzerinde ne var?
-sarı tulum,beyaz göynek,kafamdada baret vardır.nıe sordunki? -ay yanlış numara..
-şu anda üzerinde ne var?
-bi üzerimde bölüm şefi var onunda uzerınde genel mudur var aşkım.niye sordunki
-sormadım bişi ben.
-nası ya?
-şu an üzerinde ne var hayatım
-bir sürü adam var necdet,belgrat ormanlarındayım.kurtar beni necdeeeet!
-su an üserinde ne var hayatim?
-ne önemi var üserimdekilerin içimdekiler dururken
-sabret lam oraya da gelecez herhaldee...
-yok biz seninle saadet dolu yolumuzda yüreyemecegiz fikret biliyorudum zaten beni sadece dis görünüsüm için sevdiiniiii nelvedaaaa
-yok bee nerden cikartiosunn nalannnnnnnnnnn gitmeee....
+Şu an üzerinde ne var hayatım???
-Hayri beyler
+Ne hayrisi ya!!!!???
-Çocuklarıda çok tepiniyo
+Ne mustafada mı orda????!!!
-Ya tatil için gelmiş bide arkadaşı var
+Oha be kadın
-Ahhh ben napayım üsteki ev alır mı hiç onları dedim dinlemediler, bana ne bağırıyosun
+Ev mi ohhhh ben de başka bişey zannettim
+Şu an üzernde ne var hayatım?
-Bi armani gömlek bi adidas ayakkabı.......
+Ne nası aldın bunları
-Kredi kartını evde unutmuşsun bende kaç günden beri istiyodum aldım ama bi ortu alamamıştım noldu acaba...
+Limiti mi aştın yoksa oha be kadın 2 milyar limiti nasıl aştın
-Amaaaann, aldığım iki-üç poşat şey sende
+suanda üstünde ne var hayatim?
-hilmi eve gel saat kaç oldu!!!
+suanda üstünde ne var..hadi hayatim!
-zıkkımın kökü var hilmi! Allah bildiği gibi yapsin seni, iktidarsiz herif!
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:23 AM
HAYALIMDEKI SEVGILIYI BULAMADIM DIYE ÜZÜLENLERE
-Seni mutlu etmek icin her$eyi yapicak birini istiyosan,
BIR KOPEK AL
-Gazete kapiya geldigi anda, spor sayfasina atlamadan once sana getiricek birini istiyosan,
BIR KOPEK AL
-Seni gordugu zaman ordan oraya ko$turucak, sevincten deliye donucek birini istiyosan,
BIR KOPEK AL
-Onune ne koyarsan bayila bayila yiycek ve "annem daha guzelini yapiyo" demiycek birini istiyosan,
BIR KOPEK AL
-Ne zaman nereye gitmek istersen aninda hazir olucak birini istiyosan,
BIR KOPEK AL
-Hirsizlari silah kullanmadan korkutup kaciricak, seni ve kom$ulari
kahramanca koruycak birini istiyosan
BIR KOPEK AL
-TV kumandasina elini surmiycek, pazar ak$ami "heryerde futbol var"diye ekrana yapi$miycak ve en sevdigin a$k filmini 50. kez oynatirlarken senle hayran hayran ekrana bakicak birini istiyosan
BIR KOPEK AL
-Gece yatakta sana sicacik sokulucak ve horlarsa bi tekmede a$agi
atilabilicek birini istiyosan
BIR KOPEK AL
-Yaptigin hicbi$eyi ele$tirmiycek, iyi ya da kotu gorunmenle
ugra$miycak, agzindan cikan her kelimeyi dunyanin en onemli bilgisiymi$ gibi dikkatle dinliycek, ve seni her $artta cok sevicek birini ariyosan,
BIR KOPEK AL
-Bu arada... cagirdiginda hic orali olmiycak, odaya girdiginde kafasini
cevirip bakmiycak, her tarafa killarini dokucek, eve sadece yiyip icip
uyumak icin gelicek, ve sen bu dunyaya ona hizmet etmek icin
gelmi$sin gibi davranicak birini istiyosan
O ZAMAN DA BIR KEDI AL!!! :)))
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:23 AM
Benimle Çıkar mısın?
Bu soruya bir bayanın verebileceği cevaplar ve bu cevapların gerçek anlamları :
1-Olmadığı için üzgünüm; ama lütfen arkadaş kalalım.
(İstediğin şey mümkün değil. Ama yanımda olmaya devam et. Beni evime getirip götürecek, güldürüp-eğlendirecek, eğlence yerlerinde eşlik edecek, faturalarımı yatıracak ve tamirat işlerimi yapacak birisine ihtiyacım var. Merak etme; bir erkek arkadaşım olduğunda da arada sırada ararım seni.)
2 - Ama ben seni kardeşim gibi görüyorum.
( Bir daha asla bu konuyu gündeme getirme.)
3- Duygusal sorunlarım var; önce onları çözümlemem gerek.
(Senden başka birkaç kişi daha var; ama bir türlü karar veremiyorum.)
4 - Böyle bir ilişki için henüz hazır değilim.
(Henüz alemlerin tadını yeterince çıkaramadım. Beraber olmak istediğim birkaç yüz kişi daha var. Beklemeye devam et. Daha iyisini bulamazsam belki gelirim...)
5- Seni yeterince tanımıyorum.
(Tipin falan tamam ama ya diğer özelliklerin? Araba senin üzerine mi? Evin-yazlığın var mı? Kaç para kazanıyorsun? Bankada paran var mı, vs...)
6- Teklifine sıcak bakıyorum ama şimdi olmaz. Zamana bırakalım...
(Saz heyetinde on sekizinci keman olarak çalmaya devam et. Gencim, güzelim, çekiciyim. Bunların tadını en dibine kadar çıkarmak istiyorum; diğer taraftan senden daha iyi birisini bulamamaktan da kaygılanıyorum. Gözaltı torbalarım ortaya çıktığında kabul edeceğim.)
7- Seni seviyorum. Ama ben çok seçici birisiyim; kolay kolay beğenmem. Hemen karar vermemi bekleme.
( Ben İngiltere kraliçesinin soyundan geliyorum. Bana layık olmak çok zordur. Superman - Brad Pitt - Prens Rainer - Bill Gates karışımı bir erkek arıyorum. Güç, karizma, zenginlik, zeka, statü, fizik, kimya, falan hepsi birarada olmalı. Kız kurusu olmak pahasına da olsa arayacağım. Eğer bulamazsam can simidim olursun, değil mi kerizciğim?..)
8- Hayatım şu anda karmakarışık, israr etme.. Ben seni ararım.
(Birkaç erkeği aynı anda idare ediyorum. Fazla kurcalama. Habersiz eve gelmeye falan da kalkma, ikimiz de dayak yeriz valla... )
9- Aşk bana göre değil...
( Kendime güvenim yok. Bir ilişki sürdürmek için çaba harcamaktansa evde televizyon izleyip, pasta-börek yerim. Nasılsa ailem zamanı gelince birisini bulur.)
10- Aynı işyerinde çalıştığım biriyle birlikte olamam.
(Hiç tipim değilsin. Ama ileride yöneticim olursun da burnumdan getirirsin diye açık açık söyleyemiyorum.)
11- Şu sıralar kariyerime konsantreyim.
(Yaptığım iş dışında hiçbir konuda söyleyecek sözüm yok.)
12- Ben nişanlıyım.
(Ne güzel eğleniyorduk. Neden üzerime geldin ki sanki. Sonunda doğruyu söylemek zorunda kaldım işte...)
13- Evet, kabul ediyorum...
(Dürüst bir bayan)
14- Hayır, kabul etmiyorum.
(Dürüst bir bayan daha)
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:23 AM
Türk usulü ingilizce yazisma örnegi ve cevabi
Dear sir,
We send our company information attached to the mail (as pdf).
But the cost of operation you have foreseen is very low. This may take
more expensive. If you send drawings of your current product,
we can find the real cost including shipping.
Kind regards.
Cevap:
Sugar brother
(Şeker kardeşim),
Be a young man for two minutes
(iki dakka delikanlı ol).
We put you in a man place , you become Tempra
(Adam yerine koyduk hemen arkanız kalktı).
No need to be artist
(Artizliğin lüzumu yok).
We know that this work takes much money, too
(Bu işlerin çok para tuttuğunu biz de biliyoruz).
No, why do you creating tension anymore , subtree?
(Hayır da , daha ne diye gerginlik yaratıyorsun ki , dallama?).
I eat all of you nobody understand.
(Alayınızı yerim haberiniz olmaz).
You not understand the word , you eat the grass where I put you .
(Laftan anlamıyorsunuz , hala koyduum yerde otluyorsunuz)
No drawings mrawings my brother !
(Proje mroje yok kardeşim! )
You make 3 kurush work camel.
( 3 kuruşluk işi deve yaptınız)
I understand we can not understand with you .
(Anlasıldı biz sizinle anlaşamayacağız. )
But , if you go with this head to army , you take NAH as diploma.
(Ama, siz bu kafayla giderseniz askere nah alırsınız teskere. )
Here that much !
( İşte o kadar! )
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:24 AM
Ögrendim ki..
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsiniz. Kendinizi sevilecek insan yaparsiniz gerisini karsi tarafa birakirsiniz.
Ögrendim ki..
Güveni gelistirmek yillar aliyor, yikmak bir dakika.
Ögrendim ki..
Hayatta nelere sahip oldugun degil kiminle oldugun önemli.
Ögrendim ki..
Sevimlilik yaparak 15 dk kazanmak mümkün ama gerisi
için birseyler bilmek gerek.
Ögrendim ki..
Insanlarin basina ne geldigi degil O durumda ne yaptiklari önemli.
Ögrendim ki..
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle her isin iki yüzü var.
Ögrendim ki..
Olmak istedigin insan olman için daha çok zaman var.
Ögrendim ki..
Karsilik vermek düsünmekten daha basit.
Ögrendim ki..
BÜTÜN SEVDIKLERINLE IYI AYRILMAN GEREK HANGISI SON
GÖRÜSME OLUCAK BILEMIYORSUN.
Ögrendim ki..
" BITTIM " DEDIGIN ANDAN ITIBAREN PILININ BITMESINE ÇOK VAR..
Ögrendim ki..
Sen tepkilerini kontrol edemezsen tepkilerin hayatini kontrol etmeye baslar.
Ögrendim ki..
Kahraman dedigimiz kisiler birsey yapilmasi gerektiginde yapilmasi gerekeni Sartlar ne olursa olsun yapanlar.
Ögrendim ki..
Affetmeyi ögrenmek deneyerek oluyor.
Ögrendim ki..
BAZI INSANLAR SIZI ÇOK SEVIYOR AMA BUNU NASIL GÖSTERECEGINI BILEMIYOR!!!
Ögrendim ki..
NE KADAR ILGI VE IHTIMAM GÖSTERIRSEN GÖSTER BAZILARI HIÇ KARSILIK VERMIYOR...
Ögrendim ki..
Para ucuz bir basari.
Ögrendim ki..
EN IYI ARKADASLA SIKICI AN OLMAZ!
Ögrendim ki..
Düstügün anda seni tekmeleyecek sandiklarin seni kaldirmak için elini uzatir.
Ögrendim ki.
iki insan ayni seye bakip farkli seyler görebilir.
Ögrendim ki..
ASIK OLMANIN VE ASKI YASAMANIN ÇOK ÇESITI VAR...
Ögrendim ki..
Her kosulda kendisiyle dürüst kalanlar daha uzun yol yürüyor...
Ögrendim ki..
HAYATTA HEP SIZIN IÇIN ÖZEL KALAN VE UNUTULMAYAN
BIRILERI VAR...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:24 AM
KAHVEHANEDE DERBİ İZLEYEN TARAFTAR TİPLEMELERİ:
Heyecanlılar:Günler öncesinden yavaş yavaş heyecanları yükselir.Maç saatinde ibre tavana vurur.Tespit edilmeleri gayet basittir.Maçtan önce oturdukları yerde oturamaz,etraflarındaki her türlü gazete,telefon,dergi vs.gibi şeylere acımasızca saldırırlar.Her gollük pozisyonunda yanlarında oturanların üzerlerine çullanma ihtimalleri vardır.Kavga çıkarmak,küfürlü laf atmak,golden sonra karşı takımdakş arkadaşlarına şakayla el hareketi yapmak gibi alışkanlıkları vardır.Erman Toroğlu ekolüne bağlı olurlar.Uzak durulasıdırlar.
Alakasızlar:Maç saatinde tesadüfen kahvede bulundukları izlenimini verirler.Pek heyecan belirtisi göstermezler.Maçtan önce yüzeysel ama sarsıcı futbol muhabbetleri yaparlar.Derbiyi izlemek için bir kaç milyon bayıldıktan sonra etrafındakilere futbolun ne kadar gereksiz ve boş olduğunu ispatlamaya çalışırlar.Sözlerine muhalefet eden birisi olmadığı zaman iyiden iyiye çoşarlar.Başka bir takımın taraftarı yada kahvecinin yakını olabilirler.Çıkabilecek bir kavgada kim vurduya gitme ihtimalleri vardır.Ali Sami alkış ekolüne bağlı olurlar.Kafa atılasidırlar...
Barışçılar:Çoğunlukla 50 yaş üzeri olurlar.Kahvehaneyi birleşmiş milletler tarafından gönderilmiş Barış Gücü gibidirler.Fanatik taraftar değildirler.Gerginliği yatıştırmayı görev bilirler.Saygı gören tiplerdir.Futbol muhabbetlerine saygılı ve akılcı olmaya çalışırlar.Maça bir kaç dakika kalmış olmasına rağmen siyaset hakkında konuşmayı,futbol hakkında konuşmayı yeğlerler.
Battı Balıkçılar:Maçtan önce farkedilmezler.Maçın sonlarına doğru yenilen takımın taraftarları arasından yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlarlar.Yenildikleri için kahrolmalarına rağmen,bunu ertafa belli etmemeye çalışırlar.İşi şakaya döker maçı çok da önemsemiyormuş gibi yaparlar.Hıncal Uluç ekolüyle benzerlik gösterirler.Üstüne gidilmesidirler.
Ağır Ağabeyler:Laubali olmayan sakin tipli karakterlerdir.Fanatiklik seviyesinde olmalarına rağmen taşkınlık yapmazlar.Rakip takımın gollerini tüm öfkelerine rağmen sessizlik içnde karşılarlar.Kendi takımları bile gol attığında fazla hoplayıp zıplayıp bağırmazlar.Şansal Büyüka ile Turgay Şeren arası bir tarzları vardır.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:24 AM
Chicken translation: Pilic cevirme
Leave the door december: Kapiyi aralik birak
Where is this waiter who I put?: Nerede bu kodumun garsonu?
Clean family girl: Temiz aile kizi.
Your hand is on the job your eye is on playing:
Elin iste gozun oynasta
Sensitive meat ball: icli kofte.
Urinate quickly, satan mixes: Acele ise seytan karisir
There is no saturation to her observations:
Onun gozlemelerine doyum olmaz
Man doesn't become from you: Senden adam olmaz
Enter the desk: Siraya gir
Look my ram, I'm an Anatolian child, if I put, you sit.:
Bak kocum ben Anadolu cocuguyum bir koyarsam oturursun
Aeroplane out of the fart, say hi to that sweetheart:
Osuruktan teyyare, selam söyle o yare
Master !! do something burning-turning in the middle:
Usta !! Ortaya yanardoner bisi yapsana
Exploded egypt has escaped to my bosphorus:
Bogazima patlamis mısır kacti
In every job there is a no: Her iste bir hayir vardir
She is such a mother's eye girl: Cok anasinin gozu bir kiz
Don't die my donkey, don't die: Olme esegim olme
Don't make me number: Bana numara yapma
I will sew fig tree to your January! : Ocagina incir agaci dikecegim.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:24 AM
Bunlar, cesitli urunlerin uzerindeki kullanma talimatlarindan alinmis cumleler ve espri olsun diye degil, ciddi ciddi yazilmis.
Saç kurutma makinesinin uzerindeki talimat: "Uyurken kullanmayin"..
Kizarmis patates torbasinin üzerinde: "Kazanan siz olabilirsiniz.. Üstelik, satin almaniz da sart degil..
Ayrintili bilgi torbanin içinde".. Dial sabunlarinin kutusunda:
"Kullanim sekli: Normal sabun gibi"..
DonmuŞ yemek kutusunda:
"Öneri: Buzunu çözün"..
Otellerde verilen dus basliginin kutusunda "Icine bir tek baş sığar."
Marks/ Spencer'e ait bir puding kutusunda:
"Atesin üzerine koyarsaniz isinir."
Bir uyku ilacinin uzerinde..
"Uyuklamaya sebep olabilir."
Roventa ütü kutusunda:
"Giysilerinizi uzerinizde utulemeyin"..
Ingiltere'nin unlu eczane zinciri Boots'un cocuklar icin hazirladigi oksuruk surubu kutusunda:
"Icince Araba kullanmayin"..
Çin mali Noel agaci ışıklı süslemelerinde:
"Sadece iceride ve disarida kullanilabilir"..
Japon mali mutfak robotunun uzerinde:
"Baska amacla kullanilmaz."
Findik paketinin uzerinde:
"Dikkat: Icinde findik var."
American Airlines Sirketi'ne ait fistik paketinin uzerinde:
"Talimat: Paketi acin, fistiklari yiyin.."
Bir elektrikli testerenin üzerinde:
"Çalışırken elinizle durdurmaya tesebbüs etmeyin
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:25 AM
Aşağıdaki yazılar Ahmet Gülüm öğretmenin "Dikkat Yazılı Var" ve "Yine mi yazılı var" adlı kitaplarından. Hepsi gerçek sınavlardan veya cevaplardan alınmış.
Bu sayfa tabii ki kitabın kendi havasını veremiyor ve kitaptaki herşey yok. Özellikle ikincisinden sadece tadımlık yazılar var. Eğer beğenirseniz bu kitapları satın alın. Hem böylece bir üçüncüsünün çıkma ihtimalini de arttırmış olursunuz..
(İmla ve gramer hatalarına dokunulmamıştır.)
-Kazasker nedir?
Yolunmuş kaza kazasker denir
Cemal/Orta-2
-Olcek cesitleri nelerdir?
-Boy olceyi,kilo olceyi ve kesir olceyi
Ayse/Ortaokul-2
-Dunyamiz nasil olusmustur?
-Dunyamizi insanlar kurmustur. Dunyamiz temiz sular,temiz hava ve temiz yollari yani temiz yollarla dunyamiz guzel bir sekilde olusur.
Seda/Ortaokul-2
-Turkiye'nin ozel konumunu aciklayiniz.
-Turkiye cok ozel bir konuma sahiptir. Ozel bir konuma sahiptirden dolayi ozel konum baska kimseyi ilgilendirmez. Ama etrafimizdaki devletler ozel konumumuza karisip dururlar. Halbuki hic karismamalilar.
Selim/Ortaokul-2
-Boylam nedir?
-Mesela kapinin oraya gittiyimizde boyunuzu olcebilirsiniz,buna boylam denir.
Yavuz/Ortaokul-2
-Bir seklin duz bir sekilde destek olmadan durmasidir.
Serdar/Ortaokul-2
-Karadeniz bolgesinin gecim kaynaklari nelerdir?
-Balikcilik hamsi yani accik tarim, natasa en cok gecim kaynagi olanlaridir.
Halil/Ortaokul-2
-Karadeniz bolgesindeki tarimi anlatiniz.
-Karadeniz bolgesinde toprak cok verimlidir. Burada en cok hamsi yetistirilir. Hamsi once ovalarda sonra yamaclarda en sonunda daglarda yetistirilmistir. Bu bolgemizde kislar cok yagisli oldugundan hamsiler serada yetistirilir.
Hatice/Lise-2
-Dis ticaret acigi nedir?
-En dis ve en yabanci, cok uzak aciklara yapilan ticarete dis ticaret acigi diyoruz.
Bilal/Ortaokul-2
-Disari ihrac ettigimiz mallar yolda hasara ugrarsa veya yerine ulasamazsa buna dis ticaret acigi denir.
Mahmut/Ortaokul-2
-Fotosentez nedir?
-Ayin dunyaya yaklasip uzaklasmasina fotosentez denir.
Davut/Lise-1
-Fotograflayip sentezlemek olayina fotosentez denir.
Orcun/Lise-1
-Bitkilerin derin nefes alip vermesine fotosentez denir.
-Terliksi hayvan ne demektir?
-Terlik giymeden dolasip duran deyisik turdeki hayvanlara Terliksi hayvan denir.
Sevda/Lise-1
-Tanim ne demektir?
-Tanim,bir varliga bir seye ozgu nitelikleri belirtilmesi niteligi bicim seklindeki kelimeyi belirten anlam tarif...
Meryem/Lise-2
-Ovalar kaca ayrilir?
-Dorde ayrilir: Yesil ova,kurak ova,agaclik ova ve gulluk gulustanlik ova.
Esma/Ortaokul-2
-Ovalar dorde ayrilir. Dogu,bati,kuzey,guney.
Ali/Ortaokul-2
-Cukur ova,duzluk ova ve yamuklu ova diye uce ayrilir.
Ufuk/Ortaokul-2
-Hangi durumlarda ara secime gidilir?
-Meclis baskanlarinin iflasi durumunda ara secime gidilir.
Ayse/Ortaokul-3
-Meclisin gorev ve yetkileri nelerdir?
-Mahkemelerce olmesi kesinlesenlerin olmesine izin vermek.
Orhan/Ortaokul-3
-Enlem nedir?
-Bir canlinin boyunu posunu olcmeye yarayan sey.
Ali/Ortaokul-2
-Olcek cesitleri nelerdir?
1. Terazi tarti olcek
2. Fakir olcek
3. Zengin olcek
Melek/Orta-1
-Olcek nedir?
-Bir ilmi birim birimidir, ve olcegin tanimini yapmak icin olcek gerekir.
Arif/Ortaokul-1
-Dogu Anadolu'da sanayi neden gelismemistir?
-Dogu Anadolu cok daglik maglik bir yerdir. Oralar daglik maglik oldugu icin ulasim oraya gidemiyor. Ulasim gitmeyince fabrika kurulamiyor. Fabrika dagin tepesinde olmaz. Dagi yok etmek gerekir. Bu da para ister. Ulkemiz fukara karsilayamaz. Zaten dagi yok etmek icin dinamit konulsa teroristler onlari calip cirpip goturur. Bu yuzden oraya endustri gitmemis.
Mustafa/Ortaokul-1
-Istanbul'un onemi nedir?
-Istanbul onemli bir sehirdir. Topragi altindandir. Koyden goc edenler Istanbula is,as bulmak icin giderler. Ve zengin olup koylerine geri donerler. Bagzilari ev parasi icin bagzilari ise baslik parasi icin...Ama bunlar hepsi eskidendi. Simdi bir tek ev parasi ve cocuklarin okuma parasi icin geliyorlar. Simdiki zamanda baslik parasi yoktur,kacan kacana,seven sevene. Koyden Istanbula gelen hemseriler coktur. Ayricana Istanbulda cok cok urun yetisir. Bunlarin bazilari domates,salatalik,lahmacun, ve kivircik maruldur. Istanbul ayrica Asya ile Avrupa arasinda bir yol gecen hani koprusu gibidir. Her bir kimse bu kopruden gecer. Istanbul onemli olmasaydi nufusu onbes milyon olur muydu hic?
Derya/Ortaokul-2
-Ermeni(Dogu) sorununu aciklayiniz.
-Osmanli Devleti altinda yasayip ekmek yiyen Ermeniler kendi kendilerini kiskirtmalari sonucu dogu anadoluda hosnutsuzluklara basladilar. Mustafa Ataturk pasa dusmanla basedebilmek icin Kamil Karabekiri Ermeni uzerine dogrulttu. Ermeni yenilip baris istedi. Boylelikle en iyi sonuc osmaninin oldu
Pinar/Ortaokul-3
- Erzincan'daki depremzedeler icin neler yapmaliyiz?
- Oraya gidip,depremzedelere yardim etmeliyiz,hal hatirlarini sormaliyiz. Depremzedelerin sobalarini yakmaliyiz,yorganlarini ustlerine ortmeliyiz. Acikanlara corba filan icirmeliyiz.
Melek/Ilkokul-5
-Cevre kirliligi canlilari nasil etkiler?
-Cevre kirliliginden,dunyadaki insanlarin 100/90'ni sakat 100/10'u olmus. Cevre kirliligi insanlara sakincalidir.
Melek/Ortaokul-1
GUNES BALCIKLA SIVANMAZ
Gunes isinlari degdigi yeri kurutur ve col haline getirir. Gunesi cahmurla sivarsak bu delilik olur. Gunes balcikla sivanmaz diyorum. Gunes bunca uzaktan dunyamizi etkiliyorsa dunyadan cahmur alip sivamaya gittigimizde gunese yetismeden cahmur kuruyp toprak olur. ve bizde oluruz. Eger gunes cahmurla sivansaydi cahmur kurur eski halini alirdi,yani kururdu diyorum.
Sinan/Lise-1
SAKLA SAMANI GELIR ZAMANI
Bir Arkadasimiz bir sey isterse vermeyiz, ama bir kalem veya silgi isteriz. O da bize vermez. Komsunun oglu veya kizini okula savacak kitabi yoksa komsununda varsa vermeli, zamani gelince o da ona verir. Turkiye Irak'a odunc silah vermezse Turkiye'de bir savasa girdiginde Irak'in aklina sipadanak gelir ve Turkiyeye yardim eder. Ornegin Spor kulupleri Trabzonspor Fenerden odunc para vermesi lazim,vermese bile Fenerin Trabzonspora isi duser. Zamani geldiginde Trabzonda Fenere vermez. Buyuk Turk gencleri birbirine bir ev kiralar,zamani gelince o evi veren buyuk Turk gencinin alin terini,emegini eline koymalidir. Bir ailenin inegi hastalanmis veteniren aramaya koyulur. Diger komsunun evinde telefon vardir. Telefonu acmaya izin vermez inek orada olur. Aradan yillar gecer o telefonu acmaya izin vermeyen komsununun oglu hastalanir. Aha iste simdi zamani geldi. Onun evindeki telefonu bozuldu. Onun evinde telefon var ve telefon acmaya gidemez. Ya iste saklasaydin samani gelirdi simdi zamani
Koyde samani dograyip samanliga koyarlar. Sonra bir iki yil sonra o samani agirbasli hayvanlarimiza yediririz ve onlarda bize gereken urunleri verirler. Sakladigimiz samani hirsizlar yahut teroristler calip cirpip goturmezse en sonunda bir vakit zamani gelir.
Ilyas/Ortaokul-1
OZGURLUK
Ademinoglu insaninin ozgurlugu vardir. Bir yeni dogmus bebegin bile kendine has ozgurlukleri vardir. Aglamasi, acikmasi konusmadan yapabilme istek ve ozgurlugu ve bicim bicim haklari vardir. Bunlar basit konulardaki ozgurluklerdir. Bence insan baska hic bir canliya benzemez. Insan bir ineje,bir kediye benzemez. Insan konusabilir, inekse moler. Insan dort ayak ustunde yuruyemez. Fakat kediler yurur. Demekki insan dunyanin en onemli elemanidir. Zaten ozgurluk olmazsa, haklar olmazsa Istanbul Sudi Arabistandan farksiz olur. Mesela Sudi Arabistanda yerden jeton aldin suc, hop kellen gitti.
Yildiz/Ortaokul-2
AYAGINI YORGANINA GORE UZAT
Ayagini yorganina gore uzatirmisin. Ayagini cekyata gore uzat. Yani ayagini belirli bir yere kadar uzat. Ayagini yorgana gore uzatmazsan ayagin acikta kalir ve olursun Kendine dikkat ol.Biz kendimize dikkat olmazsak oluruz, usutup gume gideriz. Nineler kendilerine dikat etmezseler olurler. Dedelerde bakimsizliktan olurler veya acsizliktan da olurler. Babaannelerde yasliliklarindan olurler.Veya kalpten de gider hic haberleri olmaz.yasli babalar kalpten bakimsizliktan,kansizliktan olebilirler. Yeni dogmus bebeklerde mamasizliktan oluyorlar. Bir gelin yeni evlenmis gelin eve gelmis. Ana ve baba sevincinden olmus. Simdi oniki,onuc,ondort yaslarinda kalpten gidenler oluyor.
Melek/Ortaokul-1
SAKLA SAMANI GELIR ZAMANI
Yani bir seyi saklayinca zamani eninde sonunda gelecektir. Saman hayvanlarin yemeyidir. Cimenlerin kurumasiyla cimenler sararir,saman olusur. Samanlar da bazi yerlere satilmaya gider ve ordan hayvanlarini alan insanlar samanlarini kiloyla alirlar ve bitince yine alirlar. Koylerde cok cimenler vardir. Onlarin kurumasiyla saman olusur ve oradan imalat yerlerine gider. Gun gectikce onlar satilir. Kurban bayrami gelince hayvanlar kesilir ve etleri afiyetle yenir. Bazi hayvanlar disi ise onlarin yavrulari olur. Disi hayvanlar yavrularini emzirirler ve disi hayvanlar ac kaldiysa ona saman verirler. Hayvani varsa onu tarlaya getirir,onu gezdirir,tozdurur. Ot yedirirler ve aksam olunca onlari yerine getirirler. Onlari misilca uyuturlar. Ornek 1: Bir gun kadinin kocasi kaza yapmis ve onunda bir ayani kesmisler ve ona cok para lazimmis ve kocasina takma ayak takdircaklarmis hic bir doktor yapamazmis ve yabanci ulkeden doktor getirmisler ve kadinin kocasinin ayagina takma ayak taktirmislar ve para kadina cok lazim olmus Atalarimiz demiski sakla samani gelir zamani
Selda / Ortaokul-2
SAVAS VE BARIS
Baris iyi savas ise cirkeftir. Savasin aile icinde,aileler arasinda, insanlar arasinda ve hayvanlar arasinda oluyor. Ama savas insanlardan kaynaklaniyor. Bosnada her gun insanlar hep bombalaniyordu. Her yer karman corman oluyordu. Kadınlara haciz yapiliyordu. Bebeler ac kaliyordu,maf oluyordu. Onun icin hep tanklarlan UN getirilyordu. Hep bu savas yuzunden. Halbuse savas pekhala cirkeftir. Dunyada zaten her bir pislik insanlardan cikiyor. Hayvanlara pislik diyorlar. Bana gore dunyada en buyuk pisliklerdir.insanlar. Bir Bas Bakanin parmagi kesilip kaniyor olay oluyorda, bir normal memur kendini caminin minaresinden atiyor olay olmuyor. Bunlar bastan asagi hepsi yagnis ve cirkeftir.
Ercan/Ortaokul-2
AYAGINI YORGANINA GORE UZAT
Her zaman her yerde dikkatli olmaliyiz. Mesela bir yere alisverise gittik Neler alacaksak ona gore yanimiza paramizi almaliyiz. Bir yere gittik ve gittiyimiz yerde yorulduk. diyelim ve bir taksiye bindik, gidecegimiz yere geldik ve bir baktikki para cantasinda onbin bile yok. Aha simdi aba altinda sopa yedin kafasiz. Taksiciye yalvar yakar, aldirmadi,surdu gitti. Ta ormanlik yere koydu Etrafta in cin top oynuyor. Baska hic kimse yok, care de yok. madem onbin bile yok niye taksiye bindin kafasiz. Yorganina gore uzatsana. Basimizi agaclara vururuz. Ayagimizi yorganimiza gore uzatirsak basimiza bir sey gelmez.
Humeyra/Ortaokul-1
SAVAS VE BARIS
insanlar en ufak bir yer icin savas eder ve bir suru kanlar akar kanlar ziyan olup gider sonra barislar olur,vergiler odenir,baris anlasmasina uymayanlar gene savaslar yaparlar. Ve bunlarin sonunda binlerce sehit asker ölür ve sehit mertebesine ulasirlar. Sehit mertebesi yetmez yine yeni mertebeler icin savasirlar. Bazi koylulerse bir tarlanin en ufak yeri icin yahut bir keci parcasi icin kavga edip solugu mahkemede alirlar. Mahkemede iki koylunun arasi bulunur ve baris saglanir.
Adem /Ortaokul-1
AYAGINI YORGANINA GORE UZAT
Bir insan ayagi usumesin yahut karincalanmasin diye uzatir. Bize soracak olursaniz bir adam gece yatinca karli hava insanin ayagini dondurtur.
Giris: Adamin kendisine ayagini yorganina gore uzat denen girislemeye adamin uzatmasidir. Gelisme: Adamin ayagini yorganina gorere uzatmasinda adam kendi isteyiyle bir nedene varmasi; adamin kendi nedenini soylemesi belki bu olay adami uzmustur.
Sonuc: Adamin kendine verilen bir nedeni bulmak icin adama verilen bir ders verilmesi gereklidir. Cunku ayagini yorganina gore uzatmalidir.
Serap/Ortaokul-1
AYAGINI YORGANINA GORE UZAT
Kucukken yorganimiz kucuk olur. Bu nedenle ayagimizi toplayip toplayip yatmaliyiz. Ayagimiz yorgandan tasarsa usutup yataklara duseriz. Ayaklarimizi toplayip toplayip yatarsak hic bir sey olmaz. Bu atasozu baska anlamalarda da olabilir. mesela ayagini yorganina gore deyil de defterini yazabildigin kadar ac gibidir. Ayagini yorganina gore uzatmazsan kotu ve acil durumlara dusebiliriz. Ayagin yorgandan disari kalirsa usuyebilir veya sivrisinek isirir.
Erdinc/Ortaokul-1
Anketlere verilen bazi cevaplar :
Ben... kucukken cok yaramaz ve capkinmisim.
Ben... kucukken cok kucuktum.
Ben... bilemiyecem.
Ben... cirkin ve h.. gozlu bir insanim.
Ben... her zaman, ama her zaman erkeyim.
Ben... buyuyunce ADAM olacagim. -bir kiz-
Ben... cok yakisikli ve seksi biriyim. Ama kimse beni takmiyor.
Ben... HAYVANLARI COK SEVIYORUM. OZELELLIKLE TAVUK KIZARTMASINA BAYILIRIM.
Ben... Allahlik bir yaramaz parcasiyim.
Benim en iyi... HEPSI OGRETMENIM.
Bana gore okul... un duzeni bozuk.
Bana gore okul... cok yararli ve faydali bir yerdir. Ayrica kiz bakimindan da faydali bir sey.
Arkadaslar... kavga etmeyin!
Arkadaslar... her zaman kotu arkadaslardan iyidir.
Eskiden... Insanlar cahil ve posakliydi.
Elimden gelseydi... Bir ogretmen do... ama olmazki.
Elimden gelseydi... herkese yardim eder, ardima koymazdim.
Elimden gelseydi... Milli Egitim bakanini deyistirirdim ve onu kuytu bir koseye oturturdum.
Elimden gelseydi... Fen ogretmenini okuldan kovardim. Sonra okul mudurunu de okul disi ederdim. Boylece okulumuzu mis gibi yapardim.
Baskalarina gore ben... möyüm.!...
Tahsilimi bitirirsem... Nerde?..
Tahsilimi bitirirsem... bol bol ense yapacam.
En korktugum sey... bazi hayvanlar...ornegin NIHAT, YAVUZ gibiler.
Vucudum... 90-60-90 AMA KILLI.
Vucudum... Cok sihhatli ve afiyeti uzerindedir.
Vucudum... == ?
Yalniz kalinca... VALLAHI HOCAM NAPTIGIMI SOYLEMEM.
Bazen babam... BANA KIZAR, AMA BEN ONA HIC KIZMAM. KIZARSAM DOVEBILIR. BELLI OLMAZ.
Bazen babam... beni oksar, yani dover.
Bazen babam... Iyi, bazan da kotu olabilir. Ama yinede o benim babam yine de napabilirim ki?
Bazen babam... kovalar, yakalarsa hirpalar.
Bazen babam... beni cok over, bazanda kovalayip bir miktar dover. Ama olsun yinede babam babamdir.
En buyuk sevincim... arkadaslarimin bana baba demesi, en buyuk uzuntum, bazi arkadaslarimin bana iskele babasi demesi.
Canim sıkılınca... Huysuzluk yaparim, artistlik yaparim.
Okulda... yaramazlik yaparim ve capkinlik tabiki.
Cezalar ve yasalar... in Allah cezasini versin.
Okuldaki noksanliklar... Okulun hepsi noksan, ogrenci ve ogretmenlerimizde noksan. Okulun hepsi Allaha emanet.
Okuldaki noksanliklar... Sinif duvarlarinin catlaklari, malzemeden calmislar. Tuvaletlerin hali, ayrica okul memlekete cevap vermiyor. Dahada varda bosver.
Elimden gelse... okul mudurunu... yok ben bir sey yapamamki maalesef.
Buyukler... Bir fener gibidirler, hep bize yol gosterirler, isik tutarlar, sicaklik verirler, harclik verirler.
Buyukler... kucukleri kucuk sanip kucumsuyor, oysa oylemi?..
Annemi severim ama... yine de severim.
Annemi severim ama... hayir hic bile.
Beceremedigim sey... hepsini beceriyorum.
Ogretmenler... El feneri gibi etrafi aydinlatiyor. Pili bitince sip diye soner.
Ogretmenler... cok iyidir, ama dovmeseler.
Yaramazlik yaptigim zaman... Acayip dayak yiyorum, her tarafim baska baska morariyor.
Yaramazlik yaptigim zaman... keyfime diyecek yok sonu dayak olmasa.
Bir turlu unutamadigim... uc yasinda balkondan dususumdur.
Cevreyle iliskilerin... Fazla iyi deyil, bazan apartmani ben supuruyorum.
Cevreyle iliskilerin... Cok iyidir. Cevremiz temiz ve saglikli olursa bizde daha mutlu oluruz. Onun icin cevremizle icli disli olmaliyiz. Sahsen ben boyleyim.
Kendini ozgur hissediyor musun? yeteri kadar degilse bile yinede evet belki olabilir, galiba ozgurum, sinirsizca olmasa da yani...
KASABAYI KIM YONETIR?
- serif ve adamlari (Kamil - Ilkokul 5)
- Kasabayi ihtiyarlar heyeti ve koy bekcisi yonetir. (Yavuz - Ortaokul 2)
DESTAN NEDIR?
- Destan uluslarin kahramanlik, cinsel ve biraz da ahlaksal seruvenleridir.
(Bora - Lise 1)
DORT HALIFE DEVRINDE "HAKEM OLAYINI" ACIKLAYINIZ.
- Hazreti peygember efendimiz zamaninda yapilan macta kavga cikmis. Musrikler muslumanlara saldirmis, bu olaya hakkemde karismis. En son karari da hakkem vermis. Onun icin bu olaya hakkem olayi denilmistir. Maclarda 3 hakkem vardir. Maci kontrol eden hakkem, orta hakkem, yan hakkem.
(Cemal- Ortaokul 2)
MADENLERLE ILGILI KURULUSLARIMIZ NELERDIR?
- Iki tanedir. Maden Delik Arama Enstitusu ve Parekende Anonim Ortakligi (PAK).
(Arzu - Ortaokul 2)
BOGAZLARIMIZIN DERINLIGI NE KADARDIR?
- Istanbul Bogazi az biraz derindir, Canakkale Bogazi ise cok cok az biraz derindir ve aralarinda dünya kadar fark olmasidir.
(Seyit - Lise 2)
OVA NEDIR?
- Dumduz ve ucsuz bucaksiz sahane yerlere ova denir. (Hakan - Ortaokul 2)
- Cukur mukur gibi yamukluklara ova denir. (Ali - Ortaokul 2)
- Bos ve yamuk araziye denir. (Fatma - Ortaokul 2)
- Yaylaya benzeyen, sehirden uzak kimsenin gitmedigi, yazin ter atmak icin yerler ovadir.
(Mahmut - Ortaokul 2)
HIZLI NUFUS ARTISININ ZARARLARI NELERDIR?
- Bence hizli nufuz artisi cok kotu birsey cunku hep carpik kentlesme, gece kondu, ekonomik sorunlar. Eger biz 10 kardes olsaydik kotu olurdu. Zaten babamin isi kotu gidiyor yakinda 4 kardes olucaz uc iken. Ya ne buluyorlar cocukta, ha yapmissin ha yapmamissin. Daha cok var ama zaman yetmiyor.
(Sevda - Ortaokul 1)
- Cevre kirliligi, gurultu, insanlarin kufurleri, cahillik, issizlik, kotumserlik, cok cocuk, ekonomik durum, hilekarlik, hak yemek, emek yemek. Yok birsey yok. Bu ulke duzelmez.
(Murat- Ortaokul 1)
KIYAMET GUNU NE DEMEKTIR?
- Kiyamet gunu yani gerdek gecesidir. O gun hersey Cok kotu olur. Butun gece kiyamet kopuverir.
(Serpil - ilkokul 5)
- Kiyamet gunu herseyin kiymetli oldugu bir gundur.
(Kemal - Ilkokul 5)
MUBAREK ******* HANGILERIDIR, YAZINIZ?
- Kina gecesi
- Gerdek gecesi
- Dolunay gecesi. (Hatice - ilkokul 5)
ALUVYON NEDiR?
- Topraklar dere kenarinda toplanip toplanip giderler. En sonunda topraklar
toplanip toplanip gitmezler. Gitmezlerse alevinyon denir. (Ali - Lise 2)
ZiGOT NEDiR?
- Cok ayipci birseye denir. (Esma- Lise 1)
ERZINCAN'DAKi DEPREMZEDELER ICIN NELER YAPMALIYIZ?
- Oraya gidip depremzedelere yardim etmeliyiz. Depremzedelerein sobalarini yakmaliyiz, yorganlarini ustlerine ortmeliyiz. Acikanlara corba filan icirmeliyiz.
(Melek - ilkokul 5)
MARMARA BOLGESININ IKLIMI NASILDIR?
- Marmara bolgesinde miki iklim tipi gorulur. Yumusakimsi bir iklim oldugundan tabiata dayanir.
(Ferda - Lise 2)
YONUMUZU NASIL BULURUZ?
- Yolda gidiyorum bir adama rastladim aha bu yoldan gideceksin dedi giderim. Sora sora Bagdat'i bile buluruz ki.
(Recep - Ortaokul 2)
- Yonumuzu kuyruklu yildizla, mezar kapisiyla, duvar saatiyle, deniz kabuguyla ve karinca kararinca yontemiyle buluruz.
(Cemal - Ortaokul 2)
PLATO NEDIR?
- Akarsularin oyduklari ve insanlara gore yuksekte kalan cukur tepecik.
(ilyas - Ortaokul 2)
TANIM NE DEMEKTIR?
- Tanim, bir varliga bir seye ozgu nitelikleri belirtilmesi niteligi bicim seklindeki kelimeyi belirten anlam tarif.
(Meryem - Lise 2)
BULGARLARA KARSI KIM SAVASTI?
- Bulgarlara karsi CanakCOmlek Ali Pasa savasti.
(Ortaokul 2)
- Cetinceviz Ali Pasa savasti.
(Suat - Ortaokul 2)
- Cakirkeyif Ali Pasa savasti.
(Ortaokul 2)
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:25 AM
Delikanlının El Kitabı
1. Delikanlı adam Scooter tipi motorlara binmez.
2. Delikanlı adam sözünden dönmez. Özü sözü birdir.
3. Delikanlı adam Light Cola içmez.
4. Delikanlı adam More ve benzeri sigaralaıi içmez. En delikanlı olanı Camel içer.
5. Delikanlı adam sahte isimle veya isimsiz yapmaz.
6. Delikanlı adam laga-luga yapmaz.
7. Delikanlı adam kaypaklık yapmaz.
8. Delikanlı adam dedikodu yapmaz.
9. Delikanlı adam ayagini yorganına göre uzatmaz. Uygun yorganı yoksa yorgansız yatar.
10. Delikanlı adam görevden kaçmaz.
11. Delikanlı adam rejim yapmaz. Yapana da iyi gözle bakmaz. Diyet yogurt, peynir vs yemez.
12. Delikanlı adam büyüklerine hürmet eder,küçüklerini korur.
13. Delikanlı adam ana babasına extradan hürmet eder.
14. Delikanlı adam hayvanlara iyi davranır.
15. Delikanlı adam fino vb köpekleri gezdirmez.
16. Delikanlı adam köpekten korkmaz.
17. Delikanlı adam kısa pantolon giymez. Zorunlu hallerde şort giyer.
18. Delikanlı adam saçını boyatmaz, saç ektirmez.
19. Delikanlı adam az konusur öz konuşur.
20. Delikanlı adam kodu mu oturtur.
21. Delikanlı adam fanatik olmaz.
22. Delikanlı adam Televole ve benzeri programları seyretmez.
23. Delikanlı adam Labunyalardan haz etmez.
24. Delikanlı adam bira içmek isterse soğuk Efes içer. Labunya birası içmez.
25. Delikanlı adam silahını sadece temizlik için kullanır, süs için taşımaz, kullanmayacaksa çıkarmaz ve göstermez. 26. Delikanlı adam gaza gelmez. Gerektiğinde 20. maddeyi uygular.
27. Delikanlı adam tavuk gibi erkenden yatmaz. Gerektiginde hemen uyanır.
28. Delikanlı adam Labunya gibi sakal bırakmaz. Örnek: Mirkelam, bir ara Hakan Şükür, veya top sakal.
29. Delikanlı adam borcunu öder. Sadece diğer Delikanlılardan borç alabilir. Labunyalardan borç alamaz.
30. Delikanlı adam mezesiz de içer. Yumruk mezesi her halikarda serbesttir.
31. Delikanlı adam avucunu yalamaz.
32. Delikanlı adam rüşvet verir ama alandan nefret eder. Rüşvetle is yapmaz.
33. Delikanlı adam açgözlülük yapmaz.
34. Delikanlı adam haraç vermez.
35. Delikanlı adam sallama çay içmez.
36. Delikanlı adam sadece Delikanlılarin müziğini dinler, Labunya müziği dinlemez (Tekno, Acid vb).
37. Delikanlı adam eroin ve kokain kullanmaz,satmaz satanlardan nefret eder.
38. Delikanlı adam Delikanlı gibi giyinir.
39. Delikanlı adam ırk, dil, din ayrımı yapmaz.
40. Delikanlı adam diğer insanları sömürmez, Labunyaları bile. Sömürenden nefret eder.
41. Delikanlı adam cömerttir, yardımseverdir, şefkatlidir.
42. Delikanlı adam modayı takip etmez.
43. Erkek Delikanlı adam küpe takmaz, labunya gibi saç uzatmaz.
44. Delikanlı adam kamyoncu kültürüne saygı gösterir.
45. Delikanlı adam taksici ve minibüscü kültürünü sevmez.
46. Delikanlı adam korkabilir ama korktugunu belli etmez.
47. Delikanlı adam Labunyalar gibi kasıntılık ve kibirlilik yapmaz.
48. Delikanlı adam Delikanlı adamı kollar.
49. Delikanlı adam Delikanlı gibi dans eder, Labunya gibi dans etmez.
50. Delikanlı adam Haydar Dümen ve Güzin Abla gibi şahsiyetlerle muhatap olmaz.
51. Delikanlı adam kağıt helva, elma şekeri ve pamuk helva yemez.
52. Delikanlı adam ağzı açık cak-cuk sakız çiğnemez.
53. Delikanlı adam röntgencilik ve teşhircilik yapmaz.
54. Delikanlı adam Delikanlı arkadaşlarına servis yapabilir. Labunyalara kesinlikle servis yapmaz.
55. Delikanlı adam yağcılık ve yalakalık yapmaz.
56. Delikanlı adam Labunya takısı takmaz.
57. Delikanlı adam papyon takmaz, zorunlu hallerde kravat takabilir.
58. Delikanlı adam bilerek hata yapmaz, yaptığı hataları kabul eder ve düzeltir.
59. Delikanlı adam astroloji, yoga, fal, aerobik, fitness, step gibi Labunya işleri ile uğrasmaz.
60. Delikanlı adam içki içip sarhoş olmaz.
61. Delikanlı adam sarhoş olsa da olduğunu belli etmez.
62. Delikanlı adam ser verir sır vermez.
63. Delikanlı adam pantolon askısı takmaz.
64. Delikanlı adam parlak renkli elbise giymez.
65. Delikanlı adam altın diş takmaz.
66. Delikanlı adam kimseyi ispiyon etmez, Labunyaları bile.
67. Delikanlı adam ispiyoncuları sevmez.
68. Delikanlı adam başkasının işine burnunu sokmaz.
69. Delikanlı adam laf atmaz, sarkıntılık yapmaz.
70. Delikanlı adam Labunyalar gibi mal beyanında bulunur gibi giyinmez.
71. Delikanlı adam el şakası yapmaz. Yapandan da hoşlanmaz. 72. Delikanlı adam konusurken el kol hareketi yapmaz.
73. Delikanlı adam canim, cicim, hayatım gibi lafları gereksiz yere kullanmaz.
74. Delikanlı adam emanete hiyanet etmez.
75. Delikanlı adam sevgilisiyle el ele dolaşmaz.
76. Delikanlı adam hasta numarası yapmaz.
77. Delikanlı adam artislik yapmaz.
78. Delikanlı adam acil durumlar dışında koşmaz.
79. Delikanlı adam iftira atmaz.
80. Delikanlı adam Light sigara içmez.
81. Delikanlı adam alçak gönüllüdür.
82. Delikanlı adam övülmekten hoşlaşmaz.
83. Delikanlı adam Labunyalarla tartışmaz. Labunyalara verilecek en iyi cevap kovmaktır.
84. Delikanlı adam kendisinden uzun boylu kızlarla dolaşmaz.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:26 AM
Dün gece yine ölümle burun buruna geldim.
Kendime bir zarar geleceginden degil ama karim Cemile ne yapar sonra.
Biz aksam yemegimizi genelde saat 11-12 gibi yerdik, ama ev sahiplerimizin misafiri geldiginden geç vakitlere kadar oturup yatmadilar.
Neyse ki konuklarin gitmesiyle birlikte uykuya daldilar. Bir süre
ortaligin sakinlesmesini bekleyip, yiyecek toplamaya basladim.
Bugün misafirler geldigi için menü çok zengindi. Pasta ve börek kirintilarina bayiliriz. Her neyse ben nevaleyi toplarken birden mutfagin isigi yandi.
ve "Aaaaaa! Karafatma" diye bir ses duydum.
Salak adam, ben bir erkegim Fatma da nereden çikti. Benim adim Ismail. Böyle seyler delikanliyi bozar. Hadi beni karimla karistirdin diyelim. Sen ne kadar korkak bir adamsin. Benim kaç katim büyüklügünde olmana ragmen bu bagiris da ne böyle?
O korkunç sesin kesilmesiyle birlikte, sanki ben ona bir bok yapmisim gibi beni kovalamaya basladi. Inanin o kadar da dikkat ediyorum, tabak, çanak, bardak üzerinde dolasmamaya çünkü bu dingilin karisi çok titiz. Bazen diyorum ki bu giciklarin misafiri geldiginde git ortalarda dolas böylelikle utanilacak duruma düssünler. Ama yapamiyorum iste. Ne olursa olsun, ekmek yedigin tekneye kötü gözle bakmamak gerekir.
Ben eve geldigim ilk yillari hatirliyorum da ne güzeldi o günler. Rahmetli kayinbabam ve kayinvalidem beni evlerine kabul etmislerdi. O zamanlar rahattik,
çünkü ev sahibimiz Riza amca kördü. Bu sebeple evin her yerinde serbestçe dolasabiliyorduk. Hatta Riza amcayla ayni sofrada yemek yedigimiz günlerde oldu. Gerçi bizleri görebilseydi nasil davranirdi bilmem ama o hep yüregimizde yasayacak.
Riza amcanin durumu pek iyi sayilmazdi, memur emeklisiydi. Bu evde rahmetli karisininmis, bu yüzden yiyecek konusunda bu kadar fazla seçenegimiz yoktu. Ama daha mutlu ve huzurluyduk. Riza amca bir gün görünmez kazaya kurban gitti. Gerçi onun için bütün kazalar görünmezdi.
Riza amcanin topraga verildigi gün biz de oradaydik. Karsi komsusu Osman Zeki bey bize geldiginde ceketini asmisti. Biz de bunu firsat bilip ceketin cebine girdik. Ardindan Osman Zeki beyle birlikte mezarliga dogru yola koyulduk.
Riza amcanin üç tane oglu vardi ama bugüne kadar sadece nüfusta gözüküyorlardi. Hayirsizlar daha ilk günden evi satisa çikardilar. Evi su anda oturan adam ve karisi satin aldi.
Eve ayak basmalariyla kayinbabam ve kayinvalidemi öldürmeleri bir oldu. Adam sonra igrenerek cansiz bedenleri kagida sararak çöpe atti. Sanki kendisi çok temizmis gibi. Halbuki tuvaletten çiktiktan sonra ellerini yikamadigina defalarca sahit oldum. Simdilerde kendine üzerinde rahmetli kayinvalidemin resmi olan bir ilaç almis, durmadan üzerimize sikip duruyor.
Kayinvalidem Sultan hanim gençliginde fotomodel oldugu için bu tür ilaçlarin üzerinde resmi bulunuyor. Hatta bir iki reklam filminde de oynamisti. Ama evlenince mecburen birakti. Çünkü kayin babam tam bir Osmanli erkegiydi.
Bugüne kadar rahmetli Riza amcanin anisina bu evde oturduk, artik daha fazla dayanacak halimiz kalmadi. Ese dosta haber saldik. Kendimize göre bir ev bulur bulmaz tasinacagiz buradan. Belki de sizin evinize yerlesiriz hayat bu belli mi olur?
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:26 AM
TANRILARIN ARABALARI:
UFOcuların kutsal kitaplarından biri. Erik Von Daniken adında bir uyanık tarafından yazılmıştır. Bu kitapta Erik Von Daniken (ona kısaca Erik diyebiliriz) çok eski zamanlardan beri uzaylıların dünyaya geldiğini arkeolojik buluntularla ispat etmeye çalışmaktadır.
Mesela Mısırdaki piramitleri uzaylılar yapmıştır. Sadece piramitler değil Cin Seddi, Maya ve Inka şehirleri, And dağlarının tepesindeki devasa resimler, İngilteredeki Stonehenge (Peri Bacaları, Pamukkaledeki Travestiler (bazıları traventen de der), v.s. v.s. Bunların hepsini uzaylılar yapmışlardır. Uzaylıların başka işi gücü olmadığından dünyaya gelip taştan topraktan şeyler yapmaktadırlar. Şimdi Eriğin iddialarını ayrıntılı biçimde inceleyelim:
Piramitlerden Örnekler
Eriğin İddiası: Mısır piramitleri milyonlarca taş bloğun üst üste konmasıyla yapılmışlardır. Bu kadar taşı düzgünce kesip piramit yapmak insanların işi olamaz. Uzaylılar bu taşları laserle kesmişler ve üstüste dizmişlerdir.
Doğrusu: Eğer piramitleri Eriğin iddia ettiği gibi uzaylılar yapmış olsaydı, piramitin inşaati birkaç hafta ancak sürerdi, fakat ortalama 30 yıl sürmıştür. Demek ki uzaylılar çalışmak yerine dötlerini devirip yatmışlardır. Oysa bu taşları binlerce amele çok uzaklarındaki taşocaklarından anaları ağlayarak çıkarmış, yontmuş, taşımış ve üstüste koymuşlardır.
Eriğin İddiası: Piramitlerin taban alanının yüksekliğiyle toplamının 120.000.000'la çarpımı dünyanın güneşle olan uzaklığını vermektedir. Bunu o zamanın adamları nereden bilecek? Bunu ancak uzaylılar bilir.
Doğrusu: Ulaşmak istediğiniz bir sayıya çeşitli denklemler kullanarak ulaşabilirsiniz. Mesela Bülent Mersoyun'un dötünün yarıçapının karesinin memelerinin yüksekliğine bölümünün 100.000.000'la çarpımı da dünyayla güneş arasındaki mesafeyi verir. Bülent'in dötünü de mi uzaylılar yapti?
Eriğin Iddiası: Maya, Aztek, İnka gibi eski Amerikan medeniyetlerini uzaylılar kurmuşlardır. Onların da binaları piramit şeklindedir. Sirius yıldızını da biliyorlardı. Bunlar çok mükemmel takvimler yapmışlardı. Ve muazzam bir medeniyet kurmuşlardı. Uzaylılar yardım etmese NAH yaparlardı.
Doğrusu: Uzaylılarda piramit saplantısı var herhalde. O piramitlerde rahipleri tanrılara binlerce insanı kurban ediyolardı. Sirius yıldızını tabii biliyorlardi, çünkü göğe bakan herkes bilebilir (Sirius nedense UFOcuların en sevdiği yıldizdır, nerden öğrendilerse). Tarım toplumu olduklarından iyi bir takvim geliştirmişlerdi. Eski Amerikan medeniyetleri çok gelişmiş oldukları halde tekerleği bilmiyorladı. Demek ki uzaylılar da bilmiyordu. Ama uzay gemileri tekerlek şeklinde. Allah Allah!
Erigin İddiasi: And dağlarının tepesinde bulunan Nazka'daki devasa kertenkele, kuş, yılan resimleri uzaylıların yollarını bulabilmeleri için yapılmış şekillerdir. Bunlar yerden bakıldığında hiçbir anlamı yoktur. Bunların tadına varmak için havadan bakmak lazımdır. İnsanlar böyle şeyleri niye yapsınlar ki, böyle salak şeyleri ancak uzaylılar yapar.
Dogrusu: Uzaylıların radarı falan yok herhalde. Koskoca uzayda nasıl dolaşıyorlar da, dünyada kayboluyorlar. Bu resimlerin niye yapıldığını arkeologlar hala araştırıyorlar. Bulana bizden bir adet kesmeşeker.
Eriğin İddiası: Mağaralardaki ve tapınaklardaki astronot ve uzay gemisi resimleri ilkel insanların uzaylıları gördüğünün en kesin kanıtıdır.
Dogrusu: Bu resimler her anlama gelebilecek resimlerdir. Mesela mağara duvarındaki kocakafalı adam resmi astrontu temsil etmektedir. Buna sebep çizenin beceriksizliği degil uzaylılarin dünyaya gelmeleridir. Yine tapınaklardaki kargacık-burgacık adam resimleri de uzay gemisine binmiş uzaylı resimleridir. Resimlere dikkatli bakınca adamın uzay gemisine değil tombul bir hatuna binmiş olduğu gorülür.
Eriğin İddiasi: İnsanları uzaylılar imal etmişlerdir. Uzaylılar maymunları genetik işlemlerden geçirerek insan haline getirmişlerdir. İnsanlar aslında uzaydan gelenlerin torunlarıdır. İnsanlar gerizekalı yaratıklarken onların genlerini değiştirerek evrimlerini hızlandırmış ve modern insanı yaratmışlardır.İnsanlar uzaylılar gelmeden önce kendi kendilerine evrim geçirip bu hale gelmişlerdir. Cennet uzayda bir gezegendir. Adem ve Havva aslında uzaylıdır. Sirius yıldızının bir gezegeninde yaşayan atalarımız bu gezegenin yok olmasi üzerine bu dünyaya gelmişler ve kendilerini dünyanın şartlarına uydurmuşlardır.
Dogrusu: Erik, bu mevzuuda tam anlamıyla sıçmıştır. Yukarıda görülen ve birbiriyle anormal şekilde çelişen bu fikirlerin hepsi Eriğin iddialarıdır. Uzaylılar insan yaratmak için maymun yerine sığırları seçselerdi acaba neye benzeyecektik. Niye elin gezegeninde insanı yaratıyorlar? Başka işleri mi yok? insanların nasıl yaşadığından onlara ne? Madem geliyolar o zaman neden piramit gibi hiç bir işe yaramayan şeyler yapıyorlar? Nil taşınca bir sürü insan ölüyor. Piramit yapacağına, o taşlarla set, baraj falan yapsalar ya. Böyle şeyler yapmazlar, niye? Çünkü evrensel kanunlara (?!) göre gezegenlerdeki medeniyete müdahale etmek yasak. Madem yasak ne diye gelip piramit, kuş resmi, heykel falan yapıyorlar? Neden insanların genleriyle oynuyorlar? Hade ulen!!!
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:26 AM
- Hıdır... Hıdıııırrrr...
- Hıııı??! Ne vaaarr??
- Uyuyon mu? - Yok böğrülce ayıklıyom... Soru mu lan bu Hacer? Uyuyom tabii ya ne edecem... Yat sen de zıbar hade...
- Senin işin bitti tabii, devirip gıçını yatabiliyon... Şipşak yap,sonra horul da horul uyu... Bir kere de geç gelsen dişimi kırıcam...
- Gecen gece eve geç geliyon diye dırdır ettiydin de, ben senin dişini kırdıydım ya daha ne istiyon?
- Ben o geç gelmekten bahsetmiyom... Birlikte gelmekten bahsediyom...
- Beraber mi gelecen? Kız o saatte dışarda senin ne işin var ki eve benimle gelecen lan? - Off be Hıdıır off beee Hıdııırr. Sen beni anlamıyon...
- Ya sabıııırrr... Uykumu gaçırdın gene bak, de hele ne istiyon...
- Orgazm neyin istiyom tamam mı? Orgazm olmak benim de hakkım... - Orgazm da ne lan?
- Hıdır... Bazen diyom ki kendi kendime acaba ben de zoofili mi var? - Ne fili? Ne diyon ya?
- Zoofili... Yani hayvanlarla ilişkiye giren dimek. Eh ben de senin gibi bir öküzle her gece yatağa girdiğime göre...
- Sen bana öküz mü dedin?
- Bildiğin kelimelerden konuşunca anlıyon bakıyom...
- Ya Hacer yat diyom sana... Orgazmmış... Yok bilmemne filiymiş...
- Ne fili be cahil ay... Zoofili...
- Hacer yarından tezi yok o kadının evine temizliğe gitmiyon tamam mı?
- O kadın dediğin koskoca bir yazar tamam mı? Doğru konuş. Femisnistlerin başı... Lideri... İdolüm o benim.
- Ne dol ne dol? >- İdolüm deyyom... Onun evini temizlemek benim için şerefdir tamam mı? Bütün kitaplarını, dergilerini okuyom ben onun...
- Sonra da yalan yanlış öğrenip benim uykumu kaçırıyon... Sana ne lazım orgazm... Onlar zengin garıları için... - Heç de bile... O fizyolojik bir ihtiyaç... -
- Fiz...yo...ne?
- Milletin kocaları evrim geçirdi metroseksüel oldu... Sen daha bir insan olamadın be Hıdır... Evrim... evrim... eviluşın... - Haceeeeerrr...
- Neeee? >- Gız bu deminden beri dediklerini tekrar etsene peş peşe... - Ne oldun lan hıdır, yanakların al al oldu...
- Dediğimi yap seeennn.
- Eviluşın... Orgazm... Metroseksüel... Zoofili... Fizyolojik... İdol... İstersen apurçunist de diyem... Ne olcaksa...
- De Hacer deee... Bir daha söyleee...
- Ne yapıyon Hıdır... Kudurdun mu len?
- Sen bu gavurca lafları edince gözüme yabancı avratlar gibi göründün de bir an...
- İstemiyom Hıdır... Kendimi şu an ilişkiye hazır hissetmiyom..
- Ama ben hissediyom... Gel buraya...
- Bu bir konsantrasyon meselesi Hıdır...
- Gonsontrosponon diyen dilerini yirin... Gel buraya Helga...
- Ne Helgası be? Adım var benim... Bireyim ben..Bıraaaak... Yetiiiişiiiin... Aile içi şiddete maruz kalıyom... Heeeellppp...Heeellllpp
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:27 AM
---Babacım ben bu akşam arkadaşımda kalacam. Yarın önemli bir sınavımız var. Birlikte çalışacaz..
---Yemezler kızım hadi naş!
---Nası yani?
---Sen böyle bir sınav akşamının mahsulüsün! bize sökmez!!!
2
---Anne bu akşam arkadaşımdayım ben, ders çalışacaz!!!
---Niye? tek çalışamıyormusun sen?
---Ama anneee!!!!
---Aması maması yok!!! Vakti zamanında bizim de üzerimizde az ders çalışmadılar. Şimdi düştüğüm duruma bak. Seni kimle çalıştığımı bile hatırlamıyorum!!!
3
---Baba ben bu akşam ders çalışmak için arkadaşımdayım.Okey ?
---Okey de "okey"i unutma.Temiz bi çalışma olsun. Başımıza iş açma!!
---Ya baba saçmalama Hikmet e gidiyorum ben..
---Ne hikmeti lan.?i.....oldun sen erkek erkeğe ders mi çalışılırmış. kırarım bacaklarını!
---Of baba,offf baba!!!
4
---Anne,biz bu gece Aylalarda ders çalışacaz! Meral, Aysun, Seda da gelecek!!
---Tabi Osman, ahmet , mehmet, hüseyin de gelir. topluca çalışırsınız!!
---Ne ilgisi var anne ya?çok önemli bi sınavımız var yarın!!
---Grup olarak çalışıp,pratik yapacaksınız yani... Babana söylemeden git odana zıbar.!! Akşam akşam günaha sokma adamı!!!
5
---Abiii biz bu akşam Aylinlerde ders çalışacaz. Bizim sınıfta var ya hani,sarışın olan!!
---Çok ilginç Aylin le bugün bizde Tolgaların evde çalışacaz. Tesadüfünde böylesi!!!
--!!!!!????
---Almıyayyım ayağımın altına defooll!!!
6
---Anne ders çalışmaya gidiyorum ben. arkadaşımdayım bu akşam!!
---Tamam canım. dikkatli çalış, bu yaşta sarktı göğüslerin!!!
7
---Anne bu akşam selinlerdeyiz ..ders çalışacaz. tamam?
---Tamam canikom.haplarını almayı unutma!!!
8
---baba bu akşam evde yokum. arkadaşla ders çalışacaz!!
---ah be güzel kızım bulamadın kendine zengin bi partner. o çulsuzla ders mi çalışılır!!!
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:27 AM
Telefon abone kayıtlarından itina ile seçilmiş, çeşitli sitelerde yayınlanan listenin bir kısmı.
Sehriye PILAV
Satilmis PORTAKAL
Ahmet Mehmet VELI
Mukaddes CALISYE
Hakki KISAADAM
Kurtis SISKO
Omurlu DOGRUGIDEN
Oktay DOLMASEVER
Rustu DUZER
Gulhanim ELLERGEZER
Nabi DALGA
Sanayi HOROZ
Comert VARLIK
Oral USER
Masallah AKGUN
Haci SIRKINTI
Kayyum KONAKLI
Yagmur SAGNAK
Bora SAGNAK
Jinekolog Dr. KayaBILIR
Dis Hekimi Oya BILIR
Faruk ARTIK
Nazim ENGINAR
Tuccar ASLAN
Keklik ASLAN
Ari BALCI
Petek BALCI
Kaymak BAL
Avukat Guven KURTUL
Cemal MORDALGA
Muhterem OGRETMEN
Musa PASTIRMA
Kadir KILLI
Fatih IPTEKESEROGULLARI
Ayse DONSUZ
Yosma ALVER
Selma VEREN
Dunya MALIDUZDUR
Kibar ZORBA
Umit VAR
Jandarma KIZKACIRAN
Oznur PALAVRACI
Incil TEVRAT
Insaf YILDIRIM
Demir BAYGIN
Hayati KOPYA
Fazli KONT
Muhlis DUNYADAGULMEZ
Fikri FAIZ
Satilmis DONEKOGLU
Edenbulur YILMAZ
Recep DUDUKCU
Sakin ZEYTIN
Kibar DELI
Cebrail GORUR
Abdulhalim PIRASA
Behcet BECERIR
Cansin BIRICIK
Huriye YEDICOCUKLU
Istiklal YARATILIS
Guler GULER
Ali AL
Teslim SOYLEMEZ
Guclu KUVVETLI
Cetin CEVIZ
Sezer YAN
Parla YAN
Huriye DELERGECER
Seyla BOYNUINCEOGLU
Kose SICAK
Bucak SICAK
Tutam SICAK
Satilmis DAGDEVIREN
Satilmis BOSTAN
Gudbettin KUS
Sise INCE
Efsane CILEK
Rahime ISER
Herkul DEMIRTAS
Cemal PASA
Halim HARAP
Aziz CUBUGUUZUN
Fatma DONUKARA
Suleyman PEKYUMURTA
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:27 AM
Dün gece rüyamda seni gördüm.
Sen bi araba kazası geçirmişsin. Kullandığın araba bir TIR a çarpmış.
Her türlü çabaya rağmen kurtarılamadın. Neyse imam geldi ve seni gömdüler.
Herkes çok üzülmüştü, kimse senin öldüğüne inanamıyordu.
Bir kaç gün sonra çok tuhaf birşey oldu. Senin mezarından ışık saçıldığını gördük.
Meraktan sonunda bu mezarı açtıralım dedik.
Mezarı açtık bir de ne görelim:
Çarptığın TIRın farı d.tne girmiş.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:28 AM
Yaşanılanları Kontrol-S ile kaydedip,
Kontrol-Z ile geri yaşıyorum
Ben sevdamı download edip masaüstüne alıyorum.
En çokta ekranı kapladığın o anı özlüyorum
Italik yürüyüşlüm, Bold bakışlı sevdiğim...
Öyle bir halt yedim ki, sakın affetme beni
Simge durumuna küçült, saatlerce beklet beni
Tüm sistemlerimi çökert, Ziple sıkıştır ve parçala
Alt F4 ile kapat, Shift ile değiştir beni
Kedinin mousela oynadığı gibi oyna,
Manzaralı mouse pedinde gezdir beni
Yeni bir pencere açalım ve unutalım her şeyi
Geri dönüşüm kutusuna gönderelim maziyi
Kısa yol oluştur fazla bekletme bu seveni
En çok Flash Animasyonlu halini özlüyorum
PC görünüşlü, Mac duruşlu sevdiğim
Kalpten kalbe bağlantım bağlantısı yapılır
Kapanır kapılar, ağa oturum açılır
Sevdamız monitöre saniyelerle yazılır
Disconnect olursam beni yine arar mısın?
Masaüstünde bulamazsan belgelerime bakar mısın?
Yokluğunda erişim paketi teselli olmasa da
Değişiklikleri kaydedip, yeniden bağlanır mısın
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:28 AM
bir arkadaşımla beraber dikmen dolmuşlarından birisine bindik.. dolmuşcu amca bir süre sonra yirmi milyon üzeri diye bağırıp parayı arka taraflara doğru gönderdi..
para dolmuşun içinde bir tur attıktan sonra dolmuşcu amcaya geri döndü.. amca bir süre sonra...kardeşim para kiminse alsın sizlemi uğraşacağım arabayımı süreceğim, başka işim gücüm yok mu ,insan parasına sahip çıkmaz mı diye dolmuşu fırçalamaya başladı..
ayakta bekleyen kimsede yok.. bizler koyun gibi dizilmiş amcanın fırçalarını yiye yiye yolu yarıladık...sinirler iyice gerildi dolmuşta çıt çıkmıyo..tam bu sırada önümüzde oturan hippi kılıklı bir kız iki elini kıvır kıvır upuzun saçlarının arasından kulaklarına götürdü..
walkman kulaklıklarını çıkardı ve .....şöför bey iki saattir 20 milyon üzeri bekliyoruz..her seferinde sizleri uyarmak zorundamıyız yaa biz allah allah
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:28 AM
MÜzİk Dersİnde EĞİtİm GÖrevlİsİ Hocamiz Yİne KizmiŞ Bagirip Çagiriyordu...
-"bu Egİtİm FakÜltesİne EŞŞegİde Baglasaniz DÖrt Yilda Bİtİrİr Ögretmen Olur...."
Bu Hakarete Dayanamayan ArkadaŞ:
-"hocam EŞŞegİ İkİyil Daha Baglarsak ÖĞretİm ĞÖrevlİsİ Olur"
Dedİ.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:28 AM
Vize isteyen ülkelerin son bir senedir uygulamaları, arkası beyaz fonlu
fotoğraf. Müşteri bir fotoğraf göndermiş ama arka fon kırmızı. Açtık
telefonu:
- Beyefendi bu resmin arka fonu kırmızı, olmaz.
- Yok canım, bir dakika. Ben de çıkarayım cepten bir tane. (Çıkarıyor) Eee,
arkası beyaz işte kardeşim!
- Kırmızı beyefendi.
- Çevir bak kardeşim arkasını, beyaz işte!
TEK FOTOĞRAF YETERLİ AMA YA PASAPORT?
Yine bir müşteriye Mısır vizesi alınacak. Bilgi veriliyor:
- Mısır vizesi için tek bir fotoğraf yeterli beyefendi.
Ertesi gün kuryeden gelen paketten "bir tek fotoğraf" çıkar. Ama pakette
pasaport yoktur. Sorulur ve tabii müşteri haklı çıkar:
- Pasaport istemediniz ki kardeşim!
FİLOLOJİ MEZUNU YENİ ELEMAN DİLİNİ KULLANACAK
"Soçi, Yalta, Moskova, Minsk 'eğitim' turlarımız arttı" diyor Polatoğlu.
Bunu söylerken "eğitim"den seks turlarını kastediyor. Bunun için Rusça bilen
eleman gerekiyor. Filolojiyi yeni bitirmiş (ama durumu bilmeyen) bir genç
kadını işe alıyorlar. Yeni eleman ikide bir geliyor:
- Bu grupla ben gidebilir miyim?
- Yok kızım, olmaz!
İki gün sonra tekrar:
- N'olur bu gruba ben rehber çıkabilir miyim?
- Hayır.
Tekrar, tekrar ve tekrar gelince, soruyorlar:
- Kızım ne yapacaksın sen orada?
- Dilimi kullanacağım.
UÇAN UÇAĞIN İÇİNDE ÖN KOLTUKTAKİ ARKADAŞLA İLETİŞİM
Bu olay da aynen yurtdışına uçan uçaklarından birinde yaşanmış. Uçak
havadayken bir yolcu cep telefonuyla konuşmaya başlıyor. Hostes derhal
konuşma yapmaması konusunda yolcuyu uyarıyor. El cevap:
- Hostes hanım merak etmeyin, dışarıyla konuşmuyorum, uçağın içinde, ön
taraftaki arkadaşımla konuşuyorum.
İnanılmaz ama bunlar da var
Uzakdoğu'da bir müşteri: Benim küvetim delikli, değiştirin (Jakuziden
bahsediyor)
Kapadokya'da Alman müşteri: Kapı açılmıyor (anahtarı sadece sola çevirmiş)
Bir başkası: Sıcak su akmıyor (Sadece mavi vanayı açmış!)
Yolcu: Semiha Yankı Havalimanı'nın telefonunu alabilir miyim? (Sabiha Gökçen'i
kastediyor)
Yolcu: Diyarbakır'a yer var mı acaba?
- Maalesef yok efendim.
- O zaman beni yedek kulübesine yazar mısınız?
Operatör: İyi günler iç hatlar.
- Bant kaydı mısınız, yoksa gerçek mi?
Hostes uçakta yolcuya sorar: Hangi numarada oturuyorsunuz beyefendi?
- Sanayi Mahallesi No: 14.
Müşteri: Otele kendi aracımla gideceğim ama sizin otobüsleri mi takip etmem
gerekiyor?
Rehber kiliseler hakkında bilgi verirken yolcu sorar: Bu kiliseler İsa'dan
önce mi, sonra mı?
Balayına gidecek bir adam otobüs kalkış saatlerini sorar. Satış elemanı
cevaplar:
- 23.30 efendim.
Yolcu atılır: O saatte olmaz, gerdeğe gireceğim yetişemem.
Acente Gökova'da bir otele rezervasyon yapar. Eylülün sonudur, müşteri otele
gider. Otelin müdürü acenteyi arar:
- Abi, burada bi kadın var otelde kalacakmış.
Acente:
- Garip olan ne ki?
Otel:
- İyi de abi biz oteli kapadık.
Acente:
- Yapma yaaa..Vize isteyen ülkelerin son bir senedir uygulamaları, arkası beyaz fonlu
fotoğraf. Müşteri bir fotoğraf göndermiş ama arka fon kırmızı. Açtık
telefonu:
- Beyefendi bu resmin arka fonu kırmızı, olmaz.
- Yok canım, bir dakika. Ben de çıkarayım cepten bir tane. (Çıkarıyor) Eee,
arkası beyaz işte kardeşim!
- Kırmızı beyefendi.
- Çevir bak kardeşim arkasını, beyaz işte!
TEK FOTOĞRAF YETERLİ AMA YA PASAPORT?
Yine bir müşteriye Mısır vizesi alınacak. Bilgi veriliyor:
- Mısır vizesi için tek bir fotoğraf yeterli beyefendi.
Ertesi gün kuryeden gelen paketten "bir tek fotoğraf" çıkar. Ama pakette
pasaport yoktur. Sorulur ve tabii müşteri haklı çıkar:
- Pasaport istemediniz ki kardeşim!
FİLOLOJİ MEZUNU YENİ ELEMAN DİLİNİ KULLANACAK
"Soçi, Yalta, Moskova, Minsk 'eğitim' turlarımız arttı" diyor Polatoğlu.
Bunu söylerken "eğitim"den seks turlarını kastediyor. Bunun için Rusça bilen
eleman gerekiyor. Filolojiyi yeni bitirmiş (ama durumu bilmeyen) bir genç
kadını işe alıyorlar. Yeni eleman ikide bir geliyor:
- Bu grupla ben gidebilir miyim?
- Yok kızım, olmaz!
İki gün sonra tekrar:
- N'olur bu gruba ben rehber çıkabilir miyim?
- Hayır.
Tekrar, tekrar ve tekrar gelince, soruyorlar:
- Kızım ne yapacaksın sen orada?
- Dilimi kullanacağım.
UÇAN UÇAĞIN İÇİNDE ÖN KOLTUKTAKİ ARKADAŞLA İLETİŞİM
Bu olay da aynen yurtdışına uçan uçaklarından birinde yaşanmış. Uçak
havadayken bir yolcu cep telefonuyla konuşmaya başlıyor. Hostes derhal
konuşma yapmaması konusunda yolcuyu uyarıyor. El cevap:
- Hostes hanım merak etmeyin, dışarıyla konuşmuyorum, uçağın içinde, ön
taraftaki arkadaşımla konuşuyorum.
İnanılmaz ama bunlar da var
Uzakdoğu'da bir müşteri: Benim küvetim delikli, değiştirin (Jakuziden
bahsediyor)
Kapadokya'da Alman müşteri: Kapı açılmıyor (anahtarı sadece sola çevirmiş)
Bir başkası: Sıcak su akmıyor (Sadece mavi vanayı açmış!)
Yolcu: Semiha Yankı Havalimanı'nın telefonunu alabilir miyim? (Sabiha Gökçen'i
kastediyor)
Yolcu: Diyarbakır'a yer var mı acaba?
- Maalesef yok efendim.
- O zaman beni yedek kulübesine yazar mısınız?
Operatör: İyi günler iç hatlar.
- Bant kaydı mısınız, yoksa gerçek mi?
Hostes uçakta yolcuya sorar: Hangi numarada oturuyorsunuz beyefendi?
- Sanayi Mahallesi No: 14.
Müşteri: Otele kendi aracımla gideceğim ama sizin otobüsleri mi takip etmem
gerekiyor?
Rehber kiliseler hakkında bilgi verirken yolcu sorar: Bu kiliseler İsa'dan
önce mi, sonra mı?
Balayına gidecek bir adam otobüs kalkış saatlerini sorar. Satış elemanı
cevaplar:
- 23.30 efendim.
Yolcu atılır: O saatte olmaz, gerdeğe gireceğim yetişemem.
Acente Gökova'da bir otele rezervasyon yapar. Eylülün sonudur, müşteri otele
gider. Otelin müdürü acenteyi arar:
- Abi, burada bi kadın var otelde kalacakmış.
Acente:
- Garip olan ne ki?
Otel:
- İyi de abi biz oteli kapadık.
Acente:
- Yapma yaaa..
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:29 AM
1. Modeminizi kapattiginizda icinizde bir burukluk hissediyorsaniz;
2. Defterinizdeki tum adreslerde @ varsa;
3. Internet erisimi olmadigi icin annenizle haberlesemiyorsaniz;
4. Telefon faturaniz 2 sayfadan fazlaysa;
5. Esiniz resti cekip "Hayir, bilgisayar yataga giremez!" dediyse;
6. Bilgisayar masanizin sandalyesini bir klozetle degistirmeyi dusunduyseniz;
7. Gulumsediginizde basinizi yan ceviriyorsaniz; :-)
8. Esiniz devamli olarak evlilikte iletisimin onemini vurguluyorsa ve siz de bunun uzerine kendisine yeni bir telefon hatti ve modem aldiysaniz;
9. Kelime islemcinizle birseyler yazarken her noktadan sonra "com" yaziyorsaniz.com
10. "0,1,2,3,4,5,6,7,8,9,A,B,C,D,..." diye sayiyorsaniz;
11. Rüyalariniz 256 renkse;
12. Uyumaya calisirken sleep(8*3600) diye dusunuyorsaniz;
13. Asansore bindiginizde gitmek istediginiz kata ait dugmeyi cift tikliyorsaniz.
14. Web sitesi olmayan firmalardan mümkün olduğunca alışveriş yapmamaya özen gösteriyorsanız.
15. Eşiniz yada sevgiliniz ile chat'ten tanıştıysanız.
16. Eski sevgilinizin e-mail şiresini ele geçirmesi için hacker arıyorsanız.
Bu internet işini biraz fazla abartmışsınız demektir.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:29 AM
" Merhaba!! Biz Jim ve Sonya'yiz.. Su anda telefonu açamiyoruz çünkü yapmayi çok sevdigimiz biseyle mesguluz... Sonya'nin tarzi yukari asagi, benim tarzim soldan saga ve yavas yavas... Neyse siz mesajinizi birakin, biz disimizi firçalamayi bitirince sizi arariz.."
" Merhaba.. karim ve ben su an size cevap veremiyoruz.. ama numaranizi birakirsaniz isimiz biter bitmez sizi arariz.."
" Merhaba..Ben John.. Telefon sirketinden ariyorsan, faturanizi ödedim merak etme.. Anne Baba eger sizseniz, bana acilen para gönderin.. Yatirim danismanim eger arayan sensen, bana yeteri kadar para göndermemissin.. Erkek arkadaslarimdan biriysen, bana borcun var hala parami vermedin.. Kiz arkadaslarimdan biriysen, hiç endiselenme bende para bol
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:29 AM
Erkekler yeni doğmuş bebek gibidirler.
İlk başta çok şirin görünürler, ama bir süre sonra altlarını değiştirmekten sıkılırsınız.
Erkekler kahve gibidirler.
En iyileri zengin ve sıcaktır ve sizi bütün gece ayakta tutabilir.
Erkekler bilgisayar gibidirler.
Anlaşılmaları kolay değildir ancak hiçbir zaman yeterli hafızaya sahip değildirler.
Erkekler uzaktan kumanda aleti gibidirler.
Basit. Kullanımı kolay. Ve genellikle televizyonun yakınında uzanmış durumda.
Erkekler yıldız falı gibidirler.
Size her zaman ne yapacağınızı söylerler ve genellikle de yanlıştırlar.
Erkekler iş makinaları gibidirler.
Çok gürültü yaparlar ama çalıştırılmaları zordur.
Erkekler termos gibidirler.
İçini bira doldurup her yere taşıyabilirsiniz.
Erkekler şilte gibidirler.
Eninde sonunda en iyileri bile deforme olur.
Erkekler Brezilya dizileri gibidirler.
Seyretmesi eğlenceli. Ancak her duyduğunuza inanmayın!
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:30 AM
Neden ilkokulu zor bitirmis bazi isadamlari,unlu profesorlerden fazla para kazanirlar?
Bakin nasil?
Birinci hukum:Bilgi guctur
Ikinci hukum:Zaman paradir
Simdi bu iki hukme itiraziniz var mu? YOK O zaman devam
Fizik bilminde kanıtlanmistır ki: guc=is/zaman
Simdi Bilgi=Guctur birinci hukme gore
Zaman=para ikinci hukme gore
Bunlari denklemde yerine koyalim Bilgi=is/para olur
Buradan parayi cekersek... Para=is/bilgi bu formulde bilgi sifira yaklasirsa para sonsuza dogru uzanır
Sonuc: ne kadar az bilirsen o kadar cok kazanirsin ya da Sabit bir para,bir maas alabilmek icin,bilgin ne kadar fazlaysa,o kadar fazla is yapman gerekir
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:30 AM
Nanosaniye : Trafikte ışığın yeşile dönmesi ve arkadaki hayvanın
korna çalması arasında geçen süre.
Hardware : Bilgisayarın software arızası nedeniyle bozulması durumunda yumruklanan kısmı.
Ekip çalışması : Bütün suçları ekibin geri kalanına yüklemeyi sağlayan çalışma biçimi.
Patron: Geç kaldığınızda işe erken gelen, erken geldiğinizde geç kalan kişi.
Gözyaşı: Erkek gücünün, kadin gücü karşısında bozguna uğratılmasına yarayan hidrolik güç birimi.
Söylenti: Ses hızından bile hızlı dağılan haberler.
Sözlük: Boşanmanın, nikahtan önce geldiği tek yer.
Evlilik: Erkeğin lisansını yitirip, kadının master (lisans üstü) olduğu bir sözleşme.
Baba: Doğanın bize armağanı olan banka.
Gülümseme: Pek çok şeyi bir doğruya çeviren eğri.
Aşk : 1 sesli, 2 sessiz ve 2 aptaldan oluşan sözcük.
Baş ağrısı : Kadınlar tarafından en fazla kullanılan doğum kontrol
yöntemi.
İyimser: Kazayla nehre düstüğünde banyo yapmaya başlayan kişi.
Ofis: Gergin bir ev hayatından sonra gevşediğiniz yer.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:36 AM
Bir kredi kartı başvurum vardı, kabul oldu mu acaba?...
- Ne yazık ki 250 ye 300 oyla reddedildi...
-------------------------------------------
- Arkadaşlara kredi kartı geldi bana gelmedi?...
- Bundan sonra arkadaşlarınızı daha dikkatli seçin....
-------------------------------------------
- Yani beyefendi on kere form doldurdum kredi kartı için...yine red, Allah aşkına bu kartı alabilmek için ben naapayım siz söyleyin?
- Gidin Masterbaba türbesinde dua edin....
-------------------------------------------
- Kartımın limiti neden bu kadar düşük?
- Uluslararası para piyasası dengelerini bozmak istemedik....
-------------------------------------------
- Yarın gidip bankadaki tüm paramı çekiyorum...
- Bunu yaparsanız tarih sizi affetmeyecektir...
-------------------------------------------
- Bankamatik kartımı yuttu, naapıcam?...
- Sakin olun ve elinizi yavaşça kart yuvasından çıkartın......
-------------------------------------------
- Ya kart matikte kaldı ve buralarda bir şube yok. Acaba bir ekip gönderebilirsiniz?...
- Derhal... Yalnız ekip gelinceye kadar siz suni teneffüse devam edin...
-------------------------------------------
- Az önce bir fax çektim ulaştı mı acaba?..
- Normal miydi, Yıldırım mı?
-------------------------------------------
- Genel Müdürlüğünüzün telefonunu alabilir miyim?
- Veriyim ama, kontür milletlerarası yazıyor...
-------------------------------------------
- Ekstrem bana ulaşmıyor ve sürekli faiz ödüyorum!...
- Nereden geliyor bu değirmenin suyu...
-------------------------------------------
- Dün kartımı kaybetmiştim şimdi buldum. Bakar mısınız harcama olmuş mu?
- Sayenizde ekonomi %1,2 büyümüş...
-------------------------------------------
- Yauv kardeşim 10 dakkadır müzik dinletiyorsunuz adama...!
- Güzel sanatların hangi dalına tahammül edebilirsiniz ki?
-------------------------------------------
- Orada sizin üstünüz yok mu?
- Hayır yarı çıplağız...
-------------------------------------------
- Bana müdürünüzü bağlayın onunla görüşmek istiyorum!..
- İtalyanca biliyor musunuz?
-------------------------------------------
- Ben şifremi tuşladım böyle bir kart yoktur dedi robot..(sesli yanıt sistemi)
- Sizi korkutmak için söylemişler efenim, var kartınız...
-------------------------------------------
- Maaşım yatmış mı, bakar mısınız?
- Maaş göremiyorum ama bir servet bu gün itibariyle hesabınıza yatmış...
-------------------------------------------
- Siz bana kuryenin adresini verseniz ben gidip alsam olmaz mı?
- Bunu duymamış olayım...,
-------------------------------------------
- Sizin yeriniz nerde?
- Her zaman yanınızda
-------------------------------------------
- Yav beyefendi ben kartımla 300 milyon nakit avans çektim bunun faizi günlük mü işliyor?
- Acısını her an hissedeceksiniz...
-------------------------------------------
- Borcumu iki ay ödemezsem kartım takibe girer mi?
- Fazla uzağa kaçamaz....
-------------------------------------------
- Ya bir kartı teslim edemediniz 10. arayışım bu sizi....
- Haklısınız, çok yıprandık ikimiz de bir süre görüşmesek....
-------------------------------------------
- Kısa vadede hangi enstrümana yatırım yapmayı tavsiye edersiniz?
- Parayı veren düdüğü çalar.
-------------------------------------------
- İnanmıyorum 10 milyon için 7 milyon faiz gelmiş...Allah hepinizin cezasını versin!...
- Bunun için fax çekmeniz gerekiyor...
-------------------------------------------
- Provizyon alamıyoruz, Bankanızı arayınız diyor.
- İşiniz düşmese hiç arayıp soracağınız yok vallahi.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:36 AM
1) Gözlügünüzün vidasi çok çabuk çikiyorsa vidayi takmadan önce, vidanin girecegi delige renksiz oje damlatin. Vidayi öyle takin
2) Satin aldiginiz ayakkabilar ayaginizi sikiyor ise onlari bir kaç dakika buhara tutun
3) Makasinizi bilemek istiyorsaniz, zimpara kagidi kesin.
4) Halidaki sigara yaniklarindan, yanik yerler üzerinde zimpara kagidi ile dairesel hareketler yaparak kurtulabilirsiniz
5) Mobilyalarin yerlerini degistirdiginizde halilarin üzerinde iz birakir. Bu izleri yok etmek için izlerin üzerine bir parça buz koyun ve erimesini bekleyin. Daha sonra üzerinde elektrik süpürgesini gezdirin.Izden eser kalmadigini göreceksiniz
6) Fermuarli giyeceklerinizi çamasir makinesine koymadan önce kapali olup olmadigini kontrol edin. Açiksa zedelenebilirler
7) Üst üste koydugunuz bardaklar yapisip çikmiyorsa bir legenin içerisine koyun Üstteki bardagin içerisine buz koyup legenin içerisine yavas yavas sicak su koyun. Bardaklarin kolayca çiktigini göreceksiniz.
8) Satin aldiginiz plastik ve cam esyalarin üzerine* yapistirilan etiketlerden kurtulmak için etiketin üzerine yemeklik margarin sürün ve 15 dakika bekletin. Bir bez ile ovalayip yikayin Üzerinde hiç bir leke ve çizilme olusmayacaktir.
9) Ütü yapmayi kolaylastirmak ve süreyi azaltmak için ütü masasinin kilifinin altina alüminyum folyo koyun. Sicagi geri yansitacagindan ütü yapmak daha kolay olacaktir.
10) Bez pabuçlarin temizlenmesi sorun oluyor ise pabuçlari bir yastik kilifinin içerisine koyun. Kilifin agzini kapayin ve çamasir makinasinda yikayin. Yeni gibi olacaklardir.
11) Buz kaliplarinizi su ile doldurmadan önce bölmelere portakal,limon ve dilediginiz meyve parçaciklari yerlestirirseniz dekoratif buzlar elde etmis olursunuz.
12) Eger ayaklariniz çok isinip sisiyorsa onlari saatlerce sicak suda bekletmeyin, aksine kolonya ile ovalayin. Bilekleriniz ve ayaklariniz sismeyecektir
13) Eger ayaklariniz çok hassas ise, sicak havalarda sikayetleriniz artiyorsa, her sabah bir kaç damla zeytinyagi ile ovalayin
14) Pamuklu giysilerinizin çekmemesi için ilk yikamada bir gece soguk suyun içerisinde bekletin, sonra yikayin, çekmeyeceklerdir.
15) Dirsek ve topuklarinizin sertlesmesini istemiyorsaniz, bir dilim limon ile ovun. Böylece yumusacik olacaklardir.
16) Yeni bir tava satin aldiginizda ilk önce içinde bir miktar sirke kaynatin. Bu islem ilerde kizartmalarinizin tavaya yapismasini önleyecektir.
17) Cevizle dost olun. Içindeki yag beyin hücreleri için çok yararlidir.Kan sekerini düsürdügü için seker hastalarina da uzmanlar tarafindan tavsiye edilir
18) Duvariniza çivi çakacaginiz zaman isaretlediginiz yerin üzerine çapraz bant yapistirin. Çiviyi öyle çakin. Böylece duvarin alçisini çatlatmamis olacaksiniz.
19) Kizartma yagini bir kaç kez kullanabilirsiniz. Kullanilir durumda olup olmadigini anlamak için kizgin yagin içerisine bir dilim ekmek atin. Ekmekte kara lekeler olusmuyorsa kullanabilirsiniz.
20) Cevizlerin kabuklarini kolayca açabilmek için onlari bir gece tuzlu suyun içerisinde bekletin. Böylece içleri de dagilmayacaktir.
21) Unlarinizin böceklenmemesi için, un kavanozunun içerisine bir adet defne yapragi koyun.
22) Firinda patates yapmadan önce , 10-15 dakika haslayin ve çatal ile delin. Daha kolay pisecektir.
23) Büyük miktarda patatesiniz var ise torbanin içerisine bir adet elma koyun. 8 hafta boyunca filizlenmesini ve büzüsmesini önler.
24) Kullanilmis limon kabuklarini rendeleyip seker ile karistirin. Kavanozun içerisinde buzdolabinda uzun bir süre saklayabilirsiniz. Böylece pasta yaparken elinizin altinda hazir bulunur.
25) Kabarik bir omlet yapmak istiyorsaniz, bir çorba kasigi suyun içerisine bir çay kasigi misir unu karistirin.Hazirladiginiz karisimi yumurtaya ilave edin. Böylece kabarik bir omlet yapmis olacaksiniz.
26) Sarimsaklarinizi her zaman elinizin altinda hazir bulundurmak istiyorsaniz kabuklarini soyduktan sonra bir kavanoza doldurup üzerine zeytinyagi koyarak muhafaza edebilirsiniz. Ayrica bu yag. yemeklerinize, salatalariniza ayri bir lezzet kalacaktir.
27) Peyniri kolay rendelemek için, 15 dakika buzlukta bekletin
28) Bisküvileriniz yumusamissa onlari birkaç dakika firinlayin.
29) Çekmeceleri içini bosaltmadan temizlemek istiyorsaniz,elektrik süpürgesinin ucuna ince bir çorap geçirin.
30) Firinda tavuk kizartacaginiz zaman üzerine koydugunuz baharatlardan içine de koyun. Böylece daha lezzetli olur.
31) Domates salçaniz çok eksi ise içerisine bir havuç rendeleyin. Havuç, salçanizi (sosunuzu) tatlandiracaktir.
32) Mantarlarin daha lezzetli olmasi için pisirmeden önce üzerlerine biraz tuz ve limon suyu koyun, 5 dakika bekletin. Daha sonra pisirin.
33) Firinda tavuk kizartacaginiz zaman bir limonu ikiye bölün, yarisini tavugun üzerine bastirarak iyice sürün. Diger yarisini ise tavugun içerisine yerlestirin. Tavugunuz nar gibi kizaracaktir.
34) 2 Çorba kasigi yogurdu, sulandirilmis 1 çorba kasigi salçayi ve birazda zeytinyagini derin bir kabin içerisinde karistirin.Firina koymadan önce tavugun her tarafina sürün. Çok daha
lezzetli olacaktir.
35) Hazirladiginiz kekin ortasina malzeme koyacaginiz zaman biçak ile kesmenize gerek yok. Dikis ipligini kekin etrafina gerip dikkatlice çektiginiz zaman düzgün bir sekilde kesildigini göreceksiniz.*
36) Hazirladiginiz kekin, firinda pisirirken çökmemesi için hamuru kalibi ile birlikte firina koymadan önce 20 dakika kadar dinlendirin.
37) Pisirdiginiz sebzelerin renklerini kaybetmemesi için bir kesme seker yada limon suyu koyun.
38) Hazirladiginiz omletin tavaya yapismamasi için, önce tavayi ocaga koyup iyice isitin sonra yagi döküp kizdirin. Daha sonra karisimi tavaya alin ve ocagin altini kisin.
39) Kesilmis ve açik havada kalmis sogan zararlidir.Kullanmadiginiz sogan parçalarini saklamayin.
40) Çok miktarda alkollü ve alkolsüz kokteyller hazirladiginizda onlardan bir miktarini buz kaplarina yerlestirin. Kokteyllerin içerisine bunlari kullanin Böylece sulanip tatlarini
kaybetmeyeceklerdir
41) Kuru soganlari kese kagidina sardiktan sonra buzdolabinin sebze bölümünde muhafaza ederseniz çürüyüp bozulmasini önlemis olursunuz.
42) Kizarttiginiz tavugun tekrar isittiginizda lezzetini kaybetmesini istemiyorsaniz tavuk parçalarini bir süzgece koyun.Tencerenin içerisinde su kaynatin ve süzgeci üzerine oturtun.Buharda isitilan tavuk lezzetinde hiçbir sey kaybetmeyecektir.
43) Satin aldiginiz kiviler çok sert ve ham ise bir gece boyunca plastik bir torba içerisinde elma ve armut ile saklayin.
44) Evde pasta yaparken kullandiginiz meyve sekerlemelerinin dibe çökmesini istemiyorsaniz hazirladiginiz hamura bir miktar *misir unu ilave edin. Meyveler piserken sulari yogunlasir ve dibe
çökmezler.*
45) Kek kalibinizin içine hamurunuzu dökmeden önce ortasina bir serit alüminyum folyo koyun. Böylece kekinizi pisirdikten sonra kolayca çikartabilirsiniz.
46) Sogan, sarimsak kesmeden önce parmaklariniza limon suyu sürerseniz , istemediginiz kokulardan kurtulmus olursunuz.
47) Kizartma kokularinin bütün eve yayilmamasi için yagin içerisine bir iki dal maydanoz atin.
48) Lambalarinizin üzerine kullanmadiginiz kokularinizdan veya biraz vanilya sürerseniz, lambalarinizi yaktiginizda mis gibi koku yayilacaktir.( Fazla sürmeyin.)
49) Parfümü bitmis küçük parfüm siselerini atmaya kiyamiyorsaniz onlari çamasir dolabiniza koyun. Böylece çamasirlarinizin hos kokmasini saglarsiniz.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:37 AM
YAKARİ : Allahım ne kadar eski ve iç bayıcı bir çizgiydi bu. İlkokuldaydım, her akşam köftemi yer, Yakari'yi seyreder, sonra da yatardım. O kadar sıkıcı olmasına rağmen herhalde geç yatayım diye izliyormuşum? Bir atı, bir de yakarikikuuu yukurikikuuu diye öte öte dolaşan bir kartalı vardı. Herşey ağırçekim gibiydi bu çizgide, fenalık
basardı insana. Çabucak ta biterdi, gayet embesil bir şeydi, işte bir nesil bunu izleyerek uyudu.
MUSTİ : Çarpık ağızlı ve de gömlekli bir kedi yavrusunun maceralarını anlatırdı bu çizgi dizi. Ben bunun daha çok Milliyet Kardeş dergisindeki çizgiromanlarını hatırlıyorum, sene 1984, ilkokuldayım. Musti'nin pek bir olayı yoktu, tintin dolaşır, kirpi kardeş, tavşan kardeş, sevgi böceği tadında takılırdı. En önemli özelliği kollarıyla bacaklarını soba borusu gibi tuhaf tuhaf oynatarak yürümesiydi, sonradan aynı özelliği Star Wars'ta C-3PO'da görecek, Musti'yi rahmetle yadedecektik.
JUMBO JET SET : Bu da sanırım Yakari ve Musti gibi "Uykudan Önce" programında yayınlanan çizgilerden biriydi, Jumbo isimli çok şeker bir yavru uçağın (?????) maceralarını anlatırdı. Çok ta gaza getirici bir şarkısı vardı, bu eleman uçarken aşağıdan koyunlar, öküzler Jumbooo diye bağırırdı, tabii ben de hemen gaza gelir söylerdim. İşte ben uzun yıllar Jumbooo Juumbooo diye bağıra bağıra dolandım ortalıkta.
ATOM KARINCA : Atom karınca süper güçlü bir karıncaydı, kellesindeki antenler cızzztt bızztt yapar, bizimki Süpermen'i utancından ağlatacak şekilde uçar, kahramanlıklar yapardı. Vallaha babam bunu pek severdi, herhalde ben de babam Atom karınca seyrettiği için maruz kalmışım. Babam gelecek yıllarda "atom karınca geliyooor" diye bağırmaya devam etti.
DEĞERLİ : Yaramaz köpek Değerli'nin en önemli özelliği "kih kih kih" diye gülmesiydi. Babamın favori çizgi filmlerinin başında gelirdi.Bu pire torbası it ortalığın tozunu atar, sahibesi yaşlı teyze de hiç bir şeyin farkında olmadığından "aferim canım benim" diye Değerli'yi pohpohlardı. Sanırım bu teyze Tweety'deki yengeye ilham veren karakterdir, belki de kuzeni bilem olabilir.
ARI MAYA : Annemin anlattığına göre ben Arı Maya izlerken o da yemeğimi ağzıma tıkarmış?? Ben bunu izlediğimi hiç hatırlamıyorum ama resimli bir kitabı bile varmış bende. Bu da böyle kız mı erkek mi bilinmez bir arıydı, en azından ben hiç bilemedim, böle pösteki gibi yekpare bir saçı, çizgili donu vardı, çiçekten çiçeğe uçardı. Sevgi ve de mutluluk böcüğüydü kendisi.
NİLS VE UÇANKAZ : Bu çizgi film, Voltron'la beraber pazar sabahı uyumamızı engelleyen çizgilerden biriydi. Nils diye tembel bir çocuk artık sihirle mi, büyüyle mi neyse parmak kadar kalıyor, anaa pipim de bamya kadar oldu diye utancından kimsenin yüzüne bakamayacağı için kazına atlayıp çiftlikten kaçıyordu. Kazın ayağı ise başkaydı sayın seyirciler, ahaahahaa, evcil kaz Morton göçmen kuşlarla uçmayı kafasına koymuştu, azimle sıçan taşı deler sözünü kanıtlarcasına kendini kasarak uçmayı becermiş,o günden sonra bamya Nils olarak hatırlanan kahramanımız da bunun boynuna atlayarak çiftliği terketmişti. Serinin devamında bunların maceralarını izlemiştik.
TONTONLAR : İşte bu Tontonlar, benim hayatta ilk fanatiği olduğum çizgi filmdi. HOP HOP HOP, DEĞİŞ TONTON diyerek biçimden biçime giren, form değiştiren, hamur gibi yaratıklardı bunlar, belki de o yüzden sevmişimdir. Ne var ki benim için büyük utanç kaynağı oldular, çünküm bu tontonlar bitince saatlerce ağladığım, ortalığı ayağa kaldırdığım, yıllarca bütün aile toplantılarında anlatıldı. O kadar fanatikmişim ki, tontonlu yastığım bilem varmış. Sarısı vardı bunların yastığın üzerinde, şimdilerde Aymar'ın reklamında kullanılan yaratık ta bize tontonları anımsatmaktadır
KALIMERO : Ama haksızlık bu öyle değil mi? Kafasında yarım kabuğuyla dolaşan ve her macerasında "ama haksızlık bu öyle değil mi?" diyen minik civciv Kalimero herkesin sevgilisiydi. Bizde bunu en çok annem beğenirdi, (yahu bizde ailecek bir çizgi film meselesi var ama dur çözecem ben bunu) Çok şirindi, biraz da safdildi yanlış hatırlamıyorsam. Pt pıt dolaşır, başına bin türlü bela açar, kabak başına patlayınca da "ama haksızlık bu öyle dii miiii" diye sızlanırdı. Bizim nesil bu yerden bitme sayesinde haksızlıklara karşı sesini yükseltmeyi öğrenmiştir.
TAŞDEVRİ : Büyük küçük herkesin sevgilisi olmuş fenomen bir çizgi filmdi, sadece çocukluğumuzda değil, hiç durmadan tüm hayatım boyunca yayınlandı, ben ömrümce Fred Çakmaktaş'la Barni Moloztaş izledim. Özellikle Fred'i seslendiren Sezai Aydın'ın başarısı bu çizginin popülaritesini çok etkilemiştir. Bunlar taşdevrinde yaşayan ama hertürlü modern eşyalara sahip tiplerdi. Filin hortumundan duş alır, pelikan kuşunu elektrikli süpürge niyetine kullanırlardı. Özellikle Fred'in bovling oynarken parmaklarının üzerinde yürümesine ve kaynanasını görünce "aaannneecciiğimmm" demesine çok gülerdik.
HEIDI : Kara saçlı ve domates yanaklı bir kızdı, kırmızı gömleği, pembe eteği ve kocaman bir poposu vardı, bu Heidi ne zaman dağlardan bayırlardan yuvarlansa eteği kafasına geçer, biz de bunun kocaman beyaz donlarını seyrederdik. Donlarını fora eden ilk çizgi karakter herhalde buydu. Keçi çobanı Peter'le dağbaşlarına çıkar oynaşırdı. En dikkat çekici bir diğer özelliği de yamuk ağzıydı. Bu kızın ağzı yanağından açılırdı. O da inadına o yamuk yandan ağzıyla "büyüükkbabaaa, büyüükbabaa" diye çığlıklar atar, büyükbaba da sussun diye buna keçi peyniri kızartırdı. Ah o peynirden nasıl canım çekerdi anlatamam. Sonradan Heidi büyük şehire inerek Clara ile arkadaş olmayı da ihmal etmedi. Ama peynirsiz yaşayamayacağı için dağlara geri dönmüştü.
ŞİRİNLER : Şirinler 3 elma boyunda, mavi renkli ve de kukuletalı bir grup yaratıktı. Mantarların dibinde bir köyde yaşarlardı, köy imamı da Şirin baba diye sakallı muhterem bir zattı. Bunun donuyla şapkası kırmızı idi. Ama o da diğerleri gibi üstsüz gezerdi. Sonradan köye çirkin bir kız gelmiş, Şirin baba büyüleriyle kızı Britney Spears'a çevirmiş, ismini de Şirine koymuştu, Şirine yüzünden bütün şirinler birbirine girmişti. Bunların gözlüklü bilgin şirini, şişko aşçı şirini, uykucu tembel şirini, adaleli güçlü şirini vardı. Ama en güzeli peşlerindeki hain Gargamel'di, kedisi Azman'la bu dırdırcı Şirinler'i yakalamaya çalışır, birtürlü beceremezdi. Gargamel yıllar sonra sanal alemde bizim kuşağın en çok tercih ettiği takma ad olmuştu.
PEMBE PANTER : Herkes ıslıkla Pembe Panter'in müziğini öttürürdü, kendisi bizim ailede kısaca Pembo diye bilinirdi çünkü babam pek severdi bunu, bi samimiyetimiz vardı yani, pembo aşağı pembo yukarı ahahaah. Sessiz sakin dolaşır, olayları çözer, kuyruğunu eline alır sallardı. Peter Sellers'in oynadığı Pembe Panter filmleri serisinden sonra popülaritesi tavana vurmuştu.
BASTIR VİKİNG : Bir Viking kabilesini maceralarını anlatırdı. Bunlar boynuzlu şapkalar takar, HAYDİ YALLAH HOP HOP HOP, HAYDİ YALLAH HOP HOP HOP diyerek küreklere asılır, maceradan maceraya koşarlardı. Buradaki asıl hikaye kaptanın Vicki isimli küçük çocuğuydu, hünsa bir karakterdi, erselik yani, kız mı erkek mi ben hiç anlayamazdım. Bunun da aklına hep olayı çözecek fikirler gelirdi ama önce burnunu karıştırır sonra buldumm! diye bağırırdı. Bu çizgi film güzel Türkçe'mize tatak kelimesinin eklenmesine vesile olmuştur.
AYI YOGİ : Bir grup arkadaşını yanına alıp acayip bir gemi ile dolaşan, maceradan maceraya koşan bir ayı idi bu. Sürekli efeemm diye konuşur, başına bin türlü iş açar, panik içinde sağa sola koşuştururdu. Düpedüz salaktı. Yanındaki küçük Bobi mi Bobo mu, o daha zekiceydi. Ama benim için en güzeli hergün yediğim Ayı Yogi'li baldı, şimdi olsa da alsak keşke , o Ayı Yogi şişesindeki balın kokusunu bilem hatırlarım hala.
LAZERYON : Pazar akşamları yayınlanırdı. Takaşi isimli bir Japon çocuğu bilgisayarında net üzerinden bir robot tasarlamış, sonra birden uzay üssünün hatlarında bir karışıklık olunca bu robot aynen imal edilmişti. O zamanlar bizde interneti bırak bilgisayar bile yoktu. Lazeryon işte bu robottu, Voltron'un ışın kılıcı varsa bunun da lazer topu vardı. Tasarımcısı bu oğlan olduğundan Takaşi'yi Lazeryon'un pilotu yapmışlardı. Yavrum paso düşman robotlarla savaşır ama sonunda mutlaka kazanırdı. Olivia diye bir kız arkadaşı vardı, sarışın güzel bir şey. Takaşi uzayda robotları pataklar ama okulda hep Olivia'dan kötek yerdi.
HE -MAN : İlkokuldayken okuldan koşarak gelir artık pazartesi günü mü neyse He-Man'i izlerdik. Öykü acayip tiplerle dolu bir galakside geçiyordu, kahramanımız lepiska saçlı Prens Adam oldukça pısırıkken sihirli kılıcını havaya kaldırıp GÖLGELERİN GÜCÜ ADINA, GÜÇ BENDE ARTIK deyip adaleli erkek He-Man'e dönüşür, iskeletor ve elemanlarıyla kapışırdı. Başı sıkışınca küçük cin Orko, General, General'in kızı Tila ve güzel Büyücü'den yardım alırdı. Her bölümün sonunda Orko uçarak ekranda belirir, bize o bölümden çıkartmamız gereken dersi anlatırdı. Ben bunun birsürü kartlarını falan toplamıştım uzun süre. He-Man'den sonra sıska tiplere İskeletora dönmüşsün demek moda olmuştu.
SHE-RA : He-Man karakterinin kızkardeşiydi. Başka bir gezegende yaşıyordu çünkü bunları bebekken İskeletor bulmasın diye ayırmışlardı, o zamanlar Star Wars'ı henüz seyretmediğimizden anlamamış, yemiştik biz de bunu yeni bir hikaye diye! Bu hatun kılıcını kaldırır YÜCE RUHUN ADINA, ADIM ŞİİRAAA diye bağırır, birden tipi değişir, atının kanatları peydah olurdu. Bunun da çevresi gudik tiplerle doluydu, bazı maceralarında kardeşi He-Man gelir, kötüleri beraber pataklarlardı. He-Man kadar fenomen olamamıştı
ROBOTEK : Eşi benzeri yapılmamış aşmış bir çizgidiziydi, hafta içi okul dönüşü izlerdik. Dünyayı uzaylılar istila etmiş, insanlar Robotek diye devasa bir gemiye iltica etmişlerdi, bu gemi alarm moduna geçtiği zaman katlanıp bükülerek robot haline gelir, uzaylılarla savaşırdı. Rick diye bir savaş pilotu, Minmey diye bir Çinli kız da vardı, bunlar aşk meşk yaşıyorlardı galiba, Minmey Çin restoranı açmıştı, yerel kıyafetler falan giyerdi. Müziği de muhteşemdi. Abimle izlerdik biz bunu, sonra da eski legolardan uzay gemileri yapmaya çalışır, uzay savaşları oynardık.
VOLTRAN : İşte bir nesil bu Voltran yüzünden uykusuz kalmıştı, pazar sabahı erken kalkılır illaki Voltran seyredilirdi. Issız bir gezegene düşen bir grup pilotun maceralarını anlatırdı. Bu gezegenin güzel prensesi pilotlardan yer altındaki robot aslanları uçurmalarını rica etmiş, sonunda aslanlar biraraya gelerek , ben kolları oluşturuyorum, ben bacakları, ben de başşını oluşturuyorum, ve 3 kere VOLTRAN VOLTRAN VOLTRAN diyerek büyük robotu meydana getirmişti. Prensesi cariyesi yapmak isteyen yamuk tipli bir herifin çeşit çeşit robot canavarlarına karşı savaşır, illa biraz dayak yer, sonunda ışın kılıcı ile canavarı ikiye bölerlerdi, bu sıra da hiç değişmezdi. Bizim de kuzenlerle en sevdiğimiz oyundu. Allahtan prenses mavi aslanı kullanmaya başlamış ben de oyuna katılmıştım, çünkü aslan hakkı kutsaldı, kimse kimsenin aslanını alamazdı, yeşil aslan benim diyene, destur çek yeşil aslan Tolga'nın denirdi.
KAYIP DÜNYALAR : Muhteşem bir Fransız çizgi filmiydi, hafta içi mi, yoksam cumartesi mi yayınlanırdı hatırlamıyorum, çok etkileyici bir jenerik müziği vardı, Clementine'le beraber bize Fransızca sevgisi aşılayan ilk şarkılardandır. Bu çok acayip maceraydı, bir gezegenin katmanları arasında dolaşarak arzın merkezine, Arcadia kentine inmeye çalışan bir grup insanı anlatıyordu. Arcadia kelimesi beni büyüler, kafadan ata ata şarkısını söylerdim. Gayet karamsar, ciddi bir çizgi filmdi.
ESTEBAN : Güney Amerika'da geçen çok zevkli bir çizgi filmdi. Esteban diye bir oğlan, yanında küçük bir kız ve yerli bir çocukla İnkaların altın şehrini arardı, bunlara yardımcı olan Mendoza diye bi de herif vardı. Bu kızla Esteban nihayet dillere destan altın kuşu bulmuşlar, boyunlarındaki yarım madalyonları takarak kuşu kaldırmışlardı efendim. Sonradan ne kuşlar kaldırdılar bilemem, bunlar kardeş mi çıktı, yoksam o kız, Mendoza'nın kızı mıydı, böyle çapraşık işler vardı. Küçücük çocukların beynini o zamanlardan yıkayıp pembe dizilere, Aliyelere hazırlıyorlardı yani.
ŞEKER KIZ CANDY : Bu çizgi film sonradan özel kanallarda sıkça yayınlansa da asıl popülaritesini TRT'de gösterildiğinde kazanmıştı. Çok eskiydi, seyrettiğimiz ilk kocaman gözlü, kabarık sarı saçlı, acı çeken kızlı japon çizgisiydi. En acıklı bölümünde Candy'nin sevgilisi Anthony attan düşüp beyin üzeri çakılarak Hakkın rahmetine kavuşmuş, Candycik "eentınii, eentiiniii" diye ağlamaktan helak olmuştu. Anneme sorsanız "ah çok ağladık Entıni'ye" diye hala hatırlamaktadır. Sonradan Candy ****** olmuş, bir sürü sevgili eskitmişti. Sonunu hiç izlemedim ben bunun.
POLLYANNA : Bildiğimiz klasik romanın bolca melodram öğesi eklenerek uzatılmış güzel bir çizgi versiyonu idi. Bu yayınlanırken ben ilkokul sonda idim, kursa gittiğim için Pollyanna'yı kaçırır, üzülürdüm. Bazı bölümlerini teyzem videoya kaydedip bana izletmişti, nedense hastası olmuştum ben bu dizinin. Ama sonunu seyredememiştim. Onun yerine elli kere falan kitabını okumuştum
ALİS HARİKALAR DİYARINDA : Bu da klasik öykünün güzel bir uyarlamasıydı, tavşanın peşinden koşan Alis acayip bir memlekete geliyor, türlü türlü maceralar yaşıyordu. Renkli, eğlenceli, çerez niyetine bir çizgi diziydi.
ŞEKERPEMBE : Ah Şekerpembe unutulmaz bir klasikti, TRT'nin Cumartesi'den Cumartesi'ye isimli kuşağında yayınlanırdı. Bunlar bir adada yaşardı, küçük bir oğlan, bir de bu oğlanın e'leri eze eze "şekerpiembee, şeikerpembee" diye ünlediği pespembe bir deniz dinozorunun maceralarını anlatırdı. Bunlara akıl veren gözlüklü, bilge bir yunus ta vardı, o da bir mağara da yaşıyordu, dinozor yüze yüze tam mağaraya gider, oğlan arkasından "şiekerrpieembee" diye başlardı. Duydum ki bu oğlan Brokeback dağına taşınmış büyüyünce, kovboy olmuş, o derece yani!
AYAKKABILAR : Eskiden TRT'de her Cumartesi sabahı yayınlanan çocuk kuşağında izlemiştik bunu sanırım. Ama ben ortaokuldayken de şarkısı pek meşhurdu, şu şu şu şuuu pipıılll die uzata uzata söylerdik, ne günlerdi!
ŞNORKELLER : Deniz altında yaşayan birgrup yaratığın maceralarını anlatırdı. Cumartesileri TRT'de yayınlanırdı. Her bölümün başında önce bu şnorkelleri keşfeden kaybolmuş bir kaptan mı ne varmış, onun hikayesi anlatılır, sonra kamera yavaş yavaş alçalır, suyun derinliklerindeki kahramanlarımızın maceraları başlardı. Çok eğlenceliydi. Mesela barları bile vardı, bi tane ahtapot davul çalardı, böyle matrak bir yerdi.
KÜÇÜK PRENSES SARA : TRT'nin Cumartesi kuşağında yayınladığı çok acıklı bir çizgi diziydi. Hindistan'da büyüyen Sara'yı babası Londra'da bir kız okuluna yazdırmış, sonra iflas ederk ölünce Sara da okulda hizmetçi olmuştu. Allahım ne çileler çekti, şımarık zengin kız Lavinia buna ayakkabılarını bile boyatmıştı. Ben bu dizinin hastasıydım ama her hafta seyredemezdim çünkü o zamanlar biz annemle cumartesileri ya Süheyla teyzeme ya da Selma teyzeme giderdik, ben çığlık çığlığa ağlasam da otobüse yetişmek için kös kös annemle çıkmak zorunda kalırdım. Birgün aslında Küçük Prenses'in meşhur bir çocuk kitabı olduğunu öğrendim, Allaaaa, annemle İstanbul'u altüst ettik, Cağaloğlu yokuşuna bile tırmandık, sonunda Beşiktaş'ta bulduk kitabı. Ben de Küçük prenses Sara'nın maceralarını defalarca okudum.
ÇİÇEK KIZ LULU : Ben bunu çok severdim, Lulu isimli kız aslında Çiçek ülkesinin prensesi olduğunu öğrenmişti, ama ülkesini kurtarmak için Yedi Renkli Çiçek'i arayıp bulması gerekiyordu. Yanına kedisiyle köpeğini alıp dünyayı gezmeye başlamıştı. Bunun bir çiçek anahtarı vardı, bu anahtarı bir çiçeğe doğru açar LEY LUUU LEY LUU deyince hoop üzerindeki kıyafet değişirdi. Böylece her ortama uygun elbise giyebilirdi. Lulu'yu mavi entarili kötü bir kadınla, kadının uşağı olan kunduz cinsi bir yaratık kovalardı. Bu kız yedi renkli çiçeği bir türlü bulamamış, nihayet kös kös eve dönüp çiçeğin evin bahçesinde açtığını görmüştü. Sonunda çiçek ülkesine giderek Seli isimli oğlanla da işi pişirmişti. Her bölümün sonunda çiçek dilinde bilmemne şu anlama gelir diye bir çiçek tanıtılırdı.
CLEMENTINE : Her cumartesi TRT'de yayınlanırdı, muhteşem Fransızca bir jenerik şarkısı vardı. O günün çocukları arasında bugün ekol olmuş bir dizidir. Bu Clementine uçak kazası geçirip sakat kalmış bir kızcağızdı. Birgün buna kocaman bir küre içinde uça uça Hemera diye güzel bir cadı geliyordu. Sonra Clementine bu cadıyla dünyayı gezerek maceradan maceraya koşuyor, yürüyor, uçuyordu. Bu dizide çok korkunç ateşten adamlar vardı. Bir çizgiden umulmayacak kadar kanlı ve vahşiydiler, Clementine bunlara karşı savaşır, paçası sıkışıp korkudan altına ettiği anlarda Hemera uçan küresinin içinde gelir, Clementine'i alır götürürdü. Biz de kafadan ata ata şarkısını söylerdik.
CİCİ KIZ GEORGIE : TRT'nin sarışın kızlı çizgilerinden biriydi. Bunun da özellikle sapık bir öyküsü vardı. Avustralyalı bir çiftçi nehir kenarında ölmek üzere olan bir kadın buluyor ve kadının kızı Georgie'yi evlat ediniyordu. Gelgelelim adamın 2 oğlu birden kıza aşık oluyorlardı. Georgie büyüyüp serpilince böyle saçları gözlerinin üzerine düşen bir İngiliz Lordu'na aşık olmuş, Londra'ya kaçmıştı, tabii bunun peşinden giden abisi hapse düşmüştü. Bu çizgidizinin tarihe geçen sahnesinde Georgie nehre düşerek donma tehlikesi geçirince, abisi bunu çırılçıplak soyarak kendi de soyunup üzerine yatmış, ten ısısıyla onu hayata döndürmüştü. Dizinin sonunda kızımız zengin ama hastalıklı oğlanı bırakıp fakir ama taş gibi eski abi Abel ile mercimek fırında yapmış, bir oğlan bilem doğurmuştu, gördüğümüz ilk sevişen çizgi karakter bu Georgie idi.
SEVİMLİ HAYALET CASPER : Bunun belli bir saati yoktu, her an karşınıza çıkabilirdi. Arkadaş bulmak için dolaşır, ama bunu her gören hayalet görmüşe döndüğü için kimseye yaklaşamazdı. Sonunda bir kahramanlık yaparak herkesin sevgi ve hayranlığını kazanırdı. Yıllar sonra sinema filmi bile yapılmıştı.
JETGİLLER: Taşdevri'nin gelecek çağlarda geçen versiyonuydu, bunların da herşeyi egzantrik ve moderndi. Hizmetçileri robottandı, araba yerine uçan daireleri vardı doğal olarak. Bende fazla bir heyecan uyandırmazdı gelgelelim.
80 GÜNDE DEVRİALEM : Jules Verne'in meşhur romanının serbest bir uyarlamasıydı bu dizi, çünkü bütün karakterler kedi, aslan, puma çita ve sair kedigillerden oluşuyordu. Yalnız Phileas Fogg'un uşağını başka bir cinsten hayvan oynuyordu, Prenses Ouda bembeyaz Van kedisi gibi bir kediydi mesela. Öyküsü güzeldi ama o tam takım ful aksesuar giyinmiş centilmenin pantolonunun kıçından böyle sırma gibi bir kuyruk çıkıyor olması felaketti. 15, 16 yıl önce seyretmiştik biz bu diziyi, olasılıkla TRT'nin yazın yaptığı Tatil Ekranı kuşağında.
RED KIT : Gelmiş geçmiş en hızlı silah çeken kovboydu, gölgesinden bile hızlı ateş eder, sürekli Joe, Jack, William ve Avarel Dalton kardeşlerin peşinden koşar, aptal köpek Rin Tin Tin'in başını beladan kurtarır, emektar atı Düldül ile muhabbet ederdi. Red Kit herkesin sevdiği bir klasikti, Milliyet gazetesi yıllarca bunun çizgi romanını vermişti. Red Kit her maceranın sonunda ortadan kaybolur, batan güneşe doğru atını sürerken, ben yalnız bir kovboyum diye şarkı söylerdi. Kıyafeti hep aynıydı, ama yıllar sonra sigara içmeyi bırakmış, onun yerine ağzında bir ot taşır olmuştu. Sarah Bernhard'la, Kalamiti Jane ile maceralar yaşamış, bir keresinde Nensi diye bir kızla nişanlanmıştı. Çinli çamaşırcı, akbaba cenaze levazımatçısı en sevilen tiplerdendi. Posta arabası şirketi Wells Fargo Co. sloganı Yolculukta Banko idi. Kızılderililer'le barış çubuğu içer, Papatya Kasabası'nı korur, posta arabalarına eşlik ederdi. Kusursuz adamdı. Aşıktım herhalde ben Red Kit'e.
TRANSFORMERS : Hayatımıza Star1 ile girmiş bir çizgi filmdi, özellikle oğlanlar daha çok severdi bunu. Çünkü araba ve kamyonlar hakkındaydı. Kahramanımız arabalar hızla giderken birden bükülüp katlanmaya başlar ve robota dönüşürlerdi. Sonra da bir güzel kötülerle dövüşürlerdi. Oyuncakları da heryeri kaplamıştı, epey popüler olmuştu.
MY LITTLE PONY : Allahım, minik kanatlı, lüle lüle yeleli, kuyrukları kurdeleli beygirler oradan oraya uçuşur, biz de ağzımız açık seyrederdik. Bunların sonradan çılgın gibi oyuncakları çıkmıştı. Benim de bir tane pony silgim vardı, mor yeleli ... Sanırım bunların kraliçesi alnında boynuzu olan bir unicorn idi. Fakat bu dizinin ana fikri neydi hatırlayamıyorum.
NİNJA KAPLUMBAĞALAR : Türk gençliğine pizza sevgisi aşılayan çizgi filmdir. Bu dizide Japon Sensei Splinter, 4 tosbağası ile yeraltında saklanırken Shredder'ın mutasyon ışınlarına maruz kalıyor ve en son lağım faresine dokunduğu için fareye dönüşüyordu. Tospaalar da insana benziyorlardı. Splinter bunlara en sevdiği Rönesans sanatçılarının isimlerini takıyor ve Shredder'in üzerine salıyordu. Bunlar hep yeraltında lağımda yaşıyor ve sürekli ama sürekli pizza yiyorlardı. Bunlara yardım eden bir de televizyoncu kız vardı, April. Bu April'in sarı bir tulumu vardı ve başka hiçbirşey giymezdi. Severek izlerdik biz bu kaplumbağaları.
DENVER SON DİNOZOR : San Fransisko'da mı Kaliforniya'da mı ne öyle bir memlekette geçerdi. Bir grup oğlan arka bahçeyi kazarken eşşek kadar bir yumurta bulmuşlar, yumurtadan dana kadar bir dinozor çıkmıştı, mavi gözlü sevimli dinoya, Denver adını takmışlar sonra da beraber alemlere akmışlardı. Bu Denver'a söfçü şortu ve güneş gözlüğü giydirip plaja götürürler, sörf yaptırırlar da kimse bunun dinozor olduğunu anlamazdı. Yıldız şeklinde Elton John gözlüklerini takıp rock n' roll bilem yapmıştı. Eğlenceli geliyordu o zaman bize.
JUDY VE UZUNBACAK (DADDY LONG LEGS) : TRT'nin 1991 yılında yaz tatilinde yayınladığı çizgi filmlerden biri de Judy idi. Hayatımın çizgi filmiydi. Kahramanımız kimsesiz yetim bir kızdı. Birgün esrarengiz bir adam bunu Lincoln Lisesine yatılı olarak göndermişti. Kızımız hiç görmediği adama "Sevgili Uzunbacaklı Babam" diye mektuplar yazardı. Okulda oda arkadaşları Sallie ve Julia ile maceralar yaşardı. Yetim olduğunu gizlediği için hep korkular çeker, mutsuz olurdu. Nihayet Julia'nın zengin ve de yakışıklı amcası Jervis'e aşık olmuştu. Gelgelelim Sallie'nin abisi Jimmy de Judy'e aşıktı ama Jimmy'i seven kız Julia idi. Son sınıfa geçtikleri yaz Judy bir çiftlikte tatil yaparken Jervis çıka gelmiş gelmiş ve artık romantizm doruğa varmıştı. Allah ben bunları deli gibi seyrederdim, hergün bir bölüm veriliyordu, hiçbir yere gitmez, eve kapanır Judy ile Jervis'in aşkını izler, acaba uzunbacak baba kim diye bulmaya çalışırdım. Yaz tatili bittiği zaman hala seyretmediğimiz bölümler kalmıştı. Allahtan TRT tatil ekranını bitirse de Judy'i sonuna kadar yayınlamıştı. Ben de liseye yeni başlamıştım, koşarak eve gelir, heyecandan bayılacak gibi Judy'i izlerdim. Sonunda Judy okuldan mezun olurken yetim olduğunu cümle aleme ilan etmiş, zengin kocayı da kaparak ultra mega hiper mutlu sonla bize veda etmişti. Ben de 15 sene sonra bunun DVD'sini , romanlarını bulup getirttim Amerika'dan, kızlarla oturup Judy seyretme alemi bile yaptık, ohhhh
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:37 AM
Biz Kadınlar (Yazan: Pakize Suda)
Bazi erkek okurlar kadin erkek iliskilerine degindigim yazilarimdan hep kadinlardan yana oldugum izlenimini edinmisler. Asla böyle bir sey yok. Herkese esit mesafedeyim. Ben sadece gözlemlerimi aktarmaya çalisiyorum, hatta ucu bana dokunsa bile. Bugünkü yaziyi okuyunca bunu daha iyi anlayacaksiniz. Konumuz kadinlar. Bütün kadinlar birbirlerini rakip olarak görürler. Birbirlerini kiskanmalari için ayni meslekten olmalari ya da menfaatlerinin çatismasi falan sart degildir. Ortalikta kendilerinden baska kadinlarin da dolasiyor olmasi, kiskanmalari için yeterli bir sebeptir. Yolu kadinlarin görev yaptigi bir yere, örnegin bir banka subesine düsen bir kadin, gördügü muameleden bunu sip diye anlayabilir. Bütün kadinlarin mutlaka kosulacak sartlari vardir. Seninle evlenirim ama,... Dedigini yaparim ama,... Nedense bütün ask siirleri, en duygulu sarki sözleri hep erkekler tarafindan yazilmistir. Çok duygulu olduklari söylenen kadinlarin bu sirada ne yaptiklari merak konusudur. Bence kadinlar o sirada diger kadinlari incelemekle mesguldürler. Ne giymis, Ne takmis, Benden güzel mi? , v.s.
Erkekler (eger ruh hastasi degillerse) eslerini çok yakin arkadaslarindan, akrabalarindan, yani olur olmaz herkesten kiskanmazlar. Oysa kadinlar, hiç ayrim yapmaksizin, ömür boyunca, istisnasiz her disiden kiskanirlar kocalarini. Kendisinden 30 yas büyük bir kadinla, sirf parasi için evlenen pek az erkek vardir. Buna karsilik etraf, babasi, hatta dedesi yasinda, ama mutlaka zengin erkeklere asik olan (!) kadinlarla doludur. Hiçbir kadin çalistigi yerde üstünün kadin olmasini istemez. Vallahi bunu ben söylemiyorum, anketler öyle diyor. Erkekler, kadinlardan ilgi, sefkat, sevgi disinda pek bir sey beklemezler. Kadinlara bunlar asla yetmez, ilave olarak iki bilezik, bir yüzük gerekir çogu zaman. Gelin-kaynana çekismesinin fikralara geçtigi ülkemizde hiç damat-kayinpeder çekismesine tanik oldunuz mu? Elti gemisi yürümez diye bir söz vardir da neden bacanaklar için söylenmis benzer bir laf yoktur? Evli kadinla iliskiye giren çok az erkek vardir. Buna karsilik evli erkekle hiç düsünmeden iliskiye giren kadin sayisi benim bildigim, gördügüm, duydugum kadariyla bir hayli kabariktir. Erkekler bir araya geldiklerinde isten, politikadan, futboldan bahsederler genellikle. Kadinlar bir araya geldiginde ise vay o anda orada olmayan diger kadinlarin haline! Eslerinden, Yorgunum, Basim agriyor bahanesiyle mümkün oldugunca Kaçan kadinlar, ortaya ikinci bir kadin çiktigi zaman aniden kocalarini çok sevdiklerini (!) farkederler. Kocasi tarafindan aldatilan kadinlar genellikle bosanmak yerine, bir çocuk daha yapmayi tercih ederler. Tersi durumda ise erkekler kadinlar kadar akilli olmadiklari için bunu gurur meselesi yapar ve kadini hemen bosamaya kalkarlar. Kadinlar evde aksama kadar istedikleri gibi yasarlar. Ne karisanlari ne de görüsenleri vardir. Erkeklerin aksamdan aksama geldikleri evlerinde pekde özgür olduklari söylenemez. Kendilerine durmadan oraya oturmamasi, sigarasinin külüne dikkat etmesi, ayakkabisini çikarmasi hatirlatilir. Kadinlar aksama kadar kocalarinin bilgisi disinda istedikleri arkadaslarini misafir ederler. Oysa hiçbir erkek karisindan izin almadan eve bir erkek arkadasini getiremez. Hatta izin alarak bile. Kadinlar her istediklerinde, eslerinden izin almadan annelerini ziyaret edebilirler. Erkekler ne haberli, ne habersiz, yanlarin da esleri olmadan asla annelerine ugrayamazlar. Kadinlar bütün iliskilerinde hesap kitap içindedirler. Asla seffaf degildirler. Hoslanirlar, hoslanmaz gibi davranirlar, isterler, istemez gibi yaparlar. Esleriyle sorunlarini çözmede bedenlerini silah olarak kullananlar bile vardir. Vücutlarini göstermeye bayilirlar. Açik, dar, seffaf, kisa giyerler. Sonra da Neden bakiyorsunuz? diye sinirlenirler. Aslinda amaçlari baktirmaktir, ama bunu asla kabul etmezler. Özgürlükten, rahatliktan, medeniyetten falan söz ederler. Nereden biliyorsun, derseniz ben de kadinim oradan biliyorum.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:37 AM
- Link bana en yakin çikisi bul
- en yakini arabayla 30dk uzakta, sana gelmez abi
- iyi bari birseyler atistirayim; Link bana en yakin kebapçiyi bul
- abi sende bokunu çikardin
- tamam telefon numarasini ver yeter
- Link bana en yakin cikisi bul
- abi sag tarafinda Sisli Etfal binasi var, goruyor musun?
- evet?
- iste o sana girsin oahahah
- allah Link buradan bir cikayim! hele buradan bir cikayim!
- Link bana en yakin çikisi bul
- sayin abim, ikinci köprüye girmisin sen. yok artik bi çikis senin için.
- desene tutulucaz iki saat bu trafikte. eee Link anlat bakalim...
- Link beni ara konturum bitiyor
- Link bana en yakin cikisi bul!
- hocam en yakin cikis iki sokak otede ama sen Husrev Gerede'den git orada bir tekel bayii var, oradan iki kisa Camel da alirsan cok sevinirim abi.
- senin bulacagin cikisin amina koyyim Link
- aman abi uzatma iste.. soket olsa ben girer alirim biliyorsun..
- o zaman bana acilen para ustunu butun almak icin fazladan para verme programini yukle..
- sendedir abi
- Link bana en yakin çikisi bul
- burasi Inönü burdan çikis yok
- Link bana en yakin cikisi bul!
- yok ya Trinity'i alan sen, kahraman olan sen, sonra basin sikistimi Link gel beni kurtar
- haydaa sirasi mi kardesim simdi bak Morpheus'u veriyorum.
- alo Link bozuntusu kafayi yiyeceksin bak
- aman abi ozur dilerim
- Link bana en yakin cikisi bul
- git kendin bul kaldirma beni yerimden
- lan bana bak oraya gelir senin attigin mermileri tek el hareketiyle durdururum
- ben de senin fisini cekerim
- ulan ulan...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:37 AM
Amerika da evli çiftler arasında yapılan bir araştırmaya göre, bakin bazı erkekler eslerinin nelerinden şikayet ediyor:
"Karım aşırı kilolu ama sorun bu değil sorun su: TV de maç seyrederken ne zaman cok onemli bir pozisyon olsa ekranın önünden geçeceği tutuyor!!"
*Howard, Dodge City, Kansas*
"Bir sabah kahvaltıyı kendim hazırlayıp ayağına kadar getirdim, onu mutlu etmek istedim....ama o çıldırdı: "Benim saat kaçta ne yiyeceğime sen nasıl karar verirsin!!!!" diye tepsiyi kafama fırlattı..."
*Ted, Wexford, Pennysilvania*
"Benim her şeyimde gözü var...ona bir suru kıyafet alıyorum ama o benim t-shirtlerimi giyiyor, bir suru çorabı var ama yatağa benim çoraplarımla giriyor, benim tras malzemelerimi kullanıyor hatta benim boxerlarımı bile giyiyor!!"
*Dave, Massachussets*
"Karım her şeyin listesini yapıyor alınacak şeyler, yapılacak isler, aranacak insanlar... bir şey listede yoksa ona yaptırmanın imkanı yok. Bir gün espri olsun diye listenin altına "kocamla sevişmek" maddesini ekledim...o günden beri günlük listesine yazmamışsa sevişmiyoruz"
*Nick, Washington*
"Çorba içişini taa öteki odadan duyabilirsiniz"
*Bruce, New Jersey*
"... Bir şeyi kafasına takti mi kafasında saatlerce senaryolar kuruyor, halledene kadar da kimseye rahat vermiyor. Tamam, tatilimizi ya da bu gün ne yiyeceğimizi planlamak önemli değil, ama evi dekore edeceğimiz zaman görmeliydiniz sürekli kafasında bir şeyler tasarlamaktan tam 2 gün 2 gece uyumadı, beni de altüst etti. Gecenin 3 unde sizi durtukleyip duvarlar krem rengi mi olsun bej mi diye soran birini dusunebiliyor musunuz?
*Jim, Minneapolis*
"... Karim azılı bir vejetaryen dışarıda yemeğe gittiğimizde etrafta et yiyen birileri varsa yanına gidiyor, ölü ineği nasıl yiyebiliyorsunuz?",
"Şu domuzu siz yiyesiniz diye öldürmeleri hiç içinize dokunmuyor mu?" diye milleti rahatsız ediyor"
*Miles, Los Angeles*"
... Karim çok çekici bir kadın, ama alışveriş tutkusu bir felaket... Sırf onun kıyafetleri için ikinci bir ev almamız gerekebilir. Hele ben önemli bir toplantıdayken telefon edip "sence mavi eteğimin üzerine beyaz bir kazak mı alayım yoksa mavi bir gömlek mi alayım" diye sorduğunda çok kızıyorum"
*Jim, NYC*
"Karim saçlarıyla çok uğraşıyor. Bir gün eve geliyorum, saçları siyah...2 gün sonra bir bakıyorum kızıl olmuş bir hafta sonra bakıyorum sarışın olmuş... Gerçek saç renginin ne olduğunu bile bilmiyorum"
*Cary, Seattle*
"Karim güzeldir ama kimse onu sahte sarışın sanmasın diye bacaklarını tıraş etmiyor..."
*Ned, Tucson, Arizona*
"... Takma kirpiklerinden nefret ediyorum... gecenlerde gazetenin üzerine düşmüş ve ben böcek zannedip terliğimle ezdim ödümü kopardı..."
*Gordon, Oklahoma *
"Karim pembe dizi hastası. Yalan Rüzgârında iki hafta önce ölen adam yüzünden hala yas tutuyor. Bir keresinde de dizide karisini aldatan adamı sokakta görünce üzerine yürümüş..."
*Archie, St. Louis*
"... Kızımız tip olarak bana benzedi diye yıllardır bana kin tutuyor"
*James, New Orleans*
"... Karim + ergenlik çağındaki 4 kızım birinin adet dönemi biter bitmez birininki başlıyor sonsuza kadar sürecek bir "adet öncesi sendromu"yla
yasamak zorundayım..."
*Everett, Arkansas*
"... Bizim 5 çocuğumuz var karımdan hiç bir şikâyetim yok, çünkü ne yaptığını izleyecek ne halim var ne de vaktim
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:38 AM
1-parasız, kocasız, kararsız kalmayacaksın..
2-hayatın dikiş yerlerinden atmasına izin verme.. unutma..iğne de senin elinde iplik de..
3-nez mayo giyerse ne olur; tabikiiii mayonez..
4-iktidarsız erkeklere duyurulur..bol bol su için.. Suyun kaldırma kuvvetinden yararlanın..
5-eskiden toz pembe hayallerim vardı.. şimdi pembesi gitti tozu kaldı..
6-anadan duymayan kız öğüt almaz babadan görmeyen oğul sofra kurmaz..
7-tanrı çarşaf giymemizi isteseydi bizi yatak olarak Y aratırdı..
8-hayatı çocuk gibi yaşamaya bak.. en ufak şeylere sevin, çığlık at.. en büyük dertlere saf saf bak..
9-cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ölüme götürür..
10-aşk bir kum saati gibidir.. kalp dolarken beyin boşalır..
11-zengin parasıyla fakir karısıyla oynar..
12-erkekliğiyle övünüp durur tüm erkekler oysa hepsi kadından dogmuştur..
13-iyi arkadaşlar iç çamaşırı gibidirler; ayıpları kapatır.. daha iyi arkadaşlar prezervatif gibidirler; seni daima korur.. daha da iyi arkadaşlar viagra gibidirler; düşeni kaldırır...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:38 AM
Amerikan Filimlerindeki mahkeme sahnelerinde sorulan komik sorular. Okurken gerçekten eğleneceksiniz...
"Uykusunda ölen bir insan, ertesi günün sabahına kadar bunun farkına varamaz, değil mi doktor?"
soru: "Savcılık eşinizi öldürdüğünüzü iddaa ediyor. doğrumu?"
cevap:"Evet, öldürdüm onu."
soru: "öncelikle başınız sağolsun, şimdi olayı anlatın."
"En genç olan oğlunuz, hani şu 20 yaşında olan, kaç yaşındaydı?""
"Resminiz çekilirken orada mıydınız?"
"Yalnız mıydınız, yoksa kendi başınıza mıydınız?"
"Savaşta öldürülen kardeşiniz miydi yoksa siz miydiniz?"
"Sizi öldürdü mü?"
"Çarpışma esnasında araçlar arasında ne kadar mesafe vardı?"
"Oradan ayrılana kadar orada mı kaldınız?"
"Kaç kere intihar etmeyi başardınız?"
Soru: "8 agustosta mı hamile kaldınız?"
Cevap: "Evet."
Soru: "peki o anda siz ne yapıyordunuz?"
Soru: "Üç çocuğunuz var, değil mi?"
Cevap: "Evet."
Soru: "Kaçı erkek?"
Cevap: "Erkek yok."
Soru: "Hiç kızınız var mı?"
Soru: "Merdivenler alt bodruma iniyor dediniz, değil mi?"
Cevap: "Evet."
Soru: "Peki bu merdivenler yukarı da çıkıyor muydu?"
Soru: "Bay ___, geçen yaz kusursuz bir balayına çıktınız, değil mi?"
Cevap: "Evet, Avrupa'ya..."
Soru: "Eşiniz de sizinle geldi mi?"
Soru: "İlk evliliğiniz niçin sona ermişti?"
Cevap: "Ölüm sebebiyle."
Soru: "Kim ölmüştü?"
Soru: "Şüpheliyi tarif edebilir misiniz?"
Cevap: "Orta boyluydu, sakalı vardı."
Soru: "Erkek miydi yoksa kadın mı?"
Soru: "Bugüne kadar kaç ölü üzerinde otopsi yaptınız, doktor?"
Cevap: "Bugüne kadarki bütün otopsilerimi ölüler üzerinde yaptım."
Soru: "Bütün cevaplarınız sözlü olmak zorunda, anlaştık mı? Şimdi, hangi okula gidiyorsunuz?"
Cevap: "Sözlü."
Soru: "Otopsiye başladığınız zamanı hatırlıyor musunuz?"
Cevap: "Aksam 8:30 civarynda basladık."
Soru: "Bay___ o esnada ölü müydü?"
Cevap: "Hayır, sandalyeye oturmuş neden otopsi yaptığımı merak ediyordu."
Soru: "İdrar örneği verme imkanınız var mı?"
Cevap: "Kendimi bildim bileli yapabilirim."
Soru: "Otopsiye başlamadan önce Bay ___'in nabzına baktınız mı doktor?"
Cevap: "Hayır."
Soru: "Kalbini dinlediniz mi?"
Cevap: "Hayır."
Soru: "Nefes alıp almadığını kontrol ettiniz mi?"
Cevap: "Hayır."
Soru: "O halde siz otopsiye başlarken Bay ___ hala yaşıyor olabilir, değil mi?"
Cevap: "Hayır."
Soru: "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz, doktor?"
Cevap: "Çünkü adamın beyni masamın üstünde bir kavanozun içindeydi."
Soru: "Yine de hasta hala yaşıyor olamaz mıydı?"
Cevap: "Evet, hatta şu anda bir mahkeme salonunda avukatlık yapıyor olabilir."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:38 AM
Sevgi olgunlaşınca, güzelleşir tatlılaşır.
Malla mülkle, soyla sopla, nazlanan birileri var.
Sevmesen suç, sevsen şımarır durur.
Duygudan yoksun, azı dişlerini gösteren birileri var.
Nerde ayıp örten, kalkar döner kadere söver.
Saadet boydan aşıyor, iki gözü kör olan birileri var.
Toprak su olanın gözü ne görebilir ki?
Temelli şaşırmış, canlı cenaze olan birileri var.
Nerde haya, mahrum olmak en şiddetli cezadır.
Dili tutuluncaya kadar,durmayıp konuşan birileri var.
Karanlıklar perde perde, güneş aydınlatmıyor.
Ne söylesem beyhude, gönülleri altüst eden birileri var.
Nereden bilecekler dallarım kurudu, güllerim soldu.
Can boğazda, ruhumun çıkışını seyreden birileri var.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:39 AM
Kadınlar diyor ki: Bilgisayar erkektir.
Çünkü bilgisayarlar aslında sorunları çözmek için yaratılmalarına
rağmen ömürlerinin dörtte üçünü sorun yaratarak geçirirler.
Daha da önemlisi bunlardan bir tane aldığınız an, biraz daha sabretmiş olsaydınız çok daha gelişmiş bir modeline sahip olabileceğinizi görüp pişman olursunuz.
Erkekler diyor ki: Bilgisayar dişidir.
Çünkü onun mantığını yaratıcısından başka kimsenin anlaması mümkün değildir. Yaptığınız en ufak hatayı bile hafizasına kaydedip tekrar tekrar önünüze koyar. Ve bir bilgisayar aldıktan kısa bir süre sonra farkedersiniz ki, asıl parayı ona gereken aksesuarlar için harcamak zorundasınız
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:39 AM
Vurgun: (Kopya sonucu)tam not alma
Bayram: Dersin boş geçmesi
Ecel: Yazılı sınavı
Can pazarı: Bütünleme sınavı
Eyvallah: 5 aldıktan sonra duyguların ifade edilmesi
Fatura: Karne
Fedai: Gönüllü sözlüye kalkan
Geviş getirmek: Öğrencinin bilmediğini anlatmaya başlaması
Külfet: Kitap taşıma
Ö.S.S.: Ön silkeleme sınavı
Aforoz: Okuldan atılma
Fuzuli: Ev ödevi
Arkadaş: Sınav anı yaklaştıkça kuvvetlenen dostluk ve kardeşlik bağı
Sınav: Kabus
Uyumak: İki tenefüs arası sosyal faaliyet
Zil: Kurtuluş çıngırağı
Gırtlak: Hocaların boşuna patlattıkları organları
Kütüphane: kitap mezarlığı
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:39 AM
Güzel Türkçemiz o kadar zengin ki hemen hemen yaşadığımız her olayın ardından "ee atalarımız boşuna dememiş" ile başlayan bir atasözü kondurabiliyoruz.
Peki atalarımız bizim yaşadığımız olayları önceden biliyorlar mıydı? Cevabı çok basit. Hayır! Onların yaptığı tek şey yaşayabileceğimiz her olayın ardından bize öğüt verici birkaç anı bırakmaktı.
Hal böyle olunca ortaya birbiriyle çelişen olayların doğurduğu birbiriyle çelişen atasözleri ortaya çıkmış. İşte böylece her olaya uydurabileceğimiz bir atasözü bulabiliyoruz.
Eee hakikaten atalarımız işlerini biliyorlarmış.
İşte size birkaç tane örnek :
Damlaya damlaya göl olur.
Taşıma suyla değirmen dönmez.
İyi insan lafın üstüne gelir.
İti an çomağı hazırla.
Bir elin nesi var iki elin sesi var.
Nerde çokluk orda bokluk.
Fazla mal göz çıkarmaz.
Azıcık aşım ağrısız başım.
Kervan yolda düzelir.
Balık baştan kokar.
Söz gümüşse,sükut altındır.
Sükut ikrardan gelir.
Harama uçkur çözülmez.
Güzele bakmak sevaptır.
İki gönül bir olunca samanlık seyran olur.
İki çıplak bir hamama yakışır.
Bülbülün çektiği dili belası.
Bilmemek ayıp değil öğrenmemek (sormamak) ayıp.
Eğri otur doğru konuş.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
Düşenin dostu olmaz.
Dost kara günde belli olur.
Erken kalkan yol alır.
Acele işe şeytan karışır.
Birlikten kuvvet doğar.
Körler, sağırlar; birbirlerini ağırlar.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
Lafla peynir gemisi yürümez.
Gün ola harman ola.
Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.
Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma.
İyilik yap denize at.
Merhametten maraz doğar.
Yüzü güzel olanın huyu da güzel olur.
Yüzü güzel olanı değil huyu güzel olanı sev.
Akıl akıldan üstündür.
Aklın yolu birdir.
El elden üstündür.
Alet işler el övünür.
Zorla güzellik olmaz.
Zora dağlar dayanmaz.
Öfke baldan tatlıdır.
Öfke ile kalkan zararla oturur.
İnsanın kıymetini insan bilir.
İnsanoğlu çiğ süt emmiş.
Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al.
Beş parmağın beşi birbirine benzemez.
Eski dost düşman olmaz.
Güvenme dostuna saman doldurur postuna..
Harama el uzatılmaz.
Üzümü ye bağını sorma
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:39 AM
KADINLAR VE ERKEKLER,
Kadınlar ve erkekler arasında öyle düşünce farklılıkları var ki sormayın gitsin! Gelin işi biraz da espiriye vurup, bu farklılıkları irdeleyelim:)
K: Saatlerce öpüşsem bile sıkılmıyorum. Aramizda kuvvetli bir elektrik var
E: Ulan saatlerdir opusuyoruz daha ikinci safhaya bile gecemedim.
K:Yaninmda kendini iyi hissediyor olmali. Benimle uyumak istiyor.
E: Nerden geldim buraya yahu. Öylece yatiyoruz. Eve gidip zibarsam.
K: Onu iki dakika görmek bile bana mutluluk veriyor.
E: Simdi iki dakika için disari çik, giyin. Is mi ya bu?
K: Onun için üzülüyorum. Çok çalisip yoruluyor.
E: Yorgunum demek en iyi çözüm. O zaman bana kiyamaz.
K: Ona her baktigimda kalbim disari çikacakmis gibi oluyor.
E: Daha ne kadar baygin bakmaliyim. Yetmedi mi ya. Artik sevissek.
K: Ona sarilmak çok hosuma gidiyor. Iyi hissediyorum.
E: Sarilmaktan baska sey bilmez mi bu? Benim daha ne marifetlerim var.
K: Söz vermisti bugün benimle olacakti. Basina bi sey mi geldi acaba?
E: Ya bundan daha kurtulamadim, bi de git simdi öbür kizla ugras.
K: Onunla ay isiginda oturmak ne kadar romantik.
E: Burasi yeterince sote mi acaba? Gelen giden olur mu ki?
K: Bütün hafta bugünü bekledim. Çok güzel bi gece olacak.
E: Yemekler iyi midir acaba? Daha sevisecegiz.
K: Aslinda duygularini belli etmiyor ama benden çok hoslaniyor.
E: Bana baglanirsa vay halime. Hiç ugrasamam valla.
K: Beni güzel buldugunu söyledi.
E: Acaba vucudu da gözleri kadar güzel midir? Ya degilse.. Yagli falan Iyyyk!
K: Beni çok istiyor, ben de onu. Daha fazla görüsebilsek keske.
E: Bir an önce su isi sonuçlandirsak ta ben de bir sonraki hedefime ilerlesem.
K: Onu simartmak çok hosuma gidiyor.
E: Haydaa. Saklaban olduk. Iyi mi?
K: Neden birdenbire benden uzaklasti. Çok sikintili bir dönemde herhalde.
E: Artik anlamistir umarim beni bir daha aramaz.
K: Aslinda onun farkli oldugunu zannetmistim. Gözümde fazla büyütmüsüm, en iyisi bos vermek. Erkekler hep böyle.
E: Yaa bi hata yaptik galiba, ondan çok hoslanmisim. Içimde tuhaf bir his var. Tekrar olur mu acaba??????
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:40 AM
Türk'lerin şüphesiz ki Dünya tarihini etkileyen sayısız buluşları var. İşte sizin için bu icatları araştırdık...
Bitmeyen piknik tüpü
Sigara cepli çorap
Topuğu basık ayakkabı
Köpüklü su musluğu ve şampuan konulan şofben
Elektrik sayacı durduracağı
Döner pişiren mikrodalga
Laf atan korna
Minibüs arkasından para uzatmak için şoförün yanına kadar uzanan demir
Çok amaçlı anne terliği
Kurban kesme makinesi
Basamakta durana çarpmayan otomatik kapı
Otobüste yan koltukta oturan kişinin gazetesini rahat bir şekilde okuma imkanı veren zoom'lu gözlük
Düğmesine basıldığında 'dü-lüü' sesi veren akbil taklidi
Ağza takılan ve dişlerle şişe kapağı açmayı kolaylaştıracak açacak
Polis kontrolünden 300 metre önce kendiliğinden takılan emniyet kemeri
Radarı 1 km geriden algılayabilen cep telefonu
Kapkaççılar için tasarlanmış elektirikli çanta
Şimdilik bu kadar ama arştırmaya devam ediyoruz...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:40 AM
1. 9 kadinin 1 bebegi 1 ayda dogurabilecegini soyleyen
kisiye PROJE MUDURU denir
2. 1 bebegin 18 ayda ancak dogacagini soyleyen kisiye
PROJE GELISTIRME MUDURU denir
3. Tek bir kadinin 1 ayda 9 bebek dogurabilecegini
soyleyen kisiye PLANLAMA MUDURU denir
4. Bebegin uretim seklinin ille de yanlis oldugunu
soyleyen kisiye KALITE MUDURU denir
5. Dunyada hic kadin ve erkek kalmasa o bebegi
kendinin doguracagini soyleyen kisiye PAZARLAMA MUDURU
denir
6. Bebek falan istemedigini soyleyen kisiye MUSTERI
denir
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:40 AM
Malumunuz doluşlar sıralı koltuklardan oluşur.Şöför epey yol aldıktan sonra parayı sayar yolcuları sayar eksik vardır.Arkaya doğru seslenir.
-Arkadan vermeyen varmı?
20 yaşlarında bir kız seslenir
-Şey pardon ben vermedim buyrun alın.
NOT:Gercekte yaşanmış bir olaydır
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:41 AM
Çok çalışıyor görünmek istiyor musun? Altın kurallar işte hazır! Daha başarılı olmak için bu çok önemli '10 kural'ı mutlaka oku!
Gösterimde olduğu ülkelerde ilgiyle izlenen Seinfeld dizisinde George Costanza'yı canlandıran Jason Alexander, iş yerinde 'çok çalışıyor' görünmek isteyenlerin yapması gerekenleri sıraladı.
internet kullanıcıları arasında dolaşan kurallar listesinin ilk maddesi; "Her zaman ellerinde dokümanla yürü"... Alexander'a göre, ellerinde çeşitli doküman bulunan insanlar, özellikle işverenlerin gözünde kolayca çok çalışıyor imajı çizebiliyorlar. Jason Alexander'a göre "Çalışıyor Görünmenin 10 Kuralı" şöyle:
*.. Her zaman ellerinde dokümanla yürü.
*.. Bilgisayarı meşgulmüş gibi kullan! Tabii iş yapıyorum diye maillerini kontrol edebilir, chat yapabilir, hatta sevdiğin bir arabanın özelliklerini takip edebilirsin. Eğer patron yakalarsa, ''Yeni bir yazılım deniyorum'' mazereti genellikle işe yarar.
*.. Masanı kalabalık tut. Çalışma masası üzerinde ne kadar çok malzeme varsa o masanın sahibi, işverenlere, o kadar çok çalışkan gözükür. Bu sebeple masanızda ilgili ilgisiz her zaman bir sürü şey bulundurun.
*.. Sesli mesaj sistemi kullan. Gün boyu seni sürekli birileri arayarak onlar için bir şeyler yapmanı isteyecektir. En önemlisi de senin internet'te surf ile geçirebilecek zamanını çalacaklar. Bu sebeple eğer mümkünse sesli mesaj sistemi kullanmak akıllıca bir çözüm olur. Hatta cihaza ''Yoğun işlerim sebebiyle şu an yanıtlayamıyorum, lütfen adınızı ve telefonunuzu bırakın, daha sonra size döneyim'' mesajı yerleştirmek akıllıca bir davranış olur.
*.. Sabırsız ve huzursuz davran. Eğer işverenlerin gözü önündeyken aceleci ve huzursuz davranırsan, patron sizin çok çalışmaktan gerilmiş olabileceğini düşünecektir.
*.. Ofisi geç terk et. Her zaman çalıştığın yeri geç terk et. Özellikle patron oradaysa ondan önce asla çıkma. Masanda bazı magazin dergilerini ya da gazeteleri oku ama sakın erken çıkma.
*.. Etkileyici iç geçir. Aynı ortamda birileri varken yüksek sesle iç geçirmek, çevrendekilere son derece yoğun ve baskı altında olduğun mesajını verir. Patronlar buna bayılır.
*.. Yığın stratejisini iyi uygula. Odanın kalabalık ve sürekli çalışılır bir yer olduğu mesajını vermek için sadece masanı değil, yerleri de bir şeylerle doldur. Kalın bilgisayar kitapları olabilir. Özellikle patron odaya geldiğinde üzerinde kitapların bulunduğu bir koltukta kendisine yer açmanız patronun size minnetle bakmasını sağlayacaktır.
*.. Kendi sözlüğünü kendin yarat. Bazı teknik terimleri öğren ve bunları özellikle toplantı zamanlarında bol bol kullan. Kimse ne söylediğini anlamayabilir ama öğreneceğin bu kelimeler patronunun gözünde minnettarlık olarak sana geri dönecektir.
*.. Patrona göndereceğin yazılara dikkat et. Örneğin burada anlattığım taktikleri arkadaşlarına gönderirken sakın patrona da gönderme!
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:41 AM
Evlilige baslamak, bitirmekten daha kolaydir. Ve
suçlu daima esinizdir...
Eger size evlilikten söz eden yalnizca anne ve
babanizsa durum sizin için son derece mutsuzdur.
Sakin para için evlenmeyin. Cok daha uygun kosullarda
borç bulabilirsiniz.
Eger evlilik eglenceli bir sey olsaydi, nikahi
belediye memuru kiymazdi.
Evli bir çiftin ayni konuda "evet" dedigi son yer
nikah masasidir.
Evlilik iliskiyi bitirmenin e kisa yoludur.
Askin gözü kör olabilir ama evlilik insanin
gözünü açıverir.
Eslerden ilk uyuyan her zaman en yüksek sesle
horlayandir. Suçlu her zaman esinizdir.
Eger erkekler kur yaptiklari dönemdeki davranislarini
evlilikte de sürdürürlerse bosanmalar azalir,
iflaslar artar.
Ne zaman ve nerede evlendiginizi animsarsiniz ama
niçin evlendiginizi animsayamazsiniz.
Erkek, eger karisinda artik bir hata bulmuyorsa,
bosanmis demektir.
Her basarili erkegin arkasinda edepsiz bir kaynana
vardir. Her basarili kadinin arkasinda asagilik
kompleksiyle kivranan bir erkek vardir.
Televizyonda 27863 brezilya dizilerini izledikçe
"evliliginizin iyi gittigi" inanciniz artar.
Iyi bir kavga en basarili dogu kontrol yöntemidir.
Anlik barislarda bunun tersi olur.
Eger birisi esinizi elinizden alirsa, ona yapacaginiz
en büyük kötülük birlikte yasamalarina izin
vermenizdir.
Masallarda çiftler asik olurlar, evlenirler ve
yasamlarinin sonuna kadar mutlu yasarlar. Bunlara
masal denmesinin nedeni de budur zaten...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:41 AM
çevreci kuruluşlara üye iki sevgilinin kavgası :
- Yaaa Buket nedir bu rezillik ya. Biz ddoğallıktan bahsediyoruz. Sen makyaj yapıyorsun?
- Aman Murat o kadarda değil artık bırakk biraz güzel gözükelim.
- Güzellik mi? sen buna güzellikmi diyorrsun ya. Ben seni çevreyi temiz tutalım eyleminde çöp tenekesi kılığına girdiğin şeklinle sevdim kızım!
- Ay iyide ömrümün sonuna kadar çöp teneekesi olarak dolaşacak değilim ya Murat.
- Hem ona bakarsan sende hakiki deri ayaakkabı giyoyorsun. Kim bilir hangi hayvanı öldürüp derisinden ayakkabi yaptılar. Ben hiç olmazsa bez ayakkabı giyiyorum.
- Yaaa kızım bana anlatma tamammı. Daha dün inci kolye takıyodun. incilerin nereden çıktığını anlatmama gerek yok heralde.
- CimBom maçında yaktığın sis bombasınınn çevreye verdiği zararı, havaya verdiği kirliliği görmemezlikten gelmiştim ama doğrusu şimdi söylemeden edemiycem.
- Hahhh şuna bak. Yolda yürürken yerdekii izmariti farketmeden geçtiğin günü hatırlıyorsun değilmi. Onu geri dönüp ben almıştım yerden Buket !
- Şuna bak patlak eksozla param yok diyee 1 ay trafikte dolaşıp çevreyi kirleten bendim sanki!
- Et-Mangal ziyafetine gidende sendin Buuket hanım!
- Yokk canım. Boğazdan petrol geçirilmessini engellemek için boğaza eyleme gittiğimde ben hastayım diye evde kalanda sendin ona bakarsan...
entellektüel çocuğun sevgilisi ile kavgası :
Erkek kıza telefon açar...
- Buket merhaba hayatım. Nasılsın?
- iyiyim sağol canım sen nasılsın?
- iyiyim sağol. Akşam buluşuyoruz değil mi ?
- evet Murat buluşacaz ama lütfen bu seffer farklı bir yere gidelim.
- Tabiki hayatım sen nasıl istersen. gellip seni alıyorum.
Çocuk gider, kızı evinden alır ve arabaya binip ilerlemeye başlarlar...
- Murat bu komiser şekispir filmine gideelim mi bugün hayatım.
- Offf Buket! o film bana çok banal gelddi. böyle iğrenç bir filmi nasıl seyretmek istersin ki?
- Seyretmeden iğrenç olduğunu nasıl bileebilirim Murat! hem sen nereden biliyorsun o filmin iğrenç olduğunu. Sakın bana izlediğini söyleme.
- Evet izledim.
- Ayyy Murat inanmıyorum. Bir Sosyal Faaaliyette bulunuyorsun ve bensiz. Bunu bana nasıl yaparsın?
- Yaaa Buket saçmalıyorsun geçen gece arrkadaşlarla gittik.
- Aşkolsun sana Murat hani birbirimizdenn habersiz hiç birşey yapmayacaktık. Hani beni çok seviyordun.
- Buket uzatmıyalım sevgilim. lütfen. - Ayy ne demek uzatmayalım Murat. Daha ddün bir tiyatroya ücretsiz bilet buldum fakat yalnızca bir tane olduğu için kabul etmedim. Ben bunları düşünürken senin bu yaptyğına inanmıyorum.
- Haklısın hayatım özür dilerim.
- Ayrılsak iyi olacak diye düşünüyorum MMurat. Bugün sinemaya giden yarın tiyatroya gider. Beni aldatmana katlanamam.
- Anlıyorum Buket nasıl istersen. Ama lüütfen dost kalalım. Bütünüyle senden kopmamı bekleme. Ayrıca geçen gece gittiğimiz barda o çocuğa nasıl baktığını farketmiştim söyliyeyimde.
- Offff ben ona bakmadım Murat !
- Hesap vermek zorunda değilsin hayatım biz artık ayrıldık...
maço erkeğin sevgilisi ile kavgası :
- Aloooooooooooooo. Anasını sattııımın kkızı ne lan bi saattir telefonun meşgul.
- Annem aradı Murat kızma yaaa..
- Başlatma şimdi anandan awradından. Senni almaya geliyorum hazır ol.
Buluşurlar...
- Nasılsın sevgilim?
- Sevgilini sittirtme lam oğlanmıyız bizz.
- Peki erkeğim nasılsın?
- Bozuk biraz. Boşver... Ne lan bu eteğiin boyu? biraz daha kısa giyseydinde diz kapakların gözükseydi.
- Offf Murat yaa lütfen yine başlama. - Sanamı sorcam azını sittiiim yosması. Benim manitam böyle giyinip azına burnuna marshall boya süremez siterim allama.
- Buket allama kitabıma yediceddini karaacaahmete gönderirim sağına soluna bakmadan yürü.
- Peki Murat sen nasıl istersen.
- Ayyyy Murat şu elbiseye bak ne güzel.<
- Ne lan bu. Bunun kumaşı nerde. Bi donlluk kumaştan elbise yapmış sittim ırz düşmanları. Seninde azını yüzünü siterim böle elbiselere bakıpta ay ne güzel deme.
- Peki sevgilim.
- Bak halen sevgilim diyo. Allama sokak ortasında madara ederim seni doooru konuş.
- Tamam Murat.
- Eeee söyle bakalım nereye gitmek istiyyosun seni nereye götüreyim.
- Sahilde yeni bir bar açılmış Murat oraaya gidelimmi.
- Yok boşver şu çay bahçesi iyi şurda otturalım.
- :( Peki Murat.
- Surat yapma ananı siterim bak Buket! BBiz delikanlı adamız bar ayakları bize gelmez...
Buda böyleeee sürer gider...
uyumlu iki sevgilinin kavgası
Yokk canım o kadarda değil. Hiç uyumlu iki sevgili kavga edermi. Yaşasın uyumlu sevgililer. Ne mutlu herşeyin bir şekilde ortasını bulabilenlere...:)
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:42 AM
Yurdum insanının yaratıcılığı sınır tanımıyor, işte size birbirinden orjinal Türk yapım İngilizce cümleler... :)
- Come with the ball... Topla gel...
- Leave the door december... Kapıyı aralık bırak...
- Sensitive meat ball... İçli köfte...
- Enter the desk... Sıraya gir...
- Man doesn`t become from you... Senden adam olmaz...
- Look my ram. I`m Anatolian child, If I put, you sit... Bak koçum, ben Anadolu çocuğuyum, bi koyarsam oturursun...
- In every job there is a no... Her işte bir hayır vardır...
- Master!Do something burning-turning in the middle... Usta! Ortaya yanar döner bişi yapsana...
- Clean family girl... Temiz aile kızı...
- Urinate quickly satan mixes... Acele ise şeytan karışır...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:42 AM
Bugun dolmusla taksimden bostanciya gidiyorum. En arka soldayim Yanimda bir hatun. Onun yaninda da bir sarisin var.
Yanimdaki hatun 3.5 lira cikartti. Bende de 5 lira var. "Hanfendi isterseniz siz bana verin ben uzatayim" dedim. Kiz parayi bana verdi.
Yanindaki sarikafali sazan atladi :
"Ben de size verebilir miyim?" Ben de gayri ihtiyari "Hayir siz sofore verin " dedim. Cunku ustunu verecek bozuk para yok diyecektim ki, milletin gulmeye basladigini farkettim. Sonra da bostanciya gelene kadar da disariya baktim utanctan..
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:42 AM
Geçtiğimiz ramazan ayi, her kanalda oldugu gibi az seyredilen ulusal TV kanallarindan birinde iftar saatine yakin yemek tarifi veriliyordu.
Aşçı hem yapiyor hem tarif ediyor:
"...ince ince kiydigimiz sovanımızı, biberimizi havuclarimizi tavaya koyup karistiriyoruz biraz kivama geldiginde üzerine bir su bardagi BEYAZ SARABI ilave ediyoruz, piserken renkleri degismesin diye..."
??? iftar yemegi?
Evde de tesadüf aynı konseptte bir yemek var iftar sofrasında, annem şarap felan koymadı ama hazırlarken.
Tabi bunu bilmeyen ve oruçlu olan misafirlerimizin rengi attı tabi...
Yüzlerini görmeliydiniz. :)
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:43 AM
Bir AOL (American Online) Kullanıcısının Günlüğü
Temmuz 18 :
Şimdi AOL’a bağlanmayı denedim. Duyduğuma göre alabileceğim en iyi Online Servismiş. Beleş bir disket bile veriyorlar! Bu disketi kaybetmesem iyi olur. Belki bir daha vermezler.
Bağlanamıyorum. Ve neyin yanlış olduğunu da bilmiyorum.
Temmuz 19 :
AOL Sistem destek elemanlarından biri bilgisayarımın modem’e ihtiyacı olduğunu söyledi. Niye anlamıyorum. Beni kandırmaya çalışıyor. Benim salak olduğumu nasıl da düşünüyor?
Temmuz 22 :
Modemi aldım. Ama nereye takılacağını kestiremiyorum. Monitöre ya da yazıcıya bağlayamıyorum. Şaşırdım.
Temmuz 23 :
Nihayet modemi takıp çalıştırdım. Yan komşumuzun 9 yaşındaki çocuğu benim için yaptı. Ama hala çalışmıyor. Bağlanamıyorum.
Temmuz 25 :
Yandaki 9 yaşındaki çocuk beni AOL’e bağladı. Ona dahi olduğunu söyledim (Prodigy). O ise onun başka servis olduğunu söyledi. Çok kibar bir çocuk. Çok akıllı ve bunu görev olarak yapıyor. Neyse bana modemi satanlardan daha çok akıllı. Bana iletişim programından bile bahsetmemişlerdi. İddia ediyorum bilmiyorlardı. Ve modemin arkasına bir tanesine ihtiyaç varken neden iki tane kablo girişi yapmışlar? Ve niye duvardaki telefon prizine takmayacaksak, tek yüzlü bir plak (phone (CD)) var? Çevir sesi çok komikti. Bu modem üreticileri aptal mı ne? Ama komşumuzun çocuğu bu sesle çözdü olayı.
Temmuz 26 :
Internet nedir? Ben American Online’de olduğumu sanıyordum. Internet’te değil. Şaşırdım.
Temmuz 27 :
9 yaşındaki kapı komşumuz bana American Online’ı ve programlarını nasıl kullanacağımı gösterdi. Onun bir dahi olduğunu söyledim. Senle karşılaştırıldığında olabilir dedi. Belki de o artık o kadar da kibar değil.
Temmuz 28 :
Bugün chat yapmaya çalıştım. Bilgisayarımla konuşmayı denedim ama hiçbir şey olmadı. Belki de bir mikrofon almam gerekli.
Temmuz 29 :
Usenet denen şeyi buldum. Ama hemen çıktım çünkü ben AOL’e bağlıyım Usenet’e değil.
Temmuz 30 :
Usenet’tekiler sürekli büyük harfle yazıyorlar. Bunu nasıl yapıyorlar? Ben uğraşmama rağmen nasıl yapıldığını bulamadım. Belki de başka bir klavyeleri vardır.
Temmuz 31 :
BİLGİSAYARI SATIN ALDIĞIM YERİ ARADIM VE KLAVYEMDE NİYE BÜYÜK HARFLER OLMADIĞINI SORDUM. TEKNİK SERVİSDEKİ BANA "CAPS LOCK" TUŞU OLDUĞUNU SÖYLEDİ. NİYE AÇIKÇA YAZMAZLAR Kİ? BENİM UCUZ BİR KLAVYEM OLDUĞUNU VE YENİSİNİ İSTEDİĞİMİ SÖYLEDİM. VE BİR SHİFT TUŞUM DİĞERİNLE AYNI BÜYÜKLÜKTE DEĞİL DEDİM. BUNUN STANDART OLDUĞUNU SÖYLEDİ. BEN STANDART DEĞİL BAŞKA BİR MARKA KLAVYE İSTİYORUM DEDİM. ÇOK ÖNEMLİ BİR ŞİKAYET OLDUĞUNU SANIYORUM ÇÜNKÜ DİĞER TEKNİK ARKADAŞLARINI TELEFONU DİNLEMEYE ÇAĞIRDIĞINI DUYDUM.
AĞUSTOS 1 :
USENET ORACLE DENEN ŞEYİ BULDUM. DEDİĞİNE GÖRE SORDUĞUM HERŞEYE CEVAP VEREBİLİRMİŞ. INTERNET İLE İLGİLİ 44 TANE AYRI SORU GÖNDERDİM.
AĞUSTOS 2 :
REC.HUMOR ADINDA BİR GRUP BULDUM. YOLU GEÇEN TAVUK HAKKINDAKİ ESPRİYİ GÖNDERMEYE KARAR VERDİM. KARŞIYA ULAŞMAK İÇİN. HA! HA! GÖNDERDİĞİMDEN EMİN OLMADIĞIM İÇİN 56 KERE DAHA GÖNDERDİM.
AĞUSTOS 3 :
DÜNYA ÇAPINDAKİ AĞI (WWW) DUYMAYA DEVAM EDİYORUM. ÖRÜMCEKLERİN BU KADAR BÜYÜK OLDUKLARINI BİLMİYORDUM.
AĞUSTOS 4 :
ORACLE BUGÜN BANA CEVAP VERDİ. OOO ÇOK KABAYDI. O KADAR ÇOK KIZMIŞTIM Kİ BUNUN HAKKINDA REC.HUMOR.ORACLE ‘A ÇOK SİNİRLİ BİR MEKTUP GÖNDERDİM. GÖNDERDİĞİMDEN EMİN OLAMADIĞIM İÇİN 22 DEFA DAHA GÖNDERDİM.
AĞUSTOS 5 :
BİRİ BANA FAQ OKUMAMI SÖYLEDİ. TANRIM BÖYLE KÜFÜR KULLANMALARINA GEREK YOK.
AĞUSTOS 6 :
BİR DİĞERİ BANA MESAJLARIMDA BAĞIRMAYI KESMEMİ SÖYLEDİ. NE KADAR DA SALAK. BEN BAĞIRMIYORUM! HATTA KONUŞMUYORUM. SADECE YAZIYORUM! BÖYLE SALAKLARIN NASIL OLUYOR DA INTERNET’E GİRMELERİNE İZİN VERİYORLAR?
Ağustos 7 :
Eğer kullanmayacaksak neden Caps Lock tuşumuz var? Sanırım daha fazla para eden ekstra bir özellik.
Ağustos 8 :
Kolay para kazanmanın yollarını açıklayan bu mail’ı şimdi okudum. Çok heyecanlandım. Çok para yapacağım. Onun dediklerini yaptım ve bulabildiğim bütün newsgroup’larına gönderdim.
Ağustos 9 :
İmza dosyamı şimdi yaptım. Sadece 6 sayfa uzunluğunda. Biraz daha üzerinde çaılşmam gerekiyor.
Ağustos 10 :
alt.aol.sucks adındaki gruba baktım. Birkaç posta okudum ve şimdi inanıyorum ki aol’u yeryüzünden kazımak lazım. aol ne acaba?
Ağustos 11 :
Bir şey hakkında bazı bilgileri nerede bulacağımı soruyordum ki biri bana ftp.netcom.com’a bakmamı söyledi. Baktım baktım ama o isimde bir grup bulamadım.
Ağustos 12 :
ftp.netcom.com’un nerede olduğu hakkında bütün usenet gruplarına mail attım. Sanırım biri yardım edecek. Yandaki çoçuğa soramam. Ailesi evimden geldiğinde onun kahkaha atmaktan yemek yiyemediğini, uyuyamadığını ve ödevlerini yapamadığını söyledi. Bir daha gelmesine izin vermeyeceklermiş. Çok komik biriyimdir. rec.humor grubunun neden benim tavuk esprimi beğenmediğini anlamadım. Belki de sadece açık saçık esprileri seviyorlardır. Bazıları benim 56 tavuk mektubum hakkında mail atmış ve küfür etmişler.
Ağustos 13 :
Bütün usenet gruplarına ftp.netcom.com’u nerede bulacağım hakkında tekrar email attım. Dün 8 sayfalık yeni imza dosyamı eklemeyi unutmuşum. Biliyorum ki herkez benim en sevdiğim şiiri okumak isteyecek. O yüzden onu da ekledim. Yakında beğendiğim küçük bir hikaye de ekleyeceğim.
Ağustos 14 :
Biri yaptığımdan dolayı hesabımı kapatmış. Ona onun bankasında hesabım olmadığını söyledim. O kadar salak ki!
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:43 AM
ÇOCUKLU YAŞAMA KENDİNİZİ HAZIRLAMAYA NE DERSİNİZ?
1-) Köşe başındaki süpermarkete gidin. Hiçbir şey satın almadan kasaya yönelin ve cebinizdeki bütün parayı kasiyere verin. Daha sonrada yandaki eczaneye gidin kredi kartı ile ilaçlar alın. Akşam saat 17:00 ile 22.00 arasında elinizde yaklaşık 4 kg. ağırlık taşıyarak sürekli ev içinde volta atın. Saat 22.00'de ağırlığı yatağa bırakın. Saati 24.00'e kurun ve yatın uyuyun. Saat tam 24.00'de kalkın.4 kg. ağırlığı tekrar elinize alın ve saat 01.00'e kadar evin içinde dolaşın. Ağırlığı tekrar yatağa koyun. Saatin alarmını 03.00'e kurun. Yatın. Uyuyamayacağınız için tekrar kalkın; bu kez elinizde ağırlık olmadan evin içinde dolanıp durun. Koltukta kendinizden geçin.03.00'te çalan alarm ile fırlayın, 15 dakikalık uykunun sersemliği ile yatağa yönelin, ağırlığı elinize alın. Saat 04.00'e kadar elinizde ağırlık varken karanlıkta dolanın ve bu arada yüksek sesle çocuk şarkıları, ninniler söyleyin. Kendinizden geçerek bir süre daha uyuyun. Böylece toplam uyku miktarınızı 45 dakikaya yükseltin. Kahvaltıyı hazırlayın. Güleryüzlü olun ve bunları 5 yıl boyunca her gece tekrarlayın.
2-) Eve canlı bir ahtapot getirin...5 yıl boyunca düzenli bir biçimde her sabah onu giydirmeye çalışın. Ayrıca ahtapotu bir çuvala, hiçbir kolu dışarda kalmayacak şekilde, en kısa zamanda sokmanın provasını yapın.
3-) Bir kavun alın. Kavunun üstünde bir delik açın. Kavunu uzunca bir iple tavana asıp, sallayın. Kavun sağdan sola sallanırken, bir kaşık sıcak su alın,.sallanan kavunda daha önce açmış olduğunuz deliğe,yere dökmeden sokmağa çalışın.
4-) Ağzınızdan çıkan her cümleyi en az beş kez daha tekrarlayarak konuşmaya alışın. Bunu bir yaşam biçimi haline getirin.
5-) Dışarıya çıkmak için giyinin. Banyonun kapısı önünde tam tamına yarım saat bekleyin. Aşağıya inin. Kapının önünde beş dakika bekleyin. Sonra tekrar eve dönün.Tekrar dışarıya çıkın. Evin önündeki yolda yürümeye başlayın. çok ama çok yavaş yürüyün. Yürürken de yerde gördüğünüz her sigara izmaritini, cikleti, kirli kağıdı,mendili, karıncayı dikkatle ve uzun uzun seyredin. Aniden "yeter artık senden çektiğim" diye avazınız çıktığı kadar bağırın. Eve geri dönün. Her gün böyle yürüyüşler yapın.
6-) Süpermarkete gidin.Yanınıza da orta büyüklükte bir keçi alın: Süpermarkete girince keçiyi serbest bırakın.Daha sonra da keçinin içerde kırıp, tahrip ettiği her şeyin parasını sorgusuz sualsiz peki deyip ödeyin.
7-) Evdeki koltuklara tereyağı bulayın. Perdelere de reçel bulaştırın.
8-) Mutfakta pişmekte olan bir adet balığı çalın ve onu misafir odasında bir yere saklayın. Balığın odada 5 ay kimse tarafından bulunmadan kalmasını sağlayın.
9-)Evdeki yeni sulanmış çiçeklere elinizi sokun ve aldığınız çamurlar ile temiz duvarlar üzerinde figürler yaratın.
Nasılmış, çocuklu yaşama hazır mısınız? Bir daha DÜŞÜNÜN...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 10:43 AM
Al işte
ABD'deki raylarin genisligi 4 feet, 8,5 inc'tir.
Bu oldukca ilginc bir mesafe. Neden acaba tam olarak bu olcude? Cunku Ingiltere'de bu sekilde ve raylar ilk defa Ingilizler tarafindan yapilmis.
Peki neden Ingilizler bu genisligi kullaniyorlarmis?
Cunku ilk tren raylarini yapanlar eski tramvaylari yapan kisilermis ve bu genislik de onlarin kullanmis olduklari genislikmis.
Neden acaba ozellikle bu uzunlugu kullaniyormis bu adamlar?
Cunku bu adamlar, tekerlekler arasindaki bu mesafeyi eskiden beri at arabalarini yaparken dikkate aliyor ve tramvaylari yaparken de ayni sase genisligi ve arac gerecleri kullaniyorlarmis.
Guzel. O zaman, at arabalarinda tekerlekler arasinda neden bu ilginc olcuyu dikkate aliyorlarmis?
Cunku diger bir olcu kullandiklarinda eski bir Ingiliz yolunda araba bozulmaktaymis ve bu yüzden yol izleri arasindaki mesafeye uyacak sekilde olcuyu tutturmak zorundaymislar.
Iyi de acaba kim bu eski yollari yol izlerini boyle olusturacak sekilde yapiyormus?
Avrupa'daki (ve Ingiltere'deki) ilk uzun mesafeli yollar Roma Imparatorlugu tarafindan kendi savascilari icin yapilmis ve o zamandan beri kullanilagelmekteymis.
Bu yol izleri neden bu sekildeymis?
Roma Imparatorlugu'nun ilk savascilarinin arabalari bu ilk tekerlek izlerini olusturmuslar ve digerleri de arabalarinin tekerleklerinin zarar gormesinden korktuklarindan, bu izlerin uzerinde gitmesini saglayacak sekilde iki teklek arasindaki mesafeyi taklit etmek zorunda kalmislar. Iste bu nedenle, Roma Imparatorlugu icin ya da Roma Imparatorlugu tarafindan yapilan at arabalarinin hepsi, tekerlekler arasindaki bu mesafeyi koruyacak sekilde ayni olculerdeymis.
ABD'deki standart ray genisligi olan 4 feet, 8,5 inc olcusu Roma Imparatorlugu savas-arabalarinin yapilis kurallarindan turemis gelmistir.
Kurallar öteden beri varolmustur.
Bazen size bazi kurallari hatirlattiklarinda, siz bu kurallarin kimin k..cinin altindan ciktigini sorarsaniz, degil mi?
Tam dogru yoldasiniz, Roma Imparatorlugu'nda savas arabalari, arabanin eni, tam olarak iki atin k..cinin arasindaki mesafeye esit olacak sekilde yapilmistir.
Simdi de baglantili baska bir konu...
Yine atlarin kici ve yolun genisligi ile baglanti kuran baska bir ilginc hikaye.
Uzay araci firlatma rampasina baktigimizda, asil yakittankinin her iki yaninda iki buyuk fuzenin yer aldigi dikkatimizi ceker. Bunlar SRB (Solid Rocket Boosters) olarak adlandirilir ve Thiokol sirketi tarafindan Utah'taki fabrikasinda uretilir.
Aslinda bunlari tasarlayan muhendisler daha fazla genislikte yapmayi istemisler, ama SRB ler fabrikadan firlatma rampasina trenle gonderilmek zorunda oldugundan ve tren yolu dagdaki bir tunelden gectiginden bu istekleri gerceklesememis.
Yani sonuc olarak, dunyanin en gelismis ulasim sisteminin firlatma fuzelerinin dizayni, iki bin kusur yil once bir atin kıçının genisligi ile belirlenmistir.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:25 PM
Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm.. Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım.. İçinde üç dolar ve sararıp kat yerleri yıpranmış eski bir zarftan başka birşey yoktu... Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu bulabilmek belki biraz da merakımı giderebilmek için zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım. Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda, özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve "Sevgili Michael" diye başlıyordu.. Ve "Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak devam ediyor.. "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor.. İmza.. Hannah!.. Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez hemen telefon idaresini aradım.Görevli kişi, kendisine bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi. Fakat ısrarım karşısında: "Belki, size yardımcı olabilirim" dedi. "Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin.." dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi.. "Bağlıyorum efendim." Telefonda, karşıdaki hanıma "Hannah diye birini tanıyıp, tanımadığını" sordum. "Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık" dedi. "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.." "Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz, belki adres bulursunuz.." deyip bana huzurevinin adını verdi.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş.. Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki orada bilirlermiş.. "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı.. Bir kadın "Şimdi Hannah'nın kendisi bir huzurevinde" dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim.. Ses; "Evet, Hannah burada yaşıyor" dedi.. Saat ona geliyordu ama hemen yola çıktım, Hannah'yı görmek için.. Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama.. Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip.. Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve "Genç adam" dedi, "Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi.." Derin bir nefes daha.. "Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.." Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha.. "Ve onu hep sevdim.." İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. "Ve hiç evlenmedim.. Michael gibi birisini bulamadım ki.." Hannah'ya teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız "Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size" dedi.." Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim.. Cüzdanı elimde sallayarak.. O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı.. "Hey baksana.. Bu Bay Michael'ın cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten.. Üç kere ben buldum, koridorlarda.. "Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre. Michael yatmamıştı. Okuma odasında kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi. Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle "Evet bu benim cüzdanım" dedi. "Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum." "Hiçbir şey borçlu değilsiniz" dedim. "Ama özür dilerim. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum." "Mektubu mu okudun?" "Sadece okumakla kalmadım. Hannah'yı da buldum.." "Buldun mu? Nerde? İyi mi? Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle.." "Çok iyi.. Hem de harika" dedim, yavaşça.. "Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım." Elime sımsıkı sarıldı.. "O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti." "Bay Goldstein" dedim.. "Gelin benimle.." Asansörle üçüncü kata indik.. Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu.. Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu.. "Hannah" dedi.. "Bu bay'ı tanıyor musun?" Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden.. "Michael" dedi, Michael, kapıda, kısık sesle.. "Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?.." "Michael" diye yutkundu Hannah. "İnanmıyorum.. Bu sensin. Benim Michael'ım." Michael Hannah'ya doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar. Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı.. "Gördün mü, bak?" dedim "Yaşamda, yaşanması gereken her şey, er ya da geç, bir gün kesinlikle yaşanacaktır." *** Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim? Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı.. Bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi… Aşklarını on sekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan 76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında keşke siz de bulunsaydınız… Altmış yıl önce bittiği sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:26 PM
Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. İşveren müteahhidine, çalıştığı konut yapım işinden ayrılarak eşi ve büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yaşam sürmek tasarısından söz etti. Çekle aldığı ücretini elbette özleyecekti. Ne var ki emekli olması gerekiyordu. Müteahhit, iyi işçisinin ayrılmasına üzüldü ve ondan, kendine bir iyilik olarak, son bir ev yapmasını rica etti. Marangoz, kabul etti ve işe girişti, fakat gönlünün yaptığı işte olmadığını görmek pek kolaydı. Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. Kendini adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne büyük talihsizlikti!... İşini bitirdiğinde işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Dış kapının anahtarını marangoza uzattı. “Bu ev senin” dedi, “Sana benden hediye” . Marangoz, şoka girdi. Ne kadar utanmıştı! Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman böyle yapar mıydı hiç! Bizim için de bu böyledir. Gün be gün kendi hayatımızı kurarız. Çoğu zaman da, yaptığımız işe elimizden gelenden daha azını koyarız. Sonra da, şoka girerek, kendi kurduğumuz evde yaşayacağımızı anlarız. Eğer tekrar yapabilsek, çok daha farklı yaparız. Ne var ki, geriye dönemeyiz. Marangoz sizsiniz. Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz. “Hayat bir kendin yap, tasarımıdır” demiştir biri. Bugün yaptığınız davranışlar ve seçimler, yarın yaşayacağınız evi kurar. Öyle ise onu akıllıca kurun. Unutmayın... Paraya ihtiyacınız yokmuş gibi çalışın. Hiç incinmemiş gibi sevin. Kimse izlemiyormuş gibi dans edin. Ve lütfen, bu sözleri arkadaşlarınıza iletin. Ben ilettim
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:26 PM
Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi: "Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir?.." Bu herhalde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki!.. Son soruyu yanıtsız bırakıp kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu. "Tabii dahil" dedi, hocamız.. "Is yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hakkeden insanlar bunlar. Onlara sadece gülümsemeniz ve`Merhaba' demeniz gerekse bile.." Bu dersi hayatim boyunca unutmadım. O hademenin adini da.. Dorothy idi.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:26 PM
Bir gece vakit gece yarısına doğru Alama otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. Geçen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'li yıllarda bir beyazın bir zenciye hem de Alabama'da yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi Verdim. Bir hafta sonra kapım çalındı. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda.. "Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti.Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardim eden herkesi kutsasın!.. En iyi dileklerimle, Bayan Nat King Cole.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:26 PM
Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu.. Çocuk sordu: "Çukulatalı pasta kaç para?.." "50 cent!.." Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu: "Peki dondurma ne kadar.." "35 cent" dedi garson kız sabırsızlıkla..Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu.Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki.. Çocuk parasını bir daha saydı ve "Bir dondurma alabilir miyim lütfen" dedi. Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde,gözleri doldu birden. Masayı sanki akan yaşlar temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 centlik bahşiş duruyordu..
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:26 PM
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacaktı?. Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu.Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı.. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde.. "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylü, bu gün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı. "Her engel, yasam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:27 PM
Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yasam şansı beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden bağışıklık oluşmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve "Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi. Kan nakli ilerlerken sordu: "Ne zaman öleceğim?"
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:27 PM
Bir padişah acemi bir köle ile gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş, geminin mihnetini tatmamıştı. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyordu. Avutmak için çok uğraştılar, ama bir türlü sakinleşmedi. Padişahın keyfi kaçtı. Herkes aciz bir vaziyetteyken gemide bulunan yaşlı bir adam padişahın huzuruna çıktı, 'Müsaade buyurursanız ben onu sustururum' dedi. Padişah da 'Lütfetmiş olursunuz' dedi. Yaşlı adam emretti, köleyi denize attılar. Köle birkaç kere suya battı çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler. Köle gemiye yaklaşınca iki eliyle dümene asıldı, oradan gemiye çıktı, bir köşede uslu uslu oturmaya başladı. Yaşlı adamın yaptığı iş padişahı hayrete düşürdü, 'Bu işteki hikmet nedir' diye sordu. Yaşlı adam cevap verdi: ''Köle evvelce suya batmayı tatmamıştı. Gemideki selâmetin kıymetini bilmiyordu. İşte huzur ve saadet de böyledir, bir felâkete duçar olmayan kimse, huzurun kıymetini bilemez."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:27 PM
Vietnam'da savaştıktan sonra sonunda evine dönmekte olan bir asker hakkında bir hikaye anlatılır.San Francisco'dan ailesini aradı -Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum. -Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz,diye cevapladılar.. Oğulları, -Bilmeniz gereken bir şey var diye devam etti. -Arkadaşım savaşta ağır yaralandı. Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok, ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum. -Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz. -Hayır. Anne, baba, onun bizimle yaşamasını istiyorum. -Oğlum, dedi babası, -Bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatimiz var, ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır. Oğlu o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Ama birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne-baba hemen San Francisco'ysa uçtular ve Oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar, ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler: Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı. Bu hikayedeki aile de bir çoğumuz gibi. Güzel olan yada birlikte olmaktan zevk aldığımız insanları sevmek bizim için çok kolay, ama bize rahatsızlık veren yada yanlarında kendimizi rahatsız hissettiğimiz insanları sevmiyoruz. Bizim kadar sağlıklı, Güzel yada akilli olmayan insanların yanından uzak durmayı tercih ediyoruz. Ney seki, bize bu şekilde davranmayan biri var. Biz ne kadar bozulmuş olursak olalım, bizi sonsuz ailesinin yanına çağıran şartsız sevgiyle seven biri. Bu gece, uyumadan önce, insanları olduğu gibi kabul edebilmemiz ve bizden farklı olanlara karşı daha anlayışlı olabilmemiz için gereken gücü vermesi için Allah'a kısa bir dua edelim.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:27 PM
New York'ta yaşayan bir öğretmen, lise son sınıf taki öğrencilerini, "diğer insanlardan farklı özelliklerini" vurgulayarak onurlandırmaya karar vermişti. California Del Mar'dan Helice Bridges tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırdı. İlk önce öğrencilere sınıf ve kendisi için ne kadar özel olduklarını belirtti. Sonra her birine üzerinde altın harflerle "Siz çok önemlisiniz" yazılı birer mavi kurdele verdi. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verdi. Her bir öğrencisine üçer tane daha kurdele verip, onlardan bu töreni gerçek dünyada devam ettirmelerini istedi. Öğrenciler, daha sonra sonuçları takip edecek, kimin kimi onurlandırdığını tespit edecek ve bir hafta boyunca sınıfa bilgi vereceklerdi. Çocuklardan biri, gelecekteki kariyer çalışmaları için kendisine yardımcı olan yakınlarındaki bir şirketin üst düzey görevlisini onurlandırmış, adamın yakasına mavi kurdeleyi iliştirmişti. Ardından, iki tane daha kurdele verdi ve: "Sınıfça bu konuda bir projemiz var. Sizden onurlandırmanız için birini bulmanızı istiyoruz. Onurlandırdığınız insanlara ekstra kurdele de verin. Böylece onlar da bu projenin devam etmesi için başkalarını bulabilirler. Daha sonra, lütfen bana ne olduğu konusunda bilgi verin" diye rica etti. O gün üst yönetici, suratsız biri olarak bilinen patronunun yanına gitmeye karar verdi. Patronun odasına girdi ve onun "iş dünyasında bir deha olduğundan ötürü" onu takdir edip örnek aldığını söyledi. Bu mavi kurdeleyi yakasına takması için izin verip vermeyeceğini sordu. Şaşkına dönen patron; "Tabii ki" şeklinde cevap verdi. Yönetici de mavi kurdeleyi, patronun tam kalbinin üstüne, ceketine iliştirdi. Ekstra kurdeleyi verirken de; "Bana bir iyilik yapar mısınız?... Siz de bu kurdeleyi onurlandırmak istediğiniz birine verir misiniz?... Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptıklarını söyledi. Bu kabul görme töreninin devam etmesi gerekiyormuş. Böylece "bunun, insanları nasıl etkilediğini belirleyeceklermiş..." dedi... O gece patron evine geldiğinde, on dört yaşındaki oğlunun yanına oturdu. "Bugün inanılmaz bir şey oldu" dedi. "Ofisteydim. Üst düzey yöneticilerimden biri içeri geldi, bana hayran olduğunu söyleyip, "İş dünyasında bu kadar başarılı olduğum için göğsüme bu kurdeleyi iliştirdi... Bir hayal etmeğe çalış... Benim bir dahi olduğumu düşünüyor.. "Siz çok önemlisiniz" yazılı bu kurdeleyi tam göğsümün üstüne taktı. Bana ekstra bir kurdele verdi ve onurlandıracak başka birini bulmamı istedi. Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleyle kimi onurlandırabileceğimi düşündüm ve aklıma sen geldin... Ben "seni" onurlandırmak istiyorum.Günlerim aşırı yorucu geçiyor. Eve gelince sana pek ilgi gösteremiyorum. Bazen derslerden aldığın notları beğenmeyince veya odanı toparlamayınca sana bağırıp çağırıyorum... Oysa bu gece bir şekilde buraya oturup, sana benim için ne kadar farklı ve özel olduğunu söylemek istedim. Annen gibi sen de benim hayatımdaki en önemli insansın. Sen mükemmel bir çocuksun. Seni seviyorum" diye devam etti... Şaşkına dönen çocuk şimdi ağlamaya başlamıştı... Bütün vücudu titriyordu... Başını kaldırdı, gözleri yaş içinde olarak babasına baktı ve: "Yarın intihar edecektim" baba, dedi... "Baba, ben senin...çünkü ben senin... beni hiç sevmediğini... beni hiç önemsemediğini düşünüyordum... Ama artık her şey çok farklı. Sen baba, şu an... Oğlunun hayatını kurtardın!..." Sizin de sevginizi duymak, hissetmek isteyen insanların var olduğunu sakın unutmayın... Hepinize yetecek kadar kurdele var.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:28 PM
Bir gün, bir kozada küçük bir delik açıldı ve bir adam bedenini bu küçücük delikten çıkarmaya çalışan kelebeği saatlerce seyretti. Sonra, kelebek sanki daha fazla ilerlemek istemiyormuş gibi durdu.Sanki,ilerleyebileceği kadar ilerlemişti ve artık daha fazla ilerleyemiyordu. Ve adam, kelebeğe yardım etmeye karar verdi. Eline bir makas aldı ve kozayı keserek deliği büyüttü. Kelebek kolayca dışarı çıktı. Fakat bedeni kocaman ve kanatları kuru ve buruşuktu.Adam, kelebeği izlemeye devam etti, çünkü zamanla kanatlarının büyüyüp bedenini taşıyabilecek kadar genişleyebileceğini umut ediyordu. Fakat bu olmadı!Gerçekte, kelebek ömrünün geri kalanını o kocaman bedeni ve kuru, buruşuk kanatları ile etrafta sürünerek geçirdi. Uçmayı hiç başaramadı. Adamın bu aceleci iyiliği içinde anlayamadığı,bu kısıtlayıcı kozanın ve kelebeğin o küçücük delikten dışarı çıkmak için verdiği mücadelenin,kelebek için gerekli olduğuydu, çünkü bu,Tanrı 'nın,yaşam sıvısının kelebeğin bedeninden kanatlarına doğru akmasını sağlamak için bulduğu yoldu,böylece kelebek kozadan kurtulduğu anda uçmaya hazır olabilecekti.Bazen mücadeleler, hayatımızda tam olarak gerek duyduğumuz şeylerdir.Eğer Tanrı, hayatımıza hiçbir engelle karsılaşmadan devam etmemize izin verseydi sakat kalırdık. Şimdi ve daha sonra olabileceğimiz kadar güçlü olmazdık.Asla uçamazdık.Güç istedim...Ve Tanrı, beni güçlü yapmak için karşıma zorluklar çıkardı.Bilgelik istedim...Ve Tanrı bana çözmek için Sorunlar verdi. Zenginlik istedim...Ve Tanrı çalışmak için bana Beyin ve güçlü kaslar verdi. Cesaret istedim...Ve Tanrı üstesinden gelmem için bana Tehlike verdi. Sevgi istedim...Ve Tanrı yardım etmem için sorunlu insanlar verdi. iyilik istedim...Ve Tanrı bana fırsatlar verdi.İstediğim hiçbir şeyi elde etmedim İhtiyacım olan her şeyi elde ettim.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:28 PM
Bir zamanlar Afrika'daki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister başkasının, ister iyi olsun ister kötü, her olay karşısında hep ayni şeyi söylerdi: "Bunda da bir hayır var!" Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı. Kralın baş parmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi: "Bunda da bir hayır var!" Kral acı ve öfkeyle bağırdı: "Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?" Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı. Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte avlanıyordu.Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini, ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri direklere bağladılar. Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını farkettiler. Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insani yedikleri takdirde başlarına kötü olaylar geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler. Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir bir anlattı. "Haklıymışsın!" dedi. "Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış. İste bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum.Yaptığım çok haksız ve kötü birşeydi." "Hayır" diye karşılık verdi arkadaşı. "Bunda da bir hayır var." "Ne diyorsun Allah aşkına?" diye hayretle bağırdı kral. "Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir." "Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda olurdum, değil mi?" Ve sonrasını düşünsene?
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:29 PM
Uzun zaman önce,dünya yaratılmadan ve insanlar dünyaya ayak basmadan önce,iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez vaziyette dolanıyorlarmış.Bir gün toplanmışlar ve her zamankinden daha sıkkın oturuyorlarken Saflık ortaya bir fikir atmış: "Neden saklambaç oynamıyoruz?" Ve hepsi bu fikri beğenmiş,ve hemen Çılgınlık bağırmış:"Ben ebe olmak istiyorum!!!"ve başka hiç kimse Çılgınlığı arayacak kadar çıldırmadığı için,Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış...1,2,3... Ve Çılgınlık saydıkça,iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar.Şevkat Ay'ın boynuzuna asılmış,İhanet çöp yığınının içine girmiş,Sevgi bulutların arasına kıvrılmış,Yalan bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama yalan söylemiş çünkü gölün dibine saklanmış.Tutku dünyanın merkezine gitmiş,Para Hırsı bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış... Ve Çılgınlık saymaya devam etmiş,79,80,81,82,83...Aşkın dışında,bütün iyi ve kötü huylar o ana kadar zaten saklanmış.Aşk kararsız olduğu gibi,nereye saklanacağını da bilmiyormuş.Bu bizi şaşırtmamalı çünkü hepimiz Aşkı saklamanın ne kadar zor olduğunu biliriz.Ve Çılgınlık 95,96,97.. ye gelmiş ve 100 e vardığı an Aşk sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış.Ve Çılgınlık bağırmış"Sağım solum sobedir,geliyorum!" ve arkasına döndüğünde ilk önce Tembelliği görmüş,o ayaktaymış çünkü saklanacak enerjisi yokmuş.Sonra Şevkat'i ayın boynuzunda görmüş ve İhaneti çöplerin arasında,Sevgiyi bulutların arasında,Yalanı gölün dibinde ve Tutkuyu dünyanın merkezinde,hepsini birer birer bulmuş sadece biri hariç.Ve Çılgınlık umutsuzluğa kapılmış,en son saklı kişiyi bulamamış.Derken Haset,Aşkın bulunamamasından haset duyarak,Çılgınlığın kulağına fısıldamış:"Aşkı bulamıyorsun,o güllerin arasında.."Ve Çılgınlık çatal seklinde tahta bir sopa almış ve güllerin arasına çılgınca saplamış,ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana kadar.Ve haykırıştan sonra Aşk elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış,ve parmaklarının arasından iki sicim kan akıyormuş,gözlerinden.Çılgınlık Aşkı bulmak için heyecandan Aşkın gözlerini kör etmiş."Ne yaptım ben?Ne yaptım ben?"diye bağırmış."Seni kör ettim.Nasıl onarabilirim?"Ve Aşk cevap vermiş"Gözlerimi geri veremezsin ama benim kılavuzum olabilirsin" VE O GÜNDEN BERİ, ASKIN GÖZÜ KÖRDÜR VE ÇILGINLIK HER ZAMAN YANINDADIR!!!!
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:29 PM
Siz hangisisiniz? Bir baba ile kızı dertleşiyorlarmış. Kızı hayatında çok sıkıntı yaşadığından ve bunlarla nasıl baş edeceğini bilemediğini söylemiş babasına.Hatta sorunlar ardı arkasına devam ediyormuş hayatında. Babası kızını dinlemiş, dinlemiş ve "gel,sana bir şey göstereceğim!" diye kızını mutfağa götürmüş. Baba ünlü bir aşçı imiş. Ocağa 3 tane eşit büyüklükte kap koymuş, 3'ünede eşit su koymuş ve 3'ununde altını ayni miktarda yakmış. Ve 1. kaba bir havuç, diğerine bir adet yumurta, diğerine ise de bir avuç çekilmemiş kahve çekirdeği koymuş. Ve her üçünü de tam 20 dakika pişirmiş. Daha sonra ateşi kesmiş. Masaya 2 tane tabak ve bir tane bos bardak koymuş ve, ilk önce haşlanmış havucu alıp bir tabağa koymuş. Daha sonra artık epey pişmiş olan yumurtayı alıp bir tabağa koymuş. En sonunda da artık suya iyice ısınmış ve tam kıvamında kahve görüntüsü olan kahveyi de alıp bir bardağa boşaltmış. Kızına su soruyu sormuş: "Kızım ne görüyorsun? " Kızı demiş ki: "havuç, yumurta ve kahve." Kızını elinden tutup masaya yaklaştırıp daha yakından bakmasını ve hissetmesini istemiş. Kızı demiş ki: "Ne görüyorum.. haşlanmış yumuşak bir havuç (Bunu yaparken çatalı havuca batırmış ve yumuşaklığını hissetmiş), artık pişmekten içi katılaşmış bir yumurta( yumurtayı eline almış, hatta bir tarafından masaya vurup, çatlatmış ve içini görmüş) ve bir bardak kahve. (Biraz içmiş) "Hatta tadı oldukça iyi"" "Baba, bunu niçin bana gösteriyorsun?" diye sormuş. "Bak demiş, hepsi ayni sekil kapta , ayni sıcaklıkta , ayni dakika pisti. Fakat hepsi bu etkiye farklı tepki verdiler. havuç ilk basta sertti, güçlü idi. Ama kaynatılınca yumuşadı hatta güçsüzleşti. Yumurta çok kırılgandı, hafifçe dokunsan çatlayabilirdi, ama kaynatılınca içi sertleşti, hatta katılaştı. Bir avuç çekilmemiş kahve ise yine sertti, hepsi birbirine benziyordu, ama ısıtılınca ne oldu, bu kahve çekirdekleri, ısındılar,gevşediler, ve içinde oldukları suya yayıldılar. Koku yaydılar, tad yaydılar ve suyu essiz tad'da bir kahveye cevirdiler." "Kızım sen hangisisin? diye sormuş adam. Zorluklarla karşılaştığın zaman nasıl tepki gösteriyorsun? Sen havuç musun, yumurta misin, yoksa kahve misin? Siz hangisisiniz arkadaşlar? havuç gibi sert bir kişi misiniz, ama sorunlar yaşayınca , yumuşuyor ve güçsüzleşiyor musunuz? Yumurta gibi, içi yumuşak, her an kırılabilir bir kişi misiniz? Sorunlar karşısında (olum, ayrılık, krizler,vs. vs, ) , güçleniyor VE sertleşiyor musunuz? Yoksa bir kahve .çekirdeği gibisisiniz? Kahve sıcak suyu değiştirir, hatta suyun sıcaklığı en üst dereceye çıktığında,en lezzetli kahve ortamı hazır olur. Lezzet maksimuma ulaşır. Eğer sen bu kahve çekirdeği gibi isen, çevrende ne kadar sorun olursa olsun, bunları olumluya çevirebilirsin. Çevrene güzel tadlar, duygular katarsın. Kendini ve çevreni daha iyi yapmak için çalışırsın. Siz hangisisiniz?
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:29 PM
Genç ve basarili bir yönetici, yeni Jaguar'iyla bir mahalleden hızlı bir şekilde geçiyordu. Parketmis arabaların arasından yola aniden çıkabilecek çocuklara dikkat ediyordu ve bir şey gördüğünü sanarak yavaşladı. Arabayla caddeden yavaşça geçerken hiç bir çocuk göremedi fakat, arabasının kapısına bir tuğla atıldığını far ketti. Aniden arabasını durdurarak tuğlanın fırlatıldığı yere geri dondu. Arabadan indi, orada bulunan küçük bir çocuğu tuttu ve onu Parketmis bir arabaya doğru iterek bağırmaya başladı. '' Bunu neden yaptın? Sen de kimsin, ne yaptığının farkında misin?''. iyice sinirlenerek devam etti: '' Bu yeni bir araba ve atmış oldu¿un bu tuğla bana çok pahalıya mal olacak. Bunu neden yaptın?' çocuk yalvararak cevap verdi: '' Lütfen efendim. çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim bilmiyordum. Eğer tuğlayı fırlatmasaydım kimse durmazdı'' Parketmis bir arabanın arkasına işaret ederken çocuğun gözyaşları çenesine süzülüyordu. ''Ağabeyim kaldırımın kenarından yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü, ben onu kaldıramıyorum. Lütfen onu tekerlekli sandalyesine oturtmam için bana yardim eder misiniz? Benim için çok ağır.'' Bu durumdan son derece duygulanan Genç yönetici, boğazında büyüyen yumruyu zar zor da olsa yutkundu. Yerdeki Genç adamı kaldırarak, tekerlekli sandalyeye geri oturttu. Mendiliyle, çizik ve yaraları sildi ve Genç adamın ciddi bir yarası olup olmadığını kontrol etti. küçük çocuk Genç yöneticiye dönerek '' teşekkür ederim efendim, Tanrı sizden razı olsun'' dedi. Genç yönetici, küçük çocuğun, ağabeyini kaldırımdan evine doğru götürmesini izledi. Bulunduğu yerden arabasına geri dönmesi oldukça uzun sürmüştü. Uzun ve yavaş bir yürüyüştü. Genç yönetici, kapıyı hiç tamir ettirmedi. Kapıda oluşan çöküntüyü hayatini birisinin kendisine tuğla atmasını gerektirecek kadar hızlı yaşamaması gerektiğini hatırlatması için öylece bıraktı. . . . Tanrı, ruhunuza fısıldar ve kalbinize konuşur. Bazen, dinleyecek kadar zamanınız olmadığında ise, size bir tuğla fırlatır. İster fısıltıyı, ister tuğlayı dinleyin. Bu sizin tercihiniz. !
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:29 PM
Zamanın birinde bir kasabada yasayan dünyalar güzeli bir kız varmış.. Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok zengin, çok yakışıklı, asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş.. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice şövalyeyi reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmiş.. Bu arada ayni kasabada yasayan ve bu kıza aşık olan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş.. Ama kız onu da reddetmiş.. Aradan uzun yıllar geçmiş.. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış ..Kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış.. Bir gün yolu bir zamanlar yaşadığı güzel, küçük kasabaya düşmüş.. Orada tanıdık birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yasayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş.. Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş.. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını pek merak etmiş.. Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş.. kızın kocası şişman, kel ve çirkin mi çirkin bir adammış.. Üstelik zengin bile değilmiş.. Çok merak eden adam kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış.. kız kapıyı açınca kendini tanıtmış ve neden böyle bir adamla evlenmiş olduğunu sormuş.. kız da ona arkasındaki gül bahçesinden en güzel gülü koparıp getirirse cevabi vereceğini bu arada tek şartının bahçede ilerlerken geriye dönmemesi olduğunu söylemiş.. Adam da bunun üzerine yüzlerce güzel gülün olduğu bahçede ilerlemeye başlamış.. Birden çok güzel sari bir gül görmüş.. Tam ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pembe bir gül gözüne çarpmış.. Tam ona uzanırken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş.. Derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş ve mecburen oradaki bir gülü koparıp kıza götürmüs.. Bahçenin en güzel gülünü getirmesini beklerken kız bir de ne görsün yaprakları solmuş cılız bir gül.. Bunun üzerine adama dönen kız söyle demiş: "Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçer ve sen en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın.. Bu yüzden gençlik elden gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi öğrenmek gerekir.."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:30 PM
Her şeyin var olduğu dünyamızda kocaman bir boşluğun içinde olan çocukların neler yaşadığını hiç düşündünüz mü? Daha bir aylık, iki, üç, beş aylık bebekler... Her şeyden habersiz... Sosyal-kültürel veya ekonomik... Nedeni ne olursa olsun, etrafımızdaki tiner çeken, dilendirilen, kapkaççılık, hırsızlık yapan çocuk veya gençlerin artması karşısındaki tedirginliğimiz yadsınmıyor. Bu rahatsızlığın azaltılması yönünde yapılacak çok şeyimiz olsa gerek... Devletin bu konudaki hassasiyeti kadar, toplumsal duyarlılığın olması da çok önemli. Çünkü bu sorun sadece bir kesimi ilgilendirmiyor. İç içe hepimizi doğrudan ta başından ilgilendiren bir konu. "Sokak çocuklarına" bir "sokak kedisi" gibi bakmadan algılamayı öğrenmek, ileride yeni sorunlar doğurmayacak, sokaklarımız ve bu çocuklar daha güvenilir olacaktır. Sokaklardaki bu kendi hallerinde yaşayan tiner çekerek kimini öldüren, kiminin parasını çalan bu çocukların, gençlerin düzenli bir aile ortamı hatta ailesi olduğunu söylemek mümkün değil. Durumun önemini kavramakta ne kadar gecikirsek, hem bu kesimin çoğalmasını sağlarız, hem de istenmedik olaylarla daha çok karşı karşıya kalırız. Geçenlerde; kimi zaman bir cami avlusuna, kimi zaman bir bank üzerine terkedilmiş bebeklerin veya daha büyük yaşlarda getirilip bırakılan çocukların yaşadıkları yurtlardan sadece biri olan Ankara'daki Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Atatürk Çocuk Yuvası'nı ziyaret ettik. Türk Telekom personelinden bazıları burada yaşayan kimsesiz çocukları bir nebze olsun sevindirmek için giyecek ve oyuncaklardan oluşan hediyeler alarak yurda gittiler. Yurda gidene kadar her şey normaldi. Kimsesiz çocuklara gidiyorduk sadece. Gidiyor olmak normaldi de kapıdan içeri girince her şey birden değişiverdi. Daha bir aylık iki, üç, dört, beş aylık bebekleri gösterdiler: İnsan yüreğinin dayanamadığı görüntülerdi. Dünyadan, olup bitenlerden haberleri yoktu. Kimi uyuyor kimi de boş boş bakıyordu. Ne kadar güzeldiler. Bu bebeklerin geleceğine ilişkin kaygıları bir film şeridi gibi kafamdan geçirdiğimde donup kalmıştım odada tek başıma... Daha sonra başka gruplardan oluşan bölüme götürdüler bizleri. Yaşları 4-7 arasında bulunan çocukların odasına girince olan oldu. Bütün çocuklar kimi görse "annem gelmiş" diye boynuna sarılıyor ve hiç bırakmak istemiyordu. Ardından daha kötüsü oldu... "Annelerini" sevdikten sonra belki de baba kokusu alacakları kişiye, bana gelmişti sıra. Saldırıya uğramıştım. "Baba, baba" sesleriyle inliyordu her yer. Ne yapacağımı şaşırmış bir durumda bir onu kucaklıyor bir ötekini kucaklıyordum. Her anlamda yorulmuştum. Ama onlar hala bırakmak istemiyorlardı. Öpüyor, öpüyor öpüyorlardı... Sarılıyorlardı. Daha fazla duramadım ve kendimi dışarı zor attım. Sigara içmeye başladım. 7 veya 8 yaşlarında bir erkek çocuk geldi içeriden yanıma. Onu sanki içeride görmemiştim. "Buraya ilk gelişiniz mi" dedi. "Evet" dedim. Adını sordum, tanıştık. Anlatmaya başladı: " Bizleri zaman zaman koruyucu aileler alır götürürler bir-iki günlüğüne. Sonra dönmek istemezsiniz." "Neden, burada iyi bakmıyorlar mı size?" "O aileler daha iyi bakıyorlar. Güzel, değişik yerlerde dolaştırıp çeşitli yiyecekler alırlar bize. Ben çocukların içinde en büyüğüyüm. Siz de mi bizi alıp gezdireceksiniz." Ne evet diyebildim ne de hayır. Bir kelime dökülmedi dilimden. Adı Fatih' ti... Bu ismi de büyük bir olasılıkla yurt vermişti. Hiç değilse bir adı vardı. O benim göz bebeklerimin içine bakarken, ben gözlerimi kaçırdım. İlk kez yaşadığım böyle bir durumda kendimi suçlu hissettim. O anda ona "evet" mi demeliydim? Çünkü Fatih'in beklediği cevap oydu. Ezildim, yüreğim burkuldu , o kadar farklı bir durumdu ki... Yukarıda daha kaç tane Fatih gibi duygularda olan çocuk vardı... Fatih hepsinin adına konuşuyordu sanki benimle.. Fatih'e ikinci kaçamağımı "ben yukarı çıkıyorum" demekle yaptım. Aslında ne yapacağımı da bilmiyordum. Arkadaşlar getirdikleri giysileri tek tek kendi elleriyle giydiriyorlardı çocuklara. Burada tam bir bayram günü yaşanıyordu. Çocukların sevinçleri koridorları inletiyordu. Fotoğraflarını çekerken, kapının önünde Fatih'in konuşmaları aklıma geliyor. Derken anne gibi sarılıp kokladıkları arkadaşlardan sonra yeniden bana yöneliyor çocuklar. İşte o zaman benim şaşkınlığım iki katına çıkıyor, adeta depremde enkazın altında kalıyorum, duygularım beni fazla ele vermeden arkadaşlara "dönüyor muyuz" dediğimi hatırlıyorum. Buraya gelmeden önce ne yaşayacağını bilmeyen bizleri şimdi daha zor bir durum bekliyordu: Gerçek ana babalarını belki de hiç tanımayan bu çocukların o kısacık sürede bize üstlendirdiği sorumluluğun yükü ağır basıyor... Ben, "Fatih başka neler söylemek istemişti acaba" diyerek düşüne duracağım. Belki Onu büyümüş bir meslek sahibi olmuş olarak göreceğim. Ama bir yandan da kendi çocuğumun ne kadar şanslı doğduğunu düşündürüyor Fatih bana... İyi de bu çocukların günahı neydi?! Neden onlar da şanslı değildiler?! Hele o minicik pamuk elli bebekler... Neden onlar ana sütünü, sıcaklığını ve baba şefkatini görmesinler?! Onları o kadere terk eden anne-babası ne kadar suçlu, biz ne kadar suçluyuz? O çocuklara oyuncak, giysiler alıp ve lunaparklara götürerek kısa süreli sevinçler yaşatabiliriz. Ama gerçek ana babasının yerini doldurabilir mi bu yapılanlar? O yurdun kapısı belli ki herkese açık. Ve bizden sonra da oraya gidenlere de sarılacak bu yavrular. Anne ve baba sesleri yine çınlayacak. Ve sorular sorulacak. Kaçamaklar yaşanacak. Asıl önemlisi ne zaman gerçek ana- babaları onları koklamaya, sevmeye ve oradan alıp götürmeye gelecek... Gelecekler mi?
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:30 PM
Sultan Murat Han o gün bir hoştur.Telaşeli görünür.Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer.Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil.Veziriazam Siyavuş pasa sorar: -Hayrola efendim canınızı sıkan bir şey mi var? -Akşam garip bir rüya gördüm. -Hayırdır inşallah. -Hayır mı şer mi öğreneceğiz. -Nasıl yani? -Hazırlan dışarı çıkıyoruz. Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki padişah hala gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir.Seri ve kararlı adımlarla Beyazıt a çıkar,döner Vefa ya,Zeyrekten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır.Etrafına daha bir dikkatle bakınır.iste tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar.Sorarlar " kimdir bu ? ".Ahali "Aman hocam hiç bulaşma" derler."Ayyaşın menhusun biri işte! " -Nerden biliyorsunuz? -Müsaade et de bilelim yani.Kırk yıllık komşumuz. Bir başkası tafsilata girer.Biliyor musunuz? Der. Aslında iyi sanatkardır. Azaplar çarşısında çalışır. Nalın haşini yapar. Ancak kazandıklarını içkiye,fuhuşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar peşine. Hele yaşlının biri çok öfkelidir. İsterseniz komşulara sorun der.Sorun bakalım onu bir cemaatte gören olmuş mu? Hasılı mahalleli döner ardını gider. Bizim tebdili kıyafet mollalar kalırlar mı ortada. Tam vezir de toparlanıyordur ki padişah yolunu keser: - Nereye? - Bilmem bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım. - Millet bu çeker gider. Kimseye bir şey diyemem. Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebaamızdır. Defini tamamlasak gerek. - iyi ya, saraydan birkaç hoca yollar kurtuluruz vebalden. - Olmaz rüyadaki hikmeti çözemedik daha. - Peki ne yapmamı emir buyurursunuz? - Mollalığa devam. Naaşçı kaldırmalıyız en azından. - Aman efendim ,Nasıl kaldırırız? - Basbayağı kaldırırız iste. - Yapmayın etmeyin sultanım,bunun yıkanması paklanması var.Tekfini,telkini... - Merak etme ben beceririm. Ama bence bir gasil hane bulmalıyız. - şurada bir mahalle mescidi var ama... - Olmaz vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin? - Ne bilim Ayasofya dan Süleymaniye den, en azından Fatih camiinden. - Ayasofya ile Süleymaniye de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camiini iyi dedin. Hadi yüklenelim. Ve gelirler camiye.Vezir sağa sola koşturur kefen tabut bulur.padişah bakır kazanları vurur ocağa usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki naaş ayan beyan güzelleşir sanki.bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü sakilere benzemez. Hem manalı bir tebessüm okunur dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de keza. Meçhul nalıncıyı kefenler,tabutlar musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine hayli vardır daha,. Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır. Sultanım der. Yanlış yapıyoruz galiba -Nasıl yani? -Heyecana kapıldık sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır belki yetimleri? -Doğru öyle ya,neyse, sen başını bekle ,ben mahalleyi dolanıp geleyim. Vezir cüzüne,tespihine döner,padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın arar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir. Hakkını helal et evladım der.Belli ki çok yorulmuşsun. Sonra eşiğe çöker ellerini yumruk yapar. şakaklarına dayar. Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır ,hatıralara dalar belki. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından. Biliyormuşsun oğlum? diye dertli dertli söylenir. !Bizim efendi bir alemdi vesselam. Akşamlara kadar Nalın yapar. Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin., elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya. -Niye? -ümmeti Muhammedi içmesin diye. -Hayret -Sonra malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. ben sizin zamanınızı satın aldım mi ,aldım derdi.öyleyse simdi dinleseniz gerek o çeker gider,ben menkıbeler anlatırdım onlara. Mızraklı ilmihal. Hücceti İslam okurdum .. -Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki. - milletin ne sandığı umurunda değildi. Hoş ,o hep uzak mescitlere giderdi. öyle bir imamın arkasında durmalı ki derdi.tekbir alırken Kabe yi görmeli . - öyle imam kaç tane kaldı şimdi? - İşte bu yüzden nisancı ya , sofular a uzanırdı ya. Hatta bir gün,, Bakasın efendi dedim! , sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada. -Doğru öyle ya? -kimseye zahmetim olmasın deyip mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben istemedim. İs mezarla bitiyor mu? dedim.seni kim yıkasın ,kim kaldırsın? -Peki o ne dedi? -önce uzun uzun güldü, sonra Allah büyüktür hatun dedi. Hem Padişahın isi ne? Allah tealinin öyle kulları vardır ki, halk onları bilmez. Hoş bazen kendileri de makamlarının farkında değillerdir. Hulus-u kalp ile boyun büker ümmeti Muhammedi e , halifeyi müslmine dua ederler.samimi niyazları ile zırh olurlar sultana. Bir seher vakti göz yaşı ile yapılan dua, binlerce topun yapamadığını yapar. Kralları yıkar,kaleleri paralar. İşte nalıncı baba o adsız sansız Allah dostlarından biridir. Asıl adı Muhammedi Mimi Efendi dir. Bergama lıdır. 1592 yılında vefat etti. Cenaze hizmetlerini bizzat padişah gördü. Ve mübareği evine defnetti. Kabri üzerine bir kubbe, içine bir çeşme koydurdu. Dahası bir tekke ile yaşattı adini. Türbesi Unkapanı'nda, cibali tutun fabrikasının arkasında, Haramzade camii karşısındadır.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:30 PM
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç. Tribünsüz, minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece.. O kadar yakındılar.. Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi.. Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karsıya gidince, delikanlıda yerini değiştirdi, o da karsıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kızda gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar.. "anladım" der gibi bir gülümseyişti bu.. Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için.. Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karsılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra kendiside günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılımı kızın karsısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karsısına çıkmıştı.. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karsısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce.. Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karsı bos değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu isler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabii" dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sende gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.." "Mutluluk iste bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk iste bu.." ve konser gününe kadar *******i hiç uyuyamadı.. Konser günü de hiç ama hiç unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yan yana düştüler. inanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yan yana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu iste elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine döküldü.. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, sakalaştı.. "Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.." Hayır, aramayacaktı.. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar bası bos dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis kösesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii..ilk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. ikinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, üçüncü sette kız fark etti delikanlıyı.. Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, birazda gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu.. Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garajlara gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu iste.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında.. Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karsıdan geldiğini gördü. koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken.. "Ne hasta beklerdi sabahı Ve ne genç ölüyü mezar Ne de şeytan bir günahı Seni beklediğim kadar!.." Ertesi gün Öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi gene.. Kız karsıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu iste.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. Oda heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, bende senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondanda hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de su anda, onu terketmem için bir sebep yok." "O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden.. Yıllarca sonra Levent'in söyleyeceği şarkıda ki Sezen'in sözlerini o, o zaman biliyordu sanki. Aşk onurlu olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi.. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. iki dörtlüktü şiir.. _iki kıza verdiği.. Bir ikinci dörtlük daha vardı o kadar.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu.. Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti.. Bir gün delikanlı kızı aniden karsısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi. "Günlerdir seni arıyorum.iste sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.." "Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı.. "Yaaa!.."Cebinde artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün" dedi.. "Bu da sonu onun.." Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken.. "Geçti istemem gelmeni Yokluğunda buldum seni. Bırak vehmimde gölgeni Gelme artık neye yarar!.." Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun Bekleyiş mi öldürmüştü askını?. Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yasayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp gitmiş miydi, acaba? Delikanlı bu soruların yanıtını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, delikanlı, bendim!.. SEVGİLER BİTTİKTEN, ZAMANDA GEÇTİKTEN SONRA SAKIN GERİ DÖNMEYİN.ÇÜNKÜ;BULAMAZSINIZ SEVENİ ESKİ HALİNDE
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:31 PM
Adam yorgun argın eve döndüğünde beş yaşındaki oğlunu kapının önünde kendisini beklerken buldu. Çocuk babasına, saatte ne kadar para kazandığını sordu. Zaten yorgun gelen adam, oğluna "Bu senin işin değil" diyerek karşılık verdi. Çocuk dayattı: "Babacığım lütfen bilmek istiyorum" dedi. Adam, "Bu kadar çok bilmek istiyorsan söyleyeyim" dedi, "saatte 20 dolar kazanıyorum." Bunun üzerine çocuk, babasından bir istekte bulundu: "Peki Babacığım, bana 10 dolar borç verir misin?" dedi. Adam, daha çok sinirlendi: "Benim senin saçma oyuncaklarına ya da benzeri şeylerine ayıracak param yok" dedi. "Hadi derhal odana git ve kapını kapat." Çocuk sessizce odasına çıkıp, kapısını kapattıktan sonra, adam sinirli sinirli düşünmeye başladı: "Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder?" dedi kendi kedine. Aradan bir saat geçmiş, adam biraz daha sakinleşmişti. Çocuğuna, parayı neden istediğini bile sormadığı geldi aklına. Yukarıya, çocuğun odasına çıktı ve yatağında uzanan Çocuğuna, uyuyup uyumadığı sordu. "Hayır uyumuyorum" diye yanıtladı çocuk. Adam, çocuğundan özür diledi: "Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim, yorgundum" dedi. Ve elindeki parayı uzattı: "Al bakalım istediğin 10 doları." Çocuk sevinçle haykırdı: "Teşekkürler Babacığım" dedi ve yastığının altında sakladığı buruşuk paraları çıkardı, elindeki parayla birleştirdi, tümünü tane tane saymaya başladı. Oğlunun yastık altından para çıkarıp saydığını gören adam, yine sinirlendi: "Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun?" diye bağırdı, "benim senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak zamanım yok." Çocuk, babasının bağırmasına aldırmadı bile: "Fakat yeterince param yoktu ki... Ancak simdi tamamlayabildim" dedi ve elindeki paraların tümünü babasına uzattı. "İşte sana 20 dolar, Babacığım" dedi, "simdi bir saatini alabilir miyim?"
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:31 PM
Ahmet ve Nihat adında iki arkadaş varmış. Aynı okulda okuyorlarmış. Ahmet İstanbul'da yaşayan, evi, arabası yeterince parası olan biriymiş. Nihat memleketten İstanbul'a gelmiş zor şartlar altında yaşayarak okuyormuş. Bunlar zamanla daha da iyi arkadaş olmuşlar. Ahmet Nihat'ın durumuna üzülüyor yardım yolları arıyormuş. Nihat'ı evine almış. Yedirmiş içirmiş. Cebine para koymuş. Üstünü giydirmiş. Kendine aldığı yeni kıyafetlerini bile ona vermiş. Artık beraber gül gibi yaşayıp gidiyorlarmış. Bir gün Ahmet camdan dışarı bakıyormuş. Karşıdan gelen uzun suredir hayran olduğu ve yakında açılmak istediği kızı görmüş. Ve sonra arkadan Nihat'ın onu takip ettiğini. Nihat eve gelmiş ve Ahmet'e o kızdan çok hoşlandığını aralarını yapıp yapamayacağını sormuş. Ahmet kendisinin de ondan hoşlandığını söyleyememiş. Arkadaşının üzülmesini istememiş çünkü, aralarını yapmış. Derken zamanla okul bitmiş. Nihat bir sure sonra Kayseri'ye vali olmuş. Evi arabası, yatı, katı, bir sürü parası olmuş. O kızla da evlenmiş. Ama Ahmet tam tersi. Evini arabasını kaybetmiş. Bütün parası bitmiş. Yatmaya yeri yemeye yemeği kalmamış. Aç sefil gezerken komşuları, "Senin bir arkadaşın vardı Nihat diye, o Kayseri'ye vali olmuş, neden ondan yardım istemiyorsun, belki sana bir iş verir" demişler. Ahmet reddetmiş hemen. Bunu kabullenemem demiş. Komşular ne kadar ısrar ettiyse de bir türlü kabul ettirememişler. Ahmet için daha zor günler başlamış. Bakmış olacak gibi değil komşularını dinleyip tutmuş Kayseri'nin yolunu. Valiliğe gelmiş. Oradaki odacılardan birine Nihat beyi görmek istiyorum demiş. Odacı Nihat beyin yanına girmiş çıkmış ve "Sizi görmek istemiyor" demiş. Nasıl olur demiş Ahmet. Ona İstanbul'dan çok yakın arkadaşın Ahmet geldi deyin. Odacı tekrar gitmiş ve, " Nihat bey sizi tanımadığını eğer daha fazla ısrar ederseniz kovduracağını söyledi" demiş. Ahmet duyduklarına inanamamış. Nasıl olur da, yemeyip yedirdiği, giymeyip giydirdiği, sevdiği kızı bile verdiği can ciğer arkadaşı Nihat onu tanımaz. Yıkılmış bir şekilde valilikten çıkıp doğru Nihat'ın evine eskiden hoşlandığı kızın yanına gitmiş. Belki yardım eder diye. Kapıyı çalmış. Birinin gelip dürbünden kendine baktığını hissetmiş. Ama kapıyı açmamış kadın. Bir kez daha yıkılmış, dışarı çıkıp kendini toplamaya çalışırken yanına yaşlı bir amca yaklaşmış. Ahmet'in durumundan çok etkilenmiş adam. Olayı anlatmasını istemiş. Ahmet'te olduğu gibi anlatmış. Adam çok üzülmüş, demiş ki.. Bak evladım. Seni çok sevdim. Dürüst bir insana benziyorsun. Bak benim şurada bir sarraf dükkanım var. Gel istersen benimle çalış. Hem para kazanırsın hem de yatmaya yerin olur. Ahmet hemen kabul etmiş ve çalışmaya başlamış. Gel zaman git zaman dükkana başka bir yaşlı amca gelip gitmeye başlamış. çok iyi arkadaş olmuş Ahmet'le. Bir gün bu yaşlı amca elinde bir kutuyla gelmiş dükkana. Bak ben bir yere gidiyorum, eğer 3 ay içerisinde dönmezsem bu kutu senindir, istediğin gibi kullan. demiş. Ahmet kutuyu almış, odasında bir yere koymuş. 3 ay geçmiş, 4 ay geçmiş, 6 ay geçmiş amca hala gelmemiş. Sonunda Ahmet kutuyu açmaya karar vermiş. Bakmış içinde, elmaslar, mücevherler, altınlar, bir suru de para varmış. Ne yapacağını şaşırmış. Hemen patronuna gidip durumu anlatmış.Patronu da Artık o kutunun kendisinin olduğunu istediği gibi kullanabileceğini söylemiş. Bir de öneride bulunmuş. Bak sen bu isi iyice öğrendin. Gel sana bir kuyumcu dükkanı açalım. gül gibi geçinip gidersin. Hemen dükkanı açmışlar. Ahmet almış başını yürümüş. Ev,araba, yat, kat. Zengin olmuş kısacası. Bir gün dükkana bir anne,kız gelmiş, kızdan hoşlanmış Ahmet. Zamanla görüşmeye başlamışlar, derken nişanlanmışlar. Düğün vakti gelmiş. Davetiyeler hazırlanırken kız valiyi de çağıralım demiş. Ahmet kabul etmemiş. Nasıl olur demiş kız. Biz bu şehrin ileri gelenlerindeniz, valiyi çağırmasak olur mu? Ahmet yine kabul etmemiş. kız ısrarla neden böyle davrandığını sorduğunda anlatmış Ahmet. Sorunun bu şekilde çözülmeyeceğini söylemiş kız. Biz çağıralım, o yaptığından utansın demiş. Ve ona da bir davetiye yazmışlar. Düğün günü gelmiş çatmış. Davetliler tek tek gelirken heyecan içindeymiş Ahmet. Nihat'ın gelip gelmeyeceğini düşünüyormuş. Derken eşiyle kapıda görünmüş Nihat. Ahmet, ilk başlarda göz göze gelmemeye çalışmış. Nihat ne yana gitse öbür tarafa kaçıyormuş Ahmet. Hiç göz göze gelmemeye çalışıyormuş. Dayanamamış birden. Piste çıkmış, almış mikrofonu eline, başlamış anlatmaya. Zamanında benim durumum iyiyken sevgili valimiz Nihat beyle aynı okulda okuyorduk. O zamanlar Nihat beyin durumu bu kadar iyi değildi. Nihat'ı evime aldım. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim.Sevdiğim kızı bile ona verdim. Bir gün benim durumum kötüleşti. Elimde avucumda ne varsa kaybettim.O kadar zor durumdaydım ki Nihat'a yardım istemeye gittim. Ama o beni tanımadığını söyledi, kovdurdu. Oradan çıkıp eşinin yanına gittim. Ama o kapıda benim olduğumu bildiği halde kapıyı açmadı,şok olmuştum. Dışarıya çıkıp kendime gelmeye çalıştığım anda bir amcayla karşılaştım. Sağ olsun bana bir iş, yatacak bir yer verdi. Orada çalışırken çevrem genişledi. başka bir amcayla tanıştım. Gel zaman git zaman o amca elinde bir kutuyla geldi yanıma. Bir yere gideceğini 3 ay içerisinde dönmezse kutunun benim olacağını söyledi,gelmedi. Kutuyu açtım. İçinde beni bugünlere getiren yüklü eşyalarla ve paralarla karsılaştım. Sonra kendime bir kuyumcu dükkanı açtım. Orada sevgili nisanlımla tanıştım. Ve evleniyorum. Anlattıklarım yalansa yalan desin Nihat bey.demiş ve bırakmış mikrofonu. Herkes şaşkınlık içinde Nihat beye dönmüş. Acıyarak bakmışlar bir Ahmet'e, bir Nihat'a. Nihat bir cevap vermek zorunda kalmış, almış mikrofonu. başlamış anlatmaya. Evet Ahmet'in söylediklerinin hepsi doğrudur. Yalan diyemem. Zamanında bana çok yardım etti, hakkını ödeyemem. Sağ olsun benim mutlu bir evlilik yapmama öncülük etti. Ama eşimi zamanında sevdiğini bilmiyordum. Durumunun kötüye gittiğini, bir gün bana geleceğini biliyordum.Hep o günü bekledim. Ve sonunda geldi. Onu kapıdan kovdurdum doğrudur. Ama niye kovdurdum, eğer ben o zaman ona yardım etseydim gururuna yediremeyecekti. Belki de bir süre sonra intihar edecekti. İyi bir arkadaşımı kaybetmek istemem. Buradan çıktıktan sonra direk eşime gideceğini biliyordum. Hemen eşime telefon açtım. Ona Ahmet'in geleceğini, kapıyı açmamasını söyledim, açmadı. Derken bizim evin karşısında bir sarraf dükkanı isleten arkadaşım var. Ona hemen telefon açtım. Bizim evden çıkan bir adam görürse onu işe almasını yardımcı olmasını istedim. İşe aldı, yatacak yer verdi. Bir gün babamı gönderdim ona. Can yoldaşlığı etsin diye. İyi arkadaş oldular. Sonra babama bir kutu verdim Ahmet'e versin diye. O kutu babamın değildi. Benim de değildi. O zaten Ahmet'indi. Ona borcumu hiçbir zaman ödeyemem. Ahmet kutuyu aldı. İyi kullandı ve bugünlere geldi.Bir gün annemle kız kardeşimi gönderdim. Durumu nedir bir kontrol edin diye.Orada birbirlerini görüp aşık olmuşlar, evleniyorlar. bırakmış mikrofonu. Ahmet'le beraber herkes şaşkınlık içinde kalmış. Bir an göz göze gelmişler. Derken birbirlerine sarılıp özür dilemişler.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:31 PM
Kaç Kırlangıç Kovaladınız??? Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Pencerenin önüne konmuş, bütün cesaretini toplamış, röleli tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş. Tık.....Tık...... Tık.... Adam cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş. Biraz meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan? Minik bir kırlangıç! Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes almış şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış. Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini niçinini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım. Adam birden parlamış. Yok daha neler? Durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi? Olmaz, alamam demiş. Gerekçesi de pek sersemceymiş. Sen bir kuşsun! Hiç kuş, insana aşık olur mu? Kırlangıç mahcup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş; Adam, adam! Hadi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam Adam kararlı, adam ısrarlı; Yok, yok ben seni içeri alamam demiş. Biraz da kaba mıymış, neymiş lafı kısa kesmiş. Işim gücüm var, git başımdan. Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş; Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın yalnızlığını paylaşırım demiş. Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş. Pek bir sinirlenmiş. Ben yalnızlığımdan memnunum demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç , son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını öne eğmiş, çekip gitmiş. Yine aradan zaman geçmiş Adam önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş; Hay benim akılsız başım. Demiş ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma keyifli bir vakit geçirirdik birlikte. Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yinede kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş. Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Bende onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim. Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama...... Onunki hiç görünmemiş. Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş. Olanları anlatmış. Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki; Kırlangıçların ömrü 6 aydır.....***********Hayatta bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elinize geçer ve değerlendirmezseniz uçup gider. Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar ve değerini bilmezseniz kaçıp giderler. Ve asla geri gelmezler. Dikkatli olun.... Farkında olun..... Ve bir düşünün bakalım Acaba siz bugüne kadar pencerenizden kaç kırlangıç kovaladınız? :=)
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:31 PM
Adam, pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için pijamalarını giyer ve eline gazetesini alır. Düşüncesi, bütün gün miskinlik yapıp evde oturmaktır.Tam bunları düşünürken oğlu koşarak gelir ve sinemaya ne zaman gideceklerini sorar. Baba, oğlunu bu hafta sonu sinemaya götürmeye söz vermiştir ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahaneyle oğlunu başından savmak ister.Birden, gazetenin promosyon olarak verdiği dünya haritası gözüne ilişir.Önce dünya haritasını keserek küçük parçalara ayırır ve oğluna,eğer bu haritayı birleştirip düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim der. İçinden de, oh be, kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen, bu haritayı akşama kadar düzeltemez der.Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak gelir.“Baba haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz! der.Adam önce oğlunun söylediğine inanamaz. Ama haritanın tamamlandığını görünce, hayretler içinde bunu nasıl yaptığını sorar. Çocuk şu cevabı verir:Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya da kendiliğinden düzeliverdi.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:32 PM
Daha henüz 18 yaşındaydı, ama hayatının sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir kansere yakalanmış, dert içinde eve kapanmıştı. Sokaga çıkmıyordu. Annesi... Bir de kendisi... O kadardı bütün hayatı...Bir gün fena halde bunaldı, dayanamadı, attı kendini sokağa. Bir yığın vitrinin önünden geçti. Tam bir CD satan dükkanı da geride bırakmıştı ki, bir an durdu. Geri döndü, kapıdan içeri, gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı tezgahtar.. Hani ilk bakışta ask derler ya, öyle takılıp kalmıştı işte...İçeri girdi. Kız gülümseyerek koştu ona... "Size nasıl yardım edebilirim" diye...Nasıl bir gülümsemeydi o... Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı... Kekeledi, geveledi, sonra "Evet" diyebildi.. Rastgele bir plağı işaret ederek... "Evet.. Su CD'yi bana sarar mısınız?" Kız CD'yi aldı, içeri gitti. Az sonra paket edilmiş geri geldi. Aldı paketi, çıktı dükkandan, evine döndü, açmadan dolabına attı. Ertesi sabah gene gitti aynı dükkana. Gene bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve getirdi, attı paketi dolaba, gene açmadan..Günler hep alınıp sardırılan CD'lerle geçti. Kıza aıilmaya bir türlü cesaret edemiyordu. Annesine açıldı sonunda... Annesi "Git konuş oğlum, ne var bunda" dedi. Ertesi sabah bütün cesaretini topladı. Erkenden dükkana gitti. Bir CD seçti. Kız gülerek aldi plağı. Arkaya gitti, paketlemeye.Kız içerdeyken bir kağıda "Sizinle bir gece çıkabilir miyiz" diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi, notu kasanın yanına koydu gizlice.. Sonra paketini alıp kaçtı gene dükkandan... Iki gün sonra evin telefonu çaldı. Anne açtı telefonu. CD dükkanındaki tezgahtar kızdı arayan... Delikanlıyı istedi. Notunu yeni bulmuştu da. Anne ağlıyordu. "Duymadınız mı" dedi. "Dün kaybettik oğlumu." Cenazeden birkaç gün sonra, anne oğlunun odasına girebildi sonunda..Ortalığa çeki düzen vermeliydi. Dolabı açtı. Oraya atılmış bir yığın açilmamış paket gördü. Paketleri aldı, oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı.Içinde bir CD vardı, bir de minik not.. "Merhaba. Sizi öyle tatlı buldum ki.. Daha yakından tanımak istiyorum. Bir aksam birlikte çıkalım mı. Sevgiler. Jacelyn!." Anne bir paketi daha açtı. Onda da bir CD ve bir not vardı. "Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece davet edin, artık. Sevgiler. Jacelyn!" Unutmayın. Düşündüğünüz seyi mutlak söyleyin. Birini seviyorsanız, söyleyin ona. Içinizdekini söylemekten korkmayın. Birisi hakkında ne hissediyorsanız söyleyin ona. Ve hemen söyleyin. Hemen! Çünkü, doğru zamanı bekler ve "İşte şimdi tam zamani" derseniz, bir bakarsınız çok geç olmuş. Gününüze sahip olun ki, pişmanlıklar yaşamayasınız. Yaşamı yaşanmaya değer yapan şey sevgidir...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:32 PM
Sadece bu sabah için, içimden ağlamak geldiği halde yüzünü gördüğümde gülümseyeceğim Sadece bu sabah için, ne giymek istediğinin seçimini sana bırakacağım ve gülümseyerek ne kadar yakıştığını söyleyeceğim Sadece bu sabah, çamaşırları yıkamaktan vazgeçip seninle parkta oynamaya gideceğim Bu sabah bulaşıkları lavaboda bırakıp bulmacanın nasıl çözüldüğünü bana öğretmeni izleyeceğim. Öğleden sonra telefonun fişini çekip bilgisayarı kapatacağım ve arka bahçede oturup seninle köpükten balonlar uçuracağım Bu öğleden sonra dondurma arabası için çığlıklar attığında sana hiç kızmayacağım ve gelirse bir tane alacağım Bu öğleden sonra büyüdüğünde ne olacağın hakkında hiç canımı sıkmayacağım. Yada seni ilgilendiren konularda ikinci bir düşünce üretmeyeceğim Bu öğleden sonra kurabiye pişirirken bana yardım etmene izin vereceğim ve tepende dikilip düzeltmeye çalışmayacağım Bu öğleden sonra Mc Donald's a gideceğiz ve iki tane çocuk menusu isteyeceğiz ki, iki oyuncak alabilesin Bu gece seni kollarımda tutacağım ve nasıl doğduğunu seni ne kadar çok sevdiğimi anlatacağım Bu gece küvette suları sıçratmana izin vereceğim ve sana hiç kızmayacağım Bu gece geç saate kadar oturmana ve balkonda oturup yıldızları saymana izin vereceğim Bu gece yanına uzanıp en sevdiğim TV programlarını bir kenara bırakacağım Bu gece sen dua ederken parmaklarımı saclarında dolaştırıp bana en büyük armağanı verdiği için Tanrıya şükredeceğim Kayıp çocuklarını arayan anne ve babaları düşüneceğim Yatak odaları yerine çocuklarının mezarlarını ziyaret edenleri ve hastane odalarında donuk bakışlarla,daha fazla içlerinde tutamadıkları çığlıklarıyla hasta çocuklarını seyreden anne babaları düşüneceğim Ve bu gece yanağına iyi ******* öpücüğü kondurduğumda seni biraz daha sıkı ve biraz daha uzun tutacağım kollarımda Tanrıya senin için teşekkür edip bize yalnızca bir gün daha vermesi için yakaracağım.....
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:32 PM
Genç Macar Sanatçı Arpad Sebesy multimilyoner Elmer Kelen'in portresini yapmak için görevlendirilmişti.Görev özellikle zordu, çünkü Kelen sadece uç kısa poz vermeye razı olmuştu.Sonuçta, Sebesy portrenin çoğunu ezberden yapmak zorunda kalmıştı. Kısıtlamalara rağmen, Sebesy portrenin Kelen'e yeterince benzediği görüsündeydi.Ancak, Kelen ayni fikirde değildi.Kibirli milyoner resmin kendisine benzemediğini öne sürerek portrenin parasını ödemeyi reddetti.Genç ressam resmini yapabilmek için saatlerce titizlikle çalışmıştı, ve birdenbire bunu gösterecek hiç bir şeyi olmadığını fark etti. Milyoner stüdyodan ayrılırken, sanatçı bir ricada bulundu," Portreyi size benzemediği için reddettiğiniz belirten bir mektup yazabilir misiniz?" Kelen bu kadar kolay kurtulduğuna sevinerek razı oldu.Aylar sonra, Macar Sanatçıları Derneği, Budapeşte Güzel Sanatlar Galerisinde sergi açtı.Kelen'in telefonu çalmaya başladı.Biraz sonra galeriye geldiğinde Sebesy'nin yaptığı portresinin, üzerinde "Bir Hırsızın Portresi " etiketiyle teshir edildiğini gördü. Mağrur milyoner resmin indirilmesini istedi.Mudur reddedince, Kelen resim kendisini topluma alay konusu edeceği için dava açmakla tehdit etti.Bunun üzerine mudur Kelen'in resmin kendisine benzemediği için almayı reddettiğini belirten imzalı mektubunu çıkardı. Milyoner artık resmin parasını ödeyip almaktan başka çare kalmadığını anlamıştı.Genç sanatçı sadece son gülen olmakla kalmamış, ayni zamanda güçlüğü karlı bir alışverişe dondurmuştu.çünkü milyoner resmi almağa kalktığında fiyatın eskisinden on kat daha fazla olduğunu görmüştü. Gördüğünüz gibi, güçlüklere teslim olmayı kabul etmemişti.Bunun yerine öfke ve acıya teslim olmaktansa yaratıcı ve yararlı bir kapı açacak bir yol duşundu.Kısaca ressam değerli bir prensip keşfetmişti
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:32 PM
Bir gece kadının biri bekliyordu havaalanında, daha epeyce zaman vardı, uçağın kalkmasına. Havaalanındaki dükkandan bir kitap ve bir paket kurabiye alıp, buldu kendisine oturacak bir yer. Kendisini kitabına öyle kaptırmıştı ki, yine de yanında oturan adamın olabildiğince cüretkar bir şekilde aralarında duran paketten birer birer kurabiye aldığını gördü, ne kadar görmezden gelse de. Bir taraftan kitabını okuyup, bir taraftan kurabiyesini yerken, gözü saatteydi, " kurabiye hırsızı "yavaş yavaş tüketirken kurabiyelerini. Kulağı saatin tik tak larındaydı ama yine de engelleyemiyordu tik tak lar sinirlenmesini. Düşünüyordu kendi kendine, "Kibar bir insan olmasaydım, morartırdım şu adamın gözlerini!" Her kurabiyeye uzandığında, adam da uzatıyordu elini. Sonunda pakette tek bir kurabiye kalınca "Bakalım simdi ne yapacak?" dedi kendi kendine. Adam, yüzünde asabi bir gülümsemeyle Uzandı son kurabiyeye ve böldü kurabiyeyi ikiye. Yarısını kurabiyenin atarken ağzına, verdi diğer yarıyı kadına. Kadın kapar gibi aldı kurabiyeyi adamın elinden ve "Aman Tanrım, ne cüretkar ve ne kaba bir adam, üstelik bir teşekkür bile etmiyor!" Anımsamıyordu bu kadar sinirlendiğini hayatında, Uçağının kalkacağı anons edilince bir iç çekti rahatlamayla. Topladı eşyalarını ve yürüdü çıkış kapısına, dönüp bakmadı bile "kurabiye hırsızı" na. Uçağa bindi ve oturdu rahat koltuğuna, sonra uzandı, bitmek üzere olan kitabına. Çantasına elini uzatınca, gözleri açıldı şaşkınlıkla. Duruyordu gözlerinin önünde bir paket kurabiye! Çaresizlik içinde inledi, "Bunlar benim kurabiyelerimse eğer; ötekiler de onundu ve paylaştı benimle her bir kurabiyesini!" Özür dilemek için çok geç kaldığını anladı üzüntüyle, Kaba ve cüretkar olan,"kurabiye hırsızı" kendisiydi işte.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:33 PM
Büyüdüğüm zaman kocaman bir at çiftliğim olacak" Okulda öğretmen, lise birinci sınıf öğrencilerine bir kompozisyon ödevi vermişti. Konu şu idi: "Büyüdüğünüz zaman ne olmak istiyorsunuz?" Onbeş yaşındaki Monty, büyüdüğünde bir at çiftliği sahibi olmayı düşlüyordu. Ödevine bu düşünü sadece yazmakla yetinmedi, çiftlikte yapılması gereken binaların çizimlerini de ekledi. At çiftliği kesinlikle 300 dönüm olacaktı. Monty, ahırların yanısıra bir de, çiftliğinin orta yerinde yapmayı düşlediği bin metrekarelik kocaman bir evin plânını da çizdi. Öğretmen, kompozisyon ödevlerini bir hafta sonra dağıtınca Monty'nin yüzü asıldı. Çünkü kâğıdın tepesinde kocaman bir sıfır vardı. Bu yetmiyormuş gibi, öğretmen, sıfırın yanına bir de şu notu eklemişti: " Dersten sonra öğretmenler odasına gel. Seninle görüşmek istiyorum." Monty, öğretmenin söyleyeceklerini beklemeden, kendi merakını gidermek istedi. Ve öğretmenine, niçin sıfır verdiğini sordu. Öğretmen de onunla bu konuda görüşmek istiyordu: " Çünkü sen, büyüdüğün zaman ne olmak istediğini yazmak yerine, saçma sapan düşler yazmışsın" dedi. " Çocuksu düşlerini nasıl gerçekleştirebileceğini hiç düşünmedin mi? Bir at çiftliği kurmanın kaça mal olacağını hiç aklına getirmedin mi? Çok fakir bir ailenin çocuğu olduğunu bilmiyor musun?" Öğretmen bunları söyledikten sonra Monty'ye bir hak daha tanıdı: " Haydi şimdi eve git ve ayni konuda yeni bir kompozisyon yaz." dedi. " Yine öyle saçma sapan düşlere dalma da sana sıfır yerine doğru dürüst bir not vereyim." Monty evde, babasından yardım istedi. " Kusura bakma, sana yardım edemem, yavrum." dedi babası. " Bu öyle bir konu ki, tümüyle seni ve senin geleceğini ilgilendiriyor. Kararını sen kendin vermelisin..." Monty kararını o gece verdi. Yeni bir ödev yazmadı, ertesi gün öğretmene ayni ödev kâğıdını getirdi. " Bana verdiğiniz sıfırı not defterinize rahatlıkla geçirebilirsiniz, öğretmenim" dedi. " Ben notumun değişmesi uğruna düşümü, idealimi değiştirmeyeceğim..." Monty, karşısındaki topluluğa yaptığı konuşmasını şöyle sürdürdü: " Size bu anımı neden anlattığımı da söyleyeyim" dedi. " Çünkü şu anda tümünüz, benim 300 dönümlük at çiftliğimin orta yerindeki bin metrekarelik evimde bulunuyorsunuz. Şimdi başınızı lütfen şöminenin üstünde duran şu çerçeveye çevirin ve çerçevenin içine bakın. Sıfır not aldığım kompozisyon ödevimi göreceksiniz orada." Monty bunları söyledikten sonra, o akşamki konuklarına bir de öğüt verdi: " Hiç kimseye, düşlerinizi küçümseme fırsatı tanımayın" dedi. " Kim ne derse desin, siz sadece
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:34 PM
Dünyaya gelme hazırlıklarının tamamlandığını öğrenen bir bebek, Tanrı'ya sormuş: "Tanrım beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler, fakat ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?" Tanrı, doğmak üzere olan bebeğe gülümsemiş. "Tüm meleklerin arasından bir melek de senin için seçtim" demiş. "O seni dünyada bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin sana her gün şarkı söyleyecek, gülümseyecek, acıktığında karnını doyuracak, uykun geldiğinde uyutacak. Sen her anında onun sevgisini duyumsayarak büyüyecek ve mutlu olacaksın." Bebek yine sormuş: " Peki insanlar bana birşey söylediklerinde, ben onları nasıl anlayabileceğim" demiş. "Dillerini bilmiyorum ki... Söylediklerini anlayamam ki..." Tanrı, çaresiz bebeği yine cesaretlendirmiş: " Tüm varlığınla güvenebilirsin meleğine," demiş. "Anlamadığın herşeyi o sana anlatacaktır. O seni, yaşamı pahasına bile hep koruyacaktır." O sırada bir sessizlik olmuş... Dışardan "Dünyanın sesleri" gelmeye başlamış. Çocuk, dünyaya ayak basmak üzere olduğunu anlamış ve çabucacık bir soru daha sormuş Tanrı'ya: "Tanrım galiba dünyaya ayak basmak üzereyim" demiş. " Sormayı unuttum, meleğimin adını... Lütfen hemen söyler misin adını?" Bebek "yola" çıkmadan Tanrı onu son kez cesaretlendirmiş: "Meleğinin adının önemi yok yavrum" demiş. "Sen ona nasıl olsa " anne " diyeceksin."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:34 PM
John Blanchard oturduğu banktan kalktı, üzerindeki denizci üniformasını düzeltti ve şehrin büyük tren istasyonundaki insanları incelemeye koyuldu. Gözleri o kızı arıyordu, kalbini çok iyi bildiği, ama yüzünü hiç görmediği, yakasında gül olan o kızı. Ona olan ilgisi bundan on üç ay önce Florida'da bir kütüphanede başlamıştı. Raflardan aldığı bir kitabın içindeki yazıdan çok etkilenmişti... Kitaptan değil, sayfalardan birinin kenarında kurşun kalemle yazılmış minik notlardan... Yumuşak el yazısı düşünceli bir ruhu ve insanın içine işleyen bir karakteri yansıtıyordu. Kitabın baş sayfasında, o kitabı en son okuyan kişinin ismini gördü: Bayan Hollis Maynell. Biraz zaman ve çaba sonunda adresini buldu. Bayan Maynell New York'ta yaşıyordu. Blanchard ona kendisini tanıtan ve mektup arkadaşı olmayı teklif eden bir mektup yazdı. Ertesi gün de İkinci Dünya Savaşı'na katılmak için Avrupa'ya doğru yola çıktı. Daha sonraki bir yıl bir ay boyunca birbirlerini mektuplarla tanıdılar. Her mektup kalplerine düşen bir sevgi tohumuydu sanki. Bir romantizm başlıyordu. Blanchard kızdan bir resmini istemişti, ama kız reddetti. Kendisini gerçekten önemsiyorsa nasıl göründüğünün ne önemi vardı. Sonunda Blanchard'ın Avrupa'dan dönüş günü geldi çattı. İlk buluşmalarını ayarladılar... New York Tren İstasyonu'nda akşam saat tam 7'de. " Beni tanıman için" diye yazmıştı kız mektubunda, " ceketimin yakasında kırmızı bir gül takılı olacak." İşte saat tam 7'ydi ve Blanchard yüzünü daha önce hiç görmediği, ama kalbini sevdiği o kırmızı güllü kızı arıyordu. Hikâyenin gerisini Bay Blanchard'dan dinleyelim: " Birden genç bir kızın bana doğru yürüdüğünü farkettim. İnce ve uzun boylu, dalgalı sarı saçları o güzel kulaklarının önünden omuzlarına düşmüş... Çiçek rengi mavi gözlü. Dudaklarının ve çenesinin muntazam kıvrımları ve açık yeşil giysisiyle insana sanki baharın geldiğini müjdeleyen bir kızdı. Ben de ona doğru yürümeye başladım. O kadar etkilenmiştim ki yakasında gül olup olmadığına bakmak aklıma bile gelmedi. Ona yaklaşınca, dudaklarında hafif ve tahrik edici bir gülümsemeyle bana ' Benimle ayni yöne mi gidiyorsun, denizci?' diye fısıldadı. Neredeyse kontrolsüz bir şekilde ona doğru bir adım daha attım ve o anda Hollis Maynell'i gördüm. Kızın tam arkasında duruyordu. 40'ını çoktan geçmiş, grileşmeye başlamış saçlarını şapkasının altında toplamış... Şişmana yakın, kısa boylu, kalın bilekli ayakları topuksuz ayakkabılara gömülmüş. Kafamı çevirdim, yeşil giysili kız hızla uzaklaşıyordu. Kendimi ikiye bölünmüş hissettim; arzularım kızı takip etmemi, ta içimden gelen bir istek ise ruhu bir yıldır bana eşlik eden kadınla kalmamı söylüyordu. İşte orada öylece duruyordu. Solgun, kırışık suratı kibar ve duygulu, gri gözleri sıcaktı. Çekinmedim. Beni tanımasını sağlayacak mavi deri ciltli kitabı ona doğru tuttum. Bu aşk olamazdı, ama, mutlaka değerli, belki aşktan da güzel, çoktan beri minnettar olduğum ve olacağım bir arkadaşlık gibi bir şey olabilirdi. Kadını selâmladım, her ne kadar gizlemeye çalıştıysam da pek başaramadığım hayal kırıklığımı belli eden sesimle ' Ben Teğmen John Blanchard, siz de Bayan Maynell olmalısınız. Sizinle buluşabildiğim için çok mutluyum. Sizi yemeğe götürebilir miyim?' diye sordum. Kadının yüzüne bir gülümseme yayıldı: 'Neden bahsettiğini bilmiyorum delikanlı' dedi, ' ama şu az önce buradan geçen yeşil elbiseli kız bu gülü yakama takmamı rica etti benden ve eğer siz beni yemeğe davet edecek olursanız kendisinin sizi caddenin karşısındaki büyük restoranda beklediğini söylememi istedi. Dediğine göre bu bir çeşit sınavmış."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:35 PM
Anne, altı yaşındaki lösemiyle savaşan oğluna bakarken dalıp gitmişti. Kalbi, acı içinde olmasına rağmen, kararlılık duygusunun da etkisini hissediyordu. Her ebeveyn gibi o da oğlunun büyümesini ve umutlarını gerçekleştirmesini istemişti. Ama bu, artık mümkün değildi. Löseminin buna fırsat tanıması olası değildi. Oysa o oğlunun hayallerini gerçekleştirmesini istiyordu. - "Bob! Büyüyünce ne olmak istediğini hiç düşündün mü? Hayatında neler olmasını dilediğin ve hayal ettiğin oldu mu?" diye sordu. - "Anneciğim, ben büyüyünce hep itfaiyeci olmak istedim". Anne gülümsedi ve.. ''Dileğini gerçekleştirebilecek miyiz bir bakalım'' dedi. Daha sonra, Arizona'daki itfaiye müdürlüğüne gitti ve orada yüreği en az Arizona kadar büyük itfaiyeciler ile tanıştı. Ona oğlunun son isteğinden söz etti ve oğlunun itfaiye arabasına bınip şehirde küçük bir tur atmasının mümkün olup olmadığını sordu. - ''Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Eğer oğlunuzu Çarşamba sabahı saat yedide hazır ederseniz, onu o gün şeref konuğu yapar, itfaiyeci kimliğine büründürürüz. Bizimle itfaiye müdürlüğüne gelir, bizimle yemek yer, yangın söndürmeye gelir. Hatta bize ölçülerini verirsen, ona üzerinde Arizona itfaiyecilerinin sarı renk üzerine işlenmiş ambleminin olduğu gerçek bir itfaiyeci kostümü diktirir, lastik botları ısmarlarız. Hepsi Arizona'da üretiliyor.'' Üç gün sonra, itfaiyeci Bob'u aldı, ona elbisesini giydirdi ve hasta yatağından itfaiye arabasına kadar eşlik etti. Bob, itfaiye arabasına kuruldu ve müdürlüğe doğru yol almaya başladı. Kendini çok mutlu hissediyordu. O gün Arizona'da tam üç yangın ihbarı olmuştu. Değişik itfaiye arabalarına, hatta itfaiye Müdürlüğünün özel arabasına da binmişti.Yerel televizyonlar da onu izleyip, çekmişlerdi. Hayallerinin gerçek olması, gösterilen sevgi ve ilgi, Bob'u o kadar etkilemişti ki, doktorların söylediğinden tam üç ay daha fazla yaşamıştı. Bir gece bütün yaşam belirtileri dramatik bir şekilde yok olmaya başlayınca, hiç kimsenin yalnız ölmemesi gerektiğine inanan başhemşire, aile bireylerini hastaneye çağırdı. Daha sonra Bob'un itfaiyede geçirdiği günü hatırladı ve itfaiye müdürlüğüne telefon açıp Bob'un bu dünyaya veda ederken yanında, özel kıyafetleri içinde bir itfaiyecinin bulundurulmasının mümkün olup olamayacağını sordu. Itfaiye Müdürü; - ''Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Beş dakika içinde oradayız. Bana bir iyilik yapar mısınız? Sirenlerin çaldığını duyduğunuzda, yangın olmadığı anonsunu yaptırabilir misiniz? Sadece itfaiyecilerin önemli bir meslektaşlarını ziyarete geldiklerini söyleyiniz ve lütfen onun odasının penceresini açınız'' diye yanıtladı. Yaklaşık beş dakika sonra hastaneye çengel ve merdiven taşıyan kamyonet ulaştı. Merdiveni açtı ve Bob'un 3.kattaki odasına doğru yaklaştı. Tam ondört itfaiyeci Bob'un odasına tırmandılar. Annesinin izniyle onu kucakladılar ve ona onu ne kadar sevdiklerini söylediler. Ölümle pençeleşen Bob itfaiye müdürüne baktı ve; - ''Efendim ben şimdi gerçekten itfaiyeci miyim?'' diye sordu. - ''Bundan şüphen mi var Bob?'' diye yanıtladı müdür. Bu kelimelerden sonra Bob gülümsedi ve gözlerini sonsuza dek kapattı. Belki unuttunuz, belki hatırlamıyorsunuz, belki de çok duygusuz, çok katı oldunuz; ama bilin ki "HAYAT, SEVGI VE UMUT SAÇMAKTIR." Eğer bunu okuyunca gözleriniz dolmuyorsa sizin için yapılacak bir şey kalmamış demektir.. Yok eğer doluyorsa o zaman sevdiklerinizin kıymetini bilin ve gerçek sevginizi ortaya koyun..
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:35 PM
Otuz beşime bastım geçen hafta... İlk yarı bitti : Hayat:1 Ben:0...!!!... Ama belliydi böyle olacağı Nicedir başlamıştı belirtiler: Yolda çocuklar "Amca su topu atıversene" diye seslendiklerinde kuşkulanmıştım ilkin... Sonra saçlarımdaki beyaz teller tescilledi yarı yolun ufukta göründüğünü, Baktım; lise fotoğraflarım sararmış, sınıf arkadaşlarım yaşlanmış. Eski dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur olmuş, seyahat ve aşk yerine... Gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum, içimdeki uçurtmanın ipini çekercesine... Bizim zamanımızda diye başlayan nutuklar atmaya başlamışım mezuniyet törenlerinde, Hayret daha dün değil miydi benimkisi? Yıllar yılı dudak büktüğüm "ölümden sonra hayat" masallarına kulak kabartmaya başlamışım gizliden gizliye... İple çektiğim Haziranlara sırt çevirmişim. Yaşamın orta sahasına girmişim, irkilmişim... Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan; Biri, "daha ne gördün ki" diyor yüzünde papatyalarla, asıl şimdi başlıyor hayat!... Bundan sonrası rahat!" Lakin "Buydu görüp göreceğin" diye efkarlanıyor öteki... ikinci yari geçer hızla, yaslanırsın zamanla... Yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak "Sahi oldu mu o kadar? Hiç göstermiyorsun" tesellisindeler. 35'le çoktan tanış olanlarsa "Hayata hoş geldin" pankartlarıyla karşılamadalar... İlk yarı sadece bir ısınmaymış meğer: asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı, hayatın... kavganın... aşkın... Bense şaşkın... devre arası bilançolarındayım. Son dönemde kim bilir kaç kez eski anıları yaralı ele geçirdim,belleğimin derinliklerinde?... Kim bilir kaç kez kendime yakalandım, kendimden kaçarken?... Ve sustum vicdan sorgularında... Aksi sedamla bile dertleşmedim. Meğer ne yaman serüvenmiş hayat? Bazen yediveren gülleri gibi bereketli... Sanki hayat değil, Körfez Krizi mübarek: Bir koyup, beş alıyorsun... Yaşıyor, seviyor ve seviliyorsun... Bazense kıtlıktan kırılıyor ortalık, şaşıp kalıyorsun... Oysa herkes bilmezden gelse de- skoru belli oyunun: 30'larda dedeni ve nineni kaybediyorsun, 40'larda anneni ve babanı... Ve 70'lerde kendini... Şimdi devre arası, yolun yarısı... Bugüne dek ancak tanıştık hayatla... Ben ona kendimi tanıttım, O bana kendini... Göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı... Zaferlerim onlar benim, olgunluğumun yapıtaşları... Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı... Asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım bile aşağı...Dönmesin diye başım... Ben istikballe arkadaşım... Ne var ki her şey yarım... Hayat da yarım, sevdalar da... Daha diyeti ödenmedi sevinçlerin... İhanetlerin hesabı sorulmadı... Nazım'ın dedidiği gibi "Kopardım portakalı dalından ama, kabuğu soyulmadı, sevdalara doyulmadı..." "Doydum diyen görmedim ki ben zaten..." Lakin gel de zamana anlat bunu...Sahi nedir bu telaş, bu kin? Sanki ölüye can yetiştireceksin... Baktım ikinci yari kapıda... ve hayatın ceza sahası yakın... Doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını. Acılar, sancılar bir çekmecede sevdalar diğerinde... Bir yerde hüzünler ve korkular, bir üstte sevinçler ve zaferler... Kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmış takvimlerimi, Sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını... İlk yarı bilançom o benim: Yangında ilk kurtarılacak... Kazada ilk açılacak... Yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açıp bakanlar teşhis koyacaklar halime... "Çok mutlu ölmüş, fazla yüksekten uçmuş zavallı" diyecekler Ya da, "Sebepsiz alçalmış... Bile bile vurmuş kendini dağlara!..." Fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleyecek hikayenin... Kalanı benimle gelecek...Dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatalarımı... Reyhanlar saklayacak sırlarımı... Skoru bir tek Ege'nin suları bilecek... Denize kavuşabilirse eğer içimdeki nehir... HAYAT : 0 BEN : 1
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:35 PM
Yaşı yeterince olgun olanlar hatırlarlar.. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede mahalleler varmış. Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa, uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga etseler de kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. Herkeste paylaşma duygusu, sevgi ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş. O zamanlar çocuklar okula servis ile değil, köşe başında buluşarak giderlermiş. Onların yolunu gözlememiş evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları. Bilmezlermiş hamburgeri, MTV'yi, interneti, cep telefonunu, tetrisi,nintendoyu... Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbet etmeyi, hatıra defterleri doldurup sevgileri keşfetmeyi. Bilirlermiş horoz sekercisini, elleri kirli macuncunun tornavida ile koyduğu rengarenk macunları. Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra bir ıslıkla tekrar aşağıya kukalı saklambaca kaçmayı. Bilirlermiş o hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı, küsmeyi, ayni kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuş, kaybedince kapişi, Teksas'ı, Tommiks'i, Konyakçi'nin dişlerini... İç içe konan naylon topları, tastan kale direklerini. Üç korner bir penaltıyı. Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını... Otobüsteki biletçinin lastik silgi sarili kalemini, yoğurtçuyu,kalaycıyı, hallacı.. Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını. Yakar topun yakısını. Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı. Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkardığı kahramanı-ödleği. Kan kardeşliğini, ip atlama, lastiğe basma, topaç virtiözlügünü, çelik çomağı, kırılan camları, toplanan paraları.. Açık hava sinemalarını, frigo-buzu... Sonra zamanla bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. Yaslar ilerledikçe bu birliktelik, koruma kollama duyguları bu mahallenin çocuklarının başlarına çok isler açmış. Daha sonra işsizlik, hayat pahalılığı, enflasyon, köseyi dönme, adamını bulma, mali götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatin yenilgisi, çaresizlikleri,tatminsizlikleri ile başbaşa kalmış. Çocukları mi? Çocukları simdi koca koca apartmanların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içinde ve yalnız yaşıyorlar. Anneleri babaları onları çok seviyor. Beta kapmasınlar diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor. Hafta sonları hep beraber Karum ya da Galleria'dalar. Okul servisleri çocukları neredeyse yataklarından alıyor Çocuklar trafik kaygısıyla kösedeki markete dahi gönderilmiyor. Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dershane reytinglerini izliyorlar. Hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar. Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar. Hayata açılan pencereleri; Windows 95, 98... Onlar ekrana, ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor... Ve şehrin dışında ağaçlar; tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor. Paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler içinde, gürbüz, güvendeki çocukları... Hiç sopa yememiş,ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış,dizlerinde yara kabukları olmamış çocukları... Can Yücel
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:35 PM
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: -Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? -Bakın göstereyim, demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da 'derviş kaşıkları' denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş sofradakilere, "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz." diye bir de şart koymuş. Peki!" deyip içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. > Bunun üzerine, "Şimdi.." demiş ermiş: -Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun." denilince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. "İşte!" demiş ermiş ve eklemiş: -Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz ve şunu da unutmayın, hayat pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:35 PM
Yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldılar. “Eski gazeteniz var mı, bayan?” Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim, ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler vardı ve ayakları su içindeydi. “İçeri girin de, size kakao yapayım” dedim. Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işlerimi yapmaya koyuldum. Fakat oturma odasındaki sessizlik dikkatimi çekti bir an ve başımı uzattım içeriye. Küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu. Erkek çocuğu bana döndü ve “Bayan, siz zengin misiniz?” diye sordu. “Zengin mi?Yo hayır!” diye yanıtlarken çocuğu, gözlerim bir an yağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve “Sizin fincanlarınız ve fincan tabaklarınız takım” dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu. Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi, ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı. Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı. Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler, başımızı sokacak bir evimiz vardı. Bir eşim vardı ve eşimin de bir işi. Bunlar da fincanlarım ve fincan tabaklarım gibi bir uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri halının üzerindeydi hala. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de. Olur ya unutuveririm ne denli zengin olduğumu.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:36 PM
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra "Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri, bakalım bulabilecek misiniz? dedi... Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu.. Döndüm.. Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi bana gülümseyerek bakıyordu... "Ben Rose" dedi... "Benim adım Rose, yakışıklı... 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?." Güldüm.. "Tabii" dedim.. "Hadi sarıl bana.." Öyle sımsıkı sarıldı ki... "Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin?" diye şaka yaptım... Minik bir kahkaha ile yanıtladı: "Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım.." Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık.. Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum. Sömestr boyunca Rose kampusun ilahesi oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu.. Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu.. Sömestre sonunda, Futbol Balosu'na davet ettik, Rose'u konuşma yapması için... Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok... Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi... "Ne kadar beceriksizim, değil mi? Özür dilerim... Buraya gelmeden önce heyecanım yatışsın diye bir duble viski attırdım. Sonucu görüyorsunuz.. Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil... Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?" Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı: "Yaşlandığımız için, eğlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz.. Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. Genç kalmanın, mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı vardır: Her gün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak... Bir rüyanız olmalı mutlaka... Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz. Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok... Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır.. Eğer 19 yaşındaysanız ve bir yıl hiç bir şey yapmadan, hiç bir şey üretmeden bir yıl sırtüstü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20 olursunuz.. Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiç bir şey yapmadan, hiç bir şey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak bir şeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir. Asla pişman olmayın... Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü.. Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır... Pişman olmaktan korktukları için hiçbir şey yapmayanlardır..." Ders yılı sonunda Rose yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi... Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü. Cenaze törenine iki binden fazla üniversite öğrencisi katıldı. "Yapabileceğimiz her şeyi yapmak için asla geç olmayacağını" hepimize, hem de nasıl öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir törendi bu... Rose'un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı: "Çok geç diye bir zaman yoktur!.."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:36 PM
Bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil. Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş.Bunun üzerine hepsi, adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş, çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş. (*) Ada neredeyse batacağı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş. Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş. Zenginlik, "Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş. Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardim istemiş. "Kibir, lütfen bana yardim et!" Kibir "Sana yardım edemem, Aşk, sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardim istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim." "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var." Mutluluk da Aşk’ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk’ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."Bu Aşk’tan daha yaslıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk’a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgiye sormuş: "Bana yardım eden kimdi?" "O, Zaman’dı" diye cevap vermiş Bilgi."Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş: "Çünkü sadece Zaman Aşk’ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir..."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:36 PM
Bir kaç yıl önce, Seattle Özel Olimpiyatlarında, tümü fiziksel ve zihinsel özürlü olan dokuz yarışmacı, 100 metre koşusu için başlama çizgisinde toplandılar. Başlama işareti verilince, hepsi birlikte başladılar, bir hamlede başlamadılar belki, ama yarışı bitirmek ve kazanmak için istekliydiler. Yarışa başlar başlamaz içlerinden genç bir delikanlı tökezleyip yere düştü ve ağlamaya başladı. Diğer sekiz kişi oğlanın ağlamasını duydular. Yavaşladılar ve geriye baktılar. Sonra hepsi yönlerini değiştirdiler ve geriye döndüler ve oğlanın yanına geldiler. içlerinden Down Sendrom'lu bir kız eğilip oğlanı öptü ve "Bu onun daha iyi olmasını sağlar" dedi. Sonra dokuzu birden kol kola girdiler ve bitiş çizgisine doğru hep birlikte yürüdüler. Stadyumdaki herkes ayağa kalkıp dakikalarca onları alkışladı. Orada bulunan insanlar hala bu öyküyü anlatıyorlar. Neden mi? Çünkü şu tek şeyi derinden bilmekteyiz : Bu hayatta önemli olan şey, kendimiz için kazanmaktan çok daha ötede olan bir şeydir. Bu hayatta önemli olan, yavaşlamak ve yönünüzü değiştirmek anlamına gelse bile diğerlerinin de kazanması için yardım etmektir. Kendisinden güçsüzü ezmeyi ilke edinen, daha güçlünün kendisini ezmesine davetiye çıkarmış olur.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:36 PM
Güzel sanatlara hayran bir adam varmis.O kadar çok seviyormus ki ,hayatini ona adamis.Güzel sanat eserleri alabilmek için çok çalisiyor ve güzel bir sanat eseri için tüm parasini veriyormus.Öyle ki Rembrandt,Picasso ve diger pek çok ünlü sanatçinin eserini satin alabilmek için var gücüyle çalisiyormus. Esini yillar önce kaybetmis,ama bir oglu varmis.Çocugunu yetistirirken bu sanat sevgisini ona da asilamis.Büyüyünce ,oglu da bir sanat koleksiyoncusu olmus.Ve bu sanat sevgisi her ikisinin de çok sevdigi ve onlari birbirine baglayan güçlü bir bag olmus. Bir süre sonra ülkeleri bir savasa girmek zorunda kalmis. Ülkenin diger gençleri gibi oglu da göreve yazilip ülkesi için savasa katilmis. Aradan biraz zaman geçmis ve baba bir mektup almis.Oglunun bir harekatta kayboldugunu bildiriyormus mektup. Baba çok üzülmüs. Oglunu çok seviyormus ve yoklugunda, oglunun,onun için ne kadar önemli oldugunu anlamis. Ona ne oldugunu bilmemek acisini çok daha fazla arttiriyormus. Birkaç hafta sonra kalbini parçalayan ikinci mektubu almis baba. Bu mektupta ,oglunun bir harekat sirasinda öldügü yaziyormus.Ogul, muharebe sirasinda yaralanan askerleri kurtariyormus.Ve en son yaraliyi güvenli bölgeye tasirken ,arkadan gelen bir kursun onun hayatini kaybetmesine sebep olmus. Mektubu alali birkaç ay olmus ve Noel sabahiymis.Ama baba yataktan kalkmayi istemiyormus.Oglu olmaksizin bir Noel geçirmeyi gönlü arzu etmiyormus. Birden kapi çalinmis ve kim olduguna bakmak için asagiya inmis.Kapiyi açinca elinde bir paket olan genç bir adam görmüs. Genç adam: "Bayim,siz beni tanimiyorsunuz;ama ben oglunuzun kurtarirken öldügü yarali askerim."demis. "Ben çok zengin biri degilim.Ama oglunuz sizin sanat sevginizden bana söz etmisti.Ve ben de çok iyi bir ressam olmadigim halde onun bir portresini yapip size hediye etmek istedim."demis. Baba paketi almis ve eve girip açmis.Sonra koleksiyon odasina gidip söminenin üzerinde asili olan Rembrandt eserini çikarip onun yerine kendi oglunu portresini asmis. Sonra gözlerinden akan yaslarla genç adama dönmüs ve "Bu benim en degerli esyam.Ve evimdeki tüm degerli eserlerin hepsinden daha degerli."demis. Baba ve genç adam birlikte Noel yemegi yemisler ve genç adam daha sonra gitmis. Birkaç yil sonra baba hastalanmis ve bir süre sonra da ölmüs. Onun ölümü her yerde duyulmus.Herkes onun sahip oldugu sanat eserleri için yapilacak müzayedeyi merak ediyormus. Nihayet müzayedenin Noel Günü yapilacagi duyurulmus. Müze yetkilileri ve dünyanin en ünlü koleksiyonculari evde toplanmislar. Hepsi heyecanla satilacak sanat eserlerini alabilmeyi bekliyorlarmis. Ev dolmus.Müzayede yöneticisi ayaga kalkmis ve : "Hepinize geldiginiz için tesekkür ederim.Müzayedenin ilk parçasi arkamda gördügünüz portredir." demis Arka siralardan bir "Ama o,yasli adamin oglunun portresi." diye bagirmis. "neden onu geçip ,asil sanat eserlerine gelmiyoruz." Mezatçi : "Önce bunu satmamiz gerek.Sonra digerlerine geçebilecegiz." demis. "Evet,artirmayi 100 dolar ile baslatiyorum.Yok mu artiran?" Hiç kimseden ses çikmayinca "O zaman 50 dolar" demis. Hala kimseden ses çikmamisti. "O zaman 40 dolar."ses çikmayinca "Hiç kimse bu portreye talip degil mi?"diye sormus. Yaslica bir adam ayaga kalkmis ve "10 dolara olur mu?"demis . "Tüm param bu.Ben onlarin karsi komsusuyum ve bu çocugu taniyorum.Onun büyümesine tanik oldum ve o çocugu çok sevdim.Onun portresini almak isterim." "Yani 10 dolara almak istiyor musunuz?"diye sormus müzayedeci. "10 dolar!Satiyorum !Satiyorum !Satttt-tttttiiimmmm!" Salonda bir sevinç miriltisi yükselmis ve herkes birbirine : "Nihayet gerçek sanat eserlerine kavusacagiz" demeye baslamis. Müzayedeci o zaman : "Hepinize geldiginiz için tesekkürler ederim.Sizleri bugün burada görmek çok güzeldi.Ama müzayede burada bitti."demis Kalabaliktan kizgin sesler yükselmeye baslamis. "Ne demek müzayede bitti?Diger parçalar için artirma baslamadi bile..." Müzayedeci o zaman: "Üzgünüm ama müzayede sona erdi.Çünkü yasli adam vasiyetinde söyle demisti. "Oglumun portresini alan tüm eserlerin sahibi olur."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:36 PM
Genç bir adam, değerli taşlara ilgi duyarmış ve mücevher ustası olmaya karar vermiş. Bu mesleği yapacaksam, iyi bir mücevher ustası olmalıyım diye düşünmüş ve ülkedeki en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Sonunda bulmuş, yanına varmış, bir süre bekledikten sonra usta tarafından kabul edilmiş. Anlat, dinliyorum demiş usta. Genç adam anlatmaya başlamış; taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış. Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş, sözleri bitince de ona bir taş uzatmış, Bu bir yeşim taşıdır dedikten sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış. Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma. Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle güle demiş ve şaşkın genç adamı öylece bırakıp kalkmış, odadan çıkmış. Genç adam evine dönmüş, kendisini merakla bekleyen annesiyle babasına neler olduğunu anlatmış. Anlattıkça da kendisine çok anlamsız gelen bu hareketi ve soğuk konuşması nedeniyle kızdığı ustaya olan öfkesi artıyormuş. Günler geçmeye başlamış. Genç adam sürekli söyleniyor ama avucunu hiç açmıyormuş. Nasıl böyle budalaca bir şey yapmamı ister. Bir de ülkenin en iyi mücevher ustası olacak. Bu saçmalığa bir yıl boyunca nasıl katlanacağım, böyle bir eziyetle nasıl yaşarım. Bu ne biçim ustalık. Ustalık kaprisi yapacaksa, bari başından yapmasaydı diye devamlı söyleniyor, her önüne gelene ustadan yakınıyor ama avucunu hiç açmıyormuş. Avucu kapalı uyuyor, bütün işlerini diğer eliyle yapıyormuş. Ve bu duruma da giderek alışmaya, diğer elini çok rahat kullanmaya başlamış. Uyurken de yanlışlıkla avucu açılıp taş düşmesin diye hep yarı uyanık uyuyormuş. Böylece bir yıl geçmiş, her günü zorluklarla dolu, her gecesi de yarım uykuyla yaşanmış bir yılı tamamlamış. Ve o gün gelmiş. Genç adam tam bir yıl sonra, büyük ustanın karşısına çıkmış. Usta bir süre beklettikten sonra yanına gelince, genç adam ne kadar saçma bulursa bulsun, bu sınavı başarıyla tamamlamış olmanın verdiği gururla elini uzatmış, avucunu açmış. İşte taşın demiş, Bir yıl boyunca avucumda taşıdım, şimdi ne yapacağım? Yaşlı usta sakin bir sesle cevap vermiş: Şimdi sana bir başka taş vereceğim, onu da aynı şekilde bir yıl boyunca avucunda taşıyacaksın. Bu söz üzerine genç adam bütün sükunetini kaybetmiş, bağırıp çağırmaya başlamış. Yaşlı ustayı bunaklıkla, delilikle suçlamış, mücevher ustalığını öğrenmek için gelen genç bir insana böyle eziyet ettiği için, hasta olduğunu bağıra çağıra söylemiş. Genç adam bağırıp çağırırken, yaşlı usta ona hissettirmeden birtaşı avucuna sıkıştırmış. Öfkeden yüzü kıpkırmızı genç adam, bir yandan bağırıp çağırırken avucundaki taşı hissetmiş. Durmuş, taşı biraz daha sıkmış ve heyecanla konuşmuş: BU TAŞ, YEŞİM TAŞI DEĞİL USTA! Öğrenmek için zaman gerekir, sabır gerekir, ustaları izlemek gerekir. Dünya hızlandıkça zaman kısalabilir ama öğrenmenin esası değişmez.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:37 PM
Çaliskan bir çiftçinin bir katiri varmis. Gün görmüs, çok yol tepmis, inatçi, sabirli bir katir... Özellikle bahar günleri bos cayirlarda dolasip otlamaya bayilirmis. Çiftçi de katirini çok severmis. Günlerden bir gün katir yanlis bir adim atmis ve kendisini çiftçinin kuyusunun dibinde bulmus. Allah'tan ki kuyunun içindeki su fazla degilmis. bu sayede hayatini kurtarmis, bogulmamis. Bu güzel bahar gününde kendisini kuyunun dibinde bulan zavalli katir bir iki debelenmis. Ama bakmis ki,buradan çikabilmesi mümkün degil. Ne duvari tirmanacak gücü var ne de uçup gidebilecek kanatlari... Gene de bir iki hamle yapmis ama nafile. Bu kuyudan kendi gücüyle çikis olmadigini anlamis. Baslamis yüksek sesle bagirmaya, dua etmeye, daha dogrusu kuyuya düsüp dibe vurmus bir katir ne yaparsa öyle seyler yapmaya.. Bu canhiras sesleri duyan çiftçi kuyunun basina gelip durumu görmüs. Koskoca katiri kuyunun dibinden nasil çikaracak? Çaresiz, civardaki köylüleri yardima çagirmis. Düsünmüsler tasinmislar, dibe vurmus katiri çikarmanin bir yolunu bulamamislar. Bu arada katirin bagiris çagirislari yürekleri dagliyormus!" Bari daha fazla aci çekmesine engel olalim"demis katirin sahibi. Bu kuyu nasil olsa artik ise yaramaz. Iyisi mi içini toprakla dolduralim, hem katirin acisina son vermis, hem de kuyuyu kapatmis oluruz.. Bunu duyan katirin dehseti daha da artmis. Diri gömülmekten daha korkunç bir son olabilir mi!! Derken yukardan kürek kürek tas toprak atmaya baslamislar. Önce umudu kesip, ölmeyi kabullenmis katir. Sonra, kafasina bir tas düsünce beyninde bir simsek çakmis!! Bir çare gelmis aklina ve baslamis uygulamaya! Yukaridan sirtina tas toprak yagdikça söyle bir silkiniyormus. Sirtindakiler yere düsünce, siçrayip üzerine çikiyormus. Bir daha, bir daha yapiyormus bunu.. SILKIN VE SIÇRA, SILKIN VE SIÇRA, SILKIN VE SIÇRA!! diye mirildaniyormus bir yandan da. SILKIN VE SIÇRA! Yukaridakiler onu gömmek için kürek kürek toprak atmaya devam etmisler ama, bir sure sonra, bizim katir kuyunun tepesinde belirmez mi!! Hala SILKIN VE SIÇRA diye mirildanmaktaymis. Evet, dibe vurmus katir, kuyunun dibinden silkinip siçrayarak kurtulmus.. Pes etmeyip çaba gösterdigi için........ Hadi Türkiye SILKIN VE SIÇRA
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:37 PM
ÜZERINDEKI kiyafet ve davranislarindan köyden geldigi belli olan bir adam, son dakikada yetistigi trene binmis. Bindigi vagon dolu oldugu için oturacak yer bulamamis. Diger vagonlari da tek tek dolasmis, hepsi dolu... Tam umudunu kestigi anda vagonlardan birinin bos oldugunu görmüs ve ''milletvekillerine aittir'' yazisini da farketmeden, girip oturmus. Biraz sonra, biri gelmis ve adama çikismis; - Ne isin var burada, çabuk kalk!.. Burasi, benim yerim!.. - Nereden senin oluyormus, para verip biletimi aldim. Burasi da bostu, niye kalkayim? - Bak arkadas, su levhaya dikkat etsene burada ''milletvekillerine aittir'' diye yaziyor. Ben milletvekiliyim, sen kimsin? - Hadi oradan be... Sen milletin vekili isen ben de asliyim. Milletin asli varken, vekilin ne isi var!.. "Asıl olan değerini anladığında, vekil vekilliğini bilmek zorunda kalır."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:38 PM
Okulda birinci sinif ögrencileri, bir aile fotografi üzerinde tartisiyorlardi. Fotograftaki küçük çocugun saç rengi ailenin öteki bireylerinin saç renginden degisikti.... Ögrencilerden biri o küçük erkek çocugunun belki de evlat edinilmis olabilecegini söyledi. Onun bu sözünü duyan Jocelynn Jay adinda küçük bir kiz ögrenci ,birden sesini yükseltti: - Ben evlat edinme konusunda her seyi bilirim , çünkü ben de evlatligim!... Siniftaki bir baska ögrenci sordu: - Madem biliyorsun bize de anlatsana ...Evlat edinilmek ne demektir..? Jocelyn, kendinden emin bir biçimde bilgisini özetledi: - Annenin karninda degil, yüreginde büyümüssün demektir
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:38 PM
NewYork'ta, Brooklyn Köprüsü üzerinde dilenen kör bir dilenci birgün, bir şairin dikkatini çeker. Dilencinin boynunda asılı bir tabela vardır. Şair, dilenciye günlük kazancının ne kadar olduğunu sorar. Dilencide sekiz - on dolar kadar olduğunu söyler. Bunun üzerine şair, dilencinin boynuna asılı tabelayı ters çevirerek birşeyler yazar; 'Şimdi buraya senin kazancini arttıracak birşeyler karaladım. Bir hafta sonra yanına geldiğimde bana sonucu söylersin' der ve oradan ayrılır. Şair, bir hafta sonra dilencinin yanına uğrayıp kendini tanıtınca dilenci; 'Bayım size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir haftada kazancım ikiye katlandı. Çok merak ediyorum tabelaya neler yazdınız?' Bunu üzerine şair gülümser ve: 'Tabelada - Doğustan körüm, yardım edin - yazıyordu. Bense - Bahar gelecek, ama ben yine göremeyeceğim - diye yazdım' der.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:38 PM
O, yoksul bir taşçıydı. Her gün kayaları parçalıyordu. İşi çok ağırdı; ama çok az aylık alıyordu. Bu yüzden hayatından hiç memnun değildi. “Ben başkalarından daha çok çalışıyorum!” diye düşünüyordu. “Benim işim onlarınkinden ağır ve ben onlardan daha az kazanıyorum. Zengin olmak istiyorum. Biraz dinlenirim ve güzel elbiselerim olur.” O anda gökten bir melek indi. Ona, “Zengin olacaksın, güzel elbiselerin olacak” dedi. Taşçı hemen zengin oluverdi. Artık onun da güzel elbiseleri vardı ve bir iş yapmak zorunda da değildi. Günün birinde kral onu sarayına davet etti. O, sarayın güzelliğine hayran oldu. Kral ondan daha zengindi. Bu yüzden üzüldü. “Ben de kral olmak istiyorum” dedi. Ardından isteği yerine getirildi ve kral oldu. Şimdi bütün gün hiç çalışmıyordu. Çok sıcak bir gündü. Güneş ışınlarını saçıyor, yeryüzü yanıyor mu yanıyordu. Kral kızdı; güneş ondan nasıl güçlü olurdu ki? Yaşamı yine sevmez olmuştu. “Güneş olmak istiyorum!” dedi. Bu kez de güneş haline çevrildi. Şimdi güneş, ışınlarını saçıyor ve dünyada her şey yanıyordu. Ama bir bulut geldi, dünyayla onun arasına girdi. Işınları artık dünyaya ulaşmıyordu. Güneş kızdı; “Bu nedir böyle? Ben buluta hiçbir şey yapamıyorum. Derhal ondan daha kuvvetli olmak istiyorum” deyince bu kez de bulut haline döndürüldü. Az sonra bulut, yağmura dönüştü. Yağmurlar toprağa, oradan nehirlere ulaştı. Nehirlerin suları çoğaldıkça çoğaldı. Evleri, tarlaları seller bastı. İnsanlar hayvanlar, tarlalar perişan oldu. Ama sular, kayalara hiçbir şey yapamıyordu. Bulut öfkelendi. “Bu kadar çok su nasıl olur da kayaları aşamaz..” Ama kayalar sulardan daha güçlüydü. Bulut bağırdı: “Kaya olmak istiyorum.” Bu istediği de yerine getirildi ve kaya haline geldi. Artık güneşten ve buluttan daha güçlüydü. Aradan çok zaman geçmedi. Elinde balyozla bir adam çıkageldi ve ondan parçalar koparmaya başladı. “Aman! Bu da nesi?” dedi kaya. “Ben bu adamdan zayıfım” Sonra birden anladı kuvvetin kaynağının mutluluk olduğunu ve pişmanlıkla haykırdı: “İnsan olmak istiyorum!” Bu dileğini de yerine getirdi. Kaya insana dönüştü. Şimdi o adam yine kayalardan taşlar koparıyor. İşi ağır ve aylığı az; ama yaşamı seviyor ve mutlu.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:38 PM
Bir zamanlar Ayaz adlı bir köle varmış. Takdir bu ya, köle bir gün Sultan Mahmud’un kölesi olmuş. Sultan, köleyi taşıdığı asil karakteri sebebiyle çok sevmiş. Derken Sultan’ın öylesine itimadını kazanmış ki, bütün sultanlığın haznedârı tayin edilmiş ve en kıymetli ve zarif mücevherler, taşlar ona emanet edilir olmuş. Bu gelişmeyi gören saraylılar ise durumdan pek rahatsız olmuşlar. Hasetleri ve kibirleri yüzünden, sözüm ona basit bir köleye böyle bir mevki verilmesini ve kendi rütbelerine çıkarılmasını bir türlü hazmedememişler. Bu duygular içinde, özellikle Sultan yakınlardaysa ondan gün geçtikçe daha çok şikayet etmeye başlamışlar ve asil ruhlu kölenin itibarını zedelemek için ellerinden geleni yapmışlar. Bir gün Sultan’ın huzurunda bir saraylının diğerine şöyle dediği duyulmuş: “Köle Ayaz’ın sık sık hazineye gittiğini biliyor musun? Onun mücevherlerimizi çaldığından adım gibi eminim.” Sultan kulaklarına inanamamış. “İşin aslını kendi gözlerimle görmeliyim” demiş. Duvara küçük bir delik yaptırıp, içeride olanları seyretmeye hazırlanmış. Kölenin sessizce içeri girdiğini, kapıyı kapattığını ve sandığa gittiğini görmüş. Orada sakladığı küçük bir bohçaymış bu. Bohçayı öpmüş alnına koymuş ve sonra da açmış. İçinden çıkan köleyken giydiği yırtık pırtık bir elbise! Aynanın karşısına geçmiş. Kendi kendine, “Daha önceleri bu elbiseyi giydiğin zamanlar kim olduğunu hatırlıyor musun?” diye sormuş. “Bir Hiçtin sen... Hepsi hepsi satılacak bir köleydin ve Allah, Sultan’ın eliyle sana rahmetinden belki de hiç hak etmediğin nimetler lutfetti. Asla nereden geldiğini unutma! Çünkü mal mülk insanın hafızasını uçurur, unutuluşlara sürükler. Şimdi sen de, nimetçe senden aşağı olanlara kibirle bakma ve daima hatırla Ayaz, hatırla!” Sandığı kapatmış, kilitlemiş ve sessizce kapıya doğru yürümüş. Hazine dairesinden çıkarken birden Sultan’la yüz yüze gelmiş. Sultan gözlerini Ayaz’ın yüzüne dikmiş dururken, yanaklarından aşağı yaşlar süzülüyormuş ve boğazı öyle düğümlenmiş ki, konuşmakta güçlük çekmiş. “Bugüne kadar mücevherlerimin hazinedârıydın, ama şimdi... kalbimin hazinedârısın. Bana benim de önünde bir hiç olduğum kendi Sultanımın huzurunda nasıl davranmam gerektiği dersini verdin.”
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:38 PM
Saygin bir firmada yönetim, işe girmek isteyenlere bir soru sormuş ve soruya en uygun cevabı veren kişiyi işe almışlar. Bu soruda dogru veya yanlış cevap diye bir şey yok, sadece düşünce sistemi önemli. Soru şu: Karanlık yağmurlu bir gece, yağmur yağıyor, fırtına var, gök gürlüyor ve siz sabaha karşı 02.00'de tek başınıza ıssız bir yolda araba ile gitmektesiniz. Arabanız iki kişilik. Biraz ilerde otobüs durağında 3 kişi bekliyor. Birincisi bir doktor, sizi daha önce geçirdiginiz kalp krizinden kurtarmış. Ikinci kişi, çok yaşlı ve hasta neredeyse ölmek üzere olan birisi. Üçüncüsü, hayatınizın rüyası, her zaman tanışmak için can attığınız birisi. Hava gittikçe kötüleşiyor ve arabanızda sadece bir kisiye yer var. Böyle bir durumda ne yapardınız? Burada doğru veya yanlış cevap diye bir şey yok sadece her bir kişinin durumu algılayışı ve ele alışı var. Bu görüşmede cevapların % 90'ı "yaşlı adamı alırdım" olmuş, olmuş ama sadece bir kişiyi ise almışlar. O kisinin cevabı acaba nasılmış? (Biraz düsünün ve sonra asagisini okuyun.) Arabadan inip anahtarı doktora veririm, doktor benim hayatımı kurtardığı gibi yaşlı kişiyi de hastaneye yetiştirip iyileştirebilir. Böylece bende hayatımın insanıyla otobüs durağında baş başa kalıp onu tanıma fırsatını elde edebilirim.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:39 PM
İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yeli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı hızla tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar. Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyorlar, sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar. Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor, "hiç anlayamadım, niye yolun ortasında oturup saatlerce yok yere bekledik? " Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; "Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik..." Niye içimiz de hep bir eksiklik duygusuyla yaşadığımızı, niye mutlu olmayı beceremediğimizi, niye kendimiz olmayı başaramadığımızı ve "niye" ile başlayan daha bir dolu sorunun cevabını açıkça veriyor. Inkalar'ın yaşlı torunu. Çünkü kimilerimiz bu aptal hayat içinde o kadar hızla yol alıyoruz ki, ruhumuz çok arkada kalıyor, hatta onu nerelerde unuttuğumuzu bile hatırlayamıyoruz. ... Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor. Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz ,spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız. Evet kimi zaman bunlara sahip oluyoruz ama ruhumuz yanımızda olmadan…
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:39 PM
Yıllar önce çalışkan bir adam,ailesini avantajlı bir iş imkanı sağlamak için Newyork'tan Avusturalya'ya götürdü.Adamın ailesinden biri, sirke trapez artisti olarak katılmak veya aktör olma tutkusu olan genç ve yakışıklı oğluydu.Bu genç adam zamanını bir sirk işi yada herhangi bir sahne işi gelene kadar kasabanın sınırındaki batı bölümünde yerel bir tersanede çalışarak geçirdi. Bir akşam, işten eve gelirken ,onu soymak isteyen beş haydut tarafından saldırıya uğradı.Genç adam, parasından vazgeçmek yerine onlara karşı koydu.Bununla birlikte onu kolayca alt ettiler ve onu feci şekilde dövmeyi sürdürdüler.Botlarıyla yüzünü parçaladılar ve tekmelediler,vücuduna sopalarla acımasızca vurdular ve onu ölüme terk ettiler.Aslında polisler,onu yolda uzanmış bir şekilde bulduklarında, onun öldüğünü sanmışlardı. Morg yolunda, polislerden biri, adamın zorlukla nefes aldığını duydu ve onu hemen hastanedeki acil bölümüne götürdüler.Acil bölümünde yatarken,bir hemşire korku içinde bu genç adamın uzun süre bir yüze sahip olamayacağını fark etti.Göz yuvaları parçalanmış,kafatası,bacakları ve kolları kırılmış, burnu askıda kalmış, bütün dişleri kırılmış ve çenesi hemen hemen kafatasından ayrılmıştı. Yaşama imkanı az olmasına rağmen,bire yıla yakın zamanını hastahanede geçirmişti.Sonunda hastahaneden ayrıldığında, vücudu iyileşmişti fakat yüzü bakılamayacak kadar biçimsiz ve iğrençti.Artık herkesin imrenerek baktığı yakışıklı genç değildi. Genç adam,yeniden iş aramaya başladığında,herkes tarafından geri çevrildi.Bir iş veren,ona,sirkte "Yüzü Olmayan Adam"adında tuhaf bir şov önerdi ve bir süre bu işi yaptı.Bu olanlar boyunca o, hala herkes tarafından reddediliyor,işyerinde hiç kimse onunla görünmek istemiyordu.Genç adam intiharı düşünmüştü.Bütün bunlar beş yılda gelişmişti. Bir gün, kiliseye uğradı ve bir teselli aradı.Kiliseye girerken onu, kilisenin sırasına diz çökmüş,hıçkıra hıçkıra ağlarken gören bir rahiple karşılaştı.Rahip ona acıdı ve onu uzun uzadıya konuştukları odasına götürdü.Rahip büyük ölçüde etkilenmişti,onun yaşamını ve gururunu tekrar kazanabilmesi için elinden gelen herşeyi yapabileceğinin mümkün olduğunu söyledi.Ama genç adam,iyi bir katolik olabileceğine söz verecek ve olacaktı. Genç adam hergün ibadet için kiliseye gidiyor ve ibadet ediyordu ve Allah'a onun hayatını bağışladığı için dua ettikten sonra,beyin huzurunu sağlamasını istiyor ve onun gözünde,iyi bir insan olması için şükran duasını ediyordu. Rahip, kişisel ilişkileri sayesinde, Avusturalya'daki en iyi plastik cerrahla görüştü.Genç adam hiçbir ücret ödemeyecekti.Çünkü; doktor, rahibin en yakın arkadaşıydı.Doktor genç adamdan çok etkilenmişti.Onun hayata bakış açısı,tüm kötü tecrübelerine karşı mizah ve sevgi doluydu. Cerrah harika bir şey başardı.En iyi diş ameliyatlarını onun için yaptı.Genç adam,Tanrı'ya söz verdiği her şeyi yerine getirdi..Tanrı da onu harika ve çok güzel bir eş,yedi çocuk ve ileride kariyer için düşündüğü iş hayatındaki başarı ile ödüllendirdi.Eğer Allah'a şükretmezsen ve sana değer veren insanları sevmezsen,toplumda kabullenilemezsin. Bu genç adam................... Mel Gibson 'dı .... Onun hayatı "Yüzsüz Adam" filminin prodüksiyonuna ilham oldu. O hepimizi kendine imrendirdi.Cesareti olan her insana örnek oldu.. .
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:39 PM
Charles Schwab'in istediği kadar verim alamadığı bir fabrıkası vardı. Bir gün ustabaşı ile konuşuyordu: -Senin gibi becerikli birisi nasıl oluyor da fabrikadan istediği kadar verim alamaz? -Bilmiyorum. Bütün isçileri çok çalıştırdım. Bir çoğunu işten atmakla tehdit ettim. Ama başarılı olamadım. Schwab yakınında duran bir isçiye sordu: -Bugün kaç kazan çelik erittiniz? -Altı. Schwab bir tebeşir parçası alarak yere büyük bir 6 yazdı. Çıkıp gitti. Gece isçileri geldiği zaman bu altı rakamının ne olduğunu sordular. Gündüz isçileri de: -Patron bugün burada, Bize kaç kazan çelik erittiğimizi sordu altı cevabını verdik, buraya altı yazdı ve gitti. Ertesi gün Schwap fabrikayi yine dolaştı. Altı rakamı silinmiş ve yerine yedi yazılmıştı. Gündüz isçileri gelince yediyi gördüler. Demek gece çalışanlar kendilerinden daha iyi iş yaptıklarını zannediyorlardı? Kendilerini gece isçilerinden üstün göstermek için büyük bir gayretle çalıştılar ve yere 10 yazdılar. Çok geçmeden fabrikanın verimi o civardaki bütün fabrikaları geçti. Nasıl mı? Schawb bunu söyle açıklıyor: "İş yaptırmak için rekabet hissini uyandırmak gerekir. Amaç herkesi mücadele etmeye sevketmek değildir. Onları birbirine üstün gelmeye teşvik etmektir.Üstün gelme hissi insanların ruhunu coşturur. Hayatta başarılı olan her insanin en sevdiği şey; başaracağı iştir. Çünkü bu başarıda kendisini ifade eder ve bu sayede değerini, üstünlüğünü gösterir. Işte bu yüzden, bir oturusta bir kilo dondurma yemek, elli bardak su içme gibi manasız yarışmalar buradan gelir. Üstün gelmek, değerini göstermek, insanların en önemli isteğidir. O halde insanları kendi özelliklerini ortaya çıkarmaları için cesaretlendiriniz. KAYNAK: NETWORK 21 LIDERLIK KITAPLARI
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:39 PM
(Gerçek bir hikâye) Hızlı bir çalışma temposunun ardından saatin beş olduğunu kat nöbetini devretmeye gelen hemşire arkadaşlar sayesinde fark etmiştik. Yoğun bir servisti çalıştığım servis, çocuk servisleri hastanelerin en yoğun ve gürültülü olan servisleridir. Artık günün yoğunluğu geçmiş servis sessiz bir hal almıştı aksam tedavilerini henüz bitirmiş ofiste cay içmeye gitme telasındaydım Çünkü o günün ilk çayını içme fırsatı yakaladım diye kendi kendime düşünüyordum. Kep dağılmış saç bas karışmış yorgun bitkin bir haldeydim tedavi odasından çıktığımda. Aynada kendimi tanıyamadım ofise geldiğimde hemşire odasının telefonu çalıyordu. Oturduğum yerden büyük bir güçlükle ayağa kalktım ve telefona gittim karsıdaki ses acilde trafik yaralılarının olduğunu içlerinde çocuklarında bulunduğunu damar bulamadıklarından dolayı acile yardıma gelmemi söylüyordu. Tüm yorgunluğumu unutmuş hızla acil servisine yönelmiştim ki diğer telefonda nöbetçi hekimin icapçı beyin cerrahi hekimiyle gelip gelmeme konusundaki tartışmasını duydum. Nöbetçi hekimin sesi ortalığı çınlatıyordu: - Ne yapalım? Bırakalım olsun mu bu insanlar? Gelmek zorundasınız! - Gittiğiniz davet beni ilgilendirmez! Nöbet değiştirseydiniz çok önemli bir davetti madem. - Siz Hipokrat yemini etmediniz mi Konuşma böyle sürüp giderken gelen asansöre binerek koşarak acil servisine gittim Her yer kan revan içinde ağlayan koşuşturan yakınını bulmaya çalışan bir yığın insan vardı bu kalabalıkta sağlıklı bir is nasıl yapılırdı bilmiyordum ama her kez elinden geleni birilerine bakma gayretini gösteriyordu. Acil serviste yatak kalmamış sedyelere insanlar yatırılıp ilk müdahale yapılıncaya kadar bekletiliyor yetersiz kalan personel yerine hastaları yukarı sevk edilen servise aileleri çıkartıyordu. Onca kazazede içinde başında kimsesi olmayan ama durumu da oldukça ağır 15-17 yas arası bir genç vardı gerekli müdahalesi yapılmış fakat sevk edildiği beyin cerrahi hekimi henüz görev yerine gelmediği için orada bekletiliyordu. Kendime ait serum ve tedavileri uyguladıktan sonra o çocuğun basına giderek ilgilenmeye çalıştım şuuru yerindeydi konuştuklarımı anlıyor fakat cevap veremiyordu. Hayatinin son anlarını yasadığını görüyor ve yalnız olduğu için korkunç derecede üzülüyordum onu orada yalnız bırakamıyordum. Zaten ben onunla ilgilenirken acil servis boşalmış tüm hastalar gerekli servislere dağıtılmıştı. Genç iyice kotu olmuştu ellerimi sımsıkı tutuyordu bırakma dercesine gözlerinden yaslar süzüldükçe kendimi bende tutamaz hale gelmiştim eğildim yanaklarından öptüm. Bırakmayacağım seni sakin ol, üzülme sakin diyordum hiç tanımadığım daha önce hiç görmediğim bu insana anlatılmaz bir yakınlık hissediyor sanki onun acısının aynisini çekiyordum. Çok acı çekiyordu hem yalnızlığından hem de geçirmiş olduğu beyin travmasından .Ne kadar süre daha onunla kaldığımı hatırlamıyorum o artık aramızda değildi bu dünyayı terk etmişti ve ben gelmeyen doktoru suçluyor içimden lanetler yağdırıyordum. Derken beyin cerrahi hekimi gelmişti. Hastanın daha doğrusu henüz ölmüş gencin üzerindeki çarşafı almamı söyledi. çarşafı kaldırdığımda doktorun hiç bir şey söyleme fırsatı olmadan yere düştüğünü gördüm. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum yemekli bir davetten gelmişti acaba çok mu sarhoştu ya da kalp krizimi geçiriyordu diye düşünürken diğer hekim arkadaşları olaya müdahale etmişlerdi bile. Ölen o gencecik insanin babasıydı bu doktor ve kendi evladının tedavisi için çok geç kalmıştı ne yazık ki. Kötü günde oğlunun acısıyla felç geçirmiş ve görevine yeniden dönememişti Seni yeniden andım KEREM ruhun şad olsun hayattaki bir saatlik dost bana yıllardır yaşattığın tecrübeyle dost kalan dost . 1986 MUTLAKA 2,3 Ayda bir bu yazıyı okurum ben. Size de tavsiye ediyorum.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:39 PM
Konfüçyus, bazı insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın tam karşısına geçti. Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde bir elma vardı. Öğrencilerin meraklı bakışları arasında, elmayı vazonun içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve şöyle dedi: "Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı yiyebilir." Çocuklardan biri açıkmıştı, ilk o davrandı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalışıyor, ama başaramıyordu. "Elimi çıkaramıyorum!" Konfüçyus, "Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, elini çıkarman mümkün olmayacaktır," dedi. Çocuk elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda zorunlu olarak bıraktı. Elini vazodan çıkardığında, yüzünde şaşkınlık okunuyordu. Elmanın vazodan nasıl çıkarılabileceği konusunda sizin bir fikriniz var mı? Konfüçyus, vazoyu yerden alıp ters çevirdi. Elma vazonun içinden yuvarlanıp avucunun içine düştü. Çocukların hepsi gülmeye başladı. Aslında o kadar basit bir şeydi ki bu! Konfüçyus, "Fakat bu, göründüğü kadar basit değil," dedi. Elmayı havada tutuyordu konuşurken. "Bazen bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir iştir. Onu bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekarlığı hemen durdurmalısınız. İşte, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:40 PM
Koskoca bir bahçede harikulade çiçekler içinde bir papatya... Aşık olmuş, yanmış tutuşmuş ak sakallı bahçıvana... Bir ümit bekliyormuş... Yüzlerce çiçeğin arasından onunla, sadece onunla saatlerce ilgilensin, buz gibi suyunu sadece ona döksün istiyormuş. Sadece ona değsin makası, sadece ona gülsün dudakları.... Kıskanıyormuş bahçıvanı. Kırmızı güllerden, sarı lalelerden, mor menekşelerden, zambaklardan... Papatya, sadece bahçıvan için açıyormuş bembeyaz yapraklarını... Bir gün aşkı öyle büyümüş ki yapraklarını taşıyamaz olmuş... Eğilivermiş boynu... Toprağa bakıyormuş artık.... “Buna da şükür” diyormuş... Yetiyormuş ona, bahçıvanın varlığını hissetmek... Zaman akıp gidiyormuş... Papatya bahçıvanın yüzünü görmeyeli çok olmuş. “Ne var sanki boynumu kaldırsa, bir kerecik daha görsem yüzünü diyormuş... Ve işte bir gün, bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış, incecik bedenini ellerinin arasına almış, elindeki sopayı köklerinin yanına toprağa sokmuş, bir iple papatyanın gövdesini bağlayıvermiş sopaya.... Papatya o an daha çok sevmiş bahçıvanı.... Hala göremiyormuş onu ama bedeni kurtulmuş... Uzun bir müddet sonra bahçıvan uğramaz olmuş bahçeye... Gelen giden yokmuş. Kahrından ölecekmiş papatya... Ama işte bir sabah hortumdan akan suyun sesiyle uyanmış... Derin bir oh çekmiş... Çılgıncasına sevdiği bahçıvan geri gelmiş. Birden kendisine doğru gelen iki ayak görmüş. Bu onun delicesine sevdiği bahçıvan değilmiş... Başka birisiymiş... Adamın elinde bir de makas varmış... Papatyanın kafasını kaldırmış yukarıya doğru...”Ne güzel açmışsın sen böyle” demiş... Bu gencecik yakışıklı bir delikanlıymış... Gözleri gök mavisi, saçları güneş sarısıymış... “Ama gövden seni taşımıyor” demiş... Elindeki makası papatyanın boynuna uzatmış ve bir hamlede başını gövdesinden ayırmış... Papatya yere düşerken hatırlamış sevdiğini... O ak saçlı, ak sakallı yaşlı mı yaşlı bahçıvanı... Birde o gencecik yakışıklı delikanlıyı düşünmüş... Ve o an anlamış neden o yaşlı bahçıvanı sevdiğini. O herşeye rağmen, papatyaya emek vermiş. Ona hiçbir zaman güzel olduğunu, onu sevdiğini söylememiş ama, aslında onu hep sevmiş... Papatya anlamış artık. SEVGİ EMEK İSTERMİŞ... Yere düştüğünde son bir kez düşünmüş sevdiğini.... Teşekkür etmiş ona içinden... Son yaprağı da kuruduğunda, Biliyormuş artık... GERÇEK SEVGİNİN, SÖYLEMEDEN, YAŞAMADAN VE ASLA KAVUŞMADAN VAROLABİLECEĞİNİ...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:40 PM
O gun hava çok kötüydü.. durmadan gök gürlüyor, bardaktan boşanır gibi yağmur yağıyordu.... küçük kız yine de her sabahki gibi annesinin sesiyle uyanmış, kahvaltısını etmiş ve her gün yürüyerek gittiği Okuluna doğru yola koyulmuştu... ancak gökyüzünde şimşekler birbiri ardına ve o kadar gürültüyle çakıyordu ki, küçük kızın annesi "yavrum bu havada yolda yürürken korkmasın?" diye telaşlandı.. Arabasına atladığı gibi yolda kızını aramaya başladı.... derken bir baktı,küçük kızı az ilerdeydi.. Minik minik adımlarla yürüyor, ama ne zaman şimşek çaksa durup gökyüzüne bakıyor ve gülümsüyordu.. Annesi önce bir anlam veremedi ama kızın niye böyle yaptığını çok merak etmişti, nihayet arabayla ona yaklaşıp sordu: "Yavrum hiç korkmadın mı bu havada yalnız yürümekten...? Hem ne zaman şimşek çaksa durup yukarı bakarak öyle ne yapıyorsun...?" Küçük kız cevap verdi: "Gülümsüyorum... çünkü Tanrı fotografımı çekiyor..."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:40 PM
Yaşlı adam, bir konfeksiyon mağazasına ait vitrine uzun uzun baktıktan sonra, ilerideki yeşillikte oynayan çocukların en zayıfına dönerek: Küçüüük!... diye seslendi. Bana biraz yardımcı olur musun? Çocuk, hafta sonlarında yaptıkları misket oyununu ilk defa kazanmış olmasına rağmen arkadaşlarını bırakıp geldi. 7_8 yaşlarındaydı ve üzerindeki elbiseler, "tek kelimeyle" dökülüyordu. Yaşlı adam, çocuğun saçlarını okşadıktan sonra :Vitrindeki elbiseyi giymeni istemiştim, dedi. Bakalım üzerine uyacak mı? Çocuk, bu teklifi ilk önce şaka sandı. Ama adam son derece ciddiydi. Onunla birlikte mağazaya girerken, ilk önce rüyâda olup olmadığını, daha sonra da şimdiye kadar yeni bir elbise giyip giymediğini düşündü. Genellikle ailedeki büyük çocuğa alınan veya komşular tarafından verilen giyecekler, elbiselerin ona dar gelmesiyle birlikte ortanca kardeşe kalır, birkaç sene sonra da dizleri aşınmış veya delinmiş vaziyette kendisine yamanırdı. Ama "her zaman hasta" dedikleri babasının ne kadar zor para kazandığını bildiğinden, bu işe bir kere bile itiraz etmemişti. şimdi ise, ilk defa yeni bir elbisesi olacaktı. Üstelik de bayrama üç gün kala... Çocuk, yaşlı adamın gösterdiği elbiseleri giydiğinde, büyümüş olduğunu ilk defa farketti. Çizgili kadifeden yapılmış pantolon, bacaklarının ne kadar uzun olduğunu ortaya koyarken, yeni ceketi de omuzlarını iyice geniş göstermişti. Fakat hepsinin üzerine giydiği kaban bir başkaydı ve artık üşümeyecekti. Çocuk, biraz önce kazandığı misketleri onun cebine bıraktığında, iyice keyiflendi. İrili ufaklı misketler, gayet derin olan ceplerin bir köşesinde kalmıştı. Demek ki her bir cep, en az elli misket alabilirdi. Yaşlı adam, çocuğu sağa sola döndürdükten sonra, elbiselerin paketlenmesini istedi. Ve iş tamamlandığında, tezgâhtara dönerek : Elbiseleri torunuma alıyorum, dedi. Kendisine sürpriz yapacağım için,onları bu çocuğun üzerinde denedim. İkisinin de boyu falan aynı da Çocuk, bir anda beyninden vurulmuşa döndü ve ne diyeceğini bilemedi. Ama artık büyüdüğüne göre, bir şey belli etmemeliydi. Aynaya son bir defa baktıktan sonra, üzerindekileri yavaşça çıkartarak bir kenara fırlattığı eskileri giydi. Adam, elbiselerin torununa uyacağından emindi. Yaptığı hizmet için çocuğa bir ciklet parası vermek istediğinde, onu yanında göremedi. Haylaz velet, belli ki bu işten sıkılmıştı.Çocuk, arkadaşlarının yanına döndüğünde, bir kenara çekilerek onları seyretmeye koıuldu. Ve bütün ısrarlara rağmen oyuna katılmadı.Arkadaşları : Niçin oynamıyorsun? diye sordular. En güzel misketleri sen kazanmıştın. Çocuk, inci gibi yaşlar süzülen gözlerini arkadaşlarından kaçırmaya çalışırken : Misketlerim, bu elbiselere yakışmayacak kadar güzeldi, dedi. Bu yüzden onları, bayramlık kabanımın cebine sakladım. Aslında her yaşta ama farklı şekillerde hep birileri tarafından kandırılıp sonra da bir kenara fırlatılmadık mı?? İşimizde aşkta, dostlukta, arkadaşlıkta, belki de ailemizde.. Kimin umurunda bir başkasının duyguları, hissettikleri veya kandırılması? Gözyaşları ya da kalp kırıklıkları? Bütün bir ömür boyu kalan izler ?? Ne yazıkki hiç kimsenin... keşke.... keşke... farklı olabilseydi herşey. Biraz daha insanca, biraz daha hassasca, dürüstçe ve biraz daha yüreklice...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:40 PM
Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya çan, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı..
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:40 PM
Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle, kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş. Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş. Doktor çocuğun kınlan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da, elinden birşey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklannı kesmek zorunda kalmış. Çocuk ameliyattan çıkıp, gözlerini açtığında bandajlı ellerini farketmiş ve gayet masum bir ifadeyle, "Babacığım, kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm," demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: "Parmaklanm ne zaman yeniden çıkacak?" Babası eve dönmüş ve intihar etmiş. Birisi masaya süt döktüğünde ya da bir bebeğin ağladığını işittiğinizde bu öyküyü anımsayın. Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda, önce biraz düşünün. Kamyonlar onarılabilir, ama kırılan kemikler ve incinen duygular hiçbir zaman onarılamaz; Genellikle kişiyle performansı arasındaki farkı öremeyiz. İnsan hata yapar. Hepimiz hata aparız. Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan şeyler, insanı sonsuza kadar rahatsız eder. Durun ve düşünün. Harekete geçmeden önce düşünün. Sabırlı olun. Anlayış gösterin ve sevin.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:41 PM
Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine düşmüş. Niye düşer, nasıl düşer sormayın. Eşek bu. Düşmüş işte. Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı belki, üzerine de toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürüdü,zayıfladı, toprakta biten otlari yemek isteyen eseğin ağırlığını çekemedi ve güm. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Ayıptır söylemesi, anırdı yani. Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmis. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı.Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı. Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yukseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı açık bakakaldı. Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır.(Ne bazeni, çoğu zaman.) Toz toprakla örtmeye calışanlar çok olur. Bunlarla basetmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:41 PM
Kadının biri, cömert olduğu söylenen yaşlı bir bilgeye gidip: - Bu şehirde benden fakir insan yok!. demiş. Bana biraz yardım eder misiniz? Bilge adam, kadının kucağındaki bebeğin bir ipeği andıran yanaklarını okşayıp öptükten sonra: - Demek fakirsin!. demiş. Hem de çok fakir. Ama karşılıksız yardım yapmak,âdetim değil!. Eğer yardım istiyorsan, çocuğunun parmağını satman gerekir..Kadın, önce deli olduğunu sanmış bilgenin. Daha sonra da, kötü bir şaka yaptığını... Ama adam ciddî görünüyormuş. Kadına bir kese altın uzatıp: - Ayak parmağına da razıyım!. demiş. Zaten cerrah olduğumdan, ona acı çektirmem Kadın, bütün kanını donduran bu teklif üzerine kaçmayı düşünürken, adam: - Sadece tırnağını söksem de olur! diye devam etmiş. Biliyorsun zamanla yenisi çıkar. Kadın, bu ruh hastasına daha fazla dayanamamış. Ve kapıyı çarpıp uzaklaşırken, adam onun arkasından: - Nasıl bir fakir olduğunu anlayamadım!. diye bağırmış. Kucağındaki hazinenin tırnak kadar bir parçasını, bir kese altına değişmiyorsun.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:42 PM
Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çıragını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söyledigini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. Tadi nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle acı diye cevap verir. Usta kikirdeyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çıragına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar:Tadı nasıl? Ferahlatıcı diye cevap verir genç çırak.Tuzun tadını aldın mı? diye sorar yaşlı adam, Hayır diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır.. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış." Bu güzel nasihatten bir ay sonra çırak ölür, meğer yakındaki fabrikanın zehirli atıkları göle boşalıyordur. Bunun üzerine Hintli yaşlı usta şöyle der: "Ha******... !"
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:42 PM
Küçük bir erkek çocuk, annesine sordu: "Niçin ağlıyorsun?" "Çünkü ben kadınım." Diye cevapladı annesi. "Anlamadım!" dedi çocuk. Annesi, çocuğu kucaklayıp "Hiç bir zaman anlayamayacaksın!" dedi. Babasına "Baba, annem niçin ağlıyor?" diye sordu. Babanın cevabı: "Bütün kadınlar sebepsiz ağlayabilen yapıdadır" oldu. Küçük çocuk büyüdü, yetişkin adam oldu, halâ kadınların niçin ağladıklarını keşfedemedi. Nihayet öldükten sonra cennete gittiğinde Allah'a sordu. "Allahım!" dedi: "Kadınlar niçin bu kadar kolay ağlayabiliyorlar ?" Allah:"Ben kadınları özel yarattım! Tüm yaşamın ağırlığını taşıyabilecek kuvvette olmasına rağmen başkalarına teselli verecek kadar yumuşak omuzlar, doğumun acısına olduğu kadar doğurdukları evlatlarının nankörlüğüne dayanabilecek iç kuvvetini verdim. Başkalarının kuvvetinin kalmadığında; devam edecek azmi, ailesinin hastalığında; yorgunluğa pabuç bıraktırmayacak kudreti verdim. Her türlü şart altında, hatta kendilerini çok kötü incitseler de, çocuklarını sevmek duygusallığını verdim. Bu duygusallık her yaştaki çocuklarının yaralarını sarmalarına, sorunlarını dinleyip paylaşmalarına yardım ediyor. Kocalarını tüm kusurlarıyla sevmek kuvvetini verdim. Onlara iyi bir kocanın eşini asla incitmeyeceğini fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranışlarda bulunacağını anlayacak duyarlı bir zeka verdim. Tek zayıflık olarak kadınlara bir gözyaşı verdim... Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu,ne de kendini ne şekilde taşıdığıdır. Kadını esas güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi,fedakarlığı, sorumluluğu, anlayışı, sadece bilgiye değil aynı zamanda kalbe de yönelik aklıdır.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:42 PM
Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır. Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü ekememektedir. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: "Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler." Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü "görmedim" der ve avcılar uzaklaşır. Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar. "Çok teşekkür ederim" der kurt, "Bana büyük bir iyilik yaptın" "Önemli değil" der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürümeye baslar. "Bir dakika" diye seslenir kurt: Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve burada senden başka yiyecek bir şey yok." Köylü şaşırır: "Olur mu, ben senin hayatını kurtardım." "Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur" der kurt. "Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım." Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler. Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar. " Ne vefası " der kısrak, " Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni böylece kapıya kovdu... " Bir sıfır öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe rastlarlar. "Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim" der köpek, " Yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibime koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur..." Kurt köylüye döner, "İşte gördün" der. Köylü de son bir çabayla "Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye" diye cevap verir. Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Başlarından geçenleri, artışmalarını anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir. " Her şeyi anladım da" der tilki "Bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?" Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar: "Gözümle görmeden inanmam..." İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü eline bir taş alır ve "Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık" diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar. Sonra tilkiye döner "Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın" der. Tilki de "Benim için bir zevkti" diye cevap verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür. Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter: "Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş..."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:42 PM
Renklerin ustası olarak anılan büyük bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta öğrencisini uğurlarken, yaptığı resmi şehrin en kalabalık meydanına koymasını ve yanına da kırmızı bir kalem bırakmasını, halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmesini istemiş. Öğrenci birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasına gitmiş. Usta ressam üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Öğrenci resmi yeniden yapmış. Usta yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını ve yanına da insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış.. Birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş. Usta ressam şöyle demiş: "İlkinde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. İkincisinde onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi. Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:43 PM
Usta'ya başarısının sırrını sormuşlar. - İki kelime demiş:
- Doğru kararlar.
Hepimizden farklı olarak, sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar.
- Tek kelime demiş:
- Tecrübe.
İyi de kardeşim bu tecrübe denen şeyin sırrı neymiş? Usta, deriiin bir iç geçirmiş ve şöyle demiş:
- Yanlış kararlar!
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:43 PM
Genç yönetmen yeni filmi için yüzü düzgün, kamera karşısında rahat,düş gücü gelişkin bir kadın oyuncu arıyordu. Gazeteye ilan vererek adayları davet etmişti. Gün boyu peş peşe girdiği mülakatlardan yorgundu. O, kendine yeni bir kahve koyarken, sıradaki oyuncu adayını içeri aldılar.Alımlı genç kız, yüzünde meraklı bir tebessümle deneme kamerasının karşısına oturdu ve yönetmenle sohbete başladı. Adı Emile Muller'di. Kısa hasbıhalden sonra yönetmen değişik bir şey denemiş olmak için "Çantanızı açıp bana içindekileri birer birer anlatır mısınız?" dedi. Genç kız arkadaki çantaya uzandı. Fermuarını açtı. Önce eline gelen iri kırmızı elmayı çıkarıp anlattı: "Bu elmayı sabah tezgah başında meyvelerini parlatırken gördüğüm manav hediye etti. Çok iştahlı bakmış olmalıyım." Sonra bir kitap çıkardı. Henüz kitabın ilk sayfalarında olduğunu ve okuduğu satırlardan çok etkilendiğini anlattı. Romanın baş kahramanının dalaverelerinden söz etti. Ardından bir gazete çıkardı:İş aranıyor ilanını orada okumuştu. Listede, başvuracağı başka işler de vardı. Sonra makyaj çantası, ajandası ve not defteri... Yönetmen, bu sonuncudan rasgele bir sayfa çevirip okumasını isteyince defteri açıp mahcup bir edayla okudu genç kız... Özel duygulardı okudukları...Derken çantanın gizli bölmesine attı elini... Oradan iki fotoğraf çıkardı. Biri uyuyan genç bir adam fotoğrafıydı: "Sevgilim" diye açıkladı: "Fotoğraf çektirmeyi hiç sevmez de... Ancak uykudayken çekebiliyorum fotoğrafını..." İkinci fotoğrafın annesinin evlenmeden önceki hali olduğunu söyledi. O halini şimdikinden daha çok seviyordu. Genç kızın, çantadan çıkarıp büyük doğallıkla anlattığı her bir nesne, bir yap bozun parçaları gibi onun hayatından kesitler sunuyordu. Bu oyun, 15 dakika kadar sürdü. Sonunda yönetmen Emile'e teşekkür etti. Çıkarken kapıdaki görevliye telefonunu bırakmasını söyledi. "Arkadaşlar gelecek hafta sizi arar" dedi. Emile çıkarken, yönetmenin asistanı girdi içeri... Dışarıda bekleyen daha pek çok aday vardı. Yönetmen gerindi. Kısa bir mola vermek istediğini söyledi. Hala aradığını bulamamıştı. Yeni bir kahve doldururken karşısındaki sandalyeye asılı çantaya ilişti gözü... Biraz önce içindekilerin birer birer anlatıldığı çantaydı bu... Telaşla asistanını uyardı: "Giden kız çantasını unutmuş, hemen koşup yetiştirsene..." Asistan kız sandalyeye baktı ve "Yoo... O benim çantam" dedi. Yönetmen, koltuğundan ok gibi fırlayıp kapıya seğirtti. Aradığı oyuncuyu bulmuştu. 20 dakikalık bu siyah - beyaz Fransız filmini geçen hafta, 10. Avrupa Filmleri Festivali'nde izledim. Kısa filmin adı, filmdeki kızın adıydı: "Emile Muller" Yönetmeni:Yvon Marciano...Konusu:"Hiçbir güç, düş gücü kadar güçlü değildir." CAN DÜNDAR
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:43 PM
Meşhur bir golfçü birincilikle bitirdiği turnuvada kazandığı çeki cebine koyar, otoparkta arabasına binerken yanına bir kadın yaklaşır. "Lütfen bayım yardım edin bebeğim hastanede ve onun iyileşmesi için paraya ihtiyacım var. Biraz para verebilir misiniz? der. Adam cebinden çek karnesini çıkararak yüklü bir miktar yazar. Sanırım bu yeterli olur der. Kadın teşekkür ederek gözden kaybolur. Tam bu sırada bir arkadaşıyla selamlaşırlar. Arkadaşı"o kadın senden para mı istedi." diye sorar. "Evet hasta bir bebeği varmış" der. Sevgili dostum bu kadın park yerinde herkesten para sızdırmaya çalışır vermeseydin daha iyi olurdu derken, Adam önce biraz düşünür sonra "Yani ortada hasta bir bebek yok öyle mi?" "Evet yok" der arkadaşı. "Dostum öyle rahatladım ki, bu gün duyduğum en güzel haber. "diye yanıtlar golfçü.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:43 PM
Çin düşünürü Lao Tzu'nun öyküsü........ Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış... Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. "Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler...İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş. "Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş... Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler. "Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?" Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler... Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. "Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez." Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor." Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış: "Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz." Lao Tzu
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:44 PM
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve günesin etkisiyle müthiş hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa: "Sen kaç ayda bu hale geldin agaç?" "10 yılda" demiş kavak "10 yılda mı?" diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak "Ben neredeyse 2 ayda seninle aynı boya geldim bak!" "Dogru" demiş agaç "doğru" Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak önce üsümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormus endişeyle kavağa: "Neler oluyor bana agaç?" "Ölüyorsun" demiş kavak "Niçin?" "Benim on yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için"
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:44 PM
Vakit gece yarısı... Ortada ses sada yok... Uzaktan bir iki köpek havlaması duyuluyor o kadar. Rıfkı amcanın yüreği kıpır kıpır... Akşam üzeri hac işlemini birlikte yaptırdığı müstakbel hacı arkadaşlarıyla vedalaşmış, evine gidiyor. Birkaç gün sonra Allah nasip ederse mukaddes topraklara doğru yola çıkacaklar... Bu duyguyu ailesi ve çocuklarıyla paylaşmak için aceleci... Tenha sokakta ilerlerken, loş ışığı henüz sönmemiş bir evin önüne geldiğinde pis bir koku burnunun direğini kırıyor. Öyle pis koku ki,midesi bulanıyor. "Üüffff!" diyor gayri ihtiyari, "Bu ne pis bir koku Allahım. Leş kokusu bu be..." Koku sebebiyle sağına soluna bakınırken loş ışıklı penceireden bir ses duyuyor ağlamaklı: -Anne pişmedi mi daha? Durup içeriye kulak kabartıyor. Duyduğu ses yüreğini dağlıyor: -Az daha sabret yavrum. Az kaldı. Bir başka çocuk sesi. Diğer kardeşi olmalı. -Anne çok acıktım. -Tamam oğlum pişiyor işte. Pis koku insanın midesini bulandırıyor. Öğürmemek için çaba gerek. Peki yavrularını teselli etmek isteyen annenin sesindeki mahzunluğa ne demeli... Rıfkı amca duramıyor: "Ben altmış yaşıma gelmiş bir ihtiyarım. Merak ettim yahu. Bir gidip soracağım." diyor kendi kendine. O zamanlar terör nerde, öyle anarşist nerde? Kimin aklına gelir art niyet... Üstelik biraz araştırsan herkes birbirini tanır. Hele Rıfkı amca ki, Erzurum'da bilmeyen çıkmaz. Biraz da bu cesaretle burnunun direği kırılsa da çalıyor kapıyı. Bir iki tıklatıyor tabii. Sonunda kapı çekingen bir şekilde gıcırtıyla açılıyor. Tamam işte, o leş kokusu içerden geliyor. Ama artık merak, kokuyu bastırmıştır. Kapı aralındı işte. Gencecik bir gelin. Otuz otuzbeş yaşlarında. Yüzüne yaşmak denilen cilbabını çekmiş kapı aralığından soruyor: -Kim o? -Benim kızım, ismim Rıfkı. -Ne istersiniz? -Yoldan geçiyordum. Sesler duydum. Halinizi merak ettim yavrum. Müsaade ederseniz bu meraktan kurtulmak istiyorum. O esnada zaten çocuklar da annelerinin eteğinden tutarak kapı aralığından bu meçhul adama bakıyorlar, niçin geldiğini anlamak istercesine... Rıfkı amca üstleri başlan loş ışıkta bile perperişan olan bu çocukların halini görünce koyveriyor kendini. Dünyası allak bullak oluyor. Ne haccın sevinci kalıyor yüreğinde, ne az önceki manevi heyecan. O yürek şimdi bir sorumlulukla sarsılıyor. Bir mü'min olarak, bu gece vakti iki küçük çocukla bu tenha sokakta loş ışığın altında hayat mücadelesi veren bu sahipsiz genç kadının halinden sorumlu hissediyor kendini. -Kimin kimsen yok mu kızım? -Yok amca. Kocam öleli iyice naçar kaldım. -Evine misafir olabilir miyim? -Buyur gel ama... Cümlenin sonundaki "ama"nın ne anlama geldiğini çok iyi biliyor Rıfkı amca. "Ne oturtacak misafir odam var, ne ikram edecek bir kahvem" denilmek isteniyor. Ne fark ederdi ki, Rıfrı amca ne misafir köşesine kurulmak ne de kahve içmek istiyor. Onun tek derdi bu kimsesiz ailenin halini öğrenmek. Öğreniyor tabi. Yüreği kıyım kıyım kıyılarak öğreniyor. Kapıdan içeri girer girmez dayanamayıp soruyor: -Kızım bu pis koku ne Allasen. Susuyor genç kadın. Dudaklan titriyor. Gözlerinden aşağı inen yaşları fazla saklayamıyor. Başını kaldırıp şöyle bir bakıyor, gece yarısı belki de Allah tarafından gönderilen nur yüzlü ihtiyara. -Söyle yavrum çekinme söyle. -Ölmüş köpek eti amca... Ardından hıçkırıklarını koyveriyor anne. Başını Rıfkı amcanın omuzuna koyup babasına sarılır gibi çaresizliğini anlatıyor: -Çocuklarım aç amca. Kimsem yok. Ne yapaydım? Kime gideydim... Rıfkı amca taş mı sanki? Kim dayanır o hale? Koskoca adam, çocukluğundan beri ilk kez hıçkırarak ağlıyor, hem de çocuklar gibi: > -Allahım affet... Allahım affet!.. Çocuklar melül melül annesiyle birlikte ağlayan ak saçlı adamın yüzünden aşağı süzülen yaşlara bakadursunlar, Rıfkı amca ani bir kararla anneyi omuzundan tutuyor: -Tamam kızım, artık ben yanındayım. Sen benim kızımsın, bunlar da torunlarım. Hemen indir o leşi ocaktan. Bekleyin ben yarım saate kalmaz gelirim. Kimsede konuşacak hal yok. Rıfkı amca kapıdan çıkar çıkmaz, ardından atlı kovalarcasına koşuyor. Hem koşuyor hem söyleniyor: -Hacca gitmiyorum bu sene... Hacca gitmiyorum... Allahım affet... Hacca gitmiyorum... Kendi evine vardığında evdekilerin yüreği ağzına geliyor. Eyvah, babalarına ne oldu? Öyle ya Rıfkı amcanın göğsü körük gibi inip kalkıyor. -Baba, bu ne hal. -Hemen dediğimi yapın! -Tamam da baba? Ardından talimatlar yağdırıyor herkese: -Hanım, kullanmadığın ne kadar tabak çanak varsa hepsini çıkart. Yastık yorgan, halı kilim ne varsa çıkartın. Bu telaş üzerine Rıfkı amcanın diğer çocukları da başına üşüşüyor. Ama baba bu. Kimse bir isteğim ikileyemez. Öyle bir saygı var o zaman. Rıfkı amca, hem ağlıyor hem oğluna kızına torunlarına emirler yağdırıyor tatlı tatlı: -Sen badana boya için kireç vs tedarik et; sen keser çekiç çivi falan ayarla. Sizler yastık yorgan çarşaf çıkartın. Sen un yağ şeker gibi erzak hazırla... Haydi hemen yola çıkacağız! "Eyvaah" diyor aile, "Rıfkı amca hac sevdasıyla aklını oynattı." Çünkü gece gündüz hac için hazırlık yapan bu adam birden ne oldu da bu hale geldi? "Tamam bu iş burda bitti" diyor aile. Ama bakalım ne olacak? Yarım saat sonra baba önde, yastık yorgan, mala çekiç, tencere tabak,ailesi ardında. Rıfkı amca yine aynı heyecanla kapıyı tıklatıyor. "Geldik yavrum, geldik!" diyor. Rıfkı amcanın ailesi gördüğü manzara karşısında şaşkın. Herkes nerdeyse küçük dilini yutacak. Ama az sonra işin sırrı anlaşılıyor. Bu kez görev taksimatı hemen aracıkta yapılıyor. Mağdur anne ve çocukları hemen Rıfkı amcanın evine misafir olarak götürülüyor. Çocukların yemekleri hazırlanacak. Güzelce yıkanıp temizlenecek ve karınları doyurulacak. Orda kalanlar da kadıncağızın evini oturacak hale getirecekler. Sabaha kadar evin altı üstüne getiriliyor. Biri kapıyı pencereyi tamir ediyor. Biri boyayı badanayı başlatıyor. Yastıklar yorganlar yerleştiriliyor. Kilimler seriliyor. Ev sabaha bayram evi gibi hazırlanıyor. Üstelik o gürültüyü ne bir komşu duyuyor, ne kimse rahatsız oluyor, hayret!.. Sabah ezanlanyla birlikte herşey tamam... Rıfkı amca ertesi gün huzura kavuşmuş, belli... Sakinleşmiş halde, çocukları tekrar evinde ziyaret ediyor. Erzak getirilmiş çuval çuval... Ayrıca hacca gitmek için ayırdığı parayı da genç anneye teslim ediyor. -Amca Allah senden razı olsun. Allah gönlüne göre versin. Birkaç gün sonra... Hacı adayları yola revan oluyorlar... Rıfkı amca arkadaşlarını yolcu ederken bir garip halde. O mübarek topraklara gidemediği için yüreği buruk. Gerçi çaresiz bir annenin imdadına yetiştiği için de huzurlu. Bu garip duygularla yol arkadaşlarını uğurlayıp,mahzun bir şekilde arkalarından el sallarken, Rıfkı amcanın çocukları, babalarının bu haline doğrusu çok üzülüyorlar. İkibuçuk ay boyunca hacdan dönen arkadaşlarının yolunu gözlüyor Rıfkı amca. Hiç olmazsa onlardan dinleyecek o mübarek yerleri... Ama Rıfkı amcanın ailesi bir kere daha şaşıracak. Çünkü hacdan dönen arkadaşlarının soluk aldığı ilk yer Rıfkı amcanın evi. Herkes Rıfkı amcaya gelip, hürmetle elini öpmek için eğiliyor. Rıfkı amca bile şaşkın: -Hayırdır, hacdan dönen sizsiniz. Ben size gelecekken? -Sen oradaydın. Bizden sonra nasıl gittin? Bizden önce nasıl döndün Hacı Rıfkı? -Yanılmış olmayasınız. -Nasıl yanılırız Hacı Rıfkı, Bize bu yeşil akikleri hediye vermedin mi? Rıfkı amcanın buğulu gözleri uzak ufuklara dalıp giderken, hacı arkadaşları hala, ellerindeki yeşil akikleri Rıfkı amcaya gösterip onu inandırmaya çalışıyorlardı.KAYNAK: Moral Dergisi, Ocak-Mart 2003 s.20-21
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:44 PM
Üstteğmen Kemal cepheye yeni gelen askerleri kontrol ediyor bir taraftan da onlarla laflıyordu nerelisin gibi sorular soruyordu. Bir ara saçının ortası sararmış bir çocuk gördü. Merakla adın ne senin evladım' der . Gocuk 'Ali' diye cevap verir. Nerelisin? der. Ali Tokat Zilede'nim der. Peki evladım bu kafanın hali ne?' Ali 'anam cepheye gelirken kına yaktı komutanım der. Neden? der komutan. Ali 'bilmiyorum komutanım' der: Peki gidebilirsin Kınalı Ali' der. O günden sonra herkes ona Kınalı Ali der. Herkes kafasındaki kınayla dalga geçer. Kısa sürede cana yakın ve cesur tavırlarıyla tüm arkadaşlarının sevgisini kazanır. Bir gün ailesine mektup yazmak ister. Ali'nin okuma yazması da yoktur arkadaşlarından yardım ister ve hep beraber başlarlar yazmaya. Ali soyler arkadaşları yazar 'sevgili anne babacım ellerinizden operim ben burda çok iyiyim beni merak etmeyin' diye başlar. Kız kardeşini kendinden bir küçük erkek kardeşini sorar köyündekilerin burnunda tüttüğünü yazdırır. Kendilerini merak etmemesini kendileri var oldukça düşmanın bir adım bile ilerleyemeyeceğini yazdırır. Gururla mektubu bitirir neden sonra aklına gelir ve yazının sonuna anasına NOT düşer: Ali nin kendisinden hemen sonra askere gelicek bir kardeşi daha vardır. 'Anacağım kafama kına yaktın burda komutanlarım ve arkadaşlarım benle hep dalga geçtiler sakın kardeşim Ahmet'e de yakma onla da dalga geçmesinler der, ellerinden öptüm' diye bitirir. Aradan zaman geçer. Ingilizler kati netice almak için tüm güçleriyle Gelibolu'ya yüklenirler. Bu cepheyi savunan erlerimiz teker teker şehit düşmüşlerdi. Bunlara takviye olarak giden yedek kuvvetlerde yeterli olmamış onların sayılarıda epey azalmıştı gelibolu düşmek üzereydi kınalı Ali'nin komutanı da olayı görüp yerinde duramıyordu. Kendisinin bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildi. Onlar yeni gelmişti onları insan bedeninin süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu yere dua ediyordu. Komutanların bu düşünceli hali gören ve durumun vehametini bilen Kınalı Ali ve arkadasları komutanlarına yalvar yakar oraya gitmek istediklerini söylerler. Komutanları onları ölüme gönderdiğini bile bile çaresiz gönderir. Kınalı Ali'nin bölüğünden kimse sağ kalmaz hepsi şehit olmuştur. Aradan zaman geçer. Kınalı Ali'nin ailesine yazdığı mektubun cevabı gelir. Komutanları buruk ve gözleri dolu dolu mektubu açıp okumaya karar verirler. (bu mektubun asli Çanakkale müzesinde sergilenmektedir) Babası anlatır. Ali' nin. 'Oğlum Ali nasılsın iyimisin gözlerinden öperim selam ederim dedikten sonra öküzü sattık paranın yarısını sana yarısınıda cepheye gidecek kardeşine veriyoruz şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum zaten artık zahireye de fazla ihtiyacımız olmadığı için yorulmuyorum da siz sakın bizi merak etmeyin bizi düşünmeyin der, köyü akrabalarını anlatır ve mektubu bitirir Ali ananın da sana diyeceği bir şey var' Anasını anlatır: ' oğlum Ali yazmıssın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler kardeşime de yakma demissin kardesine de yaktım komutanlarına ve arkadaslarına söyle senle dalga geçmesinler bizde 3 seye kina yakarlar 1- Gelinlik kıza gitsin ailesine çocuklarına kurban olsun diye 2-Kurbanlık koç a ALLAHA kurban olsun diye 3- Askere giden yiğitlerimize vatana kurban olsun diye..... gözlerinden öper selam ederim ALLAHA emanet olun' Mektubu okuyan Ali'nin komutanı ve diğerleri hıçkıra hıçkıra ağlamaktadırlar...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:44 PM
Küçük çocuk, deniz kenarında gördüğü yassı bir taşın güzelliğine hayran olmuştu. Mutlaka bir mücevherdi bulduğu. Şekli de bir insan kalbi gibiydi. Üstelik parıl parıl parlamaktaydı. Çocuk taşı avuçlayıp eve koştu. Ve onu büyük bir heyecanla babasına uzattı. Adam, yavrusunun soğuktan morarmış avucundaki taşın, birbirine sürtüldüğünde kıvılcım çıkaran bir çakmak taşı olduğunu hemen anladı. Fakat bunu ona söylemedi. Küçük çocuk, rüyalarını süsleyen bisiklete kavuşmak için elindeki taşı satmak istiyor ve o paranın bir bölümüyle bir de top alacağına inanıyordu. Fakat babası buna yanaşmıyordu. Çocuk, işin kendisine düştüğünü anladığında, tatilde simit sattığı çarşıya gitti. Kuyumcu vitrinleri, göz kamaştıran ışıkların aydınlattığı altın kolyelerle doluydu. Bir de, elindeki taşın çok daha küçük olanlarıyla süslenen pahalı yüzüklerle. Çocuk en gösterişli mağazayı gözüne kestirdikten sonra, bir süre vitrin önünde bekledi. İçeride, dükkan sahibi olduğu anlaşılan bir adam vardı. Müşteri olarak da kürk mantolu bir hanım. Küçük çocuk biraz sonra içeri girdi. Ve cebinden çıkardığı taşı dükkan sahibine uzatarak: "Bu pırlantayı deniz kenarında buldum efendim. Eğer isterseniz size satarım." Dedi. Adam taşa uzaktan bir göz atıp: "O sadece basit bir çakmak taşı. Bütün sahil o taşlarla doludur." Dedi. "Hayır!" diye atıldı küçük çocuk. "İsterseniz ıslatın, ne kadar parladığını göreceksiniz." Dükkan sahibi, zengin müşterisini kaçırmaktan korkuyor ve çocuğu kolundan tutup atmayı planlıyordu. Kadın onun niyetini sezmişti. Çocuğun taşına yakından bakıp: "Tam istediğim şey!" Diye gülümsedi. "Onu bana satar mısın?" Küçük çocuk, taşının gerçek değerini anlayan biriyle karşılaşmış olmaktan son derece mutluydu. Kadının cebine doldurduğu paralar ise, aklını başından almıştı. Defalarca teşekkür ettikten sonra, koşarak uzaklaştı. Kadın, elindeki taşı kuyumcuya vererek ona bir zincir takmasını istedi. Belli ki mücevher gibi taşıyacaktı. Dükkan sahibi, yapmış olduğu ikazı anlamadığı için, kadının aldandığını düşünüyordu. Bu yüzden: "Söylemiştim, ama tekrar edeyim! Satın aldığınız şey basit bir taştır." Kadın, önce pırlanta kolyesine, daha sonra da yüzüğüne bakarak: "Zannetmiyorum!... O taş bence bunlardan daha değerli, çünkü küçük bir çocuğun ümidini taşıyor..." dedi...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:44 PM
Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe ,delikanlının ki ise Piremus idi. Bunlar yanyana evlerde otururlardı. Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı ask beslerlerdi. Fakat aileleri görüşmelerini istemezler, birbirlerine uygun olmadıklarını düşünürlerdi. Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı. İki evin arasında gizli bir çatlak vardı aileleri bunu bilmezler onlarda *******i burda bulusur o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi. Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus dan önce varmıştı. Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi. Korkarak bi mağaraya doğru koşmaya başladı. Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürmüştü. O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında donup kalmıştı. Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe nin esarpını parçalıyordu. O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe yi öldürerek yediğiydi. Tispe siz yaşayamazdı. Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Kanlar içinde cansız bedeni yere düştü. Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermişti. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşti. Piremus un cansız vucudu yerdeydi ve elinde Tispe nin düsürdüğü eşarpını tutuyordu. İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamıştı. Ama esarpı ve uzaklaşan aslanı görünce anladı. Bir an ve mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmisti. Ve onun öldüğünü düşünen Piremus askı uğruna canına kıymıştı. Tispe bir an bile düşünnmeden hançeri aldı ve göğsüne götürdü. Onların aşkı ölesiye bir aşktı ölüm bile onları ayıramazdı. Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri sapladı. Birden vücudu Piremusun bendeninin üstüne yığıldı. O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzlestirmek istediler ve bu ciftin üstünde duran agacı bunların askına adadılar. Piremusun kanını bu ağacın meyvelerine, Tispenin gözyaslarını ise ağacın yapraklarına verdiler. O günden beri kara dut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini, (Piremusun kan lekesini), dut ağacının yaprakları, (Tispenin gözyasları) temizler.. Bilirmisiniz dut agacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini göreceksiniz...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:45 PM
Büyük Selçuk Sultanlığı döneminde İran'ın ufak bir şehrinde tek oğlu olan dul bir kadın yaşıyormuş. Dünyadaki hayatının sonuna gelmiş olduğunu hissedince oğlunu çağırmış ve ona şöyle demiş: "Çok güçlük içinde yaşadık, çünkü fakiriz; ama sana büyük bir zenginlik emanet ediyorum. Onu bana güçlü bir büyücü hediye etmişti. İçinde muazzam bir defineye ulaşmak için bütün gereken işaretler mevcut. Benim bunu okuyacak ne takatim ne de zamanım var. Şimdi onu sana emanet ediyorum. Talimatları uygula, çok zengin olacaksın!" Annesini kaybetmenin verdiği derin üzüntü geçtikten sonra oğul, o eski ve değerli büyük kitabı okumak üzere almış. Kitabın baş kısmında şöyle yazıyormuş: "Hazineye ulaşmak için sayfa atlamadan okuyunuz. Eğer hemen netice kısmına aktarsanız, kitap bir sihirle kendiliğinden yok olacak ve hazineye erişemeyeceksiniz." Bundan sonra ise uzak bir ülkede birikmiş olan zenginliğin miktarından bahsediliyormuş ve ayrıca, bu hazinenin bir mağarada çok iyi korunmakta olduğu da yazılıyormuş. İlk sayfalardaki Farsça metin bir yerde kesilmiş ve bundan sonrası Arapça devam ediyormuş. Kendini şimdiden zengin olarak görmekte olan genç, başkaları da bu sırrı öğrenip, üstelik de kendisine yanlış bilgi vererek hazineye sahip olmasınlar diye metni tercüme ettirmeye teşebbüs etmemiş. Onun yerine büyük bir ihtirasla Arapça öğrenmeye başlamış. Sonunda metni mükemmel şekilde okuyacak hale gelmiş. Fakat bir noktadan sonra kitap Çince devam ediyormuş. Sonra da başka lisanlar geliyormuş. Genç adam azimle ve sabırla bunların hepsini çalışmış. Bu arada yaşamak için gereken parayı da bu öğrenmiş olduğu lisanlardan temin etmeyi başarmış ve bir süre sonra da başkentin en iyi tercümanlarından biri olarak tanınmış. Böylece, bir zaman sonra hayatı toparlanmaya başlamış. Birçok lisanda yazılmış bir dolu sayfadan sonra kitapta bu hazinenin nasıl idare edilmesi gerektiğine dair talimatlar varmış. Buraya geldikten sonra genç adam istekli bir şekilde iktisat ve ticaret öğrenmiş; ayrıca hazineyi bir kere ele geçirdikten sonra aldatılmalara maruz kalmamak için kıymetli metallerin ve mücevherlerin, menkul eşyaların ve gayrimenkullerin değerlerini belirlemeyi de öğrenmiş. Bu arada daha iyi bir hayat sürdürebilmek için de, öğrendiklerini uyguluyormuş. Hatta onun çok lisan bilen ve maliyeden iyi anlayan biri olarak şöhreti saraya hatta krala kadar ulaşmış. Ona önceleri bazı ufak vazifeler tevdi eden kral, sonunda onu krallığın genel valisi olarak tayin etmiş. Bir çok önsözden sonra kitap sonuna doğru gereken daha teknik konular giriyor ve büyük kapı nasıl inşa edilir, vinç nasıl kurulur, mağaraya erişmek için bocurgat nasıl kurulur, büyük taş kapılar açılırken, büyük taş kütleler nasıl çıkartılır, yol yapımında yolları düzlemek için dolambaçlı yerler nasıl doldurulur ve buna benzer konuları anlatıyormuş. Bu sırrını asla hiç kimseyle paylaşmayı düşünmeyen ve dolayısıyla hiç kimseden yardım almayan o dul kadının oğlu, böylece bilgili ve sayılan bir kişi olmuş. Daha ssonra mühendislik ve şehir planlamacılığı çalışmış. Nihayet, kültürü çok takdir eden kral, onu vekili ve sarayın mimarı atamış ve derken sonunda vezirliğe ükseltmiş. Gerçekten tüm krallıkta onun kadar ilme yatkın, bizim Hazine Kitabı'nı okuyacak kadar kabiliyetli bir kişi yokmuş. Artık son sayfaya gelmiş ve hatta bu son sayfayı okuyacağı aynı gün şahın kızı ile evlenecekmiş. En son yaprağı çevirip şu son cümleyi okumuş: "Bilmek en büyük hazinedir!"
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:45 PM
Genç kız, el aynasında makyajını kontrol etti; "Gayet iyi" dedi. Güzelliğinden emindi. Çevresindeki erkeklerin pervane olmasından zaten biliyordu güzel olduğunu. Hayatın tadını çıkaran, rahat yaşayan biriydi. Cep telefonu çaldığında, akşam arkadaşlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Telefondaki numaraya baktı, arayan annesiydi. - Alo.kızım, nasılsın? - İyiyim anne. Ne oldu * - Sana bir surprizim var. - Surpriz mi? - Evet.Çok eski bir arkadaşım, dostum şehrimize gelmiş.. - Eee kimmiş. - Kim olduğu surpriz. Fakat, onu senin almanı istiyorum. - Ben mi? - Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum. - Anne, ben böyle şeyleri sevmem, kendin halletsen. - Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Ayrıca seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir. - Amaaan. Peki peki. Nasıl tanıyacağım. -Evden çıkarken üzerine giydiklerini tarif ettim. O parkta bazı oturaklar piknik masası şeklinde. Parkın sinema tarafı girişindeki ilk piknik masasına otur. O gelince seni bulacak. -Tamam anne..tamam. - Kızım senden her gün mü bir şey istiyorum. Üniversiteyi bitireli, hele de işe gireli bir fatura yatırmaya bile göndermedim. - Hemen darılma, tamam dedim ya. O nasıl tamam demekse. neyse, hadi o zaman, izin al da çık, bekletme. Ben de işlerimi bitirip hemen geleceğim. Genç kız, izin alıp çıktı. Kısa bir yürüyüşten sonra parka vardı. Bu parkta daha önce hiç oturmadığını farketti. Arkadaşlarıyla hep paralı,lüks eğlence yerlerine giderlerdi. Annesinin tarif ettiği, girişteki ilk masayı buldu, boş olan kısmına oturdu. Masanın diğer tarafında bir köylü kadınla, küçük kız oturuyordu. Onlarla aynı yerde bulunmaktan utandığını hissetti. "-Annemin arkadaşı çabucak gelse de, şunlardan kurtulsam" diye düşündü. Köylü kadın çekinerek seslendi; - Afedersin kızım, bir şey sorabilir miyim? "Kızım" diye seslenmesi iyice sinirlerini bozdu. - Ne var, adres mi soracan! .. Sert çıkış karşısında kadın sesini alçalttı; - Hayır kızım, başka bir şey soracaktım. - Sizin gibi cahiller ya adres sorar, ya para ister. Köylü kadının kızaran yüzüne aldırmadı bile. O sırada şık ve lüks giyimli, orta yaşlı bir kadının uzaktan yaklaştığını gördü. "-Nihayet." diye düşündü. Ayağa kalkıp kadını karşılamaya çalışırken, kadın yanlarından geçip gitti. Somurtarak geri oturdu. Yanındaki küçük kıza daha sıkı sarılmış köylü kadının gözünden bir damla yaşın süzüldüğünü gördü.Kadın gözyaşını saklamak için diğer tarafa dönünce bir yüzündeki büyük yanık izi göründü. Genç kız manalı manalı güldü; - Bak kolayca gözyaşı dökebiliyorsun, yüzünde de çirkin bir yanık izi var. Burda ne bekliyorsun geç bir köşeye aç mendilini ağla. Fakat ağlamayla benden bir şey koparacağını sanma, tamam mı. Kadın dayanamadı; - Cahil deyip duruyorsun. Ne cahilliğimi gördün. Tanımadığım bir kadına, torununun yanında hakaret mi ettim! . - Oooo... laf yapmayı da biliyormuş -Anlaşıldı kızım, sen üniversite bitirmiş, çok şey öğrenmiş olabilirsin ama insanlıktan sınıfta kalmışsın. Torunumu okutmak için uğraşacaktım. Fakat seni görünce vazgeçtim. Yaşlı kadın, küçük kızı alıp masadan kalkarken, boşalan yere doğru şık giyimli bir kadın yaklaştı. Cevap vermek için hazırlanan genç kız zengin giyimli, şık kadını görünce uzaklaşan yaşlı kadına cevap vermekten vazgeçti. Yaşlı kadın geriye bakmaya çalışan küçük kızın başını eliyle engelledi. Bir süre sonra, genç kızın annesi parkta yanına geldi. - Merhaba kızım, Zeynep teyzen nerde? - Kimse gelmedi anne. En son bir bayan geldi, yanıma oturdu. O da sadece dinlenmek için gelmiş biriymiş. - Allah Allah! ... giyindiklerini çok iyi tarif etmiştim, seni nasıl bulamadı anlamadım. Yanında küçük bir kız olacaktı. Genç kız bir an durakladı. -Küçük bir kız mı? - Evet - Anne! . biz zengin, kültürlü insanlarız. Herhalde arkadaşın da zengin, kültürlü biridir, değil mi? - Kültürsüz değil ama zengin değil. - Sakın bana köylü bir kadın olduğunu söyleme. - Köyden gelen kadına ne denir ki! .. - Oh. iyi iyi, köylü kadınları karşılmaya beni gönderiyorsun. - Kızım, o kadına bir borcumuz vardı. O zamanlarda borcumuzun karşılığı bir şey veremedik. ' - Gün gelir, bir ihtiyacım olduğunda, ben kapınızı çalarım'. Dedi ve işte bu gün kapımızı çaldı. -Ne istiyormuş? - Torununu okutmamızı istiyor. Baban şimdi arabayla gelip hepimizi alacak, kayıt için okula götürecek. - Anne, o köylü kadına ne borcun olabilir ki, anlayamadım? Annesi, kızının öfkeli ses tonuna dayanamadı; - Kızım, sen bebekken biz köydeydik. - Eee. - Sana yıllar önce bahsetmiştim, köydeyken evimiz yandı, biz de inekleri,atları,tarlaları neyimiz varsa hepsini satıp köyden göçtük, demiştim. -Evet, hatırladım. - O yangınla ilgili bir ayrıntıyı, seni üzülebilir veya seni evde yalnız bıraktığımız için darılabilirsin korkusuyla anlatmamıştık. - Herhalde şimdi anlatacaksın. - Baban evde yoktu, ben de su doldurmaya köy pınarına gitmiştim. Lodos mu ne diyorsunuz, işte o rüzğar bazen ters esiyormuş, yukardan aşağı filan. Sen beşikte uyuyorken rüzğar bacadan içeri esince közler ocaklıktan tahtalara sıçramış, yangın başlamış. Pınar yerinden dumanları görüp koştuğumda alevler heryeri sarmıştı. Birazdan yıkılacak gibi görünen eve yine de girmek için atıldığım anda Zeynep teyzen kucağına seni almış olduğu halde dışarı fırladı. O sahneyi hiç unutamam; onun kucağından seni aldığımda o çığlıklar atıyordu. - Niçin? - Seni kurtarırken, sağ tarafı yanmıştı. Gelince görürsün sağ yanağında ağır bir yanık izi var. Çok acı çekti çook. Dur ağlama, seni bu kadar üzeceğini bilmiyordum. Tamam kızım, bak makyajın akıyor, ağlama. Hah! .. baban da geldi. Fakat Zeynep teyzen hala bizi bulamadı.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:45 PM
Bir zamanlar Istanbul'un kayıkçıları arasında çapkınlıgıyla meşhur bir kayıkçı varmış. Adam o kadar çapkınmış ki kayığına binen her hatunla bir macerası olurmuş. Bunu duyan dişli, kendine güvenen bir kadın; kim bu adam görelim bakalım bana ne yapabilecekmiş" diyerek inmiş iskeleye. Araştırıp sormuş ve kayıkçıyı bulmuş. Hemen kayığına binmiş ve denize doğru açılmışlar. Kayıkçı bir kürek çekmiş ve - "Derleeerrr" demiş. Bir kurek daha cekmiş yine - "Derleeerr" demiş, bir kürek daha cekmis - "Derleeerrr" diyerek devam etmiş.. Kadın dayanamamış sormuş; - "Bey söylesene Allah aşkına ne derler" Kayıkçı şöyle bir bıyığını burmuş ve; - "Sen bu kayığa bindin ya" "Artık vermesen de verdi derleeerrrr..."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:45 PM
Çocuğumu yeniden yetiştirmem mümkün olsaydı: Ona işaret parmağımı kaldırıp yasaklar koymak yerine, parmaklarıyla resim yapmayı öğretirdim. Hatalarını daha az düzeltir, onunla daha cok yakınlık kurmaya çalışırdım. Onu sadece gözlerimle izler, saat kısıtlamaları koymazdım. Daha bilgili olmaya çalışır, daha cok şefkat gösterirdim. Onunla daha çok yürüyüşlere çıkar, uçurtmalar uçururdum. Ona karşı ciddi bir tavır içinde olmak yerine, onunla oyun oynardım. Onunla kırlarda koşar, yıldızları seyrederdim. Onunla daha az çekişir, ona daha çok sarılırdım. Önce benlik saygısı kazanmasını sağlar, sonra bir ev almaya çalışırdım. Ona her zaman katı davranmaz, onu daha çok onaylar ve yüreklendirirdim. Güç konusunda daha az ders verir, sevgi konusunda daha çok şey öğretirdim. - Diane Loomans
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:46 PM
Dinle oğlum: Bunları sen küçük ellerinden biri çenenin altında yumruk olmuş, sarı saçların terden ıslanmış, alnına yapışmış bir halde uyurken söylüyorum. Odana gizlice, tek başıma girdim. Sadece birkaç dakika önce, kütüphanede oturmuş gazetemi okurken, güçlü bir pişmanlık dalgası her tarafımı sardı. Suçluluk içinde kalkıp, yatağının başucuna geldim. Düşündüklerim şunlardı oğlum: Sana kızmıştım. Okula gitmek için hazırlanırken, yüzünü havluyla şöyle bir sildin diye sana bağırmış, ayakkabılarını temizlemediğin için seni azarlamıştım. Eşyalarını yere attığın için öfke içinde haykırmıştım. Kahvaltıda da hata buldum. İçeceklerini etrafa sıçrattın, yiyeceklerini alel acele yedin. Dirseklerini masaya koydun, ekmeğine tereyağını çok kalın bir tabaka halinde sürdün. Sen oynamak, ben de trene yetişmek için çıkarken, bana döndün, elini salladın ''Güle güle baba'' dedin. Ben ise irkildim ve ''omuzlarını dik tut'' cevabını verdim. Öğleden sonranın geç saatlerinde herşey yeniden başladı. Eve gelirken seni dizlerinin üstünde eğilmiş, misket oynarken gördüm. Çoraplarında delikler vardı. Seni arkadaşlarının önünde, benimle eve gelmeye zorlayarak aşağıladım. Çoraplar çok pahalıydı ve eğer parası senin cebinden çıkıyor olsaydı, daha dikkatli olurdun. Bir düşün oğlum, bunlar bir babanın lafları. Daha sonra, ben kütüphanede okurken, gözlerinde acı dolu bir bakışla nasıl çekingen çekingen içeri girdiğini hatırlıyor musun? Gazetenin üstünden, rahatsız edilmiş olmanın verdiği sıkıntıyla sana baktığımda, kapıda durakladın. Ben ise ''ne istiyorsun'' diye kükredim. Hiç birşey söylemedin ama aceleyle bana doğru koştun, kollarını boynuma dolayıp beni öptün. Küçük kolların Tanrı'nın yüreğine yerleştirdiği, sana yaptıklarımın bile solduramadığı o büyük sevgiyle boynumu sıkıyordu. Sonra koşa koşa merdivenlerden çıkıp gittin. Evet oğlum, bundan hemen sonra gazetem ellerimden kaydı ve müthiş bir korku her yanımı sardı. Adetlerim bana neler yaptırıyor? Hata bulma adetim, azarlama adetim. Sana bir çocuk olduğun için verdiğim ödül bu mu? Seni sevmediğimden değil ama bir çocuktan çok fazla şey beklemiştim. Seni kendi ölçütlerimle değerlendirmeye kalkıyordum. Oysa karakterinin o kadar iyi o kadar güzel yanları vardı ki. Küçük yüreğin, dağların ardından söken şafak kadar büyüktü. Ve bunu gelip bana iyi ******* öpücüğü vererek gösterdin. Bu akşam başka hiçbir şeyin önemi yok oğlum. Karanlıkta yatağının başucuna geldim ve utanç içinde diz çöktüm. Bu çok yetersiz bir af dileme çabası. Bunları sana sen uyanıkken söylersem anlamayacağını biliyorum. Ama yarın gerçek bir baba olacağım. Seninle dost olacak, sen acı çektiğinde bende çekecek, sen güldüğünde ben de güleceğim. İçimden kötü sözler etmek geldiğinde dilimi ısıracağım. Sonra kendime hep şu sözleri söyleyeceğim: O sadece bir çocuk, küçük bir çocuk. Korkarım seni sanki bir yetişkinmişsin gibi gördüm. Ama şimdi seni yatağında dertop olmuş, yorgun, uyurken görüyorum da oğlum, küçük bir bebek olduğunu anlıyorum. Daha dün başını omzunun üstüne koyduğun anneciğinin kucağındaydın. Senden çok fazla şey bekledim, çok fazla... - W. Livingston Larned
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:46 PM
Çoğu zaman pek çok şeyi çocuklardan öğreniriz. Bir süre önce, bir arkadaşım, 3 yaşındaki kızını, bir rulo altın renkli kaplama kağıdını ziyan ettiği için cezalandırmıştı. Durumları iyi değildi ve kızının kağıtları, ağacın altına koyacağı bir kutuyu süslemeye harcaması onu çok sinirlendirmişti. Buna rağmen, küçük kız, ertesi sabah hediyeyi babasına getirdi ve " Bu senin için babacığım" dedi. Arkadaşım, gösterdiği tepki icin kendini suçlu hissetti, ama kutunun boş olduğunu görünce için için sinirlenmekten de kendini alamadı. Kızına bağırdı: " Birine bir hediye verdiğin zaman içinin dolu olması gerektiğini bilmiyor musun? " Küçük kız babasına yaşlı gözlerle baktı ve söyle dedi: " Ama babacığım, kutu boş değil ki. Ben kutunun içine öpücüklerimi üflemistim. Hepsi senin icin babacığım.” Babanın içi paramparça olmuştu. Kızını kucakladı ve onu affetmesi için yalvardı. Arkadaşım bu altın renkli kutuyu yatağının baş ucunda yıllarca sakladığını anlattı bana. Ne zaman cesaretini kaybetse, kutunun içinden hayali bir öpücük çıkarıyor ve onu oraya koyan çocuğunun sevgisini hatırlıyordu. Gerçek anlamda bakmak gerekirse, herbirimiz arkadaşlarımız ve ailelerimiz tarafından bize sunulan karşılıksız sevgi ve öpücüklerle dolu altın renkli kutulara sahibiz. Dünyada sahip olabileceğimiz daha değerli bir şey olamaz.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:46 PM
Sally, küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen herşeyi yapmışlardı, George'nin yalnızca çok pahalıya malolacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu. Babasının, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally: "Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir." Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti. Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını nasıl kullanacağını anlatıyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally'nin beklediğini görünce "Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi. "Biraz acele et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi. Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti: "Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum." Eczacı Sally'e bakarak "Anlayamadım" dedi. "Şeyy, babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' dedi, bir mucize kaç paradır, bayım?" Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez: "Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı olamayacağım" dedi. Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak "Karşılığını ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi. Bu arada Sally ve eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek "Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım? diye sordu. "Bilmiyorum" dedi Sally. Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti: "Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ve ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' deyince ben de paramı alıp buraya geldim." "Ne kadar paran var?" diye sordu iyi giyimli adam. "Bir dolar ve onbir sent" dedi Sally. "Ve dünyadaki tüm param bu!" "Bu iyi bir şans, küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi, iyi giyimli adam. Adam bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Sally'nin elini tutarak "Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen?" diye sordu. "Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum" dedi. İyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong'du ve George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı. Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı. Anne "Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum" dedi. Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça malolduğunu çok iyi biliyordu. Tam tamına bir dolar ve onbir sent!...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:46 PM
Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkan için yeterliydi. Onların en güzelini öntarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle.. Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti.Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkandan dışarı fırlayıp: - Küçükk!. diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!. Çocuk, ona dönerek: - Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik. - Bence önemli değil!. diye, atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki!. Kiminin eli eksik,kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da vicdanı. Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü: - Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi. Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp: - Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki? - Çok basit!. dedi, adam. Eğer yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükafat görecekler... Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işaret ederek: - Baktığın ayakkabı, sana yakışır!. dedi. Denemek ister misin? Çocuk, başını yanlara sallayıp: - Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki!. -İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım!. dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder. Çocuk biraz düşünüp: - Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki? - Amma yaptın ha!. diye güldü adam. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım. Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek: - Üstelik de öğrencisin değil mi? diye sordu. - İkiye gidiyorum!. diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır. - Tamam işte!. dedi adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!. Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı.Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek - Benim satış işlemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum. - Şaka mı yapıyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi? - Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş.. dedi, adam. Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder.Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş değildi.Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu gerivererek: - Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya!.. Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip: - Babam haklıymış!. dedi. 'Sakat olduğum için, üzülmeme hiç gerek yok!' demişti.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:47 PM
Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine: - "İçinde hangi yiyecek var acaba ?" diye düşündü. Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı. - "Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı. Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı: - "Zavallı farecik...Bu senin sorunun benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın" dedi. Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla koyunun yanına koştu ve, - "Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye adeta çırpındı. koyun anlayışla karşıladı ama, - "Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol" dedi. Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve - "Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" dedi. İnek ; -"Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor." dedi. Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı. O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu. Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu. Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti. Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin karısını ısırdı. Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor, zehiri temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı. Karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu. Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilir, çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu. Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi. Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler. Onlara ikram etmek için çiftçi koyununu kesti. Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu. Yılan, belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü. Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği mezbahaya yolladı. Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi. Birisi, sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı karşıya ise hepimizin aynı tehlikede olabileceğini hatırlayalım. Hepimiz yaşam denilen bu yolculukta yer alıyoruz.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:47 PM
Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür: -Benim bundan öğrendiğimm şu oldu,der. -Bir insanın istekleri ile aras?ndaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir. Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur. Bu yüzden ne varsa paylaş, senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer insanlar için...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:47 PM
Sanki gelecek ay gökten para yağacak. Hem ev sahibim de zengin biri sayılmaz ki. Kimseden borç istemeye de yüzüm kalmadı. 20 milyon da kiraya verince elde 10 kalacak, bakkal artık beklemez, 5 de ona. Kalan 5 de bir hafta yeter ya sonra?. Adam evine geldiğini farketti. İçeri girdi, sıkıntılarını olabildiğince ailesine yansıtmayan biriydi. Yüzündeki sıkıntılı ifadeyi zorla da olsa değiştirdi, güler yüzle içeri seslendi; --Alo !. . . kimse yok mu? Bu yorgun ve yaşlı adamı karşılayacak kimse yok mu? Hanımı koşarak geldi, ceketini aldı; -Kusura bakma bey, geldiğini duymadım. -Eh elimiz boş olunca yüzümüze bakılmıyor, ne yapalım. -Öyle deme bey. -Şaka yaptım canım şaka yaptım, hemen darılmaaa. . . elim dolu olsa da yüzüme bakılmıyor, diyecektim !. . Onun şakalarına alışmış olan karısı bu kez ses çıkarmadı, sadece gülümsedi. -Yorgun görünüyorsun. -Biraz yorgunun hanım. -Acıkmışsındır, hemen yemeğini getireyim. -Hanım acıktım acıkmasına da, zahmet olmazsa başka bir şey rica edecem. -Estağfurullah bey, buyur !. . . -Ya sen de yorgunsundur ama ayaklarım çok ağrımış, bir leğene az bir su koysan, sana zahmet. -Tabi hemen getiriyorum. Adam eşofmanını giyip oturmuştu ki, hanımı bir legen suyla girdi. Adam yorgun ayaklarını suya daldırmadan merakla sordu; - Benim tatlı kızım nerde bakayım, saklandı mı yaramaz? Anne başını önüne eğdi, -Ne oldu, bir şey mi var? ?Söylesene canım. -İçerde?ağlıyor. -Ağlıyor mu !. . . Niye? -Ayakkabı istiyor. -Daha önce konuşmuştuk, alamayacağımı söylemiştim. Hem ayakkabısı eski değil ki? -Eskidiği için değil, arkadaşlarında gördüğü, yeni çıkan bir ayakkabıdan istiyor. -Hanım biliyorsun para durumunu? -Ben biliyorum da? -Bir daha konuşayım bakalım, benim kızım anlayışlıdır. Çağır gelsin. Kadın kızını çağırdı, kalkmak istemeyen kızını, zor da olsa ikna ikna etti, babasının yanına getirdi. Babası yanına oturttu. Olabildiğince kırmamaya çalışarak konuştu; -Kızım, seninle daha geçen akşam konuşmuştum. Ayakkabı alacak kadar paramız yok, hem ayağındakiler de eski değil. -Başkası nasıl alıyor? -Yavrum onların durumu daha iyiyse alabilirler. Bizim şimdi iyi değil. Bekle belki bir kaç ay sonra alabiliriz. -Banane arkadaşlarım aldı, ben de alacam. Yine ağlamaya başlamıştı. -Ne kadarmış o ayakkabı fiyatını biliyor musun? -4 milyon. -Kızım sana o ayakkabıyı alırsak elimizde para kalmıyor. Getir bakayım sen şimdi giydiğin ayakkabılarını. Kız hışımla getirdi, yere attı. Adam çocuğun saygısızlığını görmemezlikten geldi. Küçük çocuklar için böyle heveslerin ne derece önemli olduğunu biliyordu. Hele arkadaşlarından biri onu kıskandırdıysa, o küçük dünyasında tüm hayali o ayakkabı olmuştur, başka birşey düşünemez bile, diye aklından geçirdi. Fakat adamın da yapacak birşeyi yoktu. Çok uzun bir sessizlik oldu, adam kızını kırmadan nasıl çözüm bulacağını düşünüyordu. Hanımı ise kocasının, ayakkabıların yere atılışına sinirlendiğini düşünüp endişe ile bekliyordu. Adam umutsuzca kızına bir daha sordu; -Kızım, bu ayakkabılar hiç de eski görünmüyor, bir kaç ay daha giysen. -Eski işte eski, giymem. Bunlar eski !. . Adam?ın içi içini yiyordu. Bir medet arar gibi hanımına baktı. Yıllardır sıkıntı içinde yaşayan ama eve her gelişinde güler yüzünü eksiltmeyen vefakar karısı, yapacak birşeyi olmadığını göstermek için, ellerini iki yana açtı. Adam birden ayağa kalktı, giyinmeye başladı. -Kızım madem benim, ?Ayakkabın eski değil? sözüme bakmıyorsun, giy ayakkabılarını dışarda az öne gördüğüm bir çocuğa soracağız, sen soracaksın. Eğer sorduğun çocuk, bu ayakkabılar için, eski derse veya beğenmezse söz istediğin o ayakkabıları alacağım. Ayakkabı alınmasından tamamen ümitsiz olan kız bunu duyunca heyacanlandı. Hemen hazırlandı. Baba kız el-ele sokağa çıktılar. Hiç konuşmadan bir kaç sokak geçmişlerdi ki, babası az ilerdeki köşeyi gösterdi; -Bak şu köşede oturan bir çocuk var, hemen hemen senin yaşlarında. Sor bakalım ayakkabıların güzel mi değil mi !. . . Kız hevesle çocuğun yanına koştu ama durdu kaldı. Çocuğun şaşkın bakışları arasında birkaç saniye orda kaldıktan sonra ağlayarak babasına doğru koştu. Soramamıştı. Babası ağlayan kızını bırakıp, köşedeki çocuğun yanına gitti. Cebindeki bozuk paraları, çocuğun önündeki mendile bırakıp döndü. Çocuk hâlâ, ağlayarak uzaklaşan kıza bakıyordu, duvara yasladığı koltuk değneklerinin arasından.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:47 PM
Eski zamanlardı. Yolların olmadığı zamanlar... Demek ki fakirdi bizim gibi çoğunluk, bu nedenle taşınacak yüklere talip olacak hamallar bulmak zor olmuyordu... Yanımdaki hamalla yola çıktık. İhtiyardı. Kendinden büyük bir yük almıştı. Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sadece, onunkinin çeyreği... Diyordum ki içimden "Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen bacakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısını!.." Nitekim çok geçmeden dedi ki: "Mola vakti. Gel biraz dinlenelim!... "Ne molası, dedim ona hayretle. Ben daha terlemedim!.." Sözüme aldırmadı. Durdu. Çöktü. Salarken yükünün ipini "Sen de dinlen hadi" dedi. Benim canım sıkılmıştı bu işe. Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünüyordum. O ihtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum. Bir saat kadar sonra yine durdu, oturdu, dinlendi. Ben kızgınlıkla dolandım etrafında... "Yükünü indirip sen de dinlen", demesine aldırmadım, ona daha çok kızdım... Sonra yine durdu. Bana da "dinlenmemi" söyledi yine ama dinlenmedim. Yarım saat sonra "dinlenelim mi" diye sordu, aksi aksi başımı salladım... Kaçıncı molasıydı hatırlamıyorum, birden bire dizlerimin bağı çözüldü. Kafamın içinde uçuşan kara kara sinekler sustu, çöküp kaldım. Kayış kolumdan çıktı, sırtımdaki bavullar kaydı. Ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim. Uyumuştum da uyandım mı, yoksa bayılmıştım da ayıldım mı anlamadım... Baktım kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullarımı da bağlamıştı. Küçük tasına birazcık su koyup dudağıma dayadı, içtim. Sonra koluma girerek;"Hadi kalk, dedi. Bana yaslan. Ağır ağır gider ve bir süre sonra gene dinleniriz." Dediğini yaptım. Omzundan güç aldım, ama asıl anlattıkları iyi geldi bana. "Ben yılların hamalıyım, dedi. Nice pehlivan yapılı adamlar gördüm. Çoğu, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendilerini de toprağa serdi sonunda... Yolda gördüğümüz saçılmış kuru kemiklerin çoğu, anlattığım bu insanlara ait... Halbuki bir yükü "taşımak" bizim işimiz, "altında ezilmek" değil!.. Unutma ki bir yük , taşıdıkça ağırlaşır. Dinlenerek sen yükünü hafifletiyorsun! Belki günün birinde hamallığın şekli değişir. Belki o günleri ben göremem. Ama sen kavuşursan o zamanlara, aman ha, kafanın içinde de sakın yük taşıma... Akşamları bırak ve hafifle... Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü. Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bugünün altında yok olmak değil. Çünkü yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:47 PM
Adam oğlunun odasının önünden geçerken hayretle bakakaldı. Yatağı güzelce toplanmıştı ve odası hiç olmadığı kadar derli toplu görünüyordu. Sonra adam yastığın üzerine bırakılmış mektup zarfını farketti. Üzerinde "Babama" yazıyordu. Aklından geçen bin bir kötü düşünceyle mektup zarfını açtı ve titreyen elleriyle mektubu okudu: -Sevgili baba; Sana bu satırları derin bir pişmanlık ve üzüntü içinde yazıyorum. Kız arkadaşımla kaçmak zorundaydım çünkü seni ve annemi yaşanacak rezaletten uzak tutmak istedim. Gerçek tutku ve aşkı ben jale ile buldum ve o öyle tatlı ki anlatamam... Şunu biliyordum siz onun vücudunun her yerine taktığı küpeleri,derisine işlettiği dövmeleri, kendine has o çılgın giyim tarzını asla ama asla onaylamayacaktınız ve tabi benden çok büyük olmasıda bir sorundu. Fakat benim için bunlar değildi gerçek tutku ve gerçek aşk... Baba jale hamile! jalenin dediğine göre çok mutlu olacağız. Ormanda kendine ait bir karavanı ve tüm kış yetecek kadarda yakacağı var.Bir sürü çocuğa sahip olma düşüncesi rüyalarımızı süslüyor. Jale benim gözlerimi esrar gerçeğine açtı ve artık biliyorum ki esrar kimseye zarar vermez. Esrar yetiştirecek ve insanlara pazarlayacağız ve yine bu sayede ihtiyacımız olan kokoin ve ekstaziye ulaşacağız. Artık tam anlamıyla bilime yalvarıyoruz dualar ediyoruz şu AIDS'in çaresi bulunsun ve Jale sağlığına kavuşsun diye... O kesinlikle iyileşmeyi hakediyor. Endişelenmeyi bırak baba ben 15 yaşındayım ve kendi başımın çaresine bakabilirim. Eminim birgün geri döneceğiz ve sen kendi torunlarını tanıyacak, seveceksin Oğlun cihan NOT: Baba yazdığım mektubun tek kelimesi bile doğru değil. Ben Mehmet'lerdeyim. Sadece sana; masamın üzerinde seni bekleyen karneden daha kötü şeylerin olduğunu hatırlatmak istedim.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:50 PM
Vanilyalı Dondurma Aldığımda Otomobilimi Çalıştıramıyorum
General Motors şirketinin Pontiac marka otomobil departmanına gelen bir şikayet mektubu şu satırlardan oluşuyordu: "Her akşam yemekten sonra ailecek dondurma yeme alışkanlığına sahibiz. Fakat bir çok dondurma çeşidi olduğu için her yemekten sonra ne çeşit dondurma yiyeceğimize hep karar veririz. Ben de markete gider alırım. Geçen ay otomobilimi değiştirip yeni bir pontiac aldım ve o günden beri markete gidip gelmek benim için sorun olmaya başladı. Çünkü ne zaman vanilyalı dondurma alsam market çıkışında otomobilimi çalıştıramıyorum. Fakat başka çeşit bir dondurma aldığımda arabam gayet güzel çalışıyor. Bu sorun size çok saçma bile gelse, benim çok ciddi olduğumu bilmenizi isterim. Vanilyalı dondurma aldığımda arabam çalışmazken, neden başka dondurma aldığımda arabam çalışıyor?" Kolaylıkla buruşturulup atılacak bir şikayet mektubu gibi görünüyor, değil mi? Öyle de olabilirdi. General Motors yetkilileri bu şikayet mektubunu bir kenara atabilirdi, müşterinin sorusuda sonsuza dek yanıtsız kalabilirdi. Ancak General Motors şirketi olayı araştırması için bir mühendisi görevlendirdi. Mühendis, nezih bir muhitte oturan, iyi eğitim almış Pontiac sahibiyle karşılaşınca biraz şaşırmıştı, böyle bir konuda dalga geçecek birine benzemiyordu. Akşam yemekten sonra yapılan dondurma alışverişine birlikte çıktılar. Vanilyalı dondurma alıp geri döndüklerinde, gerçekten de otomobil çalışmıyordu. Ertesi akşam çikolatalı dondurma aldılar ve araba çalıştı. Üçüncü akşam sıra çilekli dondurmadaydı ve araba yine çalışıyordu. Son deneme turunda vanilyalı dondurma alındı ve maalesef araba yine çalışmadı. General Motors yetkilisi şaşkındı. Bir mühendis olarak, arabanın vanilyalı dondurmaya alerjisi olduğunu düşünmek pek akıllıca gelmiyordu. Bunun üzerine ziyaretlerine bir süre daha devam etti. Olayın günün hangi saatinde olduğunu, hangi tip benzin kullanıldığını, gidip gelme süresini ve daha pek çok ayrıntıyı incledi. Kısa bir süre içinde de ilk ipucunu elde etti. Vanilyalı dondurma almak diğer çeşitlere oranla çok daha kısa sürüyordu. Çünkü en çok aranılan ürün olan vanilyalı dondurma marketin hemen girişindeki dolapta satılıyordu. Diğer dondurma çeşitleri ise marketin en arka kısmında kurulu bir tezgahtan seçiliyordu. Herhangi değişik bir çeşidi almak bu yüzden çok daha uzun sürüyordu. Şimdi mühendisin karşı karşıya kaldığı soru şuydu? Otomobil neden daha kısa süre içinde geri dönünce çalışmıyordu? Zaman faktörü işin içine girince mühendis sorunun cevabını bulmakta zorlanmadı. Sorun, motor soğuduğunda devreye giren buhar kilidinden kaynaklanıyordu. Bu kilit, normal şartlarda motor durduktan hemen sonra devreye girip çalışıyordu ve çikolatalı yada çilekli dondurma alana dek geçen süre, motorun tekrar çalışması için yeterli soğumaya imkan tanıyordu. Vanilyalı dondurma *******inde ise süre çok kısa olduğu için motor soğuyacak vakit bulamıyor ve buhar kilidi devreye girmiyordu. Bu öyküden de anlaşılacağı gibi, komik hatta asılsız gibi görünen bir müşteri şikayeti bir şirketin ürün geliştirmesinde kullanabileceği değerli bir veri haline dönüşebiliyor. Müşteri şikayetlerinin değerlendirildiği zamanlarda bir kurum için hediye niteliği taşıdığı bilinir. Bu gerçek öykü, garip bile olsa müşteri sorunlarının ve şikayetlerinin ürün ve hizmet geliştirmeye olan katkısının önemini gösteriyor.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:50 PM
Televizyon, gazete ve dergilerde hemen hergün takip ettiğimiz
meşhurlar...
ünlü spikerler, popçular, politikacılar... bakın neler demişler...
KADIN ŞARKICI DALINDA
1. "Estetik haramsa bütün hastaneleri kapatsınlar..." Petek Dinçöz
2. "Ses, bedende en geç yaşlanan organdır..." Nükhet Duru
3. "Yıllardır olmamıştı, uzun zamandan beri ilk defa tek partili
koalisyon
oluyor..." Nil Karaibrahimgil (Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası
İlişkiler
Bölümü mezunu)
4. "Afrika'dan yamyam getireceğiz..." Ebru Gündeş (Balayına giderken)
5. "Benim o kültürsüz insanlarla işim olmaz, zaten şimdi ultrasyondan
çıktım
çok mutluyum..." Ceylan
MANKEN DALINDA
1. "Kel miyim, topal mıyım gidip de yasak bir ilişki yaşayayım..."
Didem
Taslan
2. "Birçok arkadaşımın içime girmesine izin verdim, ve ben öyle her
arkadaşımı içime alan biri değilimdir..." Deniz Akkaya
3. "Şimdiye kadar beraber olduğum erkek arkadaşlarım beni darmadağın
etti..." Gizem Özdilli
4. "Bu tür şeyler gerçek hayatta da, normal hayatta da yanına yaklaşmam
artı
sevmem..." Tuğba Özay
5. "Erkeğimi asla kahvaltısız bırakmam!.." Şenay Akay
POLİTİKACI DALINDA
1. "Füzelerle savaş kazanabilirsiniz, ama füzelerin üzerine
oturamazsınız..." Deniz Baykal
2. "Afrikalı zombiler gibi..." Bülent Arınç
3. "Sekiz yıl Özal'a verdiniz, onun iki yılını ananıza verin, o zaman
Türkiye şahlanır..." Tansu Çiller
4. "Powell'ın ziyareti daha önce yapılsaydı daha iyi olurdu, ancak bu
ziyaret tam zamanında yapılmıştır..." Abdullah Gül
5. "Ben 1960'larda çalışma bakanlığı yapmıştım. Yani tam hatırlamıyorum
ama
1995'e kadar sürdü bu görevim..." Bülent Ecevit
KADIN SUNUCU DALINDA
1. "Evet, bugün perşembe, haftanın son günü, yani bugünü saymazsak..."
Pınar
Altuğ (TRT'deki programında)
2. "Sıfır puan kazanırsaniz toplam puanınıza sıfır puan ekleriz..."
Ebru
Şallı (Pazar Yıldızı adlı yarışmada)
3. "Siz ben olmuşum, ben siz olmuşsunuz..." Esra Ceyhan (Huysuz
Virjin'e
rüyasını anlatıyor)
4. "Tuğba Özay'ı alkışlayan gruba bakıyorum, büyük bir çoğunluğunu
kadın
ve
erkekler oluşturuyor..." Ece Erken (Passaparola'da)
5. "Bütün o elektronik şeyler aslında biraz mekanik kaçıyor..." Gülben
Ergen
(SMS, e-card gibi yöntemlerden hoşlanmadığını belirtmek istiyor)
ERKEK SUNUCU DALINDA
1. "Yani şimdi sizin annenizin bütün evliliklerinden elde ettiği toplam
çocuk sayısı kaç?" Sinan Çetin (Film Gibi programında konuğa)
2. "Süreyya Ayhan sizin cinsiniz bilirsiniz..." Tarık Tarcan (En Büyük
Yarışma'da kadın yarışmacıya)
3. "Makul ağla!.." Savaş Ay (A Takımı'nda sinir krizi geçirttiği Niran
Ünsal'a)
4. "Ben, aşkı iki kişinin yaşamasından yanayım..." Vatan Şaşmaz
5. "Bu çocuk üçünüzden!.." Erman Toroğlu (Karar Anı adlı programda,
karı-koca ve sevgiliye söylüyor)
ERKEK ŞARKICI DALINDA
1. "Siz düşük yapma halini, her şeyi olan Richard Gere'in mutluluğu
Hindistan'da aramasına da benzetebilirsiniz. Düşünsenize, her şeyiniz
var
ama mutlu degilsiniz..." Çelik Erişçi
2. "Müzikte tek eksiğim opera..." Doğuş
3. "İlham kaynağım şu gördüğünüz Boğaz. Bu deniz, öküze bile ilham
verir..."
Serdar Ortaç
4. "Her sene bir sene daha geçiyor..." Tarkan
5. "Ben, yıllardır süregelen ve gitgide gerileyen arabesk türkücü
imajını
roketlemek istiyorum. Arabaların torpidolarında en arkada duran
kasetleri
önlere çıkartmak istiyorum..." Özcan Deniz
DİZİ OYUNCUSU DALINDA
1. "Tangoya başlarken kadınlar sağ ön, erkekler sol arka ayaklarıyla
başlar..." İpek Tuzcuoğlu
2. "Laf olsun diye bir şey söyleyecek bir kadın değil o, mutlaka altını
doldurur!.." Tamer Karadağlı (Hülya Avşar için)
3. "Şimdi ben gitsem Amerika'yı ikna etmeye çalışsam beni
iplemeyecektir..."
Mehmet Ali Alabora
4. "Atatürk yaşasaydı, magazin gazetecileri onun da bir frikiğini
yakalardı..." Nurseli İdiz
5. "Filmin finalini soran anketler internetlerde yayınlandı..." Özcan
Deniz
SPOR YORUMCUSU DALINDA
1. "Ağzınla kuş tutsan... ne kuşu?! ejderha tutsan bunlara
yaranamazsınız..." Ahmet Çakar
2. "Hayırlı vilayetler..." Ziya Şengül (İstanbul Valisi ile konuşurken)
3. "İyi püskürtmüş!.." Şansal Büyüka (Hakeme tüküren oyuncu için)
4. "İkinci gol De Boer'un ayağının şeyinden oldu, üçüncü gol gene De
Boer'un şeyinden oldu..." Turgay Şeren
5. "Bakirelik yalnız bayanda mı olur? Mesela hakemin bakiresi olmaz mı?
Yani
bozulmamış bir hakem..." Erman Toroğlu
HABER SPİKERİ DALINDA
1. "İnsan, hayvan... her canlının yavrusu ne güzel, öyle değil mi
sevgili
seyirciler?" Defne Samyeli (Show Haber)
2. "Bu akşam oynanacak olan Beşiktaş-Galatasaray derbisinin sonucu
henüz
belli değil..." Zeynep Kasımlıoğlu
3. "Bugün çok şey oldu sayın seyirciler..." Can Ataklı (Ana haberi açış
cümlesi)
4. "Babayı buldunuz mu?" Reha Muhtar (Haber sunduğu günlerde babasıyla
buluşturduğu kıza)
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:50 PM
Baglanamama mesajlarI:
- Bu siteye giris Internet Yuksek Konseyi tarafindan
yasaklanmistir.
- RTUK bu siteyi,cocuklarin zihinsel gelisimini
engellediginden dolayi bir(1) gun sure ile
kapatmistir.
- Aradiginiz adres Anayasa'ya aykiri bulunmustur.
- Site borcundan dolayi kapatilmistir
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:50 PM
Izmir'de bir çöp kutusunda "Buraya çöp atan sıkıyorsa biraz beklesin!"
Pendik'te bir duvarda "Buraya çöp atmayın yakalarsam yediririm o çöpleri"
Kasımpaşa'da bir duvarda "Buraya çöp atan Allah katında cezalandırılacaktır"
Istanbul / Sefaköy'de bir duvarda "Buraya çöp atan için artık bir şey yazmayacağım... herkes içimden ne dediğimi biliyordur herhalde"
Bağcılar'da bir evin duvarında "Buraya çöp atan namussuzdur. Salı ve cuma hariç"
Büyükdere itfaiyesinin yan duvarında "Çöp atma ağır konuşurum"
Bursa'da bir apartmanın garaj girişinde "Çöp döken şerefsizdir. Yorum yapan da"
Istanbul-Kağıthane'de bir duvarda "Buraya çöp döken Sayın eşek, görüntü hoşunuza gidiyor mu? Konteynır iki metre ileride!"
Beşiktaş'ta bir apartmanın önündeki doğalgaz kutusunun üzerinde "Buraya çöp dökmeyin... çok çok çok çok rica..."
Izmir'de bir evin duvarında "Buraya çöp dökeni tavana asayım, smaç basayım!"
4. Levent Sanayi'de bir binanın duvarında "Buraya çöp atan eşektir ve yasaktır"
Eskişehir otogarı yakınlarındaki bir duvarda "Arsaya çöp atanı severim"
Dikili'de bir çöp tenekesinin üstünde "Buraya çöp atmak yasaktır. Insansan anlarsın. Anlamazsan uygun bir zamanda arkadaşlarla öğretiriz"
Eskişehir'de bir apartmanın önünde "Buraya gündüz çöp dökmek yasaktır. Gece de yasaktır!"
Tekirdağ'da bir evin duvarında "Sayın Afyonlular! Çekirdekleri ve Çöpleri evinizde de mi yerlere atıyorsunuz!"
Soğanlı'da bir evin duvarında "Çöp dökmek yasaktır. Bir daha olmasın!"
Cihangir'de bir apartmanın duvarında "Hey çöp dökme sakın!"
Antalya'da bir evin duvarına devasa harflerle "Buraya çöp döken gevşektir"
Diyarbakır'da bir duvarda "Buraya çöp döken hayvansa zaten hayvandır, çocuksa babası hayvandır, büyükse hayvan oğlu hayvandır."
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:52 PM
oturumunuz suresince bir hatamiz olduysa affola. simdi bilgisayarinizi kapatabilirsiniz. bill gates iyi gunler diler. nereye isterseniz oraya!
kah gulduk kah eglendik, yeri geldi uzulduk, agladik, kizdik...ancak her guzel sey gibi bu turumun da sonuna geldik... yeni bir oturumda gorusmek uzere, microsoftla kalin...
gidiyorsun ama ya donemezsen? hadi hakkini helal et, bill gates'in dualari senin uzerine olsun...
windows kapatiliyor bu katliama sessiz kalmayin! her gun dunyada on binlerce windows kapatiliyor.. bunlarin yarisindan Cogu orjinal bile degil... birakin windowslar aCik kalsin...
bu aksam da bize ayrilan surenin sonuna geldik... yarin gene ayni saatte bulusmak umidiyle esen kalin!... brovaoooo
"kapatiyosun ha? tamam kapat bakalim ama bir sonraki oturumda bazi seyler biraktigin gibi olmayabilir.."
bu kadar.. dagilabilirsiniz...
beni boyle istedigin gibi kullanip sonra kapatamazsin asil ben seni kapatiyorum
bugunu de kazasiz belasiz atlattin
verdigimiz rahatsizliktan oturu ozur dileriz
bilgisayari gerCekten kapatmak istediginize emin misiniz? belki guC tasarrufu moduna alsaniz daha iyi olur. yarim saat sonra yine aCmak isterseniz hiC olmazsa beni ugrastirmamis olursunuz...
"simdi kapaniyorum ama kullanirken ettigin kufurleri anlamadim sanma.. bi dahaki oturumda sorarim ben sana.. "
"yedeklemissindir insallah.. hayir bi dahaki aCilista ben ayni ben olmayabilirim de o bakimdan.. eheh"
"hadi windows kapaniyor, kapanir, sen dikkat edde ruhunun windowlari aCik kalmasin, gonulcegizin ayazda kalip circir olmasin"
niye kapatiyosun?? daha karpuz keseceedik!
bana biraz daha fazla ilgi goster ve dinlenmeme izin ver.
her kapanan pencerenin ardindan bir yenisi acilir... yav yoksa pencere degil de kapi miydi? aman be her neyse ben gidiyorum.
musadenle kaCiyorum, sahip.
tekrar bekleriz efendim..
bunu saymayiz yine bekleriz.
26 saat online kalmayi basararak bugune kadarki en buyuk eforunu sarf ettin.. afferim boyle bilgisayarla ugrasmaya devam edersen evde kalacaksin.. giyin,makyaj yap ve disari Cik!!!!!
bi daha acilirsam ne olayım.
e bana musade artik..
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:52 PM
Turistin çilesi başlar gümrükte
Evvela mevzuat neymiş öğrenir
Sorduğu her şeye alır cevabı
Uydurma izahat neymiş öğrenir
Banyoda bulunmaz çoğu zaman su
Yatağında pire, tahta kurusu
Sinek öldürmekten kaçar uykusu
Otelde fecaat neymiş öğrenir
Bindiği taksinin yoktur insafı
İçer lokantada kurtlu hoşafı
Görünce yan yana şortla çarşafı
En müspet icraat neymiş öğrenir
Herkes bir melektir dövizi varken
Yüzüne baklılmaz biterse erken
Camilere hayran hayran bakarken
İmamla- cemaat neymiş öğrenir
Aldanır gelince kolaylık uman
Çarşıya çıkanın hali pek duman
Ucuzu pahalıya aldığı zaman
En ince zenaat neymiş öğrenir
Midesi bozulur tabldot yerse
Parası çıkışmaz alakart yerse
Hele bir de insafsıza düşerse
Turiste tenzilat neymiş öğrenir
Dayanmak zor diye yazın sıcağa
Mini etek giyip çıksa sokağa
Kimi göğse bakar kimi bacağa
Kompliman, iltifat neymiş öğrenir
Olmazsa bunların kimse farkında
Memlekete turist gelmez yakında
İlgililer Türkiyemiz hakkında
Değişen kanaat neymiş öğrenir
Türkiyeyi cennet bilen turistler
Yanılıp merakla gelen turistler
Gelince sevinip gülen turistler
Sonunda hakikat neymiş öğrenir
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:52 PM
Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında
onlara
mültecilermiş gibi bakarız?
* Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye'yi bulmaya çalışırız?
Millet olarak Dünya'da kaybolma kompleksimiz mi vardır?
* Neden insanlar birbirlerine sarılınca sağ-sola sallanırlar?
*Neden öğrenciler ilköğretimin beşinci sınıfına kadar öğretmene
"öğretmenim" diye seslenirken altıncı sınıfta bir anda "hocam" diye
seslenmeye başlarlar?
*Neden sınavlarda "4 yanlış bir doğruyu götürür" seklinde bir
uygulama
ile öğrenciler cezalandırılırlar da "4 doğru bil, bir doğru da bizden"
seklinde bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül
verilmez?
* Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıkınca
kafalarını
eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır yoksa ondan tırstığımız için
midir?
*Neden dükkanını kapatıp giden esnaf, kapıya "10 dakika sonra
dönücem"
yazar, ne zaman gittiğini nasıl anlarız?
*Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye'deki bütün
insanların izlediğini sanırlar ? Örn: Şu anda 70 milyon kişi bizi
izliyor...
*Neden gözlerinden öperim denir? İnsan vücudunda öpülecek daha
uygunsuz
bir yer var midir? Kimse kimseyi gözünden öpmüş müdür?
*Düğünlerde neden "Dom Dom Kurşunu" ile göbek atılmaktadır. "Bir avcı
vurdu beni, bin avcı beni yedi" gibi sözler eşliğinde kendinden geçen
başka
milletler var midir?
*Neden bazı kızlarımız şirin bir hayvancağız gördüklerinde"
inanmıyorum!"
derler, inanılmayacak olan nedir?
*Cumartesi ve Pazartesi'nin neden kendi isimleri yoktur?
*Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde "en kısa mesafe" neden "indi-bindi"
olarak tabir edilir? Önce inilip sonra mi binilir? Bir terslik yok
mudur?
* Bir programı kurarken neden "kabul ediyorum" ya da "kabul
etmiyorum"
seçenekleri vardır? O kadar parayı bayılıp bir bilgisayar programı
satın
aldıktan sonra "kabul etmiyorum" seçeneğini işaretleyen bir takım saf
kişiler mevcut mudur?
*Bulmacalarda boru sesinin karşılığı neden hep "ti"dir? Bulmacaları
hazırlayan arkadaşlar hiç "ti" diye ses çıkaran boru görmüşler midir?
*Ipana 7 reklamındaki kıza "Ne zamandan beri Ipana 7 kullanıyorsun?"
diye
soran doktor, Ipana 7'nin yeni bir ürün olduğunu ve reklamdan sadece
bir
kaç
gün önce piyasaya çıktığını bilmemekte midir?
*Neden futbol takımı olan Ajax "Ayaks" diye okunur da temizlik ürünü
Ajax
"Ajaks" diye okunur?
* Neden ilanlarda "doktordan temiz araba" diye yazılır? Hipokrat
yemininde
"arabamı temiz kullanacağım" seklinde bir madde mi vardır? * neden ?
neden
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:53 PM
1) Bebek nasil olur?
a- Seyin seye seytmesinden olur.
b- Gazeteler sertifika karsiliginda verir.
c- Süpermarketlerden alinir.
d- Erkegin disiyi döllemesiyle olur.
2) Bebek nasil olmaz?
a- Sanal sexle olmaz.
b- Eksik kupon toplarsaniz gazete vermez.
c- Tali yola saparsaniz olmaz.
d- Döllenme olmazsa olmaz.
3) Önsevisme nedir?
a- Taraflarin ön cephelerini birbirine dönerek sevismeleri hadisesidir.
b- Ayrintisal bir teferruat, olmasa da olur.
c- Yemeklerde istah açici olarak kulanilan aperitif gibi bir seydir.
d- Birlesme öncesi yapilan ask oyunlaridir.
4) Önemli olan boyu mudur, islevi mi?
a- Önemli olan bu ekonomik krizden sapasaglam çikmaktir.
b- Önemli olan boyu, kilosu ve rengidir.
c- Önemli olan islevi, görevi ve yetkileridir.
d- Önemli olan islemesidir.
5) Menopoz nedir?
a- Bir kadinin erkege poz vermesidir.
b- Vatoz gibi bir balik çesididir.
c- Hipnozun erkekler tarafindan yapilanidir.
d- Kadinin dogurma yeteneginin bitmesidir.
6) En iyi afrodizyak sizce nedir?
a- Bir sise konyaktir.
b- Amonyaktir.
c- Kirkayaktir.
d- Böyle bir sey yoktur, önemli olan eslerin uyumudur.
7) Çocuga cinsellikle ilgili bilgiler ne zaman verilmelidir?
a- Hiçbir zaman verilmemelidir, otursun dersini çalissin.
b- Ana rahmindeyken anlatmaya baslamalidir, anca ögrenir.
c- Bana ne kendisi ögrensin, bize ögreten oldu mu?
d- Uygun yaslarda uygun bilgiler vermelidir.
8) En iyi dogum kontrolü hangisidir?
a- Hiç iliskiye girmemek.
b- Iliskiden sonra kadinin amuda kalkmasi.
c- Esten baska birisiyle iliskiye girilmesi.
d- Çiftlerin tercihine ve bedenine uygun bir yöntem seçilmelidir.
9) Fanteziler hakkinda ne düsünüyorsunuz?
a- Benim iyi bir is bulma fantezim var.
b- Fantezi müzigin hastasiyim abi.
c- Fantezi deyince benim aklima dis protezi gelir.
d- Fanteziler eslerin cinsel hayatlarini renklendirebilir.
10) Cinsel bilgilerinize güveniyor musunuz?
a- Elhamdülillah güveniyorum.
b- Sapina kadar erkegiz icabinda.
c- Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin abi.
d- Güveniyorum ama yeni bilgiler ögrenmeye de açigim.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:53 PM
Tek abdestle bes vakit namaz kilmak için iki büklüm kivranan kisi tabii ki Türk'tür.
Desenlerini çok begenerek aldigi yeni bir mobilyanin üstünü baska bir örtü örterek kullanan kişi Türk'tür.
Çayi, çay tabagina döküp içen bir Türk degil midir?
Geçirdigi bir trafik kazasindan sonra kanlar içinde çikip, çarpilmis arabasina üzülen kisi Türk'tür.
Tüp kaçiriyor mu, kaçirmiyor mu diye kibrit yakip kontrol eden Türk'ten baskasi olabilir mi?
Yemekte eti biçakla degil, çatalin yaniyla kesmeye çalisan bir kişi görürseniz gözlerinden öpün, o bir Türk'tür.
Kirmizi isikta durdugunuz için size ancak bir Türk bagirabilir.
Otoyolda, otomobilin gaz pedalina tugla koyup, yorulmadan kullanma fikri bir Türk'ündür.
Ancak bir Türk, Cola'yi çalkalayip fiskirtarak asitsiz içmeyi akil edebilir.
Elektonik hesap makinesini, uzaktan kumandasini naylona sarmis, üzerine de ambalaj lastigi geçirmis birini görürseniz hemen boynuna sarilin Türk'tür o.
On yillik bir otomobilin koltuk ambalaj naylonlarini çikarmadan kullanma becerisini ancak Türkler gösterebilir
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:53 PM
1. Alisveris yapmadan hayatta kalma yöntemleri.
2. Hamamböcegi bir insani yutabilir mi?
3. Karar verme teknikleri. Ne giyecegine karar verme üzerine uygulama.
4. Direksiyonu hiç döndürmeden ileri gidip tekrar geri gelindiginde araba bikip usanip da düzgün park eder mi?
5. Annesinin yaptigi böregi yemek ile esine ihanet arasindaki kavramsal farklar.
6. Telefonda kisa konusma teknikleri
7. 12 çiftten daha az ayakkabi ile hayatta kalma teknikleri
8. Paket paket diyet bisküvi yiyerek neden kilo verilmez?
9. Ocakta birakilip gidilen tencerenin neden bir süre sonra dibi tutar?
10. Duble hamburgerin yaninda içilen kolanin diyet olup olmamasi neden önemli degildir?
11. Bellek gelistirme teknikleri. Cep telefonu pin kodu nasil akilda tutulur?
12. Karmasik teknoloji ürünlerini kullanabilme. Cep telefonunda numara kaydetme üzerine uygulama. Televizyon kumandasinda kanal kaydetme üzerine alistirma.
13. Final maçinin oynandigi saatte besinci tekrar oynayan diziyi seyretmemek bir sey kaybettirir mi?
14. Kredi kartiyla satin alma ve bedava alma arasindaki farklar. Kredi karti borcunu kim öder?
15. Hiçbir zaman giyilmeyecek bir pantolonu indirimde yari fiyatina almakla kim kâr eder?
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:54 PM
Bu soru Kopenhagen' daki bir Üniversitenin fizik sınavından alınmıştır: "Bir gökdelenin yüksekliğini barometre ile nasıl bulursunuz, anlatınız."
öğrencilerden birinin cevabı : " Barometrenin ucuna bir ip bağlarsınız. sonra gökdelenin tepesinden asıp sallarsınız. Barometre yere değdiğinde ipin boyuyla barometrenin boyunun toplamı gökdelenin yüksekliğini verecektir."
Bu oldukca orjinal cevap hocayı çileden çıkartmaya yetti ve öğrenci dersten kaldı. Öğrenci cevabının doğruluğu konusunda itirazda bulundu ve Üniversite durumu çözmek için başka bir hoca gönderdi.
Bu noktada öğrenci hakkında ne düşünürdünüz? Sizin kararınız ne olurdu ? Çocuk kalmalı mı geçmeli mi ?
Yeni hoca, cevabın aslında doğru olduğuna fakat kayda değer bir fizik bilgisinin varlığını göstermediğine karar verdi. Sorunu çözmek üzere ; Öğrencinin en azından asgari bir temel fizik bilgisi olup olmadığını anlamak için ona altı dakika vererek sorunun sözlü cevabını vermesi kararını aldı. İlk beş dakika genç sessizliğe gömüldü. Alnı düşünceden kırış kırış olmuştu. Hoca zamanın tükenmekte olduğunu hatırlattığında genç çesitli cevaplarının olduğunu fakat hangisini kullanacağına karar veremediğini söyledi. Tekrar acele etmesi tavsiye edilince genç şöyle cevapladı:
"İlk olarak, barometreyi gökdelenin tepesine çıkartıp kenarından aşağı bırakıp yere inene kadar geçen süreyi ölçersiniz. Binanın yüksekliği (H==0.5 x g x t kare) formülü uygulanarak hesaplanabilir. Fakat barometre için kötü bir seçim..."
" Veya güneş parlıyorsa, barometrenin yüksekliğini ölçersiniz. Sonra onu bir yere dikip gölge uzunluğunu ve sonra da gökdele - nin gölge uzunluğunu ölçebilirsiniz. Bundan sonrası basit bir orantıyı çözmek olacaktır"
"Fakat bu konuda çok bilimsel bir cevap istiyorsanız barometrenin ucuna bir sicim bağlayıp onu bir sarkaç gibi sallandırabilirsiniz ; önce yer seviyesinde daha sonra da gökdelenin tepesinde. Yüksekligi T==2pi kare kvk (I /g)formülündeki farktan yararlanarak bulabilirsiniz."
"Yahut da gökdelenin dışarısında bir yangın çıkış merdiveni varsa barometreyi bir cetvel gibi kullanarak yukarıya çıkarken gökdelenin boyunu barometre yüksekliği biriminden sayıp bunları toplayabilirsiniz."
"Eğer ille de sıkıcı ve ortodoks olmak istiyorsanız, tabii ki barometre ile gökdelenin tepesindeki ve yer seviyesindeki basıncı ölçer milibar cinsinden çıkan farkı feet'e çevirebilirsiniz ve yüksekliği bulursunuz."
"Ancak bizler daima zihnin bağımsızlığı ve bilimsel metodlar kullanma konusunda teşvik edildiğimiz içindir ki en iyi yol şüphesiz hademenin kapısını çalmak ve yeni bir barometre isteyip istemediğini sorarak gökdelenin yüksekliğini söylemesi durumunda ona bu barometreyi vereceğimizi söylemek olurdu."
Şimdi genci dinledikten sonra hala aynı şeyi mi düşünuyorsunuz ? Geçmeli mi kalmalı mı ?
Öğrencinin adı : Niels Bohr, Fizik'te nobel ödülü kazanan tek Danimarkalı
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:54 PM
öğretmen bir gün öğrencilerine herkes yarın bir iyilik yapsın ve sınıfta anlatsın der. Ertesi gün öğretmen derse girdiğinde herkese sıradan ne iyilği yaptıkları sorar.Sıra Ali'ye gelir.
-öğretmen:'Ali sen anlat bakalım ne iyilik yaptın? der.
-Ali:'Yaşlı bir bayanın karşıdan karşıya geçmesine yardım ettim.! der.
-öğretmen:'aferin yavrum' der
Sıra Veli'ye gelir, öğretmen onada sorar aynı soruyu.
veli:'Öğretmenim bende Ali'ye yardım ettim' der.
Sıra Osman'a gelir.Osman da öğretmenim bende Ali ile Veli'ye yardım ettim der.
öğretmen şaşırır ve hepiniz aynı kişiye mi yardım ettiniz? der.
-Ali:Öğretmenim kadın karşıya geçmek istemiyordu da bizi bayağı uğraştırdı.'
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:55 PM
- Kurbanlik sibernetik organizmalarinizin titanyum kaplamalarini Türk Hava Kurumu'na bagislayiniz.
-Dikkat!..Meteor düşebilir..
-Lütfen uzaya tükürmeyiniz.
- buraya uranyum döken eşektir..
-Türbeye chip, süper iletken materyal, fiber optik kablo bağlamayiniz..
- buraya cöp dökeni terminator ziksin.. ( BUNA KOPTUM )))))))) )
- silikon bazli, display ozellikli kaldirim taslarinin degismesinden dolayi verdigimiz rahatsizliktan ötürü özür dileriz.(Çemişgezek Büyükşehir Belediyesi)
- galaktik yol, indirme bindirme yapılmaz.
- oy kullananlar lütfen parmaklarınızı radyasyonlu sıvıya istenmeden batırınız..
- galaktik yolculuklarda lütfen ışın silahınızı görevli androidlere veriniz.
- bina ici isinlama kabini 4 kisiliktir. 12 yasindan kucuklerin yanliz binmesi yasaktir.
-ışınlanırken burun karıştırmak bünye kısa devresine yol açabilir.
- süpersonik atomik lazer güç üniteli testereyle odun kesilir..
- lutfen yerlere chip atmayiniz
- seyir halindeyken flymobil tuvalet deposunu boşaltmak yasaktir..
- Van kedisi ve sivas kangal kopeginin klon cihazina sokulmasi yasaktir..
- telepati hattinda frekanslarin saglikli işlemesi için yuksek sesle konuşmayiniz, gegirmeyiniz
- ışinlanma odasina evcil hayvanla girmek yasaktir..
- buraya çöp döken mutanttır..
- galaksi hava boşluğunda sollama yapmayınız
- dikkat azami hız 30 ışık yılı..
- trafik uyarı simgelerini işın tabancasıyla yakmayınız
- lutfen jupiter ayilarına kabuklu yemis atmayin.
- bu bölümde sanal sigara icebilirsiniz..
- kapalı yerlerde uranyum ve uranyum ürünlerinin kullanılması TCK xyzkl numaralı yasası gereği yasaktır.
- dikkat türk çıkabilir ve de düzebilir..
lütfen androide pasonuzu istemeden gösteriniz.
seyahat esnasında güneşe yakın bölgelerde osurmamaya özen gösteriniz.
dikkat ! uzay gemisi çıkbilir ...
- rabotlara hidrolik yağ ikram etmeyiniz ...
- galaktik yolculuk sırasında insan ve android lerin ikramlarından almayınız
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:56 PM
Ödev Yapamama Bahaneleri
Simdi size "Modern Odev Yapamama BahaneLeri" nden bahsedecegim...Eskiden oLsa "Hocam, eLektrikLer kesikti odevimi yapamadim!"
der gecerdir ama gunumuzde isLer degisti! (Gerci dunya kadar elektrik kesintisiyLe degisen pek birsey yok ancak bu bahene
artik pek gecerLi degiL) simdi biz bu modern bahaneLere bakaLim ...
* Bahane : Harddiskimde bad-sector oLusmus! AraLarinda odevLerimin de buLundugu 40 kadar dosyayi kurtaramadik
ortmenimmmmmm!
Ogretmenin Cevabi : Afferim sana !!!
* Bahane : Pazar gunu ailecek Bowling oynarken basparmagim topun icine sIkIstI ve inciLdi! 2 gundur yazi yazamiyorum :(
Ogretmenin Cevabi : Ben o bowLing topunu kafanda kirmaz miyim senin!
* Bahane : Biran farkettim de sanirim bizim kopek kizdirinca o kadar da hosgoruLu olmuyormus! Beni isirdi :( (Burda
yalanciktan sargi beziyLe sarilmis eli ogretmene gostermekte fayda vardir azcik da hungur yapin aehuh )
Ogretmenin Cevabi : Ben de kizdirilinca hosgoruLu oLmam! Ac avucLarini !!! (aheuh cattttttt!)
* Bahane : Tam herseyi hazirLamis ders calismaya basLayacaktim ki birden kapi caLdi! IlkokuLda birlikte kirmizi kurdeLa
taktigim arkadasim beni ziyarete geLmis!
Ogretmenin Cevabi : Donem sonunda da karnende bolca 0 ve 1 seni ziyarete gelecek ! ( huaaa yasasi kotuLuQ)
* Bahane : O gece ruyama giren aksakalli dede "Bak evlat, o odevleri yapmazsan ogretmenin sana kizmaz, nedenini de sorma!"
dedi .. Mecburen dinledim :(
Ogretmenin Cevabi : Bu gecerLi bir bahane kabul edildi hIk mIk :(
* Bahane : Tv de hipnozla ilgili bir belgesel izliyordum nasil oldugunu anlamadan dalmisim
Ogretmenin Cevabi : Bak, gozlerime bakkkk!!! Gozlerin kapaniyor....
* Bahane : Icimdeki sesi dinledim! "Freedommmmmmmmm!!!!" (Muhauha bu diyaLog muhtemeLen ogretmenin sizi okul psikologuna
goturmesi ve psikologun da size BraveHeart izlemeyi yasaklamasiyla son buLacaktir)
* Bahane : Kedimi yedim, migdeme oturdu :(
Ogretmenin Cevabi : Afiyet oLsun!
* Bahane : Bir de baktim ki defterimde sayfa kalmamis! (Aman diim bunu denemeyin .. )
Ogretmenin Cevabi : Bak sen! aheuh (bu cevabinizla ogretmeninizi gulme krizine sokmaniz icten biLe degil, sadece yesillik
olsun diye yazdim :) )
* Bahane : Dun butun geceyi bozulan asansorde gecirdigimi soylesem?
Ogretmenin Cevabi : BiLmem inansam mi acaba aheuah? ( Bu cumle tamamlanana kadar ogretmenin eli kuLaginiza dogru bir
harekete gecmisse orda hic durmayin ufaktan kacmaya bakin :) )
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:56 PM
Bayan "Harbi Kız"
Şunları Söyler : "Ahh boks maçına bilet mi aldın! Harikasın beee!!!"
Halk Dilinde İsimleri : Delikanlı Kız, Bacı.
Avantajları : Kafadengi, eğlenceli.
Dezavantajları : Bu tipler genellikle erkek gibi yapılı güçlü kuvvetli olurlar. Kafasını bozarsanız, hakkınızda pek hayırlı olmaz...
Bayan "Cıyak Cıyak"
Şunları Söyler : "Seni serseeeeeeem!!!! Gel burayaaa!!! Çabuk söyle bu saate kadar nerdeydiiiiiinnnnnnnn?"
Halk Dilinde İsimleri : Cadaloz, Başbelası.
Avantajları : Kendince size ilgi gösteriyor işte daha ne...
Dezavantajları : Sürekli kafanıza bişeyler fırlatır, uçan tekme savurur...
Bayan "Mızmız"
Şunları Söyler : "Aaah başım.. ayağım.. ayyy mideme ağrı saplandı."
Halk Dilinde İsimleri : Mıymıntı, Uyuntu, Karın ağrısı.
Avantajları : Sayesinde anatomi ve tıp bilginiz gelişir.
Dezavantajları : Bulaşıcıdır!
Bayan 'Patron'
Şunları Söyler : "Çabuk kalk!! O kravat olmamış çıkar başka bir tane tak!! Saçlarını biraz kestir!! Git para kazan!"
Halk Dilinde İsimleri : Çokbilmiş, Müdire Hanım, Diktatör, Terminatör!
Avantajları : Çoğunlukla doğruları söyler.
Dezavantajları : Yahu doğruları söylese ne oluuuuur, söylemese ne oluuur...
Bayan "Kararsız"
Şunları Söyler : "Ay ben ne yapsam.. İşten ayrılsam mı.. Evi değiştirsem.. Saç rengimi değiştirsem.. Yoksa böyle iyi mi.. Ayyy ya daha kötü olursa..."
Halk Dilinde İsimleri : Bayan Panik, Bayan Kriz.
Avantajları : Kolay ikna edilir, kolay sakinleştirilir.
Dezavantajları: 2 dakika sonra herşey yeniden başlar.
Bayan "Vahşi"
Şunları Söyler : Valla bu türün pek bilinen kalıplaşmış sözü yok, yani ne yapacakları hiç belli olmaz.
Halk Dilinde İsimleri : Çılgın.
Avantajları : Her an herşeye hazırdır.
Dezavantajları : Güvenilmezdir...
Bayan "Donuk"
Şunları Söyler : "Ne anlıyorsun bu çizgi filmlerden, bu abuk fıkralardan, karikatürlerden? Ne çocukça şeyler bunlar.."
Halk Dilinde İsimleri : Ruhsuz, Soğuk, Buz Kalıbı.
Avantajları : Hayatınızda olduğu sürece, arkadaşlarınızın sizin için endişelenmesini sağlar.
Dezavantajları : ...tabii "arkadaş" diye bişeyiniz kalmışsa
Bayan "Rüya Kız"
Şunları Söyler : "Seni herşeyinle çok seviyorum benim yakışıklı, akıllı, tatlı sevgilim!"
Halk Dilinde İsimleri : Kanatsız Melek
Avantajları : Eğlenceli, akıllı ve eşsiz...
Dezavantajları : Ya hiç karşınıza çıkmaz ya da karşınıza çıktığında çok geçtir...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:56 PM
Cem Yılmaz 2002
Ünlü şovmen Cem Yılmaz, gösterilerinde 'Buradan çıkınca anlatılanların hepsini unutacaksınız' der. Ama star muhabiri unutmamis . Okuyun, gülmekten ölün...
BİR buçuk aydır sahnelere çıkmayan Cem Yılmaz, dün Ankara'daydı. Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonu'nda sahne aldı. Kırdı, geçirdi. 'Evde espri yapamıyorum. Eve iş getirme diyorlar' diyerek başladığı programında politik esprilere de yer verdi. İşte, kahkaha makinesinin unutulmaz esprileri:
BİR komedyenin programını izledim. Kadın sünnetçi çıkarmıştı. İlk kadın sünnetçi. Ben 1978'de sünnet oldum ve sünnetçi kadındı. Böyle hatıraların olması gerekiyor komedyen olman için. Ben 30 sene sonra anlatırım diye kendime 5 yaşında sünnet organize etmiş olamam.
BENİ kadın sünnet etti. Bundan bahsederken belden aşağı birşeyden bahsetmiyorum. Sünnet bir hadisedir. Erkek çocuğun mürüvvetinin görüldüğü yer. Erkek çocuğun mürüvvetinin görüldüğü yerler sünnet, askerlik, evlilik. Gerçi sünnette daha net görülür mürüvvet. Ona mürüvvet diyorlar, enteresan bir şey. Kadın ismi vermiş olmaları tuhaf. Gerçi rahim diye de adam var olsun.
DİYARBAKIR'A gidiyordum uçakla. Hostesle muhabbet ediyoruz. Business'ta oturuyorum. Hep Business'ta otururum. Buraya da Business geldim. Ankara'ya business açılmış çok süper bir şey. Bilmeyen varsa söyleyeyim. Business iş amaçlı gidilen seyahat manasına gelmiyor. Portakal suyu veriyorlar sen de kendini bir b.k zannediyorsun. Aynı uçağın içinde ne sınıf yapıyorsun ulan. Portakal suyu içerken kendini ne zannediyorsun. 'Mersi canım. Bunu içmeden uçamıyorum'. Bir de perdeyle ayırmıyorlar mı tavım ona. Soruyorsun 'Somon var mı?' Arkana bakıyorsun. 'Fakirler, ekonomi, allah belanızı versin. Uçak sizin neyinize'. Bir hava yaratırlar ki sanki uçak düşünce Business'takiler ölmüyor.
HOSTESLE muhabbet ediyorum. Laf döndü dolaştı sünnete geldi. Eh business'ta oluyor böyle şeyler. Beni kadın sünnet etti dedim. Hostes dedi ki, 'Aaa kadınlar bindiği dalı kesmez ama'. Hostesin şakasına bak. Biz yapsak, aforoz ederler.
NE yaparsan yap ne olursan ol öleceksin. İnsan ölümlü bir yaratıktır. İnsan öleceğini bilir. Belgesellerde gördüğün kaplanlar aslanlar gibi değil. Belgeselde gördüğün kaplan, aslan hep koşacam zannediyor. O erkek aslanı görmüyor musunuz. Fönlü böyle. Artık ormanda nerede buluyorsa fönü. Bizimki daha kompleks bir yaşam. Öleceğini biliyorsun ve sıklıkla unutuyorsun. Hani ölümden dönenler anlatır ya; bir ışık geldi falan diye. O, kıça tıkılan pamuk.
SENİN inancını bilemem. İstersen toteme tap. Herkes ölecek. Mahşer var ya. Orası işte. Kıyamet kopsun herkes orada olacak. Büyük bir kokteyl gibi düşünün. İlk gün imza almaktan anan ağlayacak. Herkes orada çünkü. Aaa Sezar.
REENKARNASYONA inananlar var. Yok öyle bir şey. Hep şöyle yapıyorlar. 'Önceki hayatımda Rus Çariçesiydim' Hiç o..... olan yok. Hiç duyuyor musunuz, 'Önceki hayatımda taksi şoförüydüm'. Herkes kral...
HERKES yanacak dediğim bir kişi hariç. O da Fedon. Çünkü Fedon daha yanamaz. Fedon artık limitte onu direk cennete alacaklar.
TÜRK Hava Kurumu bizim memleketin en iyi çalışan kurumu. Kurban derisini veriyorsun ondan uçak yapıyor. Artık nasıl katlıyorsa. Bi de tuzlarsan F-16 oluyor diye bir geyik var ama yalan olmasın.
ASKERDE seni mesleğinle yönlendirirler. Terzisin terzi yaparlar. Atom mühendisiysen gazinoda televizyondan sorumlu olursun. Şahsına santral kuracak değil ya...
GENÇLİĞİN bir lafı vardır, 'En verimli çağımda askere aldılar' Sanki herifi soğuk füzyonu bulurken götürdüler. Bunu söylediği zaman komik durum oluyor. Ama günde sekiz saat antrenman yapması gereken baleti 8 ay botla gezdirirsen Kuğu Gölü'nden manda b.kuna transfer olur.
EN verimli çağımda askere aldılar. Ne yapıyordun ki? Verimli verimli evde oturuyordum. Ulan ben para basıyordum beni aldılar askere.
NİYE bedelli yapmadın diyorlar. 15 bin mark veriyordun 28 gün yapıyordun. Ben hiç para vermeden 550 gün yaptım. Bir de orada olanı biteni anlatıyorum senede 2 milyon dolar kazanıyorum. 28 günlük birikiminle single çıkaramazsın.
300 erkek yan yana yatıyorsun abi. Kalabalık bir erkek topluluğu demek, başka bir organizma demek abi. Kadın olmasa b.k içinde yüzeriz. Kadın kendine özenmen için sebeptir. Deodorant mı at gitsin. Konyalı arkadaşına koksan ne olur ya. Ayaklarını haftada bir mi yıkıyorsun. Ayda bir yıka. Kim senin mantar yetiştirmene birşey diyebilir. Askerliği yapmış olan o
kokuyu bilir.
KÜFÜR konusunda ben muzdarip bir insanım. Bu konuda bir çifte standart var. Vizontele'de ben bir adamı canlandırdım. Yazıldığı haliyle bir o..... ç..... O adamı başka türlü canlandırmanın imkanı yok. Bizim eski filmlerimizde falan küfür yoktur. Trajedi yaşanır, adamın karısına, kızına tecavüz, bir de köyü yakarlar. Bizim filmin kahramanı finalde gelir, 'Alçaklaaar'. Yani hiçbir caydırıcılığı olmayan.
BİR eroin kaçakçısının hayatını yapıyor herif. Böyle konuşuyor: Mal geldi mi? Geldi efendim. Fakat, filhakika malımız kantara girdi. Olur mu lan böyle. Bu adamlar böyle konuşmuyor ki. Mal geldi mi? Geldi a... koyum. Malın anasını s....ler.
DENİZ Harp Okulu'nun kuruluş yıldönümünde sahneye çıkıyorum. İlk mezunlar da gelmiş. Nasıl bir yaş ortalaması anlatamam. İlk 20 dakika eski Türkçe anlattım. Filhakika, buna mukabil bir sonraki latifede buluşmak üzere. Benden sonra Ajda Pekkan vardı, şöyle sundum: Yeni yetenek Ajda Pekkan. Abicim sıfır reaksiyon. Herkes onaylıyor. 'Bu kız çok tutacak' diyorlar.
AL kadehi ver al... Lider taklidi yaptım durduk yerde. Eskiden lider taklidi vardı. Şimdi çok zor. İki kişi koluna girecek. Amma zor iş.
14 Mart Tıp Bayramı'nda doktor arkadaşlarla sohbet ediyoruz. Bizde sperm bankası var mı diye sordum. Yok dediler. Dedim isabet. İçinde banka lafı geçtiği için biri hortumlar rezillik olur.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:57 PM
* Kadinlar aglar. Ancak tek basina bir köseye çekilip de yalniz-aglamaz. Kadinlar sadece sevdigi erkek duyabilecekse aglar.
* Bütün kadinlar kesin bir cevabi olmayan konularda soru sormakta müthis ustadir. Maksat, siz kendinizi sürekli suçlu hissedin.
* Kadinlar asla sir saklayamaz. Daha dogrusu, kadinlar için bir sirri en yakin üç arkadaslarina söylemek, sirri açik etmek kapsamina girmez. Bu
mantikla hepsi en yakin arkadaslarina söylediklerinden sonunda sirri bilmeyen kalmaz.
* Kadinlar telefona cevap vermeyi sevmez, uzun uzun çalsa dahi rahatsiz olmadan açmayabilirler. Lakin telefonda en uzun konusmalari yapanlar yine onlardir.
* Kadin yataga yatmadan "evvel" saçini tarayan tek yaratiktir.
* Kestirme yola sapildiginda her kadina bir "kaybolacagiz" korkusu gelir.
* Istinasiz her kadin vermesi gereken bir-iki kilo oldugunu düsünür.
* Kadinlar durup dururken eve bir buket çiçekle gelen kocadan süphelenir.
* Kadinlar tuvaletin kapagini küçük bir hareketle indirmek yerine tuvaletten salona kadar yürür, kocasina söylenir ve tuvalete geri döner.
* Erkek konusurken kadin lafin ortasindan konusmaya dalar ve devameder.Ayni seyi erkek yapacak olsa kiyamet kopar.
* Dügünlerde kadin kadina dans edenleri görünce kimsenin aklina birsey gelmez. Erkekler için durum ayni degildir.
* Karisinin gözucuyla bir baska adama baktigini yakalayabilmis erkek yoktur.Oysa kadinlar erkeklerini baska kadina baktigi an saniyesinde yakalarlar.
* Kadinin dondurmayi nasil yedigine bakarak karakter testi yapabilirsiniz.
* Evde saatlerce kendi giyimiyle ilgilenen kadin, sokaga çiktiginda saatlerce baska kadinlarin elbiseleriyle ilgilenir.
* Kadinlar asla haksiz degildir... En haksiz oldugu konuda bile "Kendime göre nedenlerim var" der.
* Tabiatta kadinlara karsi son sözü söyleyebilecek tek bir dogal yapi vardir:Yanki!
* Kadinlar kendilerine neler verildigine degil, onlar için nelerden vazgeçildigine bakar.
* Kritiklere baslayan kadin, kritik bir yasa gelmis demektir.
* KADIN ELINIZI TUTTUGU ANDA BILIN KI ENINDE SONUNDA TEPENIZE ÇIKACAKTIR.
* Dünyanin en güzel kadini olduklarini bütün erkeklerin idrak etmesini isterler. Kendileri henüz üç dört yaslarindayken bunu idrak etmislerdir.
* Bütün erkekleri bastan çikarmak isterler.Çevrelerinde bastan çikmamis tek erkek kalmayincaya kadar harekata devam ederler. Ha, karsilik verirler vermezler, o baska mesele.
* Kendilerinden baska bütün kadinlarin yeryüzünden yok olmasini isterler.Hadi fazla abartmis olmayayim, anneleri ve Feristah'a benzemesi sartiyla bir arkadaslari kalabilir.
* Her daim kavga etmek isterler. E haklilar, insan havasiz susuz yasayabilir mi?
* Kocalarinin zengin, yakisikli, kültürlü, basarili, dürüst, güvenilir, sadik ve kilibik olmasini isterler.Bu kadar meziyet kafi. Adamin kafasina kakilacak birkaç eksiklik olmali.
* Anlasilmaz olmayi, ayni zamanda da anlasilmayi isterler. Anlayan varsa beri gelsin!
* Bütün kadinlar tarafindan kiskanilmak isterler.Zaten bütün kadinlar bütün kadinlari kiskandiklarindan lüzumsuz bir istek.
* Eger iliski bitecekse bitiren tarafin kendileri olmasini isterler. Olurlar da. Aksi durumda ne yapar ne eder tekrar bir araya gelir, ''terk etme''eylemini gerçeklestirirler.
* 24 saat alisveris etmek isterler. Aslinda bu çok önemli bir husus.Kadinlarin yarisi yokluktan, öteki yarisi dükkanlar 24 saat açik olmadigindan bu istegini gerçeklestiremez. Hal böyle olunca, gelsin bunalim..
* Dünyanin merkezi olmak isterler. Cesareti olan erkek varsa baska merkezler icat etsin. Hiç olmazsa ''Pisman olma'' duygusunu tatmis olur.
* Otuzlu yaslarda kalmak isterler. Nitekim kalmak isterler nitekimde kalirlar...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:58 PM
soğuk kategorisi
Adamın karnı lafa tokmuş,gözü aç
Adamın saçı kırmış , sakalı çayır.
Adam düşmüş karısı gerçek
Adam yatmış karısı tekne
Adam sinirliymiş karısı kemikli
Adam karısına inek demiş,birlikte aşağı inmişler.
Adam aklını kurcalamış , bozulmuş.
Adam yalana yok demiş , yalan ayakta kalmış.
Adamın birini birgün salıvermişler pazartesi almışlar.
Adam saat kaç demiş, saat de kaçmış.
Adam kafasını toplamış, burnunu bölmüş
Adam bol keseden atmış,dar keseden eşek.
Adam yazmış , karısı kış
Adam şişmiş,karısı tığ
Adamın biri yemek yemeğe bayılıyomuş......yemiş bayılmış...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:58 PM
Diplomatın biri, fakir bir adamın yanına gider ve
"Oğlunun evlenmesini sağlayabilirim" der.
- Oğlumun hayatına asla karışmam...
- Ama, kız Lord Rothschild'in kızı...
- Haaa! O zaman başka...
Diplomatın ikinci durağı, Lord Rothschild'in yanıdır.
- Kızınız için bir kısmet buldum Lord'um..
- Benim kızım evlenmek için henüz çok küçük...
- Ama, bu delikanlı halihazırda Dünya Bankası Başkan
Yardımcısı...
- Bak o zaman başka...
Diplomat, Lord'un yanından ayrıldıktan hemen sonra
soluğu Dünya
Bankası Başkanı'nın yanında alır.
- Size başkan yardımcısı olarak tavsiye edeceğim,
çok iyi bir delikanlı var.
- Şu an zaten ihtiyacımdan çok başkan yardımcım var,
gerekmez.
- Ama, bu çocuk Lord Rothschild'in damadı.
- Bak o zaman oldu. Gelsin başlasın...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:59 PM
Bir Gün Cehennemde Karşılaşabiliriz. Sen Kalp Hırsızı Olduğun için , Bense Tanryı Bırakıp Sana Taptığım için
Hayatta iki kör tanıyorum ; 1.'si senden başkasını görmeyen ben,2.'si beni göremeyen sen...
Seni nekadar sevdiğimi öğrenmek istersen yere düşen her yağmur damlasını tutmaya calış;tutabildiklerin senin sevgin tutamadıklarınsa;benim sana olan sevgimdir.
GUNESIN BUZ TUTTUĞU YERDE BIR ALEV GÖRÜRSEN O BİL Kİ YANLIZ VE YANLIZ SENIN İÇİN YANAN KALBİMDİR.
Dünyadaki en güzel şeyi sana vermek isterdim ama seni sana veremem ki ?
Seni yıldızlara benzetiyorum onlar kadar etkileyici,çekici ve güzelsin ama aranızda tek fark var onlar milyonlarca sen birtanesin.........
insanlar kırmızı güllerin pesinde koşarken ayakları altında ezilen papatyaların farkına bile varmazlar
Aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur.
En sürekli aşk karşılığı olmayan asktır.
Bir delinin seni öpmesine izin ver ,ama bir öpücüğün seni delirtmesine izin verme
Gökyüzündeki bütün yıldızları toplasan birtek sen etmez, fakat birtek sen hepsine bedelsin.
Aşk Çoraba Benzer ; Çifttir ve birbirine uymalıdır
Sen gözlerimde bir damla yaş olsaydın seni kaybetmemek için ömür boyu ağlamazdım!!!
Aşkımızın suya düşeceğini bilseydim , balık olurdum
Sen benim hayatımda olduğun sürece, ne sen kimseye rakip ne de kimse sana rakipti..Çünkü sen benim için daima tektin
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 07:59 PM
Sürekli burçalarin iyi yönleri dile getirilir. Oysa her burcun kendine göre kötülükleri de var. Yazımızda özellikle ilişkileriniz için önemli ip uçları bulabilirsiniz...
KOÇ
- Sana kalsa dünyada herkes aptal bi sen akıllı dimi !!! Millete öğütler verir ukalalık taslar, önüne yemek koysan beğenmez... allah düşmanların başına vermesin...
BOĞA
- Sen ayrı bi panel konususun... kafayı iş yapmakla bozmuş sanki dünyayı bu kurtaracak.... inatçı mı inatçı, dik kafalı... komünistsin sen yaa!!!
İKİZLER
- Sen hızlı ve pratik düşünebiliyorsun, ama insanlar seni bunun için diil bisexuel olduğun için seviyolar.. kendinden çok şey verip karşısdakinden az şey bekliyorsun yani salaksın... ayrıca çoğu şizofrenin de ikizler burcundan çıktığı söyleniyor, bilgine...
YENGEÇ
- Sen sempatik ve başkalarının problemleriyle ilgilenir görünmeye çalışan son derece yapmacık birisin, ama biz bu sahte şirinlik numaralarını yemeyiz... Bu arada akıl hastanelerindekilerin %90'ının yengeç burcu olduğu söyleniyor! Haberin olsun!
ASLAN
- Sen kendini dünyanın zirvesindeki kusursuz insan sanmaya devam et, ohoooo millet senle ne dalga geçiyor haberin yok... Eleştiriye hiç gelemeyen, kendini beğenmis zavalli aslan parçası, sen kendini bir odaya kapat ve hayatının geri kalanını aynada oranı buranı seyrederek geçir bakalım....
BAŞAK
- Sen pek aklıbaşında otoriter biri olduğun için dağınıklığı pek sevmezsin di mi? Ama senin her tarafı didik didik kontrol etme huyundan millete fenalık geldi! Amma soğuk, ruhsuz tipsin yaa sen, zaten sevişirken uyuyakalabilen birinden başka ne beklenir ki?
TERAZİ
- Sen sanatçı ruhlu olduğun için apayrı saçma salak bi boyutta yaşıyorsun... Böyle aklı bir karış havada gezen adamın iş bulması da pek muhtemel değil, ömrünün sonuna kadar aylak aylak gezersin, sonunda da her büyük sanatçı gibi "kimse beni anlamadı" diye çıldırırsın yarım aklın da gider
AKREP
- Sen hele sen! Berbatların içinde en berbat olan! İçten pazarlıklı, kıskanç, ahlak anlayışı sıfır! Çoğu Akrep'in eninde sonunda korkunç bir cinayete kurban gittiğini duymuş muydun?
YAY
- Sen herşeyin iyi tarafını gören şenşakrak bir tipsin, kendini buna alıştırmışsın ne de olsa yeteneksizliğini ve şanssızlığını başka türlü örtemezsin değil mi? Çoğu Yay burcu zaten alkoliktir. Seni adam yerine koyup bu kadar yazanda kabahat...
OĞLAK
- Sen tutucu ve risk almaktan kaçan birisin. Böyle biri dünyada ne diye yer işgal eder ki! Şöyle bir etrafına bak bakalım hangi kayda değer insanın Oğlak burcundan çıktığı görülmüş?
KOVA
- Sen güya çok atak birisin ya, birşeyi elde etmek için her türlü yalanı söylüyorsun, ama yalanı bile beceremiyorsun. Aynı hataları döne döne yapıyorsun çünkü kafasızsın. Ne sinirleniyorsun? Doğruları söyleyince kabahat oluyo di mi...
BALIK
- Senin maşallah hayalgücün pek gelişmiştir. Sürekli FBI'dan ya da CIA'den birilerinin peşinde olduğunu düşüne düşüne sonunda kafayı yiyeceksin. Ama sen en iyisi hayallerinle başbaşa kal, nasılsa arkadaşlarının arasında en ufak bir dikkat çeken tarafın yok, kendine güveni olmayan öyle sessiz sedasız bir tipsin işte...
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 08:00 PM
- Beni seviyor musun
- Hayır şu anda gazete okuyorum
- Ne beni sevmiyor musun
- Ben öyle bir şey demedim
- Hayır dedin
- Bak yine konuşma öğretiyorum diye kızacaksın
- Ne konuşması
- Sen şimdiki zaman kullanarak "beni seviyor musun" dedin
- Eeeeee ne olmuş
- Şimdiki zaman demek o anda yapılan işle ilgili zamandır ben gazete
okurken seni nasıl seveyim
- Biliyordum zaten aynı anda iki iş yapamayacağını
- Ne ilgisi var şimdi bunun gerzeklikle
- Sana gerzek mi dedim
- İma ettin, iki işi birarada yapamaz falan gibi laf ederek
- Bunun gerzeklikle ne ilgisi var, fakat hoşuma gitti sen iki işi
birarada yapamazsın
- Sen de doğru cümle kur
- Beni gazete okumadığın, ya da gazeteni bitirdiğin zaman sevme
ihtimalin var mı
- Sevmekten kastın ne
- Sen adamı çatlatırsın
- Çatlamak isteyene ben birşey yapamam, sevmekten kastın ne onu
söyle,bir çok sevme şekli var
- Ne gibi
- Aşkla sevmek,sevgiyle sevmek,şehvetle sevmek vs.vs.vs.
- Gazeteni bitirdikten sonra beni aşkla sevme ihtimalin var mı
- Nasıl aşkla
- Onun da mı çeşitleri var
- Tabii, sevgili aşkı,ilahi aşk, karşılıksız aşk vs. vs. vs.
- Gazeteni okumayı bitirdiğinde beni sevgili aşkı ile sevme
ihtimalin
var mı, Allah Allah ben salak mıyım yahu basit bir soru nereye geldi
cehenneme kadar yolun var, cevap verme istemiyorum
- Peki nasıl istersen, bana bir su verir misin
- Nasıl su istiyorsun
- Bayaaa
- Biz de bayaa su yok
- Canım saçmalama
- Ne saçmalaması,önce bir bardak mı,bir şişe mi,bir maşrapa mı su
istiyorsun onu söyle
- Bana bir bardak su verir misin
- Nasıl bardak
- Ne demek nasıl bardak
- Olur mu canım, kristal bardak var, adi cam bardak var, bira
bardağı var
- Bana bir adi cam bardak su verir misin,mahsus yapıyorsun di mi
- Niye mahsus yapayım
- Deminkinin intikamı bu galiba
- Demin ne oldu
- Beni seviyor musun diye sormuştun ya
- Ne zaman
- Demin
- Demin ne demek,kaç zaman önce anlamına geliyor
- ...................
- Niye sustun
- Düşünüyorum
- Ne düşünüyorsun
- Evliliğimiz niye bu hale geldi
- Ne hali
- Yalın hali değil tabii
- Niye gelmiş
- Senin espri yeteneğinin olmaması nedeniyle
- Sen de var mı
- Herkes çok esprili olduğumu söylüyor, geçen gün Selma
- Selma kim,o şıllık yardımcın mı
- O şıllık değil
- Şıllık değil de ne sana göz süzüp gerdan kıvırıyor benim önümde
- Kadın güzel giyinip havalı görünüyor diye kıskanıyorsun
- Ben kötü mü giyiniyorum
- Öyle demedim
- Ne dedin ya
- Off be yeter
- Off be yeter di mi
- Yeter tabii ne istiyorsun gecenin bu vakti
- Bunca yıllık evliyiz bana birkez sevdiğini söylemedin
- Söylemek şart mı
- Ne yani sessiz film oynar gibi hareketlerini mi takip edeceğim,
söylemesen nasıl anlaşılır
- Ben senin kocanım tabii ki seni seveceğim
- Nasıl yani mecbursun diye mi
- .......................
- Yine sustun, hep susarsın zaten,bir de cump yatak, ne konuşursun,
ne
bir fikir söylersin
- ........................
- Bir başkası varsa hayatında söyle zorluk çıkarmam
- ............
- Naci
- .......................
- Naci, Naci diyorum
- Babam uyumuş anne bağırma.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 08:00 PM
Bir gün adamın birinin arabası bozulur arabasıda vosvos tabiki otostop çeker kimse durmaz en sonunda bir ferrari durur. Adamla anlaşır vosvosu ferrarinin arkaya bağlarlar ama vosvos sellektör çekince ferrari yavaşlar anlaşma üzerine ferrari 80 yapar vosvos sellektörü hemen çakar adam dayanamaz ferrarinin yanındanda o sırada BMW geçer adam sinirlenir ve gaza basar tabi arkada vosvos sellektör çakar durur bmw ve ferrari kafa kafaya gider bizimkide arkada sellektör çakar ve nerdeyse patlayacak kenarda bunu gören polis hemen şefini arar ve söyler amirim burda acayip bi şey oluyor bir ferrariyle BMW yarış yapıyor arkadada bi vosvos yol istiyor der.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 08:00 PM
- Yere tükürme alışkanlıkları sayesinde cehennemin ateşini söndürebilirler...
- Zebanilere rüşvet verip cennete girmeye çalışabilirler...
- Arazi mafyası bir Türk mevta, bütün cehennemi gasp edip 'burayı boşaltın' diye ahaliye zulüm edebilir. Olmadı zor koşup her tarafı ateşe verebilir.
- Abi burası çok fena sıcak oldu, bi vantilatör alalım diyebilirler.
- Cehenneme gitmekten memnun kalmayan Türkler ben bi arkadaşa bakıp çıkacam deyip zebanileri kandırmaya çalışabilirler.
- Cehennemin tam göbeğinde, karşıdan ağzında sigara gelmekte olan bir Türk, abi ateşini bi verebilir misin diyebilir.
- Cehennemde Türkler itfaiyeyi arayıp burda yangın çıktı diyebilirler. Dahası Türk itfaiyesi bütün cehennem ateşi yanıp bittikten sonra gelebilir.
- Abi şu ateşi bulmuşken iki kilo kanat alalım da mangal yapalım diyen Türkler çıkabilir.
- Girişimci bir Türk Aygazın Cehennem bayiliğini alıp 'Aygaaaaaz' diye bağırtabilir. Çünkü yemek için ateşe ihtiyaç vardır.
- Cehennem sıcağından bunalan bazı taşralı Türkler havlu ıslatıp enselerine koyabilirler.
- Aşrı sıcaktan bunalan bazı Güneyli cehennemliklerimiz "hanım hazırlanalım, yayla mevsimi çoktaaan geldi" diyebilir.
- Cehennemin daha az sıcak yerlerine tüymek isteyen bazı uyanıklar, politikacı cehennemlikleri araya koyabilirler. Ve dahi hamili kart yakinimdir çıkartıp zebanileri uyutmaya çalışabilirler.
- Bazı ders almaz, uslanmaz edepsizler "bu ne oğlum ortalık gavur gibi yanıyo" diyebilirler.
- Türk Meteorolojisi cehennemde sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde seyrettiğini hafta sonu yağış beklendiğini, söyleyebilir. Sıcak havanın da Sahra çölünden geldiğini söyleyip günahı Araplara atabilirler.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 08:00 PM
Saatlerin geri alınacağını duyan Temel saatini saatciye geri vermiş.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 08:01 PM
<Fatih terim galatasarayın başına teknik direktör olarak geçecekmiş. Ama ilk 11 i nasıl sahaya süreceğini bilemiyormuş. Bunun için İtalya ya gidim juventus un idmanına katılmış. Juventus teknik direktörü geovanni trapattoni ye idmanda ilk 11 i nasıl seçtiğini sormuş. Oda Fatih terim e ben futbolculara basit zeka soruları sorarım bileni de ilk 11 de oynatırım demiş. terim ondan bir örnek göstermesini istemiş. Trapattonide zidanı yanına çağırarak zidan ''senin annenin babanın çocuğu olupta senin kardeşin olmayan kimdir'' diye sormuş. Zidan da tabiki benim hocam demiş. Bunun üzerine trapattoni zidan a aferim oğlum bu hafta ilk 11 desin demiş. Bunu öğrenen terim hızla türkiyeye dönmüş ve ayağının tozuyla idmana çıkmış. İdmanda Hakan ŞÜKÜR ü yanına çağırmış ve ona ''Hakan senin annenin babanın çosuğu olupta senin kardeşin olmayan kimdir'' diye sormuş Hakan birsüre baka kaldıktan sonra hocam ben biraz düşüneyim sonra size cevapı veririm demiş. ve koşarak arif in yanına gitmiş ona arif hoca bana böle bir soru sordu demiş ve cevabını istemiş Arif te oğlum bunu bilemeyecek ne var tabiki benim demiş. Arif ten tiyoyu alan Hakan koşarak hocasının yanına gitmiş ve hocam cevap arif demiş. Fatih terimde hakan a hayır aptal ZİDAN demiş.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 08:01 PM
Temel ile Dursun hapishanede mahkümmuşlar. Ve uzun zamandan beri kaçmak için bir tünel kazıyorlarmış. Tünelin bitmesiyle temel ile dursun kaybolmuşlar. Ama ertesi gün geri dönmüşler. Mahkumlar sormuş. Neden geri döndünüz demiş?
Temel: O provaydı asıl yarın sabah kaçacağız demiş.
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 08:01 PM
Adamın biri yarın ölücem demiş, yarmışlar ölmüş...
Fatih Terim başka birşey temem!
Adamın biri yarın ölücem demiş. Yarmışlar ölmüş.
Muhahahauha.
Seni "engin" sordu, geçen gün.
- Hangi Engin?
- Pezevengin
hahahaa...
Oğlum hayırlı olsun. Araba almışsın.
- Evet aldık.
- Peki niye araba aldın? Kendine alsaydın ya !..
Adamın biri yerde elli bin lira bulmuş, ayaklı bin lira bulamamış.
Hohhhhoho....
A Şık oldum
B Şık olmadım
C Hiçbiri... (bu harbi iğrenç!!)
Berber:
-"Oğlum sana çok yakışıyor, gel sana güzel bir AMERİKAN KESİM yapalım!"
-"Yok be hacı! Bir değişiklik olsun, sen en iyisi bana bir KIBRIS RUM KESİMİ yap..."
ehu ehu..
Abü, duydun mu, 50 kişiyi taramışlar.
- Yapma ya, nerde?
- Marketin karşısındaki berberde ehüehü...
Köfteyle möfte arasında ne fark vardır?
cevap: Biri kıymadan yapılır diğeri mıymadan
Emel'in selamı var!
- Hangi Emel?
- HTML
Soru: Yangın dolabını açmışlar ne olmuş?
Cevap: Yang kızmış!
GooD aNd EvıL
08-21-2007, 08:22 PM
Dünyanın en ünlü kalp doktoru De Bakey'ın arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabasının kaputunu açmış ve De Bakey'e dönerek:
- "Size birşey soracağım neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerde olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım!!. Söylesenize nasıl oluyorda siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun atıyorum?"
Bunun üzerine De Bakey tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş:
- "BUNLARIN HEPSİNİ MOTOR ÇALIŞIYORKEN YAPMAYI DENESENİZE!!!"
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.